Namazın ve abdestin rükünlerinin hikmetleri, hatırlattıkları, namazın islâmî hayatı inşa rolü, güzel ahlâka etkisi hakkında dersler.

Hüseyin K. Ece

Beytu’s-Selam-Duisburg

ÜÇÜNCÜ DERS

23.10.2011

 

13-Namaza bedenen hazırlık

14-Namaza kalben hazırlık

a-Niyet;

b-İnabe,

c-Ta’zim

d-Huşu’

e-Şuur

14-Namaza hissen hazırlık

a-Heyecan

b-Merak

c-Umit

15-Abdest azalarını yıkamanın hikmetlei

a-Elleri yıkamanın hikmetleri

b-Ağıza su vermenin hikmetleri

c-Buruna su vermenin hikmetleri

 

9-     Namaza bedenen hazırlık

Müslüman namaza bedenen de hazırlanır.

Bunun için elbiselerini temizler, ya da temiz elbise giyer. Her türlü

necasetten, hadesten temizlenir. Namaz kılacağı yeri temiz yerden seçer. İmkanı varsa mescitlere gider. İmkanı yoksa tam namaz vaktinde bulunduğu yerde, uygun bir mekanda namaza durur.

“… Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.” (Bekara/222)

 

10- Kalben hazırlık

 

a-     Niyet;

Müslüman meşru olan her ameline besmele ile başladığı gibi, her ibadetine de niyetle başlar. (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1. Müslim, İmare, 155.  Ebu Davud, Talak, 11)

Niyetle başlamak hem ibadeti şuurla yapmaya başlamak, hem de Allah rızası için yapmak anlamına gelir.

           

b-     İnabe,

İnabe; tövbe edip günahlardan dönmek, yönelmek demektir. İşlenen küçük ya da büyük günahlardan pişmanlık duyup bu günahları işlemeye tövbe edip Allah’ın  yoluna dönmek, halktan Hakk'a yönelmek anlamında kullanılan bir kavramdır.  

İnabe kavramı, Kuran-ı Kerim’de de geçmektedir.

“şeytanî güçlere kulluk yapma [eğilimin]den kaçınanlara ve Allah'a yönelenlere [öteki dünya için mutluluk] müjdeleri vardır. Öyleyse bu müjdeyi kullarıma ver;

O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler,sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.” (Zumer/17-18)

İnabe, tevbenin bir ileri derecesidir. Tevbe insanın görünür günahlarından kaçması, inâbe ise içindeki kusurlarından kaçıp Allah’a dönmesidir.

İnabe; Nefsin zahirde tevbe ile düzelmeye döndüğü gibi, sırrın da ((iç alemin, gönlün) salaha (iyi hâle) dönmesidir.

Müslüman abdestle kalbiyle, dikkatiyle, niyetiyle, hatta bedeniyle Allah’a yönelir.

c-     Ta’zim

Rukû’da bir, üç, beş veya yedi defa “Sübhâne Rabbiye’l-azîm- Âzîm olan Allah Sübhandır, noksan sıfatlardan müzennehtir” deriz. Bu Allah’ı her şeyden daha büyük, bir başka deyişle O’nu azametli bilmek, O’na karşı saygılı olma ifadesidir. Bu Allah’ı ta’zîmdir, O’nu ululamadır, O’ndan başka daha büyük ve azamatli varlık tanımamaktır.

Secdedeki Sübhâne Rabbiye’l âla, insan algısına göre Allah’ın yüceliğini ve yukarıya doğru büyüklüğünü, O’nun azîm oluşu da varlığı kaplayacak şekilde hem genişlemesine, hem de hakimiyet açısından her şeyden büyük oluşunu anlatır.

Kulun Rabbine karşı saygılı olduğu hâl, secde hâlidir. Secde edenler, Allah’ı hakkıyla ta’zim etmiş olurlar.

Abdest bu hâle bir hazırlıktır.

Namaz ise bu duygunun zirvesidir. Namaz kılan bir müslüman, Rabbini azîm (büyük) bilir. O büyüğe olan saygısını fiilen göstermek üzere ibadet etmeye niyet eder ve bunun için de abdeste kalkar.

 

d-     Huşu’

İnsan idrakinin ötesinde olan Allah’tan ta’zimle, O’na saygı duyarak korkmak  Kur’an’da ‘haşyet’ terimiyle anlatılıyor.

Haşyet, korkulan şeyi bilerek saygı ile birlikte, içi titreyerek korkmak  demektir. ( R. Isfehâní, Müfredât, s: 213)

Haşyet; sürekli Allah’ın  (cc) huzurunda olmanın bilincidir.          

Haşyet, marifetle (tanıma-idrak) ile birlikte ortaya çıkan bir korku türüdür. Allah (cc) bilinmez ve insanın gözüne görünmez. Bilen, bilinenden daima üstündür. Bu gerçeği bilenler Rablerinden ‘haşyet’ duyarlar. 

‘Havf’ harekete geçme, ‘haşyet’ ise derlenip toparlanma ve sakinleşmedir. Mesela, korkunç bir tabiat olayını gören kimsenin iki durumu olur: Birincisi ondan korkma halidir. İkincisi ise o olayın kendine zarar vermemesi için tedbir alması veya bir yerde karar kılmasıdır. İşte bu durum ‘haşyet’ halidir. Kişi o olay karşısında korkudan sonra onun tehlikesini anlamış ve ondan korunmak üzere tedbir almıştır.

Huşu’, samimiyetle inanmış müslümandaki bu korkudur. O, Allah’a karşı yaptığı bütün ibadetlerde, özellikle namazda bu hâli yaşamalıdır. Zira o, Allah’ın her an kendisini murakabe ettiğini, O’nun karşısında noksan ve hatalı olduğunu unutmaz.

Kişinin Allah’a karşı duyduğu haşyet-korku’ onda devam eden bir itaate dönüşür. Kalbin bu haline ‘tazarru’ denir. Tazarru’ ve niyaz (yakarma) içinde olan bir kalp organlara etki eder, onları samimiyetle ibadete yönlendirir.

Abdest alan bir müslüman bu hali daha namaza başlamadan hisseder. Zira abdest huşu’ ile yerine getirilmesi gereken bir ibadet için hazırlıktır.

 

e-     Şuur

Müslüman ne yaptığının farkındadır. Hem niyetlerinin hem amellerinin. Varlığın şahidi olduğu gibi, varlığının sahibinin de şahididir. Bunu da bilerekü farkında olarak yapar. Kime niçin ibadet ettiği, yani boyun eğip itaat ettiğinin şuurundadır. O ne bedeni hareketler peşindedir, nede kalabalığa uymaktadır. Onun din ve ibaedet tercihi atalar geleneğini msürdürmek, ata kültürünü yaşatmak değil, bilinçli bir inanç seçimidir.

Dolaysıyla o abdest için ayağa kalktığı, abdest alma yerine yöneldiği, besmele ile suyu ellerine dökmeye başladığı zaman ne yaptığını çok iyi bilmektedir. Bilinçle hareket etmektedir. Abdesti ne sadece organ temizliği için yapmaktadır, ne de iş olsun diye.

O, abdestin taşıdığı anlamın farkında olarak, içindeki heyecan ve kıpırtı ile birlikte Büyük Buluşmaya hazırlık yapar.

 

11- Namaza hissen hazırlık

Müslüman namaza bütün duygularıyla hazır olmaldır. Çeşitli açılardan dünya işleriyle meşgul olan duygularını namaza yönelmke, namazda raabbinin huzurunda olduğunu hatırlamalıdır.

a-     Heyecan

Kişi yüksek makamda birisyle karşılaşma fırsatını yakalayınca hem heyacan duyar, hem de merak eder. Acaba ne olacak diye.

Abdest alan bir mü’min biraz sonra Rabbiyle yani insanüstü bir kamamla karşılaşacak. En yüce husura çıkacak. Divan durup teslimiyetini gösterecek, acziyetini bildirip yardım isyteyecek.

Öyle bir kapıyı tıklatacak ki, olağanüstü. Bilinen hiç bir kapıya benzemez. O kapının önünde duracak ve ‘lütfen’ diyecek.

Acaba kapıyı çalabilecek mi? Acaba kabul görecek mi? Acaba bir kabalık yapacak mı? Bütün bu duygular o kapının önünde durana heyecan verir.

Abdest alan bir müslüman bunu düşünür ve aldığı abdeste bu açıdan biraz heyecen katar.

b-     Merak

Her bir namaz, musalli için bir merak kaynağıdır. Oldu mu olmadı mı? Kulluk görevini, edep ve saygısını hakkıyla gösterebildi mi? Kula yakışan tarzda boyun bükebildi, dua edebildi mi diye.

 

c-     Ümit

Abdest alarak Rabbine namaz için yönelen mü’min ümitvardır. O bilir ki

Allah (cc) her duayı kabul eder.

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ {60} (Mü’min)

Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır.

وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَـذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَـا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَـاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ {156} (A’raf. Mü’min, 4/7)

Kendisinden ümit kesilmemesini ister.

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعاً إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ {53}  (Zümer)

Kendisine yaklaşanlara o daha çok yaklaşır.

Rasûlullah (sav) Allah’ın (cc) şöyle buyurduğunu söyledi: "... Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri yerine  getirmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."(Buhârî, Rikak/38)

Her ibadeti en az onmisli karşılık verir.

مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلاَ يُجْزَى إِلاَّ مِثْلَهَا وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ {160} (En’am)

 

12- Abdest azalarını yıkamanın hikmetleri

a-     Elleri

Eller, insanın eylemlerinin merkezidir.

Kişi diğer azalarına sahip olduğu gibi ellerine de sahip olmalıdır. El deyince aklımıza pek çok gelir.

Abdestte ellerin yıkanması biraz da elleri nasıl kullanacağımızın eğitimidir. Ya da el ile ilgili eylemlerimiz konusunda sessiz bir hatırlatmadır.

Elleri yıkamak, ellerle işlenen hataları manen yıkamak anlamına geldiği gibi, besmele ile yıkanan ellerle, hayırlı işler yapmaya bir niyettir.

Temiz ellerle temiz/hayırlı ameller...

Temiz ellerle temiz işleri tutmak...

Temiz ellerle kire ve günaha bulaşmamak...

Dahası elleri yıkarken şunlar aklımıza gelmeli:

Bizimkisi gibi olmasa da Allah’ın eli vardır ve o el her elin üzerindedir. (48 Fetih/10) Bütün ellere hakimdir. Öyleyse sahip olduğumuz eller sandığımız gibi alabildiğine serbest ve bağımsız değildir.

 

-      Elinizle tehlikeye atmayınız

وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ {195}  (Bekara)

 

-      Ellerinizin kazandığı

لَّقَدْ سَمِعَ اللّهُ قَوْلَ الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ فَقِيرٌ وَنَحْنُ أَغْنِيَاء سَنَكْتُبُ مَا قَالُواْ وَقَتْلَهُمُ الأَنبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَنَقُولُ ذُوقُواْ عَذَابَ الْحَرِيقِ {181} ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللّهَ لَيْسَ بِظَلاَّمٍ لِّلْعَبِيدِ {182} (Ali Imran)

-      Konuşan eller

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ {65} (Yasin)

يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ {24} (Nur)

 

-      Veren el alan elden daha üstündür.  

(Müsned, hadis no: 5343, 2/92)

-      Elleri yıkarken dua:

“Elhamdu lillâhi'l-lezî ceale'l-mâe tahûren ve ceale'l-islâme nûrâ. “Hamd olsun Allah'a ki, suyu temizleyici, İslamı nur kılmıştır.”

 

b-     Ağıza su vermenin hikmetleri

-Ağız hem beden için rızık yolu. Rızkın helal olması imanla ilgilidir.

-Dil de ağızdadır 

-İman ikrarı dil ile olur.

-Şahitlik dil ile yapılır

-Güzel veya çirkin konuşma dilin faaliyetidir. İnsan dilinin faaliyetlerinden de hesap verecek.

İki dudak arasından garanti vermek

Ya hayır söylemek ya susmak

Şer olarak insanın aklına gelen her şeyi söylemesi yeter

Ma laya’niyi terk ahlak olgunluğudur.

-      Ağıza su vermenin iki anlamı vardır :

*Ağzı maddi ve manevi kirlerden temizlemek,

*Ağıza sahip olmaya söz vermek

Şeyh Rükneddin ; “Dînimiz, mazmaza ve istinşâkı, yâni ağza ve buruna su vermeyi abdestte öne aldı. Böylece; tat mazmaza, koku istinşâk ile gerçekleşir”

 

-      Mühürlenen ağız ;

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ {65}

(Yasin)

-      Ağız yıkarken okunacak dua

Allâhumme's-kinî min havzi nebiyyike ke'sen lâ ezmeu ba'dehû

ebedâ.  Ya Rab! Bana Peygamberinin (sav) havzından öyle bir kase su ihsan buyur ki, ondan sonra hiç susuzluk duymayayım.”

-Misvak kullanırken (yani ağzı yıkamak esnasında)

Allâhümme tayyib nekhetî ve nevvir kalbî ve tahhir a'zâî vahfaz lisânî vemhu zunûbî. Allahım, benim ağız kokumu güzelleştir, kalbimi nurlandır, âzalarımı temizle, lisanımı muhafaza eyle, günahımı sil.”

 

c-     Buruna su vermenin hikmetleri

- Burun da temiz olmalıdır

- Şirk’i necis bilmeli ve kokusundan uzak durmalı

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلاَ يَقْرَبُواْ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هَـذَا وَإِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْنِيكُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ إِن شَاء إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ {28} (Tevbe)

-Koku almanın ne büyük nimet olduğunu hatırlamalı

-Peygamberin güzel kokuyu sevdiğini ve hikmetini düşünmeli

-Buruna su verirken okunacak dua

Allâhumme lâ tahrimnî râyihate naîmike ve cenânik. “Ya Rabbi!Beni nimetlerinin ve cennetlerinin guzel kokularindan mahrum eyleme.”