Kavram, terim ve önemi hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

30 Ocak 2021 - 17 Cemaziye'l-ahir 1442

1. Ders

Zaandam-Hollanda

 

KAVRAM-MEFHUM, TERİM-ISTILAH ve ÖNEMİ

Dersimizin adını Kavram Dersi (Dersleri) koyduk. Tabii ki müslüman olduğumuz için İslâmî kavramları kasdederek. Özellikle Kur’an kavramlarını.

Konulara başlamadan kavram kelimesi ile ilgili bir giriş yapmak, kavram kelimesini açıklamak faydalı olur.

Kavramlar, düşüncenin, tasavvurların, algıların ve dünya görüşlerinin kalıba dökülmüş ifadeleridir. İnsanlar onlarla konuşur anlaşırlar. Onlar tanışma, anlama ve ifade etme araçlarıdır. Bir anlamda dilin (kelimelerin) düşünce, bilgi sistemlerinde, edebiyatta, inançta, kanaatlerde yeniden canlanışıdır.

 Bu konuyu işlerken karşımıza dört kelime çıkıyor: Terim-ıstılah, kavram-mefhûm,

-Terim; bilim, sanat, mesleklerde belirli ve özel bir durumu, anlamı ifade eden kelime.

-Istılah; İslâmî ilimlerde üzerinde icma edilmiş özel kelime.

-Mefhûm; fehmolunmuş, anlaşılmış, sözden çıkarılan mana. (Devellioğlu, F. Osmanlıca-Türkçe Lûgat, s: 600)

-Kavram; algılanan, zihindeki tasarım, kalıplaşmış ifade. “Bir şey hakkında sahip olunan umumi fikir, genel düşünce (nosyon). Zihin ve düşünce tarafından kavranmış şey, konu ve fikir.” (Doğan, M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 918)

 

a-Terim-kavram

İnsanlar kelimelerle anlaşırlar. Kelime; duyulan ve etkilenilen şeydir. Bu etki sözle veya duyularla olur. Bu da anlaşılan, algılanan ve düşünülen şeydir.

Bilinen bir şey, aynı kelimeleri konuşanlar ya da bir kelimeye aynı anlamı yükleyenler anlaşırlar. 

Her dilde belli ilimlere ait kavramlar (mefhûmlar), kalıplaşmış ifadeler, deyimler, meşhur olmuş sözler, atasözleri vardır. Bütün bunlar bilgileri, tecrübeleri, kültürleri, anlayışları, zevkleri, inançları ve dünya görüşlerini taşırlar.

Çoğunluğun bir kelimenin anlamı üzerindeki ortak görüşü kavramları ve terimleri meydana getirir.

Bizim kültürümüzde, İslâmî ilimlerde eskiden ‘mefhûm’ ve ‘ıstılah’ kelimeleri kullanılırdı. Şimdilerde ıstılah yerine İngilizce’den alınan ‘terim’, mefhûm yerine ‘kavram’ kullanılıyor.

Bize göre terim ıstılahtaki anlam ortaklığını ve mana zenginliğini yeterince karşılamaz.

 Kimileri bazen terim yerine kavram, kavram yerine terim kullanıyorlar. Ancak bu iki kelime arasında anlam ve işlev açısından farklılıklar var.

Terim; bir bilim, bir sanat, bir meslek veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir anlamı olan söz demektir. (TDK Türkçe Sözlük, 2/1458)

Bir başka deyişle terim; bir türe ait ortaklaşa niteliklerin bir isim altında toplanmasıdır.

Terim, sayılan alanlarda kullanılan, belli bir konuyla ilgili özel anlama sahip, çerçevesi belirlenmiş, o konunun uzmanları tarafından ittifakla kabul edilen özel kelimedir. Anlamları herkes tarafından bilinmese de...

İlginçtir, ‘ıstılah’ ‘sulh-barış’ kökünden gelir. Bu da bir kelimeye yüklenen anlamlardaki veya söylenmek istenen üzerinde anlaşmazlığın gitmesi, kelimenin manası üzerinde barışın, söz birliğinin olması demektir.

İslâmî ilimlerde bir kelime üzerinde bilginlerin, toplumların veya ilgili kişilerin söz birliği etmesi o sözü, o kelimeyi ‘ıstılah’ haline getirir.

İslâmî ilimlerin konuları bu özel ıstılah ve kavramlarla anlaşılır.

Istılah-terim; her ilmin kendine has dilidir demek mümkündür.

İslâmî ilimlerde ıstılah fizik, kimya, matematik gibi fen bilimlerindeki formüller gibidir. Söz konusu ilimlerde formülsüz problem çözülemez. Ya da problemi çözecek formül hatalı seçilirse sonuç yanlış olur. (Yücel, Dr. Ahmet. Hadis Istılahlarının Doğuşu Ve Gelişimi, s:19)

Bir kelimeye yüklenen anlam üzerinde söz birliği yoğun ise, onun manası üzerinde ne kadar çok insan birleşebiliyorsa; o ilim dalında, o konuda anlaşma sağlanır.

Kavram; bir nesnenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, duyularla gözlenen veya gözlenemeyen şeyler hakkında zihinde oluşan fikirlere denir. (Türkçe Sözlük, TDK. Heyet, Ank. 1988, 2/817. Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Heyet, İst. 1990, 2/360)

Kavram; bir şey hakkında sahib olunan genel düşüncedir.

Felsefede kavram; nesnelerin ya da olayların ortak özelliklerini kapsayan ve bir ortak ad altında toplayan genel tasarımdır.

Kavram zihinsel bir işlemdir. O bir nesne veya şey hakkındaki fikir değildir.  Belki o nesne veya şey hakkında zihinde meydana gelen bir algılama, bir kavrayıştır.

Kavram, bir şeyin zihindeki tasavvuruna, terim ise dışardaki somut karşılığına, soyutun somutlaşmasına denir. 

Kavramlar, bir şeyin zihindeki soyut tasarımı oldukları için mutlak bir tanım vermezler. (İngilizce’de concept kavramla; conception (oluş bildiren bir kelime olarak) terimle ilgili olarak kullanılmaktadır.)

Terimler somut ve özel, kesin ve net anlamlar taşırken, kavramlar soyut ve genel anlam taşıyan kelimelerdir.

Mesela; matematikte iki kere ikinin dört etmesi ‘doğru’dur ve kesin bir muhtevaya sahiptir. Herkes bunu aynı anlar

Ancak ‘doğru’ kelimesi felsefede ve ideolojilerde kullanılırsa, kesin anlam içermez, anlamı genelleşir ve kişilere göre değişik manaya gelebilir. Birine göre ‘doğru’ olan, bir başkasına göre ‘doğru’ olmayabilir. (F. Zülaloğlu, Haksöz, sayı: 92, s: 48)

Terimin anlamı nettir, üzerinde fazla tartışma yoktur.

Kavram ise nesnelerin veya olayların ortak özelliklerini kapsayan ve onları ortak bir ad altında toplayan genel tasarımdır. Ama terim gibi kesinlik arzetmez.

Kavramlar, yalnız başlarına değil ait oldukları sistem içerisinde bir değer kazanırlar. Her kavramın kendine ait bir anlamı vardır.

Kavramların türediği kök anlama esas/sözlük anlamı,

sistem içerisinde kazandıkları manaya da izâfi mana/özel mana denir.

 

b-İslâmî kavramlar üzerine

İslâm, kendini bütün insanlığa kendi diliyle takdim ediyor. İnsanlar İslâmı ancak  onun kaynaklarından, onun diliyle ve onun temel kavramlarıyla tanıyabilirler.

 “Vahyin ilâhi inşa projesinin ilk halkası olan tasavvuru inşa etmeye kavramlarla yapar. Vahiy, kökü arşta olan ilâhi manaları, arzdaki insana onun dillerinden biri olan Arapça ile sundu.

Vahiy bunu yaparken, Arapçadan aldığı kelimelerde üç tür tasarrufta bulunmuştur:

1.Terim özelliği bulunmayan sıradan kelimelere dokunmamış, onları

olduğu gibi almıştır.

2.Sırf dünyevî ve maddî anlam yüklü bazı kavramlara, uhrevî ve manevî bir anlam boyutu katarak onları zenginleştirmiştir.

3.Bazı kelime ve kavramların içini boşaltıp yeniden doldurarak onları kendi boyasıyla boyamış ve Kur’anî kavramlar haline getirmiştir.” (İslâmoğlu, Mustafa. Kur’anî Hayat, sayı/16, sayfa: 3-4)

Kur’an’ın metodu, bize göre Arapça bir kelimenin sözlük anlamının içini tamamen boşaltıp, onu kök anlamından uzak bambaşka anlamlarla doldurmak şeklinde değildir. O, günlük konuşmalarda kullanılan kelimeleri hem sözlük manalarıyla kullandı, hem de onlara vahiy açısından yeni mana zenginliği kattı.

Pek çoğunu da terim veya kavram haline getirdi.

Diğer İslâmî ilim dallarında da durum bundan farksızdır. Onlar da Arapça kelimeleri maksatlarına uygun olarak mana yönünden zenginleştirdiler, o ilmin konusunu ifade eder biçimde kullandılar. Böylece özel manada kullanılan pek çok kelime zamanla ‘terim-ıstılah ve kavram’ haline gelmiştir.

Arapça kelimelerin çoğunda anlam zenginliği vardır. Bir ifadeyi karşılamak için çok sayıda sözcük kullanıldığı gibi, bir kelime içerisinde bazen birden fazla anlam bulunmaktadır.

Kur’an, (bir anlamda İslâmî kültür) bu anlam zenginliğini daha da yoğunlaştırmış, onlara Tevhid dininin mesajını titizlikle taşıma görevi vermiştir.

Deyim yerinde ise vahiy Arapça kelimeleri islâmlaştırmıştır.

İslâmın konuları, herhangi bir ilim dalının konuları gibi değildir.  Bundan dolayı Kur’an kavramları matematikteki ‘çarpma-bölme’ terimleri ile bir tutamayız.

Kavramlar üzerinde, terimlerde olduğu gibi anlama birliği sağlamak zordur. Farklı anlaşılabilirler veya farklı ifade edilebilirler.

Ancak bu, herkesin, İslâmî kavramları, dilediği gibi anlayabileceği, onlara kendi kafasına göre bir mana verebileceği anlamına gelmez.

İslâmî kavramlar, Kur’an’ın genel bakış açısından, onun özünden kopuk değillerdir.

Bunun anlamı şudur: Kavram olarak kullanılan kelime bir kaç manaya gelebilir. Kelimenin ifade ettiği anlamlardan hangisinin kastedildiği mutlak olarak bilinemez. O kavramı anlamak isteyen, konuya uygun anlamlardan birini tercih edebilir.

 

c-Kur’an kavramlarının medlülleri (işaret ettiği şeyler)

1-Lafzî manaya işaret ederler.

Kur’an, kavramlaştırdığı bazı kelimeleri kök, yani lafzî anlamlarıyla kullanıyor. Şu örneklerde olduğu gibi: Arş sözlükte taht demektir. Kur’an onu bu anlamda kullanıyor.  (Neml, 27/23).

İbadetin sözlük anlamı karşı gelmeksizin itaat etmek, boyun eğmek, emrine girmek demektir. Kur’an şeytana ibadet etmeyin derken onu lafzî anlamında kullanıyor. (Yasîn, 36/60. Meryem, 19/44)

Âyet, sözlükte iz, belirti, nişan, eser, alâmet anlamlarına gelir. Kur’an bunu pek çok yerde sözlük anlamıyla kullanıyor. (Bekara 2/248. Âli İmran 3/41. Meryem 19/10)

Cennet, bahçe demektir. Kur’an bu kelimeyi dünyadaki herhangi bir bahçe anlamında kullanıyor. (Kehf 18/32, 33. Bekara 2/265, 266)

 

2-Mefhuma işaret ederler.

Şüphesiz ki her bir Kur’an kavramı özellikle bir mefhuma, yani anlaşılması istenen bir manaya işaret eder.

Muhataplara; bu mefhum şöyle anlaşılması gerekir şeklinde bir mesaj verilir. Mesajın içerisine de Kur’an’ın demek istediği anlam, davet etmek  istediği şey, haberin doğrusu, hükmün hak olanı, doğrunun ta kendisi yerleştirilir.

Mesela, insanlar öteden beri ilâha ve ilâhlara iman ederler. O ilâhların önünde kulluk yaparlar. Böylece ilâh hakkında pek çok yanlışa düşerler.

Kur’an ilâh kavramına müşriklerin verdiği yanlış manaya işaret ettikten sonra Allah’ın zatında ilâh olgusunu ortaya koyar. (Neml 27/62, 63, 64. Mü’minûn 23/117. En’am 6/14. Tevbe 9/12. Hac 22/73)

 

3-Mahsusa işaret ederler.

Kavramların bir kısmı olayı, anlamı ve haberi insanın mahsus denilen his dünyasına taşırlar. Böylece kavramın ifade ettiği veya tarif ettiği şey insan zihninde canlanır.

İnsan onu belki hayâlen düşünür ama sonuçta kendi his dünyasına yansıdığı kadar anlar.

Kavramlar olayı, mesajı veya haberi  makûl alandan önce mahsus alanda gündeme getirir, öncelikle burada algılanmasını sağlarlar.

Cennet ve cennetteki nimetler, cehennem ve cehennem azabı, kıyâmet ve mahşerle ilgili haberler, farklı şekillerde ve konularda verilen örnekler bunun gibidir. (Âli İmran 3/133. A’raf 7/43. Ra’d 13/35. Muhammed 48/15. Bekara 2/17, 171, 261, 264. Âli İmran 3/117. Kehf 18/45 v.d.)

 

4-Tecrübeye/geleneğe işaret ederler.

Kur’an, İslâm öncesi câhiliyye araplarının öteden beri atalarından aldıkları inançlarına, ibadetlerine, inançlarından kaynaklanan tutumlarına, yani onların tarihsel tecrüblerine kavramlarla işaret ediyor. (A’raf 7/70. Yûnus 10/18. Hûd 13/109. Enfal 8/35)

Bunda asıl amacın kavramın doğru anlaşılmasını sağlamak olduğu unutulmamalı.

Yine bazı peygamberlerin kavimleriyle yaşadıkları acı tecrübeler bazı kavramlarla haber veriliyor. Yanlışlarıyla veya doğrularıyla insanların sahip olduğu tarih, yaşadıkları tecrübeler sonradan gelenler için ders ve ibret kaynağıdır. Bazı Kur’an kavramları bu tecrübeye işaret ederler. (Mâide 5/33. Tevbe 9/26. Câsiye 45/14)

 

5-Önemine işaret ederler.

Kavramlar bazen söz konusu ettikleri şeyin, haberin veya mesajın son derece önemli olduğuna işaret ederler. Âhiret günü için kullanılan oniki kadar isim buna örnektir. (Kâf 50/42. Rûm, 30/56. Şûra, 42/7. Kâf 50/34. Necm, 53/57. Mü’min 40/39)

Mesela, kibriya (büyüklük) Allah'ın hakkı olduğu halde kulların büyüklük taslaması hata üstüne hatadır. (Casiye 45/37)

Kıyâmet ve bunu haber veren ölüm olayı dehşet verici, ürkütücü ve uyarıcıdır. Kur'an'da kıyâmetten sık sık farklı kavramlarla bahsedilmesi hem olayın büyüklüğüne işarettir hem de bir uyarıdır. (Hac 22/1. Nebe' 78/2)

Cehennem’e en-Nâr denmesi onun dehşetini, ürpertici ve kuşatıcı bir ceza yeri, dünyada pervasızca suç işleyenleri bekleyici oluşunu anlatmak içindir. (Bekara 2/24, 80, 126. Âli İmran 3/24, 191. Maide 5/72 gibi)

Allah’ın (cc) rahmeti ve merhameti kendisine tahsis etmesi, rahmetinin sonsuz oluşu, bu rahmetin varlık üzerinde tecelli edişi er-Rahman ve er-Rahîm kavramlarıyla ifade edilir. (Bekara 2/37,136, 160. İsrâ 17/110. Enbiyâ 21/112. Mülk 57/3. Nebe’ 78/37. En’am 6/12, 54. Tevbe 9/21 104. Yûnus 10/107)

Önemli olduğuna işaret edilen kavramların pek çoğunun belirlilik takısı (lâm-u ta’rif) ile gelmesi ayrıca dikkat çekmektedir.

 

6-Hükme işaret ederler.

Kavramların bir kısmı Kur’an’ın bütünlüğü içerinde hükmü ortaya koyarlar. Muhatap kavramı duyduğu zaman hükmü de duymuş olur.

Böylece o kavramla birlikte iletilen ilâhî kararı, vahyî sınırı öğrenmiş olur. Kur’an bir şeye helâl, bir başka şeye haram diyorsa bu o şey için bir sıfat olmakla birlikte aynı zamanda bir ilâhi hükümdür. (Bekara 2/168, 187. Nisâ 4/4, 23. Mâide 5/1, 5. Yûnus 10/59. A’raf 7/33. Nahl 16/115)

Hayır ve şer, hak ve bâtıl, fayda ve zarar, infak ve cimrilik, ma’ruf ve münker, temiz ve pis, helâl ve haram, tayyip ve habîs gibi kavramlar da böyledir.

Allah (cc) bir şeye temiz (tayyiba) diyorsa, bu o şeyin yenilebilir veya kullanılabilir olduğuna dair bir hükümdür. (Bekara 2/267. Nisâ 4/2, 160. Mâide 5/8 100. A’raf 7/32. Yûnus 10/93)

Bir şey ‘hayr’ diye niteleniyorsa bu onun faydalı, mübah ve dinen hoş olduğuna delâlet eder.

Bir şey ‘şer’ diye niteleniyorsa bu onun zararlı, günah getirici veya yasak olduğuna ait bir hükümdür. (Bekara 2/216. Âli İmran 3/104. Tevbe 9/88. İsrâ 17/11. Nûr 24/11. Enbiyâ 21/88. Kasas 28/68)

 

7-Maksada işaret ederler.

Kur’an’ın her bir âyetinin, her bir cümlesinin, her bir kavramının bir maksadı vardır. Muhatabına söylemek istediği bir bir şey, söylediklerinin  bir amacı vardır.

Kur’an rastgele söylenmiş bir söz değildir. (Târık 86/14)

Kur’an’da lafız-mana-maksat dengesi vardır. Onun mesajı, hükümleri ve hedefleri bu bu dengenin kurulması ile anlaşılır.

Kavramların bir kısmı “işte anlayın, ya da yanlış anlamayın, asıl kasdedilmek istenen budur” tarzında gelmiştir.

Bu da maksada işarettir. (Bekara 2/120. Âli İmran 3/73, 82. En’am 6/71. Mâide 5/47. Tevbe 9/67. Hucurât 49/15. Mü’minûn 23/1. Ahzâb 33/36. Nahl 16/97. Nisâ 4/69, 151. Enfal 8/2, 4. Hac 22/35)

 

8-Hedefe işaret ederler.

Kur’an kavramlarının bir anlamı, bir maksadı olduğu gibi bir de hedefi vardır. Biz buna onların pratiği diyebiliriz. Bu pratik anlama ve maksada uygun olarak gerçekleştirlmesi istenen hadeftir. Kur’an’ın hayata aktarılış biçimidir.

“O’nun ahlâkı Kur’an’dı” peygamber örnekliğinin müslümanın hayatındaki hedeftir.

Hedefi maksattan ayrı tutuyoruz. Hedef varılmak istenen nihai amaçtır. Varış noktası, belki de maksadın somut hâe gelmesi, gerçekleşmesidir.

Kur’an’ın vahiy olarak bir hedefi olduğu gibi, bazı kavramlarının daha somut, daha belirgin, daha hayata dönük hedefleri vardır.

Kavramları anlayan, kavrayan ve iman eden mü’min; onların işaret ettiği hedefi gerçekleştirmek üzere harekete geçer. Onları kendi hayatında ete ve kemiğe büründürür. Kavramlara Vahiy şuuruyla adetâ can verir, canlı tablolar yapar.

Bu da en önemli Kur’anî davettir.

Kur’an kavramları sadece imanı, zihniyeti, bakış açısını düzelten soyut ölçüler, iman ilkeleri veya vahyin çizdiği görünmez sınırlar değil, bir kısmı bizzat hayattır, pratiktir, görünebilen veya uygulanabilen ilkelerdir.

 

d-İslâmî kavramların önemi

Konfüçyüs; toplumun kaderi eline geçtiğinde onu düzeltmek için yapacağı ilk işin isim ve kavramları değiştirmek olacağını söylemiş. Bunun sebebi toplumun isim ve kavramları yanlış tabir edilip kullanılması sebebiyle bozulmasıdır. (A. Şeriatî’den Yücel, dr. A. Hadis Istılahlarının Doğuşu ve Gelişimi, s:19)

Üzülerek söylemek gerekirse İslâmın temel kavramlarından bazıları tarihten beri yanlış anlaşıldı. Yanlış anlaşılmaya devam ediyor.

Bunlara kurban kelimeler diyebiliriz.

Elbette bir kavramın anlamı, işaret ettiği şey veya maksadı Kur’an ve Sünnet çizgisinden, kendi bağlamından koparılırsa yanlış anlaşılır.

Dahası, geçmişte yanlış anlaşılan bir şey, yanlış anlaşılmaya devam edebiliyor. Zira alışkanlıkları, kökleşmiş bilgileri düzeltmek hem kolay olmuyor... Hem de tepki alıyor... Atalar dinini terkemek o kadar kolay mı?

Kavramları yanlış anlamada pek çok faktör var. Mesela; mezhep, fırka, cemaat, kavim, parti asabiyeti. Tarihte yunan felsefesi, hint mistizimi, eski türk ve fars dinleri, günümüze ise bunlarla birlikte avrupa kültürü, modern gelişmeler... Dahası şöhret, saltanat, çıkar düşkünü adamlar, siyasi yapılara yaranmak isteyenler, câhiller...

Yanlış anlaşılan Kuran/İslâm kavramlarına pek çok örnek verilebilir.

Kur’an ve sahih sünnet bunları sahih bir şekilde anlattı. Ama birileri Kur’an’ı yalanlarcasına işlerine geldiği gibi, kendi kafalarına ve yapılarına göre yorumladılar.

İslâma teslim olan bir mü’min Kur’an’ın ve sahih sünnetin haber verdiği, böyledir dediği, tarif ettiği şey hakkında, asla “Yarabbi o şey senin dediğin gibi değil, benim anladığım gibi” demez.

Vahyi, vahyin ilkelerini, kelimelerini, âyetleri ve taşıdıkları hakikati, mesajı gücü yettiği kadar nas’sa uygun anlamaya çalışır. Sonra da tasavvurunu ve hayatını bunlarla inşa eder.

-Vahiy anlaşılır

Dil en önemli iletişim ve anlaşma aracı olduğuna göre, anlaşılsın diye gönderilen, insanla Allah (cc) arasındaki en önemli iletişim olan Kur’an’ın da, insanların kendi aralarında anlaşabildikleri bir dili kullanması doğaldır, hatta gereklidir de.

Allah (cc) vahyi arap diliyle, Arapça konuşan bir Elçiye indirdi, dillerin içinden Arapça’yı seçti. Kur’an, onbir yerde kendisinin Arap diliyle indirildiğini söylüyor. Mesela;  

“Ha-Mîm. Özünde açık ve hakikati açıklayıcı olan bu kitabın değerini bilin. Ki zaten Biz, onu anlayabilesiniz diye Arapça bir hitap (Kur’an) yaptık.” (Zuhruf 43/1-3. Ayrıca bkz: Yûsuf 12/1-2. Fussilet 41/1-3. Ra’d 13/37.  Tâhâ 20/113 v.d.)

Bu tercih; Arapçanın kutsal olmasından, bazılarının iddia ettiği gibi cennet ehlinin dili olmasından değil, Arapça’nın yapısı itibariyle Kur’an’ın maksadını en iyi ifade eden, zengin anlamlara sahip, söz sanatı açısından üstün özellikleri olmasındandır. (Allahû a’lem.)

Arapça bu açıdan harika bir dil. Fesahat ve belağat (söz) sanatına sahip.

Kur’an Arapça olduğu gibi, İslâmî kavramlar da, İslâmî ilimler de Arap diline dayanırlar. Onlar da Arapça kelimeleri kullanmışlar, onları terim (ıstılah) ve kavram haline getirmişlerdir.

Bilindiği gibi anlamak/farkında olmak aynı zamanda sorumluluktur. Ya da sorumlu olabilmek için anlamak gerekir. Kur’an (vahy) insana sorumluluk yüklemektedir. Bu sorumluluğun yerine getirilebilmesi için de onun ne dediğinin bilinmesi gerekir.

Allah (s.t.) bunun için insanı öncelikle anlama kabiliyeti ile donatmıştır. Sonra da onun anlayabileceği bir Kitap indirmiştir. Vahy bir anlamda Allah’ın muradının, insan idrakine, yani insan seviyesine indirilmesidir. 

İnsan hangi dili konuşuyor olursa olsun, özelde Kur’an, genelde İslâmın mesaji her insan için anlaşılabilirdir. Dünyaya belli bir işlev ve görev için gelen insan, işlevinin ve görevinin ne olduğunu bilmeli ki yapabilsin. Bir otorite sahibinin elinin altındakine görevini bildirmeden onu bilmediği bir şeyden sorumlu tutması hakkaniyet değildir.

Son vahiy Kur’an Allah’ın mesajlarını, ölçülerini veya haberlerini onlar düşünsünler, anlasınlar, ibret alsınlar ve gereğini yapsınlar diye açıklamaktadır (beyan etmektedir). (Bekara 2/219, 221, 230. Mâide 5/89. Nahl 16/39)     

Şüphesiz ki Kur’an’ı en iyi anlamanın yolu onun sunulduğu kap niteliğindeki dilini  anlamak gerekir. Ancak bunun için Arap dilini bilmenin tek başına yeterli olmadığı ehlince bilinen bir gerçektir.

Öyleyse ana dili Arapça olmayanların da Kur’an’ı/İslâmı anlamaları için onların diline aktarılması bir zarurettir. (Komisyon. Kur’an Yolu, DİB, 3/203

Genelde İslâmı, özelde Kur’an sağlıklı bir şekilde anlamanın imkanlarından bir tanesi de İslâmın temel kavramlarını Kur’an ve Sünnet çerçevesinde, vahye uygun, Kur’an bütünlüğü içerinde anlamak, özümsemek ve idrak etmektir.

Bu hem müslümanın iç dengesini, hem de vahdeti sağlar. Tersi hem Kur’an’ı yanlış anlamaya yol açar, hem de kesimler, gruplar, kuşaklar arasındaki anlaşmazlığı artırır.

Bu üzücü sonucu bügün ümmet arasında görüyoruz. İslâmî kavramları yanlış anlayanların anlaşmazlıklara, kavgalara, hasımlıklara, tefrikaya yol açtığına şâhidiz.

Bir de müslümanlar İslâmi kavramları, İslâmı sevmeyenlerden öğrenirlerse, ya da onların hoşuna gidecek şekilde yorumlarlarsa, felaket daha da büyük olur.

 

e-İslâmî kavramları tercüme edelim mi?

Kur’an’ın veya İslâmın kavramlarını anlamak için onları tercüme edelim mi, yoksa olduğu gibi mi kullanalım?

Bunların hepsi Arapça ve bizim ana dilimiz Arapça değil. O zaman bunları nasıl anlayacağız?

 “Madem ki bu kavramlar yabancı bir dilden. Anlamak için tercüme edelim. Bugünkü dilimize aktaralım. Yeni nesiller İslâma ait kelimeleri kendi dilleriyle tanısınlar, öğrensinler” denilebilir.

Kur’an kavramları üzerine ciddi araştırmalar yapan İzutsu şunları söylüyor:

“İlk bakışta hemen herkesin malumu gibi görünebilecek bir hususu, tercüme metinlerin sağladığı ‘dolaylı delile’ hiç bir şekilde güvenilmemesi gereğini özellikle vurgulamalıyım. Tercüme söz ve cümleler en fazlası ile kısmi karşılıklardır. Fakat çoğu hâllerde bunlar hayli yetersiz ve yanıltıcıdırlar. Ve her hâlükârda bir ümmetin ahlâki dünya görüşünün yapısı konsundaki bir araştırma için güvenilir bir temel teşkil etmeleri imkansızdır.” (Izutsu, Prof. Toshihiko. Kur’an’da Dini Ve Ahlaki Kavramlar, s: 18)

Yani tercüme eden ne kadar iyi niyetli olursa olsun, ne kadar başarılı olsun; İslâmî kavramları kendi diline çevirirken, kendi kültüründen etkilenmemesi mümkün değildir. Sonuçta bir Kur’an kavramının taşıdığı pek cok anlamdan birini tercih edecek ve ona kendi dilindeki manayı verecek.

İslâmî terimler ve kavramlar hiç bir dile olduğu gibi, asıl anlamını koruyarak, o anlam zenginliği ile birebir aktarılamaz, çevrilemez.

Bunlar Arapça dışındaki bir dilde belki tefsir ve izah edilebilir, açıklanabilir. Fakat onların ifade ettiği manayı dünyanın bütün dillerindeki kelimeler yeterince yansıtamazlar.

Bir başka dilde onların ifade ettiği manaları karşılayacak kelime yoktur.

İslâmî kavramlar başka dile, olduğu gibi değil de birebir başka kelimelerle aktarılırsa, onların ifade ettiği anlam zenginliği kaybolacağı gibi, bu dar kapsamlı kelimeler bizatihi İslâmî meseleleri yeterince anlamaya da engel hâline gelir.

Bu da İzutsu’nun işaret ettiği gibi İslâmî kavramları kendi kalıbımıza dökme tehlikesini beraberinde getirir. Türkçe’de bunun sayısız örnekleri var. 

Bunun için ısrarla diyoruz ki hangi kavimden olursa olsun, her müslüman  İslâmî kavramları veya ıstılahları olduğu gibi öğrenmeli, kullanmalı.

Ama anlamak için tefsir edilebilir, yorumlanabilir, izah edilebilir. Kur’an gibi başka bir dilde mealleri yapılabilir.

İslâmî kavramları başka dile aktarmadan aynen öğrenmenin ve kullanmanın faydaları:

1-Kavramı aynen kullanmak, Kur’an’ın veya ilgili ilim dalında kullanıldığı manaya yakınlık sağlar. 

2-İslâmın kelimeleri ve kavramları kendi ana kaynağında geçtiği gibi öğrenildiği zaman bu kişiye geniş bir kültür ve sahih bir bakış açısı sağlar. 

3-Başta Kur’an olmak üzere, diğer İslâmî ilimlerin konuları daha yakından kavramayı sağlar. 

4-Müslümanlar arasında ortak bir dil oluşmasına katkıda bulunur. 

5-Müslümanlar arasındaki kavram kargaşası en aza iner. 

6-Müslümanların vahdet olmasına katkı sağlar.

7-Kur’an’dan bu şekilde yüzlerce kavramı tanıyan bir müslüman, Arapça bilmese dahi, Kur’an okuduğu/dinledigi zaman pek çok manaya aşina olur. 

8-İslâmî kavramlar aynı zamanda özelde Kur’an’ın genelde İslâmın anlaşılmasının anahtarlarıdır. 

9-İslâmî kavramları, başka dillerdeki uydurma ve yetersiz karşılıkları yerine orijinal haliyle kullanmak, bu sinsi niyete karşı ciddi bir direniş, Dini kendilerine uydurmak çabasında olanlara da bir cevaptır.  Bir manada Din’i muhafaza etmektir. 

10-Müslüman pek çok kelimeyi olduğu gibi öğrenmiş olur, böylece kelime hazinesi zenginleşir.

 

f-Kavramları işleme metodu

Ele alacağımız kavramları semantik tahlil olmasa, her kavramın kök anlamıyla bağlantısı vardır prensibinden hareketle, bazen kavramın kök, bazen de sözlük anlamına değineceğiz.

Kur’an’da sözlük anlamıyla geçip geçmediğine, sonra da kavram olup olmadığına, kavram olarak hangi anlamda kullanıldığına bakacağız. Bu şekilde tevhid ve hakiat açısından neyi ifade ettiğini, hangi mesajı verdiğini, bilincimize etkisini söz konusu edeceğiz.

Kavramı Kur’an’daki bağlamından koparmadan şimdiye, bu güne, kendi hayatımıza taşımaya çalışacağız.

Onları birer kültürel, dilsel veya ebedi zenginlik olarak değil, tasavvurumuza, dünya görüşümüze, günlük hayatımıza, rotamıza yön veren ilkeler, hükümler, ölçüler olarak ele almaya çalışacağız.