Amsterdam KUBA AİLELER DERSİ

Kasım 2019 – Nisan 2020

4. DERS 29 Kasım 2019

PEYGAMBERİN GELDİĞİ ORTAM 3

 

-Dinî Durum:

 

  • Yahudilik
  • Yahudiler milattan önce Yesrib’e, Hayber’e, Fedek ve Vâdı’l-Kura’ya yerleştiler.
  • Yesrib’de Ben-i Nâdir, Ben-i Kurayzâ, Ben-i Kaynuka,
  • Evs ve Hazreçle araları iyi değildi,
  • Hicret sonrası ihanetlerinden dolayı Medine’den sürüldüler,

 

  • Hırıstiyanlar:
  • Kuzeyde, Bizansa bağlı Gassâniler, Sâsânilere bağlı Hireliler vardı,
  • Yemen’e ve Necran’a habeş döneminde girdi.
  • Kâbe’yi yıkmaya teşebbüs etti (bkz: Fil Sûresi)
  • Mekke’de hırıstiyan olan bir kaç kişiden bahsediliyor,
  • Hırıstiyanlar müşrikler üzerinde etkili olmadılar,

 

  • Mecusilik; (Hacc 22/17)
  • Sasânilerin dini idi
  • Zerdüşt’e (MÖ. 1500-1400) nisbet edilir, tek tanrı inancı idi, kitabı Avesta, Ahura Mazda, ateş temizliği sembolize eder, ahlaka önem verirler.
  • Müşrikler üzerinde etkileri olmadı,
  • Bahreyn, Umman, Yemendeki mecusiler aslen iranlı idi,
  • Onlar için ekonomi daha önemli idi.

 

  • Sabiîlik;
  • Kur’an’da ehl-i kitapla birlikte anılır.
  • “Şüphesiz iman edenler; yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden de Allah'a ve ahiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.” (Bekara 2/62. Ayrıca bkz: Mâide 5/69. Hacc 22/17),
  • Yahudiliğe karşı çıkanların oluşturduğu inanç
  • Güney Irakta vardı,
  • Müslümanlar onlara ehl-i kitap muamelesi yaptı,
  • Onların kutsal kitapları, dua ve ibadetleri, bayramları, mabedleri vardı,
  • Araplar başka dinlere girenlere de Sabiî derlerdi,
  • Bazıları yıldızlara tapardı,
  • Kureyşin put inancını etkiledikleri söylendi,
  • Kur’an’da şi’ra yıldızının adı geçiyor. “Doğrusu Şi'râ yıldızının Rabbi de O'dur.” (Necm 53/49) “Şi’râ”, Himyer ve Huzâ’a kabilelerinin taptığı bir yıldızın adıdır. Bu ifadeyle, Allah’ın, evrenin yaratıcı ve hâkimi olduğu vurgulanmaktadır.

 

  • Haniflik;
  • Cahiliyede tevhid dini üzere olan, şirk dinini reddedenler de vardı,
  • Onlar hz. İbrahim dinine uymaya çalışıyorlardı,
  • Bu daha çok bireyseldi,
  • Varaka b. Nevfel, Abeydullah b. Cahş, Zeyd b. Amr, Kûs bin Said
  • Kur’an’da muvahhid anlamında geçiyor. Mesela;
  • وَمَنْ اَحْسَنُ د۪ينًا مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلًا ﴿125﴾

 “İşlerinde doğru olarak kendini Allah'a veren ve İbrahim'in, Allah'ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır? Allah İbrahim'i dost edinmiştir.” (Nisa 4/125)

  • اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ ﴿79﴾

 “Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” (En’am 6/79)

  • فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ ﴿30﴾

 “(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum 30/30) 

وَمَا تَفَرَّقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُۜ ﴿4﴾ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ حُنَفَٓاءَ وَيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ وَذٰلِكَ د۪ينُ الْقَيِّمَةِۜ ﴿5﴾

“Kendilerine kitap verilenler ancak o açık delil (Peygamber) kendilerine geldikten sonra ayrılığa düştüler.

Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.” (Beyyine 98/4-5)

 

Putperestlik;

  • Kuzey arapları, yani İsmailin torunları tevhid üzere idiler,
  • Kabe bu inancın merkezi idi,
  • Ama bu inanç zamanla putperestliğe döndü (sanem, evtad, ensab)
  • Büyük putları olduğu gibi, neredeyse her evde herkesin putu, put evleri vardı,
  • Kur’an, müşriklerin en büyük putları olan Lât, Uzzâ, Menât’tan bahsediyor. “Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ'yı? Ve üçüncüleri olan ötekini, Menât'ı.” (Necm 53/19-20) Hübel (Huzaalı Amr b. Luhay getirmiş) İsâf, Nâile diğer putları.
  • Kabede 360 put,
  • Putlar aracı, şefaatçı, yardımcı, uğur getiren zannederlerdi.
  • Kur’an’da başka putlardan de bahsediliyor. “Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!” (Nûh 71/23)

 

  • Bazıları cinlere taparlardı. “Allah ile cinler arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun, cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler. (Saffat 37/158)
  • ya da ortak koşardı “Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa ki onları da Allah yaratmıştı. Bilgisizce O'na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Hâşâ! O, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir.” (En’am 6/100),
  • melekleri Allahın kızları zannederlerdi. “Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır.” (Enbiyâ 21/26)
  • Putlarına dua-secde ederlerdi, tavaf ve adak yaparlardı, kurban keserler sadaka verielerdi
  • Onlardan dünyalık şeyler isterlerdi. Ahirete inanmazlardı,
  • Önlerinde fal okları çekerlerdi,
  • Müşrikler gökleri ve yeri yaratan Allah’ı inkâr etmiyorlardı, “Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette «Allah'tır» derler. De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar.” (Zümer 39/38)
  • “Andolsun ki onlara: «Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?» diye sorsan, mutlaka, «Allah» derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.” (Ankebût 29/63)
  • Putlara bizi Allaha yaklaştırsınlar diye tapıyorlardı “Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.” (Zümer 39/3)
  • Kâbe’ye saygı gösteriyorlar, hac yapıyorlar, Onun hizmetini şeref sayıyorlardı,

 

 

-İslâmın davası şirk iledir

Kur’an, şirk üzerinde ısrarla durmaktadır. Çünkü tarih boyunca dinsiz toplumlardan çok, şirk koşan toplumlarla, ateist insanlardan çok müşrik insanlarla karşılaşıyoruz. İnsanlar, Tevhid’ten uzaklaştıkça, çakma tanrılar, tapınma şekilleri uydururlar. Din adına bir çok yalanlar üretirler. 

İslâmın mücadele ettiği en önemli inkâr işte bu şirk anlayışıdır.

İslâm geldiği zaman Mekkeliler tanrısız değillerdi. Evreni Allah’ın yarattığını, rızkı O’nun verdiğini kabul ediyorlardı. Ama O’na putları ortak ediyor, başka şeylere kulluk yapıyorlardı.

“Andolsun ki onlara, «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan, mutlaka «Allah...» derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.” (Lokman 31/25)

Onlar inanıyorlardı ama yanlış inanıyorlardı. Onlar ibadet ediyorlardı ama yanlış ibadet ediyorlardı. Onlar Allah tarafından sınırları belirlenmiş dine uymuyor, ama dinin sınırlarını, hatta tanrının yetkilerini kendileri belirliyorlardı.

Tarihten beri insanların çoğu bir yaratıcın var olduğunu kabul ederler, ancak sıra onun ilah olduğunu kabul etmeye gelince, yoldan çıkarlar, kendileri tanrı uydurular. Tanrı uydurmakla kalmazlar; onlar adına din, anlayış, hüküm, ahlak, değer yargıları, tapınma, dua, ilke, ölçü, hayat anlayışı da uydurular.

İslâmdan önce cahiliyyenin din anlayışı işte özelliklerini kıısaca anlattığımız bu şirk dini idi. İslâm bu yanlış din anlayışını, bu yanlış din anlayışından kaynaklanan yanlış tasavvurları, yanlış uygulamaları, yanlış tapınmaları düzeltmek üzere geldi.

Hz. Muhammed'in bu anlamda işinin ne kadar zor olduğunu anlamak mümkün. Yine bu durumda hz. Muhammedin ne kadar büyük ve önemli bir inkılap yaptığı anlamak mümkün.

Öyleyse şirk ne dir müşrik kime denir?

 

-Şirk ve müşriklik

-Şirk ne demektir?

‘Şirk’ kavramı insanların uydurdukları dinleri ve tanrı inancını, Allah’tan başkasını ilâh edinenlerin kafa yapılarını, bu konudaki ciddi yanlışları ifade eder.

İnsanlar tarih boyunca sınırlı sayıdaki ateistler dışında ya ‘şirk’ dini üzerinde ya da ‘Tevhid’ dini üzerinde olmuşlardır. Aslında ateistler de bir anlamda müşrik ve münkirdirler.

‘Şirk,’ kelime anlamı itibariyle bir ortaklığı, ortak olmayı, bir eş-arkadaş tutmayı, malda ve tasarrufta bir hissedar bulmayı ifade eder.

Aynı kökten gelen ‘şerik’ arkadaş, yardımcı, hissedar yani ortak demektir.

‘şirk’, ortak olma, (Allah’a) eş ve arkadaş bulma işidir.

‘Şirk’ bir yönüyle de Allah’tan gelen hakikatı (gerçeği) inkârdır. Ancak ‘küfr’ kelimesi ‘şirk’e göre biraz daha kapsamlıdır. ‘Küfr’ kavramı bütün inkâr türlerini ifade ederken, ‘şirk’ Allah’ı kabul ediyor görünürken, O’na ortak koşmayı anlatmaktadır.

 Şirk; insanın inanma ve ibadet etme ihtiyacını karşılarken düştüğü durumu,  yanlış inançları anlatmaktadır. 

Şirk koşmak salt bir inkâr olayı değildir. Şirk koşan müşrikler inançsız  insanlar değildir. Aksine, inanan ama yanlış inanan, Tevhide aykırı inanan ve Allah’ın yanında başka varlıklara da ilâh (tanrı) diye tapınan kimselerdir.

Şirk karşımıza genel olarak dört şekilde çıkar: Birincisi; -adına ne denirse densin-birden fazla ilahın olduğuna inanmak.

İkincisi; bazı şeyleri, tabiat olaylarını, bazı yaratıkları tanrı saymak.

Üçüncüsü; Allah'a ait sıfatları, O'nun dışında herhangi bir varlığa vermek, o varlığın Allah'a ait sıfatlar gibi özelliklere sahip olduğuna inanmak.

Dördüncüsü; insanlara ait sıfatların Allah'ta da olduğuna inanmak. Bu bir anlamda tanrıyı insan gibi, ya da diğer varlıklar gibi düşünmektir.

Demek ki şirk olayı, Allah’ın dışındaki herhangi bir şeyi, bir varlığı, bir kişiyi, bir gücü veya başka bir şeyi Allah gibi zannetme inancıdır. 

Kur’an cahiliyye araplarının putlara tapınmasını şirk olarak nitelendirdiği gibi (Necm 53/19-23),

O’na çocuk isnat etmeyi, yaratıkların ilâh sayılmasını da şirk diye nitelemektedir. (En’am 6/100. A’raf 7/191-192)

Kur’an’a göre şirk en büyük zulümdür. “Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.” (Lukman 31/13)

 

-Müşrik ne demektir?

‘Müşrik’, ‘şirk’ kökünden türemiştir ve ‘şirk koşan’ demektir. ,

İnsanlar din bakımından ya Tevhide gönül vermiş ‘muvahhid-hanif’, mü'min, müslim olurlar, ya da şirke iman etmiş, şirk dini üzere hayatlarını devam ettiren müşrik, ya da inkârcı olurlar.

Müşrik; bilerek birden fazla tanrıya inanan, yani Allah’a zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ortak koşan kimsedir.

O, görünüşte Allah’ın varlığını kabul etmektedir. Ama ya birden fazla ilâha inanır, ya Allah’a ait sıfatları başka ilâhlara verir, ya da Allah’ın fiillerini (yaptıklarını) başka ilâhların da, başka şeylerin de yapabileceğini kabul eder.

Kâfir, Allah’ı doğrudan inkâr eder, müşrik ise, Allah’ın varlığına iman ettiği halde, O’nun ilâhlık ve Rabb’lik sıfatlarına başkalarını da ortak eder.

Buna göre Kur'an, İslamdan önceki câhiliyye araplarının dinine “şirk dini”, kendilerine de “müşrik” demektedir.

Siyer konularını anlatırken sık sık geçecek olan "müşrikler" bu dönemin inanç yapısını anlatmaktadır. Şüphesiz ki şirk inancı ve müşriklik, tarihten beri benzeri özellikleri taşır. 

Kur’an, müşrikleri tanıtırken, yalnızca Firavun’a iman edenleri, Hz. Muhammed’e karşı çıkan Mekkeli müşrikleri değil; hem onları hem de zamanlar boyunca olabilecek bütün müşriklerin özelliklerini tanıtıyor.

Müşrikler, bazı varlıkları ve güçleri ilâhlaştırırlar, onlara aşırı saygı gösterirler, yardım alabilmek veya kötülüklerinden korunabilmek için onlara taparlar.

Müşriklerin çoğu bu tanrıları adına put yaparlar, putlara kutsallık verirler, onlara tapınırlar. Kimileri bu putların kendilerine Yaratıcıya ulaştıracağına inanırlar.

 

-Özelde İslâmda önceki ve genelde müşriklerin şu özellikleri vardır:

Müşrikler; câhildirler. Allah'ı gereği gibi tanımazlar. (Zümer 39/67)

Onların inancı sağlam bir delile dayanmaz. (Yûnus 10/36. Âl-i İmran 3/151. Fatır 35/40)

Onlar atalarının yolunu körü körüne taklit ederler. (Saffat 37/69-71. Bakara 2/170. Ahzab 33/64-68. Yûsuf 12/40)

Onlar, ne yapacaklarını bilmeyen şaşkın kimselerdir. (Hac 22/31. Râd 13/33)

Onlar, âlimlerini ve din adamlarını Rab olarak benimserler (Tevbe 9/31)

Onlar, ilahlarının insanları çarpacağına inanırlar. (Hûd 11/54)

Onlar, Allah'tan başkalarına da dua ve kulluk ederler. (Nisâ 4/36. Yûsuf 12/40. Mâide 5/76. Ahkaf 45/5. Cin 72/18, 20. Yûnus 10/106 v.d.)

Onların kalplerinde korku vardır. (Âl-i İmran 3/151)

Onlar, tek Allah'a çağrıldıkları zaman onu inkar ederler, O'na ortak kılınan şeylere inanırlar. (Mü'min 40/12)

Onlar, Allah'tan başkalarına da teslim olurlar. (En'am 6/163. Âl-i İmran 3/64, 79)

Onlar, Allah'tan başkasının da gaybı bileceğini iddia ederler. (Kehf 18/26. Cin 72/26)

Onlar, Allah'a karşı tanrılarını, putlarını kurtarıcı, şefaatçi edinirler. (En'am 6/94)

Onlar, Kur’an ile gelen açık delilleri ve hak dini yalnız başına yeterli görmezler. (Tevbe 9/33. Rûm 30/35. Saff 61/9)

Onlar, dinlerini parça parça ederler, yanlarındaki ile öğünürler (Rum 30/31-32. Mü'minûn 23/53)

Şeytan onlara nüfuz eder, onlar da şeytanı veli edinirler (Nahl 16/100)

Onlart, mü'minlere düşmanlık gösterirler. (Mâide 5/82. Bekara 2/96),

Onlara üzücü sözler söylerler. (Âl-i İmran 3/186)

Allah'tan başkalarından gaybi yollarla fayda ve zarar beklerler. (Furkan 25/2-3. Yûnus 10/106. Sebe’ 35/22)

Onlar, Allah'ı severcesine endâdlarını (O'na denk tuttuklarını) da severler. (Bakara 2/165. Saffat 37/35-36)

Onlar, Allah'la beraber ortak koştuklarına da paylar ayırırlar. Allah'a ayırdıklarını ortaklarına verirler; ama ortaklar için ayırdıklarını Allah'a tahsis etmezler. (En'am 6/136)

Onlar, Allah'ın âyetlerinden yüz çevirirler, âyetlere uymazlar (Kasas 28/87-88. Mü'min 40/69)

Onlar, ortak koşup veli edindikleri zatların Allah ile kendi aralarında aracı, vesile olduğuna inanırlar. (Zümer 39/3. A'raf 7/3-4)

Kâinatın Rabbi Allah (cc) bütün kemal (üstün) sıfatlara sahip, en güzel isimlere sahip. O yerde de ilahtır, gökte de. (Zuhruf 45/84) Ama müşrikler bunu inkar ederler.

 Onlar, Allah'a ait sıfat ve isimleri yaratıklara, veya kendi elleriyle yaptıkları putlara verirler.

Onların bazıları evrendeki olayları tabiatın yarattığına inanırlar.  

Onlar, hayata ve kainata ait yasaların (hükümlerin) tanrıları tarafından konulduğunu iddia ederler.

Onlar, Allah'a inanılar ama, uydurdukları ve onların adına yaptıkları putları Allah ile kendi aralarında aracı sayarlar. Kendilerini Allah'a yaklaştırsınlar diye onlara ibadet ederler. (Bkz: Zümer 39/3)

Onlar, Allahın indirdiği hükümler yerine kendileri hüküm koyarlar, bunları tanrılarına nisbet ederler, ya da atalarının izinden giderler. Bu yüzden güçlüler yaptıkları yanlışlara bu uydurma dinden kılıf bulurlar.

Onlar, tanrılarından yardım isterler, onların dualarına cevap vereceğine inanırlar. Putları için tören yaparlar, kurban keserler, ayinler düzenlerler.

Çıkar duygusu, asabiyye, boş gurur, bâtıl uğruna çaba gösterme, kendine ait olanla aşırı övünme, başkalarına üstün gelme anlayışı müşriklerde yaygındır.

İslâmın zulüm ve günah dediği pek çok şey onlar arasında yaygındır.

Her konuda hakkı değil, nefsi, çıkarı, atalar dinini (geleneği, örfü, töreyi) esas alırlar.

Onlar sıkışınca Allah’a dua eder, yalvarırlar, ama rahata ve refaha kavuşunca Allah’ın âyetlerinden yüz çevirirler. (İsrâ 17/67)

 

-Mekkeli müşriklerin bazı ilahları:

Şüfeâ; şefaatçılar,

Erbâb; rabler, sahipler,

Evliyâ; Allah’tan başka veliler,

Sâdât; seyyitler, efendiler

Küberâ; ulular,

Endâd-şirk; Kendilerinde Allah’tan bir parça olduğuna inanılan, Allah gibi sevilenler.

Yani putperestlik, şahısperestlik. Yani kula kulluk.

 

-Câhiliyye ve özellikleri

İslâm ya da vahiy kendinden önce devre, anlayışa câhiliyye diyor.

‘Cahiliyye’, ‘cehl’ fiilinden türemiş bir masdardır. Yaygın olarak ‘bilgisizlik’ anlamında kullanılmaktadır. Buna göre ‘câhillik’; bilmemek, bilgiden uzak olmak, tanımamak, kaba davranmak, gücendirmek gibi anlamlara gelir.

Kur’an'da ‘câhil’, ‘câhiliyye’, ‘cehâlet’, ‘cehûl’ kelimeleri geçiyor.

Kavram olarak ‘cahiliyye’, İslamdan önceki dönemin ve müşriklerin dünya görüşlerini, din ve tanrı anlayışlarını, tavır ve ahlâklarını, yaşantılarını, sistemlerini, tasavvurlarını ve uygulamalarını niteler.

Bu niteleme olmuş-bitmiş bir dönemin adı olmaktan ziyade; İslâm dışı inanış ve davranışların genel adıdır.

Kişi hangi dünya görüşüne, yani dine inanıyorsa tutum ve davranışları ona uygun olur. Değer yargıları, ahlâk ilkeleri, inancından kaynaklanır.

İşte değer yargılarını, inanç esaslarını, düşünme ve davranış biçimlerini, ahlâk kurallarını bünyesinde toplayıp onlara yön veren iki sistem vardır. Bunlardan biri Allah’ın dini İslâm, diğeri de hangi ad altında olursa olsun ‘câhiliyye’ sistemleri, ya da ‘câhiliyye’ dinleridir.

Şirk bu sistemin daha çok inanç yönüne ad olurken,

câhiliyye ise bu gibi sistemlerin tutum, davranış ve değer yargılarına ad olmaktadır.

İslâm’dan önce cahiliyye insanları hem gerçek bilgi ve bu bilginin kurduğu anlayıştan yoksundular. Onlara doğru yolu gösterek kitapları ve peygamberleri yoktu. Dolaysıyla doğru ve isabetli kulluktan, pek çok ahlâki faziletlerden mahrumdular.

Bu yüzden Vahye göre yanlış olan pek çok iş yapralardı, batıl inançları vardı, olgun hareket etmekten uzaktılar.

İslâm’dan uzak olan kişi ve toplumlar genellikle ‘hevâ’larına uyarlar. Onlar canlarının istediğini yapmaktan başka bir şey bilmezler. Üstelik böyleleri batıl inançlar, uydurma ilâhlar bulurlar ve Allah’tan başkasına ibadet ederler.

Câhiliyye dönemi insanı, hak dinden uzak olduğu için gerçek bilgiden, barış ve sakinlikten, adaletli bir sistemden mahrumdur.

O yüzden o dönemin insanı vahşi ve kabaydı. Kuvvetliler zayıfları eziyordu. Eline güç geçirenler başkalarına haksız yere saldırabiliyordu. Hak hep kuvvetlinindi. İnsanları birbirine sevgi ve saygı değil, kan bağı ve çıkar bağı bağlıyordu. Yaptıkları yanlışların farkında bile değillerdi. Şiddet ve saldırganlığı erdem sayıyorlardı.

Cehâletleri yüzünden putlara ilâh diye tapınıyor ve onlardan kaynaklandığını sandıkları bir dine inanıyorlardı.

Câhiliyye, iyiyi kötüden ayırmasını bilmeyen bir anlayışın adıdır.

Câhiliyye, Allah’ı idrak edememe ideolojisidir. Câhiliyye bilgisizlik ama bu bilgisizlik en başta Allah hakkındak ibilgisizlik, Hak din hakkındaki bilgizsizliktir.  

Câhiliyye, cehâlet mantığı üzerine kurulu dünya görüşünün, tutum ve davranışların genel adıdır. Bu görüşe sahip olanların davranışlarına cahilî düşünceler ve inançlar yön verir. Onlar sağlam bir bilgiye, insanı hakka ve en doğru yola götürecek bir ilme sahip olmadıkları için kendi hevâlarının ölçüsünü doğru sanırlar.

O yüzden putlara tapmayı, peygamberlere ve Allah’ın âyetlerine karşı gelmeyi doğru zannederler. Zenginlik ve servetin üstünlük olduğunu düşünürler.

Mü’minler, sabırlı, ağırbaşlı, teenni ile, düşünerek hareket ederlerken; câhiller, ‘câhillik gayreti’yle davrandıkları için, sert ve kaba, düşüncesiz ve hafif meşrep davranırlar. Yerli yersiz öfkelenirler, asabiye ile hareket ederler. Bu yüzden Hakk’a ve adalete göre iş yapamazlar.

Kur’an buna ‘câhiliyye hamiyyeti’ demektedir. (Fetih 48/26)

Yukarıda geçtiği gibi ‘câhiliyye’ yalnızca İslâmdan önceki müşriklerin hayatının adı değildir.

Kişilerin İslâmî hayatlarından önceki yaşantılarına da ‘câhiliyye’ denilir.

Bununla beraber câhiliyye, cehâlet üzerine kurulu bütün tutum ve davranışların, İslâm’dan kaynaklanmayan bütün sistemlerin, bütün hükümlerin genel adıdır.

Çünkü İslâm ve ona ait hükümler Allah’tan gelen sağlam bir ilme, diğerleri ise câhilliğe dayanır.

Kur’an şöyle diyor:

“Onlar hâlâ cahiliyye’nin hükmünü mü arıyorlar? Kesin bir bilgiyle inanan bir topluluk için, hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?” (Mâide 5/50)

 

-Cahiliyye döneminin inanç, ibadet ve toplumsal durumu:

Allah inancı,

Peygamber inancı,

Kitap inancı,

Melek inancı,

Ahiret inancı,

Kader inancı.

İbadet; abdest, teyemmüm, gusül, kıble

Namaz (şekli, kıyafeti, Cuma, hutbe, mescit),

Oruç ibadeti,

Zekat,

Hacc (ihram, vakfe, tavaf, say, telbiye, cemre, kurban, kabe, harem, haceru’l-esved, Makam-I İbrahim, Zemzem)

Hukuk;

İdare hukuku,

Savaş hukuku,

Evlilik hukuku,

Ceza hukuku,

Alış veriş hukuku,

 

Kültürel unsurlar,

İsimler,

Giyim-kuşam,

Sünnet olma,

Sakal,

Tıp,

Yemek,

Bayramlar,

Halk inanışları