M. Göktaş anlatmıştı:

"Bizim Kayserili bir tanıdık kamyonuyla Izmir’e doğru gidiyormuş. O zamanlar da bile İzmir’e doğru yol otoban gibi geliş ve gidiş yolları ikişerli şerit halinde imiş.

 

Kamyon normal seyrinde giderken bizim tanıdık hafif dalmış. Tam o sırada yanından geçen kamyonun soför mahalli ile kasanın arasına bağlanan bir köpek kendi hizasına gelince birden havlamaya başlamış. Bunun üzerine bizim şoför birden irkilip paniğe kapılmış. Araba bir sağ bir sola, bir yolun bu tarafına, bir öbür tarafına derken kamyon devrilmiş. Diğer araba ise çekip gitmiş. Arkada ne olduğuna bakmadan. 

Araba öyle bir devrilmiş, öyle bir devrilmiş ki, sanki hesaplanmış olarak, yolun kenarına, yola parelel bir şekilde, adeta kenara parkeder gibi, tersine dönmüş. Tekerler yukarıda, kasa aşağıda, yerde; öylece kala kalmış.

Bizim şaşkın soförün aklı fikri karışmış, şok olmuş, dünyası kararmış, biraz sonra kendine gelmiş. Arabanın içinde o da tersine dönmüş, fakat kendisine bir şey olmamış. Neyse biraz korkarak, biraz merakla arabadan dışarı çıkmış. Bakmış ki, araba tersine dönmüş. Sırtüstü yatıyor. Neyse bu kadar ucuz atlattığı için Rabbine şükretmiş.

Derken geçen araçlardan inenler gelmişler, geçmiş olsun demişler. Hal hatır sormuşlar, nasıl oldu diye merakla sormuşlar. O da şaşkın bir şekilde olanları anlatmış durmuş ki şaşkınlığı hâlâ geçmemiş.

Neyse olan olmuş, madem ölü ve yaralı yok, madem kimseye veya başka arabalara zarar vermemiş, yapılacak iş, Karayollarına haber verip bir vinç temin etmek ve arabayı tekrar ayakları üstüne çevirmek. Eh o zaman ufak tefek hasarlara bakılır ve tamiri sonradan düşünülür.

Orada olanlar yardımcı olmuşlar, bir vesile ile ilgililere haber verilmiş. Durum anlatılmış ve seyyar bir vincin gelmesi temin edilmiş. Vinç gelmiş, ilgililer arabayı nasıl kaldıracaklarını hesap etmişler. Zor bir şey değil elbette. Kasanın arka kısmına zincirleri takacaklar, vinç kaldıracak, kaldıracak, kamyonun bir tarafi kalkınca vinç hafif geri çekilecek ve araba tekrar tekerlerin üzerine yavaş yavaş indirelecek. İşte bu kadar.

Öyle yapmışlar,  vincin yetkilisi zinciri kasanın orta kısmında bir yere bağlamış, sonra da bizim şaşkın şoföre demiş ki sen burada dur. Ben yavaş yavaş kaldırayım. Bir sakatlık olmasın, kasaya da zarar vermeyelim.

Denildiği gibi yapılmış. Bizim şoför ve orada olan bir başka adam kasanın arkasına, ama vinci görecek şekilde durdular. Vinç yavaş yavaş kamyonu bir tarafından kaldırmaya başlamış. Bizim şoför eliyle yavaş yavaş kaldır kaldır diye işaret ediyormuş. Buraya kadar her şey yolunda gitmiş. Ama kasa yarım metre kadar kalkınca bizim şoför feryat etmeye başlamış:

-“Durun durun, kaldırmayın.”

Ne oldu, bir sakatlık mı var, birine bir şey mi oldu? Herkes merakla sormaya başlamış;

 -Yahu be adam ne oldu ki bu kadar yüksek sesle durun durun, kaldırmayın diye bağırıp duruyorsun?

Kayserili şoför, şaşkın şaşkın bir etrafina bakıyor, bir arabanın altına bakıyor, sanki dili tutulmuş, konuşacak halde değil.  Orada olanlar, ne oldu sorularıyla üstüne gelince eliyle arabanın altını işaret etmiş;

‘-Bakın bakın’ demiş.

Onlar da bakmışlar. Aaa bir de ne görsünler, kamyonun kasasının altında dört tane daha teker. Normal otomobil tekeri. Ayakta duruyor, otomobilin de alt kısımları görülüyor. Hay Allah, yahu bu da neyin nesi. Soförün şaşırması haklı. Bu tekerler tersine dönmüş kamyonun kasasının altında ne arıyor?

Kimsenin bilmesi mümkün değil.

Neyse ilk şaşkınlık geçtikten sonra kasayı tekrar kaldırmaya başlamışlar. Kasa kalktıkça, alttaki nesne de yavaş yavaş görünmeye başlamış. Evet, siyah bir araba. Derken derken, kasa yükselmiş, araba iyice ortaya çıkmış.

Bir polis arabası.

İçerisinde de iki tane polis. Şaşkın bir şekilde, korku içerisinde bekliyorlar. Etrafa, adamlara bakıyorlar, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar.

Neyse kamyon tekrar tekerleri üzerine çevrilmiş. Otomobil de iyice ortaya çıkmış. Evet bu bir trafik polisi otosu. İçerisinde de iki görevli. İyi de burada ne arıyorlar. Bu nasıl iş?

Bir kamyon dengesini kaybediyor, tepetaklak oluyor, kasasının üstüne tersine dönüyor. Kurtarmaya gelenler kasanın tam ortasında, tekerleri üzerinde bir otomobille karşılaşıyorlar. Üstelik kimseye de bir şey olmamış. Polis arabasında az bir hasar varmış.

Polisler korkuyla dışarı çıkmışlar, herkes meraklı. Bizim şoför ise daha da şaşkın, dili tutulmuş gibi. Öyle ya, kazayı o yapmış, üstelik polis arabasına çarpmış, çarpmakla kalmamış, onu bir de altına almış, suçu birken beş olmuş, beşken yirmibeş olmuş. Şimdi işte yandığının resmidir.

Polislere sormuşlar,

-Yahu arkadaş ne oldu, ne hatırlıyorsunuz? Polisler demiş ki:

-“Biz  görevli olarak çıktık.. Buraya geldik ve yolun kenarına parkettik. Gelen geçen arabalara bakıyorduk. Sonra bir gürültü duyduk, ne olduğunu anlayalım derken birden o gürültü üzerimize geldi. Üzerimize bir şey kapandı ve her taraf karanlık oldu. Dedik ki herhalde kıyamet oldu.  Ne olduğunu biz de anlayamadık. Taki siz gelip de kamyonu üzerimizden kaldırıncaya kadar.”

Kayserilinin kamyonu dengesini kaybettikten sonra öylesine takla atmış ki, kasası tam polis arabasının üzerine kapaklanacak şekilde ters dönmüş. Araba da kasaya sığacak kadarmış, öyle bir denk gelmiş ki hayret. Kimseye bir şey olmadığı gibi, hem kamyonun, hem de polis arabasının hasarı da fazla değilmiş.

Bizim hemşeri bu olayı anlatırken, sanki hâlâ olayın şokunu yaşıyor, heyecanını  duyuyor. Belki de böylece kurtulduğuna hâlâ da inanamıyordu.

30/3/1978

Erzurum