Erzurumlu Orhan Karagöz anlatmıştı.

1995 veya 1996 yılları olabilir. Almanya’da yaz tatillerinde veya aratatillerde Türkiye’den çocuklara ders vermek üzere eğitimciler davet edilirdi. Bunların çoğu yeşil pasaportlu İmam-Hatip Lisesi öğretmenleri olurdu.


Bunlardan bir tanesi Köln’de yöneticilerle olan bir sohbette anlattı bizzat dinledim. Ama doğrusu o eğitimcinin adını unuttum.

Şöyle anlattı:

Bu sene yaz okulları için davet edildik. Bir başka arkadaşla beraber. Bazen MG vakfına uğrar sohbet ederdik. Oraya bazen karadenizli emekli bir hocaefendi de gelirdi. Hali iyi değildi, hasta idi yani. Çoktan emekli oldu, arada bir uğrar, hal hatır sorardı. Gerçekten saygıyı hak eden iyi bir insandı.

Almanya’ya yaz okulları için gideceğimizi söyledik. O da hayırlı olsun dedi.

Bir ara laf olsun diye Hocam gel seni de götürelim dedim.

Demez olaydım. O da olur demez mi. Daha geriye dönemedik. Yahu hocam laf olsun diye söyledik diyemedik. Arkadaşım da aynı durumda. Teklifi beraber yapmış olduk.

Eyvah dedik, adamcağız hasta, nasıl götüreceğiz?

İnşaallah pasaport almakta bir engel çıkar. Çıkmadı. Kolaylıkla yeşil pasaport aldı. Belki vizede bir engel çıkar diye umut ettik. Onda da problem olmadı.

Mecburen ona da bilet aldık. Günü gelince de Almanya’ya uçtuk. Bonn-Köln havaalanına indik. Ben defalarca geldiğim için nereye gideceğimizi, nasıl yapacağımızı biliyorum. Bir taksi tuttuk, taksi bizi Köln’de Kalacağımız camiin önüne kadar getirdi.

Taksiden inince Hocamız bize bir şey demeden bir yöne doğru yürümeye başladı. Biz iki arkadaş elimizde valizler onu takip etmeye başladık. Hayret bu adam nereye gidiyor? Hayatında ilk defa Almanya’ya geliyor. Almanca bilmiyor. Yanında hiç bir adres yok. Hadi adres var diyelim, onun bu tarafta olduğunu nereden biliyor. Görebildiğimiz kadarıyla kimseyle de telefon görüşmesi yapmadı. O zaman zaten cep telefonu da yok.

Köln’ün Nippes semtindeyiz. Ara sokaklara girdik. Epey yürüdük. Nereye gidiyoruz Allah aşkına. Bu adam kafayı mı yedi. Elimizde valizler, yoruldu bitkin düştük. Cesaret edip yahu hocam nereye gidiyoruz diye soramıyoruz. Hadi hayırlısı bakalım ne olacak?

Hocaefendi bir apartmanın kapısında durdu. Bir zile bastı. Kapı açıldı. Hoca önde bir arkada üçüncü kata çıktık. Üçüncü katta bir dairenin ziline bastı. Evin kapısını genç bir adam açtı. Kapıyı açar açmaz ‘hocam’ dedi ve düşüp bayıldı.

İnanılmaz bir şey. Neler oluyor? Bu genç kimdi? Hoca bu adresi nereden biliyordu? Nasıl oldu da evi eliyle koymuş gibi buldu? Bu genç niye bayıldı?

Kafamda daha bir sürü soru?

Hiçbirini hocamıza soramıyorum. Öyle bir hal ki, sanki bir şey bunları hocaya sormaya engel oluyor. Cesaret edemiyoruz.

Ne ise genci arkadaşla içeri taşıdık. Yüzüne su serptik. Biraz sonra yavaş yavaş kendine geldi. Hocanın elini telaşlı telaşlı, korkarak, utanmarak öptü. Ona ve bize hoş geldin dedi. Hal hatır sordu. Hoca da ona nasıl olduğunu sordu ve geliş sebebimizi anlattı.

Dikkat ettim donatılmış bir masa. Çay kahve, meşrubat ve envai çeşit çerezler. Her şey hazır.

Hayorla bu genç geleceğimizi biliyordu da bizim için mi hazırlık yapmıştı.

Neyse çay kahve içtik. Az sonra da izin alıp ayrıldık. Camiiye kalacağımız yere ulaştık.

Ve hâlâ hocaefendiye bir şey soramadık. Muamma devam ediyordu.

Hocamızı bir hafta misafir ettik. Öteye beriye gezdirdik. Sağlığı da fazla bozulmadı. O genç de ara sıra gelip onu ziyaret etti. Bir hafta sonra hocamızı Türkiye’ye uğurladık.

Ben hemen soluğu o genci yanında aldım ve dedim ki:

-İşin aslını bana söyled. Neler oluyor? Daha önceden sözleştiniz mi? Hocayla telefon görüşmesi yaptınız mı? Adresi verdin mi? Evi tarif ettin mi? Hem sen hocayı görür görmez niye düşüp bayıldın? Genç:

-İşin aslını söyleyeyim mi?

-Söyle dedim.

-Aramızda kalmak şartıyla dedi.

Ben de söz verdim. Onun için gencin adını vermiyorum. Genç anlattı:

-Bu hocaefendi benim Türkiye’den hocamdı. Biz bir grup arkadaşla Türkiyedeki ve Almanyadaki cemiyetlerin yardımıyla Köln’e okumaya geldik. Hocanın geleceğinden asla haberim yoktu. Adresi de bilmesi imkansızdı. Zira ben vermedim ki. Hocayla da son yıllarda zaten irtibatım yoktu.

Ben o saatte alman kadın dostumu bekliyordum. Randevü yapmıştık. O saatte gelecekti. Ben o gelecek diye sofra hazırlamıştım. Beraber eğlencektik, yani günah işleyecektim. Dostum için kapıyı açtığımda karşımda birdenbire eski hocamı görünce şok oldum ve bayıldım.

Bu genç bu olaydan sonra kötü yolları bıraktı, tevbe etti ve iyi bir müslüman oldu. Tahsilini güzellikle tamamlayıp Türkiye’ye döndü. Bu dönüşün hocasının karşısına çıkmasını sağlıyan Allah’ın bir lütfu olduğunu söylerdi.

 

21.1.2007

Frechen-Köln

İlhami Ece’nin evi