Bu dünyada dost, ahbap olanlar da Hesap Gününde birbirlerine yardım edemezler.

“Şüphesiz (hakkı bâtıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür. O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz (la yüğni). Kendilerine yardım da edilmez.” (Duhan 44/40-41)

*Hatta peygamber olsa bile azabı hak eden karısını oradan kurtaramaz.

“Allah, inkâr edenlere, Nûh’un karısı ile Lût’un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler de kocaları, Allah’ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı (lem yüğniya). Onlara, “Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!” denildi.” (Tahrim 66/10)

Kıyâmet günü âlemlere rahmet peygamberi (Enbiyâ 21/107) Muhammed (sav) bile –Allah’ın izniyle ümmetinden dilediği kimselere dua (şefaat) etmesi hariç- kimseye yardım edemeyecek, bir fayda sağlayamayacak.

Bunu hem Kur’an söylüyor, hem de hadis kaynakları söylüyor.

 “... (Resulüm!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın (tünkızu).” (Zümer 39/19)

“De ki: Benim size, ne zarar verme ne de (zorla) yola getirme gücüm var. 

De ki: Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) Allah'a karşı beni kimse himaye edemez, O'ndan başka sığınacak (yucîranî) kimse de bulamam.” (Cin 72/21-22)

Hatta Peygamber kendisi hakkında bile garanti veremiyor.

De ki: “Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” (Ahkaf 46/9)

Gelmiş ve geçmiş günahlarının affedilmesi için apaçık bir fetih verilen (Fetih 48/2) Peygamber (sav) bile kendisine ne yapılacağını, Hesap Günü ne ile karşılaşacağını bilmiyor.  Ben kurtuldum sizi de kurtaracağım diyemiyor.

“O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz (la tüğni) ve beni kurtaramazlar.” (Yâsîn 36/23)

“Yaklaşmakta olan gün konusunda onları uyar. O gün yürekler gam ve tasa ile dolu, (sanki) gırtlaklara dayanmıştır. Zalimlerin ne sıcak bir dostu, ne de sözü dinlenir bir şefaatçisi vardır.” (Mü’min 40/18).

Artık şefâatçilerin şefaati onlara fayda vermez.” (Müddessir 74/48)

“... Sizin için O’ndan başka hiçbir dost (veli), hiçbir şefaatçi yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?” (Secde 32/4)

Şu âyet müttaki mü’minlere hitap ediyor:

“Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (takva sahiplerini) onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir şefâatçı (aracı) vardır; belki sakınırlar.” (En’am 6/51)

İki âyette İsrailoğullarına hitaben;

-“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.

Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiç kimseden bir şefâat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.” (Bekara 2/48, bir benzeri: Bekara 2/123. En’am 6/70)

Kıyâmette hiç kimse başkasına zerre kadar fayda sağlayamayacak. Cezayı hak edenleri hiç kimse onu cezadan kurtaramayacak. Hatta anne baba, evlat olsa bile.

“Ey insanlar! Rabbinize karşı sorumluluğunuzu unutmayın; ve ne hiçbir anne babanın çocuğuna herhangi bir faydasının erişebileceği, ne de hiç bir çocuğun anne babasına en ufak bir fayda sağlayamayacağı Gün'den korkun.

Unutmayın, Allah'ın (yeniden diriltme) vaadi gerçektir. Öyleyse, bu dünyanın sizi ayartmasına izin vermeyin ve Allah hakkındaki müfsitçe düşüncelerinizin sahte cazibesine kapılmayın!” (Lukman 31/33-34)

Kulakları sağır eden o ses geldiğinde; İşte o gün kişi kardeşinden, kaçar. Annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından.” Niçin? Çünkü “O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.” (Abese 80/34-37)

Âyetler insanı adeta sarsıyor, çarpıcı bir gerçekle yüzyüze getiriyor.

“Sûra üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.” (Mü’minûn 23/101)

“Bütün sırların ortaya çıktığı gün... ki ne gücü vardır insanın ne de yardımcısı.” (Tarık 86/9-10)

“Onların malları da oğulları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedi kalacaklardır.” (Mücadile 58/17)

“İnkâr edenler var ya, onların malları da evlâtları da Allah'a karşı kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar, cehennemliklerdir; onlar orada ebedî kalacaklardır.”(Âli İmran 3/116)

“İman etmeyenlere gelince, ne dünya malları ne de çocukları Allah'a karşı onlara en ufak bir fayda sağlamaz: İşte onlardır ateşin yakıtı olanlar!” (Âli İmran 3/10)

 Şu âyette mü’minler muhatap alınıyor:

 “Ey iman edenler! İçinde, ne bir alışverişin, ne bir dostluğun ve ne de bir şefaatin (aracılığın) bulunmadığı gün (kıyâmet günü) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infâk edin (Allah için verin). Ve kâfirler, onlar zalimlerdir.” (Bekara 2/254)

Herkes kendi vebalini taşır. Hiç kimse başkasının günah yükünü taşıyamaz, akraba olasa bile.

“Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri hâlde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah’adır.” (Fâtır 35/18)

İşte o hesap günü hiç bir kimsenin başkasına faydası olmaz.

“Hesap Günü nedir bilir misin? Ve bir kez daha: Hesap Günü nedir bilir misin? Hiçbir insanın başka birine zerre fayda sağlayamayacağı bir Gün(dür o):

Çünkü o Gün (açık seçik görülecektir ki) emir (söz, hâkimiyet) yalnız Allah'a aittir.” (İnfitâr 82/17-19)

O gün söz de, hüküm de, karar da Allah’a aittir. Herkesi dünyada yaptıklarına göre karşılayacak, herkese rahmetiyle muamele edecek.

 *Eğer sahih ise şu hadis üzerinde dönüp dönüp düşünmek gerekir. “En yakının olan aşiretini (akrabalarını) uyar” (Şuarâ 26/214) âyeti indirildiği zaman Peygamber (sav) buyurdu ki:

“-Ey Kureyş topluluğu (veya buna benzer bir söz ile)! Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın. Zira ben sizin adınıza bir şey yapamam.

-Ey Abdimenâf oğulları! Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın; zira âhirette sizin adınıza bir şey yapmak elimden gelmez!

-Ey Abdülmuttalip oğlu Abbas! Nefsini Allah'tan satın almaya bak; zira âhirette senin adına bir şey yapamam!

-Ey Muhammed'in kızı Fatıma! Sen de nefsini Allah'tan satın almaya bak; zira âhirette senin adına da bir şey yapamam” buyurdu.”  (Buhârî, Tefsir/233 no: 4771, bir benzeri: Menâkıb/13 no: 3527)

*Bunun bir başka varyantı ile şöyle: Ebu Hurayra (ra) anlatıyor: وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ ﴿214﴾  “Yakın akrabaları uyar” (Şuarâ 26/214) âyeti inzal olunca Peygamber (sav) Kuryş’i kendinizi cehennem ateşinden kurtarın (inkızû)” dedi. Onlar da toplandılar. Peygamber (sav) onlara şöyle dedi:

“Ey Kâ’b b. Lüey oğulları! Kendiniz Ateş’ten kurtarınız (inkızû).

Ey Ey Mürra b. Kâ’b oğulları! Kendinizi Ateşten kurtarınız.

Ey Abd-i Şems oğulları! Kendinizi Ateş’ten kurtarınız.

Ey Abd- Menaf oğulları! Kendinizi Ateşten kurtarınız.

Ey Abdulmuttalib oğulları! Kendinizi Ateşten kurtarınız.

Ey Haşim oğulları! Kendinizi Ateşten kurtarınız.

Ey Fatıma! Kendini Ateşten kurtarmaya bak. Benim Allah’ın yanında senin için bir şey yapmaya gücüm yetmez...” (Müslim, İman/89 no: 501-504. Buhârî, Vesâya/11 no: 2753)

Peygamber (sav), yani gelmiş ve gelecek günahları affedilen (Fetih 49/2) son Elçi  Peygamber (sav) akrabalarına, can parçası Fatıma’ya bile orada yardımcı olamayacağını söylerken; başka kim kime el atabilir, kim kimi kurtarabilir?

*Peygamber’in arkadaşlarından Osman bin Maz’ûn (ra) Medîne’de Ümmü’l-Alâ isminde bir kadının evinde vefât etmişti. Bu kadın:  

“–Ey Osman, şehâdet ederim ki şu anda Allah (cc) sana ikrâm etmektedir.” dedi. Rasûlüllah (sav) bunu duyunca müdahele etti:

“–Allâh’ın ona ikram ettiğini nereden biliyorsun?” buyurdu. Kadın:

“–Bilmiyorum vallâhi!” deyince Peygamber şöyle buyurdu.

“- Osman vefât etmiştir. Ben onun için Allah’tan hayır ümîd etmekteyim. Fakat ben Allah’ın elçisi olduğum hâlde, bana ve size ne yapılacağını bilmiyorum.”

Ümmü’l-Alâ demiş ki: “Vallâhi, bu olaydan sonra hiç kimse hakkında bir şey söylemedim.” (Buhârî, Cenâiz/3 no: 1243, Tâbîr/27 no: 7018. Ahmed b. Hanbel, 6/461 no: 27525)

Sözün özü: O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).”(Şuarâ 26/88-89)

 H. K. Ece