Konulu Tefsir'den Örnekler ders serisinden "Kur'an'da Sâlih Amel" hakkında bir ders.

Hüseyin K. Ece

Hıra Hanımlar Grubu

29 Ocak 2019 Salı Amsterdam

Birinci Ders

 

-Giriş

İnsanın kul olarak görevlerini bir çok madde ile sıralamak mümkün. Ama biz burada bunları bir kaç maddede özetlemek istiyoruz.

Bunlar:

-Ma’rifet/anlamak, tanımak

-İman/kabul etmek-teslim olmak,

-İtaat/görevini yapmak-ibadet etmek,

-Muhsin olmak/aktif iyi olmak-cihad etmek.

        

-Marifet

Allah’ı sıfatlarıyla ve fiillerinin tecelleriyle (sonuçlarıyla) tanımak insanın ilk görevidir. Ki buna ma’rifetullah denir.

Bu bir anlamda Allah’ı, O’na ait sıfatları ve esmayı hakkıyla anlamak demektir.

‘Ma’rifet’, ve ‘irfan’ kelimelerinin aslı ‘a-ra-fe’; herhangi bir şeyi görünümüne bakarak duyularla kavramak, o şeyin eserine (izine) bakarak ve akıl yorarak o şeyi hakkıyla tanımak demektir. Bunun da ustalık gerektireceği açıktır.

Din dilinde ‘ma’rifet’; Allah’ı sıfatlarıyla, fiilleriyle, esamsıyla ve bunların kâinattaki tecelleriyle tanımak, anlamak, O’nu hakkıyla takdir etmek demektir.

Çünkü O’nun varlığının, kudretinin ve hükümranlığının eseri yerde ve göklerdedir. O’nun âyetleri evrende, insanda ve Kur’an’dadır. Kişi onlara bakar, okur, üzerinde tefekkür eder ve Allah’ı tanımaya, idrak etmeye çalışır.

Arap dilinde, ‘şu adam Allah’ı biliyor’ denmez. Çünkü Allah (cc) ‘ma’lum’ yani bilinen bir şey değildir. O, insan bilgisine konu olmaz. İnsan ne kadar uğraşırsa  uğraşsın, Allah’ın zatının ne olduğunu bilemez.

İşte bu ‘ma’rifettir’.

Ma’rifet, sadece Allah’ı gereği gibi tanımak değil, o aynı zamanda O’na gereği gibi bağlanmayı da ifade eder. 

Hz. Ali’ye nisbet edilen şöyle bir söz ver: “Din’in başlangıcı ‘ma’rifettir.” Kim Allah’ı hakkıyla tanırsa, Tevhid inancı kökleşir, kulluğunu, teslimiyetini daha iyi yapar.  

Ma’rifet sahibi olmaya ‘irfan’, ma’rifet sahibi olanlara da ‘ârif’ denir.

Müşrikler “Allah’ı hakkıyla takdir edemediler...”  (En’am 6/91. Hacc 22/74) Halbuki kulun görevi Rabbini hakkıyla takdir etmektir.   

 

-İman

İnsan, ma’rifet imkanını kullandıktan sonra, yani bir anlamda varlıkta Allah’ın rabliği ve ilâhlığı ile karşılaştıktan, varlık üzerinde O’nun Kudret Elini sezdikten sonra yapacağı şey teslim olmaktır. Yani iman etmektir.

Teslim olmak, yelkenleri indirmek, ‘yokum’ demek, ‘bittim’ demek değildir. Tam tersine  yeniden doğmak, varlığın veya var olduğunun farkında olmak, ayağa kalkmak demektir.

Teslim olmak, sıradan bir pes etme değil; kabul etmek, benimsemek, itaat etmeye söz vermek, hatta itaatın bizzat kendisidir.

Teslim olmak, yenilgiyi kabul etmek değil, Allah’ın dışında her şeye kul olmaktan kurtulmanın, onlara esir olmaktan zafer elde etmenin ilanıdır.

Teslim olmak, karşı tarafın gücünü mağlubiyetle kabul etme değil; kendi konumunun farkına varıp, bunu ait olduğu makama sunmadır.

İslâmın istediği teslimiyet, beraberinde barış, huzur ve güven getiren bir şeydir. Kim bu şekilde teslim olursa o dünyada güvene (selâmete), âhirette kurtuluşa kavuşur. Aynı kökten gelen İslam zaten insanlara bu sonucu kazandırmak için gelmiştir.

İman etmek, Kur’an ve Peygamber ile Allah’tan gelen her şeye inanma, onların doğruluğundan emin olma, iman etme ve gereği yapma karşılığında vadedilen şeyler hakkında şüphe içinde olmamadır.

İman insanın kendini bulmasıdır. İman, köke bağlanmadır, yitiğini bulmadır, korkuyu emniyete, ümitsizliği ümide, kaosu düzene, başıboşluğu nizama çevirmedir.

 

-İtaat

İtaat ne demektir?

İnsanın Rabbine karşı üçüncü görevi itaattır.

İtaat, imanın gereği iman edilen bir yüce gücün karşısında boyun eğmek, ondan gelenleri kabul etmek, itiraz etmemek, emre muhalif davranmamaktır.

İtaat, inkıyad etmek, yani boyun eğmek demektir. Emre uyma, sözü dinleme, alınan emri yerine getirme, verilen emre göre hareket etme anlamlarına da gelir.

İşte böyle bir durum insan için ibadet anlayışıdır.

İnsan, kul olarak Yaratıcısının karşısında ne yapacaktır?

Yerde ve gökte bütün varlıkların bir görevi var. Akıl ve irade sahibi inasanın rolü/görevi nedir?

Rabbi ondan ne gibi bir tavır, davranış, ameller beklemektedir?

Kur’an diyor ki: “Gökte ve yerde her ne varsa hepsi de isteyerek veya istemeyerek Allah’a teslim olmuşlardır.” (Âli İmran 3/83)    

Buradaki isteyerek kelimesi ‘itaat’ kelimesiyle ifade edilmektedir. 

‘İtaat’ın karşıtı ‘isyan’dır.

Eğer insan âlemlerin Rabbine itaat etmezse; başka ilâhlara itaat edecektir. 

“Ey İman edenler! Allah’a, Peygamberine ve sizden olan emir sahiplerine (sizin gibi mü’min olan yetkililere) itaat edin….” (Nisâ 4/59)

“Ey inananlar! Allah'tan sakının, dürüst söz söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah'a ve Peygamber'ine itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzab 33/70-71)

Peygambere itaat, O’nun yoluna gitmek Allah’a itaat gibidir, O’na karşı gelmek Allah’a isyan gibidir. (Nisâ 4/80)

Allah’a isyan konusunda yaratılmışlara itaat edilmez. (Buhârî, Cihad/109. Müslim, İmâre/38 no: 1839)

Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Kim bana itaat etmişse mutlaka Allah’a itaat etmiştir. Kim de bana isyan etmişse, mutlaka Allah’a isyan etmiştir...” (Buhârî, Ahkâm/1. Müslim, İmâra/32-33 no: 1835. Nesâí, Bey’at/27)

 

-Muhsin olmak

Yani aktif iyi olmak, sâlihât işlemek veya cihad etmek

Muhsin, ihsan sahibi olan demektir.

İhsan ise ibadette, Allah’ı görüyomuş gibi ibadet etmek,

itikatta, Allah’ı sahih bir bilgi ile tanımak,

ahlâkta, her şeyi güzel yapmak demektir.

Muhsin, bu üç anlamı da kapsar.

İman eden muhsinlerden olmak için gayret eder. Zira ibadet bir anlamda ihsan ahlâkını kazanma çabasıdır.

Muhsin olmak aynı zamanda aktif iyi olmak demektir. Yani hem kendisi iyi olmaya çalışır, hem çevresini güzelleştirmeye gayret eder, hem de güzel ve iyi olan şeylerin yaygınlaşması için yoğun çaba sarfeder.

Bu da onun için cihadtır.

İhsan üzere hareket eden, hayatın her alanına güzellikler, iyilikler, dostluklar yerleşsin diye aktif olarak çalışan kimsedir. O çok iyi bir hak savuncusu, iyi bir çevreci, iyi bir eğitimci, estetikten ve sanattan yana, temizlik sevdalısı, dostluk elçisi, barış mücahididir.

Sâlih amel işleyen mü’minlerer sâlih, yaptıkları işlere ise sâlihât denir. Sâlihât hem amellerin sâlih olanlarını, hem de ıslah edici amelleri kapsar.

Islah edici amelleri, yani sâlihât yapan mü’minler aktif iyilerdir.

 

-İtaatın yerine getirilmesi: İbadet ya da sâlih amel

-Amel nedir?

‘Amel’, sözlükte, iş, davranış, hareket, aksiyon, faaliyet ve faydalı eylem anlamlarına gelir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, 519)

‘Amel’, aslında niyetli davranış, bir maksada bağlı olarak yapılan fiildir.

Mahlukâtın bir kısmı bir takım fiiller yapabilirler. Ancak onların yaptığı bu fiillere ‘amel’ değil, hareket denir.

İyi veya kötü nitelemesi de niyetle yapılan ameller hakkında geçerlidir.

Buna göre insan, ister iyi bir şey yapsın, isterse kötü bir şey yapsın; yaptığı işi bir niyetle yapıyorsa, o işi yapmakta bir maksadı varsa, o iş bir ameldir.

Demek ki kişinin niyet ederek ve şuurlu bir şekilde yaptığı bütün faaliyetler ‘amel’ kategorisine girer. Eğer bu ameller dinen emredilmiş, tavsiye edilmiş ve dinin ölçülerine uygun ise bunlara ‘ibadet’ denir.

Bu açıdan bakıldığı zaman bir müslümanın inancının gereği olarak yerine getirdiği butün ibadetler birer ameldir, ama sıradan eylemler değil sâlih ameldir.    

 

-Amelin Çeşitleri

Amelleri, sonuçlarına göre üç kısma ayırmak mümkündür.

1-Sâlih amel (sâlihât-hasenât): 

Faydalı, maksada uygun, zararlı ve ifsat edici (bozucu) olmayan davranışlar. İslâmın yapılmasını emrettiği, ya da tavsiye ettiği bütün hayırlı işler.

Bununla insan ya kendine, ya çevresine, ya da insanlara faydalı olur. Allah (cc) katında sevap ve O’nun rızasını kazanır. Ya da bir zararı defeder, bir faydayı elde eder.

Bu sebeple Kur’an normal amel/eylem ile ibadet olan veya imanın gereği olan eylemleri ayırmak için amele “sâlih” sıfatını ekliyor.

Sâlih olarak nitelenen amel; doğru, içinde fesat olmayan, faydalı ve ibadet maksadına uygun eylem, iş, davranış; -sulh kökünden hareketle- “imanla barışık eylem” demektir.

2-Fâsid, bâtıl, sûi amel (seyyie): 

Zararlı, maksada uygun olmayan, ifsat edici her türlü faaliyetin genel adı. Bunlar İslâmın yapılmasını yasak ettiği, ya da yapılmamasını uygun gördüğü işlerdir.

Bu gibi amelleri işleyenler günah kazanır. Allah (cc) kullarının bu amelleri işlemesinden razı değildir.

Fâsit ya da batıl ameller insanın yaratılış amacına uygun değildir ve insanın derecesini düşürürler. Her türlü isyan, inkârcılık faaliyeti, günah, haddi aşma, zulüm ve bozgunculuk fâsit ameldir. Değersiz, zararlı ve reddedilen işlerdir, Kur’an’ın deyişi ile seyyiedir.

Bu taksimi âyetlerde görüyoruz:

“Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar sâlih amelle kötü ameli (seyyie’yi) birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Tevbe 9/102)

hz. Nuh’un oğlundan bahseden âyet:

“Allah, “Ey Nûh! O, asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi (sâlih) olmayan bir iştir. O hâlde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana câhillerden olmamanı öğütlerim” dedi.” (Hûd 13/46)

Burada sâlih olmayan amel şirk ve küfür, ya da Nuh’un oğlunun vahyi yalanlamasıdır. Buna göre iman, tasdik, inanma sâlih amel, şirk, küfür, tekzib veya nifak sûi ameldir (seyyiedir).

3-Mübah (caiz/helâl) amel: 

Yapılıp yapılmaması kişinin kendisine ait olan işlerdir. Bunları yapanlar günah veya sevap kazanmadıkları gibi, kimseye de zarar veya fayda vermezler.

 

-Sâlih amel

Bu kavramı tam kavrayabilmek için önce ‘sâlih’ kelimesine ve türevlerine bakalım.

‘Sâlih’ kelimesi ‘sa-la-ha’ fiilinin fail (özne) ismidir.

‘Sa-la-ha’, sözlükte, düzeldi, doğru oldu, sağlam oldu, fesat kendinden gitti demektir. Bir şeyin faydalı veya münasip olduğunu ifade eder. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, 419)

Aynı kökten gelen ‘sulh’; doğruluk, uygunluluk, düşmanlığa son verme, barış, fesadın sona ermesi anlamına gelir.

‘Sulh ve salah’; bozulma, kötülük, kavga, çekişme ve fesadın karşıtıdır. Bir şey düzeldi, doğru oldu, sağlam oldu, fesat kendinden gitti demektir. 

R. Isfehânî salah kelimesini fesadın zıddı olarak tarif ettikten sonra her iki kelimenin genellikle insan fiilleri için kullanıldığını, Kur’an’da salahın bazen fesad, bazen seyyie zıddı olarak geçtiğini söylüyor. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 420)

Eylemlerinde ‘sulh ve salahı’ esas alan kişinin davranışları sâlih olduğu gibi kendisi de faydalı ve doğru iş yapan insan ‘sâlih’ kimse olur.

Aynı kökten gelen ‘ıslah’,  fesadı gidermek ve düzeltmek anlamlarına gelir.

‘Islah’, aynı zamanda iki şeyin veya iki kişinin arasındaki fesadı gidermek, düşmanlık ve çatışmayı sona erdirmek demektir.

Mesela; Allah’ın kullarının soylarını ve mallarını sağlam ve faydalı yapması bir ‘ıslah’tır. (Ahkaf 46/15)

Yine aynı kökten gelen ‘maslahat’; sulhün, sağlam ve faydalı olmanın getirdiği menfeattir. Bir iş giderek insan ve topluma her bakımdan zarar veriyorsa o işin ‘fıkıh’ dilindeki adı ‘mefsedet’tir. Mefsedetin zıddı ise ‘maslahat’tır.

Ameller, yani insanların yaptıkları işler ‘maslahat’ ve ‘mefsedet’ çizgisinde değerlendirilir. Maslahat unsuru taşıyan bütün ameller güzel görülür, yapılmasına izin verilir.

İslâm, mefsedet özelliği taşıyan bütün amelleri mü’minlere yasaklamakta, onları bu gibi zararlı ve fesat eylemlerden  sakındırmaktadır.

‘Sâlih’, elverişli, faydalı, sağlam, yarayışlı, sağlıklı, fesat unsuru taşımayan, salah işler yapan kişi, ya da iş, eylem, davranış, aksiyon demektir ve daha çok insan fiileri hakkında kullanılır.  

Sıfatı sâlih olan ameller, dinen doğru, sağlam, faydalı, ibadet (kulluk) sayılan, Allah rızasına ve fıtrata uygun, yaratılış sebebini gerçekleştiren eylemlerdir. (Mülk 67/2)

Sâlih amel, bazen Allah ve Rasulünü tasdik edip, onlara itaat etmek, emrettiklerini yapmak, nehyettiklerinden kaçmak,

bazen de Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla güzel ve yararlı davranışlarda bulunmak, bundan sevap kazanmaktır.

Kur’an’a göre bir insanın amel işlemesi değil, sâlih amel işlemesi önemlidir.

İnsan veya hayvan her an bir fiil işleyebilir, hareket edebilir. Ancak kişinin yaptığı fiilin ‘amel’ diye bir değer kazanması için, o ameli şuurla ve bir niyetle yapması gerekir.

İslâm, kullardan sâlih amel de işlemesi, bâtıl/fesad eylemlerden uzak durmasını istiyor

Eylemler/ameller değerini, derecesini sâlih olmasından alır.

Bir kimsenin Allah katındaki değeri de, üstünlüğü de buna bağlıdır. Kimin sâlih amelleri çoksa o daha muttaki, daha ahlâklı, daha kemâlata ulaşmıştır.   

Bir işin (amelin) iyi mi, kötü mü? (sâlih mi fasit mi?) olduğunu da ilahi ölçüler belirler. Allah’ın rızasına uyan, sevap kazandıran ameller sâlih,

O’nun rızasına uymayan, günah kazandıran davranışlar da kötüdür.  

Bir müslümanın inancının gereği olarak yerine getirdiği bütün ibadetler birer amel-i sâlihdir.

Sâlih amel sadece bedenle yapılan ve ibadet olan eylemler değil, Allah’a ve Rasûlüne iman etmek, tesbih, zikir ve dua da  de sâlih amel sayılır.  

Sâlih amel, hem Allah’ın rızasına uygun ameldir, hem de insana faydalı, barışa hizmet eden her türlü düşünce, faaliyet ve ibadettir.

 

 

 

Kur’an’da sâlih amel 1 dersi ile ilgili çalışma test soruları:

 

Test 1

 

1-Hangisi insanın kul olarak Rabbine karşı görevlerinden değildir?

a-Ma’rifet/anlamak, tanımak,

b-İman/inanmak, kabul etmek-teslim olmak,

c-İyi bir okul diploması olmak.

 

2-Hangisi insanın kul olarak Rabbine karşı görevlerinden değildir?

a-Her hafta en az iki saat bir spor salonunda spor yapmak,

b-İtaat/görevini yapmak-ibadet etmek,

c-Muhsin olmak/aktif iyi olmak-cihad etmek.

 

3-Allah’ı sıfatlarıyla, fiilleriyle, esmâ’sıyla ve bunların kâinattaki tecelleriyle tanımak, anlamak, O’nu hakkıyla takdir etmek demektir. Bu neyin tarifidir?

a-Âmentü’nün (imanın şartlarının),

b-Ma’rifetullah’ın,

c-Allah’a itaatın, kulluk yapmanın.

 

4-Ma’rifet imkanını kullandıktan sonra, yani bir anlamda varlıkta Allah’ın rabliği ve ilâhlığı ile karşılaştıktan, varlık üzerinde O’nun Kudret Elini sezdikten sonra  teslim olmaktır. Bu neyin tarifi olabilir?

a-Ma’rifetin,

b-İmanın, müslüman olmanın,

c-Muhsin (ihsan sahibi) olmanın,

 

5-Hangisi iman etmek (teslim olmak) hakkında yanlıştır?

a-Teslim olmak, sıradan bir pes etme değil; kabul etmek, benimsemek, itaat etmeye söz vermek, hatta itaatın bizzat kendisidir,

b-İnsan Allah karşısında aciz bir varlıktır. Eğer Allah ona vahy aracılığıyla “teslim ol” diyorsa onun yapacak bir şeyi yoktur, teslim olur.

c-İman etmek, Allah’tan gelen her şeye inanma, onların doğruluğundan emin olma, vadedilen şeyler hakkında şüphe içinde olmamadır.

 

6-Hangisi İslâmdaki itaatın en uygun tanımıdır?

a-İtaat; iman edilen Yüce Gücün karşısında boyun eğmek, ondan gelenleri kabul etmek, itiraz etmemek, emirlere uymak, yasakları dinlemektir.

b-İtaat; emir ve yasaklar arasında seçim yapıp, kendimize göre en uygun olanı alıp onu uygulamaktır,

c-İtaat; bir büyüğün, anne-babanın, öğretmenin, devletin, bir şeyhin emirlerine itiraz etmeksizin uymaktır.

 

7-İbadette ihsan, Allah’ı görüyomuş gibi ibadet etmek, itikatta ihsan, Allah’ı sahih (sağlam) bir bilgi ile tanımak, ahlâkta ihsan, her şeyi güzel yapmak,iyilik etmek demektir.

a-Doğru, katılıyorum,

b-Hiç biri değil, Türkçe’de ihsan, başkasına bir şey vermektir,

c-Kafam karıştı, bir bilene sormak lazım.

 

8-Aşağıdakilerden hangi yanlıştır?

a-Muhsin olmak aynı zamanda aktif iyi olmak demektir. Yani hem kendisi iyi olmaya çalışır, hem çevresini güzelleştirmeye gayret eder, 

b-Muhsin olmak, ses sanatçısı, tezyinat veya el işleri gibi sanatları yapan kişidir,

c-Muhsin; maddi ve manevi imkanlarını infak eder, yardım eder, yardıma yardımcı olur. Fedakârdır, cömerttir, cesurdur, başkalarını kendinden çok düşünendir.

 

9-İnsan, ister iyi bir şey yapsın, isterse kötü bir şey yapsın; yaptığı işi bir niyetle yapıyorsa, o işi yapmakta bir maksadı varsa, o iş bir;

a-spordur,

b-ameldir,

c-eh az olsa bir meşguliyettir, insanın canı sıkılmaz.

 

10-Faydalı, maksada uygun, zararlı ve ifsat edici (bozucu) olmayan davranışlar. İslâmın yapılmasını emrettiği, ya da tavsiye ettiği bütün hayırlı işlere ne denir?

a-Sâlih amel,

b-Mübah (helâl) amel,

c-Sûi, bâtıl (seyyie) amel

 

11-Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

a-Sâlih sıfat olarak; elverişli, faydalı, sağlam, yarayışlı, fesat olmayan (salah) işler yapan kişi, ya da iş, eylem, davranış, aksiyon demektir,

b-Eylemlerinde ‘sulh ve salahı’ esas alan kişinin davranışları sâlih olduğu gibi kendisi de faydalı ve doğru iş yapan insan ‘sâlih’ kimse olur.

c-Sâlih bizim köylü Hacı Mustafa’nın büyük oğludur. Geçen sene bir yüksek okulu bitirdi, mühendis mi ne olacakmış.