"Hz. Ömer (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)’in kabrini ziyaret eder. Kabri önünde bir bedevinin dua ettiğini görür ve arkasında durup duasını dinlemeye başlar.

Şöyle dua etmektedir bedevi: “Yâ Rabbi! Bu senin Habibin, ben de kulunum, şeytan da düşmanın. Eğer beni bağışlarsan habibin sevinir, kulun kazanır, düşmanın üzülür.

Beni bağışlamazsan habibin üzülür, düşmanın sevinir, kulun helak olur.

Yâ Rabbi! Sen habibini üzmekten, düşmanını sevindirmekten, kulunu helak etmekten daha cömertsin.

Yâ Rabbi! Araplar arasında asil insanlar vefat ettiklerinde kabri başında kölesini azat etme geleneği vardır. İşte Alemlerin Efendisi vefat etti. Kabri başında Beni cehennemden âzât et”.

Bunun üzerine Hz. Ömer avazı çıktığı kadar:

“Yâ Rabbi! Bu Bedevi’nin Senden istediğini ben de istiyorum” diye bağırır.

Sakalı ıslanıncaya kadar da hıçkıra hıçkıra ağlar. Bedevî dayanamaz ve:

Ey Müminlerin Emiri! Sen de mi ağlıyorsun! der ........

Merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım bizi de, ana-babamızı da, sevdiklerimizi de, üzerimizde hakları olanları da cehennemden âzât et.

Ya Rabbi! Biz de o bedevinin istediğini istiyoruz kabul eyle Amin..."

Kardeşim;

Gönderdiğin Arapça metin İbrahim el-Alyevî (veya el-Ulyevî)’nin “şu söz şeriata muhalif mi” diye başlıyor. Belli ki müellif bu soruya kendisi cevap veriyor. Ama pek de emin değil.

Diyor ki: Ben el-Feysü  (her ne ise) sayfalarının birinde buldum. Bu hikâyenin sahih olup olmadığını bilmiyorum.

Soruyor: Bunu neşretmek (duyurmak) akideye aykırı olur mu diye. Sonra da paylaştığın yukarıdaki duayı naklediyor.

Metin’de hz. Ömerin adı da yok, ağlaması da yok, sözü de yok, şayet metin bu kadar ise. Ama aldığınız yer böyle nakletmiş. Yani kim almışsa Ömer'i (ra) oraya eklemiş. (Galiba daha etkileyici olsun diye...)

Kaynak olarak da müfessir, fâkih ve davetçi Muhammed b. Nesîb er-Rifâî’nin et-Tavassul ilâ hakikati’t-tevessül, (Halep, ts., tür.yer.) vermişsiniz. (Bu kitap Dilaver Selvi v.dğr., tarafından Kur’an ve Sünnet Işığında Râbıta ve Tevessül, İstanbul 1994 adıyla Türkçe’ye çevrilmiş)

Tamam. Teşekkür ederim. Ancak bir kaç noktanın altını çizmek gerekir.

1.Sizin paylaşımınızda Hz. Ömer’in adı ve kıssası geçtiğine göre sağlam kaynağa dayanması gerekir. Ki Arapça metinde böyle bir şey yok.

2.Yazar hakkında bir bilgi bulamadım. Bulsak bile böyle bir eser, sahabe rivâyeti konusunda kaynak olabilir mi?

3.Kaldı ki rivâyet kaynağa dayansa bile sahih olduğunu, böyle bir olayın olduğunun isbatı ne? Kim isbat edebilir ki hz. Ömer bir adamı dua ederken gördü Peygamber odasının kapısında da, etkilenip hüngür hüngür ağladı.

4.Zaten hikayenin alıdığı kişi, ben de bazı sayfalarda gördüm, olayın gerçek olup olmadığını bilmiyorum diyor.

5.Dua güzel, duaya söz yok. Bunu terennüm edenin dileğini Rabbim kabul buyursun. Lakin işin içine sahabe, Peygamber veya ismen bir şahıs girerse belge gerekir. O sözün veya o kıssanın adı geçenlere ait olduğunu isbat için.

6.İbret, ders, etki için kıssa, hikâye anlatılabilir. Bunlar olmuş da olabilir, uydurma da olabilir. Ki bu türlü hikâyeler tarihten beri bütün tolumların kültüründe var. Yapılan paylaşım böyle bir şey olsa ona da eyvallah. Lakin Peygamber şöyle yaptı, sahabe şöyle yaptı, hz. Ömer, Ebu Hanife, Fatih Sultan Mehmed şunu dedi, şöyle yaptı diyebilmek için elde kesin bilgi, belge  gerekir. Öyle değilse o kişiye iftira olur.

7.Bir haberin, bir paylaşımın hoşumuza gitmesi onun doğru olduğu anlamına gelmez.

8.Birileri – özellikle son yıllarda sosyal medyada- beğendikleri sözleri, şiirleri, hikâyeleri meşhurlara nisbet ediyorlar. Mesnetsiz, delilsiz hatta fütursuzca. Bu oyuna gelmemek lazım.

Selam ve dua ile

Hüseyin K. Ece