Kayserili bir ağbi anlatmıştı:

Bundan bir kaç sene önce izine gittim.. İzinde şura-bura dolaşmaktan ziyade edebiyat ve dergi çevrelerine takılmaktan hoşlanırım. Bir arada Kayseri’de Erciyes diye bir dergi yayınlanıyordu. Oraya uğradım. Öteden beriden sohbet ederken, söz Selçuklulardan kaldığı sanılan küçük bir camiiye geldi.

Altmışlı yıllara doğru Kayseri’de bir ev Mustafa Kemal’in kaldığı ev olarak kabul edilmiş ve o evin müze yapılması kararlaştırılmış. Mustafa Kemal bir yurt gezisi sırasında Kayseri'ye bir gece uğramış. Akşamdan gelmiş, o evde gecelemiş ve sabahtan da oradan ayrılmış.

Yetkililer evi restore etmişler, çevresini düzenlemişler, hizmete hale getirmişler. Ama evin yanındaki eski bir mescidin varlığı, istenilen çevre düzenlemesine uygun düşmüyormuş. Hatta müzelik evin görüntüsünü de bozuyormuş. Bunun için yıkılmasının uygun olacağı sonucuna varılmış ve yıkmaya karar vermişler.

Bunu duyan vatandaşlar, öteye beriye başvurmuşlarse da sonuç çıkmamış. Göz göre göre bin yıllık bir âbide, kıymet bilmezler eliyle yıkıldı, yıkılacak. Elden bir şey gelmiyor. Yıkıma karar verenlerin arkası kuvvetli. O zamanlar, camilere kim sahiplik edecekti ki? 

Caminin yıkılacağından ızdırap duyanlar bir araya gelmişler, görüşmüşler, ama bir şey yapamamışlar.

Bir gün Caminin kapısında oturup karar kara düşünürlerken yaşlı bir köylü gelmiş, selâm vermiş. Hal ve hatır sorma faslından sonra demiş ki, “Yahu sizde bir hal var, niçin üzgünsünüz?” Adamlar da durumu olduğu gibi  anlatmışlar.

O köylü de demiş ki:

-Esef etmeyin,  onun da bir çaresi vardır. Sormuşlar:

-Nasıl? Adam demiş ki:

-Bu eve gelip misafir olan Mustafa Kemal, niçin bu camide namaz kılmış olmasın, düşünsenize. Adamlar:

-İyi de Mustafa Kemal’in namazla ne işi var?

Köylü de demiş ki,

-Siz böyle deyin bakalım, Mustafa Kemal’in namaz kılmadığını hangi babayiğit açıkça söyleyebilecek.

İyi bir fikir.

Adamlar meseleyi anlamışlar ve hemen orada söz birliği edip, camiyi yıkımdan kurtarmak için ortalığa bir şayia yaymaya karar vermişler.

Ertesi sabah namaza gelenler arasında fısıldamışlar,

-Söylendiğine göre Mustafa Kemal, Kayseri ziyareti esnasında bu camide namaz kılmış.

Bu söz kulaktan kulağa hemen yayılmış. Bir kaç gün sonra mahalli bir gazete şöyle bir bir başlık atmış:

"Atatürk’ün namaz kıldığı camii yıkılmak isteniyor."

Yetkililer hemen olaya el koyuyorlar ve araştırmaya başlıyorlar. Bunu kim iddia ediyor, arayıp buluyorlar. Onlar da tabii camiin önünde sözleşen bir kaç duyarlı insan. Onlar şahitlik yapmak üzere yetkililerin huzuruna çağrılmış.

Yetkili bu dedikodunun aslının olmadığını adı gibi biliyordu. Ama böyle bir durumda nasıl bunun yalan olduğunu söylesin. Papuç öyle ucuz değilmiş.

Neyse iddianın sahiplerinden birini odasına çağırmış ve Mustafa Kemal’in bu camide namaz kıldığını görüp görmediğini söylemiş. O da evet buna şahidim demiş. Yetkili tekrar sormuş.

-Peki hangi vakitti bu?

Adam da ne bilsin, önce bocalamış ama sonra:

-Sabah namazında deyivermiş.

Yetkili demiş ki:

-Hele bir öğle veya ikindi deseydin, tutuklama emri hazırdı. Dua et ki sabah namazı dedin. Çünkü Mustafa Kemal Kayseri'ye akşam gelip sabah erkenden gitmişti.

Adam dışarı çıkmış ve sevinerek arkadaşlarına:

-Arkadaşlar beni Allah söyletti de sabah namazı dedim. Siz de öyle deyin. Çünkü M. Kemal Kayseri’de gündüz hiç bulunmamış.

Diğer arkadaşlar da öyle ifade verince, müze evin görüntüsünü bozuyor diye  yıkılmaya karar verilen gariban mescit birden kutsallık kazandı ve yıkılmaktan kurtuldu. 

O mescit bugün hâlâ dimdik ayakta.

31/7/2002

Apeldorn /Hollanda