İslâmı hayata hakim kılmanın önündeki engeller ve imanı hayat haline getirme hakkında dersler.

Hüseyin K. Ece

Aile Dersleri Şubat-Nisan 2011

Zaandam Ayasofya Camii

İkinci Ders

06 Mart 2011 Pazar

 

3-Dünya hayatının bitmeyeceğini sanmak

 

-Dünya Hayatı

“Dünya hayatı yalnız, bir zevkten ibarettir 
Gafil olup aldanma, sonu bir felakettir 
Kurtuluşun tek yolu, sadece ibadettir 
Ölüm vakti ansızın, bir gün gelip çatmadan 
Azrail mühlet vermez, şafak bile atmadan” Aşık Kevserî

 

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ {115}

 “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn 23/115)

İslâmî hayatın önündeki engelleri sayarsak, onu hayatımıza nasıl hâkim kılabiliriz sorusuna da cevap verilmiş olur.

İslâmı hayata hâkim kılmanın önündeki en önemli engellerden birisi de ‘dünya sevgisi’ dir.

Öyleyse dünya nedir?

“Dünya hayatı”nı nasıl anlamalıyız?

İslamda “dünya hayatı” gerçekten yeriliyor mu?

İslâm dünyadan yüz çevirmemizi istiyor mu?

Yerilen dünya hangisidir?

Nasıl bir dünya hayatı anlayışı kulluğa, yani İslâmı hayata kılmaya engeldir?

Öncelikle bu sorulara cevap bulmaya çalışalım: 

 

- Sözlükte dünya

‘Dünya’ kelimesi, bizzat ve hükmen yaklaşmak, zaman ve yer açısından yakına gelmek, aşağı çekmek anlamına gelen ‘ednâ’ fiil kökünden türemiştir.

‘Dünya’ sözü, daha yakın, daha uygun manasındaki ‘ednâ’ kipinin dişil (müennes) şeklidir.

Dünya kelimesinin ‘denâet’ kökünden geldiğini söyleyenler de olmuştur. Buna göre ‘dünya’; basit, iğreti, adi, hakir, alçaklık anlamlarına gelir.

 

-Dünya hayatı ne demektir?

Konumuz olan ‘dünya’ kavramı, Ahiret veya Ahiret hayatının karşılığı olarak, ‘hayatü’d-dünya-yakın hayat’ anlamındadır. Bu kelime Kur’an’da çok sık ve Ahiretten veya ölümden önceki hayatın sıfatı olarak geçmektedir.

Kur’an’ın yanlış anlaşılan kavramlarından bir tanesi de ‘dünya’ kelimesidir. ‘Dünya’ bir sıfat olmasına rağmen, üzerinde yaşadığımız yeryüzünün ismi olarak algılanmıştır. Bu yanlış adlandırma İslâmın dünya hayatına getirdiği tanım ve ölçünün yanlış anlaşılmasına yol açmıştır. Buradan hareketle, İslâmın üzerinde yaşadığımız dünyayı (yer küreyi) kötülediği sanılmış, bu dünyadan yüz çevirmenin fazilet ve yükselme sebebi olacağı iddia edilmiştir.

Halbuki Kur’an-ı Kerim, üzerinde yaşadığımız yer küresini, yani jeolojik anlamdaki dünyayı anlatmak üzere ‘arz-yer’ kelimesini kullanmıştır.

‘Dünya’ kelimesi ise, yeryüzünde yaşanan hayatın basitliğini, değersizliğini, geçiciliğini ifade eden dinî ve ahlâkî bir anlam kazanmıştır.

‘Dünya’ kelimesi ile, burada yaşanılan hayat anlayışı kötülenmiş, hafife alınmış; bununla da yer küresi değil, Ahireti geri plana bıraktıran, Ahireti hesaba katmayan yaşama zihniyeti tenkit edilmiştir.

Şüphesiz yer küre ile onun üzerinde yaşanan hayat arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişkiden dolayı ‘dünya’ kelimesi zaman içerisinde üzerinde yaşadığımız gezegenin adı olarak da kullanılmaya başlanmıştır.

Kur’an, ‘dünya hayatı’ tabirini, kişiyi Allah’tan uzaklaştıran iğreti, âdi, sefil bir hayatın karşılığı olarak kullanmaktadır. Bu kelimeyi çoğunlukla Ahiret hayatı ile birlikte söz konusu etmektedir. İki hayat arasında karşılaştırma yapmakta, Ahiret hayatının üstünlüğünü ve devamlılığını vurgulamaktadır.

Kur’an, âhireti unutturmayan, kişinin kulluk görevlerine engel olmayan, insanı sapıklığa götürmeyen ‘dünya hayatını’ kötülemiyor.

Hatta bunun bir mutluluk olduğunu, mü’minlerin bu anlamda dua etmeleri gerektiğini öğütlüyor.

“Onlardan öylesi vardır ki: ‘Rabbimiz, bize dünyada da hasene (iyilik ve güzellik) ver, Ahirette de hasene (iyilik ve güzellik) ver ve bizi ateş azabından koru’ der.” (Bekara 2/201)

وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَـذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَـا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَـاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ {156}

“Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.” Allah, şöyle dedi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım.

Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.” (A’raf 7/156)

“Ona (İbrahim’e) dünyada iyilik (hasene) verdik. Şüphesiz o, âhirette de sâlihlerdendir.(Nahl 16/122)

لَهُمُ الْبُشْرَى فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ لاَ تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ {64}

“Müjde, dünya hayatında da, âhiret hayatında da onlarındır. Allah’ın

sözleri için bir değişiklik yoktur. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Yûnus 10/64)

Allah (cc) yeryüzündeki her şeyi insanlar için yaratmıştır.

“Yerde olanların hepsini; sizin için yaratan O'dur. Sonra, göğe doğru yönelerek yedi gök olarak onları düzenlemiştir. O her şeyi bilir.” (Bekara 2/29)

Allah (cc) yarattığı bu yeryüzünde insanın rızkını aramak için gezmesine, dolaşmasına izin veriyor. Hatta emrediyor diyebiliriz.

“O, yeryüzünü sizin ayaklarınızın altına serendir. Haydi onun üzerinde yürüyün ve Allah’ın rızkından yiyin. Dönüş ancak O’nadır.” (Mülk 67/15)

Öyleyse onların bu maddî nimetlerden faydalanması, onlara sahip olmaya çalışması ve onlarla beraber dünyada bir mutluluk araması kötü ve haram değildir.

Yani, ‘dünya mutluluğu’ âhiret mutluluğunun karşıtı olamaz.

Bir başka deyişle, âhiret’teki sonsuz saadeti yakalamak için, insanın dünyadaki mutluluğu ve ni’metleri terketmesi gerekmez.

Kur’an, insana verilen dünyalık emânetlerin esas amacının ahirete yatırım olduğunu şöyle vurguluyor:

وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ {77}

“…Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda (iyi bir yer tutmanın) yolunu ara; bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma;...” (Kasas 28/77)

Öyleyse ne dünyalıklara sahip olmak yanlış, ne de onları kullanmak.

Yanlış olan onlara bağlanıp insanlık görevini ve ölümü, yani ahiret hayatını unutmaktır.

Yanlış olan emanet olarak verilen malı kendi üzerine tapulu görmek, o malı onu kendisine Verenin işaret ettiği kullanmamaktır.

Yanlış olan misafir olunan eve sahip olmaya kalkışmaktır.

Yanlış olan ölüp gitmek üzere olunduğu anda bile gözü arkada olmaktır. Sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi bütün endişeleri, planları, çalışmaları, hassasiyetleri, sevgi ve bağlılıkları; mal, servet, dünyalık çıkarlara ayarlamaktır. Allah’ı sever gibi dünya menfeatlerini sevmektir.

Yanlış olan hakiki müslümanlar gibi iki dünyalı yaşamak yerine tek dünyalı yaşamaktır.

 

-İman ölçüsüyle dünya hayatını değerlendirmek

Kişi ölür gider de gözü arkada kalır. Ölürken bile sanki der ki: “Niye ölüyorum ki, keşke biraz daha kalsam.”

Bu arzu insanın yapısında var. Burada daha uzun kalmak, biraz daha yaşamak, ya da hiç gitmemek. Hele bir de insan öldükten sonra dirileceğine inanmıyorsa, onun için hayatın hepsi buradadır. Öyleleri için buradan geç gitmek onun için kâr etmek gibidir. Ahiretin olacağına inandığı halde hiç bir hazırlığı olmayanlar da ecelin gecikmesini isterler.

Peygamber (sav) insan ihtiyarladıkça onda mala karşı ve daha çok yaşamaya karşı hırsın gençleştiğini söylüyor. (Buhârî, Rikak/5 no: 6420-6421. Tirmizî, Zühd/28 no: 2338-2339. İbn Mâce, Zühd/27 no: 4233-4234)

Kur’an da insanın bu zaafına şöyle işaret ediyor:

بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا {16} وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَى {17} إِنَّ هَذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَى {18} صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى {19}‏

„Fakat siz (ey insanlar!) âhiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ’nın sayfalarında da vardır.“ (A’lâ 87/16-19)

Halbuki herkes biliyor ki dünya hayatı geçici, fani... Hiç kimse burada uzun zaman kalmıyor. Kim ne kadar yaşarsa yaşasın, eninde sonunda kader hükmünü icra ediyor, bu fani dünyayı terkediyor.

Bura göre insan bu dünyada bir misafirdir. Bir başkasının evinde geçici olarak misafir olarak kalmaktadır. Misafirlik bir gün sona erecek.

Bir konuğun, misafir olduğu evi sahiplenmeye kalkışması ne derece doğrudur?

Ya da o evde sürekli kalacağını sanması ne kadar akıllılıktır?

Kur’an’a göre fâni dünya hayatı;

 

-bir oyun (oyalanma-laib) ve bir eğlence (oyalayıcı-lehv),

وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ {32}

“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” (En’am 6/32)

“Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer inanır ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O size mükâfatınızı verir ve sizden mallarınızı (tamamen sarf etmenizi) istemez.” (Muhammed 47/36. v.d.)

 

-aldatıcı bir meta’ (fayda, alınıp-satılan şey),

زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ {14}

“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır. (Âli İmran 3/14)

كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَما الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ {185}

“Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Âli İmran 3/185)

“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.” (Tevbe 9/38, vd),

 

-geçici ve önemsizdir.

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّواْ أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّهِ أَوْ أَشَدَّ خَشْيَةً وَقَالُواْ رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَ لَوْلا أَخَّرْتَنَا إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ قُلْ مَتَاعُ الدَّنْيَا قَلِيلٌ وَالآخِرَةُ خَيْرٌ لِّمَنِ اتَّقَى وَلاَ تُظْلَمُونَ فَتِيلاً {77}

Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi?

Üzerlerine savaş yazılınca, hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!” derler.

De ki: “Dünya geçimliği azdır. Âhiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.” (Nisâ 4/77)

 

-yağmurla biten ve yeşeren, sonra da bir afetle yok olup giden ekin gibidir.

إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالأَنْعَامُ حَتَّىَ إِذَا أَخَذَتِ الأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلاً أَوْ نَهَاراً فَجَعَلْنَاهَا حَصِيداً كَأَن لَّمْ تَغْنَ بِالأَمْسِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ {24}

Dünya hayatının hâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hâli gibidir ki, insanların ve hayvanların yedikleri yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır.

Nihayet yeryüzü (o bitkilerle) bütün zinet ve güzelliklerini alıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerine (her türlü tasarrufa) kadir olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya güpegündüz ansızın ona emrimiz (afetimiz) geliverir de, bunları, sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi, kökünden yolunmuş bir hâle getiririz.

İşte düşünen bir toplum için, âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.” (Yûnus 10/24)

 

-Dünya hayatı oyun, oyalanma, eğlence ve bir süs olmasının yanısıra; mal ve çocuk bakımından bir övünme ve bir çoğalma yarışıdır. O, aldatıcı bir geçinme aracıdır.

اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرّاً ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماً وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ {20}

“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider).

Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider.

Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün.

Sonra da çer çöp olur. Âhirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır.

Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.” (Hadid 57/20)

 

-Mal sahibi olma, çocuk edinme ve diğer sahip olunan şeyler aslında ‘dünya hayatı’nın süsüdür. Ancak varılacak yerin en güzeli, mutluluğun en şahânesi Allah’ın katındadır.

“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi.

Bunlar dünya hayatının geçimliğidir.

Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır. (Âli İmran 3/14)

وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ {64}

“Çünkü (akıllarını kullansalardı bilirlerdi ki) bu dünya hayatı geçici bir zevk ve eğlenceden başka bir şey değildir; oysa sonraki hayat, tek [gerçek] hayattır: keşke bunu bilselerdi!” (Ankebût, 29/64)

الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ أَمَلاً {46} وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَداً {47}

Mal mülk ve çocuklar dünya hayatının süsleridir; ama ürünü kalıcı olan dürüst ve erdemli davranışlar ise, karşılığı bakımından, Rabbinin katında daha değerli ve bir ümit kaynağı olarak daha verimlidir.” (Kehf, 18/45-47)

‘Dünya hayatı’, bu gibi özellikleriyle aldatıcı, oyalayıcı, gaflete düşürücü, asıl maksattan uzaklaştırıcı, gelip-geçici ve vefasızdır.

Peygamberimiz de bir çok sözünde ‘dünya hayatı’nın bu özelliklerini anlatıp, onu aşırı sevip, ona bağlanmaktan mü’minleri sakındırmıştır. Buyuruyor ki:

Enes b. Malik’in naklettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Dünya sevgisi her çeşit hatalı davranışın başıdır. Bir şeye karşı olan sevgin seni kör ve sağır yapar.” (Beyhakî, Şuabü’l İman’da, nak. Kütüb-i Sitte, 7/242. Hadisin ikinci cümlesi Ebu Dâvud’ta geçiyor. Edep/124 no: 5150)

Sehl b. Sa’d (ra) anlattı: Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Eğer dünya Allah’ın nazarında sivrisineğin kadar bir değeri olsaydı tek bir kafire ondan bir yudum su içirmezdi.” (Tirmizî, Zühd/13 no: 2321. İbni Mâce, Zühd/11 no: 2410)

Zeyd b. Sabit (ra), Allah’ın Rasûlü’nden şöyle işittiğini anlatıyor:

“Kim dünyaya çok önem verirse, Allah (cc) onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar.

(Halbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz. Kimin de niyeti âhiret (i kazanma) ise Allah (cc) onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.” (İbni Mâce, Zühd/1 no: 4104)

Said el-Hudrî’nin rivâyetine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu:

“Dünya tatli yeşildir. Allah (cc) hangisinizin nasıl amel işlediğini görmek için sizi oraya yerleştirdi...” (Müslim, Zikr no: 2742. Tirmizi, Fiten/26 no: 2192. İbni Mace, Fiten/19 no: 4000)

Katâde b. Nu’man’nın anlatttığına göre Peygamber (sav) şöyle dedi: “Allah (cc) bir kulu sevdi mi, dünyadan (ona aldanmaktan) korur. Tıpkı sizden birinin suyu hastasına yasaklaması gibi.” (Tirmizî, Tıbb/1 no: 2037)

 

Yürü Bire Yalan Dünya

Yürü bire yalan dünya
Sana konan göçer bir gün
İnsan bir ekine misal
Seni eken biçer bir gün

 

Ağalar içmesi hoştur
O da züğürtlere güçtür
Can kafeste duran kuştur
Elbet uçar gider bir gün

 

Aşıklar der ki n'olacak
Bu dünya mamur olacak
Haleb'i Osmanlı alacak
Dağı taşa katar bir gün

 

Yerimi serin bucağa
Suyumu koyun ocağa
Kafamı alin kucağa
Garip anam ağlar bir gün

 

Yer yüzünde yeşil yaprak

Yer altında kefen yırtmak
Yastığımız kara toprak

O da bizi atar bir gün

 

Bindirirler cansız ata
İndirirler tuta tuta
Var dünyadan yol ahrete
Yelgin gider salın bir gün

 

Karac'oğlan der na’şıma
Çok işler gelir başıma
Mezarımın baş taşına
Baykuş konar öter bir gün" 

Karacaoğlan