Avrupa Camilerinde Hafta Sonu veya benzer temel dini eğitim veren kurumlarda kullanılabilecek orta seviye 1e hitap eden İslam Akaidi ders notları 

2003-2004 Den Haag

Hazırlayan: Hüseyin  Kerim

 

ORTA SEVİYE 1

AKAİD DERS NOTLARI

 

Hazırlayan :  Hüseyin Kerim

 

İÇİNDEKİLER

Birinci Ders: Akaid İlmi,

    Akaid Kelimesinin Manası,

    Akaid İlminin Konusu,

    Akaid İlminin Önemi ve Gayesi

İkinci Ders: İslâm Akaidi,

    Akaid (İtikat) Esaslarının Değişmezliği,

    Akaidde Ölçü,

    İslâm Akaidinin Kaynakları

Üçüncü Ders: Din Nedir 1,

    Dinin Tarifi,

    İslâma Göre Din Gerçeği,

    Diğer İnançlarda Din,

Dördüncü Ders: Din Nedir 2,

    Din Duygusunun Kaynağı,

    Din Bir İhtiyaçtır   

Beşinci Ders: Dinlerin Çeşitleri, 

    Kur’an’a göre dinlerin çeşitleri,

    Hak Din ve özellikleri

    Muharref Dinler

    Batıl Dinler

Altıncı Ders: İman, 

    İman kelimesinin sözlük ve terim anlamı,

    İmanın şartları ve dereceleri,

    Niçin iman etmeliyiz,

Yedinci Ders: İman ve amel,

    Amel ne demektir?

    Amelin çeşitleri

    İmanla İlgili Sünnetullah (Allah’ın Değişmez Yasaları)

Sekizinci Ders: Allah’ın Birliği,

    Allah’a inanmak Yaratılışın Gereğidir,

    Her İnsan Allah’a İnanmakla Yükümlüdür, 

Dokuzuncu Ders: Allah’ın Birliği,

    Allah’ın Birliği ile İlgili Âyetler

    Allah’ı düşündüren kâinat âyetleri;

        -İnsanın bedenindeki âyetler,

        -Yeryüzündeki âyetler,

        -Hayvanlar âleminden örnekler,

Onuncu Ders:  Allah’a iman 1, 

      Allah’ın sıfatlarının Kapsamı

      Esmâu’l-Hüsnâ    

Onbirinci Ders: Allah’a İman 2, 

    Allah Korkusu

    Allah Sevgisi

    Allah’a İmanın Hayat Üzerindeki Etkileri

Onikinci Ders: Meleklere İman,

     Meleklerin Özellikleri

     Büyük melekler, (Özellikle Vahiy Meleği ve Kirâmen Katibîn)

     Meleklere İmanın Faydaları      

Onüçüncü Ders: Diğer Görünmeyen Varlıklar,

    Cinler ve özellikleri

    Şeytan (İblis) kimdir?

    Şeytanın faaliyetleri

Ondördüncü Ders: Kitaplara İman, 

    İlâhî kitapların anlamı

    İlâhî kitapların gönderiliş sebepleri

    Dört büyük kitap ve durumları

Onbeşinci Ders: Kitaplara İman, 

    Kur’an-ı Kerim’in özellikleri

    Kur’an niçin gönderildi

    Kur’an-ı Kerim’in kapsadığı konular

Onaltıncı Ders: Peygamberlere İman 1,

    Peygamberlere Olan İhtiyaç,

    Peygamberlerin Görevleri,

    Peygamberler Model İnsanlardır,

Onyedinci Ders: Peygambereler İman 2, 

    Peygamberlerin sıfatları

    Kur’an’da adı geçen peygamberler

    Peygamberlerin mucizeleri

Onsekizinci Ders: Ahiret Gününe iman 1,

    Ölüm ve öldükten Sonra Dirilme Gerçeği (Ba’s)

    Ahiret Hayatı Niçin Olmalı?

    Kabir Hayatı 

Ondokuzuncu Ders: Ahiret Gününe İman 2,

    Kıyamet  ve Sûra üflenmesi

    Haşr-Mahşer,

    Hesap-Mizan ve Amel defterlerinin verilmesi,  

Yirminci Ders: Ahiret Gününe İman 3,

    Sırat, Şefaat, A’raf kavramları,

    Cennet ve özellikleri,

    Cehennem ve özellikleri,

Yirmibirinci Ders: Kaza ve Kadere iman, 

    Kader ne demektir?

    Kaza ne demektir?

    Tevekkül, irade ne demektir?

    Hayır ve şer ne demektir?

 

Bu ders notları Ahmed Kalkan tarafından yazılan Akaid Dersleri adlı dosyadan ve H. K. Ece’ye ait İslâmın Temel Kavramları adlı kitaptan faydalanılarak hazırlanmıştır.

 

 

 

 

DERS 1 :    AKAİD İLMİ

 

*Akaid Kelimesinin Manası,

*Akaid İlminin Konusu,

*Akaid İlminin Önemi ve Gayesi   

 

Bu Dersi Bitirdiğiniz Zaman Aşağıdaki Amaçlara Ulaşmanız Beklenmektedir:

1-Akaid kelimesinin sözlük ve terim anlamlarını tanımlamak.

2-Akaid ilminin ele aldığı konuları açıklamak.

3-Akaid ilminin önemini hatırlamak.

4-Akaid ilminin amaçlarını açıklamak.

 

          Akaidin Sözlük Anlamı

         Akaid, düğümlemek anlamına gelen ‘akd’ kökünden türemiş olan ‘akide’ kelimesinin çoğuludur.

         Aynı kökten türeyen i’tikad kelimesi ise; düğüm atmışcasına bağlanmak, bir şeye gönülden inanmak, o şeyi gönülden benimsemek anlamına gelir.

         Buna göre ‘akide’ kelimesinin sözlük manası ; gönülden bağlanılan şey demektir.

 

Akaidin Terim Anlamı

         Terim olarak akide: İslâm Dini’nde inanılması ve red edilmesi gerekli olan esaslara denir.

         Bu esaslardan bahseden ilme de Akaid ilmi denir.

         Burada geçen inanılması gerekli esaslar; Âmentüde geçen altı esas,  Kur’an-ı Kerim’deki emir ve yasakların tümüdür

         Reddedilmesi gerekli esaslar ise; küfür, şirk, nifak, fitne, kullara kul olmak, Kur’an’a uymayan görüşler, bâtıl inanç ve hurâfelerdir. 

 

                   Akaid İlminin Konusu

         Akaid’in konusu İslam’da inanılması ve reddedilmesi gereken esaslardır.

İslâm akidesini oluşturan konular, Kur’an-ı Kerim’de ve sahih hadislerde farklı yorumlara gerek bırakmayacak şekilde açık ve kesin olarak yer alan hükümlerdir.

        Mesela, Allah’ın varlığı ve birliği, melekler, kitaplar, peygemberler, ahiret, küfür ve şirkle ile ilgili âyetler akaid ilminin konusudur.

                   

Akaid İlminin Önemi ve Gayesi                                                 

         Akaid, İslâm dininin temelidir.

         İslâm dinini bir yapı olarak düşündüğümüzde, bu yapının temelini akaid oluşturur. Nasıl ki, bir binanın temeli olmadan, ayakta durması mümkün değilse, Akaid ilmi olmadan da İslâm binasının olması mümkün değildir.

İnsanın hayata bakışı, dünya görüşü ve davranışlarının tümü  inancıyla ilgilidir. Müslümanların da hayata bakışı ve görüşleri inancına  uygun olmalıdır.

Akaid ilmi sayesinde müslüman;

         1) Neye, niçin ve  nasıl iman etmesi gerektiğini bilir.

         2) Sağlamca iman eder, imanını taklidden kurtarabilir.

         3) Kendisini kötü düşüncelerden ve zararlı inançlardan koruyabilir.

         4) Bâtıl inançlara karşı kendi imanını savunabilir.

İnancı sağlam olan bir insan, dünya ve ahiret ile ilgili tüm işlerini İslam’a uygun bir şekilde yapar. 

İşte akaid ilminin temel gayesi, insanı inanç ve davranışta müslümanca davranmasını sağlamak, inancını her türlü sapıklık, batıl, düşünce ve hurafelerden, şüphelerden korumaktır.                        

         Akide, İslâm Dini’nin temeli olduğundan; dinin sağlamlığı, bu temelin sağlamlığına bağlıdır.  Dünyanın huzur ve saadetle dolması da ancak iman etmekle mümkündür. İman etmek, huzur ve mutlulukla dolmak demektir.

 

SORULAR

1-Akaidin sözlük ve terim manasını açıklayınız.

2-Akaidin konusu nedir?

3-Akaid ilminin önemi nedir?

4-Akaid ilminin amacı nedir?

5-Akaid kelimesi hangi kökten türemiştir?

a) Akd b) Akide      c) Akad       d) Akid

6-İnanılması ve reddedilmesi gereken esasları inceleyen ilme ne ad verilir?

a) Fıkıh b) Akaid      c) İslâm       d) Siyer

7-Aşağıdaki seçeneklerden hangisi, Akaid ilminin konusudur?

a) Ahlâkî esaslar, c) Amelî esaslar, b) Hukukî esaslar, d) İman edilmesi ve reddedilmesi gereken esaslar

8-Aşağıdakilerden hangisi Akaid ilminin gayesi (amacı) değildir?

a) İnsanın inancıyla uğraşmayıp onun ahlaklı olmasını sağlamak.

b) İnsanın hayata bakışını, görüşlerini İslam’a uygun hale getirmek.

c) İnsanı zararlı ve batıl inançlardan korumak.

d) İnsanın dünya ve ahiret mutluluğuna ermesini sağlamak.

 

 

 

 

DERS 2 :   İSLÂM AKAİDi

 

                                     *Akaid (İtikat) Esaslarının Değişmezliği,

                                     *Akaidde Ölçü,

                                     *İslâm Akaidinin Kaynakları

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman aşağıdaki amaçlara ulaşmanız beklenmektedir :

1-Akaid ilminin önemi ve gayesini açıklamak.

2-İ’tikad esaslarının değişmezliğini örneklerle izah etmek.

3-Akaidde delil ve ölçünün vahy olduğunu kavramak.

4-Şahsi yorumları kesin itikadi hükümlerle karıştırmamayı hatırlamak.

 

 

                   İ’tikad Esaslarının Değişmezliği    

  1. a) İ’tikad esasları, zamana, yere, kişilere ve toplumlara göre değişmez.

         Allah tarafından Hz. Âdem’e, Hz. Nuh’a, Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya...  inanç konusunda ne emredilmişse, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e de  aynı esaslar  emredilmiştir.

Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği dinin temeli tevhid inancıdır.

         Tüm peygamberler gönderildikleri toplumlara, Allah’ın varlığını ve birliğini, kendilerinin Allah’ın elçileri olduğunu, ahiret diye bir hayatın varlığını haber vermişler; onları Allah’a kulluk etmeye çağırmışlardır. Peygamberlerin bu ortak çağrısıKur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifade edilir:

         “Andolsun biz Nuh’u kavmine gönderdik. “ Ey kavmim, dedi; Allah’a kulluk edin, O’ndan başka tanrınız yoktur.” (Mü’minun, 23)

         “Andolsun biz Semud kavmine kardeşleri Salih’i, “Allah’a kulluk edin” demesi için gönderdik..” (Neml, 45) 

        Bütün peygamberlerin ortak mesajı olan bu inanç esasları, hem evrensel, hem de çağlar üstüdür. İlk insandan kıyamete kadar bütün insanlar için her zaman ve her coğrafyada geçerlidir.

 

  1. b) İ’tikad esasları bir bütün olup bölünme kabul etmez. İslâm dininin bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetmek, insanı dinden çıkarır.

         Mesela;  “namazla ilgili emirleri kabul ediyorum; fakat faiz, içki, besmelesiz kesilen etlerin haram oluşunu kabul etmiyorum. Allah’ın varlığını, birliğini kabul ediyorum ama bazı emirler ve yasaklar nefsime ağır geliyor” dememelidir.

         “... Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde de azabın en şiddetlisine itilirler.” (Bakara, 85) 

         Yalnız İslâm’ın hükümlerinin tamamını kabul ettiği halde, nefsine ve şeytana aldandığı için yerine getirmeyen ile; bu hükümleri kabul etmeyip inkâr eden veya alaya alanların durumu bir değildir.

         Birincisinde insan günahkâr mü’min olur, ikincisinde ise insan İslâmdan çıkar. 

         (Şu konuyuda hatırlamak faydalıdır: Müslüman olduğunu söyleyen ve dinden çıktığı açıkça belli olmayan kimseye kâfir demekten kaçınmalı. Çünkü bir insanı kâfir ilan etmek ağır bir sorumluluğu gerektirir.) 

 

Akaidde Ölçü  (İslâm Akaidinin Kaynakları –Delilleri-)

         İslâm Akaidi, insanların görüşlerine değil; vahye, yani Kur’an’a ve mütevatir (en sağlam) hadislere dayanır. 

         Vahy olduğu halde manası farklı anlaşılmaya müsait olan hükümler de akaid için kesin ölçü olamaz. Bazı âyetler veya hadislerin manası çok açık olmayabilir. Onları farklı anlamak mümkündür. Böyle hükümler akaidde delil değildir.

         Hükümler, zannî (kesin olmayan) hükümler ve kat’î (kesin) hükümler diye ikiye ayrılır.

         Akaidde bağlayıcı bir hükmün kat’î (kesin) olması gerekir. Âyet veya mütevâtir hadislerdeki bazı ifadelerin hangi anlamı işaret ettiği kesin olmayabilir.

         İnsanların görüşleri, âyet ve hadis yorumları itikat esası olamaz.

         İtikadî esaslar mutlak doğrulardır. Bu doğrular, kişilere, zamana ve coğrafyaya göre değişmez.

         Bunun dışındaki doğrular, kişisel yorum ve anlayışlardır. Onlardan faydalanılır ama her müslümanı bağlamaz.

                             

Bir Ayet:

“Onlara Allah’ın indirdiğine uyun denildiğinde ‘hayır, biz atalarımızın uyduklarına uyarız’ derler. İyi ama atalarınızın aklı bir şeye ermiyorsa da doğru yolu bulamamışlarsa? (yine de onların yoluna mı uyacaksınız?)”  (Al-i İmran, 172)

 

SORULAR              

1-Sağlam bir inancın dünya ve ahiretteki faydalarını belirtiniz.

2-Zamanın ve kişilerin değişmesi ile itikad esasları değişir mi?

3-Hz. Adem’e hangi din gönderilmişti?

4-İtikat (inanç) esasları bir bütün müdür?

5-Akaid esaslarının bir kısmına inanıp öbürlerine inanmamak olur mu?

6-Akaid esaslarının bir kısmını inkar eden İslama göre ne olur?

7-İslam’ın tüm hükümlerini kabul ettiği halde, nefsine ağır geldiği için   bazı    hükümleri yerine getirmeyen kimsenin hükmü nedir?

a) Münafık  b) Kafir             c) Müşrik           d) Günahkâr müslüman

8-Bir kimse kendini müslüamn olarak tanıtsa biz ona kafir diyebilir miyiz?

9-İslâm akaidi hangi kaynaklara dayanır?

10-Hükümler kaça ayrılır, nelerdir?

11-Kat’i hüküm nedir?

12-Zanni hüküm ne demektir?

13-Mütevâtir hadis nedir, araştrırınız.

14-Muhkem âyet nedir, araştırınız.

15-Müteşâbih âyet nedir, araştırınız.

16-İtikadî hükümlerin kesin mi olması gerekir ?

17-İnsanların görüşleri, ictihatları, yorumları itikatta müslümanları bağlayıcı olur mu ?

 

 

 

 

DERS 3 :  DİN NEDİR 1

 

                            *Dinin Tarifi,

                            *İslâma Göre Din Gerçeği,

                            *Diğer İnançlarda Din,

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman aşağıdaki amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Din kelimesinin sözlük ve terim anlamını öğrenmek.

2-Din’in İslâma göre tanımını yapmak.

3-Din olayının ne olduğunu öğrenmek.

4-Kur’an’da din kelimesinin anlamlarını öğrenmek.

5-Diğer inançlara göre dini olayının nasıl anlaşıldığını öğrenmek.

6-Din konusunda yanlış anlayışlara işaret etmek.

 

Dinin Tanımı

         Din kelimesi sözlükte; boyun eğmek, ödünç almak, boyun eğdirmek, hesaba çekmek, ceza ve mükafat vermek, egemenlik, idare etmek anlamlarına gelir.

         İslâmda din; Akıl sahibi insanları kendi irade ve arzularıyla hayırlı olan şeylere sevkeden ilahi bir kanundur.

         Din; peygamberlerin vahye dayalı yapmış oldukları tebliğdir.

         Din; Allahü Teâla tarafından  vahiy yoluyla indirilen, insanları  dünya ve ahiret saadetine çağıran i’tikadi ve ameli bir yaşama biçimidir.

        

Bu Tanımdaki Önemli Noktalar

         * Dinin koyucusu ve sahibi Allah’tır. Hiçbir insan, hatta peygamberler dahi vahye dayalı bir din meydana getiremez.“İyi bilin ki, halis (gerçek) din Allah’ındır.” (Zümer, 3)

         * Din akıl sahibi insanlara hitap eder. Din akıl üstüdür, fakat akıl dışı değildir. Din akıl sahibi olmayan çocukları, delileri sorumlu tutmaz.

         * Dinde serbest seçme vardır. Yani iman edip etmeme insanların özgür iradelerine bağlıdır.

           “ ... Dinde zorlama yoktur. Artık hakk ile batıl açıkça ayrılmıştır.” (Bakara, 256)

         * Din insanları hayra ve güzelliğe iletir. İnsanların din, akıl, can, mal ve neslini korunmasını hedef alır.  

         * Vahiy kaynaklı dinler, insana kendi aslını, başlangıcını ve sonunu, yaratılış gayesini, yapmakla  sorumlu olduğu vazifelerini bildirir.

         * İnsanların ortaya koyduğu sistemler hakk din değil; batıl dindir.

         * Her yaşayış biçimi bir dindir. Her dinin bir yaşayış biçimi vardır.

                           

                   İslâm’a Göre Din Gerçeği

         Din kelimesi, sadece İslâm için kullanılmaz.

         Din kelimesinin geniş olarak anlamı; bir dünya görüşünü, bir hayat şeklini belirleyen  görüşler, emirler ve yasaklar toplamıdır. Yani, üstünlüğü kabul edilen kanun ve kurallarla belirlenmiş yaşama şekline din denir.

         Dolayısıyla “her din bir hayat şeklidir ve her hayat şekli bir dindir” görüşü, doğru bir görüştür.

         Nitekim İslâma göre pratikte din; Yaratıcı ile insanların,  insanlar ile tüm yaratılmışların ilişkilerini düzenleyen sistemdir.

         Kur’an-ı Kerim’de “din” kelimesi, eksiksiz bir yaşama düzenini  kapsayacak şekilde kullanılır. Bu düzen dört unsurdan meydana gelir:

1-Yüce bir egemenlik,

2- Bu yüksek egemenliğe itaat edip boyun eğme,

3- Bu egemenliğin otoritesi altında meydana gelen inaçlarla ve amelle ilgili düzen,

4- Bu düzene uymaya karşı bu yüce egemenliğin verdiği mükafaat veya karşı gelmek suretiyle isyan etmeğe verdiği ceza.

         Kur’an-ı Kerim, bazan bu anlamlardan biri için, bazan da dördü için “din” kelimesini kullanır. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’in, bu kelimeyle bir yaşama biçimin kasdettiği görülür. 

          

                   Diğer İnançlarda Din

         Geçmişte ve günümüzde insanlar din kelimesini ifade etmek için farklı kelimeler kullanılmıştır.  Bu inançlara göre din şu alanları kapsar:

         * Din; insanın kutsal şeylerle olan ilişkisidir.

         * Din; ruhî varlıklara olan inançtır.

         * Din; mutlak itaat duygusuna dayanır.

         * Din; en yüksek toplum değerlerinin bilincidir.         

         Toplumlarda herkesin kendine göre bir “din” tanımı, bir din görüşü ve yorumu vardır.

         Bazılarına göre din olayı Allah ile kul arasında bazı ilişkileri düzenler,  namaz, hac, oruç gibi ibadetlerin nasıl yapılacağını açıklar. Bundan ötesine pek karışmaz.

         Bu anlayışa göre din, insanların sadece ahiretini ilgilendiren bir olaydır. Din, Allahla kul arasındadır, dünya işlerinine karışmaz. Dünya işlerini insanlar Allah’tan daha iyi bilirler.

         Allah (cc), din gerçeğini kendi çıkarlarına göre anlayan böylesi sapıklara, şöyle demektedir : 

         “De ki: Siz Allah’a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah her şeyi bilendir.” (Hucurat, 16)

         Bu âyette dinin kaynağının vahiy, din koyma (gönderme) hakkının da Allah’a ait olduğu haber verilmektedir.

         İşte Allah’ın razı olacağı yegâne din olan İslâm’dır. 

 

SORULAR

1-Din kelimesinin sözlük anlamı nedir ?

2-İslâma göre din’i tarif ediniz.

3-İslâma göre din tarifinde hangi noktalar bulunmaktadır ?

4-Din akıllı insalara mı hitap ediyor ?

5-İslâma göre Dinin kaynağı nedir ?

6-İslâm insanlara hangi mutluluğu kazandırı?

7-İslâmın hedefi nedir ?

8-İslâm, insanlara din seçme serbestliği veriyor mu?

9-İnsanlar da din uyduruyorlar mı?

10-İnsanların uydurduğu dinlere ne denir?

11-Din olayını nasıl anlamak gerekir ?

12-Kur’an Din kelimesine hangi manada kullanıyor ?

13-Kur’an’daki din kavramı hangi özellikleri kapsıyor ?

14-İnsanlar din kavramına aynı manayı veriyorlar mı ?

15-Başka inançlara göre din neleri kapsar ?

16-Din yerine hangi kelimeler kullanılmaktadır, araştırınız.

17-İslâma göre din ile religion (religie) kelimeleri aynı manaya gelir mi ?

18-Din sadece Allah ile insan arasında mıdır ?

19-Din yalnızca ibadetleri mi düzenler ?

20-İslâm sadece ahiretle mi ilgilenir ?

21-Allah, dini yanlış anlayanlara nasıl cevap veriyor ?

22-Her yaşama biçimi (düzeni) bir din sayılır mı ?

 

 

 

 

DERS 4 :  DİN NEDİR 2

 

                            *Din Kaynağı

                            *Din Duygusunun Kaynağı,

                            *Din Bir İhtiyaçtır

 

Bu dersi bitirdiğinizde şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Din Vahiy Kaynaklı olduğunu açıklamak.

2-Din duygusunun kaynağını islam inancına göre açıklamak..

3-Kur’an’a göre dinleri tasnif etmek..                        

4-Hak dinlerin genel özelliklerini listelemek.

5-Hak dinlerin neden tahrif edildiğini izah etmek..

6-Batıl dinleri tanımanın bir müslüman için önemini açıklamak.

        

Dinin İnancı Nereden Geliyor?

         Dinin kaynağı konusunda iki önemli görüş vardır:

         1) Dinin ilâhî ve yüce kudret tarafından konulduğuna inanan düşünce.

         2) İnsanın herşeyden üstün olduğuna inanarak, dini bizzat insanın ürettiğine inanan görüş.

 

         a-İkinci Görüşe Göre:

         İlerlemeci ve evrim teorisine dayanan ikinci görüşe göre, insanlık her geçen gün ileriye gitmekte ve gelişmektedir. İnsanlar önceleri tabiat olayları karşısında çaresiz kaldığından birtakım görünmez güçlerin var olduğuna inanmış ve bunları putlaştırarak onlara tapınmış.

Pek çok tanrıya tapanlar zamanla bu tanrıların birleştirmişler, böylece tek tanrı inancı ortaya çıkmış.

Bu gibi inançlar Allah’a inanmayan, dini kabul etmeyen, ateist, laik, materyalist, evrimci ideolojileri benimsemiş olan insanların ortak inancıdır.

        

         b-İslâma Göre:

İslâm’a göre dinin kurucusu Allah’tır.

Bütün vahiy kaynaklı dinler Allah tarafından gönderilmiştir. İlk insan, aynı zamanda ilk peygamberdir.

Dolayısıyla insanlığın ilk dini çok tanrılı değil; tek tanrılıdır. Yani tevhid dinidir.    

         Vahye dayalı dinlerde inanç esasları değişmemiş, şeriatler, yani ibadetler ve hükümler değişmiştir. Bunun içindir ki, Hz Adem’den, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e kadar tüm peygamberlerin getirdiği hak dinlerin ortak adı İSLÂM’dır.       

         Fakat peygamberler öldükten sonra insanlar hak dinden uzaklaşmış, bazı şeyleri putlaştırıp onlara ibadet etmişlerdir. Hak dinlerde meydana gelen bu  sapmayı ortadan kaldırmak için Allah (cc), peygamberler göndermiş, onlar da insanları tevhid inancına tekrar davet etmişlerdir.

 

Din Duygusunun Kaynağı

Din duygusu fıtrîdir, yani doğuştan gelir.

İnsan, inanma ihtiyacı ile yaratılmıştır.

İnsan, yaratılışından bu güne kadar her zaman ve her  yerde yüce, ulu, kudretli bir varlığa inanma ihtiyacı hissetmiştir.

Bu ihtiyaç din duygusunun fıtrî olduğunun isbatıdır. Dolayısıyla din duygusunun kaynağını, insanın fıtratında aramak gerekir.

Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır:

 

         “Sen yüzünü bir rdelil olarak dine, Allah’ın fıtratına çevir ki, O, insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez.” (Rum, 30)

 

         Peygamberimiz bir hadisinde “Her çocuk, İslam fıtratı üzerine dünyaya gelir. Bundan sonra anne ve babası yahudi ise, onu yahudi; hristiyan ise, hristiyan yapar.” (Sahih-i Buhari) buyurarak bu hususu açıklamıştır.

 

                                   Dinin Gerekliliği

         Yapılan çok yönlü araştırmalar da göstermektedir ki, insanlığın yaratılışından günümüze kadar, dinden uzak toplumların varlığına şahit olunmamıştır.

Din fikri insanla beraber var olmuş ve onunla birlikte yaşayacaktır.

         İnsan, hem bedensel açıdan, hem de ruhsal açıdan dine muhtaçtır. Fiziksel varlığının devamı için nasıl ki, yeme içmeye, giyime, korunmaya, barınmaya muhtaçsa; manevî varlığının devamı için de dinî prensiplere muhtaçtır. 

         Sadece maddî ihtiyaçlarını düşünen insanlar, hasta ve dengesiz tiplerdir. Böyleleri, sadece bu dünya hayatını ve karınlarını doyurmayı düşünürler.

         Halbuki insanın inanmaya, inandığı şeyi sevmeye, yüce bir gücün önünde saygı ile eğilmeye ihtiyacı vardır.

        

SORULAR

1-Dinin kaynağı konusunda kaç görüş vardır?

2-Evrimci görüşe göre din duygusu nerden kaynaklanmıştır?

3-Evrimci ve maddeci görüşlere göre dini insanların kendisi mi uydurmuştur?

5-Bunalara göre günümüzde dine ihtiyaç kalmamış mıdır?

6-Maddecilere göre artık dine ihtiyaç kalmamış mıdır?

7-İslâma göre dinin kaynağı nedir?

8-İslâma göre din duygusu yaratılıştan mıdır?

9-Kur’an fıtratla ilgili ne buyuruyor?

10-Peygamberimiz, din duygusu hakkında ne buyuruyor?

12-Dine gerçekten ihtiyaç var mıdır?

13-İnsan sadece maddi ihtiyaçlarını mı karşılamalı?

 

 BİR ÂYET:

   “Göklerde ve yerde ne varsa ister istemez Allah’a teslim olup boyun eğmişken, onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Hem onlar O’na döndürüleceklerdir.” (Âl-i İmran, 83)

 

 

 

 

DERS   5:       DİNLERİN ÇEŞİTLERİ

 

                   *Kur’an’a göre dinlerin çeşitleri,

                                     *Hak Din ve özellikleri

                                     *Muharref Dinler

                                     *Batıl Dinler

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Kur’an’ın dinleri kaç gruba ayırdığını öğrenmek.

2-Hak dinnin ne olduğunu öğrenmek.

3-Hak dinin özelliklerini kısaca sıralamak.

4-Muharref dinlerin hangileri olduğunu öğrenmek.

5-Bu dinlere neden muharref denildiğini araştırmak.

6-Batıl dinin ne olduğunu anlamak.

7-Batıl dinlerden örnekler öğrenmek.

8-Batıl dinleri tanımanın önemini hatırlamak.

 

       Dinlerin Tasnifi   

          Kur’an’a göre dinler üçe ayrılır:                       

         1- Hak Din  (İslâm Dini),

         2- Muharref (Aslı Bozulmuş) Dinler,

         3- Bâtıl Dinler. 

        

                    Hak Din

         Hak Din, Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara bildirilen, hiç bir değişikliğe uğramadan ve bozulmadan günümüze kadar gelen hayat şeklidir.

          Bu din, yani hayat şekli; inancı, dünya görüşünü, davranış biçimini, Allah’a karşı görevleri, ibadet anlayışını, insanlara ve tüm yaratıklara karşı nasıl davranılması gerektiğini, kuralları ve cezaları içine almaktadır.

         İşte, bütün peygamberlere Allah’ın gönderdiği din, İslâm Dini’dir.

 

                  Hak Dinin Genel Özellikleri:

         * Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ eden ve nasıl uygulanacağını gösteren peygamberler vardır.

         * Her peygamberin, ya kendisine verilen suhuf (sayfalar -küçük kitap-) veya kitabı vardır. Ya da kendinden önceki peygambere inen henüz bozulmamış kitabın hükümlerini uygular.

         *Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahirete inanç vardır.

         *Akla, bilime ve ilmi gelişmelere aykırı hiçbir şey yoktur.  

 

         Muharref Dinler

Muharref  dinler, yani aslı bozulmuş dinler demektir.

         Allah’ın gönderdiği İslâm’ın atmalar ve katmalarla değiştirilmiş şeklidir.

Yahudilik ve Hıristiyanlık muharref dinlerdir. Aslında bunlar da İslam idi. Hz. Musa da , Hz. İsa da büyük peygamber idiler ve onlar da insanlara sadece İslamı tebliğ ettiler. Ancak onlardan sonra insanlar bu dinin esaslarını ve adını değiştirdiler.

         Kısaca, Allah’ın gönderdiği Hak Din’in bazıları tarafından değiştirilip Allah’ın dini imiş gibi sunulduğu dinlere muharref dinler denir.

 

BİLGİ DAĞARCIĞI:

         Dinleri bozmanın amacı:

         İnsanlar zamanla doymak bilmeyen arzu ve isteklerini gerçekleştirmek isterler.  Ancak Allah’ın gönderdiği din, kendilerine engel olur. Bu engeli ortadan kaldırmak için de iki yol vardır:

a) Allah inancını reddederek, Allah’a dayalı bir dini de ortadan kaldırmak.

b) Allah’ın gönderdiği dinin, kendi isteklerine uymayan, kendi çıkarlarına müsaade etmeyen kurallarını değiştirmek.

Din duygusunu toptan reddetmenin mümkün olmadığını görenler, dinin işlerine gelmeyen yönlerini değiştirmişlerdir. Böylece hem cahil dindarların tepkisinden kurtulmuşlar, hem de değiştirdikleri bu dinleri kendi sömürü düzenlerine koltuk değneği yapmışlardır.

Bu tip insanlar, zaman zaman dinî törenlere katılıp, dine karşı olmadıklarını söyleyerek halkın desteğini almaya çalışmışlardır.

                 

                 Bâtıl Dinler (Uydurma Dinler)      

Bâtıl dinler, insanlar tarafından konulan hayat şekilleridir.

Kanun ve kuralların Allah’a dayanmadığı sistem ve nizamların tümü bu gruptandır.

Puta tapıcılık, Mecusilik, Budizm, Hinduizm gibi dinler eskiden beri görülen bâtıl dinlerdendir. Kapitalizm, komünizm, sosyalizm, materyalizm, faşizm, laiklik gibi ideolojiler ve insanların İslâmın yerine uydurulan bütün düzenler günümüzdeki bâtıl dinlerdir.

        Uydurulan bu dinler, insanları Hak dinden uzaklaştırmış, insanların ortaya attığı sapık yollara uymalarına sebep olmuştur. Bunları uyduranlar bu dinler sayesinde insanlara hükmetmişler, onları istedikleri gibi kullanmışlardır.

         Geçmişte olduğu gibi zamanımızda da insanlar için yeni yeni dinler (ideolojiler) icat edilmiştir. Fakat bu dinler onları mutlu etmemiş, hak ve adaleti sağlayammıştır.

         Bir hayat şekli, bir dünya görüşü, bir hayat tarzı olarak ifade ettiğimiz şeyin en kısa adı “din”dir. Din kavramı, bütün bunları kuşatmaktadır.

         Herhangi bir toplumun veya kişinin dünya görüşü, gittiği yol ve hayat Allah’ın hükümlerine uygunsa, bu toplum veya bu kişi İslâm dini üzeredir. Uymuyorsa batıl dine uyuyor demektir.

         Tekrar edecek olursak ; insanların hayat şeklini belirleyen her ideoloji, her izm, her dünya görüşü veya hayat  biçimi, Kur’an-ı Kerim’e göre birer batıl dindir.

 

         Ancak;Allah katında din, hiç şüphesiz ki İslâm’dır.” (Al-i İmran, 19)

   

         “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır.” (Âl-i İmran, 85)

 

                  Bâtıl Dinleri de Tanımanın Gerekliliği

Müslümanlar, kendi çağlarındaki bâtıl tanımak zorundadırlar ki onların yanlışlarına düşmesinler. O dinlerin sahiplerinin yalanlarına kanmasınlar.    

Bâtıl dinleri yeterince tanımayan cahil müslümanlar, tanımadıkları bâtıl dinlerin görüşlerinin etkisinde kalabilirler, İslamın doğrusularına batıl görüşleri karıştırabilirler. Yani biraz müslüman, biraz müşrik, biraz laik, biraz materyalist olma tehlikesine düşebilirler.

Müslüman, Allah’ın hükümlerine aykırı hükümleri kabul edemeyeceğinden, batıl fikir, sistem ve ideolojileri reddetmek zorundadır. Dolayısıyla müslümanların, çağlarında ortaya çıkan fikir ve sistemlerle bu açıdan ilgilenmeleri gerekir. Hele bu fikir, ideoloji ve sistemler, müslümanlara cici, sevimli, hak gibi gösteriliyorsa…

İnsanlar tarafından oluşturulan dinlerin hepsinin ortak özelliği; Allah’ın vahiyle bildirdiği din olan İslâm’a karşı olmalarıdır.

Allah’dan bir yol gösterici olmadan, yalnız kendi keyfine uyandan daha sapık kim olabilir? (Kasas, 50)

Bir insan, ya Allah’a iman eder ve Allah’ın indirdiği hükümlere göre hayatını düzenler; ya da “tağut”a  teslim olup, tağutun kurallarına, kendi görüşlerine uyar. Bu iki yolun dışında üçüncü bir yol yoktur.

 

SORULAR

1-Kur’an’a göre dinler kaça ayrılır?

2-Hak din ne demektir?

3-Hak din hangisiidir?

4-Muharref din ne demektir?

5-Muharref dinler hangileridir ?

6-Dinleri kimler, niçin bozmak istemişlerdir?

7-Batıl Din ne demektir?

8-İnsanlar tarafından uydurulan dinlere din denilebilir mi ?

9-Her ideoloji, her hayat biçim, her dünya görüşü bir din midir ?

10-Geçmişteki batıl dinlerden örnek veriniz.

11-Günümüzde meşhur olan batıl dinlere örnekler veriniz.

12“Sizin dininiz size; benim dinim bana!” (Kafirun, 6) ayeti, bize aşağıdaki seçeneklerden hangisini öğretmektedir?

a) Müslümanların dininin o günkü dinlerden farklı olmadığını

b) Ebu Cehil ve benzerlerinin dinlerinin de hak olduğunu

c) İslâm’ın dışındaki yaşama şekillerinin bir din olmadığını

d) İslâm’ın dışındaki yaşama şekillerinin de bir din olduğunu

13-Kuralların Allah’ın kitabına dayanmayıp, insanların kendi akıllarından ortaya attıkları her hayat şekline ne denir?

a) Hak din b) Hıristiyanlık      c) Batıl din        d) Demokrasi 

14-Kapitalizm, sosyalizm ve laiklik için aşağıdakilerden hangisi tam doğrudur?

a) Bunlar çağımızın idare şekillerindendir. İyisi de olur, kötüsü de.

b) Bunlar batıl (uydurma) dinlerdendir. Batıl dinlerdeki tüm özellikler bunlarda da vardır.

c) Bunlar muharref dinlerdir.

15-Aslı İslâm olduğu halde, sonradan katmalar ve atmalarla tahrif edilen (bozulan) dinler vardır. Bu muharref dinler hangileridir?

a) Hıristiyanlık c) Yahudilik

b) Hıristiyanlık ve Yahudilik d) Kapitalizm ve Komünizm

16-Batıl dinleri tanımak faydalı mıdır?

17-Hak İslâm hakkındaki âyeti söyleyiniz.

                                     

 

 

 

DERS   6:        İMAN

 

                                     *İman kelimesinin sözlük ve terim anlamı,

                                     *İmanın şartları ve dereceleri,

                                     *Niçin iman etmeliyiz,

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-İman kelimesinin sözlük mamnasını kavramak.

2-İman kelimesnin terim anlmaınuı, yani akaid ilmindeki manasını öğrenmek.

3-İmanın şartlarını tekrar hatırlamak.

4-İmanın derecelerini öğrenmek.

5-Niçin iman etmeliyiz sorusunu cevabını araştırmak.

         

İmanın Sözlük Manası

Sözlükte iman: Herhangi bir şeyi kabul etmek, inanmak, onaylamak anlamlarına gelir.

 

İmanın Terim Anlamı

Terim olarak iman: Allah (c.c)’ın göndermiş olduğu haber ve hükümleri, yani imanın şartlarını kalp ile tasdik etmek, dil ile söylemek ve uygulamaya çalışmak demektir.  

Türkçedeki inanmak kelimesi aşağı yukarı “iman” kelimesini karşılar. 

 

İmanın Şartları

İmanın şartları kısaca ‘Âmentü’de yer alan altı esastır. Rabbimiz bu altı esasa tüm kalbimizle inanmamızı istiyor. Bu altı şartı kabul eden insan mü’min sayılır.

Bunları tekrar hatırlayalım: 1-Allah’a iman, 2-Meleklerine İman, 3-Kitaplarına İman, 4-Peygamberlerine iman, 5-Ahiret Gününe iman, 6-Kaza ve kadare iman.

İman, küfrün zıddıdır. Âlemlerin Rabbı olan Allah'ı tanımak ve O'na yönelmektir.

İman: Allah'ın gönderdiği peygamberleri tasdik etmek, getirdikleri vahyi benimsemektir. Allah'ın buyruklarını yerine getirerek, O'nun güven çemberine girmektir. 

İman'ın dil açısından iki anlamı vardır: Başkalarına güven vermek, güven içinde olmak. İman sahibi kişi, yani mü'min, hem imanının doğruluğundan emindir, hem de kendisi başkalarına güven veren demektir.

"Ey iman edenler, Allah'a, Peygamberi'ne, Peygamberi'ne indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, son derece büyük bir sapıklığa düşmüş olur." (Nisa, 136)    

İman, insanı kopmaz, çürümez bir bağa kavuşturur ve onun boşluklara yuvarlanmasını önler. (Bkz. Bakara, 256) 

 

         İmanın Dereceleri

İman öncelikle iki derecedir:

  1. İcmalî İman: İman edilecek esaslara kısaca ve toptan iman etmektir. Yani, Allah (c.c)’ın göndermiş olduğu haber ve hükümlerin hepsine birden inanmaktır. Bu da ya Kelime-i Tevhid, ya da Kelime-i Şehadet ile ifade edilir. Çünkü bu iki cümlede iman edilmesi gerekli olan her şey bulunmaktadır.
  2. Tafsilî İman: İman edilecek esasların herbirine açık ve geniş bir şekilde iman etmektir. Allah’a ve Peygambere imandan sonra, Peygamberin haber verdiği hüküm ve esasları teker teker öğrenip onların hak olduklarını kabul etmedir.

Tafsilî İmanın ayrıca üç derecesi (aşaması) vardır:

Birincisi: Allah’a, Peygamber’e, Ahiret Gününe iman etmek.

İkincisi:  Âmentü’deki altı esası kabul etmek.

Üçüncüsü: Kur’an’daki ve sahih hadislerdeki bütün iman esaslarını ayrı ayrı kabul etmek.

 

İmanın Artması ve Eksilmesi

İman, kalbin Allah’a bağlılığı olduğuna göre, bu bağlılığın güçlenmesi ve zayıflaması yönünde bir artış ve eksilmesi mümkündür. Münafık karakterli kimselerde imanın azaldığı ve küfre yaklaştığı görülür.  Gerçek mü'minlerde ise imanın artışı ve bağlılığın güçlenmesi, olgunlaşması göze çarpar.

Kur'an'da bunu açıkça görebiliriz:

"Bir sûre indirildiği zaman, münafıklar arasında  'bu sûre, hanginizin imanını artırdı?'  diyenler vardır. İşte o sûre iman edenlerin imanını artırmıştır ve bunu birbirlerine müjdelerler." (Tevbe, 124)

 

"Onlara bazı kimseler,  'insanlar size karşı birleştiler, onlardan korkun." demişlerdi de bu, onların imanını artırmış ve  'Allah bize yeter, O, ne güzel vekildir.' demişlerdi." (Âl-i İmran, 173)

 

“Mü’minler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah’ın âyetleri  okunduğu  zaman  bu,  imanlarını  artırır.”  (Enfal, 2)   

         İman edilmesi gereken hususlara parça parça inanma gibi bir artış veya bunda bir azalma olmaz. Çünkü doğru iman, ancak tam teslimiyet ve imanın şartlarının hepsini kabul etmekle geçerli olur.

         İmanın şartlarının bir kısmını kabul etmek, bir kısmını inkâr etmek  olmayacak bir şeydir. İman edilmesi gereken esaslar birbirine bağlı bir bütündür. Dolayısıyla ya tam iman, ya da küfür var demektir.

 

               İmanın Gerektirdikleri

         İman, insana dünyada çok büyük onur ve ahirette sonsuz kurtuluş  sağlar. Hiçbir hayalin ulaşamayacağı güzellikler yurdu cennet bedava değildir. Kur'an, imanın bir imtihan olduğunu söylüyor.

         "İnsanlar, sandılar mı ki, 'iman ettik' demeleriyle bırakılacak, inceden inceye imtihana ve ıstıraba çekilmeyecekler. Yemin olsun, biz onlardan öncekileri de inceden inceye denemelerden geçirmişizdir." (Ankebût, 2)

İman, müslümanlar arasında kardeşlik kurar. (Bkz. Hucurat, 10)

Mü'min erkekler ve mü’mine kadınlar aynı zamanda birbirlerinin velileri, yani dostları ve yardımcılarıdır.  (Bkz. Al-i İmran, 28. Tevbe, 71) Kur'an kan ve soy bağından çok iman bağına, iman kardeşliğine önem vermektedir.

         İmanı bir ağaca benzetirsek, bu ağacın kökü kalpte, gövdesi akılda ve dalları organlardadır. Bu ağacın meyvesi ise amellerdir, ibadetlerdir. 

         İman, aslında insanın şerefi ve yüceliğidir. İnsanın manevi boyutunun maddi varlığından daha değerli olduğunu iman öğretir.

         İman etmek kuru bir iddia değildir. Mü’minler, iman ettikleri Allah’ın emrine uyarlar, yasaklarını yapmazlar.

Kur’an’a uygun yaşamaya çalışırlar.

Allah’ın razı olmayacağı işleri yapmamaya dikkat ederler. Çünkü iman eden kimse bir anlamda ‘Allah’ım senin emrine uyacağım’ diye söz vermiş olur.

         İman amel etmeyi, yani imanın ilkelerini uygulamayı gerektirir. Mesela Kur’an’da oruç tutmanın farz olduğuna inanmak imandır. Bu imanın gereği de Ramazan ayı gelince oruç tutmaktır.

 

BİR ÂYET:

"Kim kötülük yaparsa, sadece onun kadar cezalanır; ama kadın ve erkekten kim mü'min olarak faydalı bir iş yaparsa, onlar cennete girerler ve orada kendilerine hesapsız rızık verilir." (Mü'min, 40)

 

SORULAR

1-İmanın sözlük anlamını söyleyiniz.

2-İmanın terim anlamını söyleyiniz.

3-İmanın şartları nelerdir?

4-İman’ın dil açısından kaç manası vardır?

5-İman müslümanı güvenilir yapar mı?

6-Peygamberlerin emanet sıfatını ve peygamberimizin ‘el-Emin’ sıfatını düşününüz.

7-İman ile ‘emanet’ kelimesi arasında bir ilişki var mı, araştırınız.

8-Mü’min kelimesi ile emin olma sıfatı arasındaki ilişkiyi düşününüz.

9-İmanın derecelerini sayınız.

10-İcmalî iman ne dir?

11-İcmalî imanı ne ile ifade ederiz ?

12-Tafsilî iman nedir ?

13-Tafsilî imanı ne ile ifade ederiz ?

14-Tafsilî imanın derecelerini (aşamalarını) sayınız.

15-İmanın sağlamlığı veya zayıflığı açısından iman artar mı ?

16-İmanın şartları açısından iman artıp eksilir mi ?

17-İman etmek imtihan olmayı gerektirir mi ?

18-İman etmek amel (ibadet) etmeyi gerektirir mi ?

19-İman açısından müslümanlar birbirinin nesidir?

20-İman bir ağaca benzetilebilir mi?

21-İman kuru bir iddia mıdır?

22-İman eden kimse Allah’a nasıl söz vermiş olur?

 

 

 

 

 

DERS  7 :    İMAN ve AMEL

 

                            *Amel ne demektir?

                            *Amelin çeşitleri

                            *İmanla İlgili Sünnetullah (Allah’ın Değişmez Kuralları)

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Amel kelimesinin sözlük ve terim anlamlarını öğrenmek.

2-İslâmda amelin ne anlama geldiğini öğrenmek.

3-Ayetlerde ve hadislerde amelin hangi manalarda kullanıldığını incelemek.

4-Amelin çeşitlerini ve açıklamalarını öğrenmek.

5-Salih amel işlemenin önemini hatırlamak.

6-İnsanların niçin iman etmek zorunda olduklarını öğrenmek,

7-İmanla ilgili Allah’ın hükmünü, yani iman edip salih amel işleyenlere verilecek karşılıkları görmek.

 

Amel  Nedir?

‘Amel’ sözlükte, iş, davranş, hareket, aksiyon, faaliyet ve faydalı eylem  anlamlarına gelir.

‘Amel’, aslında niyetli davranış, bir amaca bağlı olarak yapılan fiildir. Bütün canlılar bir takım fiiller yapabilirler. Ancak onların yaptıkları bu fiillere ‘amel’ denilmez.

İnsan, ister iyi bir şey yapsın, isterse kötü bir şey yapsın;  yaptığı işi bir niyetle yapıyorsa, o işi yapmakta bir amacı varsa, o iş bir ameldir.

Bir müslümanın inancının gereği olarak yerine getirdiği bütün ibadetler birer ameldir. 

Kur’an’da imanla amelin çok sık yan yana geldiğini görürüz. Özellikle iman ve salih amelin birlikte kullanılıyor. 

Hadislerde de bazen iman-amel beraber kullanılıyor.

“Peygamberye soruldu:

-‘Hangi amel daha efdaldir?’

-“Allah ve Rasûlü’ne iman” buyurdu.

-‘Sonra hangisi?’  diye soruldu.

-“Allah yolunda cihad” buyurdu. Ardından yine soruldu:

‘Sonra hangisi?’  Cevapladı: 

-“Hayır üzere yapılmış bir hac.” (Buhari, İman 26)

Peygamberi sevmek imandandır:

“Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki, ben, içinizden herhangi birine babasından ve evladından daha sevimli olmadıkça iman etmiş olamazsınız.” (Buhari, İman 14) 

Haya da imandandır:

-“Haya imandandır.” (Buhari, İman 24)

Allah için sevmek, kızmak, vermek ve engel olmak da imandandır: “Allah için seven, Allah için kızan, Allah için veren, Allah için engel olan kuşkusuz imanını tamamlamıştır.”

Allah Rasûlü, imanın parçalardan meydana gelen bir bütün olduğunu, bunların içinde amellerin de yer aldığını söylemiştir:

“İman yetmiş küsür şubedir. En üst derecesi lâ ilâhe illa’llah, en alt derecesi, çevreyi rahatsız edici bir engeli yoldan kaldırmaktır.” (Buhari, Müslim)

İman ağacının meyvesidir ameldir. Müslümanlık iddiasının isbatı,  iman edilen şeylerin amele dönüşmesidir. 

İman, kalplerde hapsolunan bir düşünce, dilde söylenilegelen kuru bir iddia değil, pratik hayattır amellerdir).

Aslında insan ve ona ait hayat ile ölümün yaratılmasının sebebi, nasıl bir amel işleyeceğini denemek içindir. (67 Mülk/2)

 

Amelin Çeşitleri

Amelleri sonuçlarına göre üç kısma ayırmak mümkündür:

1-Salih amel: Faydalı, İslamın ölçülerine uygun, zararlı ve bozucu  olmayan davranışlar. İslâmın yapılmasını emrettiği, ya da tavsiye ettiği bütün hayırlı işler. Bununla insan kendine, çevresine, ya da insanlara faydalı olur, sevap ve Allah’ın rızasını kazanır. 

2-Batıl (fasid-kötü) amel: Zararlı, İslamın ölçülerine uygun olmayan, bozuk her türlü fdavranış. Bunlar İslâmın yapılmasını yasak ettiği, ya da yapılmamasını uygun gördüğü işlerdir.  Bu gibi amelleri yapanlar günah kazanır. Allah (cc) batıl amellerden razı değildir. 

3-Mübah (caiz) amel: Yapılıp yapılmaması kişinin kendisine ait olan işlerdir.  Bunları yapanlar günah veya sevap kazanmadıkları gibi, kimseye de zarar veya fayda vermezler. 

Bir işin (amelin) iyi mi, kötü mü? (salih mi fasit mi?) olduğunun ölçüsü nedir? İnsan aklı mı, atalarımızın veya büyük adamların görüşleri mi?

Hiç biri değil. Müslümanlara göre bir amelin (davranışın) iyi mi, kötü mü olduğuna her şeyi bilen, hiç hata etmeyen Allah ortaya koyabilir. Öyleyse Allah’ın rızasına uyan işler iyidir, O’nun rızasına uymayan davranışlar kötüdür.

 

İmanla İlgili Sünnetullah (Allah’ın Değişmez Yasaları)

 "Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer (gerçekten) iman ediyorsanız, mutlaka siz üstün geleceksiniz." (Al-i İmran, 139)

Yani, her durumda iman edenler Allah katında üstündür.  Çünkü iman, kalbe güç verir, Allah'la olan irtibatı artırır ve düşmanlara karşı mü’minleri dayanıklı yapar.

Dünya ve ahirette mutlu son mü'minlerindir. Mü'minler, imanın gerçeğini yüreklerinde yaşatan, sonra da Allah'ın razı olduğu amelleri yapan insanlardır. Bazen inkârcıların zengin olmaları, müslümanlara karşı maddi üstünlük sağlamaları, bazı konularda ileride olmaları önemli değildir.  Allah’ın verdiği değer her şeyden üstündür.

Allah (cc) şöyle buyuruyor :

 "Erkek ve kadından her kim mü'min olarak salih amel işlerse, onu hoş bir hayatla yaşatırız. Onların ücretlerini yaptıklarının en güzeliyle veririz." (Nahl, 97)

Mü'min erkek ve kadınlara Allah, bu dünyada iyi bir geçim, mutlu bir hayat nasip eder. Salih amel işleyen, yani güzel davranışlarda bulunan müslüman gönül huzuru duyar, içi rahat olur. Kazancında bereket, gönlünde sevgi, davranışlarında iyilik olur. Zengin olmak önemli değildir. Öemli olan iç huzurdur. Bunu da insana iman kazandırır.

İman edip salih amel işleyen müslümanların ahirette alacakları karşılık daha da çoktur ver güzeldir.

 

SORULAR

1-Amel kelimesinin sözlükte hangi anlama gelir?

2-Amelin terim anlamını söyleyiniz.

3-Şuursuzca yapılan hareketler amel sayılır mı?

4-Bir hareketin amel sayılması için nasıl olması gerekir?

5-Ayetlerde iman ile amel niçin yanyana kullanılıyor?

6-Hadislerde bazı amellere iman deniliyor mu, örnek veriniz.

7-Kaç çeşit amel vardır?

8-Salih amel ne demektir?

9-Batıl amel ne demektir ?

10-Mübah amel ne demektir ?

11-Bir amelin (davranışın) iyi ve kötü olduğuna kim karar vermeli ?

12-Allah salih amel işleyenlere ne söz veriyor ?

13-Allah katında kim değerlidir ?

14-Zengin olmak, maddi açıdan gösterişli olmak, ileride olmak üstünlük müdür ? Ya da hangi üstünlük değerlidir ?

14-Allah (cc) insanları hayatı ve ölümü niçin yarattı ?

 

        

 

 

DERS  8:    ALLAH’IN VARLIĞI ve BİRLİĞİ

 

                            *Allah'a İnanmak

                            *Allah’a İnanmak Yaratılışın Gereğidir,

                             *“Allah” Kelimesinin Anlamı

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-İslamın inanılması gereken ilk esasının Allah’a iman olduğunu öğrenmek.

2-Allah’a inanmanın ve O’na kulluğun her akıllı insanın görevi olduğunu hatırlamak.

3-Allah’a inanmanın yaratılışın gereği olduğunu öğrenmek.

4-Allah’ın zatının görülmediğini ama aklın O’nun varlığını anlayabileceğini öğrenmek.

5-Evrene ibret gözüyle bakmakla Allah’ın varlığının anlaşılabileceğini hatırlamak.

6-Allah isminin özelliklerini öğrenmek.

7-Cahiliyyenin, hırıstiyan ve yahudilerin Allah hakkında yanlış düşündüklerini hatırlamak.

 

Allah’a İnanmak

İslâm’da inanılması gereken esasların ilki Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaktır. Allah inancı olmadan O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve diğer iman esaslarına inanmak mümkün olmaz. Bunların hepsi Allah inancına bağlıdır.

Akıl sahibi olup da ergenlik çağına gelmiş olan her insana düşen ilk görev, yaratıcısı olan Allah’ı tanımak, O’na iman ve kulluk etmektir. O’nu Kur’an’ın anlattığı gibi bilmek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. 

“O, göklerin, yerin ve bunların arasındaki her şeyin rabbidir. O’na kulluk et ve O’na kullukta sabret. Hiç O’nun adıyla anılan birini biliyor musun? (Meryem, 19/ 65)

 

Allah’a İnanmak Yaratılışın Gereğidir         

Allah’ın varlığı, fiil ve sıfatları ile apaçık iken; zatı (kendisi) ile gizlidir. O’nun zatı duyularla ve akılla anlaşılamaz. Ancak O’nun varlığı akıl ile bulunabilir.     

Acaba insanın Allah’ın varlığına inanması için, O’nun varlığını akılla ispat etmeye gerek var mı?  Bu soruya şu şekilde cevap verilebilir:          Çevresindeki tüm varlıklara ibret gözüyle bakan, olayların gerisindeki gerçeği düşünen insan için, Allah’ın varlığı apaçıktır. Veya şöyle bir soru aklımıza gelebilir. Allah’ın varlığını aklen ve ilmen ispat etmek mümkün müdür? Hayır mümkün değildir. Çünkü ispatı istenen varlık aklı aşmaktadır.

Geçmişten günümüze kadar Allah’ın varlığını, çok az insan dışında, toplum olarak inkar eden olmamıştır.

Başta insan olmak üzere hiç bir varlık kendi kendine olmadığına göre, her şeyi yaratan ve her şeyin sahibi bir Allah’a inanmak yaratılışın gereğidir. İnsanın yapısı, evrendeki sayısız olay, sayısız varlık, bu varlıkların aklı şaşırtan düzeni, bir yaratıcının olduğunu kabul ettirir.

İyi çalışan bir akıl, Allah’ın varlığını anlar, O’nu kabul edip inanır. Sağlam bir akıl, yaratıcı, yoktan var edici, tabiat olaylarını yönlendirici, bir zatı, yani Allah’ı kabul etmek zorundadır.

Ancak çok az sayıda da olsa bazı insanlar, Allah’ı inkar edebilmekte, O’na hiç inanmamaktadır. Böylelerine uzun uzadıya Allah’ın varlığını isbat etmeye çalışmak gereksizdir. Bunlara: “öyleyse insanlar, varlıklar, bütün evren nasıl meydana geldi? Kendisinde can bile bulunmayan doğa veya tesadüf denilen şey hiç yaratıcı olabilir mi?...” gibi sorular sormalı, Allah’ın var olmadığını onların isbatlaması istenmelidir. 

 

"Allah” Kelimesinin Anlamı

“Allah”,  en yüce Yaratıcının Kur’an’daki özel ismidir. Bu kelimenin çoğulu olmadığı gibi bir başka dile de çevrilemez. Allah’tan başka hiç varlığa isim olarak verilemez.

Allah’ın varlığı mutlaktır, O’nun yok olduğu düşünelemez. O varlığını devam ettirmek için hiç bir şeye muhtaç değildir. O en yüce ve güzel sıfatlara sahiptir.

İnsanlar için Allah’ın da sıfatı olan, şefkatli, merhametli, alim, adil, halim gibi sıfatlar kullanıldığı halde, “Allah” ismi, hiç bir varlık için kullanılmaz.

Mekke’li müşrikler, Kâbe’deki putlarına birçok isim verdikleri halde, hiç birisine Allah ismi vermemişlerdir. Zaten müşriklere, “kâinatı kim yarattı?” diye sorulduğunda “Allah” cevabını vermektedirler.   

         Cahiliyye döneminde Araplar arasında “Allah” kavramı mevcuttu. Fakat Allah inancı sönük bir inançtı. Onların inancına göre de Allah, Kâbe’nin Rabbi, dünyanın yaratıcısı, yeryüzündeki herşeye hayat veren idi. Kendilerini Allah’a yaklaştıracağı inancıyla putlara tapıyorlardı.

          Hristiyanların  inancındaki Allah kavramı, Baba - oğul - kutsal ruh olmak üzere üç unsurdan meydana gelmekte idi. Yahudilerin inancındaki Allah kavramı ise,  tek bir kavmin (İsrailoğullarının) tanrısıydı.

         Oysa Allah ne cahiliyye Araplarının, ne hristiyanların, ne de yahudilerin inandığı gibi değildir. Herşeyi yaratan, hiç kimseye muhtaç olmayan, herkesin kendisine muhtaç olduğu, hiçbir toplumun özel tanrısı olmayıp, insanlar da dahil tüm kainatın rabbi olan tek ilahtır.

 

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

Hamd (övme ve övülme) âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.

O, Rahman ve Rahim’dir.

Ceza gününün sahibidir.

Ancak Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden medet umar, yardım isteriz. (Ey Allah’ım,) Bize doğru yolu göster. Kendilerine nimet verdiklerin kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!” Amin (Fatiha, 1-7)

                  

SORULAR

1-İslâmın inanılması gereken ilk esası nedir?

2-Her insan Allah’a inanmak zorunda mıdır?

3-Allah’ın zatını görmek mümkün müdür?

4-Akıl Allah’ın varlığını anlayabilir mi?

5-İnsan Allah’ın varlığını evrene bakarak anlayabilir mi? Nasıl?

6-Bütün yaratıklar bir yaratıcıya muhtaç mıdır?

7-Allah ismi sadece Rabbimize mi aittir?

8-Allah isminin özellikleri nelerdir?

9-Cahiliyye insanları Allah’a inandıkları halde niçin putlara tapıyorlardı?

10-Hiristiyanlar Allah’ı nasıl düşünüyorlar?

11-Yahudiler Allah’ı nasıl düşünüyorlar?

 

BİR ÂYET

“Muhakkak ki ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonra da dosdoğru olanların üzerine melekler; ‘ Korkmayın, üzülmeyin ve size söz verilen cennetle sevinin’ diye inerler.” (Fussilet, 41/30)

 

 

 

 

DERS   9:     ALLAH’IN BİRLİĞİ (TEVHİD)

 

                            *Allah’ın Birliği ile İlgili Ayetler

                            *Allah’ı düşündüren kâinat âyetleri;

                                     -Evrendeki âyetler,

                                     -İnsanın bedenindeki âyetler,

                                     -Hayvanlar âleminden örnekler

 

Bu dersi bitirdiğinizde aşağıdaki mmaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Varlıkta kaç çeşit âyet olduğunu öğrenmek.

2-Kevnî ve kavlî âyetlerin ne anlama geldiğini öğrenmek.

3-Allah’ın Birliği ile ilgili Kur’an’dan âyetler öğrenmek.

4-Evrendedeki bütün yaratıkların Allah’ın varlığını isbat eden âyetler olduğunu öğrenmek.

5-Kâinattaki âyet (işaret)lerle Allah'a iman konusu arasındaki ilgiyi

   örneklerle ifade edebilmek.

6-İnsan bedenindeki âyetlere işaret etmek.

7-Hayvanlar alemindeki âyetlere dikkat çekmek.

8-Her bir âyetin trafik işareti gibi insanı Allah’a götüreceğine dikkat çekmek.

 

Allah’ın Birliği ile İlgili Âyetler

Kur’an açısından baktığımız zaman varlıkta iki çeşit âyet olduğunu görürüz : 1-Kevnî âyetler, 2-Kavlî âyetler.

         1-Kevnî âyetler; yerde ve gökte Allah tarafından yaratılan her şey ve her olaydır. Mesela insan, başlı başına bir âyettir. Güneş, yıldızlar, Dünyanın dönüşü, yağmurun yağması, hayvanlar, bitkiler ve diğerleri birer âyettir.

         2-Kavlî âyetler; bunlar, Kur’an ve diğer ilâhî  kitaplardaki Allah’ın sözleridir. Kevnî ve kavli âyetler birbini tamamlarlar. İnsan, kevnî âyetlerden Allah’ın varlığını anlayabilir. Kevnî âyetler anlaşılmadığı zaman kavlî âyetler gündeme gelir.

         Kavlî ve kevnî  âyetler Allah’ın varlığının belgeleridir. Bunlar üzerinde düşünen akıl sahipleri Allah’ın varlığından asla şüphe etmezler.

         Şimdi Allah’ın birliğini haber veren ayetlerden örnekler verelim:

         “İlâhınız tek bir ilahtır. O’ndan başka tanrı yoktur. O Rahman’dır, Rahimdir.” (Bekara, 2/163)

“Allah… O’ndan başka ilâh yoktur. Diridir, Kayyum’dur (her zaman var olandır). Onu ne bir uyuklama alır, ne de bir uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi yalnız O’nundur... « (Bekara, 2/255)

« Allah kendisinden başka hiç bir ilâh olmadığını, adaleti ayakta tutarak açıkladı. Melekler de, ilim sahipleri de (buna iman ettiler). O’ndan başka ilâh yoktur. Mutlak galiptir, Hakim’dir. » (Ali İmran, 3/18)

« Şüphesiz ki Allah kendisine eş (şerik) koşulmasını affetmez. Ondan başkasını ise dileyeceğini bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak ki uzak bir sapıklıkla sapmıştır. » (Nisa, 4/116)

« ‘Allah üçün üçüncüsüdür » diyenler de andolsun kâfir oldular. Halbuki tek ilâhtan başka ilah yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse içlerinden o kafir olanlara andolsun ki pek acıklı bir azap dokunacaktır. » (Maide, 5/73)

« Allah’ı bırakıp da kendilerine göklerden de yerden de hiç bir rızık verme imkanı bulunmayan ve esasen (buna) güçleri yetmeyen şeylere taparlar. » (Nahl, m16/73)

« De ki : ‘Ben ancak sizin gibi bir insanım. Ba, sizin ilâhınız ancak bir tek ilâhtır, diye vayediliyor. O halde O’na dosdoğru yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. O müşriklerin vay haline.” (Fussilet, 41/6)

 

Allah’ı Düşündüren Kâinat (Kevnî) Âyetleri

 

a-Evrendeki âyetler,

Allah’ın varlığına ve birliğine, görülen, işitilen ve bilinen her şey şahidlik eder.

İnsan bir damla su iken, ana rahmindeki oluşumu ve aşamaları, dünyaya gelişi, bebeklik ve çocukluk dönemi, gençlik, ihtiyarlık ve nihayet ölümü, düşünen insan için Allah’ın varlığına en kesin  isbattır.

Çevresindeki tüm varlıklara ibret gözüyle bakan, olayların gerisindeki gerçeği düşünen insan için, Allah’ın varlığı apaçıktır

İnsan, etrafına bakıp kâinatı incelediğinde mükemmel bir düzen ve ahengin olduğuna şahit olmaktadır.

Güneş, ay, gezegenler ve diğer tüm gök cisimleri birbirlerine çarpmadan kendi yörüngelerinde hareket etmektedir. Dünyamız da hem kendi çevresinde hem de Güneşin çevresinde dönmektedir. Dünya bu dönüş esnasında güneşe bulunduğu yerden çok az bir mesafe yaklaşsa alevler içinde kalır; tersine çok az bir mesafe uzaklaşsa buz kesilip donardı.

Havada direnç kuvveti olmasa, yağmur taneleri yeryüzüne bir mermi gibi inerdi. Suyun kaldırma kuvveti olmasa, denizlerde  gemiler ve insanlar  yüzemezdi. Yeryüzünde dağlar olmasa dünyamız sürekli sarsıntı geçirirdi.

Dünyanın da içinde bulunduğu gezegenlerin uzaya fırlayıp savrulmasını engelleyen, yer çekim kuvveti adı verilen ilâhî bir kanundur.

 

b -İnsanın bedenindeki âyetler,

İnsan büyük âlem olan kainattan, küçük âlem olan kendisine bakıp incelediğinde şunlara şahit olur:

Saçlarımızdan ayak parmaklarımıza kadar vücudumuzun şekli, boyun, parmak, el, kol, diz, ayak gibi organlar kendilerinden beklenen görevleri yapabilecek şekilde düzenlenmiştir.

Kalbimizin çalışması, gözümüzün görmesi, kulağımızın işitmesi, derimizin hissetmesi, kanın vücutta dolaşması, yiyeceklerin sindirilmesi, zararlı atıkların vücuttan dışarı atılması ve diğer tüm organlarımızın çalışması önceden programlandığı şekilde aksamadan belirli bir düzen  içinde devam etmektedir. Vücudumuzdaki herhangi bir organ rahatsızlandığında diğer tüm organlar bu rahatsızlığı hissederler.

 

c-Hayvanlar âleminden örnekler       

Karada ve denizde sayısız hayvan, onların şekilleri, yaşama şartları, özellikleri aklımızı şaşırtacak kadar değişik, farklı ve en mükemmel şekildedir. Her hayvanın yapısına göre hareketi, yiyeceği ve özellikleri vardır. Bütün bunların tesadüfen olması akıl dışıdır.

         Hayvanların yapıları ve özellikleri incelendikçe âlemlerin Rabbi Allah’ın ne kadar yüce ve güçlü olduğu anlaşılır. Fil ve balina gibi çok büyük hayvanlar olduğu gibi, sinek, bit ve daha küçük, hatta mikrop gibi göze görünmeyen hayvanlar bile vardır. Her birinin ayrı bir görevi ve ayrı bir özelliği vardır.

En küçüğünden en büyüğüne tüm hayvanlar, bitkiler, ırmaklar, nehirler, denizler, okyanuslar, dağlar yeryüzünü bir vitrin gibi süslemekte, aynı zamanda yaratılışları icabı, Allah’a teslim olup tesbih etmekte ve insana hizmet etmektedirler.

Bütün bu düzen ve ahenk kendi kendine olmayıp, üstün özelliklere sahip tabiat üstü bir varlık tarafından yaratılmıştır. Biz müslümanlar bu yüce varlığa ALLAH (c.c.) diyoruz.

         Kur’an, Allah’ın her bir eserine “âyet” diyor. Âyet yol kenarındaki trafik işaretleri gibidir. Bu işaretler sürücünün hedefine ulaşmasında ona yardımcı olduğu gibi gerçek akıl sahipleri de Allah’ın âyetlerine bakarak O’na ulaşır. 

         Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın varlığıyla ilgili belgelerin hem kâinatta,  hem de insanın kendi varlığında olduğu ifade edilmektedir:

         “Biz onlara ufuklarda ve kendilerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki, O (Kur’an)’ın gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?” (Fussilet, 37)

         “Kesin inanacak olanlar için yeryüzünde ve kendi canlarınızda (Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren) nice deliller vardır. Görmüyor musunuz?  (Zariyat, 20-21 )

 

SORULAR

1-Âyet ne demektir?

2-Varlıkta kaç çeşit âyet var?

3-Kevnî âyet ne demektir, açıklayınız

4-Kavlî âyet ne demektir, açıklayınız.

5-Allah’ın Birliği ile ilgili Kur’an’dan ayetler örnekleri veriniz.

6-Allah (cc) kendinden başka ilâh olmadığını nasıl haber veriyor?

7-Allah’ın birliği ile ilgili başka âyetler araştırınız.

8-Evrendeki bütün yaratıklar Allah’ın varlığını isbat eden âyetler midir?

9-Tabiat kanunları denilen şeyler âyet sayılır mı?

10-Kâinattaki âyet (işaret)lerle Allah'a iman konusu arasındaki bir ilişki  var mıdır?

11-Kâinattaki varlıklar ve olaylar nasıl âyet olabiliyoır?

12-İnsan küçük kâinat mıdır, niçin?

13-İnsan yaratılışı hangi yönlerden âyet sayılabilir?

14-İnsanın beden yapısı âyet sayılabilir mi?

15-Hayvanlar aleminde de âyetler var mıdır?

16-Her bir âyeti trafik işareti gibi saymak mümkün müdür?

17-Allah (cc) kendi varlığının belgelerinin nerelerde olduğunu söylüyor?

 

                                          

      

 

DERS 10:     ALLAH’A İMAN  1

 

                            *Müslümanların Allah İnancı,

                            *Allah’ın Sıfatlarının Kapsamı

                            *Esmâu’l-Hüsnâ,                           

 

Bu Dersi Bitirdiğiniz Zaman Aşağıdaki Amaçlara Ulaşmanız Beklenmektedir.

1-Bir müslümanın Allah'a nasıl inanması gerektiğini açıklayabilmek

2-Allah’ın sıfatlarının kapsamını öğrenmek.

3-Allah Teâla’nın zatî sıfatlarını öğrenmek.

4-Allah’ın subûtî sıfatlarını sayıp kısaca açıklayabilmek

5-Esmâü’l-Hüsnâ konusundaki âyet mealini hatırlamak ve Esmâü’l-Hüsnâ’ya kısaca açıklayarak öğrenmek.

 

Allah’a İman     

Akıl sahibi olup da ergenlik çağına gelmiş olan her insana düşen ilk görev, yaratıcısı olan Allah Teala’yı tanımak, O’na iman edip kullukta bulunmaktır.

“O göklerin, yerin ve bunların arasındaki her şeyin rabbidir. O’na kulluk et ve O’na kullukta sabret. Hiç O’nun adıyla anılan birini biliyor musun?”  (Meryem, 65)

 

Müslümanlar Allah’a Şöyle İnanır:

Allah vardır ve birdir. Varlığının başlangıcı ve sonu yoktur. Allah yaratıklardan hiç birisine benzemez. Allah’ın varlığı kendisindendir. O hiç bir şeye muhtaç değildir, bütün her şey ona muhtaçtır.

Allah daima diridir. Her şeyi bilir, görür, işitir, dilediğini yapar. Allah sonsuz kudret (güç) sahibidir, yaratıcıdır, dilediğini yoktan var eder.

Allah’a böyle inanan kimse, hiç kimsenin görmediği bir yerde bile olsa ahlâksızlık yapamaz. Çünkü Allah’ın onu gördüğünü, duyduğunu ve cezalandıracağını bilir ve ona göre hareket eder.

 

Allah’ın Sıfatlarının Kapsamı

Allah’a iman etmek için Allah’ı tanımak lazımdır. Fakat Allah’ın  nasıl olduğu bilinemez. Allah ancak  isimleri, sıfatları ve fiilleri ile bilinir. O halde Allah’a iman O’nda bulunması ve bulunmaması gereken sıfatları  ve O’na ait isimleri bilmek ve inanmaktır. Allah Teâla’ya doğru olarak inanmak ve yüce varlığını iyi tanıyabilmek için O’nun sıfatlarını ve isimlerini bilmek gerekir.

Meşhur sınıflamaya göre Allah Teala’nın 14 tane sıfatı vardır. Bunlardan 6 tanesi zati, 8 tanesi ise subuti sıfatlarıdır.

Zati sıfatlar sadece ve sadece Allah Teala’da bulunan, O’nun haricinde hiç bir varlıkta bulunmayan sıfatlardır.

Subuti sıfatları ise, Allah’tan başka bazı varlıklarda da  sınırlı bir şekilde bulunabilen sıfatlardır.

                  

1-  ZATΠ SIFATLAR  (SIFAT-I  SELBİYYE)

Allahü Teala’nın zati sıfatları 6 tanedir.  

A) Vücut: Var olmak demektir. Allah (cc) her zaman ve her yerde vardır.

B) Kıdem: Allah’ın varlığının öncesinin olmamasıdır. Yani, önceden yok iken sonradan yaratılmış veya olmuş değildir. Her yaratılan şeyin muhakkak öcesi vardır. Allah (cc) tek yaratıcı olduğundan O’nun başlangıcı yoktur. Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

O ilktir ( kendinden önce hiçbir varlık yoktur), sondur ( kendinden sonra bir varlık yoktur, her şey yok olurken O  kalacaktır.) , O zahirdir (açıktır), batındır (gizlidir).”  ( Hadid, 3)

C) Beka: Allah’ın varlığının sonu olmaması demekıir. Allahü Teala ebedidir. O ölmez veya yok olmaz. O’nun ne geçmişte ne gelecekte var olmadığı bir zaman düşünülemez.

D) Vahdaniyyet: Bir olmak demektir. Allah zatında, sıfatlarında ve fiilerinde eşi, dengi ve benzeri olmayan birdir.

Allah Teala mutlak birdir. Bir kağıdı ikiye, üçe, dörde veya daha fazla parçaya bölebilirsiniz. Allahü Teala iki veya daha fazla olması düşünülemeyen bir’dir.  Allahü Teâla sıfatlarında ve fiillerinde de bir’dir. Allah’tan başka hiçbir varlık sıfatlarında ve fiilerinde Allah gibi bir değildir.

E) Muhâlefetün lil-havadis: Sonradan var olanlara benzememek demektir. Allah (c.c.) sonradan var olanlara, yani yaratılmış varlıklardan hiçbirine, hiçbir yönden benzemez.

“O’na benzer hiçbir şey yoktur.”  (Şura, 11)

F) Kıyam bi nefsihi: Allah’ın varlığı ve varlığının devamlı olması kendindendir. Allahü Teâla, var olması ve varlığını devam ettirmesi için hiç bir şeye muhtaç değildir.

“Allah elbette bütün alemlerden gani ve müstağnidir.”  (Ankebut, 6)

 

2- SUBUTΠ SIFATLAR

Allahü Teâla’nın subuti sıfatları 8 tanedir.

A) Hayat: Allah’ın canlı, diri, yani hayat sahibi olması demektir. O devamlı olarak diridir, ölümsüzdür.

B) İlim: Allah’ın, geçmiş ve gelecekteki her şeyi en küçük ayrıntısına kadar bilmesidir. Allah, olmuşu, olacağı, açığı, gizliyi, kalplerden geçenleri, herşeyi ezeli ilmiyle bilir.

C) Semi: Allah’ın her şeyi işitmesidir. Allah kulağa ihtiyaç duymadan herşeyi işitir. O’nun duymayacağı hiç bir ses, hiç bir fısıltı yoktur.

D) Basar: Allah’ın her şeyi görmesidir. Allahü Teala küçük büyük, gizli açık, uzak yakın, her şeyi görür. Hiç bir şey O’na gizli kalmaz.

E) İrade: Dilemek demektir. Allah dilediğini yaratır, O’nun iradesi (dilemesi) dışında hiç bir şey olmaz.

F) Kudret: Gücü yetmek demektir. Allah’ın her yerde her şeyi yaratma güç ve kuvveti. Allah’ın gücü, dilediği her şeyi yapmaya yeter. Gerçek anlamda güç ve kuvvet, ancak, sadece Allah’a aittir.

G) Kelâm: Söylemek, konuşmak demektir. Allah’ın harften ve sesten münezzeh olarak konuşması. Allahü Teala dile ihtiyaç duymadan dilediğini söyler.

H) Tekvin: Allah’ın yoktan var etmesi, yaratması. Her şeyi Allah yaratmıştır. Allah, yaratmak istediği şeye “ol” der ve hemen o şey oluverir.

 

ESMÂÜ'L-HÜSN  (Allah Teâlâ’nın Güzel İsimleri)

Kur'an, Allah'ı O’nun isim ve sıfatları ile tanıtıyor. Kur'an'da Allah Teâla’nın yüz kadar isim ve sıfatı bulunmaktadır.

"Nasıl bir Allah?" sorusu, Kur'an'da anlatılan  "Esmaü'l-Hüsna ve sıfatların tanıttığı Allah"  şeklinde cevaplandırılabilir.

ALLAH: Kâinatı yaratıp yöneten, bütün övgü ve ibadetlere lâyık, varlığı zorunlu olan, ilahlığa ait sıfatların hepsini kendinde toplamış bulunan yüce Zât'ın özel ve en kapsamlı adı, lafza-i celâl.

er-RAHMÂN: İlâhî rahmet ve koruyuculuğu bütün yaratıkları kapsayan, dünyada iman eden ve etmeyen herkese merhamet edip nimet veren.   

er-RAHÎM: Çok merhamet edip bağışlayan, dünyada kendisine iman edip emirlerine uyanları ahirette sonsuz nimet verecek olan.

el-MELİK: Görünen ve görünmeyen bütün âlemlerin sahibi ve yöneticisi.

el-KUDDÛS:  Her türlü eksiklik ve noksanlıktan münezzeh (uzak), bütün üstün sıfatlara sahip.

es-SELÂM: Esenlik veren, kullarını tehlikelerden selâmete çıkaran.

el-MÜ'MİN: Güven veren, vaadine güvenilen, kendine sığınanları rahata, huzura erdiren. Gönüllerde iman ışığı uyandıran.

el-MÜHEYMİN: Evrenin bütün işlerini düzenleyen, gözeten ve yöneten; insanları gözetleyip koruyan.

el-AZİZ: Eşi, benzeri ve dengi bulunmayan; değerli, şerefli ve güçlü; hiçbir zaman yenilmeyen, daima galip olan.

el-CEBBÂR:  Mutlak iradesini her durumda yürüten, dilediğini zorla yaptırmağa gücü yeten,  her güçlüğü kolaylaştıran.

el-MÜTEKEBBİR: Her şeyde ve her işte azamet ve yüceliğini gösteren; büyüklükte eşi ve benzeri olmayan.      

el-HÂLİK: Her şeyi takdirine uygun şekilde yaratan, yoktan var eden.

el-BÂRİ': Herhangi bir modele bağlı kalmadan bütün varlıkları yaratan; eşyayı, herşeyin organ ve cihazlarını birbirine uygun olarak yaratan. 

el-MUSAVVİR: Her varlığa ayrı bir şekil ve özellik veren.

el-ĞAFFÂR: Mağfireti, affı çok; daima affeden, tekrarlanan günahları da bağışlayan.        

el-KAHHÂR: Yenilmeyen, yegâne galip; varlıkları emir ve iradesi altında tutan.  

el-VEHHÂB: Her çeşit nimeti hiçbir karşılık beklemeden bol bol bağışlayıp veren.

er-REZZÂK: Ruh ve bedenlerin gıdasını yaratıp veren; yaratılmışlara faydalana-cakları şeyleri ihsan eden.

el-FETTÂH: İyilik kapılarını açan; kullarına rahmet kapılarını açan ve zorlukları  çözüp kolaylaştıran.

el-ALÎM: Her şeyi hakkıyla bilen.

        el-KÂBIZ: Daraltan, rızkı belli ölçüde tutup veren; canlıların ruhunu alan.

         el-BÂSIT: Açan, genişleten, rızkı, lütuf ve keremini bol bol veren, ruhları bedenlere yerleştirip yayan.

         el-HÂFID: Alçaltan, zillete düşüren.

         er-RÂFİ': Yücelten, izzet ve şeref veren.

         el-MUİZ: Aziz kılan, yücelten, izzet ve şeref veren.

         el-MÜZİLL: Alçaltan, zillete düşüren, hor ve hakir eden.

         es-SEMÎ': Her şeyi hakkıyla işiten.

         el-BASÎR: Her şeyi hakkıyla gören.

         el-HAKEM: Hükmeden, hakkı yerine getiren; Hüküm verme yetkisini elinde tutan; son hükmü verecek olan.   

         el-ADL: Mutlak adalet sahibi, hiçbir şeyde aşırılığa düşmeyen.

         el-LATÎF: Sonsuz lütuf ve kerem sahibi; Yaratılmışların ihtiyaçlarını en ince noktasına kadar bilip karşılayan.

         el-HABÎR: Her şeyin içyüzünden haberdar olan.

         el-HALÎM: Acele ve kızgınlıkla davranmayan; ceza vermede acele etmeyen, teenî sahibi.

         el-AZÎM: Azamet sahibi, büyük; Zatının ve sıfatlarının aslı anlaşılamayacak kadar ulu.

         el-ĞAFÛR: Mağfireti çok; bütün günahları bağışlayan.

         eş-ŞEKÛR: Az iyiliğe çok mükâfat veren.

         el-ALİYY: İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce.

         el-KEBÎR: Çok büyük; Ululuğu karşısında her büyüğün küçüldüğü mutlak büyük.

         el-HAFÎZ: Koruyup gözeten ve dengede tutan; Beladan saklıyan.

         el-MUKIYT: Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren, herşeyi koruyan.

         el-HASÎB: Kullarını hesaba çeken ve onlara kâfi gelen, yeten; herkesin ve her şeyin hesabını en iyi bilen.

         el-CELÎL: Azamet ve ululuk sahibi.

         el-KERÎM: Keremi (bağışı) bol ve sonsuz; Fazilet türlerinin hepsine sahip.

         er-RAKIYB: Her şeyi gözetleyip kontrolü altında tutan.

         el-MÜCÎB:  Dilek ve dualara karşılık veren; Kendine niyaz edip yalvaranlara isteklerini veren.

         el-VÂSİ': İlmi, ihsanı, mağfiret ve merhameti her şeyi kuşatan.

         el-HAKÎM: Bütün emir ve işleri yerli yerinde olan. Hüküm ve hikmet sahibi.

         el-VEDÛD: Çok seven ve çok sevilen.

         el-MECÎD: Yüce, şanlı ve şerefli; lütuf ve keremi bol.

         el-BÂİS: Ölümden sonra dirilten; ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaran.

         eş-ŞEHÎD: Her şeyi gözleyip bilen; her zaman ve her yerdeki yaratıklarını bilip gören.

         el-HAKK: Fiilen var olan, varlığı ve ilâhlığı gerçek olan; Hiç değişmeden duran; hakkı ortaya koyan. 

         el-VEKÎL: Kendisine güvenilip dayanılan; kulların işini düzeltip onların yapacağından daha iyi yapan.

         el-KAVÎ: Kudretli, her şeye gücü yeten.

         el-METÎN: Çok sağlam ve çok güçlü; Her şeye gücü yeten, kudretli.

         el-VELÎ: Yardımcı ve dost. Kulların ihtiyacını gideren.

         el-HAMÎD: Her bakımdan övgüye lâyık. Bütün varlığın diliyle övülen.

         el-MUHSÎ: Her şeyi tek tek bütün ayrıntılarıyla bilen; İlmiyle her şeyin sayısın bilen.

         el-MÜBDÎ: Varlıkları ilkin yaratan; yaratıkları maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan.

         el-MUÎD: Ölümden sonra tekrar yaratan.

         el-MUHYÎ: Can veren, hayatı halk eden, sağlık ve afiyet veren.

         el-MÜMÎT: Ölümü yaratan, ecelleri geldiğinde canlıları öldüren.

         el-HAYY: Ezelî ve ebedî hayatla daima diri; her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten.

         el-KAYYÛM: Her varlığın kendisine bağlı olduğu, kâinatı yöneten en yüce varlık; Her şeyi tutan.

         el-VÂCİD: Dilediğini dilediği zaman bulabilen, hiçbir şeye muhtaç olmayan. 

         el-MÂCİD: Şanlı, şerefli; kadri ve keremi bol olan.

         el-VÂHİD: Tek, zatında, sıfatlarından, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla ortağı veya benzeri olmayan.

         es-SAMED: Arzu ve ihtiyaçları sebebiyle her varlığın kendisine yöneldiği, ancak kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan. 

         el-KAADİR: Her şeye gücü yeten, tam kudret sahibi; İstediğini istediği gibi yapmaya gücü yeten.

         el-MUKTEDİR: Her şey gücü yeten, kudretli; 

         el-MUKADDİM: Öne alan; Arzu ettiğini ileri geçiren.

         el-MUAHHİR: İstediğini geriye koyan, arkaya bırakan.

         el-EVVEL: İlk, O'ndan öncesi olmayan evvel; Varlığının başlangıcı olmayan.

         el-ÂHİR: Son, Bâki olan, O'ndan sonrası olmayan son; Varlığının sonu olmayan.

         ez-ZÂHİR: Varlığını ve birliğini belgeleyen bir çok delilin bulunması açısından açık olan.

         el-BÂTIN: Gizli; Zatının görülmesi ve aslının bilinmesi açısından gizli.

         el-VÂLÎ: Kâinatın hakimi ve yöneteni.

         el-MÜTEÂLÎ: İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce, erişilmesi mümkün olmayan.

         el-BERR: İyilik ve ihsanı bol olan.

         et-TEVVÂB: Tevbeleri çokca kabul edip günahları bağışlayan. 

         el-MÜNTAKİM: Suçluları lâyık ve müstahak oldukları şekilde adaleti ile cezalandıran.

        el-AFÜVV: Çok affedici; İnsanların günahlarını kendilerinde sorumluluk kalmayacak şekilde affeden.

         er-RAÛF: Çok şefkatli, çok merhametli.

         MÂLİKÜ'L MÜLK: Mülkün hakiki ve ebedî sahibi.

         ZÜ'L-CELÂLİ VE'L-İKRÂM: Azamet ve kerem sahibi; Büyüklük ve ikram sahibi.

         el-MUKSIT: Adaletle hükmeden, bütün işlerini denk ve birbirine uygun ve yerli yerinde yapan.

         el-CÂMİ': İstediğini istediği zaman istediği yerde toplayan; Bütün övgü ve erdemleri zatında toplayan; bütün mahlûkatı hesaba çekmek üzere kıyamet gününde bir araya getiren.

         el-ĞANÎ: Çok zengin; hiç bir şeye muhtaç olmayan, kendi dışındaki her şey O'na muhtaç.

         el-MUĞNÎ: Zenginlik veren; kullarından dilediğini keremiyle zengin eden.

         el-MÂNİ': Bir şeyin olmasına engel olan; Kötülüklere engel olan, hikmeti gereği dilemediği şeylerin gerçekleşmesine izin vermeyen.

         ed-DÂRR: Zarar verici olanlar dahil olmak üzere her şeyi yaratan.

         en-NÂFİ': Fayda veren; fayda verici şeyleri yaratan.

         en-NÛR: Nurlandıran, nur kaynağı; Âlemleri ve gönülleri nurlandıran.

         el-HÂDÎ: Yol gösteren, murada erdiren; Hidayet yaratan, istediği kulunu hayırlı yollara muvaffak kılan.

         el-BEDÎ': Bütün varlıkları eşi ve örneği olmadan ustalıklı bir şekilde yaratan; hayret verici âlemler icad eden.

         el-BÂKÎ: Varlığının sonu olmayan, daima var olan.

         el-VÂRİS: Varlığının sonu olmayan; Varlığı devamlı olan servetlerin hakiki sahibi. 

         er-REŞÎD: Bütün işleri isabetli ve hedefine ulaşan, kullarını doğru yola irşad edici.

         es-SABÛR: Çok sabırlı olan.                  

         Tirmizi’nin Ebu Hureyre’den rivayetine göre o şöyle demiştir:

Allah’ın Rasulü (s.a..v.) dedi ki: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim onları bellerse Cennete girer.”

 (Hadisin devamında, yukarıda sayıp Türkçe anlamlarını verdiğimiz 99 ismi sayar. Sünenü’t-Tirmizi, Daavat 83, Hadis no: 3507)

         (Buhari, Müslim ve başkaları, hadisin sadece baş tarafını rivayet eder, isimleri ayrı ayrı sıralamazlar. (Bkz. Buhari, Şurut 18; Müslim, Zikr 5, hadis no: 5, 6)

         Allah’ın isimleri sadece 99 tane değildir. Tirmizi’nin yukarıda saydığımız meşhur listesinde görülmeyen Allah’a ait daha 27 adet özellik vardır.

         Yukarıdaki listenin dışında, Kur’an’daki Diğer İsimler:

         er-Rabb,  el-İlâh,  el-Muhıyt,  el-Kadîr,  el-Kâfî,  eş-Şâkir,  el-Hakîm,  el-Kaahir,  el-Mevlâ,  en-Nasıyr,  el-Hâlık,  el-Melik,  el-Kefîl,  el-Hallâk,  el-Ekrem,  el-A’lâ,  el-Mübîn,  el-Hafî,  el-Karîb,  el-Ehad,  Ğâfiru’z-Zenb,  Şedîdu’l-ıkaab,  Fâtıru’s-semâvâti ve’l-ard,  Rafîu’d-derecât,  Ğâlib alâ emrih,  Kaaim alâ külli nefs,  Hayrun Hâfızan

 

         “Esmâü’l-Hüsnâ (En güzel isimler) Allah’ındır. O’nu o isimlerle çağırın (adlandırın). O’nun isimleri konusunda ilhâd’a (eğriliğe) sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir.” (A’raf, 180)   

 

SORULAR

1-Bir müslüman Allah'a nasıl inanır.

2-Allah’ın aslını (mahiyetini) bilemeyeceğimize göre O’nu nasıl tanırız?

3-Allah’ın sıfatları neyi kapsar?

4-Allah Teâla’nın zatî sıfatlarını sayınız?

5-Zatî sıfatların özelliği nedir?

6-Vücud ne demektir?

7-Kıdem ne demektir ?

8-Beka ne demektir ?

9-Vahdaniyet ne demektir ?

10-Muhalefetü’n lil-Havadis ne demektir ?

11-Kıyam bi-Nefsihi ne demektir ?

12-Allah’ın subûtî sıfatlarını sayınız?

13-Hayat ne demektir ?

14-İlim ne demektir ?

15-İrade ne demektir ?

16-Semi ne demektir ?

17-Besar ne demektir ?

18-İlim ne demektir ?

19-Kudret ne demektir ?

20-Tekvin ne demektir ?

21-Subuti sıfatların özelliği nedir ?

22-Allah’ın isimlerine ne denir ?

23-Allah’ın isimleri ile ilgili âyet bulunuz,

24-Allah’ın isimleri ile ilgili hadis bulunuz.

25-Allah’ın isimlerini sayınız ve kısaca manasını açıklayınız.

26- Allah’ın isimleri ve sıfatları, yaratmış olduğu varlıklardan;

a) Meleklere benzer

b) Cinlere benzer

c) Bazısına benzer

d) Hiç birine benzemez

27- “Allah, her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdardır.” Bu ifadede geçen Allah’ın ismi, aşağıdakilerden hangisidir?

a) Habir b) Kuddüs c) Mucib         d) Kadir

28-Kur’an’ın, Allah’tan başka ilahları reddederken ve yalnızca O’nun ilahlığını belirtirken en çok üzerinde durduğu konu hangisidir?

a) Rızık verici Allah’tır.

b) Göklerde ve yerde egemenlik Allah’ındır.

c) Yaratıcı Allah’tır

d) Kainattaki bütün düzeni Allah yönetmektedir.

29-Allah’ın varlığının devamının kendinden olması, aşağıdaki sıfatlardan hangisinin   anlamıdır?

a) Kıyam bi nefsihi,

b) Kıdem,

c) Muhalefetün lil havadis

d) Vahdaniyet

30-Aşağıdakilerden hangisi Allahü Teâla’nın zati sıfatlarındandır?

a) Hayat,

b) Kelam,

c ) Tekvin,

d) Vahdaniyet

31-“Var olması ve varlığını devam ettirmesi için, hiç bir varlığa muhtaç olmaması” ifadesi, Allahü Teala’nın hangi sıfatının açıklamasıdır

a) Vücud,

b) Kıyam bi nefsihi,

c) Muhalefetün lil havadis,

d) Vahdaniyet

32-Aşağıdakilerden hangisi Allah Teala’nın zati sıfatlarındandır?

a) Kudret, b) Vücud, c) Kıdem,   d) Tekvin

33-“Allah Teâla’nın, yarattıklarından hiç birine benzememesi” ifadesi, Allah Teâla’nın hangi sıfatının açıklamasıdır?

a) Muhalefetün lil-havadis,

b) Vahdaniyet,

c) Kıyam bi-nefsihi

d) Kelâm

34) Aşağıdakilerden hangisi, Allah Teâla’nın subutî sıfatlarından değildir

a) Beka, b) Semi’,     c) Hayat,           d) Tekvin

35-Allah Teâla’nın dilediğini yapma gücüne sahip olmasına ne denir?

a) İrade, b) Kıyam bi-nefsihi, c) Basar,     d) Kudret    

 

 

 

DERS 11:      ALLAH’A İMAN  2

 

                            *Allah Korkusu

                            *Allah Sevgisi,

                            *Allah’a İmanın Hayat Üzerindeki Etkileri

 

Bu Dersi Bitirdiğiniz Zaman Aşağıdaki Amaçlara Ulaşmanız Beklenmektedir:

1-Allah’tan nasıl korkulması gerektiğini öğrenmek.

2-Allah korkusunun normal bir korku değil, O’nun sevgisini kaybetme  korkusu olduğunu öğrenmek.

3-Allah’ın bütün yaratıkları sevdiğini hatırlamak.

4-Allah’ı sevmenin iman işi olduğunu öğrenmek.

5-Allah’ın sevmenin O’na itaat etmeyi gerektirdiğini hatırlamak.

6-Allah’a iman etmenin hayatımız üzerinde çok olumlu etki yapacağını öğrenmek.

7-Allah’a iman etmenin davranışlarımızı güzelleştirmesi gerektiğini öğrenmek.

 

Allah Korkusu

Allah’ı sevme, O’nun makamından korkma ve O’n bitmek tükenmek bilmeyen rahmetinden bir şeyler umma imanın gereğidir.

İnsan psikolojisinde korku ve ümit duyguları beraber vardır. İnsan, bazı  şeyler karşısında kendinin aciz (yetersiz) kaldığını bilir, ondan korkar ve sığınılacak bir kucak arar. 

İnsan nefsinin iki zıt çizgisi vardır: Korku ve Ümit.

Nefis yaratılış gereği korkar veya ümit eder.    

Kur’an, insandaki bu yaratılışı göz önünde bulundurur. Ondaki  lüzumsuz korkuları ayıklar, korkulması gereken yerden korkmayı, ümit edilmesi gereken şeyi ümit etmeyi ona öğretir.

Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“O şeytan sizi kendi dostlarından korkutuyor ( ya da yalnızca kendi dostlarını korkutur). Eğer mü’min iseniz ondan değil, Benden korkun.” (Âli İmran, 3/175)

         “Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve yalnızca Benden korkun.” (Bekara, 2/40)

         İnsandaki korku hissi iyi yönlendirilmezse veya asıl korkulması gereken makam olan Allah’tan hakkıyla korkulmazsa; insanın hayatındaki denge bozulduğu gibi, bir çok gereksiz korkunun esiri olur.

         İnsan tarih boyunca böylesine lüzumsuz korkular yüzünden sayısız tanrı bulmuştur. Tabiat güçlerinden korkmuş, ateşi, gökleri, karanlıkları;  açlıktan korkmuş, ekmek ve maaş verenleri; yalnızlık ve sahipsizlikten korkmuş, putları veya  başka şeyleri ilâh edinmiştir. Bu lüzumsuz korkular yüzünden insanoğlu, sığınılacak kucaklar aramış, ancak çoğu zaman sığındığı kucaklar kendisi için tehlikeli ve zararlı olmuştur.

         Korku, insandaki haddi aşma, haksızlık etme ve taşkınlıkta bulunma gibi eğilimleri frenleyen çok özel bir duygudur. İslâmın getirdiği korku hissi, aşırı istekleri frenler.

         Kur’an’ın üzerinde durduğu korku, insanı dehşete düşüren, ya da onu ümitsizlik içinde çaresizliğe sevkeden bir korku değildir. Bu korku kişi ile Allah’ın yasakları arasına perde olabilecek, kişiyi kötülüklerden alıkoyabilecek korkudur. 

        Kişide korku duygusundan önce, korktuğu şey hakkında bir bilgi ve bilinç olması gerekir. Mesela, bir şeyin kendisini şu harama götürdüğünü bilmeyen veya onun haram olduğuna inanmayan ne o haramdan korkar, ne de sonucundan çekinir. 

         Hüküm günü olan kıyametten ve o günün (Din gününün sahibi) olan Allah’tan korkup sakınmak, İslâmın üzerinde durduğu bir ahlâktır.

         “Onlar (muttakiler), Rablerine karşı gayb ile (O’nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar kıyamet saatinden içleri titremekte olanlardır.” (Enbiya, 21/49)

İnsanlara düşen Allah’tan başka tanrılar edinmemek ve O’nun dışında hiç bir şey karşısında korkup-sakınmamaktır.        

“Allah dedi ki: ‘İki ilâh edinmeyin; O, ancak tek bir ilâhtır. Öyleyse benden, yalnızca benden korkun.

         Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur, itaat-kulluk da (dün de) sürekli olarak O’nundur. Böyleyken Allah’tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz?’”   (Nahl, 16/51-52. Bir benzeri, Mü’minûn, 23/24-27)

         “ ... Oysa savaş üzerlerine yazıldığında onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar...” (Nisa, 4/77)

Gerçekten iman eden kimseler için, kendisinden haşyet duymaya (korkmaya) Allah (cc) daha lâyıktır. (9 Tevbe/13

 

                   Allah Sevgisi

         İman, Allah’ı sevmeyi de gerektirir. O, sevilmeye layıktır. O’nun insana iyiliği ve ihsanı sayılamayacak kadar çoktur.

         Takva bir anlamda Allah (cc) sevgisini kaybetme endişesinden dolayı insanın içinin titremesidir.

         Takvadaki korku kulun Rabbiyle arasındaki sevgiyi yıpratma korkusudur. O yakacak diye değil, O sevmeyecek diye korkmaktır. Yanmanın en büyüğü O’nun sevmemesidir.

         Takva Allah sevginin zirvesidir.

         Şüphesiz ki bir insan takva sahibi bir mü’min olmadıkça Allah’ı hakkıyla sevemez. İmanı güçlü olmayan kullar, Rablerine karşı hakkıyla sorumluluk bilinci taşımadıkları için, Allah’ın dışında bir takım ilâhları O’nu sever gibi severler.

         “İnsanlar içinde Allah’tan başkasını (Allah’a) eş edinen kimseler de vardır. Onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah sevgisi ise çok daha sağlamdır...” (2 Bekara/165)

         Allah’ı hakkıyla sevenler O’nun sevgisini ve dostluğunu kazanırlar. Bu dostluk ta iman ve takva şartına bağlıdır.

         “Haberiniz olsun, Allah’ın veli kulları (dostları) için hiç bir korku yoktur ve onlar üzüntü içinde de olmayacaklar. Onlar iman etmişler ve takvaya ermişlerdir.” (Yunus, 10/62)

         Kul, Allah’ın emrettiklerini yerine getirmeye ve yasaklarından titiz bir şekilde kaçınmaya çalışmadan olgun bir mü’min olamaz.  Böyle yapanları da Allah (cc) sever.

         Mü’min Allah’a karşı sevgisini önce O’nun gönderdiklerine iman ederek gösterir. Sonra da O’na ibadet ederek, dua ederek ve gerçek anlamda şükrederek yerine getirir.

         Allah sevgisinin bir göstergesi de O’na itibar etmek, değer vermektir. Gerçekten Allah’ı sevdiğini iddia edenler O’na ve O’nun emirlerine değer verirler. 

 

Allah’a İman Etmenin Hayatımız Üzerindeki Etkileri

          Allah’a iman etmenin etkisi hayatın her alanında görünür. Ya da görülmesi gerekir. İnsan ibadet için yaratılmıştır. Bu ibadet de düzgün, ahlâklı, insanca yaşamadır.

         *İman eden kimse sürekli Allah’ın gözetlemesi altında olduğunu düşünür. Günün birinde öleceğini, öldükten sonra yaptıklarının hesabını  vereceğini, ölümden sonra cennet ve cehennemden başka yer olmadığını aklından çıkarmaz.

         *Mü’min inanır ki Rahman olan Allah inasanlara faydalı olanları emreder, zararlı olanları yasaklar. O, inasnın iki dünyada da mutlu olmasını ister.

         *Mü’min bilir ki İslâm hep güzelliği, doğruluk ve dürüstlüğü, temziliği, iyilik severliği, insanca davranmayı, güzel ahlâkı emreder. Kötülükleri, rezillikleri, zulmü ve haksızlığı yasaklar.

         *İyilikleri yapanlar mutlu olurlar. Kötülükleri yapanlar ise cezasını çekerler. Bunu da ancak iman sağlar.

         *Mü’minler, Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyarlar. İnsan Allah’tan korkup-sakınıyorsa, o kişinin aklı görevini yapıyor demektir. Böyle bir akıl da insan iyi şeyleri yaptırır, kötü işlerin kötülüğünü gösterir.

         Takva, aynı zamanda kişinin Allah’la arasında oluşturduğu sevgiyi yıpratmamak için tetikte durması, o sevgiyi gözbebeği gibi korumasıdır. Takva sahibi mü’min, Allah’ın değil yasaklarını, O’nun hoşlanmama ihtimali olan şeyleri bile terkeder. Değil O’nun emirlerini, O’nu razı edeceğini sandığı amellere sarılır.

         Bütün bunları yaparken de başka hesapları değil, yalnızca sevgiyi korumayı amaçlar. 

 

 

SORULAR

1-İnsanda korku ve ümit duygusu var mıdır?

2-Kur’an hangi kimden korkmayı tavsiye ediyor?

3-Korku iyi yönlendirilmezse, insan yanlış korkulara düşer mi?

4-Tarihte insanlar nelerden korkup onları ilâh haline getirmişler?

5-Bugün de insanlar sbazı şeylerden ilâhtan korkar gibi korkuyorlar mı?

6-Korku duygusu insana olumlu şeyler yaptırır mı?

7-Allah’tan nasıl korkulması gerekir?

8-‘Övülecek korku’ nasıldır?

9-Korkulacak şey hakkında bilgi sahibi olmak gerekir mi?

10-Allah’tan korkup sakınmak ne anlama gelir?

11-Allah korkusu normal bir korku değil, O’nun sevgisini kaybetme  korkusu mudur?

12-Allah (cc) bütün yaratıkları sever mi?

13-Allah’ı sevmek iman işi midir?

14-Allah’ı sevmenin zirvesi nedir?

15-Gerçek korku ve sevgi kime karşı duyulur?

16-Allah sevgisine nasıl ulaşılır?

17-Allah’ın sevmek O’na itaat etmeyi gerektirir mi?

18-İman etmeyenler başka şeyleri Allah gibi severler mi?

19-Allah (cc) kendisini sevenlere dost olur mu?

20-Allah (cc) sevgisinin bir göstergesi de O’na itibar etmek midir?

21--Allah’a iman etmek hayatımız üzerinde çok olumlu etki yapar mı?

22-Allah’a iman etmek davranışlarımızı güzelleştirir mi?

23-İman edenler, sürekli Allah’ın gözetlemesini düşünürler mi?

24-Ahireti düşünmek insanı düzgün hareket yapmaya götürür mü?

25-Allah’a iman insanı Allah’ın rızasını kazanmaya sevkeder mi?

 

 

 

 

DERS  12:    MELEKLERE İMAN

 

                             *Meleklere İman,

                             *Meleklerin Özellikleri,

                             *Meleklerin Görevleri, (Özellikle Kiramen Katibin)

                             *Meleklere İmanın Faydaları,      

 

Bu dersi Bitirdiğiniz Zaman Aşağıdaki Amaçlara Ulaşmanız Beklenmektedir:

1-Meleklere imanın gayba iman olduğunu öğrenmek.

2-Meleklere iman etmenin önemli bir imtihan olduğunu öğrenmek.

3-İnsanın göremediği pek çok varlığın olduğunu hatırlamak.

4-Meleklere iman eden bir kimsenin iman diğer şartlarına da kolaylıkla iman edeceğini hatırlamak.

5-Meleklerin özelliklerini kısaca tekrar etmek.

6-Meleklerin görevlerini tekrar hatırlamak.

7-Meleklere iman etmenin faydalarını öğrenmek.

 

                   Meleklere İman                                     

         “Mü’minlerden her biri, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti.”  (Bakara, 285)

         Meleklere iman gaybidir.

Gayb: Duyularla veya akılla bilinmeyen, görülmeyen şeydir. Müslüman Allah’ın bildiği, ama kendisi için gayb olan şeylere inanır.

         Bazıları “ben gözümle göremediğim varlıklara inanmam” derler. Halbuki insanın gözüyle göremediği pek çok varlık ve olay vardır. Bazı kişiler onlara inanmıyor diye onlar yok olmazlar.

         Üstelik gayb’e, yani Allah’ın ve Peygamberin haber verdiği ama gözümüzle göremediğimiz şeylere iman büyük bir imtihandır. Çünkü insanlar gördükleri şeylere inanırlar. Bunlara karşı gözlerini yumamazlar.  Allah’ın insanların göremediği şeyleri yaratması ve sonra da bunlara ‘inanın’ demesi insanları denemek içindir. 

Mü’minler; ‘dinledik ve itaat ettik’ derler ve bunalar inanırlar.

         Zaten,  gözüyle  göremediğinin  varlığını  kabul etmeyenlere; akıllarını, duygularını, düşüncelerini, rüzgarı, elektrik akımını... göremedikleri halde varlıklarını nasıl kabul edip, kendileriyle çelişkiye düştükleri sorulabilir.

Böylece görülecektir ki, onlar görmedikleri için inkâr etmiyorlar, şeytana ve nefislerine uyarak inadına Allah’tan gelen hakkı inkâr ediyorlar.

         İnsan aklının bilinmeyen âlemleri (evrenleri) anlayamaması, onların olmadığı anlamına gelmez. Bu konuda müslümana düşen, bu gibi haberleri Alim (her şeyi bilen) ve Habir (her şeyden haberdar) olan Allah’ın ve O’nun elçisinden öğrenmektir.

Bazı insanlar görünen maddi cisimleri, bazıları da görünmeyen manevi cisimleri Allah’a eş  tutuyorlardı. Müşrikler bizim inandığımız melekleri tanrı çocukları veya tanrı kızları olarak kabul edebiliyorlar.

İslâma göre melekler dişi veya erkek olmadıklarına gibi, onların kend başlarına hiç bir yetkileri de yoktur.   

 

Meleklerin Özellikleri

*Melekler nurdan yaratılmış varlıklardır.

*Erkeklik ve dişilikleri yoktur.

*Yemek yeme, uyuma, yorulma gibi insanî durumlardan uzaktırlar.

*Güzel  kokulardan, güzel sözlerden, Kur’an dinlemekten, ilimle uğraşılan  yerlerde bulunmaktan hoşlanırlar.

*Melekler Allah’a hiç isyan etmeyecek şekilde yaratılmışlardır. Her zaman Allah’a itaat ve ibadet ederler.

        *Melekler görülmezler. Allah onları göremeyeceğimiz şekilde yaratmıştır.

*Melekler çok hızlı hareket edebilirler. Verilen vazife ne kadar ağır olursa olsun, o vazifeyi yapabilecek güçtedirler.

 

Meleklerin Görevleri:

1) Cebrail (a.s.); Vazifesi, Allah ile Peygamberler arasında elçiliktir.

2) Mikail (a.s.); Vazifesi, tabiat olaylarını idare etmektir.

3) İsrafil (a.s.); Vazifesi, Allah emrettiği zaman “Sur”a üfürecektir. Birinci üfürüşte   kıyamet kopacaktır. İkinci üfürüşte ise, bütün ölüler dirilecektir.

4) Azrail (a.s.); Vazifesi, canlıların ruhunu almaktır.

5)Kirâmen Katibîn: İnsanların yaptığı amelleri yazarlar. Biri insanın sağında, diğeri ise solunda bulunur. Sağdaki sevapları, soldaki ise günahları yazar. Sağdaki soldakinin emredeni durumundadır.

Şu âyet-i kerime Kiramen Katibîn meleklerinden bahsetmektedir:

“Hatırla ki  insanın sağında ve solunda oturan, onun amellerini tesbit etmekte olan iki melek vardır. O bir söz atmaya dursun, mutlaka onun yanında hazır bir gözcü vardır.”  (Kaf, 17-18)                     

6)Hafaza Melekleri: Allahü Teala  hafaza melekleri  hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“O’nun ve her insanın önünde ve arkasında kendisini Allah’ın emriyle gözetleyecek takipçi melekler vardır.”    (Ra’d, 11)

7)Münker ve Nekir:  Bu iki melek, ölen her insana kabirde sual sormakla görevlidir. Soracakları sualler; “Rabbin kim?” , “Peygamberin kim?” ve “Dinin ne?” ’den ibaret olacaktır.

8)Hazene-i Cennet  ve Cehennem: Bu melekler cennet ve cehennemin bekçileri durumundadır. Cennet meleklerinin başındaki meleğin adı “Rıdvan” dır. Cehennem meleklerine  “Zebani” denir. Başındakine ise  “Malik” adı verilir.

 

Meleklere İman Etmenin Faydaları

1-Meleklere iman eden bir müslüman, imanın diğer şartlarını da kabul eder. Vahiy meleğinin Allah’tan vahiy, yani ilahi kitap getirdiğine kolaylıkla inanır.

2-Melekler gibi görünmeyen ilginç varlıklar yaratan Allah’aın gücünü daha iyi anlar.

3-Melekler hiç günâh işlemezler, hata yapmazlar, sürekli Allah’a ibadet ederler. Bir müslüman da onlara bakarak melek gibi ahlâklı olmaya çalışır.

4-Meleklere inanan bir müslüman, meleklerin kendisini takip ettiğini, gözetlediğini, iyilik ve kötülüklerinin yazıldığını bilir. Ve bu bilinçle davranışlarına çeki düzen verir.

Böylece, meleklere olan inancımız bizi kötülük ve günah yapmaktan vazgeçirir. 

Yaptığı hareketlerin kameraya alındığını bilen bir kimse, kamerenın karşısında suç işlemez, kendisini rezil edecek işler yapmamaya çalışır. Yaptığı her şeyin melekler tarafından yazıldığına, ahirette bunların hesabını vereceğine inanan bir müslüman, günah işlememeye dikkat eder.

5-Cennnette giden kimselere Allah bazı melekleri hizmetçi olarak verecek. Müslüman Cenneti kazanmak için daha çok ibadet eder.

6-Allah (cc) Hz. Âdem’i yarattığı zaman meleklere ona secde etmelerini emretmişti. Bu insanlar için bir üstünlüktür. Müslüman bu derecesini günah işleyerek düşürmemeye çalışır.

7-Allah (cc) bazı melekleri insanları korumakla, onlara yardım etmekle görevlendiriyor. Bunu bilen müslüman Allah’a şükreder. 

 

SORULAR                                                                         

1-Melek nedir?

2-Meleklere iman gayb mıdır?

3-Gözümüze görünmeyen varlıklar var mıdır?

4-Allah melekler gibi göze görünmeyen varlıkları niçin yaratmıştır?

5-Meleklere iman bir imtihan mıdır?

6-Müşriklerin bir kısmı meleklere hangi gözle bakıyorlardı?

7-Bir şeyi biz göremiyoruz isek o yok mudur?

8-Meleklerin özelliklerini kısaca tekrar ediniz.

9-Cebrail’in görevi ne idi?

10-Azrail’in görevi nedir ?

11-Mikail’in görevi nedir ?

12-İsrafil’in görevi nedir ?

13-Kirâmen Kâtibîn melekleri ne iş yaparlar ?

14-Bu meleklerin görevinin önemini düşününüz.

15-Hafaza meleklerinin görevi nedir ?

ker-Nekir meleklerinin görevini söyleyiniz.

16-Cennette hangi melek görevlidir?

17-Cehennemde hangi melekler görevlidir?

18-Meleklere inanmanın faydaları nelerdir?

19-Gaybı kimler bilebilir?

    a)Melekler, b) Cinler, c)Allah ve melekler,    d) Sadece Allah

20-Aşağıdakilerden hangisi meleklerin özelliklerindendir?

a) İnsanlar gibi yer, içer, çoğalır ve ölürler.

    b)Allah’a karşı gelme iradeleri vardır.

c) Gaybı bilirler.

d) Allah’a daima itaat ederler, O’na karşı gelmezler.

21-Aşağıdakilerden hangisi melekler için doğru değildir?

a) Melekler nurdan yaratılmış varlıklardır.

b) Güzel kokulardan, güzel sözlerden hoşlanırlar.

c) Erkeklik ve dişilikleri yoktur.

d)Bazan günah işleyebilirler.

22-Aşağıdakilerden hangisi, Cebrail (a.s.) adlı meleğin görevidir?

a) Sura üflemek

b) Tabiat olaylarını düzenlemek.

c) Allah’ın emir ve yasaklarını peygamberlere ulaştırmak.

d) Eceli gelenlerin ruhlarını bedenlerinden ayırmak.

23-Tabiat olaylarını düzenlemek aşağıdakilerden hangi meleğin görevidir?

a) İsrafil            b) Azrail          c) Cebrail           d) Mikail

 

 

 

 

DERS 13:    DİĞER GÖRÜNMEYEN VARLIKLAR

 

                            *Cinler ve özellikleri,

                            *Şeytan (İblis) kimdir?

                            *Şeytanın faaliyetleri,

 

Bu Dersi Bitirdiğiniz Zaman Şu Amaçlara Ulaşmanız Beklenmektedir:

1-İslâma göre ruhani varlıkların çeşitlerini öğrenmek.

2-Cin kavramının anlamını öğrenmek.

3-Cinlerin özelliklerini öğrenmek.

4-Cinlerin ve insanların niçin yaratıldığına dikkat çekmek.

5-Peygamberimzin cinlerin de peygamberi olduğunu hatırlamak.

6-Cinlerin gaybı bilemeyeceklerini hatırlamak.

7-Şeytanın (iblis’in) kim olduğunu tanımak.

8-Şeytanın özelliklerini öğrenmek.

9-Kur’an’daki şeytan kıssasını tekrar hatırlamak.

10-Şeytanın niçin yaratıldığını hikmetini düşünmek.

11-Şeytan ve cinlerin varlığını akla ters olmadığını öğrenmek.

 

Cin Ne Demektir ?

İslâm’a göre ruhanî (görünmeyen)varlıklar üç kısımdır.

Birinci kısma girenler, Allah'a itaat ve ibadet eden meleklerdir.

         İkinci kısımdakiler, şer ‘;ler yapan ve isyankâr olan şeytanlardır. Bunlar, insanları aldatırlar ve kötülük için çalışırlar.

         Üçüncü çeşit ruhanî yaratıklar ise , ikisi ortası olan gizli yaratıklardır. Bunların hayırlıları ve Allah'a itaat edenleri olduğu gibi; şerlileri ve Allah'a isyan edenleri de  vardır. Bunlara da denir. Cin denince, mü’mini de kâfiri de olan ruhanî varlıklar anlaşılır.

 

Cinlerin Özellikleri

         *Cinler dumansız alevli ateşten yaratılmıştır. Onların yaratılışı insanın yaratılışından önce olmuştur.

*Cinler akıllı, gözle görülmez ve çeşitli şekillere girebilen varlıklardır.

*Cinler yerler, içerler, evlenip, çoluk-çocuk sahibi olurlar, ibadet ederler.

*Cinlerin mü’minleri ve kafirleri vardır. Cinlerin mü’minleri insanlara faydalı, kafirleri de zararlı olurlar. Kur’an-ı Kerim onların da kitabıdır.  

         “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp korkutan peygamberler gelmedi mi?” (En’am  130)

         “(Rasülüm!) De ki: ‘cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur’an’ı) dinleyip  de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: ‘Gerçekten biz, doğru yola ileten üstün güzel Kur’an’ı dinledik.

Biz de ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbımıza asla ortak koşmayacağız. Doğrusu bizim beyinsiz olanımız (İblis veya azgın cinler), Allah hakkında pek aşırı yalanlar uyduruyormuş.

Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, onların (şımarıklıklarını ve) azgınlıklarını arttırırlardı.

Doğrusu, biz cinler, göğe erişmeye çalıştık; fakat onu sert bekçilerle, alevler ve meş’alelerle doldurulmuş bulduk.

Gerçekten biz, -kimimiz salih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda- türlü türlü yollar tutmuştuk. İçimizde, (Allah'a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var.” (Cin, 1-2, 4, 6, 8, 11, 14)

                  

Cinlerin Yaratılış Amacı

         Cinler de insanlar gibi Allah’a ibadet etsinler diye yaratılmışlardır.

         “Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet/kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56)       

 

Peygamberimiz Cinlere de Gönderilmiştir

         Yukarıda Cin suresindeki âyetlerden anlaşılacağı gibi, Hz. Muhammed (sav) bütün insanlığa gönderildiği gibi, cinlere de peygamber olarak gönderilmiştir. Çünkü, O, peygamberlerin en büyüğü ve sonuncusudur. 

Bir grup cin’in Peygamberimiz’i Kur’an okurken dinlediğini ve iman ettiklerilerini, dinledikleri Kur’an’ı diğer cinlere bildirdikleri ve onları İslâm’a davet ettikleri yukarıdaki âyette geçti. (Bkz. Cin, 1-2; Ahkaf, 29)

 

Cinler Gaybı Bilebilirler mi?

Cinler gaybı bilemezler. Çünkü gaybın bilgisi sadece Allah’a aittir. 

“...Eğer cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı.” (Sebe’, 14. Cin, 8-10)

Bazı sihirbaz ve büyücüler, cinlerin kafir olanlarını kullanarak sihir ve büyü yaparlar. Bu yolla gaybı bildiklerini iddia ederler. Ancak bu doğru değildir. (Sihir ve büyü yapmak İslâm’a göre haramdır.)

 

Şeytan Kimdir  

 “Şeytan” kelimesi; azgınlıkta ve kötülükte ileride olan, çok kötü ve inatçı anlamına gelir.

İnsanlardan veya cinlerden çok kötülere genelde şeytan denir. Ancak Şeytan (iblis) deyince cinlerden kötülük yapan anlaşılır.

         İslâm’a göre şeytan, cinlerden olan (ateşten yaratılmış), insanları Allah’ın yolundan saptırmak için çalışan, Allah’ın emrine karşı gelen, insanın en büyük düşmanıdır.

“Şeytan” denilince akla, cinlerin ilk ferdi olan ve atası sayılan “İblis”  gelir.

İblis, şeytanın özel ismidir. Allah'a isyan ederek kibirlenip ve Hz. Âdem (a.s.)’e secde etmeyen İblis, ilk şeytandır, şeytanların atasıdır.

Şeytan cinlerdendir. “Hani Biz meleklere, ‘Adem’e secde edin’ demiştik de, İblis’ten başkası hemen secde etmişti. O, cin’den idi.  Rabbinin emrine karşı gelmişti.” (Kehf, 50; Bakara, 34)

         Şeytan, kötülüğün, küfrün, zulmün, şirkin temsilcisidir. Allah’a ilk isyan eden varlık şeytandır.

Allah şeytana kıyamete kadar yaşama hakkı vermiştir. Yani kıyamete kadar ölmeyecek, devamlı olarak Allah’ın kullarını doğru yoldan çıkarmak için yardımcıları ile birlikte çalışacaktır.

 

Kur’an-ı Kerim’de Şeytan Hikâyesi

         “And olsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, ‘Adem’e secde edin’ dedik; İblisten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı.

         Allah, ‘sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?’ dedi. (İblis:)‘Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm’ cevabını verdi.

         Allah, ona ‘in oradan, orada büyüklük taslamak sana düşmez, defol, sen alçağın birisin.’ 

        İblis:‘İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana zaman tanır’ dedi.’ Allah, ‘sen zaman tanınanlardansın’ buyurdu.

         İblis :‘Beni azdırdığın için, and olsun ki, Senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım; sonra önlerinden, ardlarından, sağ ve sollarından onlara sokulacağım; çoğunu sana şükreder bulamayacaksın’ dedi.

         Allah buyurdu: ‘Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan!  Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım.

         (Allah buyurdu ki) ‘Ey Adem! Sen ve eşin cennette yerleşin, dilediğiniz yerden (bol bol) yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, sonra zalimlerden olursunuz.’

         Derken şeytan, çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve ‘Rabbiniz, sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye sizi bu ağaçtan men etti, başka bir sebepten değil’ dedi.

Ve onlara, ‘Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim’ diye yemin etti.

         Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini taddıklarında çirkin yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üst üste yamayıp üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri onlara: ‘Ben sizi o ağaçtan ysaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır demedim mi?’ diye nidâ etti.

         (Adem’le eşi) dediler ki: ‘Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.’

         Allah buyurdu: Birbirinize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşip kalma ve yaşayıp faydalanma vardır.

Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (dirilip) çıkarılacaksınız.’ dedi.

         Ey Adem oğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi,süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır. İşte bunlar, Allah’ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).

         Ey Adem oğulları! Şeytan, ana – babanızı (Adem ile Havva’yı), çirkin yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir belâya düşürmesin. Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.”  (A'raf, 11-27)  

                                                        

Şeytanın Görevi

Âyetlerden anlaşıldığı gibi şeytan insanları Allah’ın yolundan saptırmaya çalışacaktır; bu onun görevidir. İnsanlar içerisinde ona uyanlar olacağı gibi, ona uymayıp reddedenler de olacaktır.

         Allah (cc) Kur’an’da, şeytanın bizim düşmanımız olduğunu  bildirmiştir. Bu düşmanlık kıyamete kadar devam edecektir. 

         “Ey İnsanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl şeylerden yiyin, şeytana ayak uydurmayın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır. Muhakkak size, kötülüğü, hayasızlığı, Allah'a karşı da bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara, 168-169)

         Şeytan insanları kötülüğe ve isyana çağırırken “Ben şeytanım” dememekte, bunu saklamaktadır. Bu işi başka bir kimlikle yapmaktadır.

         Allah, her insanı, yol gösteren bir melekle desteklediği gibi; ona vesvese veren bir de şeytan vermiştir. Müslümana düşen görev, şeytana değil meleğe uymaktır.

 

Şeytanın Yaratılmasının ve İnsanlara Musallat Olmasının Hikmeti

         İnsanın apaçık düşmanı olduğu bildirilen ve amacı insanı doğru yoldan çıkarmaya çalışmak olduğu anlaşılan şeytan, acaba niçin yaratılmıştır?

         Arzular ve istekler bedenimiz için gereklidir. Ancak bunlar kontrol altına alınmazsa, insan hata yapabilir, çirkin işlere düşebilir. Kişi aşırı isteklerine ve nefsine uyarsa yücelemez. İslâm, bu duygu ve arzuları görmezlikten gelmez; ama bunların sınırlı tutulmasını ister.

         Şeytan ise sürekli bu duyguları azdırır. İşte bu bir imtihandır. İnsan nefsinin aşırı istekleriyle ve şeytanın kandırmalarıyla mücadele eder, onlara kanmazsa imtihanı başararır. 

         Şeytan, babamız Adem’e vesvese verdiği gibi, hepimizi yoldan çıkarmaya çalışır. Onun niyeti, insanoğlunu parlak sözlerle ve yalanla aşağılık arzularını uyandırarak, onu yanlış yola sevketmektir.

İnsan, ruhî gelişmesinin ilk aşamasında, şeytanın içinde uyandırdığı kötü arzuları susturmak için onunla mücadele zorundadır. İnsan, bu mücadeleden ilahî vahiy sayesinde galip çıkabilir.

         Şeytan ve onun içimizdeki vesvesesi olmamış olsaydı, insanın bu yücelmesi de mümkün olmayacaktı.

         “Benden size bir hidayet rehberi geldiğinde kim ona uyar, yolundan giderse, onlar için artık korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaktır.” (Bakara, 2/38)

                 

                   Cin ve Şeytanın Varlığı Akla Ters Değildir

         Saf ateşten yaratılan ve insan gözüyle görülemeyen cinler ile, aynı cinsten olduğu Kur’an’da haber verilen şeytanın gizli varlıklar olduklarını Kur’an haber veriyor. Bu konuda bir çok ayet ve Kur’an’da “Cin suresi” adında ayrı bir sure vardır.

Cinlerin varlığını Hz. Peygamber  de haber vermiştir. O halde, bizim müslüman olarak, açık âyetler ve sahih hadislerle var olduğu bildirilen cin ve şeytanın, Allah’ın görülmeyen gizli yaratıkları olduğuna inanmamız gerekir.

         Meleklerin varlığını inkâr etmeyen müslümanın aklı, varlığı dinen  kesin olan cin ve şeytanı da inkâr etmez. Çünkü bu akle ters değildir.

Her şeyi yaratan Allah onları da yaratabilir. Üstelik bizim her cismi görmemiz şart değidir. Hatta gözlerimizin önünde, bir bünyeye sahip bir çok varlıklar olduğu halde, biz onları görmeyebiliriz. Hava içinde hiç hissetmediğimiz dalgalar ve ışınlar bulunduğu gibi, bir âletle bile hissedemeyeceğimiz gizli varlıklar bulunabilir.

   

SORULAR

1-Cin ne demektir ?

2-Cinlerin aslı nedir ?

3-Cinlerin ne gibi özellikleri vardır ?

4-Cinlerin yaratılış amacı nedir?

5-Cinler gaybı bilebilirler mi?

6-Şeytanla cinler arasında nasıl bir bağ vardır? 

7-Cilerin de müslümanı ve inkarcısı var mıdır ?

8-Hz. Muhammed’e niçin ‘Rasûlüs’s-Sakaleyn’ denmiştir ?

9-Şeytan kelimesinin anlamı nedir?

10- Şeytan var mıdır ?

11-Şeytan hangi şeyden yaratılmıştır?

12-Kur’an’daki şeytan kıssasını tekrar hatırlayınız.

13-Şeytanın özellikleri nelerdir ?

14-Şeytanın Hz. Âdem’ niçin secde etmedi ?

15-Bunun üzerine Allah (cc) ona nasıl bir karşılık verdi ?

16-Şeytan Allah’tan ne istedi ?

17-Allah (cc) şeytana insanları saptırma konusunda izin verdi mi ?

18-Hz. Âdem’in ve eşinin cennetten çıkmasına ne sebep oldu ?

19-Şeytanın yaratılış sebebi nedir?

20-Şeytanın bir mü’mine fayda ve zararları nelerdir?

21-Şeytan sadece vesvese mi verir, yoksa insanları zorla mı isyan etmeye götürür ?

22-Cin ve şeytanların varlığı akla ters midir ?

23-Şeytanın niçin yaratıldığını hikmetini tekrar düşününüz.

 

 

 

 

DERS 14:        KİTAPLARA İMAN

 

                            *İlâhî kitaplara inanmanın anlamı,

                            *İlâhî kitapların gönderiliş sebepleri,

                            *Dört büyük kitap ve durumları,

                  *İlâhî Kitaplar,

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Allah’ın doğru yolu göstermek için insanlara ilâhî kitaplar gönderdiğini hatırlamak.

2-İlahî kitapların gönderiliş amacını tekrar etmek.

3-Suhufları ve hangi peygambere gönderildiklerini öğrenmek.

4-Büyük kitapları ve gönderildikleri peygamberleri hatırlamak.

5-Kur’an’dan başka kitapların değiştirildiğini öğrenmek.

6-Kur’an’dan başka kitabın bağlayıcı olmadığını bilmek.

 

Kitaplara İman

“O takva sahipleri ki, onlar sana indirilene de, senden önce indirilene de iman ettiler.”   (Bakara, 4) 

İman esaslarından biri de Kur’an’a ve Kur’an’dan önceki kitap ve suhuflara (küçük kitaplara) inanmaktır. O kitapları Allah (cc) peygamberlere göndermiştir. Peygamberler de onlardaki hükümleri insanlara tebliğ etmişlerdir.

Bu kitaplarda Allah insanlara emirlerini, yasaklarını, mükâfatını ve azabını açıklamıştır. Müslümanlar Allah’ın indirdiği kitaba göre hayatlarını düzenler.

Biz müslümanlar, peygamberlere gönderilen kitapların hepsine inanırız.  Ancak, Kur’an-ı Kerim haricindeki kitaplar sonradan insanlar tarafından bozulmaya uğramışlardır. Bu sebeple biz onların bozulmuş haline değil bozulmamış haline inanıyoruz.

Mü’minlerin Kur’an’a ve önceki kitaplara inanması, Hz. Âdem’den kıyamete kadar insanların tek bir dini, tek bir Rabbi olduğunu ispatlıyor. 

 

Kitapların Gönderiliş Amacı 

Kitapların gönderiliş amaçlarının başında insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak gelir.

İnsanı yaratan Allah, insanın hayatı boyunca takip edeceği itikat, ibadet, ahlak, emir ve yasakları içine alan kitap ve sahifeleri ilk insandan itibaren göndermiştir. Bu kitaplar sayesinde insanlar hidayeti, dünya huzuru ve ahiret saadeti gibi pek çok gerçeği anlamışlardır

         Allah Teâla hiç bir insanı tebliğsiz bırakmamıştır. Her  topluma kendi dinini bildirmiştir. İnsanların hayatını peygamberlerine gönderdiği kitaplarla düzenlemiştir. Her topluma itikad, şeriat, ahlâk ve edeplerini gösteren hak kitaplar göndermiştir.

 

İlâhî Kitaplar

Allah’ın  peygamberlerine indirdiği kitaplar büyüklüklerine göre iki kısımda incelenirler: Suhuflar (Küçük Kitaplar) ve Büyük Kitaplar.

 

a)Suhuf (Sayfalar -Küçük Kitaplar-)

Allah tarafından gönderilen kitaplardan bazıları birkaç sayfadan meydana gelen küçük kitaplardır. Bunlara sahifeler (sayfalar) anlamına gelen “suhuf” denilir. Bu suhuflar şu peygamberlere gönderilmiştir:

         1) Âdem  (a.s.)’e 10 sayfa,

         2) Şit  (a.s.)’e  50 sayfa,

         3) İdris  (a.s.)’e 30 sayfa,

         4) İbrahim  (a.s.)’e  10 sayfa olmak üzere toplam 100 sayfa kitap gelmiştir.       

         Bu sayfalar, indirildiği zamanın ihtiyaçları az olduğundan sahife şeklinde indirilmiş, kitap şeklinde indirilmemiştir. Bugün bu sahifeler mevcut değildir.

  

b)Büyük Kitaplar  

Büyük kitaplar dört tanedir. Bu kitaplar şu peygamberlere gönderilmiştir:

1) Tevrat, Hz. Musa’ya,

2) Zebur, Hz. Davud’a,

3) İncil, Hz. İsa’ya,

4) Kur’an-ı Kerim, Hz.Muhammed’e  indirilmiştir.     

         Zebur, Tevrat ve İncil’in aslı bozulmuş, insanlar tarafından tahrif edilmiş (değiştirilmiş) lerdir.

         Tarih boyunca kimileri bu kitapları alıp kabul etmişler, kimileri de  reddetmişlerdir. Kimileri ise alıp kendilerine göre değiştirmişlerdir. Bugün yahudilerde bulunan Tevrat ve hıristiyanlarda  bulunan İncil tamamen değişikliğe uğratılmıştır. Bir çok kısımlar çıkartılmış, bir çok kısımlar da ilave edilmiştir.

         Bir defasında Hz. Ömer’in elinde Tevrat  sayfalarını gören Rasülullah (s.a.v.) : “Ey Ömer, vallahi Hz. Musa da aramızda olsaydı bana uymaktan başka bir şey yapmazdı.” diyerek  onun elindeki Tevrat sayfalarını yok etmesini buyurmuştur.

         Kur’an-ı Kerim, kendinden önceki kitapların hükmünü ortadan kaldırmıştır.

         Öyleyse Mü’min de Kur’an’dan başka hiç bir kaynağa bağlanamaz. Çünkü, Kur’an geldikten sonra  -ister değiştirilsinler, ister değiştirilmesinler-  hiç birine uyulmaz. 

 

 

SORULAR

1-Allah’ın doğru yolu göstermek için insanlara ilâhî kitaplar gönderdi mi?

2-Kitaplara iman ne demektir?

3-Müslümanlar Allah’tan gelen bütün kitaplara inanırlar mı?

4-İlâhî kitapların gönderiliş amacı nedir?

5-İlâhî kitapların içinde ne vardı?

6-Allah (cc) her peygambere ilâhî kitap indirmiş midir?

7-Suhuf ne demektir

8-Suhuflar hangi peygambere gönderildi?

9-Büyük kitaplar hangi peygamberlere gönderildi, tekrar ediniz.

10-İlâhî kitaplar Allah’ın gönderdiği gibi duruyor mu?

11-Peygamberimiz Hz. Ömer’ ne demişti?

12-Kur’an diğer kitapların hükmünü kaldırmış mıdır?

13-Kitapların gönderiliş amaçları nelerdir?

14-Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an-ı Kerim; Bu dört büyük kitap, sırasıyla hangi peygamberlere gelmiştir?

a) Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Davud, Hz. Muhammed,

b) Hz. İsa, Hz. Davud, Hz. Musa, Hz. Muhammed

c) Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. İsa, Hz. Muhammed.

d) Hz. Muhammed, Hz. İsa, Hz. Davud, Hz. Musa.

 

BİR KAÇ ÂYET:

“1-Elif. Lâm. Mim.

 2-Allah... O’ndan başka hiç bir ilâh yoktur, diridir ve Kayyûm’dur.

O, sana Kitabı hakk ile, ondan öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. Tevrat ve İncil’i de indirdi.

3-Bundan önce insanlara (birer) yol gösterici olarak Furkan’ın da indirdi. 4-Muhakkak ki Alla’ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah Azîz’dir, Hâkim’dir.” (Âli İmran, 3/1-4)

 

 

 

 

DERS 15:     KİTAPLARA İMAN

 

                            *Kur’an-ı Kerim’in özellikleri

                            *Kur’an niçin gönderildi

                           *Kur’an-ı Kerim’in kapsadığı konular

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Kur’an’ı Kerim’i en önemli özelliklerini öğrenmek.

2-Kur’an’ın bazı isimlerini öğrenmek.

3-Kur’an’ın niçin gönderildiğini tekrar hatırlamak.

4-Kur’an’ın içinde yer alan konuları kısaca sıralamak.

 

Kur’an-ı Kerim’in Özellikleri      

Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin en büyük mucizesidir.

Kur’an-ı Kerim Allah’ın koruması altındadır. O’nun bir kelimesi bile değiştirilmemiştir ve değiştirilemeyecektir. Dünyanın bir ucundaki  Kur’an (Mushaf) ile diğer ucundaki Kur’an aynıdır. Allah, Kur’an’ da şöyle buyuruyor: 

“O’nu biz indirdik, O’nun koruyucusu elbette biziz.”  (Hicr, 9) 

Kur’an-ı Kerim’in Peygamberimize gönderilmesi 23 senede tamamlanmıştır. Kur’an-ı Kerim, Hz. Ebu Bekir zamanında yazılı sayfalar birleştirilerek muhsaf haline getirilmiş, Hz. Osman zamanında çoğaltılmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de 114 sure vardır.

         Kur’an-ı Kerim, yeryüzünde en çok okunan, ezberlenen ve yazılıp basılan kitaptır.

*Kur’an’ın âyetleri ruhları çoşturur, kalplere huzur verir.

*Kur’an, insanları dalâletten hidayete, karanlıklardan nura,  batıldan  hakka  kavuşturur. 

*Kur’an-ı Kerim  baştan  sona  hikmet  hazinesidir. 

*O’nun  delilleri  açık  ve  ikna edicidir.

*Haberleri doğru, hükümleri sağlamdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim Allah kelâmıdır. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim’de çelişki veya hatalar bulunmaz. 

*Kur’an-ı Kerim insanlar için bir rehber, bir yol göstericidir.

Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

Bu kitapta asla şüphe yoktur. O müttakiler (Allah’tan korkanlar) için yol göstericidir.” (Bakara, 2)

Sana indirdiğimiz bu kitap mübarektir; ayetlerini düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsınlar.” (Sa’d, 29)

İlk inen âyetler Alak suresinin ilk 5 ayetidir. Son inen âyet ise Maide suresinin 3. ayetidir.

Kur’an-ı Kerim  Fatiha suresi ile başlar, Nas suresi ile sona erer. 

Kur’an-ı Kerim’in bir çok ismi daha vardır.Bu isimlerden bazıları şunlardır: Furkan  (hak ile batılı ayıran), Hüda (hidayet veren), Hakim (hüküm koyan), Nur, Şifa, Rahmet, Zikir...

Kur’an-ı Kerim Allah kelâmıdır. Hiç kimse Kur’an-ı Kerim’in dengi bir kitap meydana getirememiştir ve getiremeyecektir. Kur’an-ı Kerim bu konuda birçok âyette insanlara ve cinlere meydan okumaktadır:

         Bu Kur’an gibi bir kitap meydana getirmek için bütün insanlar ve cinler bir araya gelseler ve birbirlerine yardım etseler, yine O’nun bir eşini meydana getiremezler.” (İsra, 17/66)

    

Kur’an Niçin Gönderildi ?

İnsanlar ilâhî kitapları elleriyle bozdukları (tahrif ettikleri) ve hak yoldan ayrıldıkları için Allah Teâla, Hz. Muhammed’le birlikte Kur’an’ı indirdi.

         Kur’an, insanları hidayete (doğru yolu göstermek), hakkı ve batılı ortaya koymak, ölümü ve ölümden sonrasını hatırlatmak, Yüce Allah’a karşı sorumluluklarımızı öğretmek, dünya ve ahiret mutluluğunu nasıl kazanacağımız göstermek için gönderildi.

         Kur’an, Allah’ı ipidir. Kim ona tutunursa kötülüklere, aşağılıklara düşmekten kurtulur. Kur’an, Allah’ın büyüklüğünü, nimetlerini, insanlara iyiliklerini, O’nun ibadete layık olduğunu anlatır.

         Kur’an, insana nereden gelip nereye gittiğini, dünyaya niçin geldiğini, iyi davranışta bulunursa alacağı mükâfatları, kötü davranışta bulunursa karşılaşacağı kötü sonuçları haber vermek için gönderildi.

         En güzel hayat şeklini ancak Kur’an gösterir. Kur’an’ın dışındaki bütün hayat modelleri yanlıştır ve mutsuzluktur.

 

Kur’an-ı Kerim’ Konuları

Kur’an’da yer alan konuları kısaca şöyle sıralamak mümkün:

         1-Allah’ın  varlığı ve birliği.

         2-Allah’ın bütün yaratıkların Rabbi oluşu, yaratılmışların O’nsuz var olamayacakları.

         3-İlk insanın yaratılışı, cennetten çıkışı, dünyaya gönderilişi.

         4-Şeytanın yaptıkları ve yapacakları.

         5-Geçmiş toplulukların bazılarının yaptıkları.

         6-Yirmibeş peygamberin nasıl peygamberlik yaptıkları.

         7-İsyan eden tolulukların acıklı sonları.

         8-Kıyamet ve ahiret olayları.

         9-Cennet ve içindeki nimetler.

         10-Cehennem ve onun azabı.

         11-Allah’a nasıl ibadet edileceği, kulluk görevleri.

         12-Kişi, aile, toplum ve devlet hukuku.

         13-Bazı suçlara verilecek ilâhî cezalar.

         14-İnsana, hayatının hesabını mutlaka vereceğini hatırlatmalar.

 

SORULAR

1-Kur’an’ı Kerim’i ön önemli özelliklerini nelerdir?

2-Peygamberimizin en büyük mucizesi hangisidir, niçin?

3-Kur’an hangi yönlerden mucizedir, araştırınız.

4-Kur’an ne zaman bir araya (mushaf olarak) toplandı.

5-Kur’an ne zaman çoğaltıldı?

6-Kur’an hakkında âyetler araştırınız.

7-Kur’an’da yanlışlık ve çelişki var mıdır?

8-Kur’an niçin gönderildi?

9-Kur’an da tıpkı Tevrat ve İncil gibi bozulabilir mi, niçin?

10-Kur’an’ın bazı isimlerini ve manalarını araştırınız?

11-Kur’an’ın niçin gönderildi?

12-Kur’an insanlara ne kazandırır?

13-‘Kur’an Allah’ın ipidir’ bu ifadeyi açıklayınız.

14-Kur’an hangi konulardan bahseder?

15-Allah (cc) Kur’an’da her şeyi açıklamıştır derken neyi kasdediyoruz?

16-Kur’an’ın hükümleri eskir mi, ya da zamanı geçer mi?

17-Kur’an Arapça olduğuna göre ondan nasıl yararlanırız?

18-Kur’an-ı Kerim hakkında aşağıdaki seçeneklerden hangisi yanlıştır?

a) Kur’an bizzat Allah’ın koruması altındadır.

b) Kur’an’da 114 sure vardır.

c) Kur’an Fatiha suresi ile başlar, İhlas suresi ile sona erer.

d) Peygamberimiz’in en büyük mucizesi Kur’an’dır.

 

 

 

DERS 16:     PEYGAMBERLERE İMAN  1

 

                                     *Peygamber Kimdir ?

                                     *Peygamberlere Olan İhtiyaç,

                                     *Peygamberlerin Görevleri,

                                     *Peygamberler Model İnsanlardır,

                                     *Nebi ve Rasûl

 

Bu dersi bitirdiğinizde şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Peygamber terimin aslını hatırlamak.

2-İnsanların peygambere mutlaka ihtiyaçları olduğunu öğrenmek.

3-Allah’ın her topluma peygamber gönderdiğini tekrarlamak.

4-İslamda peygamberlik kurumunun önemini öğrenmek.

5-Peygamberlere imanın, onlara itaat etmek anlamına geldiğini öğrenmek.

6-Bütün peygamberlerin eşit olduğunu ve hepsinin de İslâmı tebliğ ettiklerini öğrenmek.

7-Peygamberlerin insanlar için en güzel örnek (model) olduklarını öğrenmek.

8-Nebi ile rasûl arasındaki farkı açıklamak.

 

Peygamber Kimdir ?

Peygamber sözlükte, haber getiren kimse demektir. Elçi, rasul ve nebi kelimesinin karşılığıdır.         

İslâmda peygamber: Allah’ın, kullarına dinini bildirmek için görevlendirdiği seçkin kimselerdir. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde peygamber kavramı olarak  “Nebi”  ve  “Rasûl” kavramları geçer.

 

Peygamberlere Olan İhtiyaç       

Yüce Allah, her topluma İslam’ı tebliğ için peygamberler göndermiştir ki, Allah’ı bilsinler ve O’ndan başkasına kulluk etmesinler. Allah, kendilerine peygamber göndermediği bir topluma azab etmez.         

“Biz bir peygamber göndermedikçe azab etmeyiz.”  (İsra, 15)

         İnsan yeryüzündeki yaratıkları düşündüğü zaman bir yaratıcının varlığını anlayabilir. Ancak bu yaratıcıya nasıl şükredilmesi gerektiğini bilemez. Yine insan kendi aklıyla iyi, güzel, faziletli davranışların bir kısmını bulabilir. Ama güzel ve kötü davranışları bütünüyle bilmesi mümkün değildir. Çünkü insan nefsine, şeytana ve çıkarına uyabilir.

        

Bu açıdan, Allah’a nasıl şükredilmesi gerektiğini açıklayan, mutlak güzel ve mutlak kötü olan şeyleri ortaya koyan,dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını gösteren elçilere ihtiyaç vardır.       

Kötülüklerle, kötülerle ve zalimler mücadele etmek için de aklı başında, faziletli va adalet sahibi kişilere ihtiyaç vardır. Peygamberler hem kötülüklerle mücadele ettiler, hem de kötülük ve zulümle nasıl savaşılması gerektiğini öğrettiler.  

                 

Peygamberlik ve Önemi      

İslâm akidesi açısından peygamberlik kurumu büyük değer taşır. Peygambere iman, tevhid kelimesinin (veya akidenin) ikinci kısmıdır.

         Peygamberlere imanla ilgili pek çok âyet vardır.

         “Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve peygamberlerden hiç birisi arasında (kendisine iman etme bakımından) fark gözetmeyen kimselere gelince, işte onların mükâfatını Allah kıyamette verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.” (Nisa, 152)

         “O kimseler ki, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr ederek kâfir olurlar. Allah ile peygamberlerinin arasını açmak isterler. Ve ‘peygamberlerden bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz!’  derler. Böylece iman ile küfür arasında bir yer tutmak isterler.” (Nisa, 150) Peygamberlere imanla ilgili diğer âyetler, bkz. Bakara, 4-5; Nisa, 14-15, 59, 80; A’raf, 35)       

         Rasûllere (peygamberlere) iman olsun, diğer iman esaslarına iman olsun, her zaman kulluk ve itaat gerektirir. İtaat ve kullukla beslenmeyen bir iman, iman olarak kalamaz.   Allah’a  inanan kimse, Rasül’e bağlanmak zorundadır. 

         “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ülü’l-emre (emir sahiplerine) de. Eğer bir hususda çekişirseniz, onu Allah’a ve Rasülüne götürünüz. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanmışsanız; bu hem hayırlı ve hem de netice itibariyle en güzeldir.”  (Nisa, 59)

         “Allah’a  ve O’nun rasûlüne itaat edin ve onların emirlerine ve yasaklarına aykırı hareket etmekten sakının. Eğer itaat etmekten yüz çevirirseniz, bilin ki, Peygamberimiz’e düşen sadece açık bir tebliğdir.” (Maide, 92)  Ve yine bkz. Âl-i İmran,132 ; Muhammed, 33. Nisa, 64

         Bu âyetlerde  mü’minlerin, Allah ile beraber Rasûlü’ne de itaat etmeleri şart koşuluyor.  (Peygamberlere itaat etmeyelere azab ile ilgili bkz. En’am, 11; Ra’d, 32; Maide, 33; Âl-i İmran, 32)    

         Peygamberler insanları cennetle müjdelemişler, cehennemle korkutmuşlardır.

         “Biz, peygamberleri ancak mü’minleri cennetle müjdeleyici ve kâfirleri cehennemle korkutucu olarak gönderdik.” (En’am, 48)                     

        İslâma göre bütün peygamberler eşittir ve hepsi de aynı dini insanlara tebliğ etmişlerdir. Ne Hz. İsa’nın dini hıristiyanlık; ne de Hz. Musa’nın dini yahudilikti. Hz. İsa’nın da Hz. Musa’nın da, bütün peygamberlerin de dini ancak İslâm idi ve bütün peygamberler müslüman idiler. 

      “İbrahim ne bir yahudi, ne de bir hıristiyandı. Fakat Allah’ı bir tanıyan gerçek bir müslümandı. Ve müşriklerden de değildi.” (Al-i İmran, 67)     

“Musa da kavmine şöyle dedi: Ey kavmim, siz gerçekten Allah’a iman ettiyseniz O’nun birliğine teslim olmuş müslümansınız. Artık Allah’a tevekkül edin.” (Yunus, 84)        

“Hani havarilere (Hz. İsa’ya bağlı olanlara): ‘bana ve rasûlüme  iman edin’ diye ilham etmiştim de onlar, ‘iman ettik, bizim hakiki müslümanlar olduğumuza şahid ol’ demişlerdi.” (Maide, 5/112) 

         Görüldüğü gibi, Allah tarafından gönderilen bütün dinlerin adı İslâm, peygamberlerinin ve onlara tabi olanların da adı müslüman idi. 

         “Senden önce gönderdiğimiz her peygambere: ‘Benden başka ilah yoktur, bana kulluk edin’ diye vahyetmişizdir.”  (Enbiya, 25)

         İşte, Hz. Âdem’den  kıyamete kadar her insanın ve  her cinin uyması gereken kural ve gerçek budur.                            

         Peygamberlik Allah’ın vermesi ile mümkündür. Peygamberlik çalışılarak elde edilecek bir makam değildir.

“Allah, peygamberliğini vereceği kimseyi daha iyi bilir.” (En’am  6/124)

         Peygamberlik, insanlar için en yüce bir makamdır. Peygamberlik makamı Hz. Âdem ile başlayıp Hz.  Muhammed ile son bulmuştur.

         Bu iki peygamber arasında ne kadar peygamber gelip geçtiğini Allah’tan başka hiç kimse bilemez.

 

                   Peygamberler Model İnsanlardır

         İnsan yapısı gereği başkalarını taklit eder, örnek alır. İyi insanları örnek alanlar da iyi, kötü insanları örnek alanlar da kötü olabilirler.

         Allah (cc) peygamberleri örnek olarak seçip insanlığın önüne koymuştur. İşte böyle ahlâklı olun, işte böyle güzel davranışlarda bulunun, işte şu elçiler gibi kulluk yapın diye.

         Peygamberler müslümanlar için örnek alınacak kişilerdir. Çünkü tebliğ ettikleri dini en güzel peygamberler yaşamışlardır.

         Allah’a bağlanmak isteyenlerin ve müslüman olarak  kalmak isteyenlerin kılavuzu Peygamber’den başkası olamaz. Zira Rasül’e itaat Allah’a itaattır.

Bu konuda Yüce Allah şöyle buyuruyor:

         “Kim Rasül’e itaat ederse, muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, bu seni üzmesin. Zira seni onlara koruyucu ve gözetici olarak göndermedik (ancak tebliğci olarak gönderdik).”  (Nisa, 80)

          Peygambere itaat etmek bir anlamda onu örnek almaktır.

       

Nebi İle Rasûl Arasındaki Fark            

Nebi ve Rasûl kavramları eş anlamlı ifadelerdir. Kur’an’da “nebi” ve “rasûl” kelimeleri peygamberler için kullanılmıştır.         

İkisi arasında şöyle bir fark olduğu belirtilir:

Rasûl, kendisine kitap ve şeriat gönderilen peygambere denir. Çoğulu “rusül”dür.  Nebi ise, kendisine kitap ve şeriat gönderilmeyip, kendisinden önceki rasûlün kitap ve şeriatını insanlara tebliğ eden peygambere denir. Çoğulu “enbiya”dır.   

         O halde her rasûl aynı zamanda nebidir, ama her nebi rasul değildir.  

 

 SORULAR

1-Peygamber ne demektir ?

2-İnsanlar kendi akıllarıyla bir yaratıcı olduğunu bulabilirler mi ?

3-İnsanların peygambere ihtiyaçları var mıdır ?

4-İnsanlar peygambersiz Allah’a nasıl şükredileceğini bilebilirler mi ?

5-İnsanlar her zaman bir model (örnek) ararlar mı ?

6-Allah (cc) her topluma peygamber göndermiş midir ?

7-Kelime-i Tevhid’in ikinci bölümü hangi imanı esasını kapsar.

8-İslâmda peygamberlik kurumu çok önemli midir ?

9-Peygamberlere iman, onlara itaat anlamına gelir mi ? İlgili âyetleri hatırlayınız.

10-Peygamberler insanları ne ile müjdeleyip korkutmuşlardır ?

11-Bütün peygamberler eşit midir ?

12-Bütün peygamberler hangi dini tebliğ ettikler.

13-Hz. Âdem’e, hz. Musa’ya, hz. İsa’ya inananlara İslâma göre ne denir ?

14-İsteyen peygamber olabilir mi ?

15-İslâma göre ilk ve son peygamber kimdir ?

16-Peygamberler insanlar için en güzel örnek (model) midir, niçin ?

17-Nebi ile rasûl arasında fark var mıdır ?

18- İnsanlar içerisinden peygamberleri kim seçer?

19-Peygamberlerin gönderiliş amaçları nelerdir?

20-Aşağıdakilerden hangisi peygamberlerin gönderiliş amacı olamaz?

a) İnsanları Allah’ın dinine davet etmek

b) İnsanlara Allah’a nasıl ibadet edeceklerini göstermek

c) İnsanların eski inanç, adet ve geleneklerini devam ettirmek

d) İnsanlara ahlâkî yönden güzel örnek olmak

  

 

 

 

DERS  17: PEYGAMBERLERE İMAN  2

 

                            *Peygamberlerin sıfatları,

                            *Kur’an’da adı geçen peygamberler,

                            *Peygamberlerin mucizeleri,

                            *Son Peygamber

 

Bu dersi bitirdiğinizde şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Peygamberlerin sıfatlarını tekrarlamak.

2-Kur’an’da adı geçen peygamberleri tekrar gündeme getirmek.

3-Peygamberlerin mucize gösterdiğini öğrenmek.

4-Son peygamberin Hz. Muhammed olduğunu hatırlamak.

5-Yalancı peygamberlere ‘mütenebbi’ denildiğini öğrenmek

 

Peygamberlerin Sıfatları

Peygamberler de bizim gibi insanlardı. Doğdular, genç ve ihtiyar oldular, yediler içtiler, evlenip çocuk sahibi oldular. Ecelleri gelince de Rablerine kavuştular.

Onlar da bizim gibi beşerdi. Beşerî özellik olarak diğer insanlardan farklı değillerdi. (bkz. Furkan, 20; Ra’d, 38) 

         Ancak İslâm göre, diğer insanlarda fazla olmayan, ama peygamberler mutlaka sahip olduğu beş tane özellik (sıfat) vardır.

         1-)  Sıdk;  Doğruluk demektir. Peygamberler, hem sözlerinde hem

de işlerinde doğru sözlüdürler. Asla yalan söylemezler.

      2-) Emanet; Güvenilir olmak demektir. Peygamberler güvenilir insanlardır. Peygamberler asla emanete hıyanet etmezler.

         “Bir peygamber için, emanete hiyanet etmek olur şey değildir.” (Âl-i İmran, 161)

         Mekke müşrikleri Peygamberimize “Muhammed’ül-emin” diyorlardı. Peygamberimizin en azılı düşmanı olan bu  müşrikler, en değerli eşyalarını Peygamberimize emanet ediyorlardı.

         3-) Fetanet; Peygamberler, insanların en zekileri ve en akıllılarıdır.

         4-) İsmet; Günah işlememek demektir. Peygamberler küçük veya büyük günah işlemezler.

         5-) Tebliğ;  Bildirmek demektir. Peygamberler Allah’tan almış oldukları emirleri mutlaka insanlara bildirmişlerdir. Hiçbir şeyi gizlememişler; hiçbir şey ilave etmemişlerdir. 

         Bütün peygamberler, tebliğ görevini yapmak için büyük zorluklar çekmişlerdir. Hatta bazıları bu uğurda canlarını bile vermişlerdi.

         Peygamberler, gördükleri kötülükleri elleriyle veya dilleriyle düzeltmeye çalışmışlardır.

         Peygamberler âdil kimselerdir. Adalete ters hiçbir iş yapmazlar.   

         Peygamberler seçilmiş, seçkin insanlardır; soyları temizdir. Güzel ahlâk sahibidirler. Yaratılışları ve güşleri de güzeldir. Allah’tan başkasından korkmazlar.                         

                

Kur’an’da İsmi Geçen Peygamberler

Daha önce de söylediğimiz gibi ilk peygamber Hz. Âdem ile son peygamber Hazreti Muhammed (s.a.v.) arasında ne kadar peygamber geldiği bilinmemektedir. Bütün peygamberler Kur’an-ı Kerim’de açıklanmamıştır.

         “Bir kısım peygamberleri sana anlattık, bir  kısmını  ise  anlatmadık.” (Nisa, 164) 

         Fakat,    her   ümmete   (topluma)     peygamber gönderildiği ifade edilmektedir. Kur’an’da ismi geçen 25 peygamber vardır:            

Âdem, İdris, Nuh, Hûd, Salih, Lût, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Şuayb, Harun, Musa, Davud, Süleyman, Eyyûb, Zülkifl, Yunus, İlyas, Elyasa, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed Mustafa (s.a.v.).        

Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de ismi geçtiği halde peygamber olup olmadıkları hakkında bilgi bulunmayanlar vardır.

Bunlar: Üzeyir, Lokman ve Zülkarneyn’dir.

  

Peygamberlerin Mucizeleri 

         Peygamberlerin peygamberliklerini ispat etmeleri için Allah’ın izni ile göstermiş oldukları hârikulâde (olağanüstü) olaylara mucize denir.         

Bir peygamberin peygamberliği, onun gösterdiği mucizelerden anlaşılır. Bütün peygamberlerin bir mucizesi vardır.

         Peygamberlerde görülen mucizelerin benzeri, başkaları tarafından gösterilemez.

Mucize, Allah’ın yaratması olup, peygamberlere nisbet edilmesi mecazîdir. Peygamberler, kendiliklerinden ve istedikleri mucizeyi gösteremezler. 

 

Son Peygamber

Allah son peygamber olarak Hz. Muhammed’i göndermiştir. Ondan sonra artık peygamberlik kapısı kapanmıştır. Yani, bir daha peygamber gelmeyecektir.

Peygamberlerin en üstünü ve en faziletlisi Hz. Muhammed’dir.

 Biz Seni alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 31)   “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber Muhammed’i överler salât getirirler).  Ey iman edenler! Siz de O’nu övün, O’na salât ve selâm getirin.”  (Ahzab, 56) 

         Müslümanların örnek alması gereken kişi Hz. Muhammed’dir. Müslümanlar yaşayış şeklinde, ahlâk ve ibadette, bütün davranışlarda O’nu örnek alırlar.  Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor:

         “Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için Resulullah  en güzel örnektir.”  (Ahzab, 34/21)

         Peygamber’e itaat Allah’a itaattir. Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor:

         “Ey Muhammed de ki, Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin  ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder. De ki Allah’a ve Peygamber’e itaat edin. Yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah, inkâr edenleri sevmez..”  (Âl-i İmran, 3/31-32)

 

Mütenebbî

Mütenebbî: Son peygamber olarak Hz. Muhammed’in (s.a.v.) gelmesi ve O’ndan sonra başka peygamberin gelmeyecek olmasına  rağmen, peygamberlik iddiasında olan kimselere verilen isimdir. Bunlara yalancı peygamber de denir. Peygamberlik iddia eden kişiler 3’e ayrılır:

a) Deliler,

b) Şöhret düşkünü olanlar,

c) Menfaatçiler.

İlk mütenebbi, Peygamberimiz zamanında ortaya çıkan Müseylimetü’l-Kezzab’tır. 

 

SORULAR

1-Peygamberler olağanüstü insanlar mıdır?

2-Peygamberlerde mutlaka olması gereken sıfatlar nelerdir?

3-Sıdk ne demektir?

4-Emanet ne demektir?

5-Fetanet ne demektir?

6-İsmet ne demektir?

7-Tebliğ ne demektir?

8-Peygamberlerin diğer önemli özelliklerinden örnekler veriniz.

9-Kur’an’da kaç peygamberin adı geçmektedir?

10-Kur’an’da adı geçen peygamberleri hatırlayınız.

11-Kur’an’da ismi geçtiği halde peygamber olup olmadıkları şüpheli olanlar   kimlerdir?

12-Mucize ne demektir?

13-Mücize’yi peygamber mi yapar, Allah mı onun isteğiyle yaratır?

14-Her peygamberin mucizesi var mıdır?

15-Son peygamberin hz. Muhammed olduğuyla ilgili âyeti hatırlayınmız.

16-Son peygamberin özellikleri nedir?

17-Peygamber’e itaat etmek gerekir mi?

18-Mütenebbi ne demektir?

19-Kimler peygamberlik iddia ederler?

20-Aşağıdakilerden hangisi peygamberlerde bulunması gereken sıfatlardandır?

a) Tebliğ,

b) Yalan söylemek,

c) Günah işlemek,

d) Emanetlere riayet etmemek

21-“Peygamberler insanların en zeki ve en akıllılarıdır.” Bu ifadede geçen  özellik,  peygamberlerin hangi sıfatıdır? 

a) sıdk

b) emanet

c) fetanet

d) ismet

 

 BİR ÂYET

“De ki: ‘Allah’a iman ettik. Bize indirilene, İbrahim’e, İshak’a, Ya’kub’a ve oğullarına indirilene; Musa’ya, İsa’ya ve (diğer) peygamberlere Rablerinden verilenlere de (iman ettik). Onlardan hiç birisinin arasında ayrım yapmayız. Biz yalnız O’na teslim olmuşlarız.’” (Âli İmran/84)

 

 

 

 

DERS 18 :       AHİRET GÜNÜNE  İMAN  1

 

                            *Ölüm ve Öldükten Sonra Dirilme Gerçeği (Ba’s),

                            *Ahiret Hayatına İmanın Faydaları,

                            *Kabir Hayatı, 

 

Bu dersin amaçları :

1-İslâm’da Ahiret gününe imanın önemini öğrenmek.

2-Dünyanın sonunun olduğunu ve herkesin yaptıklarının hesabını vereceği gerçeğini hatırlamak.

3-Ahirete imanın insanın dünya hayatını düzene sokacağını hatırlamak.

4-Bu dünya hayatını, ahiretteki sonsuz mutluluğu kazanmak üzere yaşama şuurunu kazandırmak.

5-Ahirete imanın faydalarını maddeler halinde öğrenmek.

6-Kabir hayatını, orada da azab ve mükâfat olduğunu öğrenmek.

 

Ahiret Gününe İman

İslâmın inanç esaslarından birisi de “ahiret gününe inanmak”tır.  Allah (cc), bizden gayb olan ahiret âlemine kesin inançla inanmamızı istemektedir.         

İsrafil (a.s.) birinci defa sura üfürdüğünde kıyamet kopacak, her şey yok olacaktır. İkinci defa üfürdüğünde ise herkes dirilecektir. İnsanların tekrar dirilmesiyle başlayan ve ebediyyen devam edecek olan zamana ahiret denir.

         “Sonra siz kıyamet gününde muhakkak diriltileceksiniz.” (Müminûn, 16)

          “Onlar (mü’minler) sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar, ahirete de kesin inanç ile inanırlar.”  (Bakara, 4) 

         Ahiret gününde dünyada kim ne işlemişse karşılığı tam olarak verilecektir. Bir âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor:

         “Kafirler öldükten sonra hiç dirilmeyeceklerini zannederler. Ey Muhammed! De ki, Hayır! Rabbime yemin ederim ki öldükten sonra yeniden dirileceksiniz. Sonra da yaptıklarınız size bildirilecektir. Bu Allah’a çok kolaydır.”  (Teğabûn, 7)

         Her şey gibi dünyanın da bir sonu vardır. Bir gün gelecek her yaratılan şey gibi dünya da yok olacaktır. Her şey yok olduktan sonra insanlar Allah’ın emriyle tekrar dirilecektir. Herkes dünyada işlediğinden sorguya çekilecek, her yaptığının karşılığını görecektir.

O gün insana iman ve salih amelden başka hiç bir şey fayda vermeyecektir. İslâm’ı seçen ve gereklerini yerine getirenler cennete; batılı seçenler ise cehenneme gidecektir.        

Ahirete iman, Kur’an’da çoğunlukla Allah’a imandan hemen sonra söz konusu edilmektedir. Yani Allah’a iman ile ahirete iman birbirine bağlı olarak ifade edilmiştir. Biri başlangıç, öbürü ise sonuç.         

“Kim zerre miktarı bir hayır işlerse, onun mükafatını görecek; kim de zerre miktarı bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.”     (Zilzal, 7-8)        

Evet, dünya bir imtihan yeri, ahiret de o imtihanın değerlendirileceği bir başka yerdir. O yerde Allah’tan başka  hiç bir yardımcı olmaz.        

“Bir de öyle bir azab gününden sakının ve korunun ki, o günde (kıyamette) hiç bir kimse, hiç bir kimse adına bir şey ödeyemez. Kimseden şefaat da kabul edilmez. Azabdan kurtulmak için kimseden bedel ve karşılık alınmaz. O kafirlere yardım da yapılmaz.” (Bakara, 48)        

Mü’minler bilmelidir ki, herkes kendi nefsinden sorumludur. Hiç kimse başkasının günahını taşıyamaz. Hiç kimse kimseyi kurtaramaz.         

Ahirete iman, insanoğlunun başıboş olmadığını, lüzumsuz yere yaratılmadığını insana öğretir. Bu inanç, insanoğluna kesin olarak bildiriyor ki, mutlak bir adalet kendisini beklemektedir.

Mü’min bu inanç sayesinde hesap ve adalet gününe kendini hazırlar.

Bu inanç, mü’min ile kafiri birbirinden yaşantı yönünden de  ayırır. Mü’min, ahirete inandığı için dünyayı bir imtihan yeri olarak kabul eder ve çalışmasını da ona göre yapar.

Kâfir ise, ahirete inanmadığı için, hayatı sadece bu dünyadan ibaret sayar ve çalışmasını da hep bu dünyaya yapar.

Ahirete inanmayan kimse, yalnızca bu dünyadaki kârı ve zararı düşünür; dünyalık fayda beklemediği işlere yanaşmaz.  Fakat, ahiret  gününe  inanan kimse, dünyalık fayda ve zararlara pek aldanmaz. Çünkü onun bütün kazancı ahirete yöneliktir. O mükafatını sadece Allah’tan bekler.      

İnsan,  günün birinde bütün kâinatın altüst olacağını kesinlikle   bilmelidir. Kıyametten sonra da insana yeni bir hayat verileceğini, bu dünyadaki yaptıklarının yazıldığını, kıyamet gününde ortaya konulacağını, orada herkesin Allah tarafından hesaba çekileceğini, iman edip salih amel işleyenlerin Cennet’e; isyankârların da Cehennem’e gireceğini unutmamalıdır.

Mü’min ahirete iman ederken, bunu sözde bırakmayarak  ahiret için ne gerekirse onu yapmalıdır.

“Kim de mü’min olduğu halde ahireti ister ve çalışmasını da onun için yaparsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” (İsra, 19)  

 

Ahiretin Gerekliliği ve Ahirete İnanmanın Faydaları 

1-) Dünya insan için bir imtihan yeridir. Akıllı insan bu denemeyi kazanır.

Hanginizin daha iyi amellerde bulunacağını denemek için, ölümü ve hayatı yaratan O’dur.”  (Mülk, 2)

İnsana kendisine verilen nimetleri nerede kullandığı mutlaka sorulacaktır:

Sonra, yemin olsun ki, o gün (Kıyamet günü) mutlaka nimetlerden sorulacaksınız.” (Tekâsür, 8)                                                                                       

2-) Dünyada bir çok haksızlıklar yapılmaktadır. Yapılan zülumlerin hesabı ahirette, dünyadan çok daha ağır bir şekilde görülecektir.

3-) Yaptığı amellerin hesabını vereceğine inanan kimse hareketlerine dikkat eder. Çünkü, bilir ki yaptığı işlerden mes’uldür, ahirette hesap verecektir. Bu yüzden kendisi ve insanlık için iyi amellerde bulunur.

4-) Ahirete inanmak insanlık için bir huzur ve teselli kaynağıdır. İnsan da her canlı gibi ölecektir. Bu yüzden insan için öldükten sonra dirileceği inancı büyük bir nimettir.

        

Kabir Hayatı

İnsan hayatı üç bölüme ayrılır:

Birincisi dünya hayatıdır, ölümle son bulur.

İkincisi ölümden yeniden dirilişe kadar devam edecek olan kabir hayatıdır.

Üçüncüsü ise, sonsuz olan ahiret hayatıdır.

İnsanlar öldükten sonra kabir âleminde bir müddet bulunacaklardır. İnsana kabir âleminde münker ve  nekir isimli melekler tarafından, “Rabbin kim?, Peygamberin kim? ve Dinin ne?” soruları sorulacaktır. İnsan bu soruların cevabını, dünyada kimi rab ve  peygamber edinmiş, hangi dini kabul etmişse ona göre  verecektir.

Kabirde azab ve nimet vardır. Bu, kişinin işlediği amellere göredir. Allah (c.c.) kabir âleminde de müslümanları mükâfatlandıracak ve kâfirleri cezalandıracaktır. Bazı hareketler insanların kabir azabı çekmelerine sebep olur.

Bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizi )

Peygamberimiz ashabı ile birlikte iken iki kabre rastladı ve ashabına şöyle dedi:

“Bu ikisi  azab görüyor. Onlar size göre büyük bir günahdan dolayı azab görüyor değiller; biri insanlar arasında lâf taşıyarak fitne çıkarıyor, diğeri ise idrarından temizlenme lüzumunu duymuyordu.” (Buharî, 4/55. Müslim, 2/34. Ebu Davud, 1/11. Tirmizî, 1/53.Nesâî, 1/26. İbni Mace, 1/26)

 

SORULAR

1-İslâmda Ahiret gününe iman önemli midir ?

2-Bu dünyanın bir sonu olacak mı ?

3-Dünya hayatının sona ermesine ne denir ?

4-Herkes yaptıklarının hesabını verecek mi, nasıl ?   

5-Allah bu dünya hayatını niçin var etti ?

6-Ahiret hayatıyla ilgili âyetler araştırınız.

7-Ahirette kimden fayda olabilir ?

8-Ahirette mutlak adalet olacak mı ?

9-Ahirete iman insanın dünya hayatını düzene sokar mı ?

10-Ahirete iman sonsuz mutluluğu kazanma şuurunu kazandırır mı ?

11-Ahirette en küçük bir amelin karşılığı verilecek mi ?

12-Ahirete imanın faydalarını maddeler halinde sayınız.

13-İsanın kaç türlü hayatı vardır ?

14-Kabir hayatı nedir ?

15-Kabir hayatında azab veya mükâfat var mıdır ?

16-Kabir hayatıyla ilgili hadis bulunuz.

 

ZİLZÂL SÛRESİ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

1-Yer kendine has bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman,

2-Yer içerisindeki ağırlıkları dışarı çıkardığı (zaman),

3-Ve insan; ‘Buna ne oluyor?’ dediği (zaman),

4-O gün (yer) bütün haberlerini anlatacaktır.

5-Çünkü Rabbin, ona vahy etmiştir.

6-O günde insanlar, amellerine kendilerine gösterilmek için bölük bölük döneceklerdir.

7-Kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyorsa onu görecektir.

8-Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük yapıyorsa onu görecektir.”       

        

 

 

 

DERS  19:    AHİRET GÜNÜNE İMAN   2

 

                                     *Sûra Üflenmesi ve Kıyâmet,

                                     *Haşr-Mahşer,

                                     *Hesap-Mizan ve Amel defterlerinin verilmesi,  

 

Bu dersin amacı

1-Kıyâmetin ne anlama geldiğini öğrenmek.

2-Sûr’a üfleneceği gerçeğini hatırlamak.

3-Kıyâmetle ilgili olayları tekrar etmek.

4-Haşr’in ve Mahşer’in ne demek olduğunu öğrenmek.

5-Amel defterlerinin gösterilmesinin ve inasnın hesaba çekilmesinin hak olduğunu öğrenmek.

6-Mizan’ın ne olduğunu öğrenmek.

 

Sur’a Üflenmesi ve Kıyâmet

Kıyâmet bu dünya hayatının sona ermesi, ahiret hayatının başlamasıdır.

Kur’an’ın bildirdiğine göre İsrafil Sûr denilen bir alete üfleyecek (bu ilk uyarıdır) ve kıyamet olayı gerçekleşecek. Kıyâmet olayı dehşet verici ve olağanüstüdür. O gün kokunç değişimler, patlamalar, gürültüler, zelzeleler, sarsıntılar olacaktır. (Zilzâl, Karia Sûrteleri.) Kıyâmetteki ilk çalkantıların şokuyla anneler emzikteki bebeklerini unutacaklar, hamile kadınlar çocuklarını düşürecekler. (Hacc, 22/2)

Tekvir Sûresinde şöyle anlatılıyor:

“Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman;

Yıldızlar düşüp söndüğü zaman;

Doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı zaman;

Yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman;

Denizler kaynaştırıldığı zaman;

Canlar bedenlerle birleştirildiği zaman;

Kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman;

Amel defterleri açıldığı zaman;

Gök yerinden oynatıldığı zaman;

Cehennem alevlendirildiği zaman;

Cennet yaklaştırıldığı zaman;

İnsanoğlu ne yaptığını görecektir.” (Tekvir 1-14)

İsrafil Sûr’a tekrer üfleyecek (bu da ikinci uyarıdır) ve insanlar dirilip hesap vermek üzere mahşer meydanında toplanacaklar. Kıyâmetten sonra insanaların Allah’ın huzurunda toplanmasına haşr, bu toplanma gününe mahşer günü, toplanılan yere de mahşer meydanı denir.

Kur’an şöyle diyor:

“Sonra siz kıyâmet gününde tekrar diriltilip kaldırılacaksınız...” (Mü’min, 16)

Şüphesiz ki kâinatı yoktan var eden, kuru tanelerden hayat dolu bitkiler çıkaran, bir damla sudan canlılar meydana getiren Allah, öldükten sonra kulları yeniden yaratmaya güç yetirir.

 

Kıyâmetin Zamanı 

Kıyâmetin ne zaman kopacağı, bu düzenin ne zaman bozulacağı konusu insanları çokça meşgul etmiştir. Bu zamanı bilebileceğini tahmin ettikleri kişilere her zaman sormuşlardır. Ama kıyâmetin zamanı, sadece Allah’ın bileceği bir sırdır.

Ey Muhammed! Sana, kıyâmet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki, onu ancak Rabbim bilir, onun vaktini ondan başka belirtecek yoktur. Göklerin ve yerin, ağırlığını kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir.”  (A’raf, 187)

 

Amel Defterleri

Ahirette insanlara yapmış olduğu ameller, yazılmış bir defter halinde verilir. Bu defterler Kirâmen Katibîn melekleri tarafından yazılmış defterlerdir. Benzetme yerindeyse, dünyada her yaptığımız amel bu melekler tarafından kamerayla videoya çekilmektedir.  Defter veya kitap denilen bu filmler ahirette cennetlik olanlara sağdan, cehennemlik olanlara ise soldan ve arkalarından verilecektir.  

Cennetlik olanlar büyük sevinç yaşayacaklar ve herkese kitabını göstermek isteyeceklerdir. Cehennemlik olanlar ise elindeki kitaplarda herşeyin yazıldığını görüp hayret edecekler ve pişman olacaklardır.

Bu defterlerde; insanın dünyada yaptığı herşey büyüğüyle, küçüğüyle eksiksiz olarak yazılmış olacaktır. Unutmayalım ki, amel defterleri bu dünyadaki defterlere benzemez.

         “...Kıyamet günü onun için bir kitap (amel defteri) çıkaracağız ki, açılmış olarak kendisne kavuşacak.” (İsra, 17/13) 

 

Mizan

Mizan: Ahirette, amellerin tartılması için Allah’ın kıyamet günü ortaya koyacağı terazilerdir. Her insanın yapmış olduğu ameli bu terazide tartılacak, sevabı ağır gelenler cennete; hafif gelenler ise cehenneme girecektir.

         Mizan tam manasıyla doğru bir terazi olacaktır. Birilerinin hakkının yenmesi veya birilerinin kayırılması asla olmayacaktır. Çünkü, o terazinin sahibi, adil olanların en adili Allah (c.c.)’dır. Allahü Teâla bir âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:     

         “Biz kıyamet gününe mahsus adalet terazileri koyacağız. Artık hiç bir kimse, hiç bir şeyle haksızlığa uğramayacaktır. O şey bir hardal tanesi de olsa onu getirir, mizana koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.”   (Enbiya, 47)

         “Herkesin dünyada yapıp ettiğini tartmak da o gün haktır.” (A’raf, 7/8)

 

SORULAR

1-Kıyâmet ne demektir?

2-Sûr nedir?

3-Sûr’a kim üfleyecek ne ne olacak?

4-Kıyâmet saati nasıl olacak?

5-Kıyâmetten sonra ne olacak?

6-Kıyâmetle ilgili âyetler araştırınız.

7-Haşr ne demektir?

8-Mahşer günü ne demektir?

9-Mahşer meydanı ne demektir?

10-Haşr ile ilgili âyetler bulunuz.

11-Allah’ın insanlara soru sorması hak mıdır?

12-Amel defteri ne demektir?

13-Bu amel defterleri insanlara gösterilecek mi? 

14-Amel defterlerinin verilmesiyle ilgili âyetler bulunuz.

15-Mizan ne demektir?

16-İlâhî mizanın özelliği nasıldır?

17-Amellerin tartılmasıyla ilgili âyetler bulunuz.

18-Kıyâmetle ilgili hadisler araştırınız.

 

        

 

 

DERS  20 :    AHİRET GÜNÜNE İMAN  3

 

                                     *Sırat, Şefaat, A’raf kavramları,

                                     *Cennet ve özellikleri,

                                     *Cehennem ve özellikleri,

 

Bu dersin amacı

1-Sırat köprüsü hakkında bilgi edinmek.

2-Şefaat hakkında bilgi edişnmek.

3-A’raf hakkında bilgi edinmek.

4-Cennetin özelliklerini kısaca hatırlamak.

5-Cehennemin özelliklerini kısaca tanımak.

 

Sırat

Cehennem üzerine kurulmuş olan bir köprüdür. Bütün insanlar bu köprünün üzerinden geçmek zorundadır. Cennete giden başka bir yol yoktur.

Bu köprüyü geçebilmek, dünyadaki yaşantıya bağlıdır. Dünyada Allah’ın emir ve yasaklarını çiğneyen insanlar bu köprüyü asla geçemeyecek ve cehenneme düşecektir.

Sırat’ın kıldan ince ve kılıçtan keskin olduğu rivâyet edilir. Bunun anlamı günahlara ve sevaplara göre onun üzerinden geçmenin kolay ve zor olduğudur.

Peygamberinmiz buyuruyor ki:

       “...Mü’minler Sırat’ı göz açıp yumuncaya kadar (kısa zamanda), şimşek gibi, rüzgâr gibi, kuş gibi, ata veya diğer bineklere binmiş gibi geçerler...” (Buharî, 97/24. Müslim, 1/81. Tirmizî, 36/20) 

                           

Şefaat

Şefaat: Bir mü’minin günahlarının affı için Cenab-ı Hakk’a dua etmektir. Bu şefaat müslümanlara Allah’ın lütfudur. 

Ahirette üç grup insan Allah’ın izniyle şefaat edebilierler. Bunlar:

Peygamberler, âlimler ve şehitlerdir. Bunların mü’minlere şefaat edecekleri âyet ve hadislerle sabittir.

“...İzni olmadan (Allah’ın) katında hiçbir kimse şefaat edemez.” (Bakara, 255)

 

Şefaatle İlgili Dört Nokta Gözönüne Alınmalıdır:

1-) Şefaat sırf Allah’a ait olan bir haktır. Allah’ın izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. Hiç kimse, hiç bir konuda Allah’ı zorlayamaz.  Şefaat etme yetkisine sahip olan Peygamberler, alimler ve şehitler ancak Allah’ın izniyle ve takdir ettiği kadar şefaat edebilirler.

2-) Şefaat, yalnız günahkâr müslümanlar içindir. Kafirler için şefaat yoktur. Ayette Allah (cc) bu konu hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Onlara (kâfirlere) şefaat edicilerin şefaati fayda vermez.”  (Müddessir, 48) 

3-) Günahı az olan varken çok olana, imanı kuvvetli olan varken imanı zayıf olana şefaat edilmeyecektir.

4-) Müslümanlar Peygamberimiz’in şefaatine hak kazanabilmek için Peygamberimiz’in sünnetine uymalıdırlar. Hal ve hareketlerinde O’nu örnek almalıdırlar. 

            

Cennet ve Cehennem        

Cennet: Allah’ın iman edenleri ve imanlarının gereklerini yerine getirenleri mükâfatlandıracağı yerdir. Cehennem ise Allah’a isyan edenlerin cezalarını görecekleri yerdir.                                   

Cennet ve cehennem ebedi (sonsuz) dir. Cennetin nimetleri ve cehennemin azabı hiç sona ermeyecektir. Kafirler cehennemde ebedi olarak kalacaklar, günahkâr müslümanlar ise günahları kadar cehennemde kaldıktan sonra cennete gireceklerdir.

“Küfre sapanlar grup grup cehenneme sürülmüştür. Nihayet oraya gelince kapıları açılmıştır. Onun (cehennemin) bekçileri onlara: İçinizden Rabbinizin ayetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınız hakkında sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? derler.” (Zümer,  71)

Cehennem ateşten ve azaptan bir dünyadır. Orada her insan azap yönüyle eşit değildir. Mü’min ile kafir, kafir ile münafık aynı yerde ve aynı azapta olmayacaktır. Yerleri ve dereceleri farklı farklı olacaktır.

Kur’an-ı Kerim’de Cennet ve Cehennemlikler şöyle anlatılıyor:

“Kıyâmet gününde birtakım yüzler ak, birtakım yüzler de kara olacak. O vakit yüzleri kara olanlara şöyle denilecek:

‘İmanınızdan sonra küfrettiniz ha.. İşte o küfrün cezası olarak tadın azabı.’ Ama yüzleri ak olanlar Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada (Cennet’te) ebedi olarak kalacaklardır.” (Al-i İmran, 106 - 107)

Cennette ise mutluluğun her türlüsü vardır. Orada sıcak ve soğuk yoktur, ebedi  yeşilliklerle devamlı ilkbahar mevsimi hüküm sürer. Evler, köşkler, saraylar ve meyvelerin her türlüsü vardır. Orada korku, üzüntü ve keder yoktur.

“Rablerinin azabından sakınanlar da  grup grup cennete sevkolunmuşlardır. Nihayet oraya geldiklerinde ve kapıları açıldığında cennetin bekçileri onlara: Selâm size! Tertemiz geldiniz. Artık sonsuz kalmak üzere oraya girin derler.” (Zümer, 73)

 

SORULAR

1-Sırat ne demektir?

2-Müslümanlar sırattan nasıl geçecekler?

3-Sırat-ı Müstakîm ile bu sırat arasında bir ilişki kurulabilir mi?

4-Şefaat ne demektir

5-Kimler şefaat edebilirler?

6--Peygamberimiz kimlere şefaat edecektir, araştırınız.

7-“Ahiret günü, günahı sevabından fazla olduğu için cehenneme girme durumundaki günahkâr müslümanlar için Allah’a yalvarmak ve affedilip cennete girmelerini sağlamaya” ne denir?

a) Mükâfaat b) Ceza c) Şefaat  d) Dua             

8-Şefaat kime ait bir haktır ?

9-Kâfirlere şefaat edilir mi ?

10-Cennet nedir ?

11-Cennetin özelliklerini sayınız.

12-Cennetle ilgili âyetler bulunuz.

13-Cennetle ilgili hadisler bulunuz.

14-Kimler cenneti hak ederler ?

15-Cehennem nedir ?

16-Cehennemle ilgili âyetler bulunuz.

17-Cehennemle ilgili hadisler bulunuz.

18-Kimler cehennemi hak ederler ?  

 

 

 

DERS  21:  KAZA ve KADERE İMAN 

 

                                     *Kader ne demektir?

                                     *Kaza ne demektir?

                                     *Tevekkül, irade ne demektir?

 

Bu dersin amacı :

1-İslâm itikadında Kaderin ne manaya geldiğini öğrenmek.

2-Kazanın ne demek olduğunu çğrenmek.

3-Kaza ve Kadere imanın önemini ve müslümanın hayatındaki olumlu etkilerini öğrenmek.

4-Yanlış kader inancını düzeltmek.

5-İradenin ne olduğunu öğrenmek.

6-Tevekkülün ne demek olduğunu öğrenmek.

 

                   Kader Ne Demektir              

        “Biz her şeyi bir kader ile (bir ölçüye göre) yarattık.”  (Kamer, 49)

         Kur’an, bu kelimeyi, evrenin Allah tarafından belirlenmiş ölçüler içerisinde yarattığı; rastgele ve tesadüfî bir şekilde yaratılmadığı anlamında kullanmaktadır.

         Kaza ve kader inancı ile ilgili çok sayıda âyetler vardır. Bu âyetlerin toplamından, Allah’ın insanlar için bir kaza ve kader tayin ettiğini ve bu takdire iman edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. 

         Kur’an-ı Kerim, kâinatta olup biten herşeyin yüce Allah’ın iradesiyle ve takdiri ile olduğunu açıklamakla birlikte; insanın kendi iradesiyle yaptıklarından yine kendisinin sorumlu olduğunu söylüyor.     

         “De ki: ‘Gerçek, Rabbinizdendir.’ Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.

Şüphesiz zalimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırladık. Onlar yardım istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. Bu ne kötü bir içecek ve cehennem ne kötü bir duraktır!

İyi hareket edenin ecrini zâyi etmeyiz. Doğrusu iman edip sâlih iş yapanlara, işte onlara, içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınırlar, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerinde otururlar. Ne güzel bir mükâfat ve ne güzel yaslanacak yer!” (Kehf, 29-31)

         Kader: Ezelden sonsuza kadar olmuş veya olacak şeylerin hepsinin zamanının, yerinin ve nasıl olacaklarının Allah tarafından bilinmesidir. Her şey bu bilgiye göre Allah tarafından takdir edilir.

         Allah’ın,  yaptıklarımızı  önceden  bilmiş  olması, bizi, o yaptıklarımızı yapmaya zorladığı anlamında değildir. 

         Kader, Allah’ın ilim ve irade sıfatı ile ilgilidir. Allah ilim sıfatı ile olmuş ve olacak şeyleri bilir. İrade sıfatı ile şöyle veya böyle olmasını tercih ve takdir eder.

      

Kaza Ne Demektir?

         Kaza: Ezelde Allah tarafından bilinen ve takdir edilen şeylerin, zamanı ve yeri geldiğinde Allah tarafından yaratılmasıdır.

         Kâinatta her şey kaza ve kadere bağlıdır. Allah’ın takdir ve iradesinin dışında hiç bir şey olmaz. O’nun takdiri ve iradesi olmadan bir yaprak bile yerinden kımıldayamaz.  

         Allah Teâla, bu âlem için kanunlar, esaslar ve düzenler koymuştur ve bütün eşya bu kanun ve esaslara göre hareket etmektedir.

         Bunlar hiç bir zaman insan için zorlama anlamına gelmez. Kader, kulun işleyeceği şeyleri Yüce Allah’ın önceden bilmesi, her şeyi kendisinin yarattığını haber vermesidir.

Meydana gelecek şeyleri Allah’ın bilmesinin ve bu bilmeye göre o şeylerin meydana gelmesinin insan iradesi üzerinde hiç bir etkisi yoktur.

         Bu şuna benzer: güneş veya ay tutulmasının çok önceden astronomi  ilmiyle uğraşanlarca bilinip takvimlere yazılması, güneş veya ay tutulmasının sebebi değildir. Bu bilginler bilmeseydi, bu takvimler yazmasaydı güneş veya ay tutulmayacaktı denilemez.         

         Allah sonsuz ilmi ile, insanların, iyiyi mi yoksa kötüyü mü seçeceklerini bilir. Ancak insanlar, Allah’ın ne şekilde hareket edeceklerini bildiği ve takdir ettiği için hareket ediyor değillerdir. 

 

Kaza ve Kadere İman

Kadere iman, kainatta her şeyin yüce bir hikmete göre olduğunu  gösterir. Mü’min, kendisine bir zarar geldiği zaman feryadı basmaz. Başarı ve iyilik dokunduğu zaman da her şeyi unutarak sevinip şımarmaz. Böylece mü’min kadere inanmakla dengeli ve mutedil bir olgunluk kazanır.  Dünyada da mutluluğun ve üstünlüğün zirvesine ulaşır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur:

“Gerek yeryüzünde, gerek nefislerinizde meydana gelen hiç bir musibet yoktur ki, bizim onu yaratmamızdan evvel bir kitapta yazılmış olmasın.

Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. Allah bunu, elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve O’nun size vereceği ile sevinip şımarmayasınız diye yazmıştır. Allah kendini beğenen  kibirli kimseleri sevmez.” (Hadid, 22 - 23)     

Kaza ve kadere inanmak insanın körü körüne kendini olayların akışına bırakması ve kurtuluş çaresi aramaması değildir. İnsan her şeyin bir sebebe bağlı olduğuna inanarak, sebepleri uygulamalıdır. Mesela; bir deprem sonrasında, insanlar evsiz kalsa bu durumdan kurtulmanın çarelerini aramalıdırlar.

Rasülûllah (s.a.v.) her zaman kaderi yanlış anlayanlara karşı konulmasını istemiştir. Kader, hiç bir zaman tembelliğin sebebi  yapılamaz. 

Kader, ancak kader ile önlenir. Mesela, açlık kaderi, yeme kaderiyle giderilir. Susuzluk kaderi, su içme kaderiyle önlenir. Hastalık kaderi, tedavi ve sağlık kaderiyle önlenir. Tembellik kaderi, çalışma ve gayret kaderiyle önlenir.

Dolayısıyla kaderin baskı aracı olması söz konusu olamaz. Mü’min, kaderi bahane ederek çalışmamazlık edemez. Mü’min; fakirliğe karşı çalışma ile, cehalete karşı ilim ile, hastalığa karşı ilaç ve tedavi ile, küfür ve isyana karşı cihad ile karşı koymasını bilen insandır. Mü’min, keder ve hüzünden, acizlik ve tembellikten her türlü nifak ve şirkten Allah’a sığınır.

Ebu Ubeyde bin Cerrah, veba hastalığından kaçan Hz. Ömer’e şöyle sordu: “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” Bu soruya Hz. Ömer: “Evet, Allah’ın kaderinden yine  Allah’ın kaderine sığınıyorum.” diye cevap verdi. “Bulaşıcı veba hastalığından, yine sıhhat ve afiyet kaderine kaçıyorum” demek istemiştir. 

Kader konusunda bir mü’min için bunları bilmesi yeterlidir. Bunun dışında kader konusunda münakaşa yapmak caiz değildir. Çünkü bundan çtesini Allah’ın bilir.

Ebu Hüreyre’nin şöyle dediği rivayet olunur: “Biz kader konusunda tartışırken Rasülullah (s.a.v.) yanımıza çıkıp geldi. Kaderi tartıştığımızı görünce, öfkelendi ve yüzü kızardı, sonra şöyle buyurdu:

“Size bununla mı gönderildim? Sizden önceki kavimler bunu tartışma konusu yaptıkları için helâk oldular. Bu konuda tartışmanızı istemiyorum.” 

 

İnsanın İradesi

İnsanın fiilleri 2’ye ayrılır:

A-) Gayri ihtiyari (Kendi isteği dışında) yaptığı fiiller: İnsanın elinde olmadan meydana gelen hareketlerdir. İnsanın açlık hissetmesi, vücudundaki kanın dolaşımı, saçlarının uzaması v.s. gibi işler böyledir. İnsanlar bunlardan ne sevab kazanır, ne de günaha girerler. Dolaysıyla insan bu tür fiillerinden sorumlu değildir.

B-) İhtiyari (İsteği ile yaptığı) fiiller: İnsanın yapıp yapmaması kendine kalmış fiillerdir. Burada insanın nasıl bir harekette bulunacağını seçme şansı vardır. İyi amellerde bulunursa sevab kazanır; kötü amellerde bulunursa günah kazanır. 

         İnsan, irade sahibidir. Bu irade ile insan –sonucuna katlanmak şartıyla- hayrı da şerri de seçebilier. Yani Allah (cc) bazı fiileri yapmakta insana seçme hakkı vermiştir. Bundan dolayı insan hareketlerinden sorumludur.

 

Tevekkül      

         Tevekkül: Bir iş için gerekli olan maddi, manevi sebeplerin hepsini yaptıktan  ve başka hiç bir şey kalmadıktan sonra, sonucu Allah’a bırakmak demektir. 

         İnsan işini götürebileceği noktaya götürdükten sonra, işinin sonunu Allah’a bırakacaktır. Çünkü, Allah istemedikten sonra hiç bir şey olmaz.

Mesela; Bir çiftçi tarlasını güzelce sürer, tohumunu eker, gerektiğinde sular, yapabileceği her şeyi yapar, ondan sonra da Allah’a tevekkül eder. Çünkü, bilir ki, Allah istemedikten sonra, ne yaparsa yapsın ekin bitmez. Allah Teala Kur’an’da şöyle buyuruyor:

         “Bir kere azmettin mi artık Allah’a tevekkül et.”  (Al-i İmran, 159)

         Bu âyet-i kerimede görüldüğü gibi, Allah’a tevekkül etmeden önce azmetme (çalışma, o işin gereklerini yerine getirme) şarttır.

 

 SORULAR

1-İslâm itikadında Kader ne demektir ?

2-İslâm akaidinde kaza ne demektir ?

3-Kur’an’da kader inanvı var mıdır ?

4-Kader inancıyla ilgili âyet araştırınız.

5-Kaza ve Kadere iman müslümanın hayatındaki olumlu etkileri var mıdır ?

6-Kadere iman tembelliğe yol açar mı ?

7-Kader iman insandaki iradeyi ortadan kaldırır mı ?

8-İnsan kaderinde olanı yapmaya mecbur mudur ?

9-Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun sorusuna Hz. Ömer nasıl cevap verdi ?

10-İrade ne demektir ?

11-İrade sahibi olmak neyi gerektirir ?

12-İnsanın fiilleri kaça ayrılır ?

13-Tevekkül ne demektir ?

14-Tevekkül ibadeti nasıl olur ? 

15-İnsanın sorumlu olduğu fiilleri hangileridir?

 

İşlediğimiz Konularla İlgili Aşağıdaki Türkçe Kaynaklara Bakılabilir :

Hak Dini Kur'an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Yenda Y. c. 1, s. 160-172

Tefsir-i Kebir, -Mefatih-i Gayb- Fahreddin Razi, Akçağ Y. c. 1 s. 449-456

Fi Zılali'l-Kur'an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1 s. 78-80

Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 2 s. 162-170

Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c. 1 s. 82-83

Davetçinin Tefsiri, Seyfuddin El-Muvahhid, Hak Y. c. 1 s. 33

Kur'an'da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s. 486-500

Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılab Y. c. 1 s. 98-100      

İslâm Ansiklopedisi, Şamil Y. c. 3 s. 145-151

İslâm Düşüncesinde İman Kavramı, Toshihiko İzutsu, Pınar Y.

Epistemolojik Açıdan İman, Hanifi Özcan, İFAV Y.

İman, Şartları ve Onu Bozan Şeyler, Seyfuddin El-Muvahhid, Hak Y.218-230

İman Risalesi, Mustafa İslamoğlu, Denge Y. s. 302-309

İslâm, Mevdudi, Furkan Y.

Kur'an'da Mü'minlerin Özellikleri, Beşir İslamoğlu, Pınar Y. s. 37-53

Düzeltilmesi Gereken Kavramlar, Muhammed Kutub, Risale Y. s. 15-124 

İlâhî Kanunların Hikmetleri (Sünnetullah), A. Zeydan, İhtar Y. s. 290-301

Tevhid, Muhammed Kutub, Risale Y. s. 1-127

Kur'an'da Tevhid, Mehmet Kubat, Şafak Y. s. 262-263

Dinî Hayatın Psiko - Sosyal Temelleri, Ali Murat Daryal, İFAV Y. s. 11-31

Kur'an ve Sünnete Göre Tev. ve Akaid, Muhammed Karaca, Ribat Y.208-223

Risale-i Nur'dan Vecizeler, Şaban Döğen, Gençlik Y. s. 129-225

Sorularla Tevhid ve Akaid, Mehmet Alptekin, Saff Y. s. 113-117

İslâm'ın İnanç İlkeleri, Mevlüt Uyanık, Esin Y. s. 25-49

İnanç ve Amelde Kur'ani Kavramlar, M. El-Behiy, Yöneliş Y. s. 76-80

İslâmî Terimler Sözlüğü, Hasan Akay, İşaret Y. s. 219-220

Kur'anî Terimler ve Kavramlar Sözlüğü, Mustansır Mir, İnkılab Y. s. 98

Terimler Sözlüğü -Kitabu't- Ta'rifat- , S. Ş. Cürcani, Bahar Y. s. 29, 31, 43

Yeryüzünün Varisleri, Kul Sadi Yüksel, Madve Y. s. 82-99; 278-281

Kelime-i Tevhid Davası, Kul Sadi Yüksel, Yenda Y. s. 13-72

Akide, Şeriat ve Hayat Yolu La İlahe İllallah, M. Kutub, Ravza Y. s. 73-89

İslâm'da İman Esasları, Bekir Topaloğlu, İFAV Y. s. 20-25

İslâm'da İman ve Esasları, Ali Arslan Aydın, Hikmet-Dava-Çağ Y. s. 33-43

İslâm Akaidi, Ahmet Lütfi Kazancı, Marifet Y. s. 11-57

İslâmın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y.

İman ve Sosyal Hayat, Beheşti, Birim Y. s. 11-25

İman Küfür Sınırı, Ahmed Saim Kılavuz, Marifet Y. s. 19-54

Kur'an'da Uluhiyet, Suat Yıldırım, Kayıhan Y. s. 269-270

Esmaü'l Hüsna, Ali Osman Tatlısu, Yağmur Y. s. 52-55

Esmaü'l Hüsna, Metin Yurdagür, Marifet Y. s. 80-82

Esmaü'l Hüsna Şerhi, Mustafa Necati Bursalı, Erhan Y. s. 91-93

Esmaü'l Hüsna, A. Süleyman Tilmisani, İnsan Y. s. 181-182

Esmaü'l Hüsna'dan Esintiler, Sadettin Kaplan, Marifet Y. s. 21-22

Kur'an Okulu, Cüz Cüz Kur'an Meal ve Tefsiri, 5. Sayı  s. 234-238

İman, M. Zahid Kotku, Seha Neşriyat

İman, Abdülmecid Zindani, Risale Y.

İman, Mustafa Kasadar, Ravza Y.         

İman, A. Nedim El-Cisr 1, 2  Kitabevi Y.

İman Bilgileri, Ahmet Efe, Seha Neşriyat

İman Buhranı, Isamüddin Attar, Yunus Emre Y.

İman Hakikatları, Bediüzzaman Said Nursi, Sözler Y.

İman Hakikatleri Etrafında Suallere Cevaplar, İ. Fenni Ertuğrul, Sebil Y.

İman-İslam-İhsan, Abdülaziz Hatip, Nesil Y.

İman-Küfür Muvazeneleri, Bediuzzaman Said Nursi, Tenvir Neşriyat

İman Nurları, Ahiret Sırları, Ali Küçüker, Bahar Y.

İman Prensipleri, Hüseyin Emin Öztürk, T. Diyanet Vakfı Y.

İman Risalesi, Salih El-Sırriyye, Sor Y.

İman Üzerine, İbn Teymiyye, Pınar Y.

İman ve Ahlakın Hayati Değerleri, Mikdat Yalçın, Hikmet Y.

İman ve Altı Esası, Mahmut Toptaş, Cantaş Y.

İman ve Cihad, Yusuf Yiğitalp, Rehber Y.

İman ve İnsan, Haydar Baş, Belge Neşriyat

İman ve İslam Atlası, Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Y.

İman ve Şirk, Adil Akkoyunlu, Hidayet Y.

İman-Mü'min, Salih Çavuşoğlu, Hanif Y.

İmana Çağrı, Hatice Özyiğit, Şelale Y.

İmanın Tadı Alınınca, Abdullah Ulvan, Uysal Y.

İmanın Temel Esasları, Süleyman Aksoy, Sır Y.

İmanla Gelen İlim, Haluk Nurbaki, Damla Y.

İnancımız, Ömer Küçükağa, Buruc Y.

İnançlar, Kenan Çığman, Gonca Y.

İnançta Hassas Ölçüler, İmam Gazali, Hisar Y.  

Kur'an'ın Temel Kavramları, 233-249