Ama hele bir sabredin. Bu başlığı atarken bir maksadım vardı. Onu anlatmaya çalışacağım.

Daha doğrusu bir hataya işaret etmek istiyorum.

Ne diyordu âyet? “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurât 49/10)

Ayrım yapmadan, bütün iman edenler diyor. Ben mü’minlerdenim diyenleri dinde kardeş olduklarını vurgulu bir şekilde buyuruyor. “Ey müslümanlar siz kardeşsiniz” diye haykırıyor.

Kardeş olmak, kardeşce davranmak demektir. Kardeş demek, kardeşliğin gereğini yapmaktır.

Bu âyeti duymayan yoktur. Evet, Kur’an kendisine iman edenleri, kendi hükümlerini baş tacı edenleri ahi-kardeş yaptı, yapıyor. “Kardeş olun” diyor. “Kardeşler gibi geçinin, iş tutun, muamele edin” diyor.

Peygamberimiz de bunu te’yid ediyor:

Abdullah b. Ömer’den (ra) rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Müslümân Müslümânın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. [Müslümân, dîn kardeşini, düsmânına teslîm etmez.] Kim, Müslümân kardeşinin bir ihtiyâcını karşılarsa, Allah da onun ihtiyâçlarını giderir. Kim bir Müslümânı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple, onu Kıyâmet gününün sıkıntılarından kurtarır. Kim bir Müslümânın kusûrunu örterse, Allah da kıyâmet gününde onun kusûrunu örter." (Buhârî, Mezâlim/3 no: 2442, İkrâh/7 no: 5951. Müslim, Birr/15 (58) no: 6578. Ebû Dâvud, Edeb/46 no: 4893. Tirmizî, Hudûd/3 no: 1426)

Allah’ın elçisi sahabelerin şahsında bütün müslümanlara sesleniyor: “Kardeş (ahi) olunuz...”

Ebu Hureyre’nin rivâyetine göre Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu:

... Ey Allah’ın kulları! kardeş olunuz. Müslüman, müslümanın kardeşidir. Onu zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, ona hor bakmaz. (Üç kere göğsüne işaret ederek) Takva işte buradadır. Bir kimse müslüman kardeşine hor baktığı zaman, işte kötülüğün bu kadarı ona yeter. Müslümanın müslümana kanı, malı, ırzı haramdır." (Müslim, Birr/10 (32) no: 6541)

Enes bin Mâlik'in anlattığına göre Peygamber (sav) şöyle dedi:

"Birbirinizle kinleşmeyiniz, hasetleşmeyiniz, birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz..." (Buhârî, Edeb/57 no: 6064, 6076, Ferâiz/2 no: 6724. Müslim, Birr/7 (23) no: 6526. Tirmizî, Birr/24 no: 1935)

Kur’an “mü’minler kardeştir” dedikten sonra bir şey daha diyor. Bu ise kardeşlik bağından öte bir bağ. Kardeşlik sorumluluğundan öte bir sorumluluk. Daha ileri boyutta bir dostluk ve müttefiklik: Veli olmak.

Evet, Kur’an mü’minleri birbirlerinin velisi olduklarına hükmediyor. İşte âyetler:

Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır (velileridir). İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe 9/71)

“Sizin veliniz, ancak Allah, (O’nun) Rasûlü, rukû’ ediciler olarak namaz kılan ve zekâtı veren mü’minlerdir.” (Mâide 5/55)

Allah’ı, O’nun elçisini ve mü’minleri veli-dost olarak bilmek imanın gereğidir. Bir başka deyişle imanın lezzetini tadanlar, dost (veli) olarak  bunları kabul ederler. Kur’an bunları veli/dost kabul edenlere ‘hizbullah-Allah taraftarı’ ünvanını veriyor. (Mâide 5/56. Mücâdile 58/22)

Veli ne demek? Ya da bu âyetteki veli kavramını nasıl anlamalıyız?

“Veli” fa’il (özne) kalıbında bir sıfattır. Kayyim (idare eden),  bir işi veya birinin işini üzerine alandır, dosttur. Düşman olmanın zıddıdır. (Cevherî, es-Sihah Tâcu’l-Lüga, 6/560. İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 15/281)

‘Veli (çoğulu evliyâ)’; seven, dost, yardımcı, işini yüklenen, en yakın sorumlu, sırdaş, müttefik, candan sevip destek olan demektir.   

Veli aynı zamanda, kişinin faydasına ve işlerinin yoluna gitmesine yardımcı olan, o konuda sorumluluk üslenen anlamına da gelir. Nitekim Allah (cc), kendisini mü’minlerin “el-Velî”si olarak niteliyor.  

‘Veli’yi seven ve yardım eden şeklinde de açıklamak da mümkün. ‘Veli’ kelimesinde doğrudan doğruya sevgi manası olmasa bile, sevgi; veli/dost olmanın gereğidir. Birine yardım etmek, onun işini üzerine almak sevgi ile yakından ilgilidir. ‘Veli’nin yukarıdaki manalarına bakarsak, işin içerisinde sevginin de olduğu görülür.  

Veli ve mevlâ fail (özne) olarak yakın, dost, yardımcı olan; mef’ul (tümleç) olarak da veli edinilen manasında kullanılır.

Birisini veli edinmeye ‘velâyet’ denir. Kur’an’a göre ‘velâyet’ her şeyden önce bir iman yakınlığı, duygu ve birbirini destekleme beraberliğidir.

İşte böyle... Müslümanlar birbirinin hem kardeşi hem de velisi imiş.  

Ama pratikte, müslüman toplumlarda, ümmet arasında böyle mi?

Ne yazık ki böyle değil.

Saklamaya gerek yok, müslümanlar birbirleri kardeş bilmiyorlar. Kardeşlik hukukuna göre davranmıyorlar.

Herkesin kendi kabilesi, kavmi, ırkı, ülkesi, mezhebi, meşrebi, tarikatı, cemaati, partisi var. Herkes kendi hizbinden olanı kardeş biliyor. Başkalarına ‘öteki’ gözüyle bakıyor.

Müslümanlar birbirleriyle uğraşıyorlar, didişiyorlar, çekişiyorlar, birbirlerine öfkeleniyorlar, hatta savaşıyorlar. Birbirlerini hasım, rakip, hatta düşman biliyorlar.

Medyaya, kitaplara, yazılara yansıyan tavırlara, söylemlere, ifadelere, pratiklere, siyasete, gruplar arası çekişmelere bakın... Bu ne hasımlık, bu ne hazımsızlık, bu ne düşmanlık...

Farklı mı düşünüyor, dini kaynakları farklı mı anlıyor, bizim cemaatten değil mi, bizim hizibe/üstada, başkana bağlı değil mi? Öyleyse o ötekidir. Damga da hazır: Selefi, modernist, zındık, kafir, oryantalistlerin çömmezi, şarkiyatçıların içimizdeki uzantısı, sünnet/hadis inkârcısı, ehl-i sünnet düşmanı, hain. vs.

Kur’an istediği kadar “mü’minler kardeştir” desin. Kim dinler, kim gereğini yapar?

Âyetin gücü bu yanlış tavrı değiştirmeye yetmiyor. Hadislerin gücü bu yanlış anlayışı düzeltmeye yetmiyor.

Yoksa âyet şöyle miydi? “inneme’l-mü’minûne hasmun-mü’minler birbirinin hasmıdır” Yoksa şöyle miydi? “inneme’l-hızbiyyûne ıhvetün-aynı hizipten/cemaatten olanlar kardeştir”

Hâşâ billah. Tevbe tevbe. Estağfirullah.

Maalesef âyetin müslümanların arasında uygulaması sanki böyle. Müslümanlar tavırlarıyla âyetin manasını değiştirdiler. Tarihten beri. Vahdetten bahsedenler bile bu âyetin gereğini yapamadılar, yapmıyorlar.

Ben değil, ümmetin çoğunluğu tavırlarıyla, din anlayışlarıyla Hucurât 10. âyetinin hükmünü değiştirdiler. (Neûzü billah)

Halbuki Kur’an kardeşlik ve velilik bilinciyle hareket etmeyen müslümanları şöyle uyarıyor:

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra (sakın) parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” (Âli İmran 3/105)

Allah ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfâl 8/46)

Kurban olduğum Rabbimin âyeti, sen bize “çekişmeyin” diyorsun ama biz bırak çekişmeyi döğüşüyoruz, didişiyoruz, birbirimize elimizle, dilimizle ve kalemimizle höreleniyoruz, buğzediyoruz. Elimizden gelse birbirimizin gırtlağını sıkacağız, sürgün edeceğiz, haddini bildireceğiz. 

Elimizde silah olsa, o silahı kullanmak serbest olsa, ilk kurşunu galiba bizden olmayan müslümana sıkarız. Tıpkı bazı İslâm ülkelerindeki müslümanlar gibi.

Ey âyet(ler) senin gücün bizi değiştirmeye yetmiyor.

Ama bizim gücümüz seni (sizi) pratikte değiştirmeye yetiyor. 

Ey âyet(ler) bizi affet.

 

Hüseyin K. Ece

07.03.2020

Zaandam