Bu tür sözler, kelimesi kelimesine Kur’an gibi inmemiş olsa bile yine de vahye dayanır. Çünkü bunlar vahyin açıklamaları veya uygulamalarıdır. 

İkincisi: Peygamber'in (s.a.s.) muhtelif zamanlarda verdiği emirleri kapsayan sözleri. Peygamber (sa.s.) bazen sahabe ile istişâre etmiş, bazen kendi görüşünden vazgeçip, sahabelerin görüşünü kabul etmiştir. Bazen de sahabeler “Bu sizin kendi görüşünüz mü yoksa Allah'ın vahyi midir?” diye sormuşlar, O da “Benim sözümdür” karşılığını vermiştir. Kendi ictihadıyla (görüşüyle) hareket ettikten sonra isabetli olmayan ictihatlarını vahyin işaretiyle düzeltmiştir. Böylece bu gibi konulardaki uygulamaları veya görüşleri vahyin te’yid etmesiyle  kesinlik kazanmıştır.

Üçüncüsü: Peygamber'in (s.a.s.) bir insan olarak peygamberlikten önce ya da sonra, peygamberlik görevi ile ilgili olmayan sözleri. Onun azılı düşmanları bile onun bu gibi sözlerine itiraz etmemişlerdi. Onların karşı çıktığı şey, peygamberlikle ilgili dedikleri ve uygulamalarıydı.

Ancak yine de belirtmek gerekir ki, Peygamber’in (sav) bu tür sözleri bile haktan, hikmetten, güzellikten uzak, saçma, batıl ve çirkin değildir. Çünkü Allah (cc), onu örnek bir kul olarak seçmiştir. (Mevdûdî. E. Tefhimu’l-Kur’an (ter.) 6/13-14)

Peygamber (s.a.s.) Medine'ye hicret ettiği zamanlarda burada hurma ziraati ile meşgul olanların, erkek hurmalarla dişi hurmaları aşıladıklarını (tozlaştırdıklarını), bunun için vakit ve emek harcadıklarını görmüş ve “bunun bir faydası olacağını zannetmiyorum”, bir başka rivâyette “Belki de yapmasanız daha iyi olur" demiş. Bunu dinî bir talimat (peygamber emri) zanneden ilgililer tozlaştırma işini terketmişlerdi. Tozlaştırma yapılmayınca iyi ürün alınanamıştı. Bu durum Peygamber’e (s.a.s.) bildirilmiş.

Onun cevabı konusunda üç farklı rivâyet var.  Birincisi: “Bu bir tahmindir. Eğer faydalı ise yapın. Ben de sizin gibi bir insanım. Tahminde insan hata da edebilir, isabet de edebilir. Ben size (Allah böyle söyülüyor) demedim ki. Ben asla Allah’a karşı yalan söylemem.” (Müslim, Fedâil/139 No: 6126. İbni Mâce, Ruhun/15 No: 2470)

İkincisi: “Ben bir beşerim. Size dininizden bir şey bildirirsem onu hemen alıp uygulayın, eğer bir kanaat bildirirsem ben de ancak bir beşerim (isabet etmeyebilirim).” (Müslim, Fedâil/140 No: 6127)

Üçüncüsü: “Dünyanızı ilişkin işleriniz size aittir (siz daha iyi bilirsiniz). Dininize ilişkin işleri de ben bilirim” (Müslim, Fedâil/141 No: 6129. İbn Mâce, Ruhûn/15 No: 2471)

Olay farklı rivâyetlerle birlikte ele alınırsa şu sonuçlara ulaşılabilir:

-Peygamber’in (s.a.s.) Allah (din) adına düzenlemek, yönlendirmek, örnek olmak, kurala bağlamakla görevli olduğu alan, yalnızca âhiret veya fert-Allah ilişkisi alanı değildir.

-Peygamber’in (s.a.s.) hangi alanda olursa olsun bütün söyledikleri ve yaptıkları Allah adına (vahy) değildir. O, bir insan olarak kendi ictihadı, beşerî bilgi, tecrübe ve kanaatine dayanarak da bir söz söyleyebilir, bir davranışta bulunabilir. Ancak onun söz ve davranışında Allah’ın muradına aykırı bir taraf bulunursa -ki bu da ancak henüz kendisine doğru hüküm vahyedilmemiş bulunduğu için olabilir- Allah tarafından doğru olan bildirilir. 

-Peygamber’in (s.a.s.) hangi alanda ve konuda olursa olsun vahiy olarak insanlara tebliğ ettiği şeyler dinîdir. 

-Dini bir hükümle düzenlenmeyen hayatın diğer alanlarında insanlar, beşerî bilgi ve tecrübe kaynaklarından yararlanır, gerekeni yaparlar. Bu alanda bilgi ve tecrübe sahibi olanlar, aynı konuda bilgi ve deneyimi olmayanlardan daha iyi bilirler. 

-Beşerin bilgi ve deneyimine bırakılmış alanlarda elde edilen bilgiler, teknik ve teknolojiler hem elde edilirken, hem de uygulamaya konulurken din ile tümden ilişkisiz olamazlar. Bir müslüman bütün işlerini inancına uygun yapar. (Http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/laikduzen/1/0200.htm.)

Peygamber (sav) din konusunda Allah’ın kendisine vahyettiğine uymuş, yasaklanan şeylerden sakınmış ve bunları ümmetine hem tebliğ etmiş, hem de açıklamıştır.

Vahyin emriyle ve gereği olarak, kendi ictihadıyla hüküm verdiği ama Allah’ın (c.c.) tasvip ettiği konularda ona uyan mü’min Allah’ın kitabındaki hükmüne uymuş olur. Ancak onun dünyevi konulardaki bazı yönlendirme ve tavsiyelerine gelince bunlar şer’i hükümler değildir ve bağlayıcı tarafları yoktur. Bu gibi şeyler kendi aramızdaki akıl danışma, istişâre etme, nasihatta bulunma, yol gösterme cinsinden şeylerdir.  Kişinin dünyevi bir konuda o konuyu en iyi bilene sorması, kazanılmış bilgi, tecrübe ve deneylerden faydalanması  kendisinin bileceği şeydir. (Abdulhâlık, A. Hücciyyetü’s-Sünne (ter.) Şûle Yay. İstanbul 1996, s: 123-124)

Sünnetin İslâmın ikinci kaynağı olduğu genel bir kabul görmektedir. Burada asıl sorun Peygamber’den (s.a.s.) sadır olan söz ve davranışların sonraki dönem müslümanları için bağlayıcı olup olmadığı konusudur.

Peygamberin her yaptığının (söylediğinin) bağlayıcı ve sünnet olduğunu iddia etmek, müslümanların sorunları çözmek yerine, daha da zorlaştırmakta ve vahye dayalı pratik çözüm olan ictihadın alanını daralmaktadır. Sosyal hayatta her sorun için, her konuda hadis arama gayreti, çözüm değil, zorluktur. (Şimşek, M. Hz. Peygamber’in İctihad ve Tasarrufları; TDV Yay. Ankara 2010, s: 21-216)

Dolayısıyla sözkonusu âyetlerde (Necm 53/1-5) Peygamber’in (s.a.s.) peygamberlikle ilgisi olmayan, bir insan olarak, günlük hayatın gereği olarak sarfettiği sözler kastedilmiyor diyebiliriz.

Kur’an, Muhammed’in (s.a.s.) Allah’ın elçisi olduğunu, melek, olağanüstü birisi, kral, cin olmadığını ama bir beşer (insan) olduğunu farklı ifadelerle vurguluyor. (Bakınız: Fetih 48/ 29. Ahzâb 33/40. Kehf 18/110. Fussilet 41/6. Ahkaf 46/9. En’am 6/50. Lukman 31/34. Kehf 18/23-24. A’raf 7/187. Nâziat 42)

Elbette onun bir insan olarak yaptığı günlük davranışlar, ağzından çıkan her söz ne âyettir, ne de dinin emridir. Ancak o (s.a.s.) elçi olduğu gibi, model bir şahsiyettir. Onda iman edenler için en güzel örnek vardır. (Ahzâb 33/21) Dolaysıyla ondan günah olan, edebe aykırı, peygamberlik ahlâkına yakışmayan davranışlar sadır olmaz, ağzından yalan, abes, çirkin  sözler çıkmaz.”

Aşağıdaki rivâyetler Peygamber’in her dediği ve her yaptığı vahiy olmasa bile hakka aykırı olmadığını haber veriyor: Abdullah b. Amr (r.a.) şöyle anlatıyor: “Peygamber’den (s.a.s.) duyduklarımı  ezberlemek için yazsam mı ki dedim. Kureyş beni yazmaktan alıkoydu ve « Peygamber (sav) kızgınlık ve sakin hallerinde konuşan bir insan iken, sen ondan duyduğun her şeyi nasıl yazarsın? » dediler. Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Allah’ın Rasûlüne (s.a.s.) anlattım. Eliyle dilini işaret ederek; « Yaz(abilirsin), canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki buradan haktan başka bir şey çıkmaz. » buyurdu. (Ebu Davûd, İlim/3 no: 3646)

Peygamber (s.a.s.) sahebeleriyle, onlar da kendi aralarında şakalaşırlardı. Ebu Hureyre’nin rivâyetine göre sahabeler Peygamber’e (sav) “Ey Allah’ın Elçisi! Sen bizimle şaka yapıyorsun!” (diye hayretle) sormuşlardı. O da “Ben (şaka bile olsa) sadece doğruyu konuşurum, haktan başka bir şey söylemem” buyurmuştu. (Tirmizî, Birr/57 no: 1990)

 

Hüseyin K. Ece

08.08.2017

Zaandam