Yanlız orada bulunan bir bayan bize sürekli salavat getirin diye ikaz da bulunurken aynı anda cam küreye ellerini sürüp başını ve vücüdünü sıvazladı. Orada bulunan bir çok kişi de cam küreyi üç kez öpüp başlarına koydular, kalplerine tutup salavat okudular. Başını sıvazlayan bayana yaptığının yanlış oldugunu söyledigimde içindekinin hürmetine ve başının ağrıdığını şifa niyetine yaptığını söyledi. Bende cama sürünce şifa olmayacağını kalben niyet etsen daha güzel olacağını, Efendimize dahi Allah izin vermesse şefaatçi olamayacağını, bu yüzden bu yaptığının yanlış olduğu söyledim. Tabiiki bir kaç kişi üstüme geldiler ve kalbimin yanlışlığıma çare olacak bir alimle karşılaşmam için dua ettiler. Hocasının beni ikna edebileceğini söyleyip numaramı aldı. Ben dayılarımdan bahsedince şaşırdı. Bana göre yaptığım doğru, ama emin olmak için sana yazmayı uygun gördüm. Yardımcı olursan çok mutlu olurum Allah’a emanet ol

Cevap: O cam kürenin içinde olan kılın sakal-ı şerif olduğu ne malum? Kim isbat edebilir ki asırlar sonra Türkiye'nin her tarafına, hatta Avrupa ülkelerine bile ulaşan ve aşırı hürmet edilen kıl Peygamberimize ait. Böyle bir şey bir daha karşınıza çıkarsa DNA testi isteyin. Var mısınız bu kılın Peygamber'e ait olduğunu isbatlamaya diye. DNA araştırması ile bunu öğrenmek imkan dahilinde.

Diyelim ki o kıl, Peygamberimizin (sav) sakalı... Onu görünce salavat okumak mümkün. Zira Peygamberi hatırlatan şeyler salavat getirmeye vesiledir. Salavat da güzeldir ve Peygamber sevgisinin, ona bağlılığın göstergesidir. Ancak bir sakalda ne marifet olabilir ki? Ne fayda sağlayabilir ki? Hele içindeki küreden medet ummak, öpüp başa koymak; gereksiz, faydasız, boşuna umut bağlanan bir şey. Hangisi olursa olsun eşyayı kutsal saymak fetişizmdir ve İslâmda caiz  değildir. (Hacı adaylarının hacc ibadetini hakkıyla yerine getirmeyi bırakıp Arabistanlı halıcıların ördüğü Kâbe örtüsünü öpmeleri, el sürüp yüzlerini, başlarını, bedenlerini sıvazlamaları gibi. Yani normal halı tezgahında dokunan örtü, Kâbenin üzerine örtüldükten sonra kutsallık mı kazanıyor, olağanüstü bir güce mi kavuşuyor?)

Şefaat konusu çok uzun ve ihtilaflı bir konu. Doğru Allah izin vermezse Peygamber bile kimseye şefaat edemez. Kur’an’da şefaat var, ama şefaat ne? Dua mı, aracılık mı, torpil mi, tanrılık yetkisi mi? Bu soruların net cevaplanması gerek. Şefaati torpil gibi, Allah ile kulları arasında aracılık saymak İslâm itikadıyla bağdaşmaz. Zaten Allah (cc) şefaatın tümüyle kendisine ait olduğunu söylüyor. (bkz: Secde 32/4. Zümer 39/43, 44) Şefaatle ilgili şu makaleme bakabilirsiniz: http://www.huseyinece.com/kurani-hayat/1680-kur-an-da-sefaat-ayetleri-nuezul-s-ras-baglam-nda-bir-tahlil

Sen üzerine düşeni yaptın, emr-i bi'l-ma'ruf emrine uydun. Gerisi onlara kalmış bir şey. İyi ki düzeltmeyi yaptın. Yoksa insanlar din adına yaptıkları her şeyin doğru olduğunu sanıyorlar. Peygamber (sav) bu ümmete kıl değil; akıl ve vahiy yani Kur'an ve Sünnetini bıraktı. Biz onlara uymakla sorumluyuz. Peygamber’e ait olan bir şeye saygı göstermek güzeldir. Lakin anlattığın örnek aşırılıktır ve asıl saygı göstermemiz gereken şeyleri gölgeler. Peygamberin bize öğrettiği İslâmı yaşamak dindir, ondan sorumluyuz.

Bir örnek anlatayım. Siyer kaynakları Abdullah b. Übeyy b. Selul'dan bahsederler. Medine’de ölünceya kadar 7 veya 8 yıl Peygamber'in aleyhine çalıştı, onu yordu, fitne çıkardı, hz. Aişe'ye iftira etti, el altından düşmanlarla işbirliği etti, İslâmı Medine’den çıkarmak için çok uğraştı. Ama müslümanların arasında “ben müslümanım” dedi. Peygamber (sav) de onu cezalandırmadı. Ölmeden önce şöyle vasiyyet etti: “Beni Muhammedin -kabul ederse- gömleği ile gömün. Cenazemi o kıldırsın.” Ömrü boyunca önüne kesmeye çalıştığı Peygamberin gömleğinin kendisini ateşten kurtaracağını sandı.

Elhamdülillah biz onun gibi değiliz ama buradaki mesajı iyi anlamak gerek. Peygamber (sav) gibi müslüman olmadıktan (kulluk yapmadıktan) sonra onun eşyalarına bu denli tazimin bir anlamı yoktur. Küre içinde Peygamber’e ait olduğu zannedilen bir kıla bu kadar saygı gösterenlerin Allah'ın âyetlerine, İslâmî ahkâma ve Peygamberin sünnetlerine de saygı göstermeleri beklenir. Selâm ve dua ile.

Hüseyin K. Ece