Dinî Eğitimin Doğum Öncesi Boyutu hakkında bir ders

Hüseyin K. Ece

Sevad - 05.03.2015

 

  • Giriş

-Nikâh ibadettir.

Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle başlayan evlilik ibadettir.

Aişe (r.anha) Rasûlüllah’ın şöyle dediğini rivâyet ediyor: “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir. Evleniniz, zira ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim. Kimin maddi imkanı varsa evlensin. Maddi imkansızlık sebebiyle evlenemeyen oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti azaltır.”  (Tirmizî, Nikâh/3 nr. 1084)

Hadisteki “nikah benim sünnetimdir” ifadesini bağlayıcı sünnet açısından anlarsak, evlenme-nikâh müslüman erkek ve kadınlara farzdır diyebiliriz. Çünkü;

1-Nikâhı Allah (cc) emrediyor

“Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.” (Nûr 24/32)

Peygamber (sav) de evlenmeyi bekar gençlere emrediyor.

“Ey Gençler! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlilik gözü harama bakmaktan korur. Tenasül uzvunu zinadan alıkoyar. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun. Çünkü orucun şehveti kıran bir gücü vardır." (Ebu Dâvûd, Nikâh/1 nr: 2046. İbn-i Mâce, Nikâh/1 nr:1845) 

 

2-Nikah Allah’ın âyetlerindendir

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجاً لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ {21}

“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (Rûm 30/21)

 

3-Yeni ve temiz nesillerin dünyaya gelmesi nikâha bağlı

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden korkup-sakının...” (Nisâ 4/1)

 

4-Eşe ihtiyaç aileyi zorunlu kılıyor.

Üreme ve karşı cinse ihtiyaç fıtrîdir. İslâm bunun helâl yoldan karşılanmasını emreder. Bu da ibadettir.

 

5-Evlilik dinî hayatı tamamlar

Evlilik hayatı imanın hedefine uygun kurmanın imkanlarından biridir. Hayatı imana uygun kurmak da Allah’ın emridir.

Peygamber (sav) şöyle buyurdu:

“Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. (Bir rivâyette: “Allah ona bu şekilde dininin yarısında yardım etmiş olur” şeklindedir) Geriye kalan yarısı içinde Allah’a karşı gelmekten sakınsın.’’ (en-Nisabûrî el-Hakim, Müstedrek ale’s-Sahihayn, Nikah/10 nr: 268. Aclûnî, Keşfu’l-Hafâu, nr: 2432. 2/284. Ayrıca bakınız: Heysemî, Mecme’u’z Zevâid, No: 7310. Suyûtî, Câmiu’sSağîr, 2/932, No: 8730) 

 

6-Evlilik infak ibadetini hayata geçirir

İmandan sonra en çok tavsiye edilen amellerden biri de infaktır. Evlilik infakın hayata geçirildiği ilk yerdir.

"Bir kimsenin harcadığı paraların en değerlisi (birinci sırada olan) aile fertlerine harcadığı paradır..." (Müslim, Zekat/38-39 nr: 2310-2311)

 

7-Evlilik anne-baba olmayı sağlar

Çocuksuz hayat hem eksiktir, hem de meyvesizdir. Baba olmayan erkek, anne olmayan kadın yarımdır.

Kişinin kendini evlilikle tamamlaması da insanın başka bir görevidir.

Anne-baba mükerrem olan bir insanların dünyaya gelmelerine sebeptir. Bu yüzden değerlidirler.

İslam da anne-baba haklarına bir de bu açıdan bakmak gerekir.

 

8-Evlilik emaneti korumayı, dolaysıyla ‘emîn’ olmayı öğretir

En büyük ibadetlerden biri emaneti korumaktır. Eşler ve çocuklar birer emanettir. Evlilik olmasa bu emaneti taşıma görevi gerçekleşmaz.

 

9-Adem kıssası evliliğe işaret eder

Kur’an’da Âdem ve eşinin anlatılması, evliliğe, insanların zevc-eş olarak yaratıldığına ve hayatın böyle kurulacağına işarettir.

Bu aynı zamanda “ey iman edenler!, siz de Âdem ve onun eşi gibi olan” demektir.

 

-Çocuklarla ilgili İslâmî gerçekler:

1-Çocuklar insanı kurtarmaz.

Mal ve evlât çokluğu ile övünmek zaten yanlıştır.

Zira mülk Allah’ındır, çocukları da dilediği gibi veren O’dur. Kişi kendisine ait olmayan şeyle nasıl övünebilir ki?  

Dünya hayatı mal ve evlat yarışı olsa da;

“Bilin ki dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olma yarışından ibarettir.” (Hadid 57/20)

            Evlat sevgisi veya tutkusu insanın fıtratına yerleştirilmiş olsa da;

“Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bu, dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.” (Âli İmran, 3/14)

Hesap günü insana faydası olmaz.

Kur’an şöyle diyor:

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلاَ أَوْلاَدُهُم مِّنَ اللّهِ شَيْئاً وَأُولَـئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِ {10}

“İnkâr edenlere gelince, ne dünya malları ne de çocukları Allah'a karşı onlara en ufak bir fayda sağlamaz: İşte onlardır ateşin yakıtı olanlar! (Âli Imran 3/10. Bir benzeri; Âli İmran 3/116. Mücadile 58/17) 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ {9}

“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.” (Munafikun 63/9)

Kişiyi Allah’a evlat ve mal değil, iman ve salih amel yaklaştırır.

وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُم بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِندَنَا زُلْفَى إِلَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَأُوْلَئِكَ لَهُمْ جَزَاء الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ آمِنُونَ {37}

“Ey iman edenler! Sizi Bana yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne de çocuklarınızdır. Yalnız iman edip salih amelde bulunanlar yaptıklarına karşılık mükâfatları kat kat artırılır.” (Sebe’ 34/37)

 

2-Çocuklar imtihan sebebidir

Müslüman için hayat baştan başa bir imtihan, bir denemedir.

Allah (cc) insanları farklı şeylerle denediği gibi çocuk ile de dener. Onların bakımını, terbiyesini, salih kimse yapıp yapmaktan anne-babaları sorumlu tutar.

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ {28}  

 “Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e karşı hâinlik etmeyin, size emanet edilen şeylere bile bile ihanet etmiş olursunuz.

Mallarınızın ve çocuklarınızın aslında bir imtihan sebebi olduğunu ve büyük sevabın Allah katında bulunduğunu bilin.” (Enfal 8/27-28)

 

3-Salih evlat sadaka-i cariyedir

Peygamber (sav) buyuruyor ki: “Bir insan ölünce üç kişi hariç herkesin ameli kesilir: Sadaka-i cariye (edevam eden sadaka bırakan), veya istifade edilen bir ilim (bırakan) veya kendine dua edecek salih evlat (bırakan)." (Müslim, Vasıyyet/14 nr:1631)

Sevap defterinin kapanmasını istemeyen; salih evlat, kaliteli insan, kendine ve çevresine faydalı, Rabbine hakkıyla kulluk yapan kişiler yetiştirsin.

 

            4-Allah’tan salih evlat istenir

İslâmın bir hedefi de insan neslini kirden, gayr-i meşru yollardan koruyup, sağlam nesiller meydana gelmesini sağlamaktır. Dinin korunmasını istediği beş şeyi hatılayalım.

Bu bağlamda müslüman diğer görevlerinin arsında bir görevi de kendisine emanet olarak verilen küçük kulları temiz nesil/hayırlı insan olarak yetiştirmektir.  

Müslüman Allah’tan sadece salih/hayırlı evlat, temiz soy istemelidir. Ya da çocukları salihlerden olsun diye dua etmelidir.

Zira hayırlı evlat hem bir görevdir hem de göz aydınlığıdır. Kur’an bu konuda müslümanlara şu duayı öğretiyor:

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَاماً {74}

“Onlar ki: ‘Ey Rabbimiz! Bize hanımlarımızdan ve nesillerimizden gözlerimizn bebeği olacak (salih insanlar) ihsan et, bizi takva sahiplerine rehberler eyle’ derler.” (Furkan 25/74)

 

Kur'an müslümanlara Peygamberlerin ve salih insanların dualarından örnekler veriyor. Mesela;

a-İbrahim’in (as) duası:

رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ {100} فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ {101}

“Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi.

İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.” (Saffat 37/100-101)    

Allah (cc) onun bu duasını kabul etti ve ona bir değil iki oğul verdi.

"İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir." (İbrahim 14/39)

 

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ {27}

“Ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Ona dünyada mükâfatını verdik. Şüphesiz o, ahirette de sâlihler (zümresin)dendir.” (Ankebût 29/27)

O sadece evlatla değil, salih ve peygamber torunlarla da ödüllendirildi.

فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلّاً جَعَلْنَا نَبِيّاً {49} وَوَهَبْنَا لَهُم مِّن رَّحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيّاً {50}

“Nihayet İbrahim onlardan ve Allah'tan başka taptıkları şeylerden uzaklaşıp bir tarafa çekildiği zaman biz ona İshak ve Yâ'kub'u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.

Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk; kendilerine haklı ve yüksek bir şöhret nasip ettik.” (Meryem 19/49-50)

 

b-Zekeriyya’nın (as) duası:

Kur’an’da üç yerde Zekeriyya’nın (as) duasından bahsediliyor.

Zekeriyya'yı da (an). Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, varislerin en hayırlısısın, (her şey sonunda senindir).

Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler.” (Enbiyâ 21/89-90)

 “Ya Rabbi! Bana kendi katından temiz bir soy bahşet, doğrusu Sen duayı işitirsin.

Zekeriyya mabedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler. (Âli İmran 3/38)

Allah (cc) onun duasını kabul etti. Her ne kadar hanımı ve kendisi ihtiyar olsalar da Allah (cc) sebepleri halketti ve onlara Yahya’yı armağan etti. (Âli İmran 3/39-41)

“Rabbim! dedi, benden (vücudumdan), kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağardı. Ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım.

Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olan yakınlarımdan endişe ediyorum. Karım da kısırdır. Tarafından bana bir veli (oğul) ver.

Ki o bana varis olsun; Ya'kub hanedanına da varis olsun. Rabbim, onu rızana layık kıl!

(Allah şöyle buyurdu:) Ey Zekeriyya! Biz sana bir oğul müjdeleriz ki, onun adı Yahya'dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık.

Zekeriyya: Rabbim! dedi, karım kısır olduğu, ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım halde, benim nasıl oğlum olabilir?

Allah: Öyledir, dedi; Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım, buyurdu.” (Meryem 19/4-8) 

 

c-Hanne’nin duası

Tarihçilerin tesbitine göre İmran’ın karısının uzun zaman çocuğu olmamıştı. Eğer çocuğu olursa onu mabede bağışlayacağını adamıştı. Meryem kız olsa da anne adağını yerine getirdi.

Onun bu adağını anlatan âyetler aynı zamanda onun ihlasına da vurgu yapmaktadır.

İmran'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin.

Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.

Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya yı da onun bakımı ile görevlendirdi.

Zekeriyya, onun yanına, mabede her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi." (Âli İmran 3/35-37)

 

5-Cocuklar Allah’tan bir emanettir

İnsanın sahip olduğu her şey ona verilmiş emanettir. Çocuk da ebeveye verilmiş en önemli emanetlerden biridir.

İman edenler emanetin gereğini yerine getirirler. Emanetlere gözleri gibi bakarlar, hakkını verirler. Şu âyette söylendiği gibi.

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ {8}

Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.” (Mü’minun 23/8)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ {27} وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ {28}

“Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.

Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah'ın katındadır.” (Enfal 8/27-28)

Esasen emanet geri verilmek üzere geçici olarak alınan şeydir. Emanete hıyanet etmek kötü olduğu gibi bunu yapanlara hain damgası vurulur.

Allah (cc) çocukları tertemiz, günahsız, fıtrat üzere yani insan suretinde yaratıp anne-babaya teslim ediyor. Onların bu sorumluluğu güçlü bir şekilde hissedip, onları en güzel bir şekilde yetiştirip, tekrar asıl sahibine aldıkları gibi temiz teslim etmeleri gerekir.

Unutmamak gerekir ki çocuk emanetine hıyanet edenler, yani onları güzel, ahlâklı ve edepli, islâm kimliği ile yetiştirmeyenler; dünyada hayırsız/şer/eşkıya/yaramaz evlat sıkıntısı çekme cezasına çarptırılır. Ahiretteki cezası ise Allah’a kalmıştır.

Peygamber (sav) şöyle buyurdu:  "Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz Yönetici bir çobandır Erkek, aile halkının çobanıdır Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz" (Buhârî, Cum`a/11 nr: 893, İtk/17, 19 nr: 2554, 2558, Nikâh/82 nr: 5188. Müslim, İmâre/20 nr: 4724 . Ebû Dâvûd, İmâre/1 nr: 2928. Tirmizî, Cihâd/27 no: 1705)  

 

6-Kaliteli nesil anne-babanın eseridir.

Salih evlat yetiştirmek hem bir kulluk görevi, hem devam eden bir sadaka, hem de anne babanın kalitesidir. Çocukları anne babanın eseri olduğuna göre iyi eserler bırakmak akıllı anne-babanın hedefi olmalı. 

Şair Hadimî şöyle diyor:

“Kâmil odur ki, koya her yerde bir eser, 

Eseri olmayanın yerinde yeller eser.” 

 

  • Ailede temel eğitim doğum öncesi başlar

Eğitim aynı zamanda terbiye ise bunun en iyi verildiği yer aile olacaktır.

Aile eğitimi çocuk için anne sütüdür.

Hem sıcaktır hem de besleyici.

Hem kandır hem de can.

Hem kaynaktır, hem de kök.

Ondan mahrum kalan iyi beslenmemiş, iyi yetiştirilmemiş,  iyi desteklenmemiş ve çocuk için en elzem olan sevgi ve ilgiden mahrum kalmış demektir.

Kim ne derse desin, beceriksiz bir anne-babanın bile kendi çocuğuna vereceğini, hiç bir kurum, hiç bir yuva, hiç bakıcı aile veremez. Kurumların bir annenin yerini tutması aklın alacağı bir şey değildir.

Hiç kimse başkasının çocuğunu onun yerine, tam da onların istediği gibi, yani mükemmel şekilde terbiye edemez.

Bu işin tabiatı böyle. Fıtrat yani yaratılış böyle.

Bunu tersine çevirmek mümkün değildir.

İnsanı öncelikle anne-baba yetiştirir. Onlar bu işin eğitimini almasa bile, doğuştan onlarda bu kabiliyet vardır. İnsanı yaratan onu, kimin bedeninde yarattı ise ona teslim ediyor. Anne-babaya, çocuğu bakacak, besleyecek, yetiştirecek kabiliyetleri veriyor.

Anne-baba çocukları birlikte yetiştirmeliler. Çünkü sorumluluk ortaklaşa ikisinindir.

Müslüman aileler her konuya, her meseleye, her hükme imanları açısından bakarlar. Görüşlerine ve davranışlarına inançları yön verir. Amelleri (yaptıkları işler) dinlerine uygun olur. Onların çocuk sahibi olmaya, onlara karşı sorumluluk duymaya ve çocuk eğitimine bakışı da böyledir.

Müslümanlar çocuğa Allah’ın değerli bir emaneti gözü ile bakarlar. Emanet günün birinde sahibine taslim edilir. Müslüman anne baba da çocuğu güzel, edepli, hayırlı, kaliteli yetiştirir ve akil baliğ olunca Rabbine teslim eder.

Müslüman ailedeki temel eğitimle ilgili bir kaç gerçeğin altını çizmek gerekiyor. 

 

  • Doğum öncesi yapılması tavsiye edilen şeyler 

1-İffetli kalmak ve iyi bir eş adayı olmak

Kelime olarak, caiz olmayan, kişinin şeref ve izzetine yakışmayan hâl ve fiillerden uzak durma, kötülük ve çirkinliklerden kaçınma ve kendini koruma anlamına gelir.

“Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem'i de an.) Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu cümle alem için bir ibret kıldık.” (Enbiyâ 21/91)

En başta iffet deyince daha çok insanın namusu ve şerefi akla gelir. Evet, erkek ve kadının, kendilerini zinadan korumaları ve bakmak, dokunmak, düşünmek, düşündürmek, tahrik etmek gibi zinaya götürücü hal ve hareketlerden sakınmaları da bir iffet halidir.

Kur'an, bu tür iffetle alakalı bazı ölçüler verir:

"Evlenme (imkânı) bulamayanlar, Allah kendi lütfundan onları varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar." (Nûr 24/33)

“İnanan hür ve iffetli kadınlar ve sizden önce kitap verilenlerin hür ve iffetli kadınları zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın ve mehirlerini verdiğiniz takdirde size helâldir. Kim imanı inkâr ederse, şüphesiz amelleri boşa gider. O, ahirette de kaybedenlerdendir” (Mâide 5/5)

Kur’an, iffetin korunmasına dair erkek ve kadınlardan şunları istemektedir:

“(Rasûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını (iffetlerini) da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. Mümin kadınlara da söyle, gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler.”  (Nur 24/30-31)

Hassasiyet adına da şöyle buyurur:

"Evlenme ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, ziynetlerini (yabancı erkeklere) teşhir etmeksizin (dış) elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Ancak iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır." (Nûr Suresi, 24/60

Peygamber (sav şöyle buyuruyor:

"...Yanımda bir mal olsa, bunu sizden ayrı olarak (kendim için) biriktirecek değilim. Kim iffetli davranır (istemezse), Allah onu iffetli kılar. Kim istiğna gösterirse Allah da onu gani kılar. Kim sabırlı davranırsa Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır." (Buhârî, Zekât/50 nr: 1469, Rikak/20 nr: 6470. Müslim, Zekât/124 nr: 2424)

Ebu Hureyre’den rivâyetle Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Allah üç kişiye yardım etmeyi üzerine almıştır. İffetini korumak için evleneni, hürriyetini kazanmak için çalışan köleyi ve Allah yolunda savaşmak için çıkanı.” (Tirmizî, Fezâilu’l-Cihâd/20 nr: 1655. En-Nisabûrî, el-Hakim, Müstedrek ale’s-Sahihayn, Nikâh/7 nr: 2678)

“İffetli olun ki, kadınlarınız da iffetli olsun” (Gümüşhânevî, Râmuzu’l-Ehâdis, nr: 3919)  

Peygamber (sav) korunanların mükâfatına dair şöyle buyurur: “Ey insanlar! İki şey vardır ki, Allah kimi onların şerrinden korursa cennete girer. İki dudak arasındaki dilini, iki bacak arasındaki (tenasül uzvunu).” (Gümüşhânevî, Râmuzu’l-Ehâdis, nr: 2171)

Allah'ın kendisini başkalarının yanında rezil etmemesini istemiyorsa; namusunu koruyup iffetli olmalı.

 

2-İyi bir evlilik

Hayırlı çocuk sahibi olmada eş seçimi son derece önemlidir.

Müslüman eşler evlenmenin hem fıtri bir ihtiyaç olduğunu, hem de inanç açısından bir yükümlülük olduğunu bilmeliler. Yükümlülüğün yerine getirilmesi din dilinde ibadettir.

Evlenmedeki amaçlardan biri de salih evlat (kaliteli çocuk) yetiştirmektir.

Her müslüman bekar erkek ve kadın, anne ve eş, çocuklarına iyi bir mulalim ve mürebbi olacak salih/saliha bir eş aramalı.

Bunu yaparken de öncellikle kendisi iyi bir eş adayı olmalı. Karşı tarafta aradığı özelliklerin kendisinde olup olmadığına bakmalı.

Eş seçerken, Peygamber’in (sav) tavsiyesine uyarak eşini malı, güzelliği ve soyu açısından değil, dini, yani iyi bir insan, iyi bir eş, iyi bir eğitimci, iyi bir müslüman olması açısından seçmeli. (Buhârî, Nikâh/15. Müslim, Radâ/53 nr: 1466. Ebû Dâvud, Nikâh/2 nr: 2047. Nesâî, Nikâh/13)

Eşler arasındaki her açıdan küfüv, yani denge olmalı.

Evlenecek eşler önceden bir mü’minin ve mü’minenin evdeki görevleri, sorumlulukları nelerdir, aile nasıl yürütülür, aile nasıl ‘dâru’s-selâm-esenlik yurdu’ yapılabilir gibi konularda bilgi sahibi olmalı.

Evlenmeden önce ev’li olmaya karar vermeli. Aile hayatını uyum, güzel geçim, karşılıklı anlayış, karşı tarafa itibar ve değer verme, haklara riayet ve samimiyet ile yürütme niyetinde olmalı.

Aileleye bu gözle bakmanın çocuk eğitiminde en önemli faktör olduğu unutulmamalı.

 

3-Mazbut bir düğün

Müslüman anne-babalar çocuklarının yuvasını sağlam temeller üzerine kurmalarına yardım etmeli. Eşler de yuvalarını meşru tören, düğün, eğlencelerle yapmalılar.

Evlenme aşamasında, düğünlerde yapılan hatalar, işilenilen günahlar daha sonradan hem eşler arasındaki ilişkilere, hem de çocukların eğitimine olumsuz yansır.

Yuvasını günah, haram, israf ve gösteriş üzerine kuran aileleleri, sonradan bunların hiç birisi mutlu etmiyor.

Sağlıklı ve sağlam karakterli çocukların, sağlıklı ve uyumlu ailelerde yetiştiği bilinen bir gerçektir.

Salih çocuk sahibi olmak isteyen müslümanlar, öncelikle sağlam bir yuva kurmaları gerekir. Sağlam bir yuva için de iyi bir eş seçimi, evlilik sorumluluğu, ekonomik imkanlar hazırlama gibi şeyler önemli olduğu gibi; evliliğe giriş kapısı olan düğünlerin de mazbut, İslami ölçülere uygun, makul yani evlenenlerin bütçelerine uygun ve şeytanın şerrinden uzak olması gerekir.

Evini yar veya tam ırmak kenarına yapan birisi, sel taşkınında evi zarar görürse şikayet etmemesi gerekir.

Evlenmek, yani yuva sahibi olmak ev kurmak demektir. Ev nereye ve nasıl kurulursa sağlam olur?

Bunu eş adayları iyi düşünmeliler. Seçimlerini ona göre yapmalılar. Arkasından da her şeyin ölçüsünü inandıkları dinden aldıkları gibi, düğün gibi yuvaya temel olacak bir törenin ölçüsünü de imanlarından almalılar.

Düğünden amaç nikâhı ilan etmek, misafirlere ‘velime’, yani özel düğün yemeği ikram etmek ve hediyeleşmektir.

Düğün olması hasebiyle sevinç ve eğlenece de olabilir. Ancak müslümanın eğlencesi de ona yakışmalı. İnancının ölçüleri dışında olup, şeytanı ve şeytanın dostlarını sevindirmemeli.

Günümüzdeki düğün törenlerinin pek azı hariç çoğunun şeytanı sevindirecek biçimde olduğu açıktır.  Böyle bir düğün anlayışını takva açısından anlamak mümkün değildir. Pek çokları, ‘ömürde bir defa oluyor’ gerekçesine sığınarak günah işlemeye, Allah’ın razı olmayacağı şeyleri yapmaya kılıf yapıyorlar. 

Ömürde bir defa da olsa insan kendine zarar vermek ister mi?

Üstelik burada söz konusu olan iki gencin yuva kurması, hayırlı nesiller yetiştirmesi, mutlu bir aile saadeti sürmesidir. 

Günah üzerine bina edilen bir ailede nasıl hayırlı, sevap işleyen fertler yetişecek?

Evliliğin kapısını şeytanı razı edecek tarzda açanlar, şeytanın o kapıdan içeri girmesine engel olabilecekler mi?

Şeytanın gelecekte kendilerini rahat bıracağına garanti verebilirler mi?

Düğünlerde yapılan aşırı harcamaların, desinler için yapılanların ailenin mutluluğuna ne kadar etki ettiği tartışılır.

Lüks ve pahalı döşenen evlerin içinde huzur yoksa neye yarar?

Ev kurma deyince akla lüks ve gösterişli eşya,

düğün deyince akla ölçüsüz ve gayri meşru eğlence ve alabildiğince harcama,

nikâh deyince akla pahalı takılar geliyorsa, burada bir yanlışlık var demektir.

‘Herkes böyle yapıyor’ veya ‘desinler diye’ düğünlerde ölçü olmamalı. Ölçü orta halli ve meşru harcama, ihtiyaç kadar yapma ve günah sınırını zorlanmamadır.

Çok pahalı, çok eğlenceli, çok kalabalık, çok gösterişli düğünlerden sonra yeni yuvalara huzur ve saadet gelmiyorsa, oralarda hayırlı evlatlar yetişmiyorsa, çok çekişme, çok anlaşmazlık, çok kavga, çok huzursuzluk, çok candan bezme/bezdirme oluyorsa; ‘yanlışlık nerede’ diye tekrar düşünmek zorundayız.

 

4-Helâl rızık

Haram lokmanın çocuk karakteri üzerinde kötü etki yaptığı biliniyor. Atalar “haramın binası olmaz” demişler.

Yani haram ile kurulan hiç bir yapı, hiç bir kazanç, hiç bir yatırım, hiç bir şahsiyet sağlam olmaz.

Haram kazanç ifsat eder. Yani çürütür, kokutur, tefessüh ettirir.

Haram lokma dengeyi bozar, hırsları kamçılar, hassasiyetleri törpüler, iyilik duygusunu öldürür, dürüstlüğe tuzak kurar.

Bir çocuğa verilebilecek en güzel terbiye, ona mutlaka helâl lokma, alınteri ile hak edilmiş rızık yedirmektir. 

İnsan hak etmediği bir kazancı evine götürüyorsa bunun hayrını görmez. Bu haram lokma eşiyle geçimini olumsuz etkiler. Çocuğunun yanlış davranışlar öğrenmesine sebep olur. Haramı yiyenin iyi duyguları körelir, ahlâkı kötüleşir.

Helâl lokma yedirme dikkatliliği evliliğin başında başlar, hamilelikte ve doğum sonrasından ölene kadar devam eder.

 

-Doğuma kadar

1-Çocuk sahibi olmaya hazırlık,

Çocuk eğitimi doğumdan önce başlar. Hamilelikle ve doğumla devam eder.

Anne baba adayları çocuk sahibi olmaya kendilerini hissen, kalben ve ilmen hazırlamaları gerekir.

Çocuk eğitimi ile ilgili gerekli bilgileri elde etmeleri, büyük kimselerin nasıl yetiştiklerine bakmaları çok çok faydalıdır.

Çocuk nikâhın meyvesidir. Evlilik bir ağaç ise;

kökü yüreklerde,

gövdesi aile kurumunda,

dalları anne babanın eğitim metodundadır.

Meyvesi (semeresi) ise salih (hayırlı) evlattır. Meyvesinin tatlı ve verimli olmasını isteyenler ağaca  iyi bakmak zorundadırlar.

Her meşru işine ‘Besmele’ ile başlayan müslüman, çocuk olmasınını da ‘Besmele’ ile ister.

İbni Abbas (ra) diyor ki: Peygamber (sav) şöyle buyurdu; “Bir kimse hanımıyla bir araya gelince şu duayı okur ve bu birleşmeden bir çocuk dünyaya gelirse, şeytan asla ona zarar veremez. (Yani şeytan o çocuğu sapıtmakta başarılı olamaz.) “(Bismillah!, Allâhümme cennibne’ş şeytane ve cennibi’ş şeytane mâ razaktenâ) Allah’ın adıyla, Allah’ım! Bizi şeytandan uzaklaştır. Şeytanı da bize vereceğin (evlattan) uzaklaştır.” (Buhârî, Bed’u’l- halk/11 nr: 3271. Müslim, Nikâh/116 nr: 3533)   

Hamilenin  etkilendiği şeylerin, annenin ilgi duyduğu bebeğe de yansıdığı uzmanlar tarafından tesbit edilmiştir. Onun için hamilelere iyi şeylerden etkilenmeleri tavsiye edilir. Hamilelik boyunca güzel sözler duyan, güzel ortamda gelişimini tamamlayan, güzel sözler duyan, Kur’an okunuşunu dinleyen bebeğin, çocukluk çağında ve ileride iyi şeylere meyilli olur.

Anne karnındaki bebeğin, gürültülü ve pis ortamlardan, kavga ve bağırmalardan, hoş olmayan müziklerden, anne babanın yanlış hareketlerinden olumsuz etkilendiğini tekrar hatırlamak gerekir.

Anneni hamilelik süresince sağlığına dikkat etmesi gerektiğini söylemeye lüzum yoktur.

Emek verilen bir doğum çocuğun değerini artırır. Tıpkı emek verilen her şeyin değerli olması gibi. Onun için evde ve tabii dğum, yani sancılı doğum tavsiye edilir.

Doğum bedelini ödeyene anneye bebeği çok daha kıymetli olacaktır. Annelerin hakkının babaya nnisbetle üç kat oluşunun bir sebebi de annelerin ödediği bedeldir.

 

Doğumdan sonra

1-Ezan okuma

Müslümanlar çocuklar doğunca sağ kulaklarına ezan, sol kulaklarına kamet okurlar. Bu Peygamber’in (sav) her doğan çocuğa uygulanmasını istediği kuvvetli bir sünnetidir.

Abeydullah b. Rafi’ babasının şöyle dediğini anlattı. “Ben, Rasulüllah’ın (sav) Hasen’in kulağına doğduğu zaman dua ile birlikte ezan okuduğunu gördüm.” (Tirmizî, Edâhi/16 nr: 1514)

Sağ kulağına ezan, sol kulağına kaamet okunması, bir dinî tören değil, anne-babanın çocuk emanetini aslına uygun taşıyacaklarına dair bir sözleşmedir.

Bu sözleşmeye uyanlar çocuğu iyi, kaliteli, edepli ve salih evlat olarak yetiştirmeye çalışırlar.

Bu ezanla birlikte çocuk ilk defa Allah sonra Muhammed sözünü işitir. Bu ona; “Ey insan, sen Allah’ın kulusun. Muhammed (sav) de Allah’ın son elçisidir. Bunu hayatın boyunca unutma ve gereğini yap” demektir.

Bu ezan ta Âdem’den beri yüreklerde yankılanan, devirlerden devirlere kıvrım kıvrım dolaşan, ufuklarda ve varlıkta dile gelen ilâhi davetin Allah’ın minicik kullarından birinin kulağına ulaşmasıdır.

Bu ezan, çocuğu fıtrata, yani Allah’ın insanı yarattığı tabii yaratılışa bir çağrıdır.

 

2-Güzel bir isim

Çocuğa verilecek olan isim, ait olunan kültürün kodların taşımalıdır. Adını her çağırışta zihinlere güzel çağrışımlar yapan isimler seçilmeli.

İsim aynı zamanda ebeveynin zihin yapısını da ele verir. Güzel isim çocuk için hem bir sevinç kaynağı, hem bir hedeftir. Çoğu insan ismini taşıdığı kimseler gibi olmak ister.

Çocuklara güzel insanların isimleri verilmeli ki örnekleri güzel olsun.

Müslümanlara göre güzel isimler üç grupta toplanır.

Birincisi; ‘abd’ ile başlayan ve Allah’ın isimleri ile oluşan isimler. Abdullah, Abdurrahman, Abdulcelil, Abdulgani gibi.

İkincisi: Peygamberlerin ve tarihte yaşamış güzel insanların isimleri. Mûsa, İsa, Süleyman, Ali, Ömer, Hasen, Hüseyin, Mus’ab, Hamza gibi.

Üçüncüsü; anlamı güzel, söyleyince kulağa hoş gelen isimler.

İsimlerin Arapça kökenli, Kur’an’da yazılı olması şart değildir. Bu üç ölçüye uyan Türkçe, Kürdçe, Farsça, Arapça kökenli isimler verilebilir.

 

3-Tahnik

Bebeğe tahnik yapmak tavsiye edilmiştir. Kimilerine göre bu müstehaptır.

Yeni doğmuş bebeğin damağına anne sütünden önce; hurma, şeker, bal, üzüm gibi tatlı bir gıdanın çalınması ve damağın iyice ovuşturulması işlemine tahnik denir.

Enes ibn Malik (ra) ise şöyle anlatıyor: "Annem Ümmü Süleym bir erkek çocuk doğurmuştu. Çocuğu bana verdi ve “Enes! Sen bu çocuğu Peygamber'in (sav) huzuruna götürünceye kadar hiçbir kimse ona süt emzirmesin!” dedi. Nihayet sabah olunca çocuğu alıp Resûlullah'ın (sav) yanına vardım. Beni görünce, “Ümmü Süleym mi doğurdu?” diye sordu. Ben de 'evet' dedim ve çocuğu getirip kucağına koydum. Resûlüllah (sav) Medine'nin acve hurmasından bir hurma istedi. Onu kendi ağzında eritinceye kadar çiğnedi, sonra çocuğun ağzına verdi. Çocuk da dilini dudakları üzerinde gezdire gezdire yalanmaya başladı. Bunu gören Resûlüllah, yanında bulunan sahabelere: “Ensar'ın (Medineliler'in) hurmaya olan sevgisine bakınız!” buyurdu. Sonra elini çocuğun yüzüne sürdü ve ona Abdullah adını koydu." (Buhârî. Bir benzeri: Müslim, Adap/22 nr: 5612. Ebu Dâvâd, Edep/68) 

Hz. Ebu Bekir'in (ra) kızı Esma, Mekke'de iken kocası Zübeyr'den, oğlu Abdullah'a hâmile kalmıştı. Olayı kendisi şöyle anlatıyor: "Hamilelik müddetimin sona erdiği günlerde Hicret niyetiyle Mekke'den çıktım, Medine'ye gelirken Kuba'da konakladım, Abdullah'ı orada doğurdum. Çocuğu Hz. Peygamber'e (sav) getirip kucağına koydum. Bunun üzerine Resûlüllah bir hurma istedi. Onu çiğneyip çocuğun ağzına verdi. Böylece çocuğun ağzına ilk giren şey, Resûlüllah'ın çiğnediği hurma oldu. Sonra Peygamber çiğnediği hurma ile çocuğun damağını iyice ovuşturdu. Daha sonra dua edip, bereket ve saadet dileğinde bulundu." (Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr/45 nr: 3909. Müslim, Âdâb/26 nr: 5618) 

Ebû Musa (ra) ise şöyle anlatıyor: “Benim bir erkek çocuğum doğdu. Onu Hz. Peygam­ber'e (sav) götürdüm. Resûlüllah ona İbrahim adını koydu. Sonra bir hurmayı çiğneyerek çocuğun damağına sürdü ve bereket duası etti, daha sonra çocuğu bana verdi.” (Buhari (10/478), Müslim (2145) 

 

4-Akika kurbanı

Yeni doğan çocuğun başındaki tüye “akîka” denir. Bu çerçevede yeni doğan erkek veya kız çocukları için Allah’a şükür amacıyla kesilen kurbana da “akîka” denmiştir. Başka bir ifadeyle akika, yeni doğan çocuğun, saçlarının kesilmesi ile eş zamanda kesilen hayvandır. Çocuk lutfetmesinden dolayı Allah’a şükrü ifâde eder.

Tirmizî’nin dediğine göre Peygamber (sav) torunu Hasan için bir koyun akika olarak kesti. (Tirmîzî, Edâhî/16 nr: 1514)

Peygamber (sav) çocuklar için gücü yetenlerin akika kurbanı kesmelerini tavsiye etti. (Tirmîzî, Edâhî/16 nr: 1514. Ebû Dâvud, Dahaya/21 nr: 2835)

Akîka kurbanı çocuğun doğduğu günden ergenlik çağına kadar kesilebilir. Tavsiye edilen, doğumun yedinci günü kesilmesidir. Yedinci gün akika kesmek, aynı gün çocuğa isim vermek ve saçı kesilerek ağırlığınca altın tasadduk etmek bu işin en hayırlı zamanıdır. Fakat bu şart değildir; bunun ergenlik dönemine kadar zamanı vardır.

Kurban edilebilecek her hayvan, akîka kurbanı olarak da kesilebilir. Kesilen bu kurbanın etinden kurban sahibi yiyebileceği gibi, aile fertleri, yakın dostları ve çevre komşuları da yiyebilirler.

Akîka kurbanını kesmemek günah değildir. Bu hususta, imkânlar ölçüsünde hareket edilmesi uygun olur. Peygamber (sav), “Bir çocuğu doğan kimse, ondan dolayı kurban kesmek isterse kessin” buyurarak (Ebû Dâvûd, Dahaya/21 nr: 2842)  tercihi ebeveyne bırakmıştır.