Geniş anlamıyla cemaat; bir fikir ve inanç etrafında bir araya toplanan insan topluluğuna verilen addır.

Bir fıkıh terimi olarak ‘cemaat’ ise; namazı bir imamla birlikte kılan mü’minler topluluğudur.

İslam kültüründe ‘cemaat’; İslâm ümmeti topluluğunu ifade eden bir kavramdır. Dünyadaki bütün müslümanlar, yani İslam ümmeti bu anlamda bir bütün halinde ‘cemaat’tırlar.

Bu cemaatin ana özelliği, aynı Tevhid Dini’ne inanmaları, aynı kıbleye yönelmeleridir.

Bu cemaatin imamı (lideri) Muhammed (sav), yol haritası Kur'an, vatanı bütün müslümanların yaşağı beldeler, toplantı meclisi mescidler, şiarı (sembolü) Allahu ekber (ezan), bayrağı (rayet'i) Tevhid'tir (Lâilahe illallah, anayasası 'Amentü'ye-iman ilkelerine'  biat etmektir

 

  • Cemaat şuurlu birliktedir

Geniş anlamıyla İslâm cemaati Muhammed (İslâm) ümmetidir. Bu ümmetin (cemaatın) mensupları rastgele, tesadüfen veya şartların bir araya getirdiği kimseler olmamalı.

İman veya İslâmî hayatı tercih bilinçli bir tercih olduğu gibi, İslâm cemaatine mensubiyet de bilinçli bir seçimdir.

İslâmî kimlik aynı zamanda İslâm cemaatı kimliğidir. Her müslüman bu işin böyle olduğunun farkında olmalıdır.

Cemaat, şuurlu bir birlikteliktir. Kuru kalabalık, yani kitle (cemadât) değildir. Kitle (cemadat), şartların bir araya topladığı kalabalıktır. Yolu ve hedefi belli değildir. Asgari müşterekleri bile ortada yoktur. Belki bir çıkarın, belki etkili bir rüzgârın, belki gözü açık bir propagandacının bir araya topladığı bir sürüdür.

Bir topluluğun cemaat adını alabilmesi için, o topluluğun belli bir fikir etrafında, belli bir hedefe gitmek üzere bir araya gelmesi, belli ilkelere bağlı olması ve başlarında cemaat ile özdeşleşmiş, aynı amaca bağlı yetkin bir imamın (önderin) bulunması idealdir.

 

  • İslâm cemaatinin örneği namaz cemaatıdır

Kur’an ve Sünnet’in çizdiği çizgide birlik oluşturabilen (vahdet olabilen) müslümanlar cemaattırlar. Bu cemaat hem Kur’an ehlidir, hem Sünnet ehlidir. Çünkü onlar Kur’an’a ve Sünnet’e uyma çabasında olan mü’minlerdir.

İslâm cemaatinin en küçük örneği, müslümanların namazda bir araya gelmeleridir. Cemaatle namaz, İslâmî cemaatin temelini atar, müslümana cemaat şuurunu kazandırır.

Namaz cemaati, müslümanlara İslâm cemaatini oluşturmada önemli ipuçları verir. Namazın bu rolünü düşünürsek Peygamber'in (sav) neden ısrarla cemaatla namaz kılmayı emrettiğini daha iyi anlarız. Mü’minler kendi aralarında seçtikleri ya da uygun gördükleri bir namaz imamının arkasında cemaat olurlar, saf tutarlar. Onunla birlikte hareket ederler, onunla beraber namazı tamamlarlar.

Cemaatla kılınan namazdaki hiyerarşik düzen, müslümanların oluşturacağı toplumun düzenine de bir işarettir.

Namazda önde imam olur ve bütün cemaat yerin genişliğine göre onun arkasında sıra halinde saf tutar. Buradaki düzen piramit düzeni değil, eşitlik ve kardeşlik düzenidir. Çünkü İslâm cemaatinde soylular ve imtiyazlılar sınıfı yoktur. Hiç kimse diğerinden üstün değildir. Seçtikleri imam bile onlardan biridir ve yalnızca namazda onların bir adım önündedir.

 

  • İslâm cemaatı gerçeği

İslâm toplumunda herkes birbirinin kardeşidir. Tıpkı namazda saf tuttukları ve beraber oldukları gibi, eğer mümkünse, şartlar elveriyorsa kendi aralarından seçtiklari ehl-i hal ve’l akd (imam, halife, emir sahibi, veliyyü’l-emr) yetkilisinin başkanlığı altında dünya ve din işlerini yürütürler. Allah’ın dinine uygun yaşamaya çalışırlar.

Onların önderleri kendileri gibidir, hiç bir üstünlüğü yoktur ve onların serbest oylarıyla (biatlarıyla) seçilmişlerdir. Namazdaki imam gibi yetkileri sınırlıdır ve o Allah’a itaat ettiği müddetçe müminler de ona itaat ederler.

Bir kimse, cemaat istemediği halde onlara namazın imamı olamadığı gibi hiç kimse de ümmet istemediği halde zorla, diktatörce onlara imam (yönetici) olamaz.

Mü’minler, tıpkı namazda olduğu gibi toplum hayatında da birbirlerinin yanındadırlar ve bunun niçin böyle olması gerektiğinin farkındadırlar.

Onların cemaat oluşu bilinçli bir tercihtir. Aralarındaki bağ iman bağıdır; soy, hemşehrîlik, ırk, kabile, hizib, parti, ya da vatandaşlık, hele hele çıkar beraberliği hiç değildir.

Bu elbette en ideal olandır. Bütün müslümanların bir imamın (halifenin) liderleri altında bir ümmet (cemaat) olmaları güzel temennidir. Ancak tarihen sabittir ki İslâm tarihinde bu gerçekleşmediği gibi, günümüzde de müslümanların bunu gerçekleştirme güçleri bulunmamaktadır.

Ama ‘cemaat olmak’ müslümanlara inandıkları dinin emri.

Ama bu nasıl olacak?

Bazen bütün müslümanların bir önderin (imamın) yönetimi altında bir araya gelmeleri mümkün olmayabilir. Şartlar buna müsaade etmeyebilir. Günümüzde müslümanlar farklı coğrafyalarda ve farklı bağımsız ülkelerde yaşamaktadırlar. Bir çok ayrı siyasî güç müslümanlara hakim durumdadır.

Buna rağmen onlar İslâmın genel esasları ve hedefleri etrafında bir cemaat olmak durumundadırlar. Onlar birbirlerinin kardeşidirler. Herkes birbirinin destekçisi, yardımcısı ve duacısıdır.

Müslümanlar bulundukları yerde, az da olsalar cemaat anlayışını yaşatabilirler. Bir amacı, ya da bir hedefi gerçekleştirmek üzere bir araya gelebilirler, grup çalışması yapabilirler. Vakıf, dernek, parti ve teşkilat çatısı altında örgütlenebilirler.

Bu şekilde oluşan cemaatlar, kendi aralarında bazı prensipleri uygulasalar bile, diğer müslüman cemaatlarla İslâm kardeşliği çerçevesinde ilişki kurarlar, ayrılık gütmezler, onlara sırtlarını dönmezler.

Bir cemaatin İslâmî olup olmaması, onun İslâmî prensiplere ne kadar uyduğuna bağlıdır.

Belli bir amacı ve çalışmayı gerçekleştirmek üzere bir araya gelen cemaatler, tefrikaya sebep olmamalı, müslümanları bölüp-parçalamamalıdır. Dinde ayrılık güdenlerin ve kendi cemaatının veya grubunun görüşlerini, prensiplerini din haline getirenlerin son derece hatalı oldukları açıktır.

‘En iyi cemaat biziz’ iddiası geçersizdir. ‘Nuhun gemisi bizde, bizim gemiye binmeyenler, bizim lidere biat etmeyenler battı’ demek kökten yanlıştır.

Kur’an’da ve hadislerde sı sık müslümanların kardeşliğini vurgulanmakta, onlar ‘vahdet’e davet edilmektedir.

Müslümanlar, yaşadıkları yerlerde azınlık da olsalar cemaat olmaya çalışmalılar. Bunu yapmazlarsa ve cemaat şuurunu diri tutmazlarsa; cemaat olmanın avantajlarını ve nimetlerini kaçırırlar.

‘Cemadat’, yani şuursuz, sıradan sürü haline gelirler. Sürüleri güden çobanlar da her zaman bulunur.

 

  • Cemaat olmanın önemi

İslâm cemaat dinidir. İslâmın ilke ve prensipleri en güzel şekilde cemaatla beraber yerine getirilir. Peygamberimiz Medine’de bu örnek cemaati kurmuş ve nasıl olacağını göstermiştir. Böyle bir cemaat mü’min için koruyucu bir elbise, mü’minler için bir kale gibidir.

Cemaat olan mü’minler birbirlerini daha iyi tanırlar, birbirlerini sever sayarlar, destek olurlar, yardımda bulunurlar. Birbirlerinin durumlarından haberleri olur, birbirlerinin eksik taraflarını tamamlarlar. Tıpkı bir vücut gibi birbirlerinin acısıyla hemhal olurlar. (Buharî, Edeb/27, 8/12. Müslim, Birr/17, Hadis no: 2586, 4/1999)

İslâmî cemaat, Kur’an anlayışı ve Peygamber’in yolu üzerine kurulur. Onların arasında kardeşlik, karşılıklı yardımlaşma, dayanışma, fedakârlık ve saygı vardır. Onların arasında soy, sınıf, kabile, meslek, bölge üstünlüğü gibi şeyler yoktur.

Kur’an, müslümanları Kur’an etrafında bir araya gelmeye davet ediyor. (3/Âli İmran, 103) Dinlerini parçalayanlar gibi parça parça olmaktan sakındırıyor. (30/Rûm, 32)

Allah (cc), kuvvetli bir bina gibi bir araya gelip kendi yolunda cihad eden mü’minleri sevmektedir. (61/Saff, 4)

Peygamber (sav) buyuruyor ki:  “Cemaat rahmettir, tefrika (ayrılık çıkarma) ise azaptır” (A. b. Hanbel, 4/145)

İslâma göre cemaat olma o kadar önemlidir ki, iki kişi bir araya gelseler, hemen cemaat olmaları tavsiye edilir. (Buharî, Ez’an/35. İbni Mace, İkameti’s Salat/44, no: 972-975. Nesâî, İmame/43-44)

 Beş vakit namaz için cemaat olamnın emredilmesi, Cuma ve Bayram namazlarının cemaatle kılınması mü’minlerdeki cemaat şuurunu kuvvetlendirir, onları birbirine yaklaştırır, aralarındaki kardeşlik ilişkilerini artırır. Bununla beraber cemaatı nasıl anlamamız gerektiğini de öğretir.

Cemaat demek ki sadece belli bir siyasi birliktelik, ya da belli bir isim belli ilkeler altında bir araya gelip şu’cu-bu’cu olmak değil; mü’min olarak tıpkı namazda olduğu gibi, kimi zaman bedenlerin, kimi zaman da sevgilerin, ilgilerin, duaların, güzel duyguların, kardeşlik bağlarının yakınlaşması demektir.

İnsan yaratılışı gereği toplum halinde yaşamak zorundadır. İslâm, müslümanları şuurlu bir toplum olarak yetiştirmek istiyor. Bir arada yaşama bilinci, fedakârlığı, başkalarını hesaba katma; hak ve hukuka uyma ahlâkını, yardımlaşma, acıları paylaşma, nimetleri ve külfetleri bölüşme anlayışını geliştirir.

İslâm cemaati, Son Peygamber’e ve ilâhi vahye inanma mantığı üzerine kurulur ve gelişir. Bu cemaatin gayesi de müslüman kimliği daha iyi korumak ve Allah’ın hükmüne daha güzel bir şekilde uyabilmektir.

Cemaat ümmet olmaya adaydır.

Ümmet de insanlığa hak ve hakikat konusunda önderlik yapacak, örnek olabilecek topluluk demektir.

 

  • Netice-i kelâm

Peygamber (sav) şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz İsrailoğulları yetmişbir fırkaya bölündüler. Bunların yetmiş fırkası helâk oldu, birisi kurtuldu. Muhakkak benim ümmetim de yetmişiki fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yetmişbiri helâk olacak birisi de kurtulacak. Dediler ki, ‘Ey Allah’in Rasulü! Bu kurtulacak olan fırka hangisidir?’ Rasulüllah (sav) buyurdu ki: ‘Cemaattir, cemaattir’” (A. b. Hanbel, 3/145. nak. İslâm Düşüncesinde 73 Fırka Kavramı, s: 26)

Bazı rivâyetler de fırka sayısı farklılık göstermektedir. Bazılarında hiristiyanların adı geçmemekte, bazılarında ise islâm ümmetinin yetmişiki veya yetmişüç fırkaya ayrılacakları söyleniyor.  Bazı rivâyetlerde kurtulacak fırkanın Peygamberin ve sahabelerinin bulundukları yol üzerinde olanlar denilerek, adeta yukarıda geçen hadisteki ‘cemaat’ kelimesi açıklanıyor. (Ebu Davud, Sünnet/no: 4597.  İbni Mace, Fiten/17, no: 3991, 3992, 3994, 3995.  Darimí,  Siyer/75, no: 2521. Tirmizí, İman/18, no: 2640. A. b. Hanbel, 3/120. nak. İslâm Düşüncesinde 73 Fırka Kavramı, s: 22-27)

Hadiste, ‘fırka-i nâciye-kurtulan grubun’nin cemaat olduğu söyleniyor.  

Müslümanların ırkı, bölgesi, mezhebi, meşrebi, tarikatı, partisi, içinde yaşadığı sosyal düzen veya siyasí sistem ne olursa olsun; eğer Kur’an ve Sünnet’in idealleri ve hedefleri doğrultusunda fikir birliği, heyecan ve hedef birliği yapıyorsalar, onlar cemaat olmuşlardır ve fırka-i nâciye’den olmaya adaydırlar.

Sayıları az da olsa, adı olmasa da, yerleri adrsleri, tabelaları olmasa da. Zira cemaatten maksat isim, teşkilat, tabela, klik, rozet –cılık-culuk değil; yukarıda kısmen sayılan İslâmın ölçüleri ve hedefleri için bazen bedenen, bazen uzaktan vahdet, kardeş (ahi-veli) olabilmektir. 

Ayrı ülkelerde yaşamak, ayrı siyasí fikirlere sahip olmak, amelde farklı mezheblere uymak, farklı gruplarla çalışmak, bazı faaliyetleri ve hizmetleri  yapmak üzere gruplar/cemaatler oluşturmak, hatta prensipleri İslâma aykırı olmayan partilerle çalışmak mümkündür ve bazen de ihtiyaçtır.

Ama bütün bunlar İslâmın prensiplerinin önüne geçmemeli, içinde bulunulan yapı İslâmın kendisi zannedilmemeli, adı belli bir cemaata mensup olmayı kurtuluş saymamalı, başka müslümanları dışlamamalı.

Mü’minler, cemadât olma yanlışlığından cemaat olma şuuruna yükselmelidirler.

Hüseyin K. Ece

25.04.2015

Zaandam