İslamın ana kaynakları Kur'an'ı ve Sünneti hakkında kısa bir ders

Hüseyin K. Ece

MG Kuzey Hollanda Gençlik Dersleri-2009

 

Birinci Ders

 

-İslâm Vahye Dayanır

1-İnsan aklına dayalı sistemler/dinler

İslâmın dışındaki bütün dinler, felsefeler, dünya görüşleri insan aklına dayanır. Hepsini insanlar kendileri geliştirdiler veya uydurdular. Bir kısmı belli bir kişinin fikirlerine dayanır, bir kısmı da zaman için toplumlarda gelenek olarak gelişir. İnsanlar arasında yerleşir, din gibi algılanır.

Müslüman alimler dinleri iki kısma ayırırlar: a-Semavî dinler veya kitabî dinler, vahye dayalı dinler, b-Batıl dinler.

Semavi (vahye dayalı) dinleri de iki kısma ayırırlar: a-Aslı bozulmamış hak din (İslam), b-Aslı bozulmuş (muharref olmuş), hırıstiyanlık ve yahudilik.

İslâm’a göre, Yahudilik ve hırıstiyanlık aslında İslam idiler. Ama peygamberlerden sonra insanlar onlara müdahele ettiler, onlar da günümüze değişerek geldiler.

Batıl dinler ilk çağlardan beri insanlar veya toplumlar tarafından geliştirilmiş din gibi inanılan şeylerdir. Bunların sayısı çoktur ve Allah katında hiç biri geçerli değildir.

İslam’ın kaynağı Allah’tır. Allah (cc), onu insanlara bir yaşama proğramı olarak seçti ve onu Vahy yoluyla, peygamberler aracılığıyla insanlara gönderdi.

İlk insan Âdem’den (as), son Peygamber Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlere İslam indirildi, onlar da insanları sadece İslam’a davet ettiler, onlara inananlara müslüman dedndi.

 

2-İslâm’ın kaynağı beşer (insan) değildir.

Yani İslâm diğer batıl dinler gibi insanların kafasından çıkmış bir inanç değildir. Ya da toplumların geliştirdiği bir gelenek de değildir.

İslâm ilâhî kaynaklıdır. Yani Allah’tan gelen bir dindir, bir yaşama biçimidir, bir hayat proğramıdır.

Hz. Muhammed bir elçidir (peygamber’dir), O yeni bir kurucusu değildir. O kendi kafasından bir din kurmamıştır. İslâm, Hz. Muhammed’in ortaya koyduğu kendi fikirleri (görüşleri) değildir.

İslâm muhammedanizm olmadığı gibi, müslümanlar da muhammedan değillerdir.

Peygamberimizin sünneti, İslâma bir ekleme veya peygamberin işine geldiği gibi yaptığı ilaveler değil, Vahy’in (Kur’an’ın) açıklaması, uygulamasıdır.

Kur’an peygamberin durumunu şçyle açıklıyor:

“De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlah'ınızın, sadece bir İlah olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (18 Kehf/110

 

3-Vahiy: İlâhî iletişim yolu

-Vahy’in kelime anlamı;

Bir şeyi veya bir haberi hızlıca bildirmek, yerine ulaştırmak demektir.

 

-Kavram olarak vahiy

‘Vahiy’, Allah'ın insanlara iletmek istediği şeyleri gizli bir yolla ve hızlı bir şekilde peygamberlere bildirmesidir.

Vahiy, Allah ile insan arasındaki haberleşmedir. Rabbimiz bütün insanlara ayrı ayrı vahyetmez. İnsanlar arasından seçtiği elçilerine vahyeder. Onlar da vahyi insanlara ulaştırırlar.

Allah (cc) vahyi bazen Cebrail adlı melekle gönderir.  Bazen doğrudan peygamberin kalbine, bazen de bir ses şeklinde peygambere iletir.

İnsan aklı vahyin ne olduğunu bilemez. Ancak yalan söylemeyen bir peygamberin dediklerine inanır.

Bugün Kur’an, Allah’ın peygemberlere vahiy gönderdiğinin en büyük isbatıdır. 

Bir kaç âyette bu anlamda kullanılıyor.

“De ki: Bana sadece, sizin ilahınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi. Hala müslüman olmayacak mısınız?” (Enbiya/108, Bir benzeri: Fussilet/6)

“Rabbinden sana vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Ahzab/2)

“De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” (Ahkaf/9)

Vahy, kitap olarak Hz. Muhammed’e 23 yılda indirildi. Vahy, bugün elimizde Kitap (Kur’an) olarak duruyor. Hem de Allah’tan geldiği gibi.

 

4-İslâmın Kaynakları

İslâmın elbette asıl kaynağı vahiydir. Vahy bize iki şekilde yansır.

a-Vahy-i metlüv;

yani okunan vahiy, ki o da Kur’an’dır. Allah’tan peygambere vahiy yoluyla indirildi. Önce melek tarafından, sonra Peygamber tarafından, sonra da müslümanlar tarafından bir söz (lafız, kelam, kavil) olarak okundu, okunacaktır.

b-Vahy-i gayr-i metlüv;

bu da uygulanan ama Kur’an gibi okunmayan Sünnettir. Yani peygamberimizin Kur’an’ı uygulamasıdır.

Buna göre İslamın kaynakları iki tanedir:

a-Kur’an

b-Sünnet

İslâmın bütün hükümleri, inanç esasları, dünya görüşü, ölçü ve değerlerinin kaynağı bu iki temeldir.

Müslümanlar inançlarını, iyi veya kötü, yanlış veya doğru gibi hükümlerini, haram ve helal görüşlerini, ibadetlerini, ahlâk anlayışlarını; kısaca dünya görüşlerini Kur’an ve Sünnetten alırlar.

Müslümanın kafa yapısı, hayata bakışı, Allah hakkındaki görüşleri ve inancı, melekler ve peygamberler hakkındaki düşünceleri, dünyadaki görevi ile ilgili, ölümden sonrası hakkındaki görüşleri ve inancı Kur’an’a ve Sünnete uygun olmalıdır.

Müslüman, Kur’an’a ve Sünnete uygun düşündüğü, inandığı gibi, onlara uygun yaşamaya çalışır. Onların ölçülerine, çizdiği sınırlara uymaya dikkat eder.

Çünkü müslüman bilir ki, başka türlü müslümanlık olmaz.

 

5-Edille-i Şer’iyye (Şeriatin delilleri yani İslâmın kaynakları)

İslâm’ın iki ana bölümü vardır:

  • Akaid; inanç esasları, inanılması gereken temeller.

Bunlara inanmadan, bunları kabul etmeden müslümanlık olmaz. Bunu özelde Şehâdet/Tevhid kelimesiyle, genelde Âmentü ile ifade ederiz.

  • Şeriat; Akaid’in gereği olan ameller (ibadetler/davranışlar).

İslâmın bütün ibadet hükümleri, emir yasakları, ahlâk ve ölçüleri İslâm şeriatidir.

Zaten şeriat sözlükte gidilen ana yol, insanların uyduğu ana kurallar  demektir.

Şeriatin dört bölümü vardır:

a-İbadet; devamlı veya nafile ibadetlerle ilgili bütün hükümler,

b-Ahlâk; İslâmın hedefi güzel ahlâktır. Güzel ahlâkın ne olduğu ve nasıl elde edileceği ile ilgili hükümler,

c-Muamelet; başkalarıyla olan günlük ilişkileri düzenleyen hükümler. Komşuluktan alış-verişe, şirket kurmaktan ortakçılığa, evlenmekten miras taksimine, siyasetten uluslararası ilişkilere kadar hayatın her alanını düzenleyen hükümler.

d-Ukubat; Suçları en aza indirmenin yolları ve belli suçlara verilmesi gereken cezalar.

 

1-Şeriatin ana kaynakları (delilleri)

Yukarıda geçen dört ana bölümde yer alan hükümlerin kaynağı neresidir? Bugün sahip olduğumuz hükümler, ictihadlar, fetvalar neye dayanarak ortaya konuldu? Bundan sonra verilecek fetvalar, yapılacak ictihadlar neye dayanmalıdır?

Bir şey ‘şeriat’le ilgili ise, o mutlaka bir kaynağa dayanmalıdır. Bu kaynaklar şunlardır:

Şeriatin ana kaynakları

1.Derece:

a-Kitap

b-Sünnet

2.Derece:

a-İcmaa

b-Kıyas

-Şeriatin tali kaynakları:

a-Mesalih-i mürsele

b-İstihsan

c-Örf

d-Sedd-i zerai’

e-Şeriati min kablina

f-Sahabe kavli

g-İstishab

Biz bu dersimizde İslamın ana kaynakları Kitap ve Sünnet üzerinde durmaya çalışacağız.               

6-İslamın ana kaynağı: Kitap

-Kitab’ın nüzul süreci

Kur’an, Hz. Peygamber’e kırk yaşında iken 610 yılı Ramazan ayının son on günlerinden birinde Kadir Gecesinde inmeye başlamıştır.

Bu süreç yirmiüç yıl üç ay devam etti. Bu süre zarfında Kur’an, bazen bir kaç âyet, bazen bir kısa sûre halinde inmeye devam etti.

Son inen sûrenin Nasr Sûresi, son inen âyetin de Maide sûresinin 3. âyeti olduğu söylenmektedir.    

 

-Kitab’ın korunması

a-Ezberlenmesi

Vahiy geldiği zaman Peygamber (sav) inen bölümü hemen ezberliyordu. Daha doğrusu Kur’an’ı Allah (cc) Peygamberin kalbine yerleştiriyordu.

Peygamber (sav) sonra da sahabelere Kur’an’ı öğretiyordu. Onlar da kolaylıkla ezberliyorlardı.

Kur’an hem kolay ezberleniyordu, hem de o günkü insanların hafızaları kuvvetli, ezberleme yetenekleri güçlüydü.

Çünkü o zaman yazı çok kullanılmıyor, bilgi ve kültür henüz ezberden aktarılıyordu.

b-Yazılması

Nâzil olan âyetlerin Mekke döneminin ilk yıllarından itibaren yazıldığına dair bizzat Kur’an’da (meselâ: Furkan 25/5. Tûr 52/1-3. Abese 80/11-16),

hadis kaynaklarında (Müsned, III/12, 21, 39, 65; Buhârî, Cihâd 129, Fezâilü'l-Kur’ân 4. Müslim, İmâre 24/92-94, Zühd 16/72. İbn Mâce, Cihâd 45. Tirmizî, Tefsîr 10)

ve tarih kitaplarında bilgiler bulunmaktadır.

Vahyin erken dönemlerden itibaren yazıldığına dair en önemli delillerden biri Hz. Ömer’in müslüman olması olayıdır. Hz. Ömer, kız kardeşi ve eniştesi yazılı bir metin üzerinden Tâhâ sûresini okumakta iken onların yanına girmiş, okudukları metni istemiş ve okumuştur. (İbn Hişâm, I/370-373)

Hz. Peygamber tarafından görevlendirilen vahiy kâtipleri nâzil olan âyetleri o gün mevcut malzemelere yazıyorlardı. (Buhârî, Fezâ,ilü'l-Kur’ân 4)

Okuma yazma bilen sahabeler de Kur’an’ı kendileri için yazıp evlerine götürüyorlardı.

 Buradan anlaşılıyor ki, Kur’an hem ezberden hem de yazı ile koruma altına alınıyordu. Nitekim Allah (cc) onu koruyacağı bildiriyor:

“Kur an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hıcr 9)

 

c-Kur’an’ın mushaf yapılması ve çoğaltılması

Vahiy devam ederken, Kur’an bir kitap olarak biraraya toplanmadı. Zira buna zaten fırsat yoktu.

Peygamber (sav) her yıl Ramazan ayında o zamana kadar inen âyetleri Cebraile okurdu. Buna arza veya mukabele denirdi. (Buhârî, Bed’ü'l-halk 6)

Bu okumaları bazı sahabeler de takip ederdi. (Müsned, V/117. Hâkim, II/225).

Bu okuyuş son Ramazan da iki defa gerçekleşti. Böylece Kur’an’ın tamamı baştan sona okunmuş, sanki bir mushaf halini almış oldu. (Buhârî, Bed’ü'l-vahy 5, Fezâ,ilü'l-Kur’ân 7. Müslim, Fezâil 50, Fezâilü’s-Sahâbe 98, 99. Nesâî, Sıyâm 2)

Hz. Ebu Bekir zamanında Yemâme savaşında pek çok Kur’an hafızı sahabenin şehid olması Hz. Ömer’i harekete geçirdi. Hz. Ebu Bekir’i bu konunun önemine ikna etti.

Hz. Ebu Bekir Kur’an’ı biraraya toplama görevini Zeyd b. Sabit’e verdi. Zeyd b. Sabit kurduğu komisyonla Kur’an’ı biraya toplayıp yazdırdı. İleri gelen sahabelerin onayı alındı.

İki kapak arasına toplanan bu kitaba  Mushaf denildi. (Buhârî, Fezâilü'l-Kur’ân 3,4, Ahkâm 37)

Bu Mushaf Hz. Ebu Bekir’e verildi. Ondan Hz. Ömer’e, ondan da kızı Hz. Hafza’ya geçti.

Hz. Osman zamanında İslam coğrafyası genişledi, farklı toplumlar İslâmla tanıştı. Her belde kendisine ulaşan sahabeden Kur’an öğreniyor veya yazıyordu. Zaman içerisinde aralarında anlaşmazlık çıktı.

Bu durumu öğrenen Hz. Osman tekrar Zeyd b. Sabit’e görev verdi. O  da yine bir komisyon kurdu. Hz. Hafza’dan asıl nüsha alındı ve ondan beş (veya sekiz) nüsha çoğaltıldı. Her bir nüsha bir Kur’an öğretmeni ile birlikte ileri gelen İslam şehirlerine gönderildi. Herkesin bu Kur’anları okuması, bunlardan çoğalma yapması istendi.

Emevi halifelerinden Abdülmelik Mervan zamanında Ebü’l-Esved Düvelî tarafından harflere nokta konulmuş, daha sonraki yıllarda Kur’an okumayı yanlışsız sağlamak üzere bugün kullanılan harekeler gelitirlmiştir.

Böylece Kur’an Peygambere indiği gibi korunmuş, bu şekilde günümüze ulaşmıştır.

 

-Kitab’ın özellikleri

Kur’an’ın dört önemli öezelliği vardır.

1-Lafız oluşu. Yani Kur’an sözdür. Arapların kullandığı, konuştukları kelimelerden meydana gelir. Allah’ın kelâmıdır ama insanların kullandığı sözlerden meydan gelmiştir.

2-Vahye dayalı oluşu: Onu peygamber yazmamıştır, vahiy yoluyla O’na bildirilmiştir.

3-Arapça oluşu: Kur’an’ın sözleri Arapça olduğu gibi, yazısı da Arağ yazısıdır. Kur’an başka bir dile anlamak için çevrilebilir, ama asla başak bir yazı ile yazılamaz, asla başka bir dil kur’anm olmaz.

4-Tevatür yoluyla rivayet edilmesi: Tevatür, yalan söylemesi mümkün olmayan çoğunluk tarafından rivayet edilen haberlerdir.

Bunlar İslam kültüründe en sağlam haberlerdir. Bu haberlere inanılır. Peygamberden çok sayıda sahabe duymuş, onlardan da çok sayıda 2. kuşak (tabii) duymuş, onlardan da çok sayıda 3. kuşak (tebe-i tabiin) duymuş, onlardan dan sonrakilere böylece aktarılmış.

Kur’an-ı Kerim 114 sûredir. Tevbe Sûresi hariç bütün sûrelerin başında Besmele yer alır. En uzun sûre Bakara, en kısa sûre kevser Sûresidir.

 

-Kitab’ın kaynak oluşu

Kur’an kendi fonsiyonunu şöyle açıklıyor:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma!” (Nisa/105)

“Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik.Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şeriatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir.” (Maide/48)

“İşte bu (Kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin.” (En’am/155)

“… Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.” (Bakara/85)

Demek ki Kur’an sadece okunmak için inmiş bir kitap değildir. O, aynı zamanda bir hayat proğramı, bir hidayet kitabı, bir kılavuzdur.

Onun bütün hükümleri kıyamete kadar geçerlidir. Eskimez, yetersiz kalmaz, zamanın gerisinde kalmaz. Çünkü ondaki ölçüler ve hükümler her şeyi bilen Allah’ın hükümleridir.

İnsanlara düşen onun tümüne gönülden imöan etmek. Sonrada onun ölçülerine uymaya çalışmak ve hükümlerini gücü yettiği kadar uygulamaktır.

 

-Kitapla ilgili ilimler

Kitab’ın daha iyi anlaşılması için bazı ilim dalları gelişti.

Bunlar; kıraat ilimi, rivâyet ilmi (hadis usûlü), tefsir usulû, tarih ilmi, lügat (sözlük) ilmi gibi ilim dallarıdır.

        

-Kitab’ın yorumu:

1-Tefsir ve usûlü

Kitabın ölçülerine uymak için onun anlaşılması gerekir. Onun için Kur’an kendisi mübîn/anlaşılır bir kitap olarak açıklıyor. (Yusuf/1. Hıcr/1. Nûr/34. Neml/1. Nahl/89)

Zaten anlaşılmaz bir şey olsaydı Allah anlamayan insanları ondan sorumlu tutmazdı. Mesela, insanın yaratılış sebebi, Allah’ın varlığı, nimetleri, nimetlere şükretmenin gereği, insanın sorumlu oluşu, insanı mutlu edecek davranışlar, insanı mutsuz edecek hatalar, ölüm gerçeği, ölümden sonra olacak olaylar, peygamberlerin gönderilmesi ve onların mücadeleleri gibi konular açık ve anlaşılır konulardır.

Âyetleri bu gibi açılardan herkes kendi kapasite göre anlayabilir. Yani onu alimler de anlar, okumamış kimseler de..

Ancak bazı âyetler kapalı, kısa ve özet halindedir. Bu âyetlerdeki amaçların, hedeflerin ve hükümlerin bilinmesi için daha çok açıklamaya ihtiyaç vardır.

Kur’an’ın açıklanmasına ‘tefsir’ denir. (Tefsir yapanlara da ‘müfessir/tefsirci’ denir)

Kur’an’ı ilk defa Hz. Muhammed (sav) tefsir etmiştir. Zaten O’nun görevi Allah’ın insanlara ne indirdiğini açıklamaktır. (Nahl/44)

Yine Kur’an’ın amaçlarını daha iyi anlamak, verilen örneklerden ibret almak, Kur’an’dan daha çok yararlanmak ve etkilnemek için diğer âyetlerin de açıklanması gerekir.

Bu açıklama (tefsir); Allah bunu demek istedi, Allah’ın macı budur şeklinde değil, bu âyetleri şöyle anlayabiliriz, bu âyetler bize şu gibi dersleri ve öğütleri veriyor şeklindedir.

Bu ihtiyaçtan dolayı sahabeden günümüze kadar pek çok alim Kur’an’ı açıklamaya, yani tefisr etmeye çalıştı. Kur’an’ın tefsir edilmesi çalışmaları bundan sonra da devam edecektir.

Bu tefsiri belli ilkeler ve esaslar çerçevesinde olması gerekiyor. Hiç kimse Kur’an’ı işine geldiği gibi, kafadan atma şeklinde açıklayamaz. Bir metoda uyulması gerekiyor.

Bu metoda ‘Tefsir Usûlü’ diyoruz.

        

2-Tefsir yöntemleri

Bir kimsenin Kur’an’ı tefsir edebilmesi için belli alt yapısı olması gerekiyor. Yani biraz ilim sahibi, tefsir usûlü, hadisleri, geçmiş tefsirleri ve Artapçayı iyi derecede bilmesi gerekiyor.

Müfessirler Kur’an’ı tefsir ederken genellikle şu yolu izlerler:

a-Kur’an’ın Kur’an’la. Kur’an’ın bir kısmı diğer kısmını açıklar.

b-Sünnetle. Peygamberimizin İslâmi hayatı ve hadisleri Kur’an’ın en güzel tefsiridir. Zaten Peygamberin hayatı yürüyan Kur’an’dı.

c-Dil ve edebiyatla. O zamanki Arap dili ve edebiyatı Kur’an’ın bazı kelimelerini ve konularını anlamaya yardımcı olur.

d-Tarihi olaylarla. Tarihi olaylar Kur’an kıssaları anlamaya yardımcı olabilir.

e-Bilimsel gelişmelerle. Yaratılışla ilgili âyetleri daha iyi anlamak için keşiflerden bilimsel gelişmelerden yararlanmak mümkündür.

f-Akılla. Bazı âyetleri onlardan daha çok yararlanmak için akılla yorumlamak mümkün.

 

-Tefsir Çeşitleri

1-Rivayet tefsirleri

2-Dirayet tefsirleri

2a-Mezhebî (Fıkhî) tefsirler

2b-İşarî tefsirler

2c-İctimâi tefsirler

2d-İlmî tefsirler

2f-Konulu tefsirler

 

-İslamın ikinci kaynağı: Sünnet

1-Sünnetin sözlük manası:

Sünnet sözlükte takip edilen yol, âdet ve gidiş, kanun, yaratılış, huy, çığır, model, prensip ve hüküm gibi manalara gelir.

Bu kelime hem Kur'an'da, hem de hadislerde sözlük anlamıyla geçmektedir. Kur'an'da daha çok değişme göstermeyen kanun, hüküm ve prensip manalarında kullanılmıştır.

“Bizim sünnetimizde (kanunumuzda) bir değişiklik bulamazsın.” (17 İsra/77)

Bir hadiste şöyle buyuruluyor:

“Her kim İslâm'da iyi bir sünnet (yol, çığı, adet) ortaya koyarsa, onun ve ondan sonra bununla amel edecek kimselerin sevabı o kimseye ait olur. Kim de kötü bir sünnet (yol) ortaya koyarsa, onun ve ondan sonra bununla amel edecek olanların günâhı o kimseye ait olur.” (Müslim, Zekât/69. İbni Mace, Mukaddime/14)

2-Sünnetin terim (ıstılah) manası

Sünnet, genel olarak Peygamberimizin takip ettiği yol, hayatında prensip haline getirdiği davranışlar, O’nun yaşayış şekli, ya da Peygamberin din adına yaptığı uygulamalardır. 

Hz. Muhammed (sav), sadece Allah’tan aldığı haberleri, yani vahyi insanlara duyurup, haber verip bırakan bir elçi değildi.

O, insanlara vahyi duyurduğu gibi, onları vahyin gereklerini yerine getirmeye çağırıyor de. Aynı zamanda vahyin ne demek istediğini açıklıyor, anlatıyor, izah ediyordu. Kendisi bizzat Allah’ın koyduğu hükümleri (kuralları) uyguluyor, insanların nasıl uygulaması gerektiğini öğretiyordu.

O’nun bu yaptıkları İslâmın uygulamasıdır. 

Peygamberimizin hayatı Kur'an'dan bağımsız değil, bilakis O'nun sünneti, hayata aktarılmış bir Kur'an'dır diyebiliriz.

Burada sünnetle ilgili şu prensiplere dikkat çekmek gerekiyor:

1-Sünnet Kur'an'a dayalı olmalıdır. Çünkü sünnetin görevi, Kur'an'ın açıklaması ve pratiğe aktarılmasıdır.

2-Sünnet bir model, bir dünya görüşü ve yeni bir hayattır

3-Sünnet Peygamberin davranışlarını ve sözlerini bağlayıcılık yönünden ele alır.

4-Sünnet, bireysel, toplumsal ve evrensel olmak üzere hayatın her alanını kuşatır.

Buna göre Sünneti şöyle tanımlayabiliriz:         

Sünnet; Peygamberimizin, Kur'an'ı esas alarak hayatın her alanında, inanç, ibadet, ahlâk, hukuk, eğitim ve siyaset gibi konuları kapsayacak şekilde ortaya koyduğu bir model ve dünya görüşüdür. (İslamoğlu, B. Hadis Dersleri, s: 17)

 

3-Hadis

-Hadisin sözlük anlamı

Hadis sözlükte, söz ve haber demektir. Ayrıca; hikâye, rivâyet, konuşma, eser ve iz gibi anlamlara da gelmektedir.

Kur'an'da ‘hadis’ kelimesi bir kaç yerde geçmektedir. Mesela;

"O halde onun (Kur'an) gibi bir söz (hadis) getirsinler." (52 Tur/34. Ayrıca bak. 45 Casiye/6. 20 Taha/9) 

 

-Hadisin ıstılah (terim) anlamı

Hadis Usîlünde 'hadis' terim olarak sünnetin sözlü ifadesidir. Yani, söz (açıklama, konuşma ve beyanat), fiil, takrir, yaratılış ve huy olarak Hz. Muhammed'e izafe edilen (O'nun hakkında söylenilen) her şeydir.

Peygamberin bizaat kendisi kendi sözü hakkında 'hadis' kelimesini kullanmaktadır. Bununla O adete kendisine ait olanla olmayanı (vahyi) birbirinden ayırdetmektedir.

Mesela bir sözünde (hadisinde) şöyle demektedir:

"Benim sözümü işiten, onu ezberleyip güzelce anlamını anlayıp sonra  onu başkasına duyuranın Allah yüzünü ak etsin. Nice fıkıh (anlayış) yüklenenler vardır ki, onu kendisinden daha fâkih (daha anlayışlı) birisine aktarırlar." (Ebu Davud, İlim/Hadis no: 3660. İbni Mace, Mukaddime/18. Darimî, Mukaddime/24.)

 

4-Sünnetin kaynak oluşu

Müslümanlar Peygamber’in din adına söylediklerini kabul edip yapmak durumundadırlar.

“Peygamber (din adına) size ne verdi ise onu alın, size neyi yasaklamışsa ondan kaçının.” (Haşr, 58/7)

“Sana zikri (Kur'an'ı) indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın (beyan edesin), ta ki düşünüp öğüt alsınlar." (16 Nahl/44)

“Andolsun ki, içlerinden kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir paygmaber göndererek inananlara büyük lütufta bulunmuştur.” (3 Âl-i İmran/164)

Sünneti dayanağıKur'an'dır, yani vahiydir.

Peygamber (sav) din adına, ya da Allah (cc) izin vermediği halde O'nun adına hiç bir şey söyleyemez. O, kendi aklına estiği gibi, kendi aklının erdiğini değil, Allah'ın kendisine vahyettiğini insanlara açıklar. (53 Necm/4)

Bunun için O'nun peygamberliğini, ya da vahyi tebliğ etmesini Kur'an'dan ayrı düşünemeyiz. Sünnetin ortaya koyduğu anlayış, model, yaşama biçimi Kur'an kaynaklıdır.

Sünnetin, yani hadislerin ortaya koyduğu şeyler, ya da Peygamberin İslâmı yaşama biçimi Kur'an’a uyar.

Peygamberimiz Kur’an’ın dışında da hükümler koymuştur ki bunlar, vahyin açıklaması veya uygulamasıdır. Peygamber bunları koyarken küçük bir hata yapsa bile, Allah (cc) onu düzeltiyordu.

Sünnet ya da hadisler ; bir insanın sıradan sözleri değil, müslümanların uyması gereken kuraldır, yol gösteren rehberdir.

 

5-Sünnetin bağlayıcılığı

Müslümanlar Kur’an’a uydukları gibi, Peygambere de uyarlar. Çünkü Peygambere itaat Allah’a itaattir. Peygamber kendi kafasından bir şey demez, onun ümmete açıkladığı şeyler, O’nun görevidir. Kendisine vahyedilen şeyi açıklama veya uygulamasıdır.

Hz. Muhammed (sav) Allah’ın elçisi olduğu için O’nun İslâm adına söyledikleri ve yaptıkları müslümanlar açısından önemlidir. O’nun din adına dedikleri rastgele sözler değildir. O’nun din adına ya da Kur’an’ın uygulaması olarak ortaya koyduğu davranışlar bizi ilgilendirir. Kur’an, Hz. Muhammed’e uymamızı (Nisa, 4/59 ve 80) ve O’nu örnek almamızı emrediyor. (Ahzab, 34/21)

Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzâb 36)

“Kim Resul'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!” (Nisa 80)

 O bugün yaşamadığına göre, O’na nasıl itaat edeceğiz ? O’nu nasıl örnek alacağız ? Burada karşımıza O’nun Sünneti va hadisleri çıkıyor.

Yukarıda geçtiği gibi Peygamberin görevi sadece İslâma davet, vahyi yaymak değildir. O’nun görevi aynı zamanda Kur’an’ın dediklerini uygulamak, açıklamak ve örnek olmaktır.

Mesela, Kur’an mü’minlere namaz kılmalarını emretmiş ama nasıl kılınacağını, namazla ilgili diğer hükümleri bildirmemiştir. Bunları Peygamberimiz açıklamış. Nasıl namaz kılınacağını, kaç vakit namaz olduğunu, kaç rek’at kılınması gerektiği, namazla ilgili diğer konuları hep o açıklamış, yaparak ümmetine öğretmiştir.

Diğer ibadetler ve hükümler de böyledir. Kur’an kısa bilgi verir, açıklamasını ve uygulamasını Hz. Peygamber yapar.

Bu açılardan bakıldığı zaman Peygamberimizin Sünnetinin ne kadar önemli olduğu anlaşılır.

Sünnete uymak ; Peygamberimizin getirdiği ölçülere uymak, O’nun ahlâkını ve davranışlarını izlemek demektir.

Peygamberimizin sünneti de tıpkı Kur'an gibi hem kişi olarak bize, hem de müslüman toplum için bazı kurallar, ölçüler ve ilkeler koymuştur. Bunlar Kur’an-ı Kerim’in âyetlerinin daha geniç bir açıklamasıdır.

 

6-Sünnetin çeşitleri

Sünnet peygamberimize nisbetle üç çeşittir.

a-Kavlî sünnet. Peygamberimizin mübarek ağzından çıkan sözlerdir.

Sahabeler bunları ‘Peygamberden şöyle duydm’ şeklinde rivayet ederler.

b-Fiilî sünnet. Peygamberimizin İslamla ilgili ahlakı, davranışları,

ibadetleri ve uygulamalarıdır. Sahabeler bunu, ‘Biz peygamberi şöyle yaparken gördük’ şeklinde rivayet ederler.

  • Takrirî sünnet. Peygamberimizin yapılmasına izin verdiği, ses

çıkarmadığı şeyler. Yani onun onayları. Sahabeler bunu ‘Peyamber zamanında şöyle yapıyorduk, ama bize yasaklanmıyordu’ şeklinde rivayet ederler.