14-18 yaş arası gençlere yönelik ibretli hikayeler ve düşündürücü sorular.

Hazırlayan: Hüseyin Kerim

2008-2009 Hicret Zaandam

 

GENÇLİK GRUBU 1

DERS NOTLARI

 

 

BİRİNCİ DERS:

 

BİR OLAY BİR ANKET

Kendi kendinize şöyle düşünün:

Ekim’in birinci haftası küçük bir uçakla Kuzey Kutbuna yakın bir yerde dolaşırken uçağınız bozuluyor. Mecburi iniş yapıyorsunuz. Şükürler olsun hiç birinize bir şey olmuyor.

Pilotla birlikte beş kişisiniz. Bulunduğunuz yerden en yakın yerleşim yeri tahminen 350 km. Bir başka yerleşim yeri 400 km. Bir başkası 620km.

Pilot ucağı gözden geçiriyor, neresinin bozulduğunu anlamaya çalışıyor.  Verdiği bilgiye göre uçağınızın tamir edilmesi şimdilik mümkün değil. Siz en yakın yerleşim yerine yürüyerek gitmek zorundasınız. Bunun da kaç gün süreceğini tahmin edin.

Yeni kar yağmış ama her taraf bembeyaz değil. Bazı yerler hâlâ açık, karlı değil yani. Hava sıcaklığı sıfırın altında on derece.

Çevreniz çok ormanlık değil, yer yer büyük ağaçlar var. Fakat daha çok küçük ağaçlar ve çalılıklar var.

Uçakta pek çok eşyanız var ama siz bunların hepsini yanınıza almanız pek kolay görünmüyor. Belki bir kısmını, belki en önemlilerini alabileceksiniz.

Aşağıdaki listede bu eşyaların bir listesi var. Listeyi iyice inceleyiniz.

 

Soru şu: En yakın yerleşim birimine 350 km. Var ve siz oraya yürüyerek gitmek zorundasınız. Bu eşyalardan öncelikle olarak hangisini yanınıza alırsınız? Birinci öncelikli, ikinci öncelikli, üçüncü öncelikli şeklinde düşününüz.

 

Birinci kolonu kendiniz doldurun

İkinci kolonu grup olarak doldurun.

Üçüncü kolonu bu konunun uzmanı size söyleyecek. 

 

 

Yanınızdaki eşyalar

1. Aşama kendiniz doldu-ruyorsunuz

2. Aşama

grup

dolduruyor

3. Aşama

Uzmanın kararı

1

Bir pusula

 

 

 

2

Yarım kiloluk pekmez kutusu

 

 

 

3

5 uyku tulumu

 

 

 

4

İçinde su arındırma hapı olan bir şişe

 

 

 

5

Battaniye

 

 

 

6

Bir kutu kibrit

 

 

 

7

20 kilo yük taşıyabilecek bir ip

 

 

 

8

4 pili olan bir el feneri

 

 

 

9

3 çift kar ayakkabısı

 

 

 

10

İsporta olarak da kullanılabilecek bir miktar bacardi rum

 

 

 

11

Cep aynası

 

 

 

12

Çalar saat

 

 

 

13

Patlak uçak iç tekeri

 

 

 

14

Küçük bir balta

 

 

 

15

Kutup bolgesini anlatan bir kitap

 

 

 

16

Kuzey kutbu haritası

 

 

 

17

Traş takımları

 

 

 

 

Evde anne-babanızla ve kerdeşlerinizle ciddi anlamda problemleriniz var. Bir türlü anlaşamıyorsunuz. Aranıda sürekli münakaşa, ağız kavgası oluyor. Herkes karşı tarafın az anlayışlı olduğunu sanıyor. 

Herkesin farklı beklentisi var. Böyle bir durumda sorunları en aza indirmek için öncelikle hangisini yaparsınız?

 

 

Yapılabilecekler

1. Aşama kendiniz doldu-ruyorsunuz

2. Aşama

grup

dolduruyor

3. Aşama

Bir bilene sorunuz

 

1

Eve her akşam geç gelmek.

 

 

 

2

Kendi davranışlarını gözden geçirmek

 

 

 

3

Beklentilerimizin mantıklı olup olmadığını düşünmek

 

 

 

4

Bir an önce başka bir eve taşınmak

 

 

 

5

Empati yapmak (başkasının yerine kendini koyup düşünmek)

 

 

 

6

Babamız hakkında olumlu düşünmeyi denemek

 

 

 

7

Bütün hatalarımız sebebiyle babamızdan özür dilemek

 

 

 

8

Annemizin aracı olmasını istemek

 

 

 

9

Kardeşimizi karşımıza alıp sorunu birlikte anlamak

 

 

 

10

Çevremizle kavga yapmadan birlikte yaşanabilir diye karar almak

 

 

 

11

Babayla görüşmek için bir randevü yapmak

 

 

 

12

Aile bireyleri ile birlikte konuyu konuşmak

 

 

 

13

Konuyu kimseye açmamak, çözümü zamana bırakmak

 

 

 

14

Problemin tam nereden kaynaklandığını birlikte düşünmek

 

 

 

15

Çevredekilerin üzerimizde hakkı olduğunu hatırlamak.

 

 

 

 

 

 

İKİNCİ DERS:

 

KAFAMA DANK ETTİ

 

Ölümü ve ötesini fazla düşünmeyenler, yaptıkları hatalara kılıf bulurlar. Günahları küçümserler. Ya da günah işleyebilmek için bahane ararlar.

Mesela, hırsızlığı meslek edinmiş bir kimseye bunu kötü bir şey olduğunu anlatamazsınız. Haram et satarak zengin olan bir adama istediğiniz kadar, ‘besmelesiz kesilen hayvan etleri müslümanlara haramdır’, deyiniz. O belki de ‘niçin haram olsun? Ben ekmek parası kazanıyorum’ diyecektir.  Belki de ‘ne yapayım, mesleğim bu, başka bir iş yapamam’ diyebilir.

İşte bu örneklerden biri:

Şarabın haram olmasını sebebini bir türlü anlayamayan bir sarhoş bir gün İlyas bin Muâviye adlı alime gelip sordu:

         -Ey İlyas, biraz üzüm yesem bana zararı dokunur mu? İlyas bin Muaviye;

         -Hayır, dokunmaz dedi.

         -Peki üzümden sonra biraz çörek otu yesem?

         -Hiç bir sakıncası yok, yiyebilirsin.

         -Bunların üzerine bir miktar da su içsem zararı var mı?

         -Hayır asla.

         Ayyaş bu cevapları aldığına memnun olarak bu sefer şöyle dedi:

         -Bak, bu saydıklarım birleşirse iyi bir şarap olur. Onları midemin içinde birleştirmek haram olmuyor da, midemin dışında birleştirmek neden haram oluyor?

İlyas bin Muaviye gülümsedi ve yerden bir avuç topraka alarak  ayyaşa sordu:

         -Sana bu toprağı atsam, bir yerini kırar mı?

         -Hayır.

         -Peki üzerine biraz su serpsem acı verir mi?

-Hayır.

         -Seni bu durumda beş dakika Güneş’te bekletsem acı duyar mısın?

-Hayır duymam.

         İlyas bin Muaviye devam etti:

         -Ya, toprağı, suyu birbirine katsam, Güneşte kurutsam, sonra da başına atsam, ne olursun?

         Ayyaş bu sözleri işitince iki eliyle kafasını tutarak bağırmaya başlamış:

         -Vay kafam, vay kafam.

         İlyas bin Muaviye:

         -Canım kafana kerpiç, tuğla atan yok. Ne bağırıp duruyorsun?

         -Kerpiç (tuğla) atmadın ama, anlattığın şey kafama tuğladan fazla dank etti.

 

BİRLİKTE DÜŞÜNELİM

 

1-Adamın biri İlyas bin Muaviye’ye niçin soru sormak istedi?

         a-Onun büyük bir alim olup olmadığını anlamak için.

         b-Şarabın haram oluşunu bir türlü anlayamadığı için.

         c-Şarabın ne zaman ve nasıl haram olduğunu öğrenmek için.

 

2-Hangisi yanlış?

a-Ayyaş, üzümü ve çörek otu yemenin, üzerine su içmenin helâl olduğundan yola çıkarak şarabın haram olmaması gerektiğini ileri sürüyor.

b-İlyas bin Muaviye bunları yemenin bir sakıncası olmadığını, hepsinin helâl olduğunu söylüyor.

c-Ayyaş, şarabın haram olduğunu kabul ediyor ama nasıl yapıldığını öğrenmek istiyor.

 

3-Sizce adamın şaşırtmaca sorusu hangisi?

         a-Biraz üzüm yesem haram olur mu?

         b-Üzerine biraz çörek otu yesem haram olur mu?

         c-Bunları midede karıştırınca helâl oluyor da, mide dışında karıştırıp şarap yapınca niye haram oluyor?

 

4-Onun bu sorusu üzerine İlyas bin Muaviye ne yaptı?

         a-Ona inandırıcı ve kafasını çalıştırıcı karşı soru sordu?

         b-Yerden bri taş aldığı kafasına vurdu.

         c-‘Git şurdan zındık’ dedi ve yanından kovdu.

 

5-Hangisi doğru?

         a-İlyas bin Muaviye adamın şaşırtmaca sorusuna güldü,

         b-Hayır gülmedi, tersine çok kızdı,

         c-Şarabın haram olduğu ile ilgili hadisleri ona söyledi.

 

6-Ayyaş hangi örneği duyunca şarabın haram olmasının sebebini anladı?

         a-İlyas bin Muaviye’nin okuduğu âyet üzerine.

         b-Bir avuç toprak ve biraz su insanın bir tarafını kırmaz. Ama onlarla kerpiç (veya tuğla) yapılırsa sertleşir ve zarar verir demesiyle.

         c-Şarab da tıpkı su ile ıslanan toprak gibi mideyi bozar ve ona zarar verir deyişi üzerine.

 

7-Adam niçin ‘vay kafam’ dedi?

         a-İlyas bin Muaviye’nin verdiği ikna edici (inandırıcı) cevap üzerine ‘gerçek işte kafama dank etti’ diyerek.

         b-İlyas bin Muaviye’nin attığı kerpiç başına rast geldiği için.

         c-İlyas bin Muaviye, ayyaşın başına atmak üzere kerpiç yapmaya başladığı için.

 

8-Şarap içmek öncelikle hangi kaynakta haram kılınıyor?

a-Alimlerin ictihadıyla,

b-Peygamberimizin hadisleriyle,

c-Kur’an’la.

 

9-Hangisi doğru?

a-Şarap içmek Peygamberimizin Mekke hayatında haram edildi,

b-Şarap, birden bire değil, bir kaç aşamada haram kılındı,

c-Şarap içmek bir tek âyetle birdenbire haram edildi.

 

10-Hangisi yanlış?

a-Kur’an, sarhoşluk veren bütün içkilere ‘hamr’ diyor ve hepsini haram kılıyor,

b-Kur’an sadece adı şarap olan içkileri haram kılıyor,

c-Uyuşturucu da sarhoşluk verdiği için haram hükmüne girer.

 

11-Bu hikâyede aşağıdakilerden hangisi olmadı ?

            a-Adaminbiri sarap iciyorken Ilyas bin Muaviye ona denk geldi,

            b-Ilyas bin Muaviye meyhaneleri gezip sarhoslari uyarirdi,

            c-Sarap icmeyi adet haline getiren birisi, kendince sarabin sakincasiz oldugunu soylemek istiyordu,

            d-Sarhosun cani kafasina isabet eden tugladan dolayi yandi,

            e-Alimler, dini bir hukmu insanlarin daha iyi anlamalari icin cok acik ve anlasilir ornekler verirler,

            f-Ilyas bin Muaviyenin verdigi cevaptan dolayi sarhos onun uzerine yurudu ve dovmeye kalkti,

            g-Sarhoş İlyas bin Muaviyenin verdigi cevaptan, tuğla kafasina degmis gibi etkilendi.

 

* Şarap içmenin haram oluşunun sebepleri üzerinde tartışınız:

 

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ DERS:

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET: İhlas Suresi:

“De ki: O, Allah birdir.

Allah sameddir (kimseye muhtac degildir).

O, doğurmamış ve doğmamıştır.

Onun hiçbir dengi yoktur.”

 

HADİS:

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

“Bir kimse dört şeyin hesabını vermedikçe hesap yerinden ayrılamaz. Bu şeyler; ömrünü neyle tükettiği,

vücudunu neyle yıprattığı,

bilgisiyle ne yaptığı ve

malını nasıl kazanıp nasıl harcadığıdır.” (Tirmizi)

 

 

ÂYET: Fatiha Suresi

“Rahman (ve) rahim (olan) Allah'ın adıyla.

Hamd (övme ve övülme), alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.

O, rahmandır ve rahimdir.

Ceza gününün sahibidir.

(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardim dileriz.

Bize doğru yolu göster.

Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!”

 

HADİS:

Abdullâh b. Amr b. Âs şöyle demiştir: Peygamber (sav) soyle buyurdu:

“Müslüman, dilinden, elinden diger müslümanlarin zarar gormedigi kimsedir. Muhâcir de Allâh`ın yasakladigi seyleri terkedendir.” (Buhari, Iman 10)

 

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ DERS:

 

ASLA YALAN SÖYLEME

 

Eski zamanlarda, insanlar ilim öğrenmek için çok çalışırlar, her türlü güçlüklere katlanırlardı. Küçük yaşlarında köylerinden, ailelerinden ilim öğrenmek için ayrılırlar, yıllarca onlardan uzaklarda zor şartlar altında yaşarlardı.

Seyyid Abdulkadir’in de küçük yaşta içine öğrenme arzusu düşmüş, bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Sonunda dayanamadı, annesine gelerek;

- Anneciğim, ilim öğrenmek için Bağdat’a gitmek istiyorum...dedi.

Annesi ise;

- Senden ayrılmaya gönlüm razı olmuyor. Ancak seni de Allah yolundan alıkoymak istemem.

Annesi Abdulkadir için yol hazırlıkları yaptı. En sonunda da oğluna lazım olur diyerek, 40 altını kaybetmemesi için bir kese içinde yeleğinin koltuk altına dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak şöyle dedi;

- Sana son olarak nasihatim şudur ki, eğer beni ve Allah’ı memnun etmek istiyorsan asla yalan söyleme, doğruluktan ayrılma. Allah her zaman ve her yerde doğruların yardımcısıdır.

Seyyid Abdulkadir annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat’a giden bir kervana katılarak yola çıktı.

Hemedan yakınlarında dar bir geçide girdiklerinde kervanda bir bağrışma koptu. Eşkıyalar kervana saldırmışlardı. Bir anda bütün sandıklar yere yıkıldı, eşyalar yağma edilmeye başlandı. Haydutlar kervandakilerin neyi var neyi yoksa hepsini alıyorlardı. Eşkıyalardan biri de Abdulkadir’in yanına geldi. Onun fakir haline bakarak şaka olsun diye;

- Söyle bakalım senin neyin var fakir çocuk? Abdulkadir;

- Yalnız 40 altınım var, diye cevap verdi. Haydut önce şaşırdı sonra gülmeye başladı. İnanamadı ve tekrar sordu;

- Doğru mu söylüyorsun? Abdulkadir:

- Evet, doğru söylüyorum, 40 altınım var.

Eşkıya meraklandı. Abdulkadir’i elinden tutup reislerine götürdü.

Durumu reislerine anlattı. Haydutların başı;

-Senin 40 altının varmış, doğru mu bu? Abdulkadir;

-Evet doğru. Reis;

-Söyle bakalım. Onu nereye sakladın? Abdulkadir;

-Hırkamın içinde, koltuğumun altında saklı.

Bunun üzerine haydutlar hırkasının içinde, koltuğunun altında saklı bulunan 40 altını bularak reislerine verdiler. Herkes çok şaşırmıştı.

Reis hayretle sordu;

-Peki evladım, sen niçin üzerinde altın olduğunu söyledin? Eğer bize söylemeseydin onları bulamazdık. Abdulkadir;

- Ben annemden ayrılırken, asla yalan söylemeyeceğime dair söz vermiştim. Arkadaşınız senin bir şeyin var mı diye sorunca, altınlarım olduğunu söyledim. 40 altın için verdiğim sözden döneceğimi mi zannediyorsunuz?

Bu sözleri duyan haydutların reisi çok şaşırdı ve derin bir düşünceye daldı. Sonra etrafındakilere dönerek;

- Yazıklar olsun bizlere. Bu çocuk kadar olamadık. Bu çocuk annesine verdiği sözünden dönmemek için her şeyini veriyor. Bizler ise Allah’a söz verdiğimiz halde, hiçbir zaman verdiğimiz sözlerde durmadık. O’nun yapma dediklerini yaptık yarın Allah’ın huzuruna çıktığımızda halimiz nice olacak?

Sonra şöyle devam etti:

- Sizler şahit olun. Şu anda bu çocuk benim kötü yoldan dönmeme sebep oldu. Şimdiye kadar yaptığım bütün günâhlarım için pişman olup tövbe  ediyorum. Bundan sonra iyi bir insan olup, Rabbim’in sevmediği işleri yapmayacağım.

Reislerine çok bağlı olan haydutlar hep bir ağızdan;

- Reisimiz, biz senden ayrılmayız. Sen hangi yolda yürürsen biz de o yolda yürürüz diyerek hepsi birden pişman olup tövbe ettiler.

Kervandaki insanlardan ne aldılarsa hepsini geri verdiler ve bir daha haydutluk yapmayacaklarına söz verdiler.

Seyyid Abdulkadir ise yoluna devam ederek Bağdat’a ulaştı. Orada ilim tahsiliyle meşgul oldu. Kısa bir zaman içinde çok ünlü  bir alim oldu. Binlerce insanın kötülüklerden vazgeçip iyi birer insan olmalarına sebep oldu.

 

BİRLİKTE DÜŞÜNELİM

 

1-Hangisi doğru?

a-Abdülkadirin babası annesinden boşandığı için onu annesi bakmıştı,

b-Abdülkadir, süt annenin yanında büyümüştü,

c-Baba öldüğü için küçük yaşta yetim kalan Abdülkadir’i annesi yetiştirmişti.

 

2-Abdülkadir annesinden niçin ayrılmak zorunda kalmıştı.

            a-Annesi öldüğü için.

            b-İlim öğrenmek üzere uzaklara gideceği için.

            c-Babasıyla birlikte bir yolculuğa çıkacağı için.

 

3-Hangisi yanlış ?

            a-O zaman insanlar ilim öğrenmek için çok uzaklara giderlerdi.

            b-İnsanlar ilim öğrenmek isteyenlere yardım ederdi.

            c-O zaman müslümanlar arasında ilim öğrenmenin bir önemi yoktu.

4-Hangisi yanlış?

a-Anne aslında Abdülkadir’den ayrılmak istemiyordu ama onun alim olmasını da istiyordu.

b-Annesi Abdülkadir’e lazım olur diye kırk altın para verdi.

            c-Annesi Abdülkadir’e lazım olmaz diye hiç para vermedi.

 

5-Annesi ona nasıl öğüt vermişti ?

            a-Sadık yalan söyleme, doğruluktan ayrılma. Çünkü Allah doğruların yardımcısıdır.

            b-Yolda veya bir yerde bir şey bulursan onu alabilirsin.

            c-Bir tehlikeye düşersen, malını ve canını korumak için yalan söyleyebilirsin.

 

6-Hangisi doğru?

            a-Abdülkadir’in içinde bulunduğu kervan sağ salim Bağdat’a ulaştı.

            b-Kervanı yolda eşkiyalar bastı ve yolcuların bütün mallarını yağmaladılar.

            c-Abdülkadir kervanda yolculara su vermekle görevli idi.

7-Hangisi doğru?

            c-Abdülkadir’e, senin neyin var denildiği zaman kırk altını olduğunu söyledi.

            d-Abdülkadir, parasının evde bir sandıkta olduğunu söyledi.

c-Hiç parası olmadığını söyledi.

 

8-Abdülkadir niçin parasının derede olduğunu söyledi ? Halbuki eşkıyalar onun parası olduğunu bilmiyorlardı.

            a-Çünkü annesi ona asla yalan söyleme demişti.

            b-Çünkü eşkıyalar onu konuşturmak için işkence etmişlerdi.

            c-Çünkü o kafası çalışmayan bir çocuktu, aptalca parasının yerini söyleyiverdi.

 

9-Eşkıyalar Abdülkadir’e ‘senin neyin var’ diye sordukları zaman sizce ne yapması en doğru olurdu?

a-İşkence etseler bile hiç konuşmaması,

b-Deli numarası yapıpı yakayı kurtarması,

c-Çok ağlayıp kendisini acındırması, çocuk olduğunu söylemesi,

d-Doğruyu söyleyip sonucunu beklemesi.

 

10-Abdülkadir doğruyu söyleyince eşkıyaların başı ne yaptı?

a-‘Git ulan deli, sen kimsin ki kırk altının?’ olsun dedi.

b-Bizi niçin kandırıyorsun diye yirmmi tane sopa attrıdı.

c-Çok şaşırdı ve tevbe etmesi gerektiğini anladı.

 

11-Hangisi yanlış ?

            a-Eşkıyaların başı, onun doğruluğu karşısında hayretler içinde kaldı.

            b-Eşkıya başı tevbe edince arkadaşları ona isyan ettiler ve eşyaları alıp kaçtılar.

            c-Eşkıyalar başkanları gibi yaptıklarına pişman oldular ve çaldıkları eşyaları sahiplerine geri verdiler.

 

12-Bu hikâyede aşağıdakilerden hangisi olmadı ?

            a-Abdülkadir, ilim öğrenmek için Bağdat’a doğru yola çıktı.

            b-Abdülkadir’in içinde olduğu kervanı eşkiyalar bastı.

c-Eşkıyalar kervandakilerin paralarını aldılar, ama eşyalarına dokunmadılar.

d-Abdülkadir onlara yalan söylemedi ve parasının nerede olduğunu dedi.

e-Eşkıyaların başı, bu olaydan etkilenmedi ve Abdülkadir’in parasını alıp gitti.

f-Eşkıyaların başı onun doğruluğundan etkilendi ve tevbe ederek eşkıyalığı bıraktı.

            g-O zamanın polisleri yetişip kervanı kurtardılar ve eşkıyaları tutukladılar.

            h-Abdülkadir Bağdat’ta okuyup büyük bir alim oldu ve pek çok insanın doğru yolu bulmasına yardım etti.

 

13-Kervansaray nedir?

            a-Eskiden zenginlerin kaldıkları büyük evler,

            b-Camiilerin yanında ders yapmak üzere yapılan binalar,

            c-Eskiden yolcuların kalması için yapılan, bugünkü otel görevini yapan binalar.

 

 

 

 

BEŞİNCİ DERS:

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET: Asr Suresi

“Asra yemin ederim ki

İnsan gerçekten ziyan içindedir.

Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”

 

HADİS:
Omer ibnu Hattab (ra) söyle demiştir: Resûlu`llâh`dan (sav) işittim, buyuruyordu ki:

“Ameller (in kıymeti) ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur….(Buhari, Niyet 1)

 

ÂYET: Kevser Suresi

“(Resulum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik.

Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.

Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.”

 

HADİS:

Ebu Hureyre (ra) Peygamberin şöyle dediğini anlatıyor: Peygamber (sav) buyurdu ki:

“Îmân altmış bu kadar şu`bedir. Hayâ da îmânın bir şu`besidir.” (Buhari, Haya 9)

 

 

 

 

 

ALTINCI DERS:

 

BABA ile KIZI

 

Bir baba ile kızı dertleşiyorlarmış.

Kızı hayatında çok sıkıntı yaşadığından ve bunlarla nasıl başedeceğini bilemediğini söylemiş babasına. Hatta sorunlar ardı arkasına devam ediyormuş hayatında.

Babası kızını dinlemiş, dinlemiş ve "gel, sana bir şey göstereceğim!" diye kızını mutfağa götürmüş.

Baba ünlü bir aşcı imiş. Ocağa üç tane eşit büyüklükte kap koymuş, üçüne de eşit miktarda su koymuş ve üçünün de altını aynı miktarda yakmış.

Birinci kaba bir havuç, diğerine bir adet yumurta, diğerine ise bir avuç çekilmemiş kahve çekirdeği koymuş. Ve her üçünü de tam 20 dakika pişirmiş. Daha sonra ateşi kesmiş. Masaya 2 tane tabak ve bir tane boş bardak koymuş. İlk önce haşlanmış havucu alıp bir tabağa koymuş. Daha sonra artık epey pişmiş olan yumurtayı alıp bir tabağa koymuş. En sonunda da artık suya iyice sinmiş ve tam kıvamında kahve görüntüsü olan kahveyi de alıp bir bardağa boşaltmış.

Kızına şu soruyu sormuş:

-"Kızım ne görüyorsun? Kızı demiş ki:

-"Havuç, yumurta ve kahve."

Kızını elinden tutup masaya yaklaştırıp daha yakından bakmasını ve iyice anlamasını istemiş. Kızı demiş ki:

-"Ne görüyorum... Haşlanmış yumuşak bir havuç (Bunu yaparken çatalı havuca batırmış ve yumuşaklığını hissetmiş), artık pişmekten içi katılaşmış bir yumurta (yumurtayı eline almış, hatta bir tarafından masaya vurup, çatlatmış ve içini görmüş) ve bir bardak kahve (biraz içmiş).

-« Hatta tadı oldukça iyi”.

 -"Baba, bunu niçin bana gösteriyorsun?" diye sormuş.

-"Bak demiş, hepsi aynı şekil kapta, aynı sıcaklıkta, aynı dakikada
pişti. Fakat hepsi bu etkiye farklı tepki verdiler. 

Havuç ilk başta sertti, güçlü idi. Ama kaynatılınca yumuşadı, hatta güçsüzlesti. Yumurta çok kırılgandı, hafifçe dokunsan çatlayabilirdi, ama kaynatılınca içi sertleşti, hatta katılaştı.

Bir avuç çekilmemiş kahve ise yine sertti, hepsi birbirine benziyordu, ama ısıtılınca ne oldu? Bu kahve çekirdekleri, ısındılar, gevşediler ve içinde oldukları suya yayıldılar. Koku yaydılar, tad yaydılar ve suyu farklı olan bir kahve'ye çevirdiler."

-"Kızım sen hangisisin?" diye sormuş adam. Zorluklarla karşılaştığın zaman nasıl tepki gösteriyorsun?

Sen havuç musun, yumurta mısın, yoksa kahve misin?

 

BİRLİKTE DÜŞÜNELİM

 

1-Siz hangisisiniz arkadaşlar?

a-Havuç gibi sert bir kişi misiniz? Problemlerle karşılaşınca yumuşuyor ve güçsüzleşiyor musunuz?

 

b-Yumurta gibi içi yumuşak, her an kırılabilir bir kişi misiniz?
Sorunlar karşısında güçleniyor ve sertleşiyor musunuz?

 

c-Yoksa bir kahve çekirdeği gibi misiniz?

Kahve sıcak suyu değiştirir, hatta suyun sıcaklığı en üst dereceye çıktığında, en lezzetli kahve ortamı hazır olur. Lezzet maksimuma ulaşır. Eğer sen bu kahve çekirdeği gibi isen, çevrende ne kadar sorun olursa olsun, bunları olumluya çevirebilirsin. Çevrene güzel tadlar, duygular katarsin. Kendini ve çevreni daha iyi yapmak için çalışısın.

Siz hangisisiniz?

2-Kendine göre cevapla:

a-Bir zorluk gördüğüm zaman onu çözmeye çalışırım.

b-Bir bilenin gelip çözmesini beklerim.

c-Hiç bir şey yapmadan dua ederim.

d-Gücüm yettiği kadar bir şeyler yapar ve dua ederim.

e-Sorunun nasıl çözüldüğünü öğrenmeye çalışırım.

f-O konuda bilgi sahibi olanlara danışırım.

g-Oturur ümitsizce beklerim, ağlarım; çünkü elimden bir şey gelmez.

h-Yılmam, pes etmem, problemin üstesinden gelmeye çalışırım.

i-Babamın veya diğer yakınlarımın bana yardımcı olmasını beklerim.

 

3-Hangisi doğru?

a-Akıllı adam zorluklar karşısında sadece derin düşünen adamdır.

b-Akıllı adam zorluklar karşısında teslim olmayan ve direnen adamdır.

c-Akıllı adam zorluğu görünce, orada durmayıp evine giden adamdır.

 

4-Hangisi yanlış?

a-Zor işlerin büyük bir kısmı için çözüm bulunabilir

b-Zor iş yoktur ki çözümü olsun.

c-Ümitli olmak ve aklını kullanmak insana zorluklar karşısında güç verir.

 

5-Hangisi doğru?

a-Dinimiz, dua ile her şeyin yoluna gireceğini söylüyor.

b-Dinimiz, çalıştıktan sonra insanın başarılı olacağını söylüyor.

c-Asıl tevekkül (Allah’a güven) için çalışmanın faydası yoktur. Yeter ki sen kalbinden Allah güven duy.

 

6-Yangisi yanlış?

a-Zorlukları asmak için aklını kullanmanın yanında az uyumak lazım.

b-Zorluk olsun, Hollanda devleti her problemi bizim için çözer.

c-Bir işe bismillah ile başlarsak, işimiz kolaylaşır, Allah bize yardım edebilir.

 

7-Şu üç kişiden sizce en becerikli kimdir?

a-Birisi otuz yaşında ve helâl haram dinlemeden bol para kazanmış ve beş sene içinde zengin olmuş.

b-Birisi 26 yaşında, bir fakülte bitirmiş ve master çalışmasına başlamış, ayrıca haftada onbeş saatlik bir işde çalışıyor, bol bol kitap okuyor ve kültürlü bir adam.

c-Birisi 25 yaşında, evli, kirada oturuyor, ama evini çok güzel döşemiş, mutfak eşyaları, koltuklar, dolaplar hepsi kaliteli.

 

 

 

 

 

YEDİNCİ DERS:

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET:

“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki, böylece korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz.” (Bakara 21)

 

HADİS:

Enes ibnu Malik şöyle demiştir: Peygamber (sav) buyurdu ki:

“Hiç biriniz, kendiniz için arzu ettiğinizi, kardeşiniz için de arzu etmedikçe îmân etmiş olmaz.” (Buhari, İman 13)

 

ÂYET

“Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rukû’ edenlerle beraber rukû’ edin.” (Bekara, 43)

 

HADİS:

Enes ibnu Malik (ra) Peygamber´in (sav) şöyle dediğini rivayet ediyor:

"Kolaylık yolunu gösterin, güçlüğe gitmeyin. Mujdeleyin, nefret ettirmeyin." (Buhari, İlim 63)

 

 

 

 

 

SEKİZİNCİ DERS:

 

Hz. MUHAMMED İSLAM’I NEREDEN ALDI?

 

Okulda gayr-i müslim, yani müslüman olmayan bazı arkadaşlarınızla oturup sohbet ediyorsunuz. (Bir başkası ya bir işyerinde, ya sokakta, ya da misafirlikte  müslüman olmayan arkadaşlarıyla ile konuşabilir.)

Farklı konularda konuşuyorsunuız. Söz inanca geliyor. Siz inandığınızı söylüyorsunuz. Çünkü diyorsunuz ki, inanmak görünmeyen bir güçtür. Kalbimde inancım olduğu için kendimi güçlü hissediyorum. Yalnız olmadığımı düşünüyorum.

Sonra diyorsunuz ki;  “bakınız, hiç bir şey kendiliğinden olmuyor, birisi yapıyor. Bu dünyayı da, bizim hayatımızı da bir yapan olmalı. Biz ona Allah diyoruz. Ben işte o Allah’ın beni yarattığına, O’nun bir tane olduğuna inanıyorum.”

Bir arkadaşınız bir dine inandığını, inandığı dinin ilâhına -Pazar günleri de olsa- dua ettiğini söylüyor.

Bir diğeri bir şeylere inandığını, ama bunun ne olduğunu tam bilemediğini söylüyor.

Bir başkası bir dine inandığını ama ibadet olarak bir şey yapmadığını, kiliseye gitmediğini söylüyor.

Bir başkası ise tanrıya inanma konusunda henüz ikna olmadığını,  dinlere şimdilik soğuk baktığını söylüyor.

Bir tanesi de size dönüyor ve soruyor:

“-Siz müslümanlar Muhammed’e inanıyorsunuz. Tamam bunu anladım. Ama duyduğuma göre Muhammed bütün söylediklerini eski kitaplardan, yani İncil ve Tevrattan aşırmış.

O zamanlar Arabistan’da hırıstiyan ve yahudi din adamları, bilginler  yaşarmış. Muhammed gençliğinde onların yanına sık sık gider gelirmiş. Daha sonradan onlardan öğrendiklerine, biraz bir şeyler de kendisi katmış, sanki tanrıdan geliyormuş gibi insanlara anlatmış. Bunları öyle ustalıklı anlatmış ki pek çok insanı buna inandırmış.”

Onun bu sorusu üzerine bir başka gayr-ı müslim hemen ona arka çıkıyor ve o da çöyle diyor:

“-Evet, evet ben de kilise de bir defa duymuştum, Muhammed hep eski bilginlerden öğrenmiş anlattıklarını.”

Sen belki hayatında ilk defa böyle bir soruyla karşılaşıyorsun. Daha önce müslümanlardan böyle bir şey duymamıştın. Yanında olan arkadaşların da merakla senin vereceğin cevabı beklemeye başlıyorlar.

 

NE DERSİNİZ?

 

Gerçekten böyle bir soru ile karşılaşsanız ne cevap verirsiniz?

 

1-Delinin zoruna bak, kuzum senin başka işin mi yok? derim.

 

2-Sus ulan kâfir, haddini aşma, yoksa karışmam ha? derim.

 

3-Bak evlâdım bu işler senin benim altından kalkacağımız işler değil.

İnanıyorsan inan, inanmıyorsan da karıştırma, bırak öyle kalsın, derim.

 

4-Ula dinsiz dur hele, benim de aklımı karıştırdım. Doğru mu lân bu dediklerin, bizim peygamberimiz bir intihalci (başkalarından araklayan) biri mi yani? der ve hayretler içerisinde kalırım.

 

5-Bu konuda yeterince bilgim yoksa hemen araştırmaya başlar, sağlam bilgiler edindikten sonra, ona ikna edici cevaplar vermeye çalışırım.

 

6-Bir müslüman olarak bu gibi -hemen herkesin rahatlıkla bileceği-  konuları daha önceden öğrendiğim için ona yeterli cevabı veririm.

 

Hz.  Muhammed’in emin bir insan olduğunu, sadece Allah’tan aldığı vahyi (haberleri) insanlara ulaştırmakla görevli olduğunu anlatırım.

 

7-Adamın bu sorusunu hakaret sayar, hemen gözünün üstüne yumruğumu indirir, dinimin savunmasını yapardım. Sonra ‘ulan biz daha ölmedik’ diye kükrerim.

 

8-Ona, Hz. Muhammed’in okuma yazma bilmediğini (ümmi olduğunu), dolaysıyla eski kitapları zaten okuyamayacağını, o zamanda yaşayan bilgili kimselerle görüşmediğini, kaldı ki onlardan bir şey alsa bile kırk yaşından sonra Kur’an gibi bir kitabı bir insanın uydurmasının imkansız olduğunu ikna edici bir şekilde açıklamaya çalışırım.

 

9-Bu gibi sorularla bir daha muhatap olmamak için böyle arkadaşlarla, hatta Hollandalılarla ilişiğimi keserim.

 

10-Böyle bir soru karşısında susar, ‘adam gâvur değil mi saçmalayıp duruyor, ciddiye almaya değmez. Varsın ne yumurtlara yumurtlasın’ der, aldırış etmezdim.

 

11-İçimden “seni ıssız bir yerde elime geçirirsem sana hangi cevabı vereceğimi gayet iyi biliyorum” diye düşünür, ona hiç cevap vermezdim.

 

12-Bu çeşit sorular başka inançlara saldırıdır (godlastering). Dolaysıyla bunların mahkemeye verilmesi gerekir diye düşünürüm.

 

NOT: Sizce uygun olan bir cevabı veya bir kaç cevabı işaretleyebilirsiniz. Ya da kendi aranızda çeşitli altarnatifler üzerinde tartışabilirsiniz.

 

 

 

1

 

Çünkü; deli ciddiye alınmaz

2

 

Çünkü; böyleleri ancak tehditten anlar

3

 

Çünkü; önemli konular bu gibilerle konuşulmaz

4

 

Çünkü; adamın dediklerinde gerçek payı olabilir

5

 

Çünkü; insan her şeyi bilemez. Yanlış bilgi vermemek için gidip araştırmak gerekir

6

 

Çünkü; öğrendiklerim ona cevap vermeye yeter

7

 

Çünkü; o bunu hak etmişti

8

 

Çünkü; bilgisizlik insanı yanıltır. Sağlam bilgi alırsa belki kanaatini değiştirebilir

9

 

Çünkü; hep saçmalıyorlar. Bunlardan adam olmaz

10

 

Çünkü; adamın ciddiye alınacak bir tarafı yok

11

 

Çünkü; o iyi bir dayağı hak etti. Ama burada o dayağı atarsam başıma iş gelir

12

 

Çünkü; böyle konuşmak başkalarının inancına hakaret sayılır

 

 

 

 

 

DOKUZUNCU DERS:

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET:

“O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.” (Bekara 156)

 

HADİS:

Ebu Sa`id ibnu Malik (ra) rivayetine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kim: `Rab olarak Allah`ı, din olarak İslam`ı, Resul olarak Hz. Muhammed`i seçtim (ve onlardan memnun kaldım)` derse cennet ona vacib olur". (Kütüb-ü Sitte, Hadis no: 3)

 

ÂYET:

“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.” (Bekara, 168)

 

HADİS:

Ebu Hureyre (ra) rivâyetine göre Hz. Peygamber (sav) buyurdu ki:

"Sizden biri içiyle dışıyla Müslüman olursa, yaptığı her bir hayır (hasene)  en az on mislinden, yedi yüz misline kadar sevabıyla yazılır. İşlediği her bir günah da sadece misliyle yazılır. Bu hal, Allah`a kavuşuncaya kadar böyle devam eder." (Kututb-u Sitte, Hadis no: 5)

 

 

 

 

ONUNCU DERS:

 

EĞRİ MİNARE

 

Süleymaniye Camiinin inşası tamamlanmış, ibadete açılacağı gün ilân edilmişti. O gün gelince İstanbul'un her yanından insanlar bu eşsiz eserin açılışında bulunmak için şehrin bu noktasına akın etmişti. Herkes hayranlıkla bu güzel eseri seyrediyordu. Fakat bunlar arasında bulunan bir çocuk;

-"Aaa, şu minareye bakın nasıl eğri!" diye bağırıyordu.

Herkes de bakıyordu ama bir eğrilik görmüyordu. Çocuğun minarelerden biri için eğri dediği Mimar Sinan'a kadar ulaştı. Koca mimar hemen çocuğun yanına geldi ve ona;

-"Yavrum hangi minare eğri göster bana" dedi. Çocuk da:

"İşte şu" diye minarelerden birini gösterdi.

Mimar Sinan hemen adamlarını topladı. Uzun halatları biribirine ekletip minareye bağlattı.

"Çekin yukari doğru!" diyerek çektirmeye başladı. Çocuğa da;

"Oğlum, bak bu minareyi doğrultturuyorum, sen dikkat et, dosdoğru olunca bana haber ver"  dedi.

Adamlar gerçekten düzeltiyormuş gibi çekiyorlardı. Çocuk bir süre sonra, "Tamam, minare doğruldu" diye bağırdı.

İşçiler çekme işini bırakıp halatları çözdüler.

Başından beri olaya şahit olan Sinan'ın ustalarından biri herkesin kafasını kurcalayan soruyu Mimar Sinan'a yöneltti:

-Ulu mimarbaşımız, sen herkesten iyi biliyorsun ki, minarede eğrilik falan yok. O halde niçin düzeltmeye kalkıştın?

-Mimar Sinan'ın cevabı inceliğin, anlayışın, hoşgörünün ve ileri görüşlülüğünün simgesi idi:

-Ben bilmez miyim minarede eğrilik olmadığını. Ama çocuğun kafasındaki "minare eğri" saplantısını da öyle bırakamazdım. Bu yönteme başvurdum ki çocuğun kafasındaki "eğri" kanaati silinsin. Yoksa her yerde çocuk aklıyla minarenin eğri olduğunu söyler, sonra gerçekten eğri olduğu şeklinde bir inanç yayılırdı.

 

BİRLİKTE DÜŞÜNELİM

 

1-Süleymaniye Camii nerededir?

a-İstanbul’da,          b-Bursa’da,   c-Edirne’de

 

 

2-Süleymaniye Camiiini hangi padişah yaptırdı?

a-Fatih Sultan Mehmed,  

b-Yavuz Sultan Selim, 

c-Kanuni Sultan Süleyman

 

3-Osmanlı tarihinde en meşhur mimar kimdir?

a-Mimar Davud Ağa,  b-Mimar Mehmed Sedefkâr,  c-Mimar Sinan

 

4-Mimar Sinan’ın en büyük üç eseri hangileridir?

a-Şehzâdebaşı Camii-Süleymaniye Camii-Selimiye Camii

b-Süleymaniye Camii-Selimiye Camii-Ulu Camii

c-Şehzâdebaşı Camii-Üç Şerefeli Camii-Süleymaniye Camii

 

5-Süleymaniye Camii hangi tarihler arasında yapıldı?

a-1550-1557,   b-1548-1560,    c-1550-1555

 

6-Süleymaniye Camiinin 4 minaresinde kaç şerefe vardır?

a- 8 tane,    b- 6 tane,   c-10 tane

 

7- Hangisi doğru?

a-İnsanlar Süleymaniyenin açılış merasimi için toplanmışlardı,

b-İnsanlar padişahın tahta çıkmasını kutlamak için toplanmışlardı,

c-İnsanlar Bayram namazında camiye toplanmışlardı.

 

8-Hangisi doğru?

a-Herkes eğri minareye bakıp, “yahu Sinan Usta nasıl böyl eğri inare yapar?” diyorlardı,

b-Bir çocuk, “aaa, eğri minareye bakın” diye bağırıp duruyordu,

c-Bir tane yaşlı adam, kendi beli eğri olduğu için minareyi de eğri görüyordu.

 

9-Hangisi doğru?

a-Çocuk “minare eğri” deyince herkes eğri minareye bakma ve çocuğa inanmaya başladı,

b-Mimar Sinan’ın bu olaydan haberi olmadı,

c-Çocuğun böyle dediği Mimar Sinan’ın kulağına gitti,

 

10-Hangisi yanlış,

a-Mimar Sinan hemen çocuğun yanına geldi,

b-Mimar Sina duyduklarına hiç aldırmadı,

c-Mimar Sinan çocuğa “evladım, hangi minare eğri?” diye sordu?

 

11-Hangisi yanlış?

a-Mimar Sinan, minare eğri diyen çocuğa, “defol bacaksız, sen nasıl düz minareye eğri dersin?” diye çok kızdı.

b-Mimar Sinan çocuğa hiç kızmadı,

c-Çocuk, mimar’ın hangi minare eğri sorusu üzerine, kendince eğri olna minareyi gösterdi.

 

12-Hangisi yanlış?

a-Mimar Sinan adamlarına halatları yerip minareye bağlamalarını ve çekmelerini emretmiş,

b-Mimar Sinan, çocuğa “bak bakalım minare düzelmiş mi” diye sormuş.

c-Mimar Sinan, çocuğun eğri dediği kısmı yıktırıp yeniden yaptırmış.

 

13- Hangisi yanlış?

a-Adamlar halatları gerçekten minareyi doğrultuyor gibi çkmişler,

b-Çocuk adamlarla dalge geçip, kaçıp gitmiş,

c-Mimar Sinan, çocuk minare düzeldi deyinceye kadar adamlara halatları çektirmiş.

 

14-Mimar Sinan, kendi adamlarının sorusuna ne cevap verdi?

a-Çocuk, padişahın oğluydu, onun dediğini yapmamız gerekirdi,

b-Çocuğun kafasında eğri imajı kalsaydı, bu dilden dile yayılır, sonra insanlar gerçekten minarenin eğri olduğuna inanırlardı.

c-Minare gerçekte eğri idi, sağolsun bir çocuğun sayesinde onu düzelttik.

 

15-Hangisi yanlış?

a-Mimar Sinan büyük bir mimar olmasına rağmen çok alçakgönüllü bir adammış,

b-Mimar Sinan çocuk aklına uyacak kadar safbir adammış,

c-Mimar Sinan kafalardaki şüpheleri dağıtmak için çok akıllı bir yönteme başvurmuş.

 

16-Mimar Sinan sizce bize ne gibi derler verdi:

--------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------

---------------------------------------------------------

 

 

 

 

ONBİRİNCİ DERS:

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET:

 

“Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.” (Âli İmran, 8)

 

HADİS:

Abdullah b. Amr b. As'ın (r.a.) anlattığına göre:
Bir kimse Hz. Peygamber'e (a.s.): "Hangi müslüman daha hayırlıdır?" diye sordu. (Hz. Peygamber) "Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimsedir" cevabını verdi.”  (Müslim, 57)

 

ÂYET:

 

“De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.” (Âli İmran, 29)

 

HADİS:

Enes b. Malik'in (r.a.) naklettiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini, (mümin) kardeşi için de istemedikçe (gerçek manada) inanmış olmaz." (Müslim, 64)

 

 

 

 

 

ONİKİNCİ DERS:

 

EBU ZERR’İN MÜSLÜMAN OLUŞU

"Resûlüllah'ın (sav) peygamber olarak gönderiliş haberi Ebu Zerr’e (ra) ulaşınca, kardeşi (Üneys)e:

"Devene bin! şu vadiye (Mekke'ye) git! Kendisini peygamber zanneden ve gökten haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında bana bilgi edin, sözlerini dinle ve bana getir!" dedi.

Kardeşi gidip, Mekke'ye vardı. Onun sözlerinden dinledi. Sonra Ebu Zerr'in yanına döndü ve şu bilgiyi verdi:

"-Onu gördüm. İnsanlara güzel ahlâkı emrediyordu. (İnsanlara getirdiği) söz de şiir değil."

Ebu Zerr;

"-Arzuladığım kadar merakımı gideremedin!" dedi.

Azık hazırladı. İçerisinde su olan dağarcığını yüklenip yola çıktı. Mekke'ye geldi. Mescide uğrayıp Resûlüllah'ı kolladı. Esasen O'nu tanımıyordu. Kimseye doğrudan sormayı da uygun görmedi. Böylece birkaç gece geçirdi. Bir köşede uyumaya çalıştı.

Derken Ali (ra) onu görüp, bir yabancı olduğunu anladı ve onu evine götürüp misafir etti. İkisi de birbirlerine herhangi bir şey sormadı. Bu şekilde sabah oldu.

Ebu Zerr kırbasını ve azığını Kâbe’ye taşıdı. O gün de öyle geçti ve Resûlullah'ı akşama kadar göremedi. Bunun üzerine tekrar önceden yattığı yere döndü.

Ali (ra) yine ona uğradı ve;

"-Yerimi öğrenme zamanı gelmedi mi?" dedi.

Böylece Ebu zerr'i kaldırdı ve beraberinde götürdü. Ebu Zerr onu geriden takip etti. Birbirlerine hiçbir şey söylemediler.

Üçüncü güne ermişlerdi. O gün de aynı şekilde hareket ettiler. Ali (ra) onu misafir etti. Ve:

"-Seni buraya getiren sebebi bana söylemez misin?" diye sordu.

Ebu Zerr:

-"Bana yardımcı olup yol göstereceğin konusunda kesin söz verirsen açıklarım!" dedi.

Ali (ra) söz verdi, o da Mekke’ye niçin geldiğini) açıkladı.  Ali (ra) dedi ki:

"-O haktır ve Allah'ın Resûlüdür. Sabah olunca peşimi takip et. Ben, senin hakkında korktuğum bir şey görürsem, sanki su döküyorum gibi doğrulurum. Değilse yürümeye devam ederim. Böylece girdiğim yere sen de girinceye kadar beni takip et!"

Ali böyle yaptı. O da onu takip edip geldi. Ali, Resûlüllah'ın yanına girdi. O da onunla birlikte içeri daldı.

Ebu Zerr (ra) Resûlullah'ın sözünü dinledi ve anında müslüman oldu. Resûlüllah (sav) kendisine:

-"Hemen kavmine dön. (Gördüklerini) onlara haber ver. Emrim sana gelinceye kadar (orada kal)" dedi.  Ebu Zerr de:

"-Allah'a yemin olsun, ben de senden duyduklarımı Mekkeli müşrükler  arasında bağırarak söyleyeceğim!" dedi.

Oradan çıkıp Kâbe'ye geldi. Yüksek sesle:  "Eşhadü en-lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah!" dedi.

Halk üzerine atılıp, onu iyice dövdüler, canını pek yaktılar. Derken Peygamberin amcası Abbas (ra) gelip üzerine kapanarak (engel oldu).

-"Yazık size! bunun Gıfârlı olduğunu, Şam'a giden tüccarlarınızın yolunun oradan geçtiğini bilmiyor musunuz?" diyerek onu ellerinden kurtardı.

Ebu Zerr, ertesi günü aynı şeyi tekrarladı. Mekkeliler, üzerine atılıp tekrar dövdüler. Yine Abbas üzerine kapandı ve onu kurtardı.

(Olayı anlatan diyor ki:) "Bu, Ebu Zerr el-Gıfâri'nin müslüman oluşunun başlangıcı böyle oldu."

(Buhari, Menakıbul-Ensar 33, Menakıb 10.  Kütüb-ü Sitte, 12/524)

 

BİRLİKTE DÜŞÜNELİM

 

1-Ebu Zerr kimdi?

a-Peygamberimizin uzaktan bir akrabası.

b-İlk müslüman olan sahabelerden.

c-Peygamberimizin ilk santaktarı (bayrağını taşıyan)

 

2-Hangisi doğru?

         a-Ebu Zerr, Hz. Muhammed’in peygamberliğini duymuş, onun doğru olup olmadığını anlamak istiyor.

         b-Ebu Zerr, Hz. Ali ile bir davası vardı, onu halletmek için kardeşini Mekke’ye dönderdi.

         c-Mekke’deki Kâbe İslâdan önce de kutsaldı. Ebe Zerr onu ziyaret etmek istiyordu. Kardeşini, oranın güvenli olup olmadığını anlamak için gönderdi.

 

3-Kardeşi Hz. Muhammed hakkında ne dedi?

         a-İyi bir adam, misafirperver, yabanacılara iyi davranıyor.

         b-Sağlığı yerinde, hatırı sayılır bir adam, Mekke’ye gelenlere yardımcı oluyor.

         c-İnsanlara güzel ahlâkı emrediyordu. (İnsanlara getirdiği) söz de şiir değil.

 

4-Hangisi yanlış?

         a-Ebu Zerr kardeşinin getirdiği haberle yetindi.    

         b-Ebu Zerr, kardeşinin getirdiği haberle yetinmedi.

         c-Azığını yanına alıp, pek tanımadığı Mekke’ye gitti.

 

5-Ebu Zerr, ne yapmak istiyordu?

         a-Hz. Ali ilgili davasını halletmek istiyordu.

         b-Hz. Muhammed’in gerçek peygamber olup olmadığını anlamak istiyordu.

         c-Mekke’nin ticaret için elverişli olup olmadığını anlamak istiyordu.

 

6-Ebu Zerr, Mekke’de ne yaptı?

         a-Hz. Muhammaed’le karşılaşmak için fırsat aradı, Hz. Ali’ye misafir oldu, Kâbe’de yattı kalktı.

         b-Mekkelilere hz. Muhammed’in evini sordu ve onu ziyarete gitti.

         c-Mekke’nin ileri gelenleri ile görüştü, Hz. Muhammed’le konuşmak istediğini onlara söyledi.

 

7-Hangisi yanlış?

         a-Ebu Zerr, peygamberi bulamadı ve sonunda hz. Ali’ye, Mekke’ye niçin geldiğini söyledi.

         b-Hz. Ali onu gizli bir şekilde Hz. Peygamber’e götürdü.

         c-Ebu Zerr, Hz. Muhammed’i görmekten umudu kesti ve köyüne geri döndü.

 

8-Hangisi yanlış?

         a-Ebu Zerr, Peygamberi dinleyince müslüman oldu.

         b-Kâbe’ye geri geldi ve orada müslüman olduğunu açıkladı.

         c-Ebu Zerr, müslüman olduğunu açıklayınca Mekkeli müşrikler onu tebrik ettiler.

 

9-Hangisi doğru?

         a-Ebu Zerr, iki gün üstüste açıktan Şehâdet kelimesini söyledi ve Mekkelilerden sopa yedi.

         b-Onu sopa yemekten Hz. Ali kurtardı.

         c-Ebu Zerr, korkusundan kimseye bir şey demeden Mekke’den gizlice ayrıldı

 

10-Ebu Zerr’in nerede ne nasıl vefat ettiğini araştırınız.

 

 

 

 

 

ONÜÇÜNCÜ DERS:

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET:

 

“Allah'a ve Resul'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.” (Âli İmran, 132)

 

HADİS:

 

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Müslümana sövmek fasıklık ve onu öldürmek için dövüşmek küfürdür." (Müslim, 97)

 

ÂYET:

“O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” Âli İmran, 134)

 

HADİS:

Ebu Hureyre (r.a.)
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu, demiştir: "Dile hafif, mizanda ağır, Allah'a sevgili olan iki kelime (iki cümlecik) vardır. Bunlar: Subhanallahi ve bi-hamdihi, subhanallahi'l-azim (Allah'ı, ona hamd ederek tesbih ederim, büyük Allah'ı tesbih, ederim)'dir." (Müslim, 4860)

 

 

 

 

 

ONDÖRDÜNCÜ DERS:

 

HER GÖRDÜĞÜNE İNANMA

 

İncili Çavuş ‘gözbağcılık sanatı’nı bir güzel öğrenmiş. Bir gün yolda rastladığı, sırtında küfesiyle “yumurta iki kuruş” diye bağırıp duran köylüyle eğlenmek istemiş.

İki yumurta satın almış ve adamın gözü önünde kırıp el çabuluğu ile içlerinden birer altın çıkarmış. Altınları silip cebine koyduktan sonra:

         -İki yumurta daha ver bakalım, demiş.

Yumurtacı:

         -Vazgeçtim yumurtaları satmaktan efendi, deyip küfesini sırtlamış.

         -Tanesine on kuruş veririm demiş İncili.

         Ama yumurtacı aldırmamış, yürümüş.

         Sokağın köşesini dönerken İncili:

         -Tanesin yüz kuruşa alırım! diye bağırmış.

         Yumurtacı uzaklaşıp gitmiş. İncili hiç belli etmeden onu takip etmiş.

         Köylü bir arsanın köşesine varınca küfesini indirip hevesle yumurtaları birer birer kırmaya başlamış. Öyle ya altın bulacaktı…

Bütün yumurtaları kırmış. Ama bir tek altın bile bulamayınca da başlamış ağlamaya. Çünkü köylünün o günkü kazancı o yumurtalardı. Hepsini kırınca ve içlerinden altın çıkmayınca mahvolmuş.

         İncili Çavuş yanına gelince;

         -Hemşehrim, her gördüğüne inanma demiş.

         Sonra da zararını karşılamak için:

         -Al şu iki altını, demiş. Yumurtaların hepsini satsan bile bu kadar kazanamazdın!

 

BİRLİKTE DÜŞÜNELİM

 

1-İncili Çavuş hangi sanatı öğrenmiş?

         a-Gözleri boyama mesleğini.

         b-Gözbağcılık sanatını.

         c-Esnaflık sanatını.

 

2-Gözbağcılık nedir?

a-Körebe oyununda ebenin gözlerini bağlamak.

b-Bir çeşit gözlükçülük sanatı.

c-İnsanları çeşitli numaralarla kandırma elçabukluğu.

 

3-İncili Çavuş, yolda rastgeldiği köylüye ne yapmak istedi?

a-Onunla biraz eğlenip hoşca vakit geçirmek.

         b-Hem onunla eğlenip, hem de ona açgözlülüğün zararlarını göstermek.

         c-Çarşıda yumurta nasıl satılırmış, onu göstermek.

 

4-Hangisi yanlış?

         a-İncili Çavuş köylüden iki yumurta satın aldı.

         b-Köylüye el çabukluğu ile yumurtalardan iki altın çıkmış gibi gösterdi.

         c-Köylü bunun bir numara olduğunu hemen anladı.

 

5-Hangisi yanlış?

         a-Köylü yumurtalardan altın çıktığını görünce diğer yumurtaları satmaktan vazgeçti.

         b-Köylü, kendisiyle dalga geçildiğini anlayıp İncili Çavuş’a kızdı.

         c-İncili Çavuş, köylüyü iştahlandırmak için yumurtaların fiyatını artırdı.

 

6-Köylü sonra ne yaptı?

         a-Yumurtaları çarşıda satmaya devam etti.

         b-Bir köşeye çekilip yumurtaları pişirdi ve afiyetle yedi.

         c-Bir kenara çekilip yumurtaları teker teker kırdı.

 

7-Köylü ne arıyordu?

         a-Yumurtaların içinde altın arıyordu. İncili Çavuşa sattığı yumurtalardan altın çıktığı gözleriyle görmüştü.

         b-Yumurtaların çürük olup olmadığını kontrol etmek istedi. Çünkü İncili Cavuş’a sattığı yumurtalar çürüktü.

         c-Yumurtaların hangisinin iki sarısı olduğunu bilmek istiyordu. Çünkü böyle yumurtalar daha fazla para ediyordu.

 

8-Hangisi yanlış?

         a-Yumurtacı bir kaç yumurta kırdı, fakat altın çıkmayınca bunun bir oyun olduğunu anladı.

b-Köylü bütün yumurtaları kırdı ama hiç birinde altın olmadığını görünce, ağlamaya başladı.

c-Onun ağladığını ve perişan olduğunu gören İncili ona iki altın verdi.

 

9-Hangisi yanlış?

a-İnsan çok hayalci olmamalı. Baksana adam altın ararken bütün yumurtalarını kaybetti,

b-Adam haklı, bu yumurtalardan altın çıkmadı ama belki başka yumurtalardan altın çıkabilir,

c-Olmayacak işlerin peşine düşmak akıllı adam işi değildir.

 

10-İncili Çavuş köylüye nasıl bir ders vermek istedi?

         a-Her gördüğüne inanma, bazı şeyler insanın gözünü boyatabilir.

         b-Buralarda yumurta satma, başka taraflara git.

         c-Elindekine kanaat et, açgözlülük etme.

         d-Yumurtaları satacağına kendin ye, çünkü yumurta iyi bir besindir.

         e-Hırs ve tamah her zaman insana zarar verir.

         d-Gözbağcıların sanatı takdir edilmeli. Baksana neler yapıyorlar.

         e-Aklınla hareket et, olmayacak şeylerin peşine düşme.

 

11-“Kişi elinin emeğinden daha hayırlı bir rızık yememiştir” hadisi üzerinde düşününüz.

 

 

 

 

ONBEŞİNCİ DERS:

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET:

 

Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa, 31)

 

HADİS:

 

Enes b. Malik'ten (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Resulü (a.s.): "Biribirinize kin tutmayın, biribirinizle hasetleşmeyin, biribirinizden sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları! kardeşler olunuz. Bir müslümanın din kardeşine küsüp, üç günden fazla ayrı durması helal değildir" buyurmuştur. (Müslim, 4641)

 

ÂYET:

 

“Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın; yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır.” (Nisa, 86)

 

HADİS:

 

 Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Pehlivan, herkesi yenen kimse değildir. Pehlivan ancak öfke zamanında kendini tutan kimsedir" buyurmuştur.“ (Müslim, 4723)

 

 

 

 

ONALTINCI DERS:

 

EBU BÂSİR ve ARKADAŞLARI

 

Hudeybiye anlaşmasından sonra Resûlullah (sav) Medine'ye döndü. Kureyş'ten Ebu Bâsir müslüman olarak Medine'ye sığındı. Mekkeliler onu almak üzere arkasından iki adam gönderdiler. (Çünkü Hudeybiye anlaşmasına göre, Mekke’den birisi müslüman olurda Medine’ye giderse Peygamber onu Mekkelilere teslim edecekti.)

"(Antlaşmada) bize verdiğin söz var, onu teslim et!" dediler.

Resûlullah (sav) onu onlara teslim etti. Bunlar Ebu Bâsir'i alıp gittiler. Yolda Zülhuleyfe adlı yere gelince, (azıkları olan) hurmadan yemek üzere konakladılar.

Ebu Bâsir onlardan birine:

"-Vallahi şu kılıncı çok güzel görüyorum!" dedi. O, hemen kınından sıyırıp;

“-Doğru! Vallahi pek harika! Onunla ne tecrübelerim var!” dedi. Ebu Bâsir:

"-Hele bir göster, daha yakından bakayım!" deyip kılıcı kaptığı gibi adama vurup öldürdü. Öbürü kaçıp Medine'ye geldi, koşarak Mescid'e girdi. Resûlullah (sav) onu görünce (yanındakilere):

"-Bu adam her halde bir korku geçirmiş" dedi. Adam Peygamber’in yanına gelince:

"-Vallahi arkadaşım öldürüldü! Beni de öldürecek!" dedi. Bir zaman sonra Ebu Bâsir (ra) da geldi.

"-Ey Allah'ın Resûlü! Allah senin sözünü yerine getirdi, beni onlara iade ettin. Allah beni onlardan tekrar kurtardı" dedi. Peygamber (sav):

"-Savaşı kızıştıranın anası ağlar. Keşke (Mekkeli adamın yanında) bir kişi daha olsa!" cevabını verdi.

Ebu Bâsir bu sözü işitince anlar ki, Peygamber onu yine Mekkelilere verecek. Hemen oradan çıkıp deniz kenarına gelir ve İs denen bir yere yerleşir.

Mekkelilerin elinden Ebu Cendel İbnu Suheyl de kurtulup Ebi Bâsir'e katılır. Derken Kureyş'ten müslüman olan herkes Ebu Bâsir'e katılmaya başlar. Kısa zamanda orada bir grup meydana geldi. Kureyş'ten Şam'a gitmek üzere bir kervanın haberini aldılar mı, ona saldırıp adamları öldürüyor, mallarına el koyuyorlardı.

Kureyş Resûlullah’a (sav) elçi gönderip, Allah'ın adını ve aralarındaki akrabalık bağlarını hatırlatarak, Mekke'den Medine’ye geleceklerin emniyette olacağını (yani geri istemeyeceklerini), yeter ki Ebu Bâsir ve arkadaşlarının yaptığı baskınların önlenmesini rica ettiler.

(Buharî ve Ebu Davud’den Kütüb-ü Sitte, 12/180)

 

BİRLİKTE DÜŞÜNELİM

 

1-Hudeybiye anlaşması Hicretten kaç sene sonra yapıldı?

         a-5,             b-7,             c-6,             d-8

 

2-Hudeybiye anlaşması kimlerin arasında yapılmıştı?

         a-Peygamberimiz ve Medineli yerli halk arasında.

         b-Peygamberimizle Mekkeli müşrikler arasında.

         c-Mekkeli müşriklerle Medineli müşrikler ve ehl-i kitap arasında.

 

3-Peygamberimiz Ebu Bâsir’i niçin Mekkelilere teslim etti?

a-O suç işlemişti, cezasını Mekke’de çekmeliydi.

b-Çünkü Hudeybiye anlaşmasına göre Mekke’den müslüman olup Medinme’ye gelenler geri verilecekti.

c-Ebu Bâsir, Mekkelilerin elinden kaçan bir köleydi, sahiplerine geri verilmesi gerekiyordu.

 

4-Hangisi yanlış?

         a-Ebu Bâsir, yolda kendisini Mekke’ye götürenlerin elinden kurtuldu.

         b-Ebu Bâsir, kurtulduktan sonra İs denen yere yerleşti.

         c-Ebu Bâsir, Mekkelilere teslim edildi, onlardan işkence gördü ve sonunda kaçmayı başardı.

 

5-Hangisi yanlış?

         a-Mekkelilerin elinden kurtulan müslümanlar Medine’ye sığınıyorlardı.

         b-Mekkelilerin elinden kurtulan müslümanlar Ebu Bâsir’e katılıyorlardı.

         c-Ebu Bâsir ve arkadaşları Mekkelilerin kervanları için tehlikeli olamaya başladılar.

 

6-Hangisi yanlış?

         a-Hz. Muhammed Mekkelilerle yaptığı anlaşma uydu. Çünkü O dürüst bir insandı.

         b-Mekkeliler, Ebu Bâsir olayı üzerinde Hudeybiye anlaşmasının değişmesini istediler.

         c-Ebu Bâsir ve ona katılanlar eşkıyalık yapmak, ve Mekkelilerin kervanlarını soyup zengin olmak üzere dağa çıkmışlardı.

 

 

 

 

 

ONYEDİNCİ DERS

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET:

Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.” (Maide, 5/87)

 

HADİS:

 

Ebu Hureyre'den (r.a.) rivâyet edildiğine göre:
Allah Resulü (a.s.): "Pehlivan, herkesi yenen kimse değildir. Pehlivan ancak öfke zamanında kendini tutan kimsedir" buyurmuştur.” (Sahih-i Müslim, numara: 4723)

 

 

ÂYET:

 

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (Maide, 5/90-91)

 

 

HADİS:

Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (as) buyurdu ki: "Kul Rabbine en fazla secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın." (Müslim, Salât 215, (482); Ebû Dâvud, Salât 152, (875).)

 

 

 

 

ONSEKİZİNCİ DERS

 

ZAMANI İYİ KULLANMAK

 

Zamanın verimli kullanımı hakkında düzenlenen kurslardan birinde, öğretmen, her biri başarılı olan öğrencilerine pratik bir ders vermeyi düşünür. Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koyar.

Sonra, bir torbadan irice kaya parçaları çıkarır, dikkatlice üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirir. Kavanozda taş parçaları için yer kalmayınca, sınıfa sorar:

-Kavanoz doldu mu? Sınıftaki herkes;

-Evet, doldu cevabını verir.

-Demek doldu der öğretmen.

Hemen egilip bir kova küçük çakıl taşı çıkarıp kavanozun boşaltır. Sonra kavanozu eline alıp sallar. Böylece, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşirler.

Öğretmen, yeniden sorar:

-Kavanoz doldu mu?"

İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler, bu sefer, "Hayır" cevabını verirler.

-Hayır, tam da dolmuş sayılmaz.

Zamanı verimli kullanma dersi veren öğretmen, "Doğru" diye tasdik eder onları.

Sonra da, masanın altından bir kova dolusu kum çıkarır. Kumu, kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar döker. Ve yeniden sınıfa yönelir:

-Kavanoz doldu mu?" Yine;

-Hayır, dolmadı" cevabını alır.

Tekrar, "Doğru" diyerek onları tasdik eder ve bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlar.

Kavanoz artık dolmuştu. Artık sıra bu denemeden nasıl bir ders çıkarmak gerekir sorusuna gelmişti. Öğretmenin;

-Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız? sorusuna, atılgan bir öğrenci, hemen şu karşılığı verir:

Şu dersi çıkardık:

-Günlük iş proğramınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz."

Bu, yabana atılır bir ders değildir. Ama, öğretmenin vermek istediği 'asıl ders' bu değildir.

Öğrenciye "Hayır" dedikten sonra, şunu şöyler:

-Çıkarılması gereken asıl ders şudur:

-“Eğer büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız, daha sonra asla koyamazsınız.”

 

BİRLİKTE DÜŞÜNELİM

 

Hayatımız da bir ders gibi değil mi? 

O halde hayatınızdaki büyük taş parçaları (yani önemli işler, önceliklerimiz) hangileridir? Onları ilk iş olarak kavanoza koyuyor musunuz? Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz?

Bize verilen ömür ya da zaman bir kavanoz gibidir.  Kavanozumuza bir bakalım ve ilk iş olarak, büyük taşları yerli yerine koyalım ve asla onları kavanozun dışında bırakmayalım.

"Ya küçük taşlar, kumlar ve sular ne olacak?" derseniz, ona da aklınızla siz cevap bulun.

 

1-Hangisi doğru?

a-Öğretmen matematik problemi gibi bir problem çözmek istedi,

b-Öğretmen çocuklara hayatla ilgili pratik bir ders vermek istedi,

c-Öğretmen kavanozun ne işe yaradığını göstermek istedi.

 

2-Hangisi yanlış?

         a-Öğretmen taş parçalarını bir sürahinin içine güzelce yerleştirdi,

         b-Öğretmen önce iri taş paröalarını yerleştirdi,

         c-Sonra da ‘kavanoz doldu mu?’ diye sordu.

 

3-Hangisi doğru?

         a-Öğretmenin ilk sorusuna öğrenciler hep birlikte: ‘Hayır kavanoz dolmadı’ dediler,

         b-Öğretmenin ilk sorusuna öğrenciler hep birlikte; ‘Evet kavanoz doldu’ dediler,

         c-Öğrenciler öğretmenin bu sorusunu çok saçma buldurlar.

 

4- Öğretmen ikinci olarak kavanoza neyi koydu?

         a-Su döktü,

         b-Kum boşalttı,

         c-Küçük çakıl taşlarını koydu.

 

5- Bu olayda hangisi olmadı?

         a-Öğrenciler bu pratik ders ile ilgilenmediler,

         b-Öğretmen çakıl taşlarını koyduktan sonra iyice yerleşsin diye kavanozu salladı,

         c-Öğrenciler, hocanın kendilerine bir der vermek istediğini anladılar.

 

6- Öğrencilere göre, öğretmen kumu da koyduktan sonra kavanoz tam doldu mu?

         a- ‘Hayır, dolmadı’ dediler.

         b- ‘Tamam bu sefer kavanoz doldu’ dediler,

         c- Bir kaç tanesi ‘doldu dedi’, diğerleri ‘dolmadı’ dediler.

 

7-Atılgan öğrenci bu denemeden nasıl bir ders çıkardı?

         a-Evimizi ne kadar küçük olursa olsun, daha pek çok eşya sığabilir,

         b-Günlük proğramımız ne kadar çok olursa olsun, yeni şeyler yapmaya zaman bulabiliriz,

         c-Yemek yerken doysan bile, daha lezzetli yemek gelirse midede onlara da yer açılabilir.

 

8-Öğretmen bu deneyle hangi dersi vermek istedi?

         a-Kavanoza öncelikle çakıl taşlarını koymak lazım,

         b-Evimiz bir kavanoza benzer, öncelikle gerekli eşyaları almak lazım,

         c-Kavanoza iri taşları baştan koymazsanız, kavanoz dolduktan sonra asla koyamazsınız.

 

9- Bununla öğretmen ne demek istedi?

         a-Hayatınızdaki en öncelikleri, en önemli şeyleri iyi düşünmelisiniz, onları zamanında yerine getirmelisiniz,

         b-Çantanıza, cebinize, odanıza ve benzeri yerlere öncelikle neleri koyacağınıza iyi karar vermelisiniz,

         c-Çayınıza, kahvenize, yemeğinize öncelikle neler katmanız gerektiğini düşünmelisiniz.

 

10- Size göre hayatınızda en öncelikli olan beş şeyi yazınız:

         -.......................................................................................................

         -........................................................................................................

         -...........................................................................................................

         -............................................................................................................

         -..........................................................................................................

 

 

 

 

ONDOKUZUNCU DERS

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET:

 

Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.” (Bekara/110)

 

HADİS:

 

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Resülullah (sav) buyurdu ki:

"Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır koşuşsun ya da sussun."

(Tirmizi, Kıyamet 51, (2502).)

 

ÂYET:

 

“Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin!" dedi. (Bekara/132)

 

HADİS:

 

Süfyan İbnu Abdillah (ra) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, uyacağım bir amel tavsiye et bana!" şu cevabı verdi:

"Rabbim Allah'tır de, sonra doğru ol!"

"Ey Allah'ın Resûlü dedim tekrar. Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?" Eliyle dilini tutup sonra: "İşte şu!" buyurdu." (Tirmizi Zühd 61, (2412).)

 

 

 

 

YİRMİNCİ DERS

 

HANGİ CEVAP UYGUN 1

 

  1. ALİ CLAY’A SORULAN SORU

11 Eylûl 2001 yılında Amerika’nın Newyork kentindeki ikiz kulelere korkunç bir saldırı olmuş ve iki kule de yıkılmış, tahminen binlerce kişi ölmüştü. Bu saldırıyı kimin yaptığı şimdiye kadar asla bulunamadı.

Ancak olayın hemen arkasından Amerika yöneticileri, daha sonradan media hemen bunu müslümanların yaptığını iddia ettiler. Bir kısmı bütün müslümanların aleyhine konuştu. Bir kısmı müslümanların kutsal beldelerini bombalamaktan söz etti, bir kısmı dinlerini yaşayan müslümanları peşinen fundamantalist ilan etti.

Bundan sonra müslümanlar aleyhine çok konuşulmaya başlandı. İslamî kıyafetle dolaşanlar şüpheli ilan edildi. Pek ülkede müslümanlara yrımcılık uygulandı. Bazılarına terörist muamelesi yapıldı.

Bilindiği gibi Amerika bu olayı bahane ederek Irak’ı ve Afganistan’ı işgal etti. Bu işgallerin şimdiye kadar sebep olduğu yıkım ve felaket sayılamaycak kadar çok.

11 Eylûl olayından hemen sonra bir Amerika televizyonu meşhur eski boksör Muhammed Ali Clay ile bir konuşma yaptı. O konuşmada sunucu Muhammed Ali’ye şöyle bir soru sordu:

- İkiz kulelere saldırı düzenleyen müslümanlarla aynı dine inanmakla ne hissediyorsun?

Asağıdakilerden hangisi sizce en iyi cevap olurdu ya da Muhammed Ali’nin cevabı ne idi? (Bir kaç cevap seçebilirsiniz)

  • Bir müslüman olarak utanç duyuyorum,
  • Bazı müslümanlar bu saldırı yapmışlarsa, müslümanlığın ne suçu var?
  • Artık İslâma inamakta şüphedeyim, bilmiyorum
  • Sus ulan terbiyesiz, böyle sorular sorulur mu?
  • Kendimi gerçekten suçlu hissediyorum, çünkü müslüman kardeşlerimin yaptğından ben de sorumluyum,
  • Siz 50 milyon insanın ölümüne sebep olan Hitlerin dinine inanmakla ne hissediyorsanız ben de aynısını hissediyorum (Çünkü Hitler bir hırıstiyandı)
  • Her suçlunun sorumluluğu kendine aittir, ben o saldırıdan sorumlu değilim
  • Bu olayı müslümanların yaptığı isbat edilmedi ki, niçin bizi suçluyorsun?
  • Ne dedin, bu olayla benim ne ilgim var. Ben bir köşede yaşayan emekli bir adamım.
  • Eğer bu saldırıyı yapanları elime geçirirsem onları İslâma göre cezalandıracağım.

 

 

 

YİRMİBİRİNCİ DERS

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET

 

“Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman getirdik, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!" derler.

O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o elpençe divan duranları, o nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları (görür). (Âli İmran/17-18)

 

HADİS

 

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Resûlullah (sav) buyurdu ki:

"Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir ramazan diğer ramazana hep kefârettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler." (Müslim, Taharet 14, (223); Tirmizi, Salat 160, (214).)

 

ÂYET

 

“Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âli İmran/85)

 

HADİS

Hz. Muâz (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki:

"Akşamdan (abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanıp Allah'tan dünya ve âhiret için hayır isteyen hiç kimse yoktur ki Allah dilediğini vermesin." (Ebû Dâvud, Edeb 105, (5042).)

 

 

 

 

 

YİRMİİKİNCİ DERS

 

HANGİ CEVAP UYGUN 2

 

CENNETİN YOLU

 

Hırıstiyan din adamlarından biri, müslümanların yaşadığı bir ülkede bir şehire gelmiş. O şehirde az olsa hırıstiyanlar yaşıyordu. Tabii bir de kiliseleri vardı. 

Papaz şehire gelince rastladığı müslüman bir çocuğa kendisine o şehirdeki kiliseyi göstermesini ister. Cocuk da onu kiliseye kadar götürüp işte burası demiş.

Kiliseye ulaştıklarında, papaz:

- Aferin çocuğum, der. Yarın buraya gel de, sana cennetin yolunu göstereyim.
Çocuk, papazın niyetini sezerek ona çok güzel bir cevap vermiş.

Sizce aşağıdakilerden hangisi çocuğun cevabı olabilir. Ya da siz olsanız ne cevap verirdiniz?

 

  • Olur papaz efendi, zaten ben de cennetin yolunu arıyordum,
  • Yok daha neler, ulan deli cennetin yolu kim sen kim?
  • Ne dedin, ne dedin? Cennetin yolu mu? Tamam, agbi saat kaçta geleyim?
  • Sen cenneti boş ver de, para kazanmanın yolunu göster papaz efendi, bu daha çok işime yarar.
  • Ne dedin, hırıstiyanlar cennete inanıyorlar mı? Valla bilmiyordum.
  • Dur babama sorayım, izin verirse gelirim.
  • Bana bak bana…. Bir kilisenin yolunu gösterdim diye ne bu yalakalık, bak şimdi karışmam ha…
  • Papaz efendi istersen sen bildiğin cennete git, ben de bildiğim cenneti kazanmaya çalışayım.
  • Ben cennetin yolunu zaten biliyorum, senin göstermene gerek yok ki,
  • Siz, kilisenin yolunu bile bulamadınız; Cennetin yolunu nasıl bileceksiniz ki papaz efendi?

 

 

 

 

YİRMİÜÇÜNCÜ DERS

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET

 

“Allah ile birlikte bir ilah (tanri) daha tanıma! Sonra kınanmış ve kendi başına terkedilmiş olarak kalırsın.” (İsra, 17/22)

 

HADİS

 

Hz. Enes (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki: "İlim öğrenmek için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır." (Tirmizi, İlim 2, (2649). İbnu Mace, Mukaddime 17, (227).)

 

ÂYET

 

“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” (İsra, 17/34)

 

HADİS

 

Ebu Sa'îd (ra) şöyle diyor: Hz. Peygamber (S.a.v) şöyle buyurdu: "Kim: 'Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı, Resûl olarak Hz. Muhammed'i seçtim (ve onlardan memnun kaldım)' derse cennete gider." (Ebu Dâvud, Salât 361, (1529).)

 

 

 

 

 

YİRMİDÖRDÜNCÜ DERS

 

HANGİ CEVAP UYGUN 3

        

NİYET DEĞİŞİNCE

Bir padişah, bir iki vezirini ve diğer yöneticilerden birkaçını yanına alarak başkente yakın yerleşim merkezlerinde bir gezintiye çıkmıştı.

Başkentten ayrılıp bir kaç saatlik bir yol yürüdükten sonra yolları üzerindeki bir nar bahçesinin kıyısında dinlenme molası verdiler. Olgunlaşmış, tam kıvamını bulmuş olan narlar insanın iştahını kabartıyordu.

Padişah bahçe içinde çalışmakta olan yaşlı bir adamı yanına çağırdı sordu:

- Bu güzel nar bahçesi kimin?

- Bu nar bahçesi benimdir efendim, babamdan miras kaldı.

- Oğlun, uşağın var mı?

- Allah bize oğul uşak vermedi efendim, bir karı kocadan ibaret iki kişilik bir aileyiz.

- Peki ben de bu ülkenin hükümdarıyım, şuradan bir nar şerbeti sıksan da içsek.

İhtiyar "başüstüne" dedi ve hemen gidip bahçe içindeki kulübeden kalaylı, tertemiz bir tas getirdi. En yakındaki ağaçtan iki nar kopardı ve sıktı. İki nar tam bir tası doldurdu. Padişah nar suyunu içti ve çok beğendi. Bütün vücuduna bir zindelik ve ferahlık yayılmıştı.

İhtiyar çifçi padişahın beraberindeki herkese sırayla nar şerbeti ikram etti. Padişah ve adamları bedenlerinin kazandığı bu zindelikle biraz yol almak için ihtiyara veda edip yola koyuldular.

Yolda şeytan padişahın kafasını karıştırmaya başladı;

"Madem birer ayakları çukurda olan bu yaşlı karı-kocanın mirasçıları yok, ne yapacaklar böyle güzel nar bahçesini, karşılığında bir kaç kuruş verip de bu bahçeyi ellerinden alayım" diye düşünmüş.

Padişah ve adamları akşama doğru geri dönerlerken aynı bahçenin yanında yine konakladılar. Padişah ihtiyardan bir tas daha nar şerbeti yapmasını istedi.

İhtiyar sabahki kadar candan ve gönülden olmasa da bir tas nar şerbeti yapıp sundu.

Fakat padişah bu defa nar şerbetinin tadını pek beğenmedi Sabahkine hiç benzemiyordu. Sordu:

- Baba ne oldu böyle, bu nar şerbeti sabahki ile aynı nardan değil mi? Bunun tadı hiç de hoş değil.

 

* Sizce ihtiyar çiftçi aşağıdaki cevaplardan hangisini verdi.

Ya da siz olsanız hangi cevabı verirdiniz?

(Not: Birden fazla cevap verebilirsiniz.)

1- Aynı nardan evlat, önceki sefer elimle sıkmıştım, şimdi makina ile sıktım

onun tadı bozuldu.

2- Aynı narlar değil tabii ki. Bu sefer nar suyunu geçen seneden kalma

bayat narları sıkarak elde ettim.

3-  Aynı nardan evlat, aslında tadında da bir değişiklik yok, ama asıl değişen

sizin kalbiniz. Galiba halkınıza karşı niyetiniz değişti, bunun için de narların

tadı değişti.

4-  Sana ve adamlarına bir sürü nar suyu ikram ettim, hiç biriniz bahşiş

vermedi. Ben de nar suyunun içine sirke kattım.

5-  Olgun nar kalmamıştı. Ben de mecburen olmamış narlardan sıktım. Ondan

olabilir.

6-  Öyle mi sayın padişahım, narların tadı kötü mü? Bilmeden oldu, kusuruma

bakma.

7-  Ben elimden geleni yaptım, size en güzel nar suyunu ikram etmeye

çalıştım. Belki de birileri ben bilmeden içine bir şey katmış olabilir?

8-  Yahu padişah efendi, ne yapacaksın iyi tadı, kötü tadı; bu sıcakta nar

suyu bulduğuna şükret, iç gitsin.

9- Bizim buralarda narların tadı gündüz ayrı olur, akşama doğru ayrı olur.

Ondan dolayıdır.

11-Adama bak yahu, sabahkinin parasını ödedin mi ki, şimdi lezzetli nar

suyu istiyorsun?

 

 

 

 

 

YİRMİBEŞİNCİ DERS

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET

 

“Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe/18)

 

HADİS

Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki: "Hikmetli söz (faydali bilgi ve soz) mü'minin yitiğidir. Onu nerede bulursa, onu hemen alır." (Tirmizi, İlim 19, (2688).)

 

ÂYET

 

“Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir.” (Tevbe/71)

 

HADİS

 

Enes b. Malik (r.a.)
Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Ölüyü üç şey takip eder. İkisi geri döner, biri orada onunla beraber kalır: Ölüyü ailesi, malı ve ameli takip eder. Neticede ailesi ve malı geriye döner. Sadece ameli kalır." (Müslim, nu: 5260)

 

 

 

 

 

YİRMİALTINCI DERS

 

HANGİ CEVAP UYGUN 4

 

ETME BULMA DÜNYASI

 

Bir adam, karısı ve yaşlı babası ile birlikte yaşıyorlardı. Kadın kayınpederi ile birlikte yaşamak istemiyordu. Huysuzluk edip evin huzurunu bozuyordu. 

Bir gün kocasına demiş ki:

- Bey... bey.. Bezdim, vallahi bezdim. Bir gün yüzü göremedim. Gençliğim elden  gidiyor. Ya ayrılalım, babanla kal., ya da al babanı, al da nereye götürürsen götür. Biz beraber yaşayalım. Yoksa ben bu evden gidiyorum.

         Adamcağız biraz şaşkın, biraz da sitemli bir şekilde:

-Ne diyorsun hanım, o babam babam; öldüreyim mi, atayım mı? Kimi var bizden başka bakacak demiş.

Demiş ama karısının inadı inat. Ya baban ya ben diyor, başka bir şey demiyordu.

Adam baktı olacak gibi değil, babasını dağa bırakmaya karar verdi.

Yanına dokuz on yaşlarındaki oğlunu da alarak yola koyulurlar. Babasına da:

- Baba, torununla beraber dağa oduna gidiyoruz, istersen sen de gel" der.

Baba gelinin dırdırını dinlemektense onlarla beraber dağın yolunu tutar. Ormanın içlerine girip bir müddet gittikten sonra, oğlan babasına:

- Baba sen burada biraz dinlen. Bizde odun toplayalım, der ve oradan ayrılırlar

Odun toplamadan, babasını orada bırakarak dönerler.

Yolda torun:

- Dedemi almadık baba?

- Dedeni oraya bıraktık. Artık ihtiyarladı orada kalacak.

Torun ısrar eder:

- Dedemi isterim... Ben ben dedemi isterim. Dedemi oraya niçin bıraktın? Dedem orada tek başına ne yapacak?

En sonunda babasına ne derse desin fayda etmeyceğini anlayan çocuk:

- « Baba, sen ihtiyarladığında ben de seni getirip dağa mı bırakacağım, tıpkı senin gibi » der demez adamın aklı başına gelir. Yaptığı yanlışın farkına varır ve babasını almaya karar verir.

İhtiyar, kendisini almak için yoldan geri dönen oğluna:

 

Sizce hangi cevabi verdi, ya da siz olsanız ne derdiniz?

  • Evladım, bırak yakamı, şurada ölüp gideyim.
  • Evladım, beni buraya atmakta haklısın, ben de yıllar önce babamı buraya bırakmıştım.
  • Evladım, yerden bir taş al ve kafama vur. Çünkü baba olarak ben bunu hak ettim. Böylece benden kurtulursunuz.
  • Evladım, ben bir daha o karının yanına dönmem. Ancak iki altın verirsen belki dönebilirim.
  • Evlâdım, sen beni bırakıp gidemezsin. Çünkü ben babamı bırakmadım. Ölünceye kadar ona hizmet ettim.
  • Oğlum, görmüyor musun, yürüyecek halim yok. Bir taksi çağırırsan o zaman geri dönebilirim.
  • Geri dönmek mi, oğlum senin evin ev mi yani. Mağara gibi, burası senin evinden daha iyidir. İstersen karını ve çocuklarını buraya getir, burada yaşayalım.
  • Bak oğlum, beni götürmeyi bırak da hak hellâliği iste. Çünkü iki saat sonra öleceğim.
  • Sen beni buraya bırakmakla büyük bir suç işledin. Beni eve geri götür, sonra sen buraya gel. Ceza olarak kurtlar seni yesin.
  • Evladım, insan babasından vazgeçer mi? Sen iyilik et ki iyilik bulasın. Kötülük edersen, kötülük bulursun.

 

 

 

 

YİRMİYEDİNCİ DERS

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET

 

“(Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.” (Ali Imran/8)

 

HADİS

 

Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Fıtrat beştir, yahut beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, tırnakları kesmek, koltuk altı kıllarını gidermek ve bıyıkları kısaltmak." (Müslim, hadis no: 377)

 

ÂYET

 

“(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.” (Tevbe/129)

 

HADİS

 

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlattı:
Allah Resulü (a.s.) temizleneceği zaman temizlenmeye, taranacağı zaman taranmaya, ayakkabı giyeceği zaman giymeye muhakkak sağdan başlamayı severdi. (Müslim, hadis nu: 395

 

 

 

 

 

YİRMİSEKİZİNCİ DERS

 

HANGİ CEVAP UYGUN 5

 

EKMEK VEREN ELİ KIRAN BABA

Yıllar once Bağdat'ı kıtlık kırıp geçiriyordu. Herkesten önce de hamallar açlık çekiyordu. İçinde ekmek piştiği, sokağa kadar yayılan kokudan belli olan bir evin kapısından seslendi hamalın biri:

- Allah rızası için birazcık ekmek. Günlerdir lokma girmedi ağzımdan.

Tandırın başındaki kadın taze ekmekleri kızına uzattı. "Ver şu adama" dedi. Kızcağız ekmekleri güzelce katlayıp verdi aç hamala.

Hamalın sevincine sınır yoktu. Evine doğru hızlandı. Kim bilir kaç günlük açlığını giderecekti? Tam bu sırada karşıdan gelen birinin sert ikazı durdurdu onu:

- Çabuk söyle, bu ekmeği hangi evden aldın? Geriye bakıp eliyle işaret etti:

- İşte şu evden.

Adam kızgın şekilde salladı başını:

- Yanılmamışım, böyle zamanda başka kimin evinden alınabilir ekmek? diyerek eve doğru ilerledi.

Kapıyı açar açmaz da sordu:

- Kim verdi ekmeği hamala?

Hanım korkudan kızını gösterdi. Güya kızına acır, bir şey yapmaz diye düşünmüştü. Halbuki adamın şükürsüzlük ve cimrilik içine işlemişti. Elindeki sopayı hızla havaya kaldırdı, kızının ekmek veren eline öyle bir indirdi ki bilek zedelenip burkuldu, el çarpık kaldı. Söylenmiş kendi kendine:

-Ben herkese ekmek versem bu evde ekmek kalır mı? diye.

Halbuki nimet şükür isterdi. Şükürsüzlük nimetin gitmesine sebepti.

Nitekim bu şükürsüzlüğün akibeti de öyle olacaktı. Olmaya başladı bile. Kısa zamanda işleri bozulmuş, çarşının en işlek yerindeki dükkanını satması da onun bozulan işlerini düzeltmemiş. Bir ara o hale gelmiş ki, evine ekmek alamaz duruma bile düşmüş.

Nitekim bir akşam eve gelmiş, kızcağızına da acı sözü söylemiş;

- Artık benden ümidinizi kesin. Çünkü bu akşam ekmek alacak kadar da olsa

elime para geçmedi. Çarşıya in, birinden bir ekmek parası iste.

Kızcağız çarşıya inmiş, utana sıkıla sattıkları dükkanın karşısına geçerek bir tanıdık görürüm diye beklemeye başlamış. Kendisini gören dükkandaki adam hemen yanına gelerek:

- Sen masum birine benziyorsun, ne bekliyorsun burada? diye sormuş. O da anlatmış gerçek durumu:

- Ekmek alacak paramız kalmadı, bir tanıdıktan ekmek parası istemek üzere bekliyorum burada.

Hemen elini cebine atmış adam. Hatırı sayılır bir miktar parayı uzatarak "Al" demiş. "Bununla istediğin kadar ekmek alabilirsin. Ben de nimetin şükrünü eda etmiş olurum böylece."

Kızcağız elinin birini arkasına saklamış, ötekiyle parayı alırken adamın dikkatin çekmiş bu saklayış;

- Elinde bir yara bere varsa tedavi ettireyim, niçin saklıyorsun? Allah bana nimet verdi, şükrünü eda etmek için iyilik yapmam gerek, dedi.

Kızcağız önce açıklamak istememişse de adamın ısrarı üzerine anlatmış elinin durumunu:

-Ben bir yoksula ekmek vermiştim. Babam yolda rastlayıp sormuş, o da bizim evi gösterip 'İşte oradan aldım' demiş, bizi haber vermiş. Babam eve gelince elindeki sopayla ekmek veren elime öylesine bir darbe indirdi ki, elim böylece çarpık kaldı. Göstermekten utanır oldum. Bu yüzden de evde kaldım.

Bu açıklamayı dinleyen adam bağırmaya başlamış:

- Komşular! Çabuk buraya gelin, ben hayalimdeki altın kalpli kızı buldum, hayat arkadaşım işte karşımda, siz de şahit olun... diyerek başlamış anlatmaya:

- Ekmeği isteyen fakir bendim. Ben o gün  bir hamaldım. Demek ki elinin çarpık kalmasına ben sebep olmuşum. Hem sebep olayım hem de seni bu halinle baş başa bırakayım. Buna Allah razı olmaz. Seni görünce içimden bir sevgi meydana geldiğini anladım. Bana ekmek veren kıza ne kadar da benziyor diye düşünmüştüm. Yanılmamışım.

Baban şükürsüzlük ettiğinden Allah onun dükkanını elinden alıp bana nasip eyledi. Şimdi ise imtihan sırası bana geldi, ben de aynı şükürsüzlüğe düşmek istemem. Allahımız şöyle diyor:

"Şükrederseniz çoğaltırım, şükretmezseniz (nankörlük yaparsanız) benim azabım şiddetlidir." (İbrahim 14/7)  (Kaynak:  Ahmed Şahin, Yaşanmış Örnekleriyle Aradığımız İslam, İstanbul 2001)

 

Adam kıza bundan sonra ne demiş olabilir?

  • Haydi gel, o zaman bana verdiğin ekmeğin parasını vereyim.
  • Gel, o zaman bana verdiğin ekmeğin aynısını ben de sana vereyim. Böylece ödeşmiş olalım.
  • Gel birlikte baban olacak o zalime güzel bir dayak atalım. Görsün seni sakat bırakmak neymiş.
  • Gel istersen babanı mahkemeye verelim cezasını çeksin. Böylece adalet yerini bulur.
  • Gel istersen seni uygun birisiyle evlendirelim. Düğününe yardımcı olmaya söz veriyorum.
  • Haydi gel, sana da bir dükkân açalım, orada çalışır ve geçinir gidersin.
  • Seni Allahın emri, peygamberin kavli ile istiyorum, ama o kötü babanı bir daha görmemek şartıyla.
  • Kusura bakma, sen o zaman bana yardım etmiş ve bu yüzden de elin sakat kalmış olabilir. O günün şartları öyleydi. Şimde ben sana yardımcı olacak durumda değilim.
  • Gel seni ameliyat ettireyim, ama sakın bu iyiliğimle şımarma, bendan para sızdırmaya kalkma.
  • Haydi gel, nikâhımızı yaptırıp evlenelim, sonra da birlikte babanı bu fakirlik sıkıntısından kurtaralım.
  • Elinin sakat kalmasına ben sebep oldum. Çok çok özür dilerim. Borcumu nasıl ödeyebilirim?

 

 

 

 

YİRMİDOKUZUNCU DERS

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET

 

“De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.” (Âli İmran/29)

 

HADİS

 

Abdullah b. Amr b. As'ın (r.a.) anlattığına göre:
Bir kimse Hz. Peygamber'e (a.s.): "Hangi müslüman daha hayırlıdır?" diye sordu. (Hz. Peygamber) "Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimsedir" cevabını verdi.” (Müslim, hadis nu: 57)

 

ÂYET

 

“(Resulüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âli İmran/31)

 

 

HADİS

Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini, (mümin) kardeşi yahut komşusu için de istemedikçe (gerçek manada) inanmış olmaz." (Müslim, hadis nu: 64)

 

 

OTUZUNCU DERS

 

ÇOCUK AKLI YA

Ahmed’in ailesi komşularla, arkadaşlarla birlikte kıra (pikniğe) gitmişler. Büyük bir ağacın altıda konakmışlar. İyi bir gün. Piknik yeri hem dinlenmeye, hem de çocukların eğlenmesine müsait. Çocuklar doyasıya koşmuşlar, oynamışlar, eğlenmişler.

Ahmed de onlarla. Ahmed henüz sekiz yaşında. Ahmed’in annesi bir ara bakmış ki Ahmed yok. Ahmed çok hareketli. Annesinin deyimiyle biraz yaramaz. Bir şey yapmış olmasın.  Eyvah bir ara dakkatinden kaçırınca nereye gittiğini de , ne yaptığını da görememiş.

Sağa bakmış, sola bakmış, Ahmed oratalıkta görünmüyor. Telaşlanmış. Tekrar etrafa dikkatlice bakmış, görmeye çalışmış, nafile. Ahmed yok. Babasına sormuş, arkadaşlarına sormuş, yok. Gören yok. Bir kısmı az önce burada idi ama, bilmiyorumn, nereye gitti demişler. Annenin telaşı iyice artmış. Etrafa bakmaya başlamışlar. Herkes seferber olmuş, çevreyi iyice araştırmışlar ama yine de bulamamışlar. Anne iyice heyecanlanmış, Ahmed’i bulun diye herkese söylemiş. Hatta polise haber vermeyi dahi düşünmeye başlamışlar.

Ağacın altına gelenlerden biri bakmış ki bizim yaramaza Ahmed ağacın neredeyse tepesinde tırmanmış, orada sessizce oturuyor.

Belki de olanları seyredip keyif alıyordur.

Hemen Ahmed burada diye haber vermişler. Herkes ağacın altına gelmiş.

Anne Ahmed’i orada görünce korkusu bir kat daha artmış. Yavrum oraya nasıl çıktı, nasıl inecek, ya başına bir şey gelirse. Ya düşerse. Yukarı bağırmış:

-Ahmed sakın inmeye kalkma, Allah korusun düşersin, sana bir şey olur. Sana bir şey olursa ben ne yaparım. Hele ölürsen, senden sonra benim halim ne olur demiş.

Baba ise,

-Ulan oraya ne diye çıkarsın. Başka oynayacak yer mi yoktu. Hele bir aşağıya in, ben sana gösteririm. O ağaca çıkan bacaklarını kırmaz mıyım?

Çocuk bunları duyunca herhalde inmekten vazgeçti. Herkes in oradan aşağı dese de Ahmed omuz silkiyor, aşağıya inmiyordu. Bir taraftan baba, bacak kırmadan söz ediyor, bir taraftan anne ölümden, düşmekten bahsediyor. Cesareti kırılmış, korkmuş bir halde orada kala kalmış.

Sonunda aynı yaşlarda olan Mehmed de ağacın altına gelmiş, bir de bakmış ki arkadaşı yukarıda. Annesine;

-Ahmed niye gelmiyor, niye orada duruyor diye sormuş,

Anne de Ahmed’i bir türlü oradan aşağıya indiremediklerini söylemiş.

Mehmed demiş ki ben Ahmed’i oradan indiririm. Anne:

-Nasıl demis. Mehmed:

-Bir dakka demiş ve Ahmed’in kendisini görebileceği bir yere yerleşerek seslenmiş;

-Ahmed, sen oraya nasıl çıktın? Ahmed;

-Ağacın dallarına basa basa çıktım. Mehmed;

-Peki çıktığın gibi geri inebilir misin? Ahmed;

-Tabii inerim. Mehmed;

-İnemezsin ki, inemezsin ki. Ahmed;

-Tabii ki inerim. Hem de çıktığım gibi. Mehmed;

-Tabii ki inemezsin. Sen korkarsin oradan inmeye. Ahmed:

-Korkmam ki, bal gibi inerim. Mehmed:

-İnanmam, in de göreyim.

Bunun üzerine Ahmed:

-İşte bak böyle inerim diyerek teker teker dallara basarak aşağıya doğru inmeye başlamış.

Böylece anne-babanın hem korkusu geçmiş hem de sinirleri.

Tabii bu arada Mehmed’e teşekkür etmeyi de unutmamışlar.

 

 

BİRLİKTE DÜŞÜNELİM

 

1-Hikâyede aşağıdakilerden hangisi olmadı?

         a-Ahmed oynarken bir ara kaybolmuş

         b-Çocuklar saklanbaç oynuyorlardı, Ahmed saklanmış

         c-Aile güzel bir gün geçirmek için bir yere gitmişler

 

2-Hangisi yanlış?

         a-Ahmed aslında uslu bir çocuk ama bu sefer ne oldu kimse anlamadı

         b-Ahmed aslında çok hareketli bir çocuk

         c-Anne, onu bir an gözden kaçırdığı için pişman oldu

 

3-Hikâyede aşağıdakilerden hangisi oldu?

         a-Ahmed ortalıkta görünmeyince annesi telaşlanmış

         b-Ahmed’in bir arkadaşı parktaki kulübenin arkasına saklanmış.

c-Anne, ‘merak etmeyin, o nerede ise şimdi gelir’ demiş.

 

4-Ahmed ortalıkta görünmeyince ne yaptılar?

         a-Hemen polise haber verdiler

         b-Birlikte aramaya başladılar

         c-Kimse yerinden kımıldamadı.

 

5-Hikâyede aşağıdakilerden hangisi olmadı?

         a-Ağacın altına gelenler Ahmed’i ağaçta görmüşler

         b-Ağacın altına gelenler Ahmed’i ağaca tırmanırken görmüşler

         c-Anne oğlunu orada görünce biraz daha korkmuş düşecek diye.

 

6-Aşağıdakilerden hangisi doğru?

         a-Babası ağaca tırmanıp Ahmed’i aşağıya indirdi.

         b-Baba, niçin oraya çıktın diye kızmış

         c-Babası kızınca Ahmed hemen agaçtan inmiş.

 

7-Hikayede hangisi olmadı?

         a-Ahmed, düşmekten, düşüp ölmekten bahsedildiği için daha çok korktu

         b-Ahmed annenin ağlaması karşısında dayanamayıp aşağıya indi

         c-Ahmed, agaçtan inmemek için inat etti.

 

8-Hangisi doğru?

         a-Mehmed ağaca tırmadı, Ahmedin elinden tutarak onu aşağıya indirdi.

         b-Mehmed Ahmed’i agaçtan inmeye kışkırttı

         c-Baba, Ahmed’in oradan indirilmesi için itfaiyeyi çağırdı.

 

9-Hangisi yanlış?

         a-Komşulardan iki kişi ağaca tırmandı ve Ahmed’i aşağıya indirdi.

b-Mehmed, daha güzel bir metod kullandı, onu cesaretlendirdi

         c-Mehmed, Ahmed’e korkusunu yenebilecek bir yol gösterdi

 

10- Hikayede aşağıdakilerden hangisi olmadı?

         a-Mehmed çocukların anlayacağı bir metod kullandı

         b-Babanın “hele bir aşağıya in, ben sana gösteririm” sözleri etkili oldu

         c-Ahmed, ancak kendi yapabileceğine inandığı zaman aşağıya kendi isteği ile indi.

 

       BU HİKÂYEDEN NASIL BİR DERS ÇIKARABİLİRİZ?

         1-İnsanlara zorla bir şey yaptırmak pek kolay değildir

         2-Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır

         3-“Sen yapamazsın” şeklindeki kışkırtmalar, insanı cesarendirir

         4-Ağaca tırmanan ve anne-babasını korkutan çocuklar cezayı hak eder

         5-Durup dururken ailesini yoran böyle çocuklar normal değildir

         6-Bir kimsenin bir şeyi yapableceğine inanması son derece önemlidir

         7-Görülüyor ki baba otoritesi problemi hemen çözüyor

         8-İnatlar, bazen bir kimsenin zayıf tarafına dokunulunca kırılabiliyor

         9-Aklı kullanmak gerekir. “Akıl zoru bozar demişler.”

         10-Demek ki ağaçlı bir yerde kır gezisi yapmak hatadır.

 

Sizin de çıkardığınız bir ders varsa buraya yazınız:

         …………………………...............................

         ………………………….................................

         ………………………………...........................

         …………………………...............................

 

 

 

 

 

OTUZBİRİNCİ DERS

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET

 

“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, Allah onların mükâfatlarını eksiksiz verecektir. Allah zalimleri sevmez.” (Âli İmran/57)

 

HADİS

 

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve son güne (Ahiret gününe) iman eden, ya hayır söylesin, yahut sussun. Allah'a ve son güne iman eden komşusuna ikram etsin. Allah'a ve son güne iman eden konuğuna ikram eylesin." (Müslim, hadis nu: 67

ÂYET

 

“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça "iyi" ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.” (Âli İmran/92)

 

HADİS
Ebu Şurayh Huzaî (r.a.) Hz. Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Allah'a ve son güne iman eden, komşusuna iyilik etsin. Allah'a ve son güne iman eden konuğuna ikram etsin. Allah'a ve son güne iman eden iyi söz söylesin, yahut sussun." (Müslim, hadis nu: 69)

 

 

 

 

 

OTUZ İKİNCİ DERS

 

KIRIK TESTİNİN FAYDASI

 

Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna asılı testilerle dereden su taşırmış evine..

Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış...

Diğeri ise hiç kusursuz ve çatlaksızmış ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve..

Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarı dolu olarak varırmış.

İki sene her gün bu şekilde geçmiş. Adam her iki testiyi suyla doldurmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış...

Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş...

Fakat zavallı çatlağı olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş.

İki yılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi, ırmak kenarında adama şöyle demiş:

-'Kendimden utanıyorum, şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar akip gidiyor...'

Adam gülümseyerek dönmüş testiye;

-'Göremedin mi? yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok. Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlağını biliyordum. Senin tarafına çiçek tohumları ektim. Ve hergün o yolda ben su taşırken, sen onları suladın. İki senedir o güzel çiçekleri toplayıp, masamı süslüyorum.

Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı, evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim' diye cevap vermiş.

Her birimizin kendine has kusurları vardır. Hepimiz birer çatlak testiyiz..
Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı ilginç yapan, mükâfatlandıran, renklendiren...

Herkes bir açıdan kusurlu olsa da, bir başka açıdan güzel ve faydalı şeyler yapabilir.

Bir kimsenin bize göre kusurlu tarafını sevmesek bile, onun başka bir tarafının iyi olduğunu düşünebiliriz.

Etrafınızdaki her kişiyi, oldukları gibi kabullenin.. Dışlarındaki kusurları değil, içlerindeki güzellikleri görün...

 

BİRLİKTE DÜŞÜNELİM

 

1-Hangisi doğru?

         a-Çinli bir adam boynuna astığı kalın sopayla hergün evine testi taşırmış,

         b-Çinli bir adam boynuna astığı bastonla her gün evine su taşırmış,

         c-Çinli bir adam boynuna astığı kalın sopayla her gün evine su taşırmış.

 

2-Hangisi doğru?

         a-Testilerden biri tam sağlam değilmiş,

         b-Adam testilerle mahallenin çeşmesinden su taşırmış,

         c-Testiler, o bölgenin en sağlam toprağından en iyi ustası tarafından yapılmış.

 

3-Hangisi yanlış?

         a-Sağlam testi suyu eve kadar hiç eksiltmeden götürürmüş,

         b-Adam ikinci testinin kırık olduğunu bildiği halde onu kullanmaya devam etmiş,

         c-Adam kırık destiyi bırakıp yenisini almış.

 

4-Hangisi yanlış?

         a-Adam nehirde iki testi ile yola çıkarmış, ancak eve birbuçuk testi su getirirmiş,

         b-Kırık testinin suyunun birazını adam eve gelinceye kadar içermiş,

         c-Adam, testileri her zaman aynı tarafta taşırmış.

 

5-Hikâyede hangisi olmadı?

         a-Adam bir yıl boyunca böyle su taşımış evine,

         b-Kırık testi suyu yollarda döktüğü için üzülmüş,

         c-Sağlam testi görevini yaptığı için gururlanıyormuş.

 

6-Kırık testinin utanma sebebi ne imiş?

         a-Sağlam testi ile kavga yaptığı için,

         b-Diğer testinin değerini bilmediği için,

         c-Adamın suyunu eve kadar tam taşıyamadığı için.

 

7-Adam kırık testiye karşı ne demiş?

         a-Diğeri haklı, sen zaten kırık bir testisin, kusurlusun, neye yararsın ki?

         b-Üzülmene gerek yok, bak senin tarafına çiçek ektim. Onlar senden dökülen sularla büyüdüler.

         c-Üzülme, seni tamirciye götüreceğim. Tamirden sonra sağlam olursun.

 

8-Hikayede hangisi olmadı?

         a-Adam iki yıl boyunca kırık testiden dökülen sularla çiçek yetiştirdi,

         b-Adam çiçekleri nehire giderken geçtiği yol kenarında yetiştirdi,

         c-Adam çiçekleri kırık testinin eksik suyuyla bahçede yetiştirdi.

 

9- Bu hikâyeden hangisi söylenmiyor?

         a-Çiçeklerimizi kırık testi ile sulamalıyız,

         b-Bir tarafımızda kusurumuz olsa ile iyi şeyler yapabiliriz,

         c-İnsanların kusurlu tarafına değil, içlerindeki güzelliğe bakmak daha iyidir.

 

10- Hangisi yanlış?

         a-Herkesin mutlaka eksik, kusurlu bir tarafı vardır,

         b-Bir işi yapamayandan hemen ümit kesilmez, o belki başka bir işte başarılı olabilir,

c-Geri zekâlı birinin herhangi bir işte başarılı olması mümkün değildir, onun hayatı kaymıştır.

 

11-Hikâyede hangisi olmadı?

         a-Çinli adam testinin kusurunu biliyordu ama, o kırık testinin bile bir işe yaradığını göstermek istedi,

         b-Testinin kırık oluşu suyun akmasına sebep oldu. Damlayan sular da çiçeklere hayat verdi, yani güzelliği sabp oldu,

         c-Adam da çiçekleri pazarda satıp para kazandı.

 

 

 

 

 

OTUZDÖRDÜNCÜ DERS

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET

 

“Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (Âli İmran/102)

 

HADİS

 

Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Müslümana sövmek fasıklık (buyuk günahtır) ve onu öldürmek için dövüşmek küfürdür (yani İslâmı inkâr etmektir)." (Müslim, hadis nu: 97)

 

ÂYET

 

“O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Ali Imran/134)

 

HADİS

 

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlattı:
Allah Resûlü'ne (a.s.): Hangi amel en faziletlidir? diye sordum. "Vaktinde namaz kılmaktır" buyurdu. Sonra hangisidir? dedim: "Ebeveyne (anne-babaya) iyilik etmektir" buyurdu. Sonra hangisidir? dedim: "Allah yolunda cihat etmektir (çok çalışmaktır)" buyurdu. Kendisine sıkıntı vermiş olmasaydım daha çok soru soracaktım.” (Müslim, hadis nu: 120)

 

 

 

 

OTUZBEŞİNCİ DERS

 

DERS VEREN KARGA

 

80′ine merdiven dayamış yaşlı baba ile onu ziyarete gelen -45 yaşında ve saygın bir işi olan- oğlu salonda oturuyorlardı .

Hal-hatırdan, çoluk-çocuktan, havadan-sudan sahbet ettikten sonra oğlu susmuş, ayrılmanın sinyalini vermişti. O anda üzerinde oturdukları sedirin yanındaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Yaşlı baba kargaya gülümserek biraz baktıktan sonra oğluna sordu: 'Bu ne oğlum?'

         Oğlu şaşkın, cevapladı:

“O bir karga baba” dedi.

Yaşlı baba kargaya biraz daha baktıktan sonra yine sordu:

“Bu ne oğlum?”

Oğlu daha da şaşkın, yine cevapladı:

“Baba, o bir karga.”

Karga hâlâ pervazda, komik hareketlerle başını sağa sola çeviriyor, başını yan yatırıyor, havaya bakıyor, sonra başını yine onlara çeviriyordu.

Yaşlı baba üçüncü defa sordu:

'Bu ne oğlum?'

Oğlunun şaşkınlığı sabırsızlığa dönmüştü:

“O bir karga baba, üç oldu soruyorsun. Beni işitmiyor musun?”

Yaşlı baba dördüncü defa da sorunca oğlunun sabrı taştı ve sesini yükseltti:

“Baba bunu neden yapıyorsun? Tam dört defadır onun ne olduğunu soruyorsun, sana cevap veriyorum ve sen hâlâ sormaya devam ediyorsun. Sabrımı mı deniyorsun?”

Babası -yüzünde hâlâ bir gülümseme- yerinden kalktı, içeri odaya gitti ve elinde bir defterle döndü. Bu bir hâtıra defteriydi. Oturdu, sayfalarını karıştırdı ve aradığını buldu. Sevgiyle gülümseye devam ederek sayfası açık bir vaziyette defteri oğluna uzattı ve o sayfayı okumasını söyledi.

Oğlu sayfayı okumaya başladı. Şöyle yazıyordu:

“Bugün 3 yaşındaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken yanıbaşımızdaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Oğlum tam 23 defa onun ne olduğunu sordu. 23 soruşunda da ona sevgiyle sarılarak, onun bir karga olduğunu söyledim. Rahatsız olmak mı? Hayır! Onun sorusunu masumca tekrar edişi içimi sevgiyle doldurdu.”

 

Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara 'öf' bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” (İsra, 17/23)


BİRLİKTE SÜŞÜNELİM

 

  • Hangisi doğru?

a-Yaşlı bir adam oğlunu ziyarete gelmişti.

b-Bir oğul yaşlı babasını ziyarete gelmişti.

c-Oğul yaşlı babasıyla birlikte yaşıyorlardı.

 

  • Hikâyede hangisi olmadı?

a-Baba ve oğul karşılıklı tatlı tatlı sohbet ettiler.

b-Baba ve oğul her zaman olduğu gibi yine ağız kavgası yaptılar.

c-Oğul kendi evine gitmeye hazırlanıyordu.

 

  • Hangisi yanlış?

a-Yaşlı adam bir ara pencerenin pervazına konan bir karga gördü

b-Gülümseyerek ona baktı ve oğluna ‘bu nedir” diye sordu.

     c-Çünkü oğlu o kuşun bir karga olduğunu bilmiyordu.

 

  • Hangisi yanlış?

a-Baba, oğluna tam dört defa ‘bu nedir’ diye sordu.

b-Oğul, dördüncü soruşta sinirlendi, ‘baba sabrımı mı deniyorsun’ dedi.

c-Baba, oğluna tam beş defa ‘oğlum bu karga değil mi’ diye sordu.

 

  • Hikâyede hangisi olmadı?

a-Yaşlı adam kızarak gitti ve odasına kapandı.

b-Yaşlı adam gülümseyerek odasına gitti

c-Yaşlı adam biraz sonra elinde eski bir defterle geri döndü.

 

  • Hikâyede hangisi oldu?

a-Yaşlı adam defterin başını açtı ve başından itibaren okumaya başladı.

b-Yaşlı adam defteri oğluna verdi ve ‘bu bir hatıra defteridir, kitapçılara götür belki iyi para eder’ dedi.

c-Yaşlı adam defterden bir sayfa açtı ve okuması için oğluna verdi.

 

  • Oğul defterde hangisini okumadı?

a-3 yaşındaki oğlumla otururken pervaza bir karga kondu.

b-Oğlum tam 23 defa onun ne olduğunu sordu.

c-Oğluma tam 23 defa onun ne olduğunu sordum. Çünkü onun kargaları iyi  tanımasını istiyordum.

 

  • Hikâyede hangisi olmadı?

a-Baba çocuğun defalarca aynı soruyu sormasından bıktı ve kızdı.

b-Baba çocuğun bu sorularına hiç kızmadı ve tatlılıkla cevap verdi.

c-Baba, her soruda çocuğunu sevgiyle kucakladı.

 

  • Baba o hatırayı oğluna okutturarak ne demek istedi?

a-Bu yaşa geldin hâlâ karganın nasıl bir kuş olduğunu anlayamadın.

b-Bak, ben gençliğimden beri hatıralarımı yazıyorum. Sen de yazsan iyi olur.

c-Babalar, çocukların sorularına üşenmeden cevap verirler, çocuklar ise anne-babalarından erken bıkarlar.

 

Kur’an ve Peygamberimiz (sav) anne-babaya iyi davranma konusunda neler diyorlar, araştırınız.

 

…………………………………………………………

………………………………………………………..

………………………………………………………

 

 

 

 

 

OTUZALTINCI DERS

 

EZBERLENECEK ÂYETLER-HADİSLER

 

ÂYET

 

“Ey iman edenler! Eğer kafirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.” (Âli İmran/149)

 

HADİS

 

Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah (cc), (Meleklerine) şöyle buyurmuştur: Kulum bir kötülük yapmaya niyetlenirse, aleyhine onu hemen yazmayın. Eğer o işi yaparsa onun adına tek bir kötülük (günah) yazın. Kulum iyi bir işe niyetlenir de yapamaz ise, niyetini bir iyilik (sevap) olarak yazın. Niyetini gerçekleştirir ise on iyilik (sevap) yazın." (Müslim, hadis nu: 183)

 

ÂYET

 

“Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.” (Ali Imran/160)

 

HADİS

 

Enes b. Malik'ten (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Resulü (a.s.): "Biribirinize kin tutmayın, biribirinizle hasetleşmeyin, biribirinizden sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları! kardeşler olunuz. Bir müslümanın din kardeşine küsüp, üç günden fazla ayrı durması helal değildir" buyurmuştur.” (Müslim, hadis nu: 4641)

 

 

 

 

OTUZYEDİNCİ DERS

 

NE DERSİNİZ?

         1-Hollanda’da gurbetçi olarak yaşıyorsunuz. Bilmem kaç tarihinde buraya geldiniz. Evinizden, çoluk çocuğunuzdan, en sevdiklerinizden ayrı kalarak, yemeyip kısarak, çok çalışıp az istirahat ederek, kazandınız ve bir şeyler biriktirdiniz. Bununla memlekete geri dönecek, bir iş tutacak, çoluk çocuğunuzun yanında, onları yollara baktırmadan, onlara haram lokma yedirtmeden yaşamayı planladınız.  

         Biriktirdiğiniz paranızı bir bankaya yatırdınız. Ya da arkadaşlara verdiniz kullanmaları için de, rica ettiniz hepsi de borçlarını zamanında geri ödediler. Siz hepsini bir çantaya yerleştirdiniz. Sıradan bir çanta süsü vererek, onca yılın emeğinin karşılığını ülkene götürmeye karar verdiniz.

         Sonra bir de baktınız ki, kendini akıllı sanan bir eşkiya bir yolunun bulmuş sizin hesaptaki bütün paraları çekmiş ve götürüp harcamış... Ya da çantaya para koyduğunu çakmış ve günün birinde çantayı alıp tüymüş. Sizin paraları, yani senelerin alınterini, emeğini afiyetle yemiş...

         Günün birinde bu hırsızı uygun bir yerde yakalasanız ne yaparsınız???

1-..................................................................................................

2-..................................................................................................

3-.................................................................................................

4-.................................................................................................

5-.................................................................................................

 

NE DERSİNİZ?

         2-Hesapta olmayan harcama yapmak zorunda kaldınız. Ya da bir eşyaya şeye acil ihtiyacınız var. Ama onu alacak kadar gücünüz yok. Arkadaşlarınızdan istemeye de utanıyorsun. Acaba hangisine desem? Acaba verirler mi? Borç verseler, acaba kısa zamanda geri isterler mi?

         Ya geri ödeyemesem, halim ne olur, diye düşünüp duruyorsun. Ne yapayım deyip, canınızın sıkıntısından bir o yana, bir bu yana gidiyorsunuz. Ortalıkta dolaşıp duruyorsunuz. Sıkıştınız, daraldınız... Bunalıyorsunuz, ama bir çözüm bulamıyorsunuz.

         Tam bu sıkıntılar içinde iken, kapıya adımını atıyorsunuz, bakıyorsunuz ki sokağın ortasına, tam karşınızda şişkin bir cüzdan... Eğilip alıyorsunuz. Etrafa bakıyorsunuz kimsecikler  görmedi. Cüzdanın içine bakıyorsunuz epey bir para...

         Bir camiin kapısında, iş yerinin salonunda, oturduğunuz çay evinde... ya da başka bir yerde... Para buluyorsunuz. Hem de ihtiyacınızı karşılayacak kadar...

         Bu durumda gerçekten ne yaparsınız?

1-..................................................................................................

2-..................................................................................................

3-.................................................................................................

4-.................................................................................................

5-.................................................................................................

 

NE DERSİNİZ?

3-Yıllar önce, bir şeye acil ihtiyacınız vardı. Onu mutlaka karşılamanız gerekiyordu. Üstelik para açısından da iyi değildiniz. Hemen parayı verip, ihtiyacınız olan şeyi alma imkanınız da yoktu. Mecburen borçlanacaktınız. Ancak ihtiyaç duyduğunuz eşya da çevrede, tanıdıklarınızda yoktu. Uzaklarda, tanımadığınız insanların elinde idi. Ne yapacağınızı bilmiyordunuz. Darda idiniz, sıkıntı çekiyordunuz, elinizden bir şey gelmiyordu.

Nihayet cesaret ettiniz ve yola çıktınız. O acil ihtiyaç duyduğunuz eşyayı uzak bir yerdeki bir arkadaşta buldunuz. O sizi tanımıyordu, siz de onu tanımıyordunuz. Sora sora buldunuz ve adama durumunuzu anlattınız. O da; “yahu arkadaş paranın lâfı mı olur. İhtiyaç duyduğun şeyi al götür. İhtiyacını gör, paran olduğu zaman getirir borcunu ödersin” deyip istediğiniz şeyi verdi.

İşinizi gördünüz, ihtiyacınızı karşıladınız.  İmkanınız olduğu bir zamanda da adamın borcunu ödediniz. Tabii ki adama çok çok teşekkür ettiniz, minnet duydunuz.

Sonra bir gün Amsterdam’da gezerken, birden bu size iyilik eden, o dar zamanda işinizi gören, ihtiyacınızı gideren bu arkadaşla karşılaşıyorsunuz. O sizi tanımadı ama siz onu tanıdınız...

Böyle bir durumda ne yapardınız?

(Duygularınızı ve ne yapabileceğinizi maddeler halinde buraya yazınız.)

1-...........................................................................................

2-.............................................................................................

3-............................................................................................

4-...............................................................................................

5-...............................................................................................

6-..............................................................................................

 

NE KADAR DİKKATLİ BİR DİNLEYİCİSİNİZ

İşe Giden Adam

Adam saatini saat yediye kurmuştu. Saat yedi olunca çalar saat cırrrrr diye bağırdı.

Adam kahvaltı yapmak için aşağıya indi ve çaydanlığa su koyup ataşin üzerine koydu.

Adamın karısı ve çocukları saat yedibuçukta uyandılar. Onlar da kahvaltı yapmak üzere mutfağa indiler.

Adam saat tam sekizde hanımına ve çocuklarına el sallayarak işine gitmek üzere dışarı çıktı. Bir araca binerek işine gitti.

Aşağıdaki sorulara “evet”, “hayır” veya “bilmiyorum” cevaplarından birisini verebilirsiniz.

  • Adam saat tam yedide yatağından istemeye istemeye kalktı,
  • Adam sabah kahvaltısını çocuklarıyla birlikte mutfakta yaptı
  • Adamın iki çocuğu var
  • Adamın karısı ve çocukları adamın peşinden el salladılar, hatta selam verdiler
  • Adam kendi arabasına binerek işine gitti.

 

DAVRANIŞLARIN KAYNAĞI

 

Adamın biri hesapta olmayan harcama yapmak zorunda kaldı. Ya da bir eşyaya acil ihtiyacı oldu. Ama o an onu alacak kadar gücü yoktu. Arkadaşlarından istemeye de utandı.

Acaba hangisine desem? Acaba verirler mi? Borç verseler, acaba kısa zamanda geri isterler mi? Acaba geri ödeyebilir miyim? Ya geri ödeyemesem, halim nice olur diye düsünüp duruyordu. Ne yapmalıyım deyip can sıkıntısından bir o yana, bir bu yana gidip geliyordu. Evinin içinde dolaşıp duruyordu. Ancak bir çözüm bulamıyordu.

Bu kadar can sıkıntısından sonra dışarı çıkayım biraz hava alıp geleyim diye düşündü. Tam kapıdan dışarı adımını attı ki, kaldırımda bir cüzdan gördü. Etrafa baktı, kimseler yoktu. Hemen acele ile gitti cüzdanı aldı, eve geri döndü ve açıp baktı ki içinde yüklü miktarda para var. Hem de kendisinin ihtiyaç duyduğundan fazla. Bu para onun işini görür, hatta artar bile.

Önce sevindi. Yüzü güldü. Kendi kendine “Ey Allahım Sen ne büyüksün! Tam muhtaç olduğum bir zamanda, muhtaç oldugum kadar para... Hem de kapımın önünde. Gökten gelmiş gibi...” dedi.

Cüzdanda sadece bir kart vardı kimlik olarak. Onun da üzerinde adamın isminden başka bir şey yoktu. Tabii bir de kart numarası.

Adam önce sevindi ama sonra düşünmeye başladı. Ne yapacağına hemen karar veremedi. Konuyu kimseye de açmadı.

Sonra yerinden kalktı, dışarı çıktı ve doğru en yakın polis karakoluna gitti ve cüzdanı bir belge karşılığında polise teslim etti. (Sonradan polis kendisine bilgi verdi. O adamı bulup cüzdanını kendisine vermişler. Cüzdanın sahibine cüzdanını teslim aldım diye bir belge imzalatmışlar. Sonra cüzdanı bulan adamın kapısına gelmişle ve isterse gelip o belgeyi görebileceğini söylediler. Cüzdanın sahibi bir de bir teşekkür mektubu ve paket bırakmış. Onu da teslim edip gitmişler.

Cüzdanı bulan adam polise; “ismimi cüzdanın sahibine vermeyin, gerek yok” demişti.)

 

Bu adam bunu neden yapmış olabilir?

1-Polisin kendisini yakalamasından ve mahkemeye vermesinden korktu.

2-Komşular cüzdanı yerden alırken görmüş olabilirler. Onların yanında küçük düşmek istemedi.

3-Hava atmak istedi. Bu zamanda bulunan cüzdanı sahibine geri vermek iyi bir reklam ve şöhret fırsatı.

4-Cüzdanın sahibinin kendisini mahkemeye vermesinden korktu.

5-Vicdanının sesini dinledi. Vicdanı ona; “hayır, her ne kadar bugünlerde bu kadar paraya ihtiyacın olsa da, bu senin hakkın değildir. İnsana dürüst ve erdemli olmak yakışır” diye düşündü.

6-Daha önceden arkadaşlarıyla sözleşmişlerdi ve birbirlerine söz vermişlerdi: Kim bir cüzdan bulursa sahibini bulup geri verecekti.

7-Sokak kameralarının kendisini kaydetmesinden çekindi.

8-Adam helâl yemeği kendisine prensip (şiar) edinmişti Ona göre buluntu bir para ona helâl degildi.

9-Cüzdanin sahibinden yüklü bir miktarda bahşiş alırım diye ümit etti.   

10-Aklıyla ölçtü, biçti, hesapladı; sonra bu cüzdanın polise verilmesi en akıllıca yaıilacak iştir diye karar verdi.

11-Solundaki melek kulaüına; “Bak, cüzdanı sahibine vermezsen hemen günah yazıyorum, bu yüzden cehenneme gidersin” diye fısıldadı.

12-Cüzdani alıp evine girerken birisi onu gördü, durumu anladı ve paradan pay istedi. O ise bu durumda en iyisi belâya bulaşmamak dedi ve polise gitti.

13-İçinden bir ses, “boş ver, hazır bulunmuş para, dileğin gibi harca deyince” ürperdi, korktu ve cüzdanı polise teslim etmenin en iyi yol olduğunu düşündü.

14-Adam o an her ne kadar parasız kalsa da bir kaç gün sonra bir yerden çok para gelecekti. Bulduğu paraya ihtiyacı yoktu.

15-Âhirette her şeyin hesabını vereceği aklına geldi, hak etmediği, emeğiyle kazanmadığı bir parayı harcamaya gönlü razı olmadı.

16-Böyle bir parayı harcamak onu hazırcılığa alıştırabilir, tembellik verebilirdi. Halbuki emek ile kazanılan daha hayırlıdır diye düşündü.

17-O beldede bulduğu parayı sahibine vermeyenler, -eğer duyulursa- kırk gün hapse (nezarete) atılıyormuş.

18-Babası ona her zaman “sakın ha kimsenin hakkını yeme” diye öğretmişti.

19-O şehirde yılda bir defa “şehrin en dürüst adamı” yarışması yapılıyordu. O bu yarışmayı kazanmak için cüzdanı, sahini hiç aramadan doğrudan polise verdi. Bu şekilde adını daha iyi duyururdu.

20-Adam muttaki ve muhsin bir kimse idi. Allah’in kendisini her yerde gördüğünün bilincinde idi. Bu bilinçle ve bu sorumlulukla hareket etti.