İnsanın kendi nefsine zulmesi hakkında bir ders

26.10.2018 Zaandam

Zulüm deyince akla genellikle başkalarına yapılan haksızlık veya işkence gelir.

İnsanın kendi kendisine zulüm yapması ise farklı bir şey.

Bu yüzden insan sorabilir: Kişi kendine kendine zulmedebilir mi? Cevabını Kur’an veriyor.

Evet. İnsan kendine zulmeder. Hem de çok...

 

  • Zulüm nedir?

‘Zulüm’kelimesinin aslı, bir şeyi ait olduğu yere koymama, ya da eşyayı (şeyleri) ait olduğu yerin dışında bir yere koymaktır  

Cevr (haksızlık) ve haddi aşmak, maksattan sapmak manasına da gelir.

Aynı kökten gelen ‘zulmet’, nûr’un (ışığın) olmama durumudur, yani karanlıktır. Bununla -Türkçe’de bildiğimiz- zulüm arasında bir ilişki var. 

‘Zulmet/zulüm’ yapısı gereği ‘karanlıkları’ ifade eder. Bu karanlıklar da Kur’an’a göre öncelikle inkâr, şirk, isyan, haksızlık, işkence ve tecavüz gibi şeylerdir.

Bunların hepsinde ana vurgu  “hakkın yerine konulmamasıdır”, adaletin olmamasıdır.

Zulüm aynı zamanda yer ve zaman, nitelik ve nicelik olarak yanlışlık yapmak ve sapkınlığa düşmek, az veya çok tecavüzde bulunmaktır.

Bu anlamda zulüm adalettir zıddıdır. Adalet ise, eşyayı yerli yerine koymak, her şeyi yerli yerinde yapmak, hakkını vermek demektir.

Zulüm; varlık düzeninde, insan ve toplum hayatında, insanın Allah’ın karşısındaki konumunda bozulmaya (fesada) yol açan faaliyettir (Rûm 30/41).

Bu bozulmayı da maalesef akıl ve irade sahibi insan yapmaktadır.

Zulüm türevleri ile birlikte Kur’an’da 315 yerde, bir çok anlamda geçmektedir.

 

  • Zulüm, nûr’un (ışığın) karşıtı olarak karanlıktır

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَۜ ثُمَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ ﴿1﴾

“Hamd, gökleri ve yerleri yaratan, zulumâtı (karanlıkları) ve nûr’u (ışığı) var kılan Allah’a aittir.” (En’am 6/1)

Zulumât ile nûr arasındaki fark çok açıktır ve nettir. Allah’tan gelen Hakk ile, insanların ona karşılık uydurdukları hayaller bir olmaz.

قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۙ اَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُۚ

(Ra’d 13/16. Fatır 35/20)

Allah (cc), kendisini ‘veli-dost’ seçen mü’minleri işte bu zulumâttan (karanlıklardan) nûr’a (gerçek aydınlığa) çıkarır. İnkârcıların dostu (velisi) olan tağut ise onları nûr’dan, zulumâta alıp götürür.

اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟ ﴿257﴾

(Bakara 2/257. Ayrıca bkz: Mâide 5/16. İbrahim 14/5, 12. İbrahim 14/1-2)

 

  • Küfür, şirk, isyan ve fısk bir açıdan zulümdür

Bu, insanların Allah’a şirk koşmaları veya küfretmeleridir (inkârcı olmalarıdır).

Bir çok âyette zulüm, kâfirlerin bir özelliği olarak geçmektedir. Kur’an bir çok yerde kâfirlere ve müşriklere zalimler demektedir.

 وَاِذْ قَالَ لُقْمٰنُ لِابْنِه۪ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللّٰهِۜ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظ۪يمٌ ﴿13﴾

“Hani Lokman oğluna öğüt vererek demişti ki; ‘Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Hiç şüphesiz ki şirk, gerçekten büyük bir zulüm’dür.” (Lokman 3/13)  

Allah’ı inkâr ederek ilâhlık davasına kalkışanların bu tavrı da bir zulümdür. Çünkü onlar böylelikle Allah’ın ilâhlık hakkına tecavüz etmektedirler.

 وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ اِنّ۪ٓي اِلٰهٌ مِنْ دُونِه۪ فَذٰلِكَ نَجْز۪يهِ جَهَنَّمَۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ۟ ﴿29﴾  (Enbiyâ 21/29)

Bunun tipik örneği Firavun’un yaptıklarıdır. (A’raf 7/103)

Kendi hevâsına uyup vahiyle gelenlere itaat etmemek (Rûm 30/29),

Allah’ı bırakıp başka putlara (ilâhlara) ibadet etmek (Saffât 37/22),

Allah’a iftira etmek, O’nun adına din uydurmak  (Âli imran 3/94),

mabedlerde ibadete engel olmak (Bekara 2/114),

ölçüyü (hükmü ve ilkeleri) Allah ve Rasûlunden almayanlar, onların hükümleriyle hükmetmemek (Nisâ 4/13-14. Talak 65/1),

‘buzağıyı’ ilâh edinip tapınanların tutumları (Bekara 2/92-93. A’raf 7/148) zulümdür.

Örneklerdeki zulüm; küfrün ve şirkin diğer adıdır.  

 

  • İnsanlara karşı yapılan haksızlıklar ve baskılar zulümdür

İnsanların diğer insanlara, içinde yaşadıkları topluma ve tabiata, diğer canlılara karşı işledikleri suçlar, haksızlıklar ve tecavüzlerdir. Bu bir anlamda kişi ve kamu haklarının ihlâlidir.  

Haksız yere adam öldürmek (Mâide 5/27-29),

Allah’ın koyduğu sınırları aşmak, böylece insanların hakkına tecavüz etmek (Talak 65/1),

başkasının malını batıl yollarla almak (Nisâ 4/29-30. Sad 38/24. Bekara 2/279),

ilâhlık taslamak veya halkına baskı ve işkence etmek (Ar’af 7/103),

mü’minlere baskı ve şiddet uygulamak, onları yaşadıkları yerden sürüp çıkarmak (Hacc 22/39. Nisâ 4/75),

boş şeylerle eğlenmek (Enbiyâ 28/3), ehl-i kitabı veli (müttefik) edinmek (Mâide 5/51), Allah yolundan saptırma (En’am 6/144. Hacc 22/25. Zuhruf 43/37-39),  yetim malı yeme (Nisâ 4/10)

Her tülü haksızlık ve haksız kazanç zulümdir.

 

  • İnsanın kendi kendine zulmetmesi

İnsanın kendi kendine zulmü, ya şirke veya küfre bulaşarak olur,

ya da inandığı halde Allah’a isyan ederek, yani günah işleyerek olur.

Nitekim Nitekim Hz. Âdem ve eşi, cennetten yaptıkları hata sebebiyle çıkınca şöyle dua ettiler:

قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَٓا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿23﴾

Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve rahmet etmezsen, gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz.” (A’raf 7/23)

Bu bir itiraf, bir pişmanlık duymadır.

Bu şekilde davranan bir müslüman günahını kabul etmiş, hatasını ve kendi nefsine karşı haksızlık ettiğini anlamış olur.  

Hz. Musa (as) genç iken birisinin ölümüne sebep oldu. O bunun bir hata olduğunu görerek pişman oldu ve şöyle dua etti:

 قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ ﴿15﴾ قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ ﴿16﴾

Bu şeytanın işi” dedi. “Çünkü o kişiyi yoldan çıkaran apaçık bir düşmandır.” (Ardından) “Rabbim, ben kendime zulmettin , beni affet” dedi. Bunun üzerine Allah da onu affetti.” (Kasas 28/16)

İnsanın kendi kendine zulmetmesi kısaca Allah’ın emrine aykırı hareket etmesidir. Nitekim bunu Hz. Âdem ile eşinin (A’raf 7/23) ve Yunus’un (as) hatası ile ilgili âyetlerden anlıyoruz.

وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِي الظُّلُمَاتِ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَۗ اِنّ۪ي كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَۚ ﴿87﴾ فَاسْتَجَبْنَا لَهُۙ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّۜ وَكَذٰلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿88﴾

“Zünnûn'u da (Yûnus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: "Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim (Sen Sübhânsın). Gerçekten ben zalimlerden oldum” dedi.” (Enbiyâ 22/87)

Nûh (as) kavminin ona, “zayıfları yanından kov“ demeleri üzerine;

وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ اِنّ۪ي مَلَكٌ وَلَٓا اَقُولُ لِلَّذ۪ينَ تَزْدَر۪ٓي اَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللّٰهُ خَيْرًاۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْۚ اِنّ۪ٓي اِذًا لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ ﴿31﴾

“Ben onları yanımdam kovarsam... böyle bir durumda ben zalimlerden olurum” dedi. (Hûd 11/31)

Allah’ın koyduğu sınırlara tecavüz eden, Allah’ın hükmüne uymayıp canının istediği gibi davranan, yeryüzünde fesada sebep olan nefsine karşı zulüm işleyen zalimdir. (Bakara 2/229)  (Bekara 2/254)

بَلِ اتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ فَمَنْ يَهْد۪ي مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ ﴿29﴾

“Hayır, (kendilerine) zulmeden kimseler bilgisizce ve bilinçsizce kendi arzu ve tutkularının (hevâlarının) peşinde giderler…” (Rûm 30/29)

Allah’ı bırakıp başka bir şeyleri ilâh sanmak, onlara tapınmak şüphesiz kendi kendine zulümdür. (Bekara 2/74)

Kur’an, ısrarlı bir şekilde ve sık sık Allah’ın kullarına zulmetmediğini, asla zulmetmeyeceğini, haksızlık yapmayacağını haber veriyor.

Bazı kavimlerin/insanların dünyada karşılaştıkları cezalar, sıkıntılar, musibetler, dengesizlikler, zulümler, zorluklar ve huzursuzluklar kendi yaptıkları yüzündendir. Kim ne yaparsa o karşısına gelir.

Herkes yaptığı karşısına gelir, yaptığının karşılığını bir şekilde alır. 

Âhirette hesaptan sonra alınacak sonuç da amellerin karşılığıdır.

Bu kesinlikla Allah’ın ona uygun gördüğü bir sonuç değil; insanın kendi kendine zulmünün sonucudur.

وَخَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿22﴾

(Câsiye 45/22) Câhiller kendi kendilerine zulmederler.

 ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿161﴾

(Âli İmran 3/25, 161, 181. Bekara 2/181)

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْـًٔا وَلٰكِنَّ النَّاسَ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿44﴾

Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Fakat onlar kendi nefislerine zulmederler…” (Yûnus 10/44. Zuhruf 43/76. Nahl 16/33)

-Bundan sonra müminlerin kendi nefislerinezulmettikleri zaman yapmaları gerken söyleniyor:

وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْۖ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُۖ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿135﴾

Mü’minler; “...onlar, utanç verici bir (fahişe) iş yaptıkları veya kendi kendilerine bir zulüm (günah) işledikleri zaman, Allah'ı hatırlar ve günahlarının affı için yalvarırlar –zaten Allah'tan başka kim günahları affedebilir?– ve her ne (zulüm) işlemişlerse onda bilerek ısrar etmezler.” (Âli İmran 3/135)

Hz. Ali’nin (ra) şöyle dediği naklediliyor: “Bana Ebu Bekr’in -ki o doğru söylemiştir- dediğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Bir kul bir günah işledikten sonra, abdest alır, iki rekat namaz kılar, sonra da Allah’tan bağışlanma dileyecek olursa, Allah (cc) onu mutlaka affeder.” Daha sonra Âli İmran 135 ve Nisa 110. âyetlerini okudu.” (Ebu Dâvud, Vitr/26. Tirmizî, Tefsir 3/14. İbni Mâce, İ. Salat/193)

Bu müjde bir başka âyette şöyle veriliyor:  

وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَح۪يمًا ﴿110﴾

Mü’min olduğu halde günah işlemek, hata etmek veya isyanda bulunmak suretiyle nefsine zulmedenler, Allah’ı, Ğâfur (eşsiz bağışlayıcı) ve Rahim (sonsuz rahmet sahibi) olarak bulurlar.” (Nisâ 4/110) (Nisâ 4/64)

 

  • Mazide ve gelecekte kendi kendine zulmedenler

1-Geçmiş kavimler

“(İnsanlığa bir ders olsun diye) bu sana anlattıklarımız (gelip gitmiş) kasaba (halklarını)n başından geçenlerdir ki, bunların bazıları hâlâ yerinde duruyor, bazılarıysa biçilmiş tarlalar gibi (silinip gitmişler). Pek tabii, onlara Biz zulmetmedik; tersine onlar kendi kendilerine zulmettiler…” (Hûd 11/100-101 ayrıca bkz: Tevbe 9/70. Ankebût 29/40. Ankebut 29/40. Nahl 16/33. Âli İmran 3/116-117)

2-İsrailoğulları

İsrailoğulların kendilerine yasaklanan şeyleri yapmaları da kendi kendilerine zulümdü. “ve onlara sana daha önce sözünü ettiğimiz şeyleri yasakladık. Ama onlara zulmeden Biz değildik, ne var ki onlar asıl kendi kendilerine zulmettiler.” (Nahl 16/118. Ayrıca bkz: Bekara 2/57. A’raf 7/160)

3-Bağ sahipleri

Kur’an bağ sahibi iki kişiyi örnek veriyor. Her iki bağ da bol bol veya yeterince ürün vermesine rağmen bağ sahiplerinden birisi malının çok olduğunu ve diğerinden daha üstün olduğunu iddia etti. Böylece kendi kendine zulmetti, yani kendine yazık etti. (Kehf 18/35)

4-Mustez’aflar (zayıf bırakılmışlar)

Hiç bir geçerli mazereti olmadan Allah yolunda mücadeleden kaçınan, bulundukları yerde ezilmeye, imanlarını hayata aktarmalarına engel olunmasına katlanan kimseler de kendilerine haksızlık ederler. (Nisâ 4/97)

5-Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar

Allah’ın yerde ve gökte, Vahiy kitabında âyetlerini inkar edenler gerçekten kendilerine zulmederler, kendilerine haksızlık ederler. (A’raf 7/177)

6-Aylar konusunda ilâhi yasayı çiğneyenler

Ayalr konusunda Allah’ın koyduğu yasayıp çüneyip onların yerini değiştirmek isteyenler kendi kendilerine zulmetmiş olurlar. (Tevbe 9/36)

7-Cehennem ehli

Cehennem ehli dünyada iken kendi nefislerine zulmettikleri, aşırı hata ve isyan yaptıkları, Allah’tan başkasına bilinçli bir şekilde taptıkları için bu cezayı hak ederler. (İbrahim 14/45)

  • Ezcümle

Kur’an insanın hatalarını, günahlarını (ma’siyetlerin) kişinin nefsine karşı haddi aşması olarak niteliyor. Sonra bütün hatalılara şu müjdeyi veriyor:

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ ﴿53﴾

“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer 39/53)

 

Hüseyin K. Ece

12.10.2018

Zaandam