Canlı veya cansız her şey bir fonksiyonu yerine getiriyor. Akıl ve irade sahibi olmadıkları halde. Hiç kimse, kâinattaki herhangi bir şeyin boşu boşuna olduğunu, hiç bir işe yaramadığını söyleyemez.

Ben insanım, aklım ve iradem var. Peki benim görevim, rolüm nedir?

Ve bir görevim varsa onu nasıl yerine getirebilirim?

Ben niye varım?

Mutlaka bir görevim olmalı. Madem ki yerde ve gökte hiç bir şey rastgele değil, her şey bir boşluğu dolduruyor ve bir işe yarıyor?

Hatta bir sinek, bir ot, bir yosun, bir meyve, bir karınca, minicik bir balık, sevimli bir kuş, devasa dağlar, bulutlar, deryalar, buz dağları, Güneş ve Ay, samanyolu ve ötekiler bir fonsiyon icra ediyor.

Öyleyse akıl ve irade sahibi olan ben ne işe yararım?

Nice akıllı geçinenler (ben de bu akıllılara dahilim) Vahye (İslâma) rağmen bu soruların tatmin edici cevaplarını vermediler. Ancak İslâm bu sorunun cevabını veriyor ve bana görevimi öğretiyor. Üstüne üstlük bu görevimi nasıl yerine getireceğimi de öğretiyor.

 

İkincisi: İnsan en küçük bir iyiliğe teşekkür eder. Yapılan iyilikleri bilmemek ve teşekkür etmemek nankörlüktür.

Her ne kadar bazıları kabul etmese de ben Âlemlerin bir Rabbi olduğuna inanıyorum, O’nun bana sayılamayacak kadar iyilik ettiğini, sayısız nimetler verdiğini de biliyorum. Bunca iyiliklere karşı ben O’na teşekkür etmeliyim, şükranlarımı sunmalıyım, O’nun iyiliklerini bilip itiraf etmeliyim, yani şükretmeliyim.

Bu aklın da, ahlâkın da, vicdanın da gereğidir.

Ama nasıl?

İşte İslâm bana nimetlerin sahibini gösterdiği gibi, nimetlerin ve hatta her şeyin sahibi Allah’a nasıl teşekkür edeceğimi, yani nasıl şükredeceğimi öğretiyor.

 

Üçüncüsü: Ben bu dünyada huzurlu bir hayat yaşamak istiyorum. 

Hatta her ne kadar bazıları inanmasa da ben ölümden sonra bir hayatın var olduğuna inanıyorum. Orada da mutlu olmak istiyorum.

Ama nasıl?

İslâm bana bu dünyada ve öteki dünyada nasıl mutlu olabileceğimi, nasıl huzura nasıl kavuşacağımı, mutsuzluğa götüren sebeplerden nasıl uzaklaşabileceğimi öğretiyor.

Dareyn (iki dünya) saadeti işte İslâmın insanlara kazandıracağı sonuçtur.

Gördüm ki İslâm hayatı zorlaştırmak için gelmemiştir.

İslâm insanların uygulamaktan aciz kalacağı kurallar listesi değildir.

İslâm insanların ihtiyaç duyduğu şeyleri ve onların hareket alanlarını onlara dindarlık adına kısıtlayan bir din değildir.

İslâmın emrettiği her şey insan faydalıdır ve insana huzur verir

İslâmın yasakladığı her şey zararlıdır ve insanın saadetine engeldir.

İslâm; ütopya, ümniyye (ham hayal), maceraperest kişilerin takıldıkları bir fikir veya düşünce, şairlerin şiire döktükleri hasret değildir.

İslâma göre iman, en büyük saadettir. Ya da saadeti kazandıracak, insanı iki dünyada da saîd (mutlu) yapacak, insanı her türlü dengesizlikten kurtaracak, ruh sağlığına ulaştıracak olan bir imkandır.

İman; insanın mutluluk ve huzuru, göz ve gönül aydınlığı, umut ve güven kaynağı, sorunlara, strese, bunalımlara, ümitsizliğe, yalnızlığa karşı potansiyel güç merkezidir.

İman varsa imkan da vardır, çıkış yolu da vardır, dareyn saadetinin formülü de var demektir.

 

Dördüncüsü: İçinde bulunduğum varlığın ve hayatın anlamı var.

Bu âlem neyi ifade ediyor. Hayat nedir, nasıl oluştu ve nasıl devam ediyor?

Bu varlıkta insanın konumu nedir?

İnsan ve onunla ilgili gerçekleri nasıl anlayabilirim?

Varlık nereden geldi, nereye gidiyor?

Anlamı nedir, sahibi kimdir?

İnsan varlığa, uçsuz bucaksız bir kâinata nisbetle neye tekabül ediyor?

Vahiy (İslâm) pek çok konuda olduğu gibi bu insanlığı tarihten beri meşgul eden sorulara da doyurucu açıklamalar getiriyor. Nitekim filozoflar, düşünürler, mütefekkirler bu konuya kafa yormuşlar, hayat ve kâinatı izah etmeye çalışmışlar ama vahye kulak vermeyen hiç biri buna tatmin edici nihai cevabı verememiştir. Onların verdiği cevaplar diğerini nakzetmekten, insanın kafasındaki soruları daha da artırmaktan öteye geçememiştir.

Sonuçta vahye teslim oldum, yüreği, kafayı ve vicdanı tatmin edecek cevaplara ve çıkış yollarına kavuştum.

 

“Yeniden düşündüm bu hayatı

İşe yaramaz eşyamı bir duvara

astım, inandım ve teslim oldum

 

Yıllarca aradım gerçek yâri

Ağyara değil de, O’na dedim;

dostum, inandım ve teslim oldum

 

Gölgeyle oyalanmak kâr değil, 

sanal aşkları bıraktım. O’dur

kastım, inandım ve teslim oldum”

...........

Hüseyin K. Ece

05.05.2017

Zaandam