Seyrânî böyle demiş 19. yüzyılın ortalarında.

Hakka durmanın vaktini sürekli arayan, o vakti, her an yüreğinde uyanık bir şuurla arayan bir hevesle, parlak bir yıldız gibi yürek göğünde ışıldayan bir ümitle...

Göğe doğru yükselen bir işaret parmağı, öteleri işaret eden bir farklı parmak, sanki; 'kalkın gidiyoruz, vakit tamam oldu, saati geldi yolculuğun, hadi ne duruyorsunuz? diyor.

Durup eğlenmenin, kalıp oyalanmanın, durup beklemenin zamanı değil. Bakınız, sular yola koyuldu bile. Dereler yürüyor, ırmaklar yürüyor, nehirler yürüyor. Nereye mi?

Deryaya doğru. Yani bütüne doğru. Parça, koparıldığı bütünü arıyor. Yalnız, eksik, zayıf kalan; güçlüyü, tamamı, ıssızlık şenliği, yalnızlık arkadaşını arıyor. Ona doğru yola çıkıyor.

Irmak, denize doğru akarken, bir şey diyor. Kendini anlatıyor. Yolculuğunu hikâye ediyor. Amacını özetliyor her bir dalgasıyla, her bir köpüğüyle, her bir zerresiyle, her bir katresiyle.

"Deryaya akan ırmağın, katre olsam sellerine" Ah, nolaydı, ben de su gibi, ırmak gibi yola koyulaydım. Yolum deryaya doğru olsaydı.

Ben bir parçayım, bütünüme doğru uzun bir yolculuğa çıksaydım. Ben eksiğim, eksiğimi tamamlamak için gidebilesydim.

Yani, insan aklını gideren, ruhu tatmin eden bir hedef sevdası olsaydı içimde. O hedefe varmak uğruna sulara karışabilseydim, ırmağın yüreğinde bir katre olabilseydim. Ah bir katre (damla-parça) olabilseydim...

Şair acaba bunları mı demek istedi? Bilmiyoruz.

Biz, onun dediklerini böyle anlayalım, ne çıkar. Yalnış anlıyorsak bizi bağışlasın. Seyrânî, öyle yazmış, sözleri öyle dizmiş ki, bu sözler bize bunları düşündürdü.

Derya, akan su için nihâi bir hedef. O hedefe ya varır ya varmaz. Ama akan su her zaman hedefine doğru çağlayıp gider. Denize kavuşmak onun için vuslattır, kavusmaktır, bayramdır, düğün gecesidir. 

Ne dersiniz, şu kısacık hayatta deryaya akan ırmaklarda katre olmayı arzulamak güzel degil mi?

Sular gibi sevgiliye doğru yolda olmak güzel değil mi?

Ona kavuşma ümidi insan için bir mutluluk kaynağı değil mi?

Fuzûlî de deryaya (sevgiliye) kavuşmak isteyen ırmağı (suyu) böyle anlatmamış mıydı?

"Başının taştan taşa urup gezer âvâre su"

 

Hüseyin K. Ece

Platform 72. sayı