“Ölmüş hayvan (leş-meyte),

kan,

domuz eti,

Allah’tan başkasının adı anılarak boğazlanan,

(henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş,

darbe sonucu ölmüş,

yüksekten düşerek ölmüş,

boynuzlanarak ölmüş

ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile

dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar,

bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı.

İşte bütün bunlar fısk (Allah’a itaatten çıkmak)tır.

Bugün kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun.

Bugün sizin için dininizi kemâle erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.

Kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden) yerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Mâide 5/3)

Türkçeye (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç” şeklinde aktarılan “illâ mâ zekkeytüm” cümlesindeki ‘zekkeytüm’ fiili üzerinde durmak istiyoruz.

‘Zekkeytüm’ün  aslı ‘zekeve-zekâ’ fiilidir.

Bu fiil peltek ze ile yazılır. Zekât’ın ve tezkiye’nin aslı olan diğer ‘zekâye (keskin ze ile)’ fiili ile ilgisi yoktur.

’Zekâ’ fiili sözlükte ateş yandı, tutuştu, ışık parladı, bir şey tamam oldu demektir. Mesela “zekkeytü’n-nâra-ateşi tutuşturup yaktım, ışığı parlar duruma getirdim” denilir.

‘Zekâ’ fiili, aynı zamanda parlamak, Güneşin ısısı artmak, savaş ateşinin kızışması, boğazlamak manalarına da gelir.

Aynı kökten ‘ezkâ’; ateşi yakıp alevlendirmek, savaşı kızıştırmak,

‘zekî’ ise; zeki, akıllı kişi, boğazlanmış kurban demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 6/37. Sarkis, el-Müncid, s: 236. Heyet, el-Mu’cemu’l-Vasît, s: 314. Sarı, M. Arapça-Türkçe Lügat, s: 548)

Güneşin bir ismi de bu fiilden gelen “zükâu’dur.

Aynı kökten gelen ve Türkçede kullandığımız ‘zekâ’; hızlı idrak etme, kavrayış hızı, keskin anlayış anlamında. Kişinin yaşı ilerler ve tecrübeli olur. Bundan dolayı da zekâ-yani keskin anlayış, hızlı idrak etme, iyi anlama yeteneği kazanır.

Bu fiilin tef’ıl-ettirgen kalıbı ‘zekkâ’; ateşi tutuşturmak, harbi tutuşturmak, ateşi yükseltmek, hayvanı boğazından kesmek demektir.

Hayvan boğazlama hakkında da kullanılır. Nitekim “zekkeytü eş-şâte-koyunu boğazladım, kestim”, “zekkâ’l-heyevân’; hayvanı kesti, boğazladı” demektir denilir.

Bu kalıbın masdarı olan ‘tezkiye’; sanki canlının içine yerleşmiş olan harâreti dışarı çıkarmak demektir ki boğazlama kasdedilir.

Din dilinde bu ‘tezkiye’, hayvan hayatına belirli bir şekilde son vermek demektir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 261)

Bir başka görüşe göre buradaki ‘tezkiye’nin asıl anlamı, bir fiilin yapılması değil tamam olması demektir. (İbnu’l-A’rabî, Ahkâmu’l-Kur’an, 2/25) Yaşın tamam olması manasında kullanılır. Atın bir yaşına basıp dişlerinin çıkması, gelişimini tamamlaması bu fiille anlatılır.

‘Zekâ’l-behimetü’, hayvanın canını çıkardı (öldürdü) denir. Hayvanın canının çıkmasını sağlayacak bir işlem yapılır. Birisi de bu işlemi tamamlar. Bu fiil bu işlemi yapan son kişiye nisbet edilir. Bu da “ateşin hararetinin yükselmesini tamamladım” manasına benzer.

Buna göre âyette geçen ‘zekkeytüm’ ifadesinin manası, “kesimini tam anlamıyla yapabildiğiniz, tamamladığınız” olur. (Rıza, R. Menâr Tefsiri (çev.), 6/192-193)

Bu tabirin hayvan kesimi hakkında kullanılması, hoş kokulu olmak, iyi ve güzel olmak manalarından alındığı da söylenmiş. ‘Râihatün zekiyyetün-hoş kokulu denilir. Hayvanın kesilerek kanının akıtılması da onun hoş ve temiz kılınması demektir.

Buna göre İslâm’da şer’i bir terim olarak ‘tezkiye; eti yenen hayvanın şah damarının kesilmesi, yani boğazlanarak kanının akıtılmasının sağlanmasıdır. Bunun elbette Allah adının anılarak yapılması gerekir. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/1014)

Şeri boğazlama: “Hayvanın tezkiyesi, yani dine uygun boğazlanması iki kan damarının kesilmesidir. Böylece hayvan kanın akmasına imkân verecek şekilde boğazlanır. Eğer boynun tamamı koparılır, yahut hayvanın boğazı sıkılarak veya başka şekilde öldürülürse bunlar, uygun boğazlama sayılmaz. Zira bu durumda kan tümüyle akmaz.

Bu âyette haram kılınan şeyler: İnanç, ahlâk ve temizlik açısından haram kılınmıştır. Sırf tıbbî yönden değerlendirmek isabetli olmaz.” (S. Yıldırım Meal, âyet açıklaması)

‘Hayvan boğazlama” anlamındaki tezkiye ‘zibh-boğazdan kesme’den, ‘nahr-boynun altından kesme’den daha geneldir. Ölmek üzere olan bir hayvanı zihb veya nahr edilerek kesilmesi onun ‘tezkiye’ edilmesi anlamına gelir.

Böylece kesim işlemi şer’î ölçülere göre yapılmış ve kesim tamamlanmış olur. (Rıza, R. Menâr Tefsiri (çev.), 6/190)

Bu fiil Kur’an’da ‘zekkeytüm’ şeklinde (tef’ıl kalıbında) sadece Mâide 5/3. âyetinde geçiyor ve genel kanaate göre hayvanların boğazlanması, etinin helal hâle getirilmesi anlamındadır.

Her dinin, her dünya görüşünün, her sistemin kendine göre kuralları ve yasakları vardır. Bunların kişi ve toplumun çıkarına, huzur ve güvenliğine yönelik olduğunu biliyoruz.

Bu İslâmda da böyledir. İslâmda emirler yasaklar olduğu gibi, bazı sınırlar, bir anlamda kırmızı çizgiler, ölçüler vardır. Bunların bir kısmı yiyecek ve içeceklerle ilgilidir. Bazı yiyecek ve içecekler sağlığa zararlı, pis (murdar), hayvanlara eziyet olduğu için yasaklanmıştır. Bu haram kılınanların bir kısmının zararları anlaşıldı, bir kısmının zararları ise ilim geliştikçe anlaşılacaktır. (TDV Meali âyet açıklaması)

Âyetin başında haram kılındığı söylenen üç şey: Meyte (leş), kan ve domuz eti En’am 6/145de ve Nahl 16/115de tekrar sayılıyor. Mâide 5/3. âyetin bunlardan sonra indiğini de hatırlayalım.

Bu âyet önceden haram kılınan üç şeye ilâve yapmıyor bir anlamda ‘meyte-leş’ ve “Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen” ifadesine açıklık getiriyor.

Mâide Sûresinin 1. âyetinde ‘en’am’ adı verilen deve, sığır ve davar etlerinin helâl olduğu söyleniyor. Bu âyette ise bunlardan istisna olanlar söz konusu ediliyor ve madde madde sayılıyor.

Bunlardan 5 tanesi sayılmadan “(henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç” deniliyor, istisna yapılıyor. Yani eğer yetişip onları Allah’ın adıyla kesebilirseniz onların da eti yenir demektir.

Buradaki istisnanın kapsamı hakkında müfessirler arasında farklı görüşleri var. Soru şu: Bu istisna, helâl olması için şer’i ölçülere göre kesilmesi gereken haram hayvanları mı?

Yoksa sadece son sayılan “yırtıcı hayvanların yaraladıkları mı kapsıyor?

Ya da burada “haram kılınanlar”dan değil de, “haram kılma” fiilinden mi istisna yapılıyor?

Tabi ilk akla gelen birincisi. Yani sayılan beş çeşit hayvanı kapsamasıdır. Çünkü bunların hepsi de ölmeden önce bu “illâ zekkeytüm-kestikleriniz hariç” nitelemesine uygun. Boğulma durumuna gelmiş hayvan ölmemişse ona ‘munhanika-boğulmuş” denir. “Allah’tan başkası adına kesilenler”den sonra sayılanlar ve haram kılınanlar da aynen böyledir. Bunlar ölmeden önce ‘tezkiye’ edilirse, yani şer’i boğazlama yapılırsa haram olmaktan çıkar.

Âyetin haram olan hayvanları böyle saymasının hikmeti ne olabilir?

Âyetin başına Allah (cc) “size meyte-ölü/leş haram kılındı” deniyor. Bu da hayvanın kendi kendine veya bir hastalıktan, bir sebepten dolayı ölmesidir. Âyette sayılan Allah’tan başkasına adına kesilenleri de sayarsak, altı hayvan normalde ‘meyte-ölü/leş’ hükmündedir.

Câhiliye adamları bir hastalıktan dolayı öleni meyte sayıyorlar, boğulma, yuvarlanma, süsülme, yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanma sonucunda ölenleri meyte saymıyorlardı. (Müslümanlara da “kendi öldürdüklerinizi yiyorsunuz da Allah’ın öldürdüğünü yemiyorsunuz” diyorlardı. Bunun üzerine En’am 6/121. âyet indirildi. Bkz: Ebû Dâvûd, Dahâyâ/12 no: 2819)

Âyet bunları da sayarak onların hükmünün meytenin hükmü ile aynı olduğunu açıkladı. Tabi istisna ile… (Rıza, R. Menâr Tefsiri (çev.), 6/188-189)

Âyetteki “(henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç” cümlesini Türkçe meallerin nasıl çevirdiğine bir kaç örnek:

“ancak ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna”

“canavarların yediği hayvanlar ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna,”

“-canları çıkmadan önce kesmemişseniz,”

“(henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç;”

“canavar yırtmış olup da canlı iken kesmedikleriniz;” 

“(henüz canı üstünde iken yetişip) kesdikleriniz müstesna olmak üzere”

“veya canavar tarafından parçalanarak daha canı üzerinde iken boğazlanmadan evvel ölen hayvan ile,”

“canlı iken [bizzat] kestikleriniz hariç,” 

“henüz canı çıkmadan yetişip şartına uygun tarzda kestikleriniz müstesna;”

“ -henüz canları çıkmadan kestikleriniz hariç-“

Meallerin bir kısmı bu istisnanın sadece “ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar” kısmına ait olduğu şeklinde veriyorlar. Yani bir yırtıcı hayvan tarafından yaralanan, eti yenen bir hayvan henüz ölmemişse, usûlüne uygun kesilirse eti haram olmaz.

Bazı mealler ise görüldüğü gibi bu istisnayı sayılan beş maddeye başlamışlar. Yani bu sayılan hayvanlar henüz ölmeden kesilirse etleri helâl olur anlamında.

Âyetin akışına bakılırsa, istisnanın kendinden önceki beş maddeyle ilgili olduğu görülür. Boğulan, yuvarlanan, darbe alan, boynuzlanan veya yırtıcı hayvanlar tarafından yaralanan hayvanların durumu aynıdır. Henüz ölmemişlerse, Allah’ın adıyla kesilirse yenilir. Âyetin maksadı da bu olsa gerek. (Allahu a’lem)

Bu istisnayı son cümleye bağlamak bizce isabetli değildir. Nitekim ilk dönem tefsircilerin çoğu de bu istisnanın kendisinden sonra gelen beş maddeyi kapsadığı görüşündeler.

Konunun uzaması pahasına bir kaç örnek vermek istiyorum.

Mukatil b. Süleyman (öl. H.150); (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç”, yani boğulmuş,

darbe sonucu ölmüş,

yüksekten düşerek ölmüş,

boynuzlanarak ölmüş

ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanları canları henüz çıkmamış ve usulüne uygun kestikleriniz... Eğer ayağını oynatırsa, kendisine dokunulduğunu hissederse, ya da kuyruğunu hareket ettirirse, boğazlandığı zaman eti helâl olur. (Bkz: Tefsir, 1/279)

Taberî (öl. h. 310), âyette geçen bu beş kelime hakkında âlimlerin görüşlerini bir kaç sayfa boyunca sıralayıp, anlamlarını açıkladıktan sonra (Câmiu’l-Beyân, 4/407-411) istisnayı söz konusu ediyor. Ona göre de bu istisna kendisinden sonraki beş maddenin nasıl helâl olacağını belirtiyor. ‘zekkeytüm’ yani boğazlayarak temiz yaptıklarınız hariç… Zira Allah (cc) boğazlamayı (zibh’i) hayvanın temiz kılınması olarak belirledi. Kim bu hayvanlara ölmeden yetişir ve şer’an belirlenen şekilde, yani Allah adına, Allah’ın adını anarak, boğazlarsa, o hayvanın eti helâl olur.

Hayvanın canlı oluşunu alâmeti de –yukarıda geçtiği gibi- ayağını kıpırdatması, kuyruğunu hareket ettirmesidir. (İbni Cerir, Câmiu’l-Beyân, 4/411-413)

el-Cessâs (öl. h. 370), buradaki istisna sayılanları kapsar diyor. Âyet yukarıdan beri mü’minlere nelerin haram olduğunu sayıyor. Bunların arasında bir şekilde yaralanan, yuvarlanan, parçalanan, ama henüz ölmeyen hayvanlar kesilebilirse, bunlar hariç… O zaman etleri yenir deniyor.

Bu istisnanın sadece “ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar” kısmıyla ilgili olduğunu söyleyenler de var. (Cessâs, A. er-Râzî, Ahkâmu’l-Kur’an, 2/305) 

el-Beğavî’ye (öl. h. 516) göre de buradaki istisna kendisinden sonra sayılan beş grup ölmekte olan eti yenen hayvanlar hakkındadır. Buradaki ‘zekâh’ yani tezkiye hayvanın şah damarını uygun bir aletle kesmektir. Eğer bu sayılan hayvanlar ölmeden önce bu şekilde boğazlanırsa helâl olur. (el-Beğavî, el-Ferâî. Meâlimu’t-Tenzîl, 2/9)

İbnü’l-A’rabî (öl. h. 543) göre bu istisna ondan sonra sayılanlara yöneliktir. Bir de hz. Ali’den bir rivâyeti paylaşıyor. “Bir darbe alarak yaralanan hayvanın ön veya arka ayağının hareket ettiği gördüğün zaman kesebilirsen; ondan yiyebilirsin.” İbni Abbas, Zeyd b. Sâbit de aynı görüştedir. Ka’b b. Mâlik’in cariyesi Sel’ dağında koyunları güderdi. Onlardan bir tanesine bir şey isabet etti. O da onu bir taşla kesti. Durumu Peygamber’e haber verdiler. O da; “ondan yiyebilirsin” dedi. (İbnu’l-A’rabî, Ahkâmu’l-Kur’an, 2/25)

Kurtubî (öl. h. 671) bu altı sınıf hayvan hakkında kullanılan kelimelerin yapısını, nasıl anlaşıldığını, farklı görüşleri sıralıyor. Arkasından da âyette geçen ‘tezkiye’, yani şeriate uygun (helâl) kesimi (boğazlamayı) uzunca izah ediyor.

Ona göre de istisna, kendisinden sonra sıralanan beş hayvanın kesimi ile ilgilidir. Sadece canavarların yaraladığı eti yenen hayvanlar değil. Cumhur (çoğunluk) da aynı görüştedir. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/1013)

Zemahşerî’nin (öl. h. 538), bu istisnanın “yırtıcılar tarafından parçalanan hayvanlara” tahsis ettiği anlaşılıyor. Böyle hayvanlar henüz ölmemişse, tıpkı bir hayvanı kestiğiniz gibi keserseniz (o zaman yenir). (Zemahşerî, Ö. el-Keşşâf, 1/591)

Tezkiye’nin, yani şeriate uygun boğazlamanın iki şartı var.

Birincisi; eti müslümanlara helâl olan bir hayvan olması (Mâide 5/1. En’am 6/142-144. Hacc 22/28, 34),

ikincisi; Allah’tan başkası adına kesilmemiş, yani üzerine Allah’ın adının anılmasıdır. Üzerine Allah adı anılmayan (hayvan)lardan yemeyin. Çünkü bu şekilde davranış fasıklıktır (büyük hatadır)…” (En’am 6/121. Ayrıca bkz: Bekara 2/173. Mâide 5/3. En’am 6/118)

Âyetlerde geçen ‘ihlâl’ kelimesi sesi yükseltmek, sesini yükselterek başkasının duymasını sağlamak manasındadır. Dolaysıyla Allah’tan başkası adına kesim yapan kimse, onu ne için, kimin için kestiğini yüksek sesle dile getirir. “Falanca adına“ der. Bu Allah’ın dışında birisinin, bir şeyin adı ise o et haramdır. Câhiliyye döneminde müşrikler hayvanları keserken; “Lat, Uzza” adına diye haykırırlardı. (Zemahşerî, Ö. el-Keşşâf, 1/591)

Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor: Bazı kimseler “Ya Rasûlellah! Bazı adamalar bize et getiriyorlar. (daha yeni Müslüman oldukları için) Besmele çekip çekmediklerini bilemiyoruz?” dediler. “Siz Allah’ın adını anın ve yeyin.” buyurdu.(Buhârî, Zebâih/21 no: 5507, Büyu’/5 no: 2057. Ebû Dâvûd, Dahâyâ/19 no: 2829)

Bu rivâyet “eti yenen hayvanlar besmele ile (Allahın adı anılarak) kesilmeli” hükmüne aykırı değildir. Yukarıdaki âyetleri bilen bir müslüman hayvanın elbette hayvanını besmele ile keser. Biz bunu bilmesek de müslümanın ikram ettiği eti “bismillah” diyerek yiyebiliriz.

Günümüzde hayvanların bayıltırak kesilmesi konusu ile bu âyet arasında bir ilişki kurulabilir mi?

Bence kurulabilir. Şöyleki: Kesime hazır hayvan tabanca gibi sert bir makina ile kafasına sıkılıyor. Hayvan aniden bayılıyor. Ama ölmüyor. Hayvan bu bayıltma işleminden sonra hemen kesiliyor. Kanı normal kesim gibi akıyor.

Ayette “boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar” sayılıyor. Bunların da âyetin başındaki meyte-leş hükmünde olduğu söylenir. Fakat “ama” denip bir istisna yapılıyor. Ölmeden yetişip ‘tezkiye’ ederseniz… haram olmaz.

Bunların durumu ile bayıltma arasında bir benzerlik var. Tek fark bayıltmanın insan eliyle ve bilinçli yapılması.

Bayıltmaya en çok benzeyen de “darbe sonucu ölmekte olan hayvan”ın durumu.

Herhangi bir öldürücü darbe alan hayvan’a âyette (el-mevkûzetü) denildiğini hatırlayalım. Bu darbenin ne olduğu önemli değil. Sopa, taş, demir (metal), topuz ve benzeri şeyler olabilir. Hayvan darbenin etkisiyle ölürse eti haram olur. Yukarıda gördük ki âyet istisna yapıyor: Ölmeden yetişip şer’î kesim yapılırsa helâl olur.

Bayıltma ile bunun arasında ne fark var?

Kaldı ki hayvanı kesen müslümanın amacı hayvanı bayıltarak öldürmek değil, hayvanın kesim esnasında acı hissetmemesini sağlamaktır. Bir hadiste şöyle deniyor.

“Allah (cc) her şeyde güzel davranmayı emretmiştir… (Hayvan) kesecek olursanız kesmeyi güzelce yapın. Bıçağın ağzını bileyin. Hayvana (zahmet vermeyin) rahat ettirin.” (Müslim, Sayd/11(57) no:5055. İbn Mâce, Zebâih/3-4. Ebû Dâvûd, Dahâyâ/11 no: 2814. Tirmizî, Diyât/14 no: 1409. Nesâî, Dahâyâ/22, 27 no: 4410, 4417. Dârimî, Edâhî/10 no: 1976)

Bayıltılan hayvan/kurban ölmediğine ve hemen fıkıhta tarif edildiği gibi Allah adı anılarak kesildiğine, yani ‘tezkiye’ edildiğine, temizlendiğine (tayyib yapıldığına), şer’î kesim gerçekleştiğine göre neden caiz/helâl olmasın?

Âyetin bu bölümü bizce hayvanı/kurbanı bayıltarak kesmeye izin veriyor.

Zira bu işlem ile kesimdeki ‘tezkiye’ gerçekleşiyor.

Burada 1935 yılında Kur’an’ı ancak Yûsuf Sûresine kadar tefsir edebilen Reşid Rıza’nın görüşlerini aktarmakta fayda var.

“Genel kanate göre eti yenen hayvanın ister zıhb, ister nahr şeklinde olsun tezkiye edilmesi, şer’î ölçülere göre kesilmesi en güzel şekilde yapılmalıdır.

Kesim aletinin keskin olması. Mümkünse bir seferde kesilmesi. Hayvanın kesim yerine sürüklenmemesi. Eziyet edilmemesi. Hatta hayvana kesim aletinin  gösterilmemesi bile tavsiye edilir. Burada hayvanın refahı ve kesim anındaki acının azaltılması söz konusudur.

Zaten İslâm insanlara ve hayvanlara işkence ve eziyet edilmesini haram sayar. Peygamber (sav) eğer hayvan için daha kolay olan ve zararı olmayan bir tezkiye usûlünu bilseydi, inanıyorum ki bunu zibh’e tercih ederdi. Mesela bu tanıma uyuyorsa elektirik şokuyla tezkiye gibi. Çünkü onun getirdiği şeriat iman edenlere, kendilerine zarar verecek şeyleri haram, kolaylık verecek şeyleri mübah kıldı.” (Rıza, R. Menâr Tefsiri (çev.), 6/192-193)

R. Rıza’nın zamanında, 1935lerde elektrik şoku verilerek yapılan kesim, şimdilerde daha modern usûllerle, daha modern aletlerle, tabancaya benzeyen vurma aleti ile yapılıyor.

O günümüzde yaşasaydı bayıltarak tezkiyeye sanıyorum caizdir derdi. Demek ki onun zamanında elekrik şokuyla kesim başlamıştı. O da bunun daha kolay bir kesim, bir tezkiye olduğunu düşünmüştü.

Hatırlayalım İslâm mü’minlere temiz, sağlıklı, faydalı gıdaları helâl ediyor. Allah (cc) şöyle buyurdu: Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar. De ki: "İyi/temiz olanlar (tayyibât) size helâl kılındı…” (Mâide 5/4)

Kanaatimizce bayıltarak şer’î usûle göre kesilen (zıbh veya nehar edilen) hayvanlar tayyibâttandır.

 

Hüseyin K. Ece

20.01.2021

Zaandam