Kimliğimiz korumada, bir başka deyişle müslümanca yaşamada daha dikkatli olmamıza yardımcı olacak üç tane dinamikten söz edebiliriz: Akl-ı selîm, zevk-i selîm ve kalbi selîm.

 

1-Akl-ı selîm:

Herkesin aklı var ama İslâmın insnlardan istediği akl-i selîmdir.

Sâlim, sağlam, doğru, kusursuz işleyen bir akıl, sağ duyu. Bu akıl anlayan, idrak eden, muhasebe yapan ve sonunda teslim olan akıldır.

Bu akıl, Kur’an’ın kullanılmasını istediği akıldır.

كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟ ﴿242﴾

“Akledesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır.” (Bekara 2/242. Âli İmran 3/118)

اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ ﴿22﴾

“Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, akıllarını kullanmayan (gerçeği görmeyen) sağırlar, dilsizlerdir.” (Enfal 8/22)

اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّت۪ي فِي الصُّدُورِ ﴿46﴾

“(Seni yalanlayanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette akledecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (Hacc 22/46 vd.)

Dinin korunmasını istediği beş ana emânetten biri işte bu akıldır.

Bu akıl vahya dayanarak hakikati anlar, Kur’an’a ve Sünnete muhalefet etmez, iyi muhakeme yapar ve en isabetli kararları verir. Vahye dayalı olarak rehberdir/kılavuzdur, ışığını vahiyden alan nurdur, gücünü vahiyden alan bir gözdür.

Vahiyle barışık, ya da vahya dayalı düşünen akıl özgündür ve özgürdür. Hakikate, hikmete, insana ve onun maslahatına hizmet eder. Tersi insan ve toplum için felakettir.

Selîm akıl; kalbin, selîm kalbin ruhudur, işlevidir.

Bu akıl aynı zamanda tefekkür, tezekkür, tedebbür, tefekkuh ve teakkul merkezidir. Allah (cc) bu aklı insana hayatını kolaylaştırsın, her şeyi anlasın, düşünsün, ama özellikle kendisinden gelen hakikati idrak etsin diye verdi.

Selim akla sahip olanlar, ya da aklını kullananlar İslami kimliğini daha iyi korurlar.

 

2-Zevk-i selîm:

Herkesin zevki vardır ama İslâmın insanlardan istediği zevk-i selîmdir.

Yani, ister eşyada, ister davranışlarda güzeli çirkinden temyiz edebilme kabiliyeti. İncelik, nezâket, nezahet, zerâfet, letâfet, güzellik, iyilik etme, edebî, estetik ve sanat görüşü olan, ruhu okşayan bir zevk.

Zevk-i selîm; naif, nazik, nezih, sıcak, fazilete düşkün, edebe uygun duyguların toplamı. İnce, duyarlı ve hassas bir zevk.

Zevk-i selîm sahipleri, çirkinlikten, kabalıktan, barbarlıktan, bedevilikten, zulümden, edepsizlikten, zevksizlikten,  uzaktır.

İslâm aynı zamanda her şeyde güzelliği tavsiye eden bir dindir. Güzel olan yapmaya ihsan, güzelliği yapanlara da muhsin diyor. Muhsinler, yaptıkları her şeyi güzel, en iyi, en estetik yapmaya çalışırlar.

Onlar özellikle davranışlarını ve ibadetlerini, sonra da günlük işlerini güzelleştiriler.

Yani müslümanlar zevk-i selîm sahibidirler. Yani onlan meşru olan şeylerden, Allah rızasının olduğu işlerden amellerden, kendilerine ölümden sonra fayda sağlayacak eylemlerden zevk alırlar.

Onlar ebedi sürecek bir zevkin peşindedirler.

Diğer zevk sahipleri gibi günah olan, zararlı olan, geçici olan, Kur’an “oyun-

oyalayıcı” dediği şeylerden değil.

 وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ ... {32}

“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir oyalayıcıdır (eğlencedir) …” (En’am 6/32. Muhammed 47/36)

Âhiret hayatını ve orada olacakları kabul etmeyneler bu dünyada zevkleri, iştahları, nefisleri için yaşarlar.

 ذَرْهُمْ يَأْكُلُواْ وَيَتَمَتَّعُواْ وَيُلْهِهِمُ الأَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ {3}

“Bırak onları zevklensinler (yararlansınlar); emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler.(Hıcr 15/3)

Bura meta’ kelimesinin fiil hali kullanılıyor.

İnsan bir şeyi üç amaç için yapar: Ya zevk aldığı için,

ya çıkarı olduğu için,

ya da o şey hayr olduğu için.

Müslüman hayr olan amacı tercih eder. Böylece her üç amacı da gerçekleştirir.

Bu anlamda sâlim zevke sahip olmak, her yerde, özellikle modern toplumlarda İslâmî kimliği korumda bir imkandır, bir dinamiktir.

 

3-Kalb-i selîm:

Herkesin kalbi/yüreği vardır ama İslâmın insanlardan istediği kalb-i selîmdir.

Bu hem imanla dolu, hem de müslümanı İslâmı hayatına hakim kılmada bir dinamiktir.

Evham, şüpheler, vesveseler, dünyalık korkular, kaygılar, manevi marazlardan azâde bir kalb,

takva, huşu’, yakîn iman, sevgi ve ihtiram, sorumluluk ve hikmet dolu, tezkiye olmuş, itminana ulaşmış, sekine ile sevinmiş, ümit dolu bir kalb,

her türlü, rics, kir, kin, şekk, riya, nifak, şirk, hiyanet, gaflet, olumsuz şehvet, unutkanlık ve ürpermemekten uzak bir kalb.

Müminin kalbi, selim olan kalptir. Kalb-i selîm, Allah’a teslim olup selâmet bulmuş kalbtir. Kalb-i selîm, Peygamberin (sav) “Allah’tan korkan, tertemiz kalbtir. Bu kalpte günah arzusuna, zulme, kine, hasede yer yoktur” (İbn Mâce, Zühd/24) şeklinde tarif ettiği yürektir.

“Kalbini yalnızca imana tahsis eden, kalbini selîm, dilini sâdık, nefsini doymuş, ahlâkını düzgün kılan… kişi kurtuluşa erer.” (Ahmed bin Hanbel, 5/147)

Bu üç önemli dinamik hem şahsiyetin oluşmasına katkı sağlar, hem de kişiliği korumada birer imkandırlar.

Buna göre müslümanın akl-i selîme, sonra kalb-i selîme, bunların şekillendirdiği zevk-i selîme sahip olması gerekir.

Akl-ı selîm İlimle,
Kalb-i selîm terbiye ile,
Zevk-i selîm sanatla elde edilir.
Akl-ı selîmden ferâset,
Kalb-i selîmden nezâket,
Zevk-i selîmden güzellik ve estetik ortaya çıkar.
Üçü birarada bulunursa kemâlât olur.” (facebook, M. Karataş’tan paylaşım, 19.07.2019)

Kalb-i selim Kur'an'da iki âyette yer alıyor. Her ikisinin de hz. İbrahimle ilgili pasajlarda yer alması oldukça dikkat çekici.

Birincisi:

“Şüphesiz İbrahim de onun (Nûh'un) milletinden (onun tarafını tutanlardan) idi.

Hani o Rabbine kalb-i selîm (arı-duru bir yürek) ile yönelmişti.” (Saffât 37/83-84)

İkincisi:

“Ya Rabbi! Bana hikmet ver ve beni iyilerin arasına  kat.

Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!

Beni naîm (nimeti bol) cennetinin varislerinden eyle!

Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir. İnsanların diriltilecekleri gün beni mahcup etme.

“O gün, ne mal fayda verir ne de evlat.

Ancak Allah'a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur)” (Şuarâ 26/83-89)

Şair Ruhî Bağdadî de selim kalp hakkında şöyle demiş:

“Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler    

Yevme lâ yenfau da kalb-i selîm isterler .”

Yani “Ey efendi sanma ki senden altın ve gümüş isterler. Hayır ‘yevme lâ yenfau’da (hesap gününde) ancak kalb i selîm isterler.”

 

Hüseyin K. Ece

19.07.2019