Kırşehirli Bekir Amca anlatmıştı.

Zaandam’da yetmiş yaşının üzerinde vefat eden Bekir amca ile bir ziyaretimde o günlerde gündeme gelen Ermenilerin katliam iddiları üzerine konuşuyorduk.

 

Onlar ikide bir 1915 yılında topluca Osmanlılar tarafından katledildiklerini, sürgüne gönderildiklerini dile getirip, bunun gündemde tutmak, bununla ilgili Avrupa meclislerinde karar aldırmaya, anıtlar dikmeye çalışıyorlardı.

Bu konular üzerinde konuşurken dedi ki, “bizimkilerde de hata var. Biz hiç Ermeni öldürmedik diye iddia etsek de gerçekler öyle demiyor. Ben çocukluğumda bazı şeyler duymuştum. Her şeyden önce eskiden Ermenilerle bizim insanlarımız komşu idiler, barış içinde yaşıyorlardı. Özellikle savaştan sonra (1. Dünya savaşı) bu barış ortamı bozuldu. İki halk arasına düşmanlık girdi. Dış güçlerin de kışkırtmasıyla, Ermeniler isyan ettiler. Yerli halktan gücü yettiklerine zulmettiler. Eh bizimkilerde rahat durmadılar. Suçluyu suçsuzu ayırt etmeden onlar da Ermenilere yapacakların yaptılar. İşte bir örnek:

Benim gençliğimde bizim köyde Yusuf Ağa vardı. Oldukça zengin bir adamdı. Sürü sürü koyunları, çiftlikleri, tarlaları vardı. Yanında pek çok adam çalışırdı.

Acaba bu kadar serveti nereden bulmuştu? Kendi mi kazanmıştı, babasından mı miras kalmıştı? Günahı başına, derlerdi ki o serveti alınteriyle değil, haram yoldan ele geçirmişti.

Bindokuzlu yirmili yıllar... Birinci Dünya savaşı sona ermiş, Osmanlı yıkılmış ve Anadolu’nun çoğu işgal edilmişti. Sonra Anadolu insanı işgalcilere başkaldırdı. İşgalciler yavaş yavaş Anadolu’dan ayak çekmeye başlamışlardı. Tabii bu arada işgalcilere yardım eden yerli Ermeni ve Rumlar da buralardan kaçmaya başlamışlardı. Bu bozulmadan, ya da düşmanlıktan hiçbir şeye karışmayan, işinde gücünde olan azınlıklar da etkilendi.

Bizim oralarda o zamanlar çok zengin bir ermeni vardı. Adına ne diyorlardı bilmiyorum. İşgalcilere yardım ettiği şüphesiyle aranmaya başlandı. Adamcağız arandığını duyunca atına atlamış ve bizim köye gelip, korunma ümidiyle yukarıda adı geçen Yusuf Ağa’ya sığınmış.

Yusuf Ağa’ya demiş ki;

-Ben bir şeye karışmadım, sen de biliyorsunuz. Şu kadar zamandan beri birbirimizi tanırız, beraber yaşayıp gidiyorduk. Şimdi ise durum benim için tehlikeli. Ortada bir yanlış anlama var. Galiba bani suçlu sayacaklar ve cezalandıracaklar, belki de öldürecekler. Ben kendimi ne savunabirim, ne de bu aşamada beni savunacak birini bulabilirim. Ne olur, beni himayene al, beni koru ve suçsuz olduğuma şahitlik yap, bu vartayı atlatayım. Şu anda jandarmalar peşimde. Ha geldiler ha gelecekler. Ne olur beni koru, bütün malımı sana veririm.”

Bizim Yusuf Ağa’da demiş ki;

-“Komşu biliyorsun şu durum çok nazik. Seni korursam beni de suç ortağı sayarlar. Seni burada koruymam ama, hiç olmazsa kaçmana yardım edebilirim. Sen en iyisi şu tarafa doğru git. İlkeride dağ köylerine denk gelirsin, oradan da bir yolunu bulur, kaçarsın. Jandarmalar gelince ben onları bir bahane bulur oyalarım. Başka tarafa gitmelerini sağlarım.”

Ermeni komşu caresiz onun dediğine uymuş ve atını sürüp gitmiş. Aradan fazla zaman geçmeden bir kaç jandarma gelmiş. Tabii o civarın en namlı adamı Yusuf Ağa olduğu için ona uğramışlar ve falanca Ermeni’den haberi olup olmadığını sormuşlar. O da diliyle haberim yok derken göz ve el işaretiyle Ermeni komşunun gittiği tarafı göstermiş.

Bir müddet sonra Ermeni komşunun bir kırda jandarmalar tarafından öldürüldüğü haberi geldi.

Ne mi oldu?

Ermeni komşu ölünce evi dağıldı, zaten ailesi, her bir komşusu, akrabası ya öldü, ya da bir yerlere kaçtı. Dolaysıyla bütün o servet sahipsiz kaldı.

Ee Yusuf Ağa varken kim ondan habersiz o mala el sürebilirdi ki?

Hükümet adamlarıyla da zaten arası iyiydi. Üstelik o Ermenin’nin yakalanıp cezalandırılmasına yardımcı olmuştu? Kim ona hesap soracaktı ki. Onlar da ona göz yumdular. Dolaysıyla Yusuf Ağa, o Ermeni komşunun malının üzerine yattı, ele geçirdi. Daha sonra da üzerine tapu ettirdi.

Anlatanların yalancısıyım, derler ki Yusuf Ağa, sırf adamın servetine konmak için adamı hem korumamış, hem de söz verdiği halde arkasından ona ihanet edip, hangi tarafa kaçtığını, nereye saklanacağını jandarmalara ihbar etmiş. Adam öldürülünce de malına el koymuş.   

 

23/5/1997

Zaandam

Hüseyin K. Ece