Sözlükte istiâne, ibadet olarak istiâne, Allah'ın ismi el-Müsteân ve tasavvufta istiâne hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

26.12.2022 –

03 Cemâziye’l-âhir 1444

Zaandam-Hollanda

38. Ders 1.Kısım: KUR’AN’DA İSTİÂNE KAVRAMI

Kur’an’da yardım istemeyle ilgili üç kavram var: İstiâne, istiğâse ve istimdâd... Himmet kelimesi doğrudan yardım etme anlamına gelmese de zamanla kültürde bu manâda kullanılmaya başlanmış. 

1-İstiâne

-Sözlükte istiâne

Bunun aslı ‘âne-avene’ fiilidir. Türevleri ile birlikte Kur’an’da onbir yerde geçiyor.

Masdarı ‘avn’; yardım etmek, destek vermek demektir. “fülânün avnî-falan kişi benim yardımcım-desdekçimdir” denir.

Ya da “kad ânevtuhu: ona yardım ettim, destek verdim” denilir.

‘mâûn’; yardım

Bu kökten gelen ‘iâne, masdarı ‘teâvün veya muâvenet’; karşılıklı birbirine yardım etmek veya destek vermek. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 527)

Kur’an bunu bu ma’nada kullanıyor:

İnkâr edenler: “Bu (Kur’an), olsa olsa onun (Muhammed’in) uydurduğu bir yalandır. Başka bir topluluk da ona yardım etmiştir (eâne).” (Furkan 25/4)

Mü’minler arası bu tür yardımlaşma Allah’ın emridir.

....  وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿2

“... Birr (ideal iyilik) konusunda yardımlaşın (teâvenû) , kötülük ve günah konusunda yardımlaşmayın...” (Mâide 5/2)

İâne-meûne ile nasr-nusret arasında fark vardır. 

‘Nasr’, birisinin hasmına karşı verdiği mücadeleyi kazanmasına yardım etmektir. ‘İâne’ ise, birisine başkasına karşı yardım değil, bizzat kendisine, iç dünyasını desteklemek için yapılan yardımdır.

Fâtiha 4’deki  إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ (5) “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn-Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım dileriz”,

“sabır ve namazla yardım isteyin” (Bekara 2/45. A’raf 7/128) âyetleri bu anlamdadır. (İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 2/692)

Bunun özne ismi (ism-i fâili), muâvindir.

İstif’al kalıbında ‘istiâne’; yardım, destek istemek demektir.

Zira bu kalıptaki fiiller daima isteği, arzuyu, ilerisini ifade ederler.

Avn; yardım etmek, desteklemek ise, ‘istiâne’ de ihtiyaç duyulan yardım ve destek istemeyi anlatır.

Sözlükte ‘istiâne’; avn, yardım isteme. (Osmanlıca-Türkçe Sözlük, F. Devellioğolu, s: 452. D.M. Doğan, Türkçe sözlük, s: 810)

Bu kalıbın özne ismi (ism-i fâili) yardımı istenen anlamında müsteân’dır.

-İbadet olarak istiâne

İslâmda istiâne (ğaybi yardım telebi) sadece Allah’a yapılır.

Bu da imanın dua ve istemedeki tezahürü, teslimiyetin ve Allah hakkındaki ma’rifetin sonucudur.

Allah (cc) üç âyette salat (namaz) ve sabırla kendisinden yardım istemeyi emrediyor. 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ (153)

“Ey İnananlar! Sabır ve namazla yardım dileyin. Allah, muhakkak ki sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2/153)           

 “Mûsâ, kavmine, “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır” dedi.” (A’raf 7/128)

“Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.” (Bakara 2/45)

Salat; dua ve namaz demektir. Bir görüşe göre eğer salatın başında, “ikâme ve ekımı’s-salah” gibi ifadeler varsa bilinen namazdır. Bu âyette salat destek ve dik durmak anlamında olabilir. Sabır da direnmektir. İki anlamda birbirini tamamlıyor.

O zaman âyeti şöyle anlamak mümkün olur: “Direnerek ve dik durarak, ya da salatın hakkını vererek Allah’tan yardım isteyin.”

İstaînu-Allah’tan yardım isteyin” emir fiilidir. Öyleyse mü’minlere vaciptir ve bir ibadettir. Bir müslüman diğer ibadetleri nasıl ki sadece Allah’a yaparsa, yardımı da sadece O’ndan ister. Fâtiha’da bu ikisi peşpeşe geliyor.

Gerçek yardım istenen varlık, herşeye gücü yeten (muktedir), merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah’tır.O’nun yapabileceği yardımı da kimse yapamaz. Zira hiç bir varlık O’nun gibi muktedir değildir. 

Fatiha Sûresinde mü’minlere sadece O’ndan istenmesi gerektiği yine onları beyanı ve söz vermeleri ile haber veriliyor:

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ (5) “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaînu

Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz (nesteînu).” (Fâtiha 1/5)

Namaz kılan mü’minler de bunu her gün farzlard 17 defa, nafilelerle birlite 40 defa tekrar ederler.

Bu ifade aynı zamanda “kuldan istek Allah’tan destek” vurgusu taşır..

“İyyâke na’budu”; ibadette tevhid, “iyyâke nestaîn”; duada tevhidtir, aynen “Lâ ilâhe illallah” gibi: “Başka İlah yok, yalnız sen varsın Allah’ım”...

İbadet, Allah’ın razı olduklarını yapmak, ubûdiyet Allah’ın yaptığından razı olmaktır.

 “Yardımı, inayeti yalnızca Senden isteriz, tek başına bir müslüman olarak ve bütün mü’minler olarak...”

Zira âlemleri Rabbi, Rahman ve Rahim olan, hesap gününün sahibi Allah’a iman etmenin bir gereği de budur. Bir tanrıdan istenenebilecek yardım sadece O’ndan istenir.

 “İstiâne ederiz”; avn istemek, maûnet talep etmek, yardım dilemek İstekli veya isteksiz yardım dilemeye de iâne denir.

Muâvenet, teâvün karşılıklı yardım demektir. Bunları birbirinden ayırmak gerek. Fâtihadaki tahsis yardım dileme hakkındadır. 

“Ey Rabbimiz, biz gerek Sana ibadetlerimizde ve gerek diğer işlerimizin hepsinde ancan Senden yardım dileriz. Sendan başkasında bu yardımları dilemeyiz. Seni bilmeyenler başkalrından yardım dilerler.

Bu âyet bize gösteriyor ki, bütün yardımlar Allah’tan, istek ise kullardandır.

-Rasûlüllah’ın bir hutbe duası şöyle:

اَلحَمْدُ لِلَّهِ نَـحْمَدُهُ وَنَسْـتَعِينُهُ وَنَسْـتَغْـفِرُهُ وَنَـعُوذُ بِاللهِ مِنْ شُرُورِ أَنْـفُسِنَا وَمِنْ سَيَّـئَاتِ أَعْمَالِنَا.  مَنْ يَهْدِاللهُ فَلاَ مُضِلَّ لَهُ وَمَنْ يُضْلِلْهُ فَلاَ هَادِيَ لَهُ.  نَشْـهَدُ أَنْ لآ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَنَشْـهَدُ أَنَّ سَيِّدَنَا مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ . اَلَّلـهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آَلِهِ وَأَصْحَابِهِ أَجْـمَعِينَ .أَمَّا بَعْـدُ فَـيَاعِبَادَاللهِ .إِتَّـقُوااللهَ وَأَطِيـعُوهُ. إِنَ اللهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّـقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْـسِنُونَ .

        Rasûlüllah’ın kunut duası da şöyle:

“Allahım! Sen'den yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, razı olduğun şeylere hidayet etmeni isteriz. Sana inanırız, Sana tövbe ederiz. Sana güveniriz. Bize verdiğin bütün nimetleri bilerek, Sen'i hayır ile överiz. Sana şükrederiz. Hiçbir nimetini inkâr etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nimetlerini inkâr eden ve Sana karşı geleni bırakırız.”

        Görüldüğü gibi Peygamberimiz de aynı şeyi söylüyor: “Allahım, yalnızca Senden yardım dileriz...”

Buna rağmen müslümanları bazı ölü ve dirilerden manevi yardım istemeleri, ya da bazı hatırlı kimselerden manevi, ruhânî yardım istenebilir diye inanmaları, hayret edilecek bir şeydir.

Bu yardım talebi, yanımızda bizim gibi beşer olan birinden her hangi bir dünyalık veya dünya işlerinde yardım istemek gibi değildir. İnsan, herhangi bir haceti için yanında olan, muhatabı olan birinden bir şekilde yardım isteyebilir. Bu insan olmanın gereğidir

Mü’min, imanı gereği, Allah’tan istenebilecek şeyleri, insanın veya başka bir varlığın yapamayacağı işleri Allah’tan başkasından asla istemez, isteyemez.

Bir yolcunun “arabamız az kalsın kaza yapıyordu, seyda, gavs, şeyh himmetiyle bir el attı, kurtulduk” veya buna benzer şeyler demesi Din ve akıl dışıdır.

Böyle bir inanç, fâni varlıklara tanrılık vermek, onlarda tanrı gücü olduğunu vehmetmek olur ki Din dilinde bunun adı şirktir. Şirk ise dalâlettir.

 

-Tasavvufta istiâne

Tasavvuf ehline göre Allah’tan, O’nun elçilerinden, sâlih kimselerden yani O’nun katında değeri, yeri, hatırı olanlardan da istiâne yapılabilir, yardım istenebilir. Bunların ölü ve diri olması arasında fark yoktur derler ve şunu da eklerler:

İstiâne doğrudan kullardan bir şey istemek değil, bu hatırlı kimseler aracılığıyla istemedir. Bu da onları vesile kılmaya benzer derler. Burada asıl (özne) fail Allah’tır. O dilemedikçe hiç bir şey olmaz.

Sûfiler ölüden istiâne için Kemalpaşazâde’nin Şerh-i Erbaîn’de yer verdiği “İşlerinizde şaşkınlığa düşünce kabir ehlinden yardım isteyiniz” sözünü hadis kabul edip delil alırlar. (Aclûnî, bu rivâyetin Kemâl Paşazâde’in Erbaîn adlı kitabında böyle olduğunu söylüyor ama bir bilgi vermiyor. Dipnotta ise şöyle deniyor: Münker-zayıf, Allah bunu uyduranı çirkinleştirsin.” (K. Hafa, 1/85 no: 213)

Ancak bir muhterem bu iddiayı şöyle te’vil ediyor: “Hadisin sıhhati bir tarafa ehl-i kubur; ölüler veya ölümü düşünerek kendisini ölüme sonrasına hazırlayanlardır. İnsan dünyaya dalınca kabir ehlinin hâlini, ölümü, ölüm ötesini düşünerek kendini toparlamak ve onların hâlinden kendi hâline bir yardım umarak, gönlünü Allah’a raptetme durumdur.” (Yılmaz. H. K. Tasavvuf ve Tarikatler, s: 323-324)

Fakat pratikte bu böyle mi? Bazı insanlar ölülerden medet ummuyorlar mı?

Kabirdekilerin işlerini halletmelerini istemiyorlar mı?

Yatırlarda imdat feryadı yapanlar, mum yakıp çaput bağlatyıp, kurban kesip oralardan medet umanlar ile,

‘mübarek’, ’gavs’, ‘kutub’ dedikleri, Allah’tan referanslı olduğunu hayâl ettikleri ölü veya diri kişilerden medet bekleyenler arasında ne fark var?

 

-İstiâne namazı

Tasavvuf erbabının iddiasına göre bir de “istiâne namazı” varmış.

Bu da mürşidinin kim olduğunu öğrenmek konusunda kılınan hacet namazının diğer adıdır. Bu namaz kılınır  ve Allah’tan yardım istenir. Allah (cc) kendisinden istiâne edilen Rahmân’dır. 

 

-Allah’ın güzel isimlerinden: el-Müsteân

Allah’a hakkıyla kulluk yapabilmek için O’nu kendisini tanıttığı gibi tanımak gerekir. Allah’ı hakkıyla tanımak ma’rifettir. Ma’rifetin imkanlarından biri de Esmâu’l-Hüsnâ’dır.

el-Müsteân, bu Esmâ’dan biridir. Kur’an’a iki âyette geçiyor. Bu da; yardım dilenilen, eşsiz ve benzersiz yardımın kaynağı, yardım edici. Kulların yardım isteğine cevap veren demektir.

İstiâne fiilinden nesne (mef’ul) kalıbı... Bu da diğer nesne olan isimler gibi kulların tercihlerinin ilâhi isimlerin tecellilerini etkilediğini gösterir.

Ya da Allah sadece ulaşan değil, aynı zamanda ulaşılandır. Vedûd isminin hem seven hem sevilen olması gibi... Ancak el-Müsteân bundan farklı olarak yardımı istenendir. Allah, kulların sadece kendisinden yardım istemesini de bekler, bu isim, bu ibadeti teşvik ediyor diyebiliriz. Çünkü O, en çok istenilen olmayı zâtına hasretmiştir.

Bu ismin tecellisi için, kulların O’ndan istemesi, kulluğun edebinden ve müminliğin şanındandır.

Kullar kendisinden istenince kızarlar, el-Musteân olan Allah kendisinden istenmeyince kızar.

Allah’tan istenecek yardımı kullardan isteyen, ne Allah’ı, ne de kulları tanıyor demektir.

İnsanlar da yardım ederler güçleri nisbetinde... Ancak onların yardımı aslında Allah’tan aldıkları yardımdır.

el-Müsteân sadece Allah’tır. İnsanlar ne kadar zengin, iktidar sahibi, cömert olurlarsa olsunlar yine de O’na muhtaçtırlar.

Allah’ın el-Musteân oluşunu bilmek, bizzat Allah’ın yardımına nail olmak demektir. İstediğimizin bize verilmesi, fazladan bir yardım olacaktır. (İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 2/692-693)

el-Müsteân iki âyette Allah’ın ismi olarak geçiyor.

Birincisinde muhatap Yûsuf’un kardeşleri... Ancak mesaj Rasûlüllah’a ve mü’minlere yönelik. Yûsuf Sûresinin Taif dönüşü indiğini hatırlayalım. Başı darda olan Rasûlüllah hem teselli ediliyor, hem de sanki “Kadir kıymet bilmez Taif’lilerden değil, Allah’tan yardım iste” deniyor.

“Bir de üzerine, sahte bir kan bulaştırılmış gömleğini getirdiler. Yakub dedi ki: “Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de (el-Müsteân da) ancak Allah’tır.” (Yûsuf 12/18)

 İkincisi doğrudan Rasûlüllah’ın dilinden... Bununla beraber 1. âyette kardeşlerin Allah’ı yanlış nitelemelerine bir reddiye söz konusu...

قَالَ رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّۜ وَرَبُّنَا الرَّحْمٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ ﴿112﴾

“(Peygamber), “Ey Rabbim! Hak ile hüküm ver. Bizim Rabbimiz, sizin nitelemelerinize karşı yardımı istenecek (el-Müsteân) olan Rahmân’dır” dedi.” (Enbiyâ 21/112)

Bu âyetin de 2. Akabe biatından sonra indiğini hatırlayalım.

Müşriklere, inkârcılara ya da Allah hakkında yakışmayan şeyleri iddia edenlere karşı, ayrıca varlıklardan yardım isteyenlerin aksine yardımı istenecek tek merciî el-Müsteân olan Allah’tır.