Zira bizim kültümüzde bazı gerçekler, öğütler, uyarılar bazen kıssalar, hikâyeler (öyküler), lâtifeler (fıkralar), hatta masallar üzerinden verilir.

Biz bu hikâyelerin gerçekliği üzerinde değil, verdikleri ders üzerinde durmak istiyoruz.

 

KAFAMA DANK ETTİ

Ölümü ve ötesini fazla düşünmeyenler, yaptıkları hatalara kılıf bulurlar. Günahları küçümserler. Ya da günah işleyebilmek için bahane ararlar.

Mesela, hırsızlığı meslek edinmiş bir kimseye bunun kötü bir şey olduğunu anlatamazsınız. Haram et satarak zengin olan bir adama istediğiniz kadar, ‘besmelesiz kesilen hayvan etleri müslümanlara haramdır’, deyiniz. O belki de ‘niçin haram olsun? Ben ekmek parası kazanıyorum’ diyecektir.  Belki de ‘ne yapayım, mesleğim bu, başka bir iş yapamam’ diyebilir.

İşte bu örneklerden biri:

Şarabın haram olmasını sebebini bir türlü anlayamayan bir sarhoş bir gün İlyas bin Muâviye adlı âlime gelip sordu:

         -Ey İlyas, biraz üzüm yesem bana zararı dokunur mu? İlyas bin Muaviye;

         -Hayır, dokunmaz dedi.

         -Peki üzümden sonra biraz çörek otu yesem?

         -Hiç bir sakıncası yok, yiyebilirsin.

         -Bunların üzerine bir miktar da su içsem zararı var mı?

         -Hayır asla.

         Ayyaş bu cevapları aldığına memnun olarak bu sefer şöyle dedi:

         -Bak, bu saydıklarım birleşirse iyi bir şarap olur. Onları midemin içinde birleştirmek haram olmuyor da, midemin dışında birleştirmek neden haram oluyor?

İlyas bin Muaviye gülümsedi ve yerden bir avuç topraka alarak  ayyaşa sordu:

         -Sana bu toprağı atsam, bir yerini kırar mı?

         -Hayır.

         -Peki üzerine biraz su serpsem acı verir mi?

-Hayır.

         -Seni bu durumda beş dakika Güneş’te bekletsem acı duyar mısın?

-Hayır duymam.

         İlyas bin Muaviye devam etti:

         -Ya, toprağı, suyu birbirine katsam, Güneşte kurutsam, sonra da başına atsam, ne olursun?

         Ayyaş bu sözleri işitince iki eliyle kafasını tutarak bağırmaya başlamış:

         -Vay kafam, vay kafam.

         İlyas bin Muaviye:

         -Canım kafana kerpiç, tuğla atan yok. Ne bağırıp duruyorsun?

         -Kerpiç (tuğla) atmadın ama, anlattığın şey kafama tuğladan fazla dank etti.

 

 

DÜŞÜNELİM:

1-Adamın biri İlyas bin Muaviye’ye niçin soru sormak istedi?

a-Onun büyük bir alim olup olmadığını anlamak için.

b-Şarabın haram oluşunu bir türlü anlayamadığı için.

c-Şarabın ne zaman ve nasıl haram olduğunu öğrenmek için.

 

2-Hangisi yanlış?

a-Ayyaş, üzümü ve çörek otu yemenin, üzerine su içmenin helâl olduğundan yola çıkarak şarabın haram olmaması gerektiğini ileri sürüyor.

b-İlyas bin Muaviye bunları yemenin bir sakıncası olmadığını, hepsinin helâl olduğunu söylüyor.

c-Ayyaş, şarabın haram olduğunu kabul ediyor ama nasıl yapıldığını öğrenmek istiyor.

 

3-Sizce adamın şaşırtmaca sorusu hangisi?

a-Biraz üzüm yesem haram olur mu?

b-Üzerine biraz çörek otu yesem haram olur mu?

c-Bunları midede karıştırınca helâl oluyor da, mide dışında karıştırıp şarap yapınca niye haram oluyor?

 

4-Onun bu sorusu üzerine İlyas bin Muaviye ne yaptı?

a-Ona inandırıcı ve kafasını çalıştırıcı karşı soru sordu?

b-Yerden bri taş aldığı kafasına vurdu.

c-‘Git şurdan zındık’ dedi ve yanından kovdu.

 

5-Hangisi doğru?

a-İlyas bin Muaviye adamın şaşırtmaca sorusuna güldü,

b-Hayır gülmedi, tersine çok kızdı,

c-Şarabın haram olduğu ile ilgili hadisleri ona söyledi.

 

6-Ayyaş hangi örneği duyunca şarabın haram olmasının sebebini anladı?

a-İlyas bin Muaviye’nin okuduğu âyet üzerine.

b-Bir avuç toprak ve biraz su insanın bir tarafını kırmaz. Ama onlarla kerpiç (veya tuğla) yapılırsa sertleşir ve zarar verir demesiyle.

c-Şarab da tıpkı su ile ıslanan toprak gibi mideyi bozar ve ona zarar verir deyişi üzerine.

 

7-Adam niçin ‘vay kafam’ dedi?

a-İlyas bin Muaviye’nin verdiği ikna edici (inandırıcı) cevap üzerine ‘gerçek işte kafama dank etti’ diyerek.

b-İlyas bin Muaviye’nin attığı kerpiç başına rast geldiği için.

c-İlyas bin Muaviye, ayyaşın başına atmak üzere kerpiç yapmaya başladığı için.

 

8-Şarap içmek öncelikle hangi kaynakta haram kılınıyor?

a-Alimlerin ictihadıyla,

b-Peygamberimizin hadisleriyle,

c-Kur’an’la.

 

9-Hangisi doğru?

a-Şarap içmek Peygamberimizin Mekke hayatında haram edildi,

b-Şarap, birden bire değil, bir kaç aşamada haram kılındı,

c-Şarap içmek bir tek âyetle birdenbire haram edildi.

 

10-Hangisi yanlış?

a-Kur’an, sarhoşluk veren bütün içkilere ‘hamr’ diyor ve hepsini haram kılıyor,

b-Kur’an sadece adı şarap olan içkileri haram kılıyor,

c-Uyuşturucu da sarhoşluk verdiği için haram hükmüne girer.

 

11-Bu hikâyede aşağıdakilerden hangileri olmadı ?

a-Adaminbiri sarap iciyorken Ilyas bin Muaviye ona denk geldi,

b-Ilyas bin Muaviye meyhaneleri gezip sarhoslari uyarirdi,

c-Sarap icmeyi adet haline getiren birisi, kendince sarabin sakincasiz oldugunu soylemek istiyordu,

d-Sarhosun cani kafasina isabet eden tugladan dolayi yandi,

e-Alimler, dini bir hukmu insanlarin daha iyi anlamalari icin cok acik ve anlasilir ornekler verirler,

f-Ilyas bin Muaviyenin verdigi cevaptan dolayi sarhos onun uzerine yurudu ve dovmeye kalkti,

g-Sarhos İlyas bin Muaviyenin verdigi cevaptan, tugla kafasina degmis gibi etkilendi.

 

 

ASLA YALAN SÖYLEME

Eski zamanlarda, insanlar ilim öğrenmek için çok çalışırlar, her türlü güçlüklere katlanırlardı. Küçük yaşlarında köylerinden, ailelerinden ilim öğrenmek için ayrılırlar, yıllarca onlardan uzaklarda zor şartlar altında yaşarlardı.

Seyyid Abdulkadir’in de küçük yaşta içine öğrenme arzusu düşmüş, bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Sonunda dayanamadı, annesine gelerek;

- Anneciğim, ilim öğrenmek için Bağdat’a gitmek istiyorum...dedi.

Annesi ise;

- Senden ayrılmaya gönlüm razı olmuyor. Ancak seni de Allah yolundan alıkoymak istemem.

Annesi Abdulkadir için yol hazırlıkları yaptı. En sonunda da oğluna lazım olur diyerek, 40 altını kaybetmemesi için bir kese içinde yeleğinin koltuk altına dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak şöyle dedi;

- Sana son olarak nasihatim şudur ki, eğer beni ve Allah’ı memnun etmek istiyorsan asla yalan söyleme, doğruluktan ayrılma. Allah her zaman ve her yerde doğruların yardımcısıdır.

Abdulkadir annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat’a giden bir kervana katılarak yola çıktı.

Hemedan yakınlarında dar bir geçide girdiklerinde kervanda bir bağrışma koptu. Eşkıyalar kervana saldırmışlardı. Bir anda bütün sandıklar yere yıkıldı, eşyalar yağma edilmeye başlandı. Haydutlar kervandakilerin neyi var neyi yoksa hepsini alıyorlardı. Eşkıyalardan biri de Abdulkadir’in yanına geldi. Onun fakir haline bakarak şaka olsun diye;

- Söyle bakalım senin neyin var fakir çocuk? Abdulkadir;

- Yalnız 40 altınım var, diye cevap verdi. Haydut önce şaşırdı sonra gülmeye başladı. İnanamadı ve tekrar sordu;

- Doğru mu söylüyorsun? Abdulkadir:

- Evet, doğru söylüyorum, 40 altınım var.

Eşkıya meraklandı. Abdulkadir’i elinden tutup reislerine götürdü.

Durumu reislerine anlattı. Haydutların başı;

-Senin 40 altının varmış, doğru mu bu? Abdulkadir;

-Evet doğru. Reis;

-Söyle bakalım. Onu nereye sakladın? Abdulkadir;

-Hırkamın içinde, koltuğumun altında saklı.

Bunun üzerine haydutlar hırkasının içinde, koltuğunun altında saklı bulunan 40 altını bularak reislerine verdiler. Herkes çok şaşırmıştı.

Reis hayretle sordu;

-Peki evladım, sen niçin üzerinde altın olduğunu söyledin? Eğer bize söylemeseydin onları bulamazdık. Abdulkadir;

- Ben annemden ayrılırken, asla yalan söylemeyeceğime dair söz vermiştim. Arkadaşınız senin bir şeyin var mı diye sorunca, altınlarım olduğunu söyledim. 40 altın için verdiğim sözden döneceğimi mi zannediyorsunuz?

Bu sözleri duyan haydutların reisi çok şaşırdı ve derin bir düşünceye daldı. Sonra etrafındakilere dönerek;

- Yazıklar olsun bizlere. Bu çocuk kadar olamadık. Bu çocuk annesine verdiği sözünden dönmemek için her şeyini veriyor. Bizler ise Allah’a söz verdiğimiz halde, hiçbir zaman verdiğimiz sözlerde durmadık. O’nun yapma dediklerini yaptık yarın Allah’ın huzuruna çıktığımızda hâlimiz nice olacak?

Sonra şöyle devam etti:

- Sizler şâhit olun. Şu anda bu çocuk benim kötü yoldan dönmeme sebep oldu. Şimdiye kadar yaptığım bütün günâhlarım için pişman olup tövbe  ediyorum. Bundan sonra iyi bir insan olup, Rabbim’in sevmediği işleri yapmayacağım.

Reislerine çok bağlı olan haydutlar hep bir ağızdan;

- Reisimiz, biz senden ayrılmayız. Sen hangi yolda yürürsen biz de o yolda yürürüz diyerek hepsi birden pişman olup tövbe ettiler.

Kervandaki insanlardan ne aldılarsa hepsini geri verdiler ve bir daha haydutluk yapmayacaklarına söz verdiler.

Abdulkadir ise yoluna devam ederek Bağdat’a ulaştı. Orada ilim tahsiliyle meşgul oldu. Kısa bir zaman içinde çok ünlü  bir âlim oldu. Binlerce insanın kötülüklerden vazgeçip iyi birer insan olmalarına sebep oldu.

 

DÜŞÜNELİM :

1-Hangisi doğru?

a-Abdülkadirin babası annesinden boşandığı için onu annesi bakmıştı,

b-Abdülkadir, süt annenin yanında büyümüştü,

c-Baba öldüğü için küçük yaşta yetim kalan Abdülkadir’i annesi yetiştirmişti.

 

2-Abdülkadir annesinden niçin ayrılmak zorunda kalmıştı.

a-Annesi öldüğü için.

b-İlim öğrenmek üzere uzaklara gideceği için.

c-Babasıyla birlikte bir yolculuğa çıkacağı için.

 

3-Hangisi yanlış ?

a-O zaman insanlar ilim öğrenmek için çok uzaklara giderlerdi.

b-İnsanlar ilim öğrenmek isteyenlere yardım ederdi.

c-O zaman müslümanlar arasında ilim öğrenmenin bir önemi yoktu.

 

4-Hangisi yanlış?

a-Anne aslında Abdülkadir’den ayrılmak istemiyordu ama onun alim olmasını da istiyordu.

b-Annesi Abdülkadir’e lazım olur diye kırk altın para verdi.

c-Annesi Abdülkadir’e lazım olmaz diye hiç para vermedi.

 

5-Annesi ona nasıl öğüt vermişti ?

a-Sadık yalan söyleme, doğruluktan ayrılma. Çünkü Allah doğruların yardımcısıdır.

b-Yolda veya bir yerde bir şey bulursan onu alabilirsin.

c-Bir tehlikeye düşersen, malını ve canını korumak için yalan söyleyebilirsin.

 

6-Hangisi doğru?

a-Abdülkadir’in içinde bulunduğu kervan sağ salim Bağdat’a ulaştı.

b-Kervanı yolda eşkiyalar bastı ve yolcuların bütün mallarını yağmaladılar.

c-Abdülkadir kervanda yolculara su vermekle görevli idi.

 

7-Hangisi doğru?

a-Abdülkadir’e, senin neyin var denildiği zaman kırk altını olduğunu söyledi.

b-Abdülkadir, parasının evde bir sandıkta olduğunu söyledi.

c-Hiç parası olmadığını söyledi.

 

8-Abdülkadir niçin parasının derede olduğunu söyledi ? Halbuki eşkıyalar onun parası olduğunu bilmiyorlardı.

a-Çünkü annesi ona asla yalan söyleme demişti.

b-Çünkü eşkıyalar onu konuşturmak için işkence etmişlerdi.

c-Çünkü o kafası çalışmayan bir çocuktu, aptalca parasının yerini söyleyiverdi.

 

9-Eşkıyalar Abdülkadir’e ‘senin neyin var’ diye sordukları zaman sizce ne yapması en doğru olurdu?

a-İşkence etseler bile hiç konuşmaması,

b-Deli numarası yapıpı yakayı kurtarması,

c-Çok ağlayıp kendisini acındırması, çocuk olduğunu söylemesi,

d-Doğruyu söyleyip sonucunu beklemesi.

 

10-Abdülkadir doğruyu söyleyince eşkıyaların başı ne yaptı?

a-‘Git ulan deli, sen kimsin ki kırk altının?’ olsun dedi.

b-Bizi niçin kandırıyorsun diye yirmmi tane sopa attrıdı.

c-Çok şaşırdı ve tevbe etmesi gerektiğini anladı.

 

11-Hangisi yanlış ?

a-Eşkıyaların başı, onun doğruluğu karşısında hayretler içinde kaldı.

b-Eşkıya başı tevbe edince arkadaşları ona isyan ettiler ve eşyaları alıp kaçtılar.

c-Eşkıyalar başkanları gibi yaptıklarına pişman oldular ve çaldıkları eşyaları sahiplerine geri verdiler.

12-Bu hikâyede aşağıdakilerden hangisi olmadı ?

a-Abdülkadir, ilim öğrenmek için Bağdat’a doğru yola çıktı.

b-Abdülkadir’in içinde olduğu kervanı eşkiyalar bastı.

c-Eşkıyalar kervandakilerin paralarını aldılar, ama eşyalarına dokunmadılar.

d-Abdülkadir onlara yalan söylemedi ve parasının nerede olduğunu dedi.

e-Eşkıyaların başı, bu olaydan etkilenmedi ve Abdülkadir’in parasını alıp gitti.

f-Eşkıyaların başı onun doğruluğundan etkilendi ve tevbe ederek eşkıyalığı bıraktı.

 g-O zamanın polisleri yetişip kervanı kurtardılar ve eşkıyaları tutukladılar.

h-Abdülkadir Bağdat’ta okuyup büyük bir alim oldu ve pek çok insanın doğru yolu bulmasına yardım etti.

 

13-Kervansaray nedir?

a-Eskiden zenginlerin kaldıkları büyük evler,

b-Camiilerin yanında ders yapmak üzere yapılan binalar,

c-Eskiden yolcuların kalması için yapılan, bugünkü otel görevini yapan binalar.

 

 

BABA ile KIZI

 

Bir baba ile kızı dertleşiyorlarmış.

Kızı hayatında çok sıkıntı yaşadığından ve bunlarla nasıl başedeceğini bilemediğini söylemiş babasına. Hatta sorunlar ardı arkasına devam ediyormuş hayatında.

Babası kızını dinlemiş, dinlemiş ve "gel, sana bir şey göstereceğim!" diye kızını mutfağa götürmüş.

Baba ünlü bir aşcı imiş. Ocağa üç tane eşit büyüklükte kap koymuş, üçüne de eşit miktarda su koymuş ve üçünün de altını aynı miktarda yakmış.

Birinci kaba bir havuç, diğerine bir adet yumurta, diğerine ise bir avuç çekilmemiş kahve çekirdeği koymuş. Ve her üçünü de tam 20 dakika pişirmiş. Daha sonra ateşi kesmiş. Masaya 2 tane tabak ve bir tane boş bardak koymuş. İlk önce haşlanmış havucu alıp bir tabağa koymuş. Daha sonra artık epey pişmiş olan yumurtayı alıp bir tabağa koymuş. En sonunda da artık suya iyice sinmiş ve tam kıvamında kahve görüntüsü olan kahveyi de alıp bir bardağa boşaltmış.

Kızına şu soruyu sormuş:

-"Kızım ne görüyorsun? Kızı demiş ki:

-"Havuç, yumurta ve kahve."

Kızını elinden tutup masaya yaklaştırıp daha yakından bakmasını ve iyice anlamasını istemiş. Kızı demiş ki:

-"Ne görüyorum... Haşlanmış yumuşak bir havuç (Bunu
yaparken çatalı havuca batırmış ve yumuşaklığını hissetmiş), artık pişmekten içi katılaşmış bir yumurta (yumurtayı eline almış, hatta bir tarafından masaya vurup, çatlatmış ve içini görmüş) ve bir bardak kahve (biraz içmiş).

-« Hatta tadı oldukça iyi”.

 -"Baba, bunu niçin bana gösteriyorsun?" diye sormuş.

-"Bak demiş, hepsi aynı şekil kapta, aynı sıcaklıkta, aynı dakikada
pişti. Fakat hepsi bu etkiye farklı tepki verdiler.  Havuç ilk başta sertti, güçlü idi. Ama kaynatılınca yumuşadı, hatta güçsüzlesti. Yumurta çok kırılgandı, hafifçe dokunsan çatlayabilirdi, ama kaynatılınca içi sertleşti, hatta katılaştı. Bir avuç çekilmemiş kahve ise yine sertti, hepsi birbirine benziyordu, ama ısıtılınca ne oldu? Bu kahve çekirdekleri, ısındılar, gevşediler ve içinde oldukları suya yayıldılar. Koku yaydılar, tad yaydılar ve suyu farklı olan bir kahve'ye çevirdiler."

-"Kızım sen hangisisin?" diye sormuş adam. Zorluklarla karşılaştığın zaman nasıl tepki gösteriyorsun?

Sen havuç musun, yumurta mısın, yoksa kahve misin?

 

SORULAR:

 

1-Siz hangisisiniz arkadaslar?

a-Havuç gibi sert bir kişi misiniz? Problemlerle karşılaşınca yumuşuyor ve güçsüzleşiyor musunuz?

b-Yumurta gibi içi yumuşak, her an kırılabilir bir kişi misiniz?
Sorunlar karşısında güçleniyor ve sertleşiyor musunuz?

c-Yoksa bir kahve çekirdeği gibi misiniz?

Kahve sıcak suyu değiştirir, hatta suyun sıcaklığı en üst dereceye çıktığında, en lezzetli kahve ortamı hazır olur. Lezzet maksimuma ulaşır. Eğer sen bu kahve çekirdeği gibi isen, çevrende ne kadar sorun olursa olsun, bunları olumluya çevirebilirsin. Çevrene güzel tadlar, duygular katarsin. Kendini ve çevreni daha iyi yapmak için çalışısın.

Siz hangisisiniz? (hotmail’de Hasan Kaya’dan)

 

2-Kendi durumuna göre cevapla:

a-Bir zorluk gördüğüm zaman onu çözmeye çalışırım.

b-Bir bilenin gelip çözmesini beklerim.

c-Hiç bir şey yapmadan dua ederim.

d-Gücüm yettiği kadar bir şeyler yapar ve dua ederim.

e-Sorunun nasıl çözüldüğünü öğrenmeye çalışırım.

f-O konuda bilgi sahibi olanlara danışırım.

g-Oturur ümitsizce beklerim, ağlarım; çünkü elimden bir şey gelmez.

h-Yılmam, pes etmem, problemin üstesinden gelmeye çalışırım.

i-Babamın veya diğer yakınlarımın bana yardımcı olmasını beklerim.

 

Hüseyin K. Ece