KUBA AİLELER DERSİ

Kasım 2019 – Nisan 2020

Hüseyin K. Ece

12.DERS  07.02.2020 Cuma

İSLÂMÎ DAVETİN MEDİNE DÖNEMİ 1

 

e-Hicreti günümüze taşımak

e1-Fetihten sonra hicret yoktur

Mekke’nin müslümanlar tarafından H. 8. yılda fethedilmesinden sonra Mekke’den Medine’ye  bu göç (hicret) bir diní vecibe olmaktan çıktı.

Ibni Abbas’tan (ra) rivâyet edildiğine göre dedi ki: Mekke’nin fethedildiği fetih günü Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu: “Fetihten sonra hicret yok, lakin cihad ve niyet var.” (Buhârî, Cihad/27. Müslim, İmâre/85. Ebu Dâvûd’da şu ilave yer var. “Eğer (Allah için) seferber olunmanız emrediliyorsa, hemen seferber olun.” (Ebu Dâvûd, Cihad/2 no: 2480)

 

e2-Hicret bilinci

İslâm tarihinde ve Peygamberimizin hayatında kuşkusuz en önemli olaylardan biri de Hicret’tir. Çünkü bu olay İslâmî tebliğde ve Peygamberin cihad faaliyetlerinde bir dönüm noktasıdır. İslâm toplumunun var olmasına açılan bir kapı, bir diriliş ve güçlü bir bina olarak ortaya çıkışıdır.

İslâmın ilk günlerinden beri hicret terimi, manevi bir muhteva taşımaktadır -yani, ‘kötülük ver zulüm diyarından uzaklaşmak’ ve Allah’a yönelmek. Ve bu maneví muhteva, hem İslâmın ilk yıllarındaki tarihí ‘muhacirûn’u (göç edenler), hem de her türlü kötülüğü terk ederek ‘Allah’a hicret eden’ sonraki zamanların bütün mü’minlerini kapsar. (M. Esed, Kur’an Mesajı, 1/63)

‘Hicret’, imanın, Allah’a ve Rasûlüne bağlılığın, Allah yolunda fedakârlık yapmanın, dünyalıklardan yüce bir amaç uğruna vazgeçmenin, yalnızca Allah’ın rızasını seçmenin bir göstergesi; küfre ve onların azgın temsilcilerinin hükmüne boyun eğmemenin, iman uğruna her zorluğu göze almanın destansı ifadesidir.

Hicret, imkanların tükendiği yerden imkanlarin üretildigi yere taşınmaktır.

Hicret bittim ya rabbi diye dua edene, yettim kulum diye gelen icabettir.

Hicret elde etmek icin feda etmek, sahip olmak için kurban etmek, bulmak için yitirmek, almak icin vermek, kalkmak için (yola) düşmek, kavuşmak için terketmektir. (M. İslâmoğlu, Sözün Gücü mü Gücün Sözü mü? s: 203)

Hicret, mevzi ve strateji değişikliği, sıçramak için tavır almaktır.

Bir kaçış ve sığınıştır. Ama nereye sığınmaktır? Küfürden imana, şirkten tevhide, şeytandan Rahman’a, günahlardan sevaba, benlikten ruha, fani iştahlardan muhabbete, gafletten şuura...  (M. İslâmoğlu, Sözün Gücü mü Gücün Sözü mü? S: 204) 

Hicret, ciddi ve ağır bir imtihandır. Hem dostlarla, hem hasımlarla.

Peygamber (sav) Allah’ın yardımı evimde de, Sevr’in eteğinde de gelir deyip oturmadı. Kalktı, yürüdü, tedbir aldı, çaba gösterdi. Gücünün yetmediği yerde ilâhi yardım geldi. Zira o biliyordu ki Allah sonsuz güç sahibidir. “Lâ havle ve lâ kuvvete illa billah.”

 

e3-Günümüzde hicret var mıdır?

Hicretin espirisi, taşıdığı mana ve sonuçları kıyâmete kadar devam edecektir.

Hicret esasen bir yer değiştirme, hareket etme, kötülük diyarından, kötülük olan yerlerden, ya da kötü hallerden uzaklaşma ise; müslüma kendi içinde seyyiâttan hasenâta, günahtan sevaba, kötüden iyiye, eksiklikten tekâmüle doğru manevi hicreti sürekli yaşayabilir.

Zaten hayat da tekâmüle doğru bir yolculuk (hicret) değil midir?

Hac ibadeti de bir yonuyla hicret gibidir. Hac, Hz. İbrahim’i, Hâcer’i, Muhammed’i (sav) ve Muhacirleri, onların hicretlerini de hatırlatır.

Hâcer’in Safa ile Merve arasındaki koşuşması umuda doğru bir hicrettir.

Bir yerde hicret varsa orada umutlar tukenmemiş demektir.

İnsanın bu dünyadaki yolculuğu bir su arayışına benzer. Tıpkı Hâcer gibi. Aramaya devam eden sonunda suya (zemzemine) kavuşur.

Su burada ümitli olmayı sembolize eder.

Günümüzde baskı ve işkenceye maruz kalan, ya da ibadet etmeye imkan kalmayan yerlerden daha emin beldelere –eğer mümkünse- hicret edebilirler. Nitekim özellikle savaşlar bazılarının hicret etmesine sebep oluyor.

Böyle bir şey yoksa hicret tümüyle söz konusu olmaz mı? Olur. Yani hicret her zaman mümkün. Nasıl?

Büyük Hicreti süslü sözlerle, etkileyici konuşmalarla, zengin törenlerle anmak  belki duygulari coşturur, yürek tellerine dokunur, gözleri ıslatabilir. Ama asıl yapılması gereken şey Hicretten ilham ve ibret alıp bu devrin muhâcir’i ve ensarı olmaktır.

Bu dünyada bir yolcu olduğunu unutmayarak;

kötülüklerden iyiliklere,

hatalardan doğrulara,

tembellikten cehde yani çalışkanlığa,

cimrilikten cömertliğe,

müteekkil olmaktan mütevekkilliğe,

umutsuzluktan umuda

bozgun diye nitelenecek ruh hâlindan “hasbunallahu ve ni’mel-vekil”e,

boş işlerle meşguliyetten sâlih amel olabilecek meşguliyetlere,

günah işlemeye uygun mekanlardan sâlih amel işlemeye uygun mekanlara,

nefsi habire doyurma takıntısından kalbi doyurma akıllılığına,

kötü ahlaktan iyi ahlaka,

kötü ve aşağı olmaktan güzel insan olamaya,

müslüman olmaktan aktif müslüman olmaya yönelmektir.

Hadiselerde geçtiğine göre gerçek muhâcir Allah’ın haramlarından uzaklaşandır. 

Abdullah b. Hubeşiyyi el-Haş’amiyyi’den şöyle rivâyet edilmiştir: Peygamberimize; “Amellerin en faziletlisi hangisidir?” diye soruldu. Rasûlüllah (sav):

-“Kıyamı uzun olan (namaz) dır” buyurdu.

“Sadakaların hangisi en faziletlidir” denildi. Efendimiz (sav):

-“Azalacağındn korkarak (çoğaltılması ümidi beslendiği zaman) verilendir” dedi.

“Hicretin en faziletlisi hangisidir?” diye soruldu. Peygamberimiz:

-“Allah’ın ona (ya da sana) haram kıldıklarından kaçanın hicretidir.” buyurdu.

“Cihadın en efdali hangisidir?” denildi. Buyurdu ki:

-“Mal ve canıyla (saldırgan) müşriklerle mücadele edenin cihadıdır.”

“Hangi ölüm daha hayırlıdır?” soruldu. Rasûlüllah (sav):

-“Atı öldürülüp, kendi kanı da akıtılanın ölümü ölümlerin en güzelidir” buyurdu. (Ebu Dâvûd, Vitir/12 no: 1449. Nesâî, Zekât/49 no: 2527. Dârimî, Salât/135 no: 1431. Ahmed b. Hanbel, 2/160, 191, 192, 195, 224, 3/412, 4/114, 385)

Ma’kıl b. Yesar Peygamber’in (sav) şöyle dediğini anlattı: “Fitne ve bozgun zamanı hakkıyla ibadet bana hicret etmek demektir.” (Müslim, Fiten/26 (130) no: 7400. Tirmizî, Fiten/31 no: 2201. İbn Mâce, Fiten/14 no: 3985. Ahmed b. Hanbel, 5/25, 27)

Bu hadise göre müslüman nerede ve hangi devirde yaşarsa yaşasın, hakkıyla kulluk yaparsa hicret sevabı alır.

"Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların selâmette kaldığı kimsedir. Muhâcir de, Allah'ın nehyettiği şeyleri terk edendir." (Buhârî, İman/4 no: 10, Rikâk/26 no: 6484. Ebû Dâvud, Cihad/2 no: 2481.  Dârimî, Rikâk/no: 2715). Tirmizî, İman/no: 2762, 2763)

Bu şaşırtıcı gelebilir. Ama bazen haramları terketmek, yerinden yurdun hicret etmek gibi zor gelebilir. Hele günümüzde, haramların hayat, örf, toplumsal gelenek olduğu zamanlarda daha da zordur.

Abdullah bin Amr (ra) anlatıyor: "Bir adam, Rasûlullah’a: 'Yâ Rasûlallah, hangi hicret daha fazîletlidir?' diye sordu. Rasûlullah (sav) da: “Rabbinin (cc) kerih gördüğü şeyleri terk etmendir" buyurdu. Ve devamla: "Hicret, iki kısımdır: Şehirlilerin hicreti ve çölde yaşayanların hicreti. Çölde yaşayanın hicreti, vazifeye çağrıldığında gelmesi, emrolunduğu şeyi yapmasıdır. Şehirlilerinki ise, çölde yaşayanınkinden daha ağırdır. Ecir ve sevâbı da daha çoktur." (Nesâî, Bey'at/12 no: 4170)

“Ameller niyete göredir. Her kişiye niyet ettiği şey vardır. Kimin niyeti  Allah’a ve Rasûlüne hicret ise, onun hicreti Allah’a ve Rasûlüne olur. Kimin niyeti dünyalık ise ona isabet edecek odor. Bir kimsenin hedefi bir kadını nikâhlamak ise, onun hicreti de odur.” (Buhârî, Vahy/1, İman/41 no: 54, Itak/6 no: 2529. Menâkıb/45 no: 3898. Nikâh/5 no: 5070. Müslim, İmâret/18 (155) no: 4927)

Buna göre haramlardan her uzaklaşma bir hicret, böyle bir olayı gerçekleştiren herkes de, nerede ve hangi şartlar altında olursa olsun bir muhâcir'dir.

Abdullah b. Abbas demiş ki: “Ensar içinde de muhâcirler vardı; zira Medine dar-i şirk iken Akabe'ye gelerek Hz. Peygambere bey'at etmişlerdi." (Nesâî, Bey'at/13 no: 4171)

 

-Medine’de İslâm tolumunun Oluşumu-Hicretten Sonra Yapılanlar

 

-Kurumlaşma süreci. İlk mescid

İslâm toplumunda mescid önemli. Bu toplumun hem maddi hem manevi anlamda merkezide yer alır mescitler.

Peygamberin Hicretten sonra yaptığı ilk işlerden biri bir mescit inşa etmek oldu. Burası ibadet, medrese (eğitim), görüşme, barınma ve hukukî işlerin mekanı olacaktı.

Medinelerin hurma kuruttuğu bir arsa bağışa rağmen satın alındı.

Duvarları kerpiçten inşa edildi. Kıble yönünde bir gölgelik yapıldı. Zemine ince kum döşendi.

İnşaatta Peygamber de çalıştı.

Kıblesi Kudüs’e doğru idi. Üç kapı yapılmıştı. Günye duvarındaki gölgeliğe suffe denildi.

Kıble değişince Suffe güneyden kuzey tarafa alındı.

Minber önce kütüktü. Sonra üç basamaklı bir minber yapıldı.

Mescidin yanına odalara taşındı. Evlendikçe bu odaların sayısı arttı.

Bir oda da beytü’l-mâl’e ayrıldı.

 

-Ebu Rafi’ ve Zeyd b. Harise Mekke’ye gitti. Sevde’yi, Fatıma’yı, Ümmü Gülsüm’ü, Ümmü Eymen’i ve Üsame’yi, Ebu Bekrin ailesini alıp Medineye getirdiler. Zeynebi müşrik kocası Ebu’l-Âs Rebi’ bırakmadı.

Diğer kızı Rukayye Osman ile daha önce hicret etmişti.

Mescid, namaz ve Cuma için. Zira cemaatle namaz önemli.

Peygamber orada ders verir, vaaz yapardı. Askerive bası sosyal meseleleri orada istişare ederdi.

Elçileri orada kabul ederdi,

Bazı duruşmalar orada yapılırdı.

Bir yönüyle eğitim yeri idi.

Sahabelerin cemaatleşmesi, kaynaşması, yardımlaşması mescit sayesinde oldu.

Sefere çıkacağı ve döndüğü zaman orada iki rekat namaz kılardı.

Yararlılar mescidde kurulan çadırda tedavi edilmiş, bazı suçluler mescide hapsedilmişti.

Medine’de başka mescitler de açılmıştı.  (Kıbleteyn gibi) Hicretten 16 veya 17 ay sonra kıble değişti.

 

-Suffe

Mescidin kenarına yapılan gölgelik. Burada fakir, kimsesiz, barınacak yeri olmayan sahabeler kalırdı.

Peygamber onlara dersler verirdi. Ashab-ı Suffe denirdi. Peygamber onların barınmaları ile ilgilenir, durumu iyi olan sahabeler infak ederlerdi. Onlar arasında çalışanlar da olurdu.

Orada okuma-yazma ve Kur’an öğreten başka muallimler de vardı. (Ubade b. Sâmit gibi)

İslâmı anlatmak üzere bir yere genelde ashabı suffeyi gönderirdi.

 

-Muhâcir-Ensar kardeşliği (muâhât)

İlk İslâm toplumunun kurulmasında özel kardeşlik sistemi çok önemli idi.

İslâm kabile, soy, ırk kardeşliği yerine din kardeşliğini getirdi. Onları tevhid inancı etrafında vahdet olmaya davet eder, kaynaktırmak ister. Bu sistemde herkes eşittir.

Bu kardeşliğin temeli Mekke’de atıldı.

Daha çok azatlı köleler ile Kureyşten müslüman olan seçkinler kardeş yapılmıştı. (Dikkat çekici)

Bu kardeşlik anlayışı Medine’ye taşındı.

Bir ensar bir muhâcir

Mekke’den gelenlerin barınma, geçinme ve uyum sorunları vardı. Peygamber bunu kardeşlik kurumu ile çözmeye çalıştı. Hicretten bir kaç ay sonra (onları iyice tanıdıktan sonra) mescitte veya bir evde rastgele değil, bilinçli bir tercihle bir Muhâciri bir Ensar ile kardeş yaptı. Bunların sorumlulukları belirlendi.

Bunların 45, 50, 90,  ya da her muhâcir kişi olduğu söylendi. Mesela;

Hz. Ebu Bekr ile Hârise b. Zeyd,

Abdullah b. Mes’ud ile Muâz b. Cebel,

Mus’ab b. Umeyr ile Ka’b b. Mâlik.

Ensar kardeşine barınma sağlıyordu. Malının bir kısmını, hatta bazıları yarısını veriyor, mirasçı oluyordu. (Bu sonradan kaldırıldı.)

Peygamber Medine’de yerleşim planları da yaptı. Ensarın bağışladığı arsalarda Muhâcirlerin ev yapması sağlandı.

Bu kardeşlik aynı zamanda Evs ve Hazrec kabilelerinin yüz yıllık husumetlerini de sona erdirdi. Zaten onlar Peygamber’e; “Toplumumuz iç savaşlar sebebiyle çok yıprandı. Allah, sizin sayenizde onları savaştan ve dağınıklıktan kurtarır” demişlerdi Akabede. (İbni Hişam, 1/429)

Bu eşsiz bir sosyalleşme ve dayanışma, maddi ve manevi desteğin örneği idi. Muhâcirlere garipliklerini azaltmaya, birbirine ısındırmaya, tecrübe ve bilgilerini paylaşmaya, yekvücut olmaya, ortaklık yapmaya teşvik idi. Muhâcirlerin intibakını ve birlik olmalarını sağladı.

Bu maddi yardımın ötesinde yeni bir kimlik oluşturmanın bir parçasıydı. Sahabe nesli, İslâm kimliği.

Çevredeki hasımlara karşı direnebilecek sağlam bir toplum.

Bu anlayış bütün müslümanları içine alacak İslâm kardeşliğidir.

İslâm can, mal, nesil emniyetine önem verir. Muâhât denilen bu kardeşlik ile bu da sağlandı. (Bu aynı zamanda insan hakları ilgilidir) Kardeşlikte haklara riayet, fedakârlık ve sevgi vardır.

Cahiliyedeki “hılf”ın yerini alan İslâm kardeşliği.

Kur’an, onların arasındaki kardeşliğe şöyle işaret ediyor:

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Âli İmran 3/103)

Kur’an muhâcirleri ve onlara kucak açan Ensarı övüyor:

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ {74} وَالَّذِينَ آمَنُواْ مِن بَعْدُ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ مَعَكُمْ فَأُوْلَـئِكَ مِنكُمْ وَأُوْلُواْ الأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ {75}  

“O kimseler ki iman edip, hicret ettiler ve Allah yolunda cihada gittiler ve o kimseler ki muhacirleri barındırdılar ve yardıma koştular. İşte bunlar gerçek mü’minlerdir ve bunlara bir mağfiret var ve kerim bir rızık vardır.”

“O kimseler ki sonradan iman ettiler ve hicret edip sizinle beraber mücahede yaptılar; bunlar da sizdendir. Bir de akrabalar Allah’ın kitabında birbirlerine daha yakındır. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir.” (Enfal 8/74-75

“Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr 59/9)

وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ {100}

“Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Tevbe 9/100)

لَقَد تَّابَ الله عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ فِي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِن بَعْدِ مَا كَادَ يَزِيغُ قُلُوبُ فَرِيقٍ مِّنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ إِنَّهُ بِهِمْ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ {117}  

“Andolsun ki Allah, müslümanlardan bir gurubun kalpleri eğrilmeye yüz tuttuktan sonra, Peygamberi ve güçlük zamanında ona uyan muhacirlerle ensarı affetti. Sonra da onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı çok şefkatli, pek merhametlidir.” (Tevbe 9/117)

İleri geçerek hakka uymada öncülük yapanlar ile onlara uyanlar ve onların izini takip edenler, o günkü İslâm toplumunun temelini meydana getirdiler.

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ {74} وَالَّذِينَ آمَنُواْ مِن بَعْدُ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ مَعَكُمْ فَأُوْلَـئِكَ مِنكُمْ وَأُوْلُواْ الأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ {75}  

“O kimseler ki iman edip, hicret ettiler ve Allah yolunda cihada gittiler ve o kimseler ki muhacirleri barındırdılar ve yardıma koştular. İşte bunlar gerçek mü’minlerdir ve bunlara bir mağfiret var ve kerim bir rızık vardır.”

“O kimseler ki sonradan iman ettiler ve hicret edip sizinle beraber mücahede yaptılar; bunlar da sizdendir. Bir de akrabalar Allah’ın kitabında birbirlerine daha yakındır. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir.” (Enfal 8/74-75

Kur’an önce sahabeleri, müslümanları ensar olmaya davet ediyor:

وَلَا يَأْتَلِ أُوْلُوا الْفَضْلِ مِنكُمْ وَالسَّعَةِ أَن يُؤْتُوا أُوْلِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ {22} 

“İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (muhâcirlere mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar; feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” (Nûr 24/22) 

Günümüzde muhâcir olmak da mümkün ensar olmak da. Yeri gelir bir yerden bir yere, bir durumdan ötekine göç etmek zorunda kalınabilir. Yeri gelir göç etmek zorunda kalanlara maddi veya manevi yardımcı olmak gerekebilir.

Günümüzün muhâcir ve ensar adaylarına selâm olsun.

 

-Birarada yaşama tecrübesi (Medine Sözleşmesi)

Hicretten önce Medine’de herkesi kuşatan idari bir yapı yoktu. Kabilecilik vardı.

Peygamber (sav) müslümanlar arası kardeşlikten sonra tarihte eşine az rastlanan, herkesi kuşatan bir siyasi-sosyal yapı oluşturdu.

Dinleri ve etnik kökenleri ayrı olan kişi ve grupların birarada barış ve güven içinde yaşamalarını sağlayan bir yapı.

Öncelikle müslümanların güvenliğinin sağlanması gerekiyordu. Zira Mekkeli müşriklerin saldırısı söz konusu idi.

Peygamber Medine kimseye hasımlık göstermedi, kimseyi oradan çıkarmayı planlamadı. Beraber yaşamanın ve Medineyi birlikte savunmanın zeminini aradı.

Diğer grupları buna ikna etti. Enes b. Mâlik’in evinde biraraya geldiler ve hak ve sorumlulukları belirleyen bir anlaşma imzaladılar.

47 veya 52 maddelik bu anlaşmaya Kitab, Sahife, Mevâdea denildi. Günümüzde; Medine Anayasası, Medine Vesikası, Medine Belgesi, Medine Sözleşmesi, Medinelileiler Sözleşmesi diye anılıyor.

Özetle; Peygamberle ile Medine olan diğer grupların arasındaki sözleşme,

Müslümanlar diğerlerinden ayrı bir topluluktur (ümmettir),

Müslümanlar arasında dayanışma söz konusu olacak, haksızlık yapanın karşısında olacaklar, doğru yoldan ayrılmayacaklar, sorunları Allah’a ve Elçisine götürecekler,

Yahudiler savaş olursa masrafını kendileri karşılayacaklar,

Medineye saldırı olursa birlikte hareket edecekler.

Bu sözleşme ile Medine’de bulunan herkesin hak ve sorumlulukları belirlendi, Medineyi birlikte savunma teminat altına alındı. 

Anlaşmazlıkların Allah’a ve Peygambere havale edilmesi kabul edildi.

Herhangi bir grubun dışardaki müşriklere yardımı, ittifakı, himayesi yasaklandı.

Bu anlaşma da diplomatik bir zaferdi. İslâm ve müslümanlar Medine’de hukuken tanınmış oldular.

Bu sözleşme herkese inanç, mal ve can güvenliği sağlıyor, ihanet, hile, zorbalık yasaklanıyordu.

Daha sonra yahudi kabilelerin zararlı faaliyetleri karşısında Peygamber onlara anlaşmaya riayet etmelerini istedi. Lakin onlar verdikleri sözde durmadılar.

 

-Hicretin ilk yıllarındaki bazı olaylar

  1. Akabe biatında bulunan Medineli sahabeden Berâ b. Ma’rur, Es’ad b. Zürâre (nakib-temsilci idi) vefat ettiler. İlk cenaze namaz kılındı.

Peygamber (sav) Ensarın erkeklerini bir evde, kadınları (350 civarında olduğu söyleniyor) başka bir zaman, bir evde toplayarak tekrar biat aldı,

Peygamber (sav) Medine’de ilk defa nüfus sayımı yaptı. Buna göre müslümanların sayısının 1550 olduğu tahmin ediliyor.

Hicri 1. veya 2. yıl Ezan okunmaya başlandı. Hz. Ömer’in teklifi esas oldu. Bazı kaynaklar ezanın sözlerini Hz. Ömer’in ve Abdullah b. Zeyd’in rüyada gördiükleri söyleniyor.

Cuma namazı farz kılındı.

Öğle, ikindi, yatsı dört kılınmaya başlandı.

Hicri 2. yıl Şaban ayında oruç farz kılındı.

Peygamber (sav) Hicretin 1. veya 2. yılı Şevval ayında Mekke’de nişanlandığı hz. Aişe ile evlendi.

Aynı sene Fıtır sadakası emredildi. Ramazan ve kurban bayramı namazları kılınmaya başlandı.

Orucun farz kılınmasından sonra kurumsal (Kur’an’da sadaka olarak geçen) zekât farz kılındı.

Medine harem bölgesi ilan edildi. (Ka’b b. Malik verilen görev üzerine Medinen’nin sınırlarını belirledi.

Su sorunu halledilmeye çalışıldı. Hz. Osman bir defasında Remle kuyusunu satın alıp infak etti.

Peygamber (sav) Medinede gayr-i müslimlerin yönetiminde olan pazara karşılık altarnatif bir pazar kurulmasını sağladı ve burasını uzun müddet denetledi.

 

 

Not: Derslerde İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı adlı kitabı takip edildi. Bu notlar bu kitaptan konu sıralaması takip edilerek, kısaca veya sadece başlık olarak alınmıştır. Kitapta olmayan dersler ve notlar tarafımızdan hazırlanmıştır.