Bu âyetin hangi sebeple indiği önemli değil. Zira mesaj, uyarı, emir sadece kendisiyle ilgili indiği söylenen kişilere veya olaya yönelik değil, bize de, Kur’an’a iman edenlere de yönelik.

Bu uyarı günümüzde herkesi ve müslümanları daha fazla ilgilendiriyor.

Bir ‘fâsık’, yani günah işlemekten çekinmeyen veya yalancı biri size bir haber getirirse ona hemen inanmayın. Bekleyin, imkanınız varsa araştırın.

Elinizde kesin bilgi, belge, delil, isbat olmadan bir kimse, bir toluluk veya bir konu hakkında kesin kararınızı vermeyin. Acele edip bilgisizce, delilsiz önyargılı davranmayın. Peşin fikirli olmayın. Bilmeden, anlamadan, yanlış bilgi ve haberle yanlış sonuçlara varırsınız, yanlış kararlar alırsınız. Böylece başkalarına zarar verirsiniz, haksızlık yapmış olursunuz. Bunun yanlış olduğunu anlayınca da yaptığınız hatadan dolayı pişmanlık duyarsınız.

Böyle yanlışların zararı sadece hakkında isabetsiz hüküm/karar verdiğiniz kimseye, kimselere dokunmaz, eninde sonunda size de dokunur.

Günümüzde müslümanlar bu ilkeye daha çok dikkat etmeliler. Piyasadaki haber nehirlerinin başında genellikle fâsıktan öte gayr-i müslimler oturuyor.

Bu ilke her zaman, her yerde, her olayda uyganabilir. Hâkimler davalara bakarken, öğretmenler öğrencilerle sorun yaşadıklarında, ebeveyler çocukların yaptıklarını değerlendirirken, halk medyadan duydukları hakkında, akrabalar, arkadaşlar, komşular başkalarından kendileri hakkında bir fısıltı, dedi-kodu duydukları zaman. Her zaman, her yerde.

Ey insanlar her duyduğunuza hemen inanmayın. Kulağınıza gelen seslerden, fısıltılar yola çıkarak başkası hakkında hüküm vermeyin.

Bu ilke yaşayan veya ölmüş kişilerin fikirlerini değerlendirirken de geçerli.

Mesela bir yerde falanca kişiye ait olan bir alıntı ile karşılaşıyoruz. Birileri hoşuna giden bir cümlenin veya kendine ait bir ifadenin altına meşhurlardan birisinin ismini yazabiliyor. (Ki bugünlerde sosyal medyada çok yapılıyor.) Kabul ve red etmeden önce hemen karar vermemek gerekiyor. Kötü veya iyi, doğru ve yanlış, “evet bu oldu-hayır hiç olmadı” demeden önce imkan varsa araştırmalı. O söz, o görüş o kişiye mi ait? O anlatılan, olduğu söylenen kelimesi kelimesine öyle mi oldu?

Mesela, bir yerde “Peygamberimiz buyuyor ki”, veya bir sözün altına: “Hz. Muhammed”, “Bir hadiste geçtiğine göre” ifadelerini duyabilir, görebiliriz. Bunları kabul ve reddetmekle acele etmeyelim. İmkanımız varsa arşatıralım. Yoksa bilen birine soralım. O da yoksa hemen kesin hüküm verip, kestirip atmayalım. Belki o söz hadis değildir, belki maksadı farklıdır, ya da yanlış aktarılmış olabilir.

(Elbette bir sözün Kur’an’a akla ve kevnî olaylara aykırı oluşu sırıtıyorsa, o ayrı bir konu. Böyle olsa bile kesin karar vermede acele etmemek gerekir.”

Hele bu anlatılan çok eski tarihlerde olduğu söyleniyorsa daha dikkatli olmak gerekir. Bizen asılarca önce olmuş olayların, yapılanların, söylenenlerin  aynen bu güne gelmesi çok zor. Bunlar mutlak böyledir deyip hüküm vermek bizi yanıltır. Ölmüş kişiler, kendileri hakkında dediklerimize cevap veremezler, kendilerini savunamazlar.

Bugün bu Kur’anî ilkeye daha fazla ihtiyaç var. Zira yazılı ve görsel medya sayısız haber geçiyor. Bunların bir kısmı belki bize de ulaşıyor. Haberler ya olaylarla ilgli, ya kişilerle ilgili. Medyaya yön veren mahfiller bırakınız fâsık olmayı, çoğu müslüman olmayan kimseler. Fâsıkın haberi karşısında bu kadar duyarlı olması gereken müslüman, gayr-i müslimlerin haberleri hakkında nasıl bir tavır almalı?

Medyanın kendi ilkeleri var. Ama bu ilkelere ne kadar uydukları, uymayanların ne gibi yaptırıma uğradıkları bilinmiyor. Ama bilinen bir gerçek var ki medya bazen yalan yazıyor, söylüyor. Masa başında haber uydurabiliyor, haberlere kendi mutfağında istediği biçimi verebiliyor.

Kimi medya organları ideolojilerin veya taraftarlarının elinde. Onlar istedikleri haberleri, istedikleri şekilde verirler. Bir kısmının bunu çok satmak, çok okunmak, çok tıklanmak için abartı, ilginçlik, popülistlik için yaptıkları biliniyor. Ama bir kısmı da fitne çıkarmak, hasımlarını sindirmek, aşağılamak, küçük düdüşrmek, mağlup etmek, ezmek için yaptıkları da biliniyor.

İslâma iman edenler haber kaynakları konusunda Kur’an uyarına dikkat etmeli fâsıkların, yani yalan söyleyenlerin haberlerine kanmamalı, onların haberlerini delil sayıp başkaları hakkında hüküm vermemeli. Bir haber, fikir ve görüş hakkında araştırmayapmadan, kesin bilgi sahibi olmadan, mutlak doğru gibi hareket etmemeli.

 

Hüseyin K. Ece

12.10.2019

Zaandam