Namazın ve abdestin rükünlerinin hikmetleri, hatırlattıkları, namazın islâmî hayatı inşa rolü, güzel ahlâka etkisi hakkında dersler.

Hüseyin K. Ece

Beytu’s-Selam-Duisburg

9 Ekim-11 Aralık 2011

İKİNCİ DERS

16.10.2011

 

10-Büyük buluşma için abdest

a-Abdestin hikmeti

b-Kur’an’da Abdest

c-Hadislerde abdestin faziletleri

11-Abdest nedir?

a-Abdest bir iman tazelemedir.

b-Abdest fiili şehâdettir.

c-Abdest aynı zamanda bir zikir halidir.

d-Abdest nûrdur. 

e-Abdest her açıdan tahârettir ve tahâret bilincidir.

f-Abdest samimiyettir

g-Abdest İslâm’ın sembollerindendir.

12-Abdest; Peygambere kardeş olmak

 

 

10- Büyük buluşma için abdest

Abdest önemli bir buluşma için bir ön hazırlıktır.

Abdest almak; ben Rabbimle buluşmaya gideceğim, hazırlık yapıyorum. Hem bedenen hem de ruhen demektir.

Zira bu buluşma sıradan bir buluşma değil, insan/beşer ile en Yüce Rabbin, mahiyeti anlatılamıyacak bir makamında buluşmasıdır.

Allah (cc) zayıf, hakir, hatalı, günahkâr, biraz nankör, dik kafalı, unutkan, teşekkür bie etmeyi beceremeyen, arada sırada böbürlenen, kendini bir şey zanneden, ben de bir şeylere sahibim diye ham hayale kapılan, bu dünyada asıl ev sahibinin evinde misafir olduğunu aklından çıkaran, evi sahiplenmeye çalışan, acayip bir mahluk olan insanı huzuruna kabul ediyor. Bu bile ona değer verdiğinin göstergesidir.

Bu ciddi ve olağanüstü buluşmaya rastgele gidilmez. İnsanların bildiği dış görüntü ile de gidilmez. Döküntü bir kıyafetle, kirli ve dağınık gidilmez. Madden ve manen temizl olmadan gidilmez. Kapı çalınmadan, izin istenmeden, boyun bükmeden, hürmet göstermeden gerçekleşmez.

Bu buluşmaya özel bir hazırlık gerekir. Mütevazi ama anlam yüklü. Basit ama olağanüstü heyecanlı bir hazırlık. Rabbi ile bulusmak isteyen mü’min hem maddeten hem manen, hem bedenen hem de niyet olarak bu buluşmaya hazır olmalıdır. Kendini bu ciddi ve buüyük buluşmaya hazırlamalıdır.

Abdest bu buluşmanın ön hazırlıklarindan bir tanesidir.

Abdest, hem bedenen hem de ruhen bir temizlik, arınma ve saflaşma amelidir.

Kişinin önünde niyet ettiği bir ameli bir hedefi vardır, abdest onun bu konuda samimi olduğunu gösterir. Ben rabbimle bulaşacağım, işte hazırlığımı O’nun istediği ve O’na yaraşan biçimde yapıyorum demektir.

Allah (cc) kullarına huzuruna gelmek istediği zaman, nasıl geleceğini öğretti. Abdest almak bunların en önemlisidir.

Bu buluşma insanlar arasındaki buluşmaların hiç birine benzemediği gibi, hazırlığı da kendine mahsustur.

Samimi bir niyet, olabildiğince mahviyyet hali, olabildiği kadar mutevazi, olabildiği kadar boyun bükük, olabildiği kadar uzak meşguliyetlerinden azade…

Abdest dışarıden yüzleri kolları ve ayakları yıkamak gibi görünse de bünyesinde pek çok faydayı, hikmeti ve hedefleri barındırır.

Burada abdestin sağlık ve maddi faydalarından bahsetmeyeceğim. Onu bu konuda araştırma yapmış uzmanlar benden iyi anlattılar/anlatırlar. Ben daha çok abdesttin hatırlatıklarına, daha doğru abdest alan bir müslümanın abdest ile neleri düşünmesi gerektiğine değinmek istiyorum.

 

11- Abdestin hikmeti

Übey ibnu Kâ’b’ın (ra) anlattığına göre Peygamber (sav) bir defasında su istedi ve abdest aldı. Abdest organlarını birer defa yıkadı. Sonra dedi ki: “Bu abdestin en asgarisidir. Ya da bu kendisiyle namazın caiz olabileceği bir abdesttir” dedi. Sonra tekrar abdest aldı. Abdest organlarını ikişer defa yıkadı ve buyurdu ki: “Bu, Allah’ın kendisine iki misli sevap vereceği abdesttir.” Sonra tekrar abdest aldı. Abdest azalarını üçer defa yıkadı ve dedi ki: ”Bu da benim ve benden önceki peygamberlerin abdestidir.” (İbni Mace, Tahâret 47, no: 420.  Bir benzeri 429 nolu hadis)

 İlâhî va’di tamamlamak üzere gelen son din İslâm (3 Mâide/3), önceki peygamberlere gelen pek çok hükmü aynen devam ettirdi, ya da bozulmuş ise aslına çevirerek İslâm ümmetine uygun gördü. Nitekim oruçla ilgili âyette bunu açıkça görüyoruz. Oruç, önceki ümmetlere farz kılındığı gibi İslâm ümmetine de farz kılınmıştır. (2 Bekara/183)

Yukarıdaki hadise göre önceki peygamberler zamanında da abdest vardı ve onlar da ibadetlerini abdestle yapıyorlardı.

Abdest, öncelikle namaz için gerekli olan bir maddi ve manevi temizliktir.

Arapça’da abdestin karşılığı ‘vudu’dur. Bu da sözlükte güzellik ve temizlik anlamına gelir. (Lisanu’l-Arap, 15/228)

Vudu’ kelimesi Kur’an’da geçmemektedir. Abdest, Farsça’daki âb(su) dest (el) kelimelerinin birleşiminden meydana gelir.

Fıkıhta, abdeste tahâret-i suğra (küçük temizlik), gusûle tahâret-i kübra (büyük temizlik) denir. Abdest aslmayı gerektiren hallere hades-i asğar (küçük kirlilik), gusûl yapmayı gerektiren hallere de hades-i ekber (büyük kirlilik) adı verilir.  (DİA, Abdest mad. 1/68)

 

12- Kur’an’da Abdest

Kur’an’da bir âyette abdestten bahsediliyor.

“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsi birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.” (Maide/6) 

Bir ayette ise teyemmumden bahsediliyor. Burada da abdeste isaret ediliyor.

“Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup da (bu durumlarda) su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.” (Nisa/43)

 

6-     Hadislerde abdestin faziletleri

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (s.a.v) buyurdu ki:

"Allah'ın hataları silmeye ve dereceleri yükseltmeye vesile kıldığı şeyleri size söylemiyeyim mi?''

"Evet ey Allah'ın Resülü, söyleyin!'' dediler. Bunun üzerine saydı: "Zahmetine rağmen abdesti tam almak. Mescide çok adım atmak. (Bir namazdan sonra diğer) Namazı beklemek. İşte bu ribâttır, işte bu ribâttır. İşte bu ribâttır." (Müslim, Tahâret 41, no: 251. Muvatta, Sefer 55. Tirmizi, Tahâret 39, nO. 52. Nesâi, Tahâret 106, no: 107)

 

Ukbe İbnu Âmir (R.a) anlatıyor: "Üzerimizde develeri gütme işi vardı, (bunu sırayla yapıyorduk.) (Bir gün) gütme nöbeti bana gelmişti. Günün sonunda develeri kıra ben çıkarıyordum. (Birgün, nöbetimden dönüşte) Resülullah'a (sav) geldim, ayakta halka hitabediyordu. Söylediklerinden şu sözlere yetiştim:

"Güzelce abdest alıp, sonra iki rek'at namaz kılan ve namaza bütün ruhu ve benliği ile yönelen hiç kimse yoktur ki kendisine cennet vâcib olmasın!" (Bunları işitince kendimi tutamayıp:) "Bu ne güzel!'' dedim. (Bu sözüm üzerine) önümde duran birisi:

"Az önce söylediği daha da güzeldi!'' dedi. (Bu da kim? diye) baktım. Meğer Ömer İbnu'l-Hattâb'mış. O, sözüne devam etti:

"Seni gördüm, daha yeni geldin. Sen gelmezden önce şöyle demişti:

"Sizden kim abdestini alır ve bunu en güzel şekilde yapar, sonra da: "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Resûlühü. (Şehâdet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve Resûlüdür)" derse, kendisine cennetin sekiz kapısı da açılır; hangisinden isterse oradan cennete girer."

Ebu Davud'un rivayetinde "...abdesti güzel yaparsa..." denmiştir.  Tirmizî'nin rivâyetinde "....resûluhu (Allah'ın ... Resûlü)" kelimesinden sonra "Allah'ım, beni tevbe edenlerden kıl, temizlenenlerden kıl" duası da vardır. (Ebu Davud, Tahâret 65 mo: 169. Tirmizi, Tahâret 41 no: 55. Nesâî, Tahâret 109, no: 148)

 

Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) buyurdu ki: "Mü'min -veya müslüman- bir kul abdest aldı mı yüzünü yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile -veya suyun son damlasıyla- yüzünden dökülür iner, ellerini yıkayınca elleriyle işlediği hatalar su ile birlikte -veya suyun son damlasıyla- ellerinden dökülür iner. Ayaklarını yıkayınca da ayaklarıyla giderek işlediği bütün günahları su ile -veya suyun son damlasıyla- dökülür iner. (Öyle ki abdest tamamlanınca) günahlarından arınmış olarak tertemiz çıkar." (Müslim, Tahâret 32, no: 244. Muvatta, Tahâret 31. Tirmizi, Tahâret 2, no: 2)

 

Hz. Osman (R.a) anlatıyor: "Resülullah (S.a.v) buyurdular ki: "Kim abdest alır ve abdestini güzel yaparsa hataları vücudundan tırnak diplerine varıncaya kadar çıkar dökülür.''

Bir başka rivâyette şöyle gelmiştir: "Hz. Osman (R.a) abdest aldı ve dedi ki:  "Ben Resülullah (S.a.v)'ın şu benim abdestim gibi abdest aldığını, sonra da şöyle söylediğini gördüm: "Kim bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları affedilir, namazı ve mescide kadar yürümesi de nafile (ibadet) olur." (Buhari, Vudu’ 25. Müslim, Tahâret 8 no: 229)

Amr İbnu Abese es-Sülemi (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) buyurdu ki:

"Sizden kim abdest suyunu hazırlar, mazmaza ve istinşakta bulunur (ağzına ve burnuna su çeker) ve sümkürürse, mutlaka yüzünden, ağzından, burnundan hataları dökülür.

Sonra Allah'ın emrettiği şekilde yüzünü yıkarsa, sakalın(ın bittiği yerin) etrafından su ile birlikte yüzü ile işlediği günahlar dökülür.

Sonra dirseklere kadar kollarını yıkayınca, ellerinin günahları su ile birlikte parmak uçlarından dökülür gider.

Sonra başını meshedince, başının günahları saçın etrafından su ile birlikte akar gider. Sonra topuklarına kadar ayaklarını yıkayınca, ayaklarının günahları, parmak uçlarından su ile birlikte akar gider.

Sonra kalkıp namaz kılar, Allah'a hamd ve senâda bulunur, O'na layık şekilde tazimini gösterir ve kalbinden Allah'tan başkasını(n korku ve muhabbetini) çıkarırsa, annesinden doğduğu gündeki gibi bütün günahlarından arınır." (Müslim, Müsâfirin 294 no: 832)

 

Abdullah es-Sunâbihi (R.a) anlatıyor: "Resülullah (S.a.v) buyurdu ki: "Mü'min kul abdest aldıkça mazmaza yaptı mı (ağzını yıkadı mı) günahlar ağzından çıkar. (Burnunu sümkürdü mü) günahlar burnundan çıkar, yüzünü yıkadı mı günahlar göz kapaklarının altına varıncaya kadar yüzünden çıkar. Ellerini yıkadı mı günahlar tırnak diplerine varıncaya kadar ellerinden çıkar. Başını meshetti mi, günahlar kulaklarına varıncaya kadar başından çıkar. Ayaklarını yıkadı mı, günahlar ayak tırnaklarının altına varıncaya kadar ayaklarından çıkar. Sonra mescide kadar yürümesi ve kılacağı namaz nafile (bir ibâdet) olur.'' (Muvatta, Tahâret 30. Nesâi, Tahâret 35. İbnu Mâce, Tahâret 6 no: 283)

 

Ebu Ümâme el-Bâhilî anlatıyor: "Amr İbnu Abese’yi (ra) dinledim, diyordu ki: "Resûlüllah’ (sav): "Abdest nasıl alınır?'' diye sordum. Şöyle açıkladı:

"Abdest mi? Abdest alınca şöyle yaparsın: Önce iki avucunu tertemiz yıkarsın. Sonra yüzünü ve dirseklerine kadar ellerini yıkarsın. Başını meshedersin, sonra da topuklarına kadar ayaklarını yıkarsın. (Bunları tamamladın mı) bütün günahlarından arınmış olursun. Bir de yüzünü Aziz ve Celil olan Allah için (secdeye) koyarsan, anandan doğduğun gün gibi, hatalarından çıkmış olursun.''

Ebu Ümâme der ki: "Ey Amr İbnu Abese dedim, ne söylediğine dikkat et! Bu söylediklerinin hepsi bir defasında veriliyor mu?

"Vallahi dedi, bilesin ki artık yaşım ilerledi, ecelim yaklaştı, (Allah'tan ölümden çok korkar bir haldeyim), ne ihtiyacım var ki, Allah Resûlü hakkında yalan söyleyeyim! Andolsun söylediklerim, Resûlüllah’dan (sav) kulaklarımın işitip, hafızamın da zabtettiklerinden başkası değildir." (Müslim, Müsâfirîn 294 no: 832.  Nesâî, Tahâret 108. Bu hadis, Nesâî'nin metninden alınmadır. Amr İbnu Abese’nin (ra) müslüman oluşunu anlatan uzunca bir hadisin son kısmıdır.

 

İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) buyurdu ki: "Kim abdestli olduğu halde abdest tazelerse, Allah bu sebeple kendisine on (misli) sevab yazar.” (Tirmizî, Tahâret 44, no: 59)

 

Ebu Hüreyre (R.a) anlatıyor: "Resülullah (sav) buyurdular ki: "Ümmetim, Kıyamet günü çağırıldıkları vakit abdestin izi olarak (nurdan) bir parlaklıkları olduğu halde gelirler. Öyleyse kimin imkanı varsa parlaklığını artırsın."  

Bir diğer rivâyette şöyle gelmiştir: "Ebu Hüreyre (R.a) abdest aldı, yüzünü yıkadı, ellerini yıkadı, ellerini yıkarken nerdeyse omuza kadar yıkıyordu. Sonra ayaklarını yıkadı ve nerdeyse bacaklarına kadar yükseldi. Sonra dedi ki: "Ben Resulullah'ın (sav), "Ümmetim Kıyamet günü (abdest uzuvlarındaki) parlaklıkla gelir..." Gerisi yukarıdaki gibi devam ediyor.

Müslim'in diğer bir rivâyetinde şöyle denmiştir: "Resûlüllah (sav) "...Mü'minin zineti, abdestin yükseldiği yere kadar yükselir..." buyurdu. (Buharî, Vudu’ 3; Müslim, Taharet 34, 35, 40, no: 246, 250. Nesâî, Tahâret 110. Bir benzeri; Müslim 1/218

 

Said İbnu'l-Müseyyeb (ra) anlatıyor: "Ensardan biri ölmek üzere idi. Dedi ki: "Size bir hadis rivayet edeceğim. Bunu da sadece sevap ümidiyle yapacağım. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, şöyle buyurmuştu:

"Biriniz abdest alır ve abdestini güzel yapar sonra da namaza giderse, sağ adımını her atışta, bu adım sebebiyle Allah mutlaka ona bir sevap yazar; sol adımını attıkça da her seferinde mutlaka bir günahını döker. -Öyleyse (mescide) yaklaşsın veya uzaklaşsın- mescide gelir ve cemaatle namazını kılarsa mağfirete mazhar olur. Mescide geldiğinde namazın birkaç rek'ati kılınmış; birkaç rek'ati kalmış ise yetiştiğini cemaatle kılıp, kaçırdıklarını da tamamlamışsa, keza mağfirete mazhar olur. Eğer mescide geldiğinde namazı kılınmış bulur ve tek başına tamamlarsa yine mağfirete mazhar olur." (Ebu Davud, Salat 51, (563).

 

Ebu Malik el-Eş'ari (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki:  "Abdest imanın yarısıdır. Elhamdülilllah mizanı doldurur; sübhanallah velhamdulillah arz ve sema arasını doldurur; namaz nurdur; sadaka bürhandır; sabır ziyadır; Kur'ân ise lehine veya aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır, kimisi de helâk eder." (Müslim, Taharet 1, (223); Tirmizi, Da'avat 91, (3512); Nesai, Zekat 1, (5, 5-6).

 

"İnsan uyuduğu zaman şeytan onun boynuna üç düğüm atar Kişi uykudan uyandığında oturup besmele çekince bu düğümlerden biri çözülür Kalkıp abdest aldığında ikincisi, iki rekat namaz kıldığında ise üçüncüsü çözülür Böylece kul dinç ve kalbi huzurlu sabaha çıkar Aksi halde tembel ve berbat bir halde güne başlar[Buharî, teheccüd,12; Müslim, müsafirin, 207; Ebû Dâvud, tatavvu', 17; İbn Mâce, ikâme, 174)]

 

7-     Abdest nedir?

-Abdest bir iman tazelemedir.

Müslüman iman ettiği için, ibadet etmek üzere kendisine abdest emredildiği için abdest alır. Her bir ibadet imanın isbatı, pekiştirilmesi, sağlamlaştırılmasıdır. Abdest alan mü’min adeta, işte imanım bunu gerektirir der.

 

-Abdest fiili şehâdettir.

Abdest uzuvlarını yıkayarak fiilen şehâdet getirmiş. abdestimi imanıma, imanımı da abdestime şahit tutuyorum demiş olur.

 

-Abdest aynı zamanda bir zikir halidir.

Allah adıyla, ibadet yapmak üzereü ya da Peygamberin tavsiyesine uyarak abdest alan mü’min, Allah’ı hatırlıyor demektir. Abdsetli olduğu sürece Allah’ı unutmaz. Ya da günah olna bir şeyi yapmak üstediği zaman abdestli olduğu aklına agelir. Allah için abdest almıştı. Şimdi o abdest sahibine Allah’ı ve O’nun yüce huzurunu hatırlatır.

O yüzden büyüklerimiz sürekli abdetli yaşamayı, evden çıkarken abdestli çıkmayı, tuvalet ihtiyacından sonra imkan varsa hemen abdest almayı tavsiye ederler.

 

-Abdest nûrdur. 

Peygamber (sav) abdestli iken tekrar abdest almayı nur üstüne nur diye niteliyor. Bu demektir ki abdest bu hayatta mü’mine manevi ışık saçar, kıyamette ise parıltıcı bir şekilde gelmesine sebep olur.

Nitekim, insan yaşlanınca yüzündeki buruşuklar artar. Yüzü kırış kırış olur. Bu hâle bazıları çirkinlik diyebilir. Ancak namaz kılan mü’minler ne kadar ihtiyarlarsa ihtiyarlaşsınlar, ne kadar yüzleri buruşursa buruşsun, yüzlerinde nûr vardır. Dikkatle bakan,  basiretle bakan bunu görür, hisseder. Onların yüzlerinin derinliklerinde saklı olan bu güzellik elbette diğer ibadetlerin yanında abdesttir, abdestin izleridir.

 

-Abdest her açıdan tahârettir ve tahâret bilincidir.

Arapça’da taharet her türlü z anlatır. Türkçe’de hem tahâreti hem temizlenmek kelimelerini kullanırız. Türkçe konuşan müslümanlar abdest için yapılan temizliğe ‘tahâret’ demişler. Daha doğrusu ibadet olan temizliklere ‘tahâret’ diğerlerine normal temizlik derler. Taharetlenmek aynı zamandan büyük ve küçük tuvaletten sonraki temizlenmeyi de ifade eder.

Abdest alan bir mü’min öncelikle bu taharetini yapmalı. Tuvaletten sonra dinen geçerli sayılan tahâreti yapmayan veya cünüplükten temizlenmeyen müslümanın abdesti olmaz.

Abdestli olan kimse hem bu açıdan temizdir (tahâretlidir), hem de abdestini koruduğu sürece temizdir (tahâret üzeredir).

Abdestin, en azından abdest uzuvlarının yıkanması açısından maddi bir tâharet (temizlik) olduğunu tekrar hatırlayalım.

Suyun az olduğu ve az kullanıldığı çölün ortasında gelen İslâmın, ibadet için abdesti şart koşması, guslü emretmesi, her şeyin temiz tutulmasını istemesi ve suyu temizleyici olarak nitelemesi dikkat çekicidir. Bu kendi mensuplarına hem tahâret bilincini kazandırmak, hem da hayatın ortasına suyu koymalarını sağlamak  içindir.

 

-Abdest samimiyettir

Abdest mü’min ile Rabbi arasındadır. Bir kimsenin abdestli olup olmadığını kulun kendisi –eğer unutmadıya- bilir, bir de Allah (cc) bilir. Namaz kılmaya kalktığı zaman abdest almaya bizzat kendi karar verir. Hiç kimse onun abdestini kontrol edemez.

Şuurlu veya azıcık imanı olan bir müslüman asla abdestsiz namaz kılmaya kalkışmaz. Bir şekilde abdesti bozulursa, hemen yenisini almaya gider.

Bu da kulun Allah (cc) karşısındaki samimiyetidir.

 

-Abdest öfkeyi control altına alır

Rasulüllah (sav) aşırı kızgın ve öfkeli insanlara abdest tavsiye ediyor. Öfke ateş gibidir, ateşi de ancak su söndürür.

 

-Abdest İslâm’ın sembollerindendir.

Kur’an, Allah’ın şiarlarına saygı gösterilmesini emreder. (22 Hac/32) Bunlar aynı zamanda İslâmın sembolleridir. Dünyada hiç bir din mensubu müslümanlar gibi abdest almaz. Abdest müslümanlara mahsusutur. Bir yerde abdest alan bir kimse gördüğümüz zaman onun müslüman olduğuna hükmederiz. Tıpkı ezan gibi, hac gibi, kurbanlık hayvanlar gibi, namaz gibi, tesettür ibadeti gibi.

Abdest almak bu açıdan bir kimlik kabulü ve o kimliği ortaya koyma şuurudur. 

 

8-     Abdest, Peygambere kardeş olmak

Kur’an şöyle diyor.

Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine

lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler,  şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (4 Nisa/69)

Peygamberlere, hakikete hayatıyla şahitlik yapanlara, her zaman erdemli

davrananlara arkadaş olmak… Ki onlar ne güzel arkadaştırlar.

Ya da bir peygambere komşu olmak. Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya, Hz.

İbrahim’e… Ya da Hz. Muhammed’e (sav) komşu olmak. Peygamberlere, son peygamber Hz. Muhammed’e arkadaş (rafîk) olmak…

Bunun da ötesinde Hz. Muhammed’e kardeş olmak. O’nun Havz’ın başında

onunla buluşmak. Ne kadar güzel…

Kim bu şerefe nail olacak? Abdest alanlar. Abdesti niçin aldığının farkında olanlar. Abdestle yapılabilecek ibadetleri hakkıyla yapanlar. Bütün bir ömrü abdestliymiş gibi, Allah’ın murakebesinde altında, temiz, ağır başlı, tevazu ile ve istenen bir mü^min olarak yaşayanlar.

Yani hayatına abdest aldıranlar…

İşte onlar bu mükâfata, bu müstesna ödüle, bu hesapsız karşılığa, bu kalpleri

heyecanlandıran buluşmaya kavuşacaklar.

Çok hoş, çok güzel bir müjde… Nasıl mı? İşte şu hadis te geçtiği gibi.

Ebu Hureyra (ra) şöyle anlatıyor: Rasûlüllah (sav) mezarlığa geldi ve şöyle dedi:

“es-Selâmü aleyküm, ey bu diyarın müslüman sakinleri! İnşaallah biz de sizin arkanızdan geleceğiz. Ümit ediyoruz ki kardeşlerimizi görürüz.”

Orada olanlar sordular: “Bizler senin kardeşlerin değil miyiz ey Allah’ın Rasûlü?”

“Siz benim sahabelerimsiniz, kardeşlerimiz sonradan gelecek” diye cevap verdi. Onlar;

“Henüz görmediğiniz bu sonradan gelecek olan kardeşlerinizi nasıl tanıyacaksınız ey Allah’ın Rasûlü?” Peygamber;

“Sizden birinizin alnı aşkar, ayağı sekili cins bir atı olsa, onu diğer atlar arasında tanıyamaz mı?” Sahabeler;

“Elbette tanır” dediler. Peygamber (sav);

“İşte böyle, onlar alınlarında ve ayaklarında abdestin nişanı olduğu halde gelirler. Ben onlardan önce Havz’ımın başına gideceğim. Bazıları şaşkın develer gibi Havz’ın başından uzaklaşacaklar. Ben onlara, “Haydi gelin, haydi gelin” diye sesleneceğim. “Onlar senden sonra (tabliğ edileni) değiştirdiler” denilecek. Ben de o zaman; “uzak olun, uzak olun” diyeceğim.” (Müslim, Tahâret 39, no:249. Bir benzeri İbni Mace, Züd 36, no:4302. Nesâî, Tahâret 110, no:150)

Peygamber (sav), kendisinden sonra gelecek olan Peygamber’i görmedikleri halde ona ve onun getirdiklerine iman edip, iman ettikleri esasları samimiyetle yerine getiren müslümanlara kardeşlerimiz diyor. Onları tebcil ve iltifat ediyor.

Görüldüğü gibi Peygamber (sav) onları abdestin yüzlerinde bıraktığı izden tanıyacak. Onlar kıyamet günü abdest azaları ay gibi parıldayarak gelilrler. Karanlık bir gecede dolunayın parıltısı gibi.

Ağıza su verirken şöyle dua edilir: “Yarabbi! Bana Peygamberinin (sav) havzindan öyle bir su ihsan buyur ki, ondan sonra hiç susuzluk duymayayım.”

Peygamberi seven, hayatının onun sünnetiyle yaşamaya çalışan, ahirette ona yakın olmayı isteyen müslüman, elbette onun Kevser Havuzundan, onun ellerinden su içmek isteyecektir.

Ne muhteşem olur... Onun mübarek ellerinden su içmek… Bir daha susuzluk duymamak üzere…

Yani ab-ı hayat içmek... Hani insanlar asırlardan beri ab-ı hayat’ı (can suyunu) arıyorlardı ya...

İşte onlara hayat suyu. Ab-ı hayatı bulmak isteyenler, abdestli yaşasınlar.

Yani abdestle birlikte, insanı her türlü kötülükten koruyan namazı hakkıyla kılsınlar, müslümanca yaşasınlar, inandıkları dini hayatlarına hakim kılsınlar. İmanlarını yüreklerinde iktidara getirsinler. Gerisi kolay.

 

Hac, umre veya Kur’an okumak için abdest alan için de aynı şey geçerlidir. Değil mi Beytullah’ın etrafında tavaf yapmak tıpkı namaz gibi bir ibadetti. Allah’ın benim evim diye nitelediği kutsal binanın yanında olmak, O’nunla manen buluşmak değil midir? Bu buluşmanın da rastgele olmaması gerekir.

Kur’an okumak bir anlamda Allah’la konuşmak, O’na yakın olmaktır. Bu yakınlığın abdest ile olması daha güzel, daha etkileyici, mü’minin saygısını ve ciddiyetinin daha da artırıcıdır.

Müslümanan bu önemli buluşmalara bedenen, kalben ve hissen hazır olmalıdır.