Kur'an'da mü'minlerin özellikleri ve ilgili ayetler hakkında bir ders

Hüseyin K. Ece

KUBA AİLELER Ders Grubu

25 Nisan 2019 Perşembe - Amsterdam

 

-İman nedir

‘İman’, ‘emn’ kelimesinden türemiştir. Sözlükte iman, verilen habere inanma, haberi getiren kimseyi doğrulama, güvenme, itimat etmek demektir. (Isfehânî, Müfredât, s: 30. İbnu Manzûr, Lisânu’l-Arab, 1/163)

Aynı kökten gelen ‘emniyet’ korkunun zıddı, ‘emânet’ hıyânetin zıddı, ‘iman’ da küfrün zıddıdır.

İman, hem inandığı şeyin hak olduğundan emîn olmak, hem başkalarına güven vermek, hem de emîn olmak yani inandığı şeyin verdiği güçle güvende olmak (emniyete kavuşmak), tasdîk etmek demektir.

İslâmda iman; inanılması gereken temel esasları dil ile ikrar etmek, kalp ile tasdik etmektir, akidedir, inançtır.

 

-Mü’min kime denir

‘Mü’min’; Allah’ın gönderdiği inanç ilkelerinin doğru olduğundan emîn olan, onlardan yana güvende olan ve bu imandan aldığı şuurla kendisi de ‘emîn’ olan, başkalarına güven veren kimse demektir.

‘Mü’min’, Allah’tan gelenleri kabul, onun doğru olduğunu tasdik eder ve bu doğruladığı şeyi amelleriyle (işleri ve davranışlarıyla) gösterir. Onun imanı ve amelleri, inandığı şeylerin doğru olduğunu ortaya koyar, davranışlarını imanına şâhit kılar. Ahlâkıyla, davranışlarıyla, hatta sözleri imanının isbatıdır.  

Mü’min, ‘ben imanın bütün ilkelerini kabul ediyorum’ demekle yetinmez. Bilir ki imanın içerisinde, imanı hayata hakim kılma anlayışı da vardır. Mü’min imanın gereği olan ibadetleri yerine getiren, güzel davranışları karakter yapan ve hayırlı işlerde aktif bir kişidir.

Çünkü ‘iman’ sâlih amel yapmayı gerekli kılar.

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً {110}‏      

 “De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilâh’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf 18/110)

İman etmenin şartlarından biri de, iman etmeyen insanlar gibi yaşamamak, ahlâk ve davranış olarak onlardan farklı olmaktır. Neye iman ediyorsa, o iman kaynağının çizdiği çizgide bulunmaktır.

Kısaca mü'min, Allah’tan gelenlere güvenen, onları tasdîk eden, bununla güvene (emniyete) kavuşan ve insanlara her bakımdan güven veren emîn kimsedir.

Kur’an mü’minlere imanlarında sağlam (tasdîk edici) ve dürüst (samimi), davranışlarında doğru ve ciddi, imanına sadâkat gösterenler anlamında “sâdıklar” diyor.

“Allah’a ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddîklar (sözü özü doğru kimseler) ve Allah katında şâhitlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemliklerdir.” (Hadid 57/19)

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır (sâdıklardır). İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” (Bekara 2/177)  

“İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin (sâdıkların) ta kendileridir.” (Hucurât 49/15)

 

-Mü’minlerin bazı özellikleri

A-Mü’minlerin itikad (iman-inanç) açısından özellikleri

 

1-Mü’minler öncelikle müvahhidtir.

İslâm ‘tevhîd dini’, mü’minin diğer adı ‘muvahhid’tir. ‘Şirk’in karşıtı nasıl ‘Tevhîd’ ise, ‘müşrik’in karşıtı da ‘muvahhid’tir.

Muvahhid Tevhid'e istenildiği gibi iman eden ve bu imanın gerekleri olan şeyleri samimiyetle yapan kimsedir. 

Tevhîd Kelimesinin birinci bölümünde önce ‘lâ ilâhe’-ilâh yoktur, sonra da ‘Allah vardır’ denilir. İnanmanın ilk şartı, bütün ilâhları-tanrıları, ilâh-tanrı düşüncelerini, ilâha-tanrıya benzetilen her şeyi reddetmek, sonra da Kur'an'da tanıtılan, el-Vâhid olan Allah'a iman etmek, O'nun isim, sıfat, fiillerini aynen kabul etmektir. Yine O'nun kendisine yakışmayan sıfatlardan uzak olduğuna inanmak, yani O'nu tesbîh ve tenzîh etmektir.

Onların gönüllerine Tevhîd inancı hayat verir. Hayatlarını Tevhîd şekillendirir. Bütün ölçülerini, ilkelerini ve değer yargılarını Tevhîd inancından alırlar.

“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal 8/24)

Onlar Tevhîd dinin temsilcisidirler. Muvahhid yani mü’min canlı, somut, yürüyen Tevhîd’tir. O bu temsilin gereğini en güzel bir şekilde yapmaya çalışır.

 

2-Mü’minler fıtratlarının gereğini yaparlar

Çünkü Allah (cc) insanı fıtrat üzere yarattı.

Tevhîd Kelimesini kabul ederek fıtrata yerleştirilmiş olan Allah’ı bilme, anlama ve O’na kulluk etme gerçeği ile buluşurlar. Onlar İslâm’a isteyerek teslim olurlar. Sonra onunla hayatlarını anlamlı, huzurlu ve bereketli kılmaya çab gösterirler.

"Bütün benliğini Allaha teslim eden, daima iyilik yapan ve her türlü bâtıldan yüz çeviren (hanif olarak) İbrahim’in dinine Allahın onu sevgisiyle yücelttiğini görerek uyan kişiden daha iyi iman sahibi kim vardır?” (Nisâ 4/125)

Böylece hakka tabi olurlar.

 “Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (En’am 6/179)

“Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm 30/30)

 

3-Mü’minler Allah’a ve Rasûlüne iman ederler

Bunu Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehâdet ile her zaman, ciddi ve kararlı bir şekilde ifade eder.

“Mü’minler ancak Allah’a ve peygamberine inanan, onunla beraber toplumu ilgilendiren bir iş üzerindeyken ondan izin almadan çekip gitmeyen kimselerdir. O hâlde bazı işlerini görmek için senden izin isterlerse, içlerinden dilediğine izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nûr 24/62)

 

4-Onlar dinde ihlas sahibidirler

 “(Ey Muhammed!) Şüphesiz biz o Kitab’ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah’a has kılarak O’na kulluk et.” (Zümer 39/2)

“De ki: “Şüphesiz bana, dini Allah’a has kılarak O’na ibadet etmem emredildi.” (Zümer 39/11, 14)

“De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun. Dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.” (A’raf 7/29)

“O hâlde, kâfirlerin hoşuna gitmese de, siz dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin.” (Mü’min 40/14, 65)

“Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur.” (Beyyine 98/5)

“Ancak tövbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah’ın kitabına sarılanlar ve dinlerini Allah’a has kılanlar müstesnadır. Bunlar mü’minlerle beraberdirler. Allah, mü’minlere büyük bir mükâfat verecektir.” (Nisâ 4/146)

 

5-Mü’minler yalnızca ‘Allah vardır’ demekle kalmazlar

Bunu demekle beraber, O’ndan başka ilâh, O’ndan başka yaratıcı, O’ndan başka rızık verici, O’ndan başka hüküm koyucu, O’ndan baska ebedi hükümran, O’ndan başka hesap görücü, O’ndan başka hayat verici, O’ndan başka Rab olmadığına da inanır, kulluğu tek bir Rabb’e yaparlar.

 

6-Mü’minler ğayba iman ederler

Onlar, kendileri için ğayb olan ama Allah ve Elçisi tarafından bildirilen ğayba iman ederler. Zaten güvenilir bir kitap ve güvenilir bir elçi tarafında haber verilen ğayb haberlerine inanmak imandır. Görünen, dokunulan, tecrübe edilen şeyleri kabul etmek iman değildir.

“Onlar ğaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.” (Bekara 2/3)

“Görmedikleri hâlde Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.” (Mülk 67/12)

 

7-Mü’minler kitaplara iman ederler

Onlar hz. Muhammed’e ve ondan önceki peygamberlere indirilmiş vahye iman ederler.

Yine onlar (muvahhidler), sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.” (Bekara 2/4)

De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.” (Âli İmran 3/84)

“Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisâ 4/162)

 

8-Mü’minler Elçi ile birlikte Allah’tan indirilene iman ederler

Burada imanın şartları sayılıyor:

“Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” (Bekara 2/286)

“İnanıp sâlih ameller işleyenlerin ve Muhammed’e indirilene -ki o Rablerinden gelen haktır- inananların ise Allah günahlarını örtmüş ve hâllerini düzeltmiştir.” (Muhammed 48/2)

Bununla birlikte onlar Allah’ın meleklerine, peygamberlerine de iman ederler. Bunlar aynı zamanda iman edilmesi gereken esasların özetidir.

 “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisa 4/136)

 

9-Mü’minler âhirete iman ederler.

Onlar bu dünya hayatının günün bir birinde sona ereceğine, kıyâmetin olacağına, mahşere, mizana-hesaba, cennet ve cehenneme, yani âhiret hayatına güçlü bir şekilde (yakînen) iman ederler.

“Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Âhirete de kesin olarak inanırlar.” (Bekara 2/4)

“Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve âhirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidâyet rehberi ve bir müjdedir.” (Neml 27/2-3)

“Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. Onlar âhirete de kesin olarak inanırlar.” (Lukman 31/4)

Bu âyette de imanın şartları sayılıyor:

“İyilik (birr), yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; (Bekara 2/177)

 

10-Mü’minler Allah’ın âyetlerine de yakinen iman ederler

“Sabredip âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman, içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık.” (Secde 32/24)

“Bu Kur’an, insanlar için kalp gözleri (konumundaki bir nûr), kesin olarak inanan bir toplum için de bir hidâyet ve bir rahmettir.” (Câsiye 45/20)

“Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alâmetler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?” (Zariyât 51/20-21)

“Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.” (Furkan 25/73)

 

11-İmanlarına şirki bulaştırmazlar

“İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.” (En’am 6/82)

 

12-Mü’minler bâtıla meyletmezler.

Onlar her türlü batıl, dalalet, münker ve şer olan şeylerden yüz çevirirler. Onlar hak için ve hakka göre yaşarlar. Hayırlı olan şeyleri tercih ederler. Yaratılışlarındaki temizliği korurlar.

Rabbinden sana vahyolunana uy. O'ndan başka tanrı yoktur. Müşriklerden yüz çevir.” (En’am, 6/106)

(Resûlüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf, 7/199)

“Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.” (Hıcr 15/94)

 

13-Mü’minler Allah’ın ve Elçisinin davetine icabet ederler

“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal 8/24)

Kur’an mü’minleri şöyle tarif ediyor:

اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿51﴾

“Aralarında (ilahî kitap) hüküm versin diye Allah'a ve O'nun Elçisi'ne çağırıldıkları zaman müminlerin söyleyeceği tek söz: “İşittik ve itaat ettik!” sözü olmalıdır; kurtuluşa, esenliğe ulaşan kimseler de işte böyleleridir.” (Nûr 24/51)

 

14-Mü’minler âyetlerden ders alırlar

Bu âyetler ister tenzilî, ister tekvinî olsun, farketmez.

“Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik.

Şüphesiz bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil (âyet) vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar.” (Şûarâ 26/7-8. Bir bezeri: Râd 13/3)

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için âyetler vardır.” (Âli İmran 3/190)

“O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Câsiye 45/13)

“(Allah) su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.” (Nahl 16/11)

“Yurtlarında dolaşıp durdukları, kendilerinden önceki nice nesilleri helâk etmiş olmamız, onları doğru yola iletmedi mi? Şüphesiz bunda akıl sahipleri (ulu’n-nuhâ) için ibretler vardır.” (Tâhâ 20/128)

 

15-Mü’minler hayatın imtihan olduğunu bilirler

“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk 67/2)

“Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.” (İnsan 76/2)

 

16-Mü’minler bu hayata sahip olmak için değil, şâhit olmak için geldiklerinin farkındadırlar

...هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ ...ُ ﴿78﴾

“... Size bundan önce müslüman ismini O verdi. Bunun sebebi, Rasûl sizin üzerinize, sizler de insanlar üzerine ‘şehîd’ (tanık/örnek) olasınız diye...” (Hac 22/78)

 

17-Mü’minler Allah’tan gelen her şeye razıdırlar

O’nun hükmüne, takdirine, yarattığı fıtrata, verdiği rızıklara, tayin ettiği ecele, tabi tuttuğu imtihana, belâ ve musibetlere razıdır.

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُب۪ينًا ﴿36﴾

"Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, iman etmiş bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."(Ahzâb 33/36)

“Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” (Âli İmran 3/27)

“O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Âli İmran 3/6)

“... Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Mâide 5/17)

“Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir.” (Kasas 28/68)

“Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.

Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.” (İsrâ 17/30-31)

Bazıları kendilerine emânet edilen çocuklar konusunda rahatsızlık duyarlar. Kimisi kendisine göre çok çocuk istemez, kimisi özürlü olursa feryat eder, kimisi kız çocuğu olunca yüzü kızarır, tıpkı cahiliyye insanları gibi.

“Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir!” (Nahl 16/58)

 

18-Mü’minler mülkün Allah’a ait olduğuna inanırlar

“De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” (Âli İmran 3/26)

Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.” (Bekara 2/107)

“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Âli İmran 3/189. Mâide 5/17, 18, 40, 130)

“(Bir de) yahudiler ve hıristiyanlar, “Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” dediler. De ki: “Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.” (Allah) dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır.” (Tevbe 9/116)

 

19-Mü’minler imanla izzet kazandıklarını bilirler

“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.” (Âli İmran 3/139)

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Mâide 5/54)

 

20-Mü’minler en hayırlı ümmettir

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz...” (Âli İmran 3/110)

Yaratıkların da en hayırlısıdırlar.

“Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar.” (Beyyine 98/7)

 

21-Mü’minler vasat ümmettir

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يدًاۜ ... ﴿143﴾

“İşte böylece sizi dengeli bir ümmet (ümmet vesetan) olmanızı istedik ki, insanlığa şâhit (örnek/model) olasınız ve Rasûl de size şâhit (örnek/model) olsun...” (Bekara 2/143)

 

22-Mü’minler Allah’tan yanadırlar (hizbullahtır)

“...Kim Allah’ı, O‘nun peygamberini ve inananları dost edinirse, bilsin ki şüphesiz Allah taraftarları (hizbullah) galiplerin ta kendileridir.” (Mâide 5/56)

“Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin.

İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir.

Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır.

İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar (hizbullah) kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Mücadile 58/22)

 

23-Mü’minler rabbanîlerdir

“Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever.(Âli İmran 3/146)

“Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.” (Âli İmran 3/79)

 

24-Mü’minler ensarullahtır (Allah’ın yardımcılarıdır)

“Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun. Nasıl ki Meryem oğlu İsa da havarilere, “Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler de, “Biz Allah’ın yardımcılarıyız” demişlerdi. Bunun üzerine İsrailoğullarından bir kesim inanmış, bir kesim de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.” Saff 61/14)

 

25-Mü’minler birbirlerinin kardeşidir

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurât 49/10)

Bundan dolayı onlar diğer müslümanlara kardeş gözüyle bakar, kardeşçe muamele eder.

Bu aynı zamanda mü’minler arasında vahdet olması gerektiğine de işarettir. Allah (cc) Kur’an’a rağmen tefrikaya düşenleri uyarıyor.

“Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.” (Beyyine 98/4)

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Âli İmran 3/105) 

 “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin...” (Âli İmran 3/103)

 

26-Mü’minler birlerinin velisidir

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe 9/71)

Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Rasûlüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir. Kim Allah’ı, O‘nun peygamberini ve inananları dost (veli) edinirse, bilsin ki şüphesiz Allah taraftarları galiplerin ta kendileridir.” (Mâide 5/55-56)

 “Yoksa; Allah içinizden, Allah’tan, Resûlünden ve mü’minlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeksizin cihad edenleri ayırt etmeden bırakılacağınızı mı sandınız? Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Tevbe 9/16)

 

27-Mü’minler kâfirleri veli edinmezler

 “Mü’minler, mü’minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır. Allah, asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır.” (Âli İmran 3/28)

“Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.” (Âli İmran 3/118)

 “Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah’a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (Nisâ 4/144. Bir benzeri: Mümtehıne 60/1, 13)

“Onlar, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinen kimselerdir. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah’a aittir.” (Nisâ 4/139)

Ehl-i kitabı bile veli edinmeyin.

“Ey inananlar! Yahudileri ve Hıristiyanları dost (sırdaş) edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz ki Allah, zalimler topluluğunu (istemedikleri için) doğru yola eriştirmez.” (Mâide 5/51)

“Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri ve öteki kâfirleri dost edinmeyin. Eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Mâide 5/57)

Küfrü iman tercih ederlerse anne-babanızı bile...

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe 9/23)

 

28-Mü’minler iki dünyalı yaşarlar

Onlar bu dünya hayatının fani, ölümden sonrasının ise ebedî olduğuna, bu geçici hayat ile sonsuz hayata hazırlanmak gerektiğini, yaptıklarını bunu hesaba katarak yapmaları gerektiğini bilirler.

“Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Âhiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût 29/64)

“Onlar, âhireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez.” (Bekara 2/86)

“Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah’a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Hâlbuki uzun yaşamak, onları azaptan kurtaracak değildir. Allah, onların bütün işlediklerini görür.” (Bekara 2/96)

“De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyâmet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.” (A’raf 7/32)

Ancak dünya hayatı âhiret hayatın yanında geçici, değersiz ve az bir lezzettir.

“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa âhirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.” (Tevbe 9/38)

“Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, âhiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir.” (Ra’d 13/26)

“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.” (Hadid 57/20)

Kur’an dünya hayatına aldanma konusunda insanları uyarıyor:

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.” (Lukman 31/33)

 

29-Mü’minler ilk insanın Âdem olduğuna, onun topraktan yaratıldığına, insanların onun soyundan geldiklerine inanırlar.

“Allah, insanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı.” (Rahman 55/14)

“Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.” (İsrâ 17/61)

“Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.” (A’raf 7/12)

“Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.” (Hıcr 15/28-29)

“Sizi topraktan yaratması, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş (çoğalıp) yayılıyorsunuz.” (Rûm 30/20. Ayrıca bkz: Hacc 22/5)

“Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.” (Mü’minun 23/12)

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının...” (Nisa 4/1. Ayrıca bkz: A’raf 7/189)

Bundan dolayı insanların eşit olduklarını, bir kimsenin başkasına takvadan başka üstünlüğü olmadığını kabul ederler.

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurât 49/1)

 

30-Mü’minler kendileri hakkında kimin ne dediğine aldırmazlar

Mü’minler İslâm’ı hayat tarzı olarak seçmekten hem mutludurlar, hem onurludurlar.

Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.” (Mâide 5/54)

 

31-Mü’minlerin içleri titreyerek Allah’a saygı (haşyet) duyarlar

“ve onlar ki, Allah'ın sıkı tutulmasını buyurduğu (bağları) sıkı tutarlar; Rablerine karşı son derece saygılı ve duyarlı davranır, [O'nun çağrısına sağır kalanları bekleyen] o pek kötü hesaptan korkarlar;” (Ra’d 13/21)

“o (bilinçli, duyarlı) kimseler ki, algı ve tasavvurlarının ötesinde olsa da, Rablerinden korkar ve Son Saat'in kaygısıyla titrerler.” (Enbiyâ 21/49)

“Onlar öyle seçkin kimselerdir ki Allah'ın buyruklarını tebliğ ederler, O'nu sayıp çekinirler, O'ndan başka kimseden çekinmezler. Hesaba çeken olarak Allah yeter.” (Ahzâb 33/39)

“Onlar, kendilerine kitap indiren Rablerinden ‘haşyet’ duyarlar, kitap karşısında derileri ürperir, derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine yumuşar.” (Zümer 39/23)

Allah (cc) yolunda mücadele ederken düşmanlarından ‘haşyet-korku’ duysalar da Allah’tan duydukları ‘haşyet’ derin saygı ve sormluluk duygusu bunu bastırır. (Nisâ 4/77)

“Yeminlerini bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik size tecavüzü ilk defa kendileri başlatan bir kavimle savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Oysa Allah, -eğer siz gerçek mü’minler iseniz- kendisinden korkmanıza daha lâyıktır.” (Tevbe 9/13)

 

32-Mü’minler Allah’ın en güzel/güçlü vekil olduğuna inanırlar

Onlara denilse ki “düşmanlarınız size karşı bir araya geldiler, onlardan ‘haşyet duyun’, böyle bir haber onları korkutmaz, bilakis imanları artar ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” derler. (Âli İmran 3/173)

“İşte sizin Rabbiniz Allah. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O, her şeye vekil (her şeyi yöneten, görüp gözeten)dir.” (En’am 6/102)

Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir.” (Zümer 39/62. Ayrıca bkz: Hûd 11/12)

Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisâ 4/132. Ayrıca bkz: Nisâ 4/81, 171. İsrâ 17/65. Ahzab 33/3, 48)

 

33-Mü’minler hem ümitlidirler, hem de korkarlar.

O’nun sevabını umarlar, O’nun cezasından korkarlar. Ölünce de O’na hesap vereceklerine inanırlar.

Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır.” (A’raf, 7/56)

 Müşriklerin yalvardıkları bu varlıklar bile O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. (İsrâ 17/57) Mü’minler de böyle olmalılar.

 “Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.” (Secde 33/17-18)

İkinci Kunut duasında mu’minler “Senin rahmetini umarız, Senin azabından korkarız” diye dua ederler.

Onlar günahların vebalinden ve Allah’ızn ikabından korkarlar ama rahmetinden de ümit kesmezler.

Allah (cc) kendi aleyhlerine haddi aşanlara şöyle umut veriyor:

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ ﴿53﴾ وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ ﴿54﴾

“De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey kendi aleyhlerine olarak haddi aşan (israf eden) kullarım! Allah’ın rahmetinden asla umut kesmeyininiz. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

Azap size gelip çatmadan önce Rabbinize yönelip O’na teslim olun; sonra kimseden yardım göremezsiniz.” (Zümer 39/53-54)

 

34-Mü’minler rızıkları Allah’ın hazırladığına inanırlar

“Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da size de rızık veren Allah'tır. O, her şeyi işitir ve bilir.

Allah, kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Ankebût 29/60, 62)

 “Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin.” (Bekara 2/172)

“Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.” (Münafikûn 63/10)

“... Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız...” (En’am 6/151)

“Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.” (İsrâ 17/31)

“Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.” (İsrâ 17/30)

 

35-Mü’minler İslâmın temsilcileridir

Onlar inanç ve fikirleriyle, ahlâk ve davranışlarıyla, kulluk anlayıiları ve muameleleriyle İslâmın hak din olduğunu gösterirler. Hayatlarını imanlarına/din tercihlerine şâhit tutarlar. Onlar yürüyen İslâmdırlar.

Gayr-i müslimlerin mü’minlerde İslâmın güzelliklerini görme hakları vardır.

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يدًاۜ ... ﴿143﴾

“İşte böylece sizi dengeli bir ümmet (ümmet vesetan) olmanızı istedik ki, insanlığa şâhit (örnek/model) olasınız ve Rasûl de size şâhit (örnek/model) olsun...” (Bekara 2/143)

 

...هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ ...ُ ﴿78﴾

“... Size bundan önce müslüman ismini O verdi. Bunun sebebi, Rasûl sizin üzerinize, sizler de insanlar üzerine ‘şehîd’ (tanık/örnek) olasınız diye...” (Hac 22/78)

 

36-Mü’minlerin İslâmın saadetin diğer adı olduğunu bilirler

İslâmın bir manası selâmet-kurtuluş, selâmdır-barıştır. Bu da saadetin diğer adıdır. Allah İslâmın insanlar dünyada huzurlu, mutlu, düzgün, verimli bir hayat yaşasınlar ve âhiret mutluluğunu kazansınlar diye gönderdi.

“Erkek veya kadın, kim mü’min olarak sâlih amel işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.” (Nahl 16/97)

 

37-Mü’minler için Kur’an temel ölçüdür

Kur’an onlar için inançta, amelde, ahlâkta ve ölçülerde, değer yargılarında, iyi ve kötü, hak bâtıl, faydalı ve zararlı, din, dünya ve âhiret işlerinde temel ölçüdür. Onlar her şeyi Kur’an le ölçerler. Kur’anın ilkelerişne uyan şeyler onlar için doğrudur, alırlar. Kur’an ilkelerine uymayan şeyler yanlıştır, almazlar.

 “Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.” (İsrâ 17/9-10)

اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿51﴾

“Aralarında (ilahî kitap) hüküm versin diye Allah'a ve O'nun Elçisi'ne çağırıldıkları zaman müminlerin söyleyeceği tek söz: “İşittik ve itaat ettik!” sözü olmalıdır; kurtuluşa, esenliğe ulaşan kimseler de işte böyleleridir.” (Nûr 24/51)

 “(Ey Muhammed!) Sana da o Kitab’ı (Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici (belirleyici) olarak indirdik. Artık, Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk. Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir.” (Mâide 5/48)

el-Muheymin “Şahid olan, koruyan, şaibeyi gideren, problemi izâle eden” anlamına gelir (Tâc ve Lisân)

 

B-Mü’minlerin ahlâk açısından özellikleri

 

1-Mü’minler imanda, ahlâkta ve kullukta Peygamber’i örnek alırlar

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يرًاۜ ﴿21﴾

“Andolsun, Allah’ın Resûlü’nde sizin için; Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır...” (Ahzâb 33/21)

 

2-Mü’minler hain değildir.

“Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin. Bile bile kendi (aranızdaki) emanetlerinize de hainlik etmeyin.” (Enfal 8/27)

“Şüphesiz, Allah inananları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez.” (Hacc 22/38)

 

3-Mü’minler adaletlidirler

Onlar aydınlık bir dünyanın, adalet üzere yürüyecek olan bir sistemin, insana yakışacak bir hayatın özlemcisidirler. Onlar bunun için çalışırlar, ya da bu amaç niçin çalışanlara yardım ederler. 

İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyle sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyle sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyle sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur. (Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır). Allah iyi ve güzel yapanları sever.” (Mâide, 5/93)

Onlar Hakka inanırlar. Hak’tan gelen hakikate (hak olan kitaba) inanırlar, hak üzere hareket ederler, haklara riayet ederler. İnsan (kul) hakkını savunurlar.

“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şâhitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şâhitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şâhitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şâhitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisâ 4/135)

“...Eğer hükmedecek olursan, aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever.” (Mâide 5/42. Ayrıca bkz: Mümtehıne 60/8. Hucurât 49/9)

 

4-Mü’minler hakkında kesin bilgisi olmayan konularda hüküm vermezler

“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ 17/36)

Hele bir fâsık haber getirirse..

“Ey iman edenler! Size bir fâsık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucurât 49/6)

 

5-Mü’minler güzel ahlâka sahiptirler

Şu âyetlerde müslümanlara bazı ilkeler  hatırlatılıyor:

“Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.” (Hucurât 49/11)

-birbirinizle alay etmeyin,

-kötü lakap takmayın,

-bunlar kişiyi fâsık yapacak hatalardır.

“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurât 49/12)

-bilginiz yoksa bir konuda zan ile karar vermeyin,

-tecessüs etmeyin,

-gıybet etmeyin zira bu ölü kardeş eti yemek gibidir.

Mü’minûn Sûresi’nin başında mü’minlerin özellikleri şöyle sıralanıyor ve böyleleri Firdevs cennetleri ile müjdeleniyor. 

-Mü’minler namazda huşu’ içindedir,

-Onlar, boş ve faydasız sözlerden yüz çevirirler, “Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selâm olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz” derler.” (Kasas 28/55)

-Onlar zekâtı verirler,

-Onlar iffetlerini korurlar,

-Onlar emânetlerine ve ahidlerine sadıktır.  

-Namazı ikâme ederler.

Benzer sıfatlar bir de Meâric Sûresinde sayılıyor:

“Ancak, namaz kılanlar başka. Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.

Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir. Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.

Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir. Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar. Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.

Onlar, emânetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.

Onlar, şâhitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.

Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.

İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.” (Meâric 70/22-35)

Güzel ahlâk hakkında bir kaç hadis:

"Mü'minler arasında imanca en kâmil olanı, ahlakça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır." (Tirmizî, Rad/11, no: 1162.  Ebu Dâvud, Sünnet 16, no: 4682)

"Kıyâmet günü, mü'minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah çirkin düşük söz ve davranış) sahiplerine buğzeder." (Tirmizî, Birr/62 no: 2003. Ebu Dâvud, Edeb/8 no: 4799)

Peygamber (sav); “en çok neyin insanları cennete sokacağı sorusuna;  “takva ve güzel ahlâk”  cevabını vermiştir. (Tirmizi, Birr/62 no: 2004)

Peygamber (sav) sahabelere sordu:

“Sizin en iyinizin kim olduğunu haber vereyim mi?” Yanında olanlar dediler ki; “Haber ver ey Allah’ın peygamberi.” “Uzun yaşayan ve ve güzel ahlâklı olanınız sizin en iyinizdir” buyurdu. (A. B. Hanbel, Müsned, no: 9257)

 

6-Mü’minler kimseye iftira etmezler

“O ağır iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı kendiniz için kötü bir şey sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her biri için, işledikleri günahın cezası vardır. İçlerinden (elebaşılık ederek) o günahın büyüğünü üstlenen için ise ağır bir azap vardır.” (Nûr 24/11)

“İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü’min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.” (Nûr 24/23. Ayrıca bkz: Nûr 24/4)

 

7-Mü’minler vakarlıdırlar

“Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Câhiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.” (Furkan 25/63)

“Onlar, yalana şâhitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.” (Furkan 25/72)

 

8-Onlar iffetlerini korurlar

 “Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.” (Nûr 24/30)

“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar...” (Nûr 24/31) 

Namus, bir ahlȃk terimi olarak insanlar arasında şerefli ve lekesiz bir şekilde yaşama karşılığıdır. Türkçe’de namus kelimesi; ırz, iffet, edep, haya, doğruluk, itibar, güvenilirlik, şeref ve haysiyet gibi, yüksek erdem ifade eden huylar yerine kullanılır.

Kur’an’da ve hadislerde ‘namus’ kelimesi yerine daha çok ‘iffet, haya ve mahrem yerlerini koruma’ şeklindeki ifadeler kullanılmış, bu gibi sıfatlara ve ahlâka sahip mü’minler övülmüştür. (Bakınız: Meâric 70/28-31. Mü’minûn 23/1-8)

Kur’an, mü’minleri iffetli olmaya davet ediyor. (Nûr 24/30-31) Allah’a karşı takvalı davranan mü’minler namus ve iffetlerine düşkün olurlar. Zira bunlar erdemin, şerefli olmanın, kaliteli karaktere sahip olmanın göstergesidir.

 

9-Mü’minler haya sahibidir

Peygamber şöyle buyurdu:

“İnsanlar peygamberlerin sözünden şunu da öğrendiler: Utanmasan dilediğini yap.” (Ebu Dâvud, Edep/6, no: 4797)

 

10-Yetimi, yoksulu, muhtacı unutmazlar

„Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir. ...Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.“ (Maun Sûresi)

„Öyleyse yetimi sakın ezme. El açanı sakın azarlama“ (Duha 93/9)

„Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz.“ (Leyl 92/5-7)

„Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut aç-açık bir yoksulu doyurmaktır.“ (Beled 90/12-16)

„Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz, yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Haram helâl demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz.” (Fecr 89/17-20)

“Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.” (İnsan 76/8)

“Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.” (Zariyât 51/19 Meâric 70/25)

“Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?” Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.”Yoksulu doyurmuyorduk.” (Müdessir 74/420-44)

 

11-Mü’minler büyüklük taslamazlar, istiğna yapmazlar

Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.“ (İsrâ 17/37)

(Allah, şcehennemlik nefse öyle diyecek:) “Hayır, öyle değil! Âyetlerim sana geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun.”

Kıyâmet günü Allah’a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. Büyüklük taslayanlar için cehennemde bir yer mi yok!?“ (Zümer 39/59-60)

“Mal toplayan ve onu durmadan sayan, O, malının, kendisini ebedîleştirdiğini sanır.“ (Hümeze 104/2-3)

„Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.“ (Alak 96-6-7)

„Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.“ (A’raf 7/36)

„Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz.“ (Leyl 92/8-10)

Bunlara karşın;

„Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan, kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tesbîh edenler inanırlar.“ (Secde 32/15)

„Şüphesiz Rabbin katındaki (melek)ler O’na ibadet etmekten büyüklenmezler. O’nu tespih ederler ve yalnız O’na secde ederler.“ (A’raf 7/206)

 

 

C-Kulluk (ibadet) ile ilgili mü’minlerin özellikleri

 

1-Mü’minler, yalnızca O’na ibadet ederler.

O’na olan ibadetlerinde bir aracı ihtiyacı duymazlar. Yalnızca O’na dua ederler, kimsenin yapamayacağı yardımları O’ndan beklerler. Günde beş defa, namazın her rek’atinde Fatiha’yı okuyarak “Yalnızca Allah’a ibadet edeceklerini” tekrar ederler.  

İnsanlar “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin” diye emrolundular.

(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.” (Tevbe 9/31)

“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” (Beyyine 98/5)

Zaten onlar bunun için yaratıldılar. (Zariyât 51/56)

Allah (cc) Peygamber’e (sav) şöyle emrediyor: 

De ki: Bana, dini Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu. “Bana, müslümanların ilki olmam da emredildi.” De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım. De ki: Ben dinimde ihlâs ile ancak Allah'a ibadet ederim.” (Zümer  39/11-14)

“Ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki benim arzım (yeryüzü) geniştir. O hâlde, ancak bana kulluk edin.” (Ankebut 29/56)

“(Resulüm!) Şüphesiz ki Kitab'ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a has kılarak (ihlas ile) kulluk et.” (Zümer 39/2)

“Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola iletmez.” (Zümer 39/3)

De ki: Bana, dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu. Bana müslümanların ilki olmam emrolundu. De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım.” (Zümer 39/11-13)

 

2-Mü’minler Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟ ﴿59﴾

“Ey iman edenler! Allah'a, Peygamber'e ve aranızdan kendilerine otorite emânet edilmiş olanlara itaat edin; ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah'a ve Peygamber'e götürün, eğer Allah'a ve Âhiret Günü'ne (gerçekten) inanıyorsanız. Bu (sizin için) en hayırlısıdır ve sonuç olarak da en iyisidir.” (Nisâ 4/59) 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ ﴿20﴾ وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ ﴿21﴾

“Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin.

Ve dinleyip kulak asmadıkları halde, “İşittik” diyenler gibi olmayın!” (Enfâl 8/20-21)

وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ ﴿46﴾

"Allah ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 8/46)

“... O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.” (Enfal 8/1)

“Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin” de. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ona yüklenen sorumluluğu ancak ona ait; size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. Peygambere düşen ancak apaçık bir tebliğdir.” (Nûr 24/55)

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.” (Muhammed 48/33)

“Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat eder, Allah’a saygi (haşyet) duyarsa ve O’ndan ittika ederse (O’na karsi sorumluluk bilinciyle davranirsa); iste kurtuluşa erenler onlardır.” (Nûr 24/52)

 

3-Mü’minler Allah’a karşı ve O’nun hükümlerine karşı sorumluluk bilinciyle (takva ile) davranırlar.

Yani onlar Allah’a karşı gelmekten ve O’nun rızasına aykırı davranmaktan korkup-çekinirler, O’nu hesaba katarak veya O’nun kendilerini her an gördüğünü-bildiğini düşünerek, kulluk bilinciyle hareket ederler. 

“Hani havariler de, “Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi. İsa da, “Eğer mü’minler iseniz, Allah’a karşı gelmekten sakının” demişti.” (Mâide 5/112)

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.” (Âli İmran 3/102)

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide 5/35)

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.” (Ahzab 33/7071) 

“(Ey Muhammed!) Bizim adımıza de ki: “Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar için (ahirette) bir iyilik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir. Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.” (Zümer 39/10)

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve peygamberine iman edin ki, size rahmetinden iki kat pay versin, size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Hadid 57/28. Ayrıca bkz: Talak 65/10. Mâide 5/88, 93. Mümtahıne 60/11 vd.)

 

4-Mü’minler Allah’ın indirdikleri ile hükmederler

“(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.” (Nisâ 4/105)

“Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Rasûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve iman ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Nûr 24/51)

“Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” (Mâide 5/44)

“...Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.” (Mâide 5/45)

“İncil ehli Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, fasıkların ta kendileridir.” (Mâide 5/46)

 

5-Mü’minler muhsindirler

Onlar hem Allah’a ihsan üzere ibadet ederler, hem ihsan ederler, hem de yaptıkları her işi güzel, faydalı olacak şekilde yaparlar.

Mü’minler, Allah yokmuş gibi davranmazlar. Allah’ın her an kendilerini murakaba ettiğini, her şeye şahit olduğunu bilirler.

“...Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla şâhittir.” (Ahzab 33/55. Âli İmran 3/98. Nisâ 4/79

Meşhur Cibril hadisinde Peygamberimizin “ihsanı”, Allah’ı görüyor gibi ibadet etmek diye tarif ediyor.

“...Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır.” (Ali İmran 3/172)

“İman edip salih ameller işleyenlere; Allah’a karşı gelmekten sakındıkları, iman ettikleri ve salih amel işledikleri, sonra Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iman ettikleri, sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur. Allah, iyilik edenleri sever.” (Maide 5/93)

“(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (Bekara 2/192)

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

 “...Allah muhsinleri sever.” (Bekara 2/195. Ali İmran 3/134. Maide 5/13, 93)

 

6-Mü’minler Allah’ın sev dediğini sever, sevme dediğini sevmezler

“Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.” (Âli İmran 3/118)

 “İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.” (Âli İmran 3/119)

 

7-Mü’minler namazı ikâme ederler zekâtı verirler

“... Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” (Nisâ 4/103)

“İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar.” (İbrahim 14/31)

“Onlar ğaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.” (Bekara 2/3)

(birr); namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, (Bekara 2/177)

“Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resûlüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir.” (Mâide 5/55)

“Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler, bağışlanma ve cömertçe verilmiş rızık vardır.” (Enfal 8/3-4)

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe 9/71)

“Tâ-Sîn. Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın âyetleridir. Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve âhirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidâyet rehberi ve bir müjdedir.” Neml 27/1-3)

“Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.” (Bekara 2/43. Ayrıca bkz: Bekara 2/83, 110. Nisa 4/77. Hacc 22/77. Nûr 24/56. Mücâdile 58/13 v.d.)

“Onlar (mü’minler), Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir.” (Furkan 25/64)

 “İnsanların malları içinde artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz. Ama Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekât verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat arttıranlardır.” (Rûm 30/39)

“Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir.

İşte onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler, bağışlanma ve cömertçe verilmiş rızık vardır.” (Enfal 8/3-4)

 

8-Mü’minler emânetlerine ve ahidlerine sâdıktır.

Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin...” (Mâide 5/1)

(birr); antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin (Bekara 2/177)

“Yine onlar (o müminler) ki, emânetlerine ve ahidlerine riayet ederler;” (Mü’minûn 23/8)

“Onlar, emânetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.” (Meâric 70/32)

 

9-Mü’minler infak ederler.

Onlar, Allah’ın kendilerine verdiklerinden O’nun yolunda infak ederler, harcama yaparlar.

“Onlar ğaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.” (Bekara 2/3)

“Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.” (Bekara 2/254)

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır. (Bekara 2/267)

 “...(birr); mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin;...” (Bekara 2/177)

 “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” (Âli İmran 3/92)

وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَامًا ﴿67﴾

“(O kullar), harcadıklarında ne israf (yüsrifu) ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan 25/67. Ayrıca bkz: İsrâ 17/27)

Şu ayette mü’minlerin bir kaç özelliği sayılıyor:

“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.” (Âli İmran 3/134)

“Öyle ise akrabaya, yoksula, ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Rûm 30/38)

Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.

(Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.” (İnsan 76/8-9)

 

10-İşlerinde Allah rızasını gözetirler.

“Muvahhid mü’min kimdir” diye sorulsa şu cevap verilebilir: İşlerini (amellerini) Allah (cc) rızası için yapandır.

“Sizi razı etmek için, Allah’a yemin ederler. Eğer gerçekten mü’min iseler (bilsinler ki), Allah ve Rasûlü’nü razı etmeleri daha önceliklidir.” (Tevbe 9/62)

“Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir.” (Bekara 2/272)

“Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.” (Ra’d 13/22. Ayrıca bkz: Rûm 30/38. İnsan 76/9)

“O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar).” (Leyl 92/19-20)

 

11-Mü’minler gerektiği yerde sabırlıdırlar 

(birr); ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” (Bekara 2/177)

“Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi.

Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir.” (Nahl 16/41-42. Ayrıc bkz. Ankebut 29/59)

“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bekara 2/154)

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.

Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.” (Bekara 2/155-156. Ayrıca bkz. Ra’d 13/22)

“İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selâmla karşılanacaklardır.” (Furkan 25/75)

 

12-Mü’minler her zaman Allah’a dua ederler.

Bilirler ki onlar her zaman Allah’a muhtaçtırlar, Allah duaları kabul eder. Yine bilirler ki bir ilahtan istenebilecek her şey Allah’tan istenir.

“(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.” (Fatiha 1/5-7)

“Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min 40/60)

Allah (cc) kullarından din’i yalnızca O’na has kılarak, samimi bir şekilde, bir anlamda yalnız O’na teslim olarak dua etmelerini istiyor.

“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” (A’raf 7/55)

“Haydi, kâfirlerin hoşuna gitmese de Allah'a, Allah için dindar ve ihlâslı olarak dua edin!” (Mü’min 40/14)

“Zünnûn’u da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum” diye dua etti.

Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz mü’minleri böyle kurtarırız.” (Enbiya 21/87-88)

 De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.” (A’raf 7/29)

“O daima diridir; O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O halde dinde ihlaslı ve samimi kişiler olarak O'na dua edin. Her türlü övgü alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.” (Mü’min 40/65)

 

13-Allah’ı çok zikrederler

“Zekeriya, “Rabbim! (çocuğum olacağına dair) bana bir alâmet ver” dedi. Allah da şöyle dedi: “Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak işaretleşebilmendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.” (Ali İmran 3/41)

“Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.” (Şuarâ 26/227)

“Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma.” (A’raf 7/205)

“Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.” (Bekara 2/152)

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. O’nu sabah akşam tesbîh edin.” (Ahzab 33/41-42)

“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Cumua 62/9)

“Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” (Nisâ 4/103)

“Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.” (Enfal 8/45)

“Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.” (Ali İmran 3/191)

“Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Münafikun 63/9)

Mü’minlerin kalbi Allah’ı zikirle titrer.

“Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır...” (Enfal 8/2) 

 Onların kalpleri zikirle tatmin olur.

“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur. Onlar ki, iman etmişler ve salih ameller işlemişlerdir, ne mutlu onlara, varacakları yer de ne güzeldir!” (Ra’d 13/28-29)

 

14-Günah işlediklerinde tevbe ederler

“Ve Rabbinizden mağfiret/bağışlanma dileyin (istiğfâr edin), sonra O’na tevbe edin...” (Hûd 11/3)

“Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.” (Âli İmran 3/135)

Ancak, tevbe edenler, kendilerini düzeltenler ve (tebliğ edilen) hakikati duyuranlar bunun dışındadır: Onların tevbesini kabul edeceğim; zira yalnız Benim tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan.” (Bekara 2/160. Ayrıca bz:. Bekara 2/37, 54, 128. Nisâ 4/16, 64. Tevbe 9/104, 118. Hucurât 49/12)

“Ancak, tevbe ve iman edip sâlih amel işleyenler başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Kim tevbe edip sâlih amel işlerse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.” (Furkan 25/70-71)

“Hiç şüphesiz Allah, çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.” (Bekara 2/222)

Tevbenin kabul edilebilir olması için samimiyetle, pişmanlıkla, bir daha geri dönmeme niyetiyle olmalı. Kur’an buna ‘nâsuh’ tevbesi demektedir.

“Ey iman edenler ! Allah’a nâsuh (kesin) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah, sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar…” (Tahrim, 66/8)

Onlar günahlarının bağışlanması için istiğfar ederler.

Zaten Allah (cc) mü’minlere istiğfar etmelerini emrediyor:

“... Şimdi Allah’tan mağfiret dileyin: İyi bilin ki Allah, tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır.”  (Müzemmil 73/20. Bir benzeri; Fussilet 41/6)

“Rabbinizden bağışlanma dileyin, doğrusu O çok bağışlayandır (Ğafûr’dur)” (Nuh 71/10)

“Allah’tan mağfiret/bağışlanma dile (istiğfâr et); Gerçekten Allah,

Ğafûrdur/çok bağış­layıcıdır, Rahîmdir/ziyadesiyle merhamet edendir.” (Nisâ 4/106. Bir benzeri; Nûr 24/31)

 

15-Mü’minler Allah yolunda çok çalışırlar (cihad ederler)

“İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.” (Hucurât 49/15)

“Fakat peygamber ve beraberindeki mü’minler, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. Bütün hayırlar işte bunlarındır. İşte bunlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe 9/88)

Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Âli İmran 3/142)

“İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe 9/20. Bir benzeri: Enfal 8/72, 74)

“Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size?

Allah’a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.” (Saff 61/10-11)

 

16-Mü’minler nimetin sahibini bilirler ve şükrederler 

“Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani (düşman) ordular üzerinize gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir” (Ahzab 33/9)

اِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ وَاِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ۬ لَكُمْۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿7﴾

“Şayet nankörlük ederseniz (küfrederseniz), artık şüphesiz Allah size karşı hiç bir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için buna rıza göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin (faydanız) için ondan razı olur…” (Zümer 39/7)

وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ ﴿7﴾

“Rabbiniz şöyle buyurmuştur: ‘Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size (ni’metimi, mükâfatımı) artırırım ve andolsun eğer küfrederseniz, şüphesiz benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim 14/7)

بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ ﴿66﴾

“Hayır, artık (yalnızca) Allah’a kulluk et ve şükredenlerden (şâkirîn’den) ol.” (Zümer 39/66)

وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿18﴾

“Hâlbuki Allah’ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (İbrahim 14/34. Ayrıca bkz: Nahl 16/18)

“Andolsun, biz Lokmân’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik. Kim şükrederse, ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.” (Lukman 31/13)

 

17-Mü’minler Allah’a tevekkül ederler.

“Hani sizden iki takım (paniğe kapılarak) çözülmeye yüz tutmuştu. Hâlbuki Allah onların yardımcısı idi. Mü’minler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” (Âli İmran 3/122)

“Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.” (Ali İmran 3/160. Bir benzeri: Maide 5/11. Tevbe 9/51. İbrahim 14/11)

“Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal 8/2) 

“O kötü fısıltılar iman edenleri üzmek için ancak şeytandan kaynaklanmaktadır. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça, mü’minlere hiçbir zarar verebilecek değildir. Öyle ise mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.” (Mücâdile 58/10)

“Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” (Teğâbun 64/13. Ayrıca bkz: Furkan 25/58. Mâide 5/23. Şûrâ 42/36.

 

18-Mü’minler yediklerine ve içtiklerine dikkat ederler

Yiyecek ve içeceklerde temiz olanları (tayyibâtı), yani helâli tercih ederler. Üzerine Allah adı anılmayan hayvanların etlerini de yemezler.

“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.“ (Bekara, 2/168)

“Artık Allah’ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin. Eğer yalnız O’na ibadet ediyorsanız, Allah’ın nimetine şükredin.” (Nahl 16/114. Bir benzeri: Bekara 2/172)

“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Mâide 5/88)

 “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helâl olanlarından yiyin. Bu konuda aşırı da gitmeyin, yoksa üzerinize gazabım iner. Gazabım da kimin üzerine inerse, o muhakkak helâk olmuş demektir.” (Tâhâ 20/81)

“Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide 5/90)

“Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı...” (Mâide 5/3)

 

19-Mü’minler helâli haram yapmazlar

“Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” (Mâide 5/87)

“Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolaysıyla: ‘şuna helâl, buna haram’ demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” (Nahl 16/116)

“De ki: ‘Allah’ın kulları için çıkardığı zineti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?…” (A’raf 7/32)

 

20-Mü’minler haksız yere cana kıymaz, zina etmezler

“Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar.” (Furkan 25/68)

“(Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.” (En’am 6/151)

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.

Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.” (İsrâ 17/32-33)

 

21-Mü’minler her zorlukla birlikte kolaylık olduğuna inanırlar

“Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah 94/5-6)

“Eli geniş olan, elinin genişliğine göre nafaka versin. Rızkı dar olan da, Allah’ın ona verdiğinden (o ölçüde) harcasın. Allah, bir kimseyi ancak kendine verdiği ile yükümlü kılar. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.” (Talak 65/7)

 

22-Mü’minler merhametli, meymenetli kimselerdir

“Daha sonra iman edenlerden olmak ve birbirine sabrı ve merhameti (vicdanlı olmayı) tavsiye etmektir.

İşte böyleleri ‘meymene’ sahipleridir.” (Beled 90/16-17)

‘Meymene’yi, amel defterleri şeklinde açıklamak mümküm olduğu gibi, vicdan sahipleri, sağduyulu, merhametli kimseler olarak da anlamak mümkün.

 

23-Mü’minler anna babaları ve evlatları konusunda imtihan edildiklerini bilirler

“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.

Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (İsrâ 17/23-24)

“İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.” (Lukman 31/14. Ayrıca bkz: En’am 6/151. Ankebût 29/8)

Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.” (Enfal 8/24. Bir benzeri: Teğabun 64/15)

“Yakınlarınız ve çocuklarınız size asla fayda vermeyecektir. Kıyamet günü Allah aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Mümtahıne 60/3)

 

24-Mü’minler işledikleri amellerin günün birinde karşılarına geleceğine

Yani iyi olsun kötü olsun, yapılan her amelin mutlaka bir şekilde karşılık bulacağına inanırlar.

İman edenlere söyle: Allah'ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her toplumu, yaptığına göre cezalandıracaktır.” (Câsiye 45/14)

“Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görecektir. (Zilzâl 99/7-8)

Zira bilirler ki görevli melekler insanın yaptığı her ameli kayıt altına alıyor.

“Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır. Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.” (İnfitâr 82/10-11)

“Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf 18/49)

 

25-Mü’minler emin insanlardır, emâneti korurlar

el-Mü’min olan (güvenen ve güvenilmesini isteyen) Al­lah, mü’min olan (Allah’a güven duyan ve Allah’ın kendisine duyduğu güveni zedelemekten sakınan) insandan; imanının bir gereği olarak emânete sadâkat göstermesini, emîn biri olmasını istemektedir. Yani iman mü’mini emin eder.

‘Emânet’i korumak mü’minlerin özelliklerindendir. (Mü’minûn 23/8. Meâric 70/32)

Onlar emânete ihanet etmezler. “Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin. Bile bile kendi (aranızdaki) emânetlerinize de hainlik etmeyin.” (Enfal 8/27),

“Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler. Söz verdiği zaman sözünde durmaz. Bir şey emânet edildiği zaman hıyânet eder.” (Buhârî, İman/24 no: 33. Müslim, İman/107-108 no: 59. Ebu Dâvud, Sünne/16 no: 4688)

Peygamber (sav) el-Emin bir kimse idi. Mü’minlerin ondan örnek alarak iman şuuru ile emin olması istenir. Üstelik emîn olmak sâdık olmaktır, iman sadakattir.

Emîn mü’min başkalarının kendisine her açıdan itimat edebildikleri kimsedir. Peygamber (sav) mü’mini, diğer insanların onun elinden ve dilinden emîn olduğu, kimseye zarar vermeyen, herkesin ve her şeyin hakkını veren, kendisine her konuda güven duyulan kimse diye tanımlıyor. (Müslim, İman/64-66 no: 40-42)

 

26-Mü’minler emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker yaparlar

Mü’minler, devamlı olarak ‘ma’ruf’u emrederler, ‘münker’den sakındırırlar. Onlar devamlı hayr olan şeye çağırırlar.

“Sizden öyle bir topluluk bulunsun ki, (onlar) insanları hayra davet etsinler, ma’rufu (iyiliği) emretsinler, münker’den vazgeçirmeye çalışsınlar. İşte onlar kurtulanlardır.” (Âli İmran 3/104)

“Siz (mü’minler) insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. (Çünkü) Ma’rufu emreder, münkerden vazgeçirmeye çalışırsınız; çünkü szi Allah’a iman ediyorsunuz...” (Âli İmran 3/110)

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velisidirler (dostudurlar). Ma’ruf’u emrederler, münkeren sakındırırlar. Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah Aziz ve Hâkim’dir.” (Tevbe 9/71. Ayrıca bkz : Tevbe 9/112)

“Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (Lukman 31/17)