Bid’at, Sünnet’in zıddı olarak kullanılmaktadır ki, şari’nin (din koyucunun) açık ya da dolaylı, sözlü ya da fiilî izni olmaksızın, dinde sahabeden sonra ortaya çıkan eksiltme ya da fazlalaştırmadır. 
Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: 
“(Dinde) Sonradan ortaya çıkan her şey bid’at’tır; her bid’at sapıklıktır ve sapıklık insanı ateşe sürükler.” (Müslim, Cuma/43 no: 867. Ebu Davûd, Sünne/no: 4606. İbni Mâce, Mukaddime/7 no: 45-46. Nesâî, Iydeyn/22. 3/153) 
“Allah (cc) bid’at sahibinin, orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, (hayır yoluna) harcamasını, şahitliğini kabul etmez. O kılın yağdan çıktığı gibi dinden çıkar.” (İbni Mâce, Mukaddime/7 no: 49) 
Bu kadar tehlikeli ve imandan ayırıcı olan bid’at konusunda müslümanların doğal olarak duyarlı olmaları gerekir. İslâm alimleri arasında ortak olan görüş şudur ki Allah (c.c.) kendi dini olan İslâm’ı, peygamberin tebliği ile insanlara ulaştırmıştır ve onu tamamlamıştır. (Mâide 5/3) Hz. Muhammed (sav) yaşayarak ve uygulayarak İslâm’ın ne olduğunu ortaya koymuştur. Hiç bir insanın bu dine müdahele hakkı, onu eksiltme veya ona bir şey ilave hakkı yoktur. 
Bid’at, Din’de temeli olmayan inançları ve ibadet şekillerini İslâmî bir kılıfla İslâm’a yamamaktır. İslâm dışı görüş, inanış ve tapınmaları İslâma mal etmektir. Bunları yapanlar yaptıkları işin Din’e aykırı olduğunu bile kabul etmezler. 
Peygamberimizin (s.a.s.) deyişiyle bütün bid’atler merduttur (reddedilmiştir). Hiç birinin İslâma göre bir değeri ve hükmü yoktur. Çünkü böyle bir şey, İslâm’da eksiklik veya fazlalık olduğu düşüncesine dayanır. Halbuki Din Allah (cc) tarafından insanlar için beğenilip gönderilmiş ve tamamlanmıştır. 
Onda insanların kafalarına göre eksik veya fazla bir şey yoktur. Bid’atçıların bir kısmı Kur’an’a ve Sünnet’e aykırı inanç ve amelleri uydurup İslâma sokarlar, onları İslâmdanmış gibi sunarlar. Bazıları da İslâmı daha iyi yaşamak, daha dindar müslüman olmak amacıyla yeni ibadet ve inanış türleri uydururlar. Her iki tutum da yanlıştır. İnsanlara düşen görev, İslâmın eksikliklerini bulup kendi akıllarınca o eksiklikleri gidermek değil; İslâma hakkıyla teslim olduktan sonra ellerinden geldiği kadar onu yaşamaktır. Unutmamak gerekir ki hiç kimse İslâmı, Hz. Muhammed’den daha güzel yaşayamaz, O’ndan fazla dindar olamaz. (Geniş bilgi için bakınız: Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, s: 82)
Rasûlüllah’ın merdut dediği bid’atleri işleyenlere de ehl-i bid’at denmiş.
Yalnız kavramlar yerli yerinde kullanılmazsa kafalar karıştığı gibi haksız suçlamalara da yol açılabiliyor. Şimdi, birileri her hafta bir grupla birlikte, kendilerine göre, topluca kafa sallayarak, sağa sola yalpalayarak, acayip sesler çıkararak, tıpkı folklor oyunlarında olduğu gibi ve daha değişik biçimlerde hareket etmeye zikir diyorlar. Halbuki Peygamber (s.a.s.) ve onun güzide sahabeleri asla böyle bir zikir yapmadılar. Onların hayatlarında bu şekilde bir ibadet yok. Peygamberin yapmadığı bir şeyi ibadet zannedip yapmak da bid’atten başka bir şey değildir. (Din adına uydurulmuş, yani bid’at olan ve ibadet zannedilen şeylere pek çok örnek verilebilir.)
İşin garibi böyle yapan zat-ı muhteremler, kendilerine ehl-i bid’at demiyorlar ama, eski alimlerin bazı görüşlerine katılmayanları, onların bazı fikirlerini eleştirenlere hemen ehl-i bid’at diyorlar. Kaldı bizden önce yaşamış alimler muhterem olsalar da her dedikleri doğru, her görüşleri Kur’an ve sünnet gibi kesindir denilemez. Onlar hem kendi zamanlarında hem önceden yaşayanların görüşlerini tenkit ettikleri, bazı görüşlerine katılmadıkları gibi, günümüz alimleri de onları eleştirebilir, bütün görüşlerini mutlak doğru kabul etmeyebilir. İşin tabiatı böyledir. 
Diğer bir gerçek de onları eleştiren kimselerin görüşleri de isabetli olmayabilir. Eski alimleri eleştirenler de usûlünce eleştirilebilir. Nihayet iyi niyetli alimler dinî konularda kendilerine göre bir kanaate sahip olabilirler, ortaya bir yorum koyabilirler. Ama herkesin o yorumları, bunlar atalarımızın görüşleri diye Kur’an gibi mutlak sayıp almaları gerekmez. 
İşte burada anlaşılmaz olan, kendisi bid’atle sık sık meşgul olanlar, görüşlerini beğenmedikleri kişileri- belki de ne dediklerine tam bakmadan- bid’at ehli diye suçluyorlar.
Burada bir terslik var ama çözümü nasıl olur bilemiyorum.
Hüseyin K. Ece