İsmi bende saklı bir arkadaş anlatmıştı:

Anadolunun pek çok yöresinde kerâmet Kur’an’a göre değer, şeref, Allah’ın ikramı olmasına rağmen, olağanüstü olay, şeyhlerin marifeti şeklinde bilinir.

Birileri de bu kanaati kendi çıkarı için kullandı, kullanabilir. İşte buna tipik örnek:

Doğu ve Güneydoğu illerinde medrese sahipleri, eğitim veren, sivil eğitim imkanlarını hazırlayanlar genelde kendilerine şeyh denilen kimseler ya da aileleri olurdu. Şeyhlerin peygamber sülâlesinden geldiklerini, kerâmet (oalağanüstü) ehli olduklarını iddia etmeleri onların etkisini güçlendirici şeylerdi.

Bazıları her yıl hasat mevsimi köy köy dolaşır köylünün ürününden onlarına payına ayrılanı alırlardı.

Hikâyemizin aktörü olan şeyh A. da peygamber neslinden gelmeyen ama halk dilinde şeyh sülâlesinden (ocak’tan) geldiği için ve ona izafe edilen bir kaç kerâmetinden dolayı şeyh ilan edilmiş biri idi. Her yıl köy köy dolasıp topladığı mahsulle, yiyeceklerle geçimini sağlardı.

Yine mahsül toplamak için geldiği köyün birinde sevinçle karşılanmış. Şeyh A. bu sevincin nedenini anlayamaz. Zira şimdiye kadar hiç bir yıl böyle karşılanmamıştı. Köylü ondan bu gece köyde kalmasını ister. Zira bu gece iki seyhin aynı anda köye teşrifinden dolayı bir deneme yapılacak ve hangi şeyhin daha büyük olduğu ortaya konulacaktı.

 
Köy odasındaki ziyafetten sonra şeyh A. ile şeyh B. yan yana otururlar. Köylü onlara, hangisinin daha büyük olduğunu sorar. İkisi de bunu bilemeyeceklerini söylerler. Köylüler onlara, kimin büyük olduğu anlaşılmadan bu sefer ikisine de mahsul vermeyeceklerini söylerler.

Hangisinin daha büyük olduğu nasıl anlaşılacak? Tabii kerâmet (olağanüstü) göstererek.

Köylü, hadi gösterin hünerinizi, kerâmet buyurun. Kimin kerâmeti büyük olursa bu seneki mahsulü o hak edecek derler. Aslında her ikisi de okumuş değildi. Düzeyli islâmi bilgileri de yoktu. Ama şeyh olarak geçinirlerdi. 

 

Bizim o taraflarda o zaman taze incir sütünün henüz yeni sağılmış süte karıştırılmasından yoğurda benzer ‘deleme’ denilen yiyecek yapılırdı.

Şeyh A. incir sütü olmadan kim deleme yapabilir diye sormuş.

Herkes bunun imkansız olduğunu söyleyince, iki bakraç süt istemiş. Bir bakracı şeyh B.ye sunup bu sütten deleme yapmasını istemiş. Onun incir sütü olmadan bunu yapamayacağını bildiği için sırasını rahatlıkla ona vermiş. Şeyh B. bir şeyler okuyup bakraca üflemiş.

Sıra Şeyh A.ya gelmiş. O da bir şeyler okuyarak çaktırmadan çeketinin yenini süte batırarak sütü karıştırmış. Bir süre sonra Şeyh A.nın deleme’si yoğurt gibi kalıp tutarken Şeyh B.nin sütü olduğu gibi duruyordu.

Bu kerâmeti gören köylüler Şeyh A.yı büyük şeyh kabul edip bundan sonra her yıl mahsüllerini sadece ona vereceklerini söylemişler.

İncir sütü olmadan deleme olur mu? Şeyh A. gerçekten kerâmet mi göstermişti?

İşin sırrını Şeyh A.nın kendisi birara babama bizzat anlattı.

Şeyh A.nın devamlı yaptığı bir adeti varmış. Günlük hayatında çok gezermiş. (O zamanlar fazla araba olmadığı için insanlar bir yerden bir yere atla, merkeple veya yaya giderlerdi.) Rastgeldiği incir ağaçlarının sütlerini çeketinin yenine sürermiş. Bu süt kurusa bile tortusu ceketin yeninde kalırmış. Bir çobanla karşılaştığı zaman ondan taze süt isteyip deleme yapmak istediğinde incir sütü ceketinin yeninde hazır olurmuş.

Şeyh B. ile yarışmasında aynı şeyi yapmış. Ama köylüler de, Şeyh B. de bunun farkına varmamış. Keramet zannetmişler.