Ali Ş. hocaefendi anlatmıştı:

Seksenli yılların başında Kadınhanı’nda müftülük yapan Mehmed Emin hoca kürsünde anlatmış. Bir gün Ankara’dan müfettiş imamları teftiş için Kadınhanı’na gelmiş. Bir camiide öğle namazını kıldıktan sonra imam efendinin fıkıh (ilmihal) bilgini öğrenmek için hocaya bazı şeyler sormak istemiş.

-Muhterem hocam, bir şey sorabilir miyim? O da buyurun demiş.

-Şöyle kenara çekilelim de.

Kenara çekilmişler ve müfettiş gayet ciddi bir şekilde:

-Bak hocaefendi ben resmi görevliyim. Aldığımız bir duyum üzerine buradayım. Duyduğumuza göre sen istibracı imişsin, doğru mu?

Hocaefendi önce şaşırmış, afallamış ve sonra da;

-Yok öyle şey ben istibracı değilim demiş. Müfettiş üstelemiş:

-Ama öyle duyum aldık, istibra işleriyle uğraşıyormuşsun?

Hoca gayet ciddi, korkarak:

-Emin olun benim istibra işleriyle hiç bir ilgim yok. Müfettiş:

-Ama şikayetler bu yönde, ibtibracı olduğun şeklinde.

Hoca bu sefer yemin billah ederek istibracı olmadığını, istibra işleriyle uğraşmadığını, bir yanlışlık olduğunu söylemiş.

Müfettiş de artık fazla sıkıştırmamış.

(Not: İstibra; özellikle küçük abdestten sonra abdest almadan biraz beklemek, yürümek veya öksürmek, idrar yollarından son damlanın temizlenmesini sağlamak demektir.)