Amsterdam’da esnaflık yapan Mehmet A. adlı arkadaş anlatmıştı:
Şöyle dedi: Bizim oralı, yani Karadenizli bir tanıdık var. Akıllı adamdır. Gün görmüştür. Tecrübesi vardır, yerinde hareket etmesi bilir. İşte bu hemşehri bir gün başında geçen bir olayı şeyle anlattı:


"Geçen seneler izine gitmiştim, Yolum İstanbul'a düştü. Bir akşam üzeri Eminönün'den arabalı vapura binmiş Harem'e gidiyordum. Boğaz’da yolculuk sakin sakin devam ederken oturduğumuz kapalı bölümde bir adamın bağırıp çağırdığına şahit oldum. Adam giderek sesini yükseltti.

Ben oldum olası böyle şeylere aldırmam. bir takım insanlar bol keseden nutuk atarlar. Kimileri varlığını belli etmek için gürültü çıkarırlar.

Kimileri çantasındaki beşinci mallara müşteri bulmak için tumturaklı nutuklar atarlar.

Kimileri kabadayılığa soyunur, kimileri hava atmaya kalkar, kimileri bilgiçlik taslar.

Velhasıl herkesin kendine göre bir havası vardır. 

Şimdiki gürültünün böyle bir şey olduğunu düşündüm.
Biraz dikkat kesilince adamın hiç de alışılagelmiş nutukçu olmadığını gördüm. Adam düpedüz, herkesin ortasında küfrediyordu. Peşpeşe, durmadan küfürlerini sıralıyordu. Fakat bu küfürler sıradan pis kelimeler de değildi. Adam resmen Allah'a, Peygambere, Kitaba küfrediyordu. Herkes ona bakıyor, ama kimse müdahele etmiyordu. Ben de dahil hiç kimse adama karışmadı. Adam da belli ki meydanı boş bulmuştu, ha bire küfürlerini sıralıyordu.
Ben, bir ara müdahele etmeyi düşündüm. Sonra vaz geçtim. Şu vapuru dolduran bunca insan müslüman değil miydi?
Küfredilen bunların mukaddes değerleri değil miydi?
Hani bu insanlar her şeye tahammül ederler de dinlerine, Allahlarına laf atılınca durmazlardı?
Hani o insanlar? İnançlarını kutsal bilenler neredeydi?
Hani kendilerini Allah'a ve Peygambere adayan kahramanlar?
Adam herkesin ortasında bu insanların en çok sevdikleri değere küfürler sıralıyordu da kimsenin kile kıpırdamıyordu?
Memleketimiz ne hale gelmişti de bizim haberimiz yoktu?
Tabi ben de susanlardandım. Belki herkes benim gibi, aman boş ver, İstanbul'da meczup mu yoktu? İşte al bir tane daha. Konuşsun dursun. Kötü söz sahibinindir, diye düşünmüşlerdir.

Kimbilir bazıları da pisliğe bulaşmayayım demiştir. Belki bazıları da ülkede Allah'a ve Kur'an'a küfretmeyi yayaklayan bir kanun olmadığını düşünmüştür. Kununun yasaklamadığı bir eyleme müdahele etmek va suç olursa? Durup duruken kimse üzerine bela almak istemedi herhalde...

Yolculardan biri bütün bunları düşünmemiş ve sabrı taşmış olacak ki yerinden kalktığı gibi adama tekme tokat girişti. Adamı bir güzel ıslattı ve susturdu. Hepimiz adama bravo dedik, eline sağlık dedik.

(Kendimiz yapamayınca başkalarını alkışlamak veya dua etmek daha kolayımıza geliyor galiba.)

Araya girdiler, küfürbâzı adamın elinden kurtardılar.

Vapur Harem iskelesine yanaştı. Sopayı yiyen küfürbâz, bağırıp çağırıp polisi imdada çağırıyordu. Yetkililer de işin polise intikal etmesini sağladılar. Ben onlarla beraber gittim. Olay polise yansıdı. Hemen orada görevli polise haber verildi. O da tarafları dinledi. Meseleyi anlayınca döven adama sordu:

-Bu adamı niçin dövdün? (Adamın sopa yediği zaten her halinden belli oluyordu.)

Adam da dedi ki:

-Polis Bey, bu terbiyesiz vapura bindi ve Atatürk'e hakaretler etmeye, küfürler etmeye başladı. Dayanamadım ve biraz patakladım. Adam bizim Atatürkümüze nasıl söver?

Polis bize döndü:

-Doğru mu söylüyor bu adam? Ben hemen atıldım. Allah'a küfredilirken sessiz kaldım, bari bir şahitlik yapayım da suçum azalsın diye düşündüm ve polise;

-Evet efendim, ben şahidim bu adam Âtatürk'e küfretti ve bu arkadaş ta onu hırpalamak zorunda kaldı.

Adam her ne kadar ‘hayır ben Atatürk’e küfretmedim, bunlar gerici’ dese de bu kadar şahitliği yeterli gören polis bizi alıp hemen en yakın karakola götürdüler.   Orada da aynı ifadeyi alınca o küfürbâzı içeri bir yere aldılar. Pat küt sesleri dışarıya kadar yansıdı. Biz içeride ne olduğunu adımız gibi biliyorduk.

Böylece Atatürke küfretmenin ne menem şey olduğunu bir güzel gösterdiler ve sonra da adamı salıverdiler.  

Biz biraz bekledik. Polisler bize çay ikram ettiler. O kahraman arkadaşla çayımızı içerken birbirimize bakıyor ve hem birbirimizi kutluyor hem de için için gülüyorduk...

Dışarı çıkınca arkadaşa sordum,

-Niçin Allah'a, peygambere küfretti onun için dövdüm demedin de Atatürke küfretti dedin? Dedi ki,

-Eğer öyle deseydim polis bize arka çıkmazdı ve ben kesinlikle suçlu olurdum. Öyle dedim ki hem paçayı kurtaralım hem de o terbiyesize güzel bir ceza verelim. İyi de oldu değil mi?'

Evet iyi olmuştu. Böylece ülkemde neye değer verildiğini bir kez daha anlama imkanım olmuştu."

Hüseyin K. Ece

06.01.1996

Zaandam