Kardeşim Ömer Ece’ye komşusu Mehmet Bahadır anlatmış:

Yıl 1995 Mehmed Bahadır hanımıyla ve arabayla izine gidiyor. O zamandan Balkanlarda sorun olduğu için İtalya üzerinden gitmeye karar vermiş.

Saatler, -hatta kendine göre günlerce- süren bir yolculuktan sonra İtalyanın Bari limanına varıyor. Daha önceden bilet almadığı için oradan alması gerekiyor. Ancak bir türlü uygun fiyata bilet bulamıyor.

Sağa sola dönüp dururken onun bu durumunu gören kendileri gibi Almanya’dan Türkiye’ye izine giden bir baba ve kızı onlara yol göstermiş, yardımcı olmuşlar. Bir gişe göstererek ‘şuraya gidin orada uygun fiyata bilet bulabilirsiniz.’  ‘Bugünlerde buralada kurtlar çoktur dikkat edin. Her gişeden bilet alınmaz. İzin mevsiminde herkes tutturabildiğine bilet satabilir. Sahtesi de olabilir, dikkat etmek gerekir’ diye de tenbihlemişler.

O da onların işaret ettiği gişeye gidiyor ve gerçekten memnun olacağı uygun fiyata ve istediği saatte Yunanistan’ın İgomonetsa limanına bir bilet bulmuş. Arkasından sevinmiş ve adam ile kızına teşekkür etmiş.

Bu arada hanımına da şöyle demiş:

-Hanım görüyorsunuz ne akıllı adam. Belli ki kızı da öyle. İkisi de gözü açık vesselâm.

 Hanım da çaresiz ‘evet’ anlamında başını sallamış.

 Neyse feribota binmişler, hareket saati gelmiş ve hareket etmişler. Mehmed efendi güvertede gezerken bir ara o akıllı dediği adam ve kızı ile karşılaşmaz mı? Ama yüzleri biraz asıkmış. Yüzlerinin asık olduğunu anlamış ama durup dururken ne desin? Ya da bana öyle gelmiş olabilir diye geçiştirmiş. Merhaba ve teşekkür faslından sonra adam başına gelenleri şöyle anlatmış:

-“Sizden ayrıldıktan sonra feribotun hareket saatini beklerken iki tane italyan yanımıza yaklaştı, gâh ingilizce, kâh yarım almanca ile kamere sattıklarını, markasını, marifetlerini, kalitesini anlattılar, almak isteyip istemediğimizi sordular. Biz de lazım olmadığını söyledik. Birisi elindeki numûneyi gösterdi, işte bakın dedi, bizi ekranından baktırdı, çekim yapıp bize gösterdi, bizim de çekim yapmamıza izin verdi. Kamera iyi idi ve fiyatı da çok uygundu.

Nasıl edelim derken baba kız almaya karar verdik. Fiyatı biraz daha kırdıktan sonra anlaştık ve kamera yüklü paketi teslim aldık. Bayağı ağırdı, demekki kaliteli bir mal idi ki bu kadar ağırdı. Tabii olarak açıp bakmamız gerekir. Ambalaj orijinal görünüyor, şüphelenecek bir şey yok. Buna rağmen açmak istedik Ama rica ederek  dediler ki;

-“Bunlar kaçak, lütfen burada açmayın, ne olur ne olmaz, bir kontrol olursa sizin de bizim de zararımıza olur. Gemiye bindikten sonra dilediğiniz gibi bakarsınız, hatta yolculukta gördüklerinizi kaydedebilirsiniz. İçinde pili de var, çalışmaya hazır.”

Biz de çaresiz adamlara inandık ve parasını verip kamerayı aceleyle arabaya koyup yerleştirdik.

Gemiye bindik, arabaları gösterilen yere parkettik ve eşyalarımızı yanımıza alıp odamıza çıktık. Tabii kaliteli olduğu için ağır kameramızı da beraberimizde aldık. Odaya yerleştikten sonra merakla ve heyecanla kameranın ambalajını açmaya başladık. Ambalajı temamen açınca ne görelim, pakette kamera yerine bir kaç tane ağır tuğla...

Kızımla beraber kahrolduk... Giden paraya mı yanalım, aptal yerine konulduğumuza mı...”

Mehmed Bahadır, bu olayı duyduktan sonra “ne gözü açık adam” değerlendirmesini kendi kendine geri aldı.

16.7.2000

Haigerloch