Muaviye yerine oglu Yezid'i halife tayin edince buna pek çok sahabe gibi Abdullah ibnu'z-Zübeyr de karşı çıktı. Onlar Yezid'i müslümanlara başkanlık yapmaya ehil görmüyorlardı. Abdullah ibni Zübeyr şöyle dedi:

«Sarhoşa asla biat edemem...» ve ona biat etmedi Kendisi halifliğini ilan etti. Mekke'yi hilâfet merkezi yaptı. Hicaz, Yemen, Basra, Kufe, Horasan ve Şam hariç Suriye'nin tamamını idaresi altına aldı. Bütün, bu bölgelerin halkı ona biat etti...

 

Fakat Emevîler yerlerinde duramıyolar, ona karşı devamlı savaş açıyorlar ve çoğunda da hezimete uğruyorlardi.

Nihayet Abdulmelik îbn Mervan'm devri geldi. Abdulmelik, Adem oğlunun en bedbahtlarından, zorbalıkta ve günâh işlemede en hızlı­larından birisini Mekke'deki Abdullah'a saldırması için görevlendirdi.

İşte o kişi, âdil imam Ömer îbn Abdülaziz'in, hakkında:

«— Her millet hatalarını getirse, biz de sadece Haccac'ı getirsek tamamen onları tercih ederdik!,.» dediği Haccac es-Sekafîy'di.

Haccac paralı ve parasız askerlerinin başında Ibnu'z-Zübeyr'in lâfet merkezi Mekke'yi basmaya gitti. Abdullah İbnu'z-Zübeyr'i as­kersiz ve yardımcisız bıraksınlar diye halkın yiyecek ve içeceğini ke­serek altı aya yakın Mekke'yi muhasara etti.

Öldürücü 'açlığın baskısı altında çoğu teslim oldu, Abdullah ken­disinin yapayalnız kaldığını gördü. Kendisini ve hayalını kurtarma fır­satları daima hazır olmasına rağmen sorumluluğunu sonuna kadar ta­şımaya azmetti. O gün yetmiş yaşında olduğu halde, efsanevi bir ce­saretle Haccac'in askerleriyle savaşıyordu!...

Bu eşsiz davranışının güvenli bir tablosunu, ancak hayatının sön saatlerini yaşayan Abdullah'la büyük ve şerefli annesi Esma Bint Ebî Bekir arasında geçen konuşmaya kulak verdiğimiz zaman görebile­ceğiz.

Abdullah annesine gidip durumuyla ve kendisini bekliyen aşikâr sonla ilgili nazik bir tabloyu onun önüne koydu...

Esma ona:

«Oğlum! Sen kendini daha iyi bilirsin. Eğer hak yolda olduğuna in fiıyorsanjve hakka davet ediyorsan, hakkın yolunda ölünceye kadar onda diren ve Benî Ümeyye oğlanlarına kendini maskara etme.

Eğer dünyayı istiyorsan, sen ne kötü kulsun, kendini de mahvet­miş, arkadaşlarını da mahvetmiş  olursun» dedi.

Abdullah şöyle cevap verdi:

«— Anneciğim! Vallahi, ben dünyayı istemedim ve ona meylet­medim de. Allah'ın hükmünden asla sapmadım, zulmetmedim ve emanete hıyanet etmedim».

Annesi  Esma:

«— Sen benden önce veya ben senden önce Allah'a kavuşursak, umarım ki, güzel  bir sabır üzere bulunurum.

Allah'ım! Geceleyin namaz kılmak için uzun süre ayakta kalma­sına, oruç tutmak için kavurucu sıcaklarda susuz kalmasına ve baba­sıyla bana itaat etmesine acı...

Allah'ım! Onu sana havale ettim. Onun için takdir ettiğine razı oldum. Bana Abdullah İbnu'z-Zübeyr hakkında sabredenler ve şükre-denler sevabı ver» dedi.

Birbirleriyle kucaklaşıp vedalaştılar.

Benzeri olmayan acı bir savaşla sona eren bir süre sonra, bü­yük şehîd, Haccac'ın yeryüzündeki bütün hakaret ve adîlikleri kendi­ne ayırdığı bir vakitte ölüm darbesini aldı. Haccac, içini rahatlatmak ve intikam almak için ölü cesedi asmaktan başka birşey yapamadı!..

Annesi ayağa kalktı. O gün doksan yedi yaşında olmasına rağ­men asılı oğlunu görmek için kalktı.

Oğlunun karşısında eğilmeden dağ gibi dimdik durdu...

Haccac alçakça ona yaklaşıp şöyle dedi:

«— Anneciğim! Mü'mînlerin emiri Abdulmelik İbn Mervan sana iyi davranmamı tavsiye etti. Bir ihtiyacın var mı?.»

Esma ona şöyle haykırdı:

«— Ben senin annen değilim.

Ben ancak şu tepede asılı olanın annesiyim.

Benim sîze ihtiyacım yok...

Fakat sana Resûlüllah'tan (s.a.v.) duyduğum bir hadisi söyliye-ceğim: Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Sakif'ten bir yalancı ve helak edici (katil) çıkacak...»

Yalancının kim olduğunu gördük, katil de zannederim senden baş­kası değildir!.»

Abdullah İbn Ömer (r.a.) taziyede bulunmak ve sabra davet et­mek için ona doğru ilerledi: Ona da şu cevabı verdi:

«— Zekeriya'nin oğlu Yahya'nın başı İsrail oğullarının fahişele­rinden birine hediye edilmişken beni sabırdan ne alıkoyabilir kî?!...»

Abdullah İbnu'z-Zübeyr'i asmadan önce başını vücudundan ayı­ranlara söylenecek bundan daha şahane bir söz bulunabilir miydi?..

Abdullah'a selâm olsun...

Esma'ya selâm olsun...

Ebedî şehidler arasında onlara selâm olsun...

Müttakîler ve salihler arasında, onlara selâm olsun..

(Sahabe Hayatından Tablolar kitabından)