Kur'an'ın bir emri, hadislerde selâm ibadeti, sembol olarak selâm, merhaba ve önemi hakkında bir online ders.

Hüseyin K. Ece

29 Aralık 2022 –

04 Cemâziye’l-ah’r 1444

Zaandam

 

70.Ders

SELÂM İBADETİ ve MERHABA

 

-Selâm ibadeti

Selâm, insanlar hakkında kullanıldığında, ‘selâm vermeyi’, sözle esenlik, barış ve güven dilemeyi ifade eder.

Araplar İslâmdan önce ‘selâmün aleyküm’ şeklinde selâmlaşırlardı. Bu da onların aralarındaki barışın, tehlikesizliğin, güvenin bir alâmeti gibiydi. Sanki ‘burada savaş yok (rahat ol)” demiş olurlardı.

İslâm geldikten sonra bunu benimsedi ve mü’minlere aralarında bu selâmı yaymalarını emretti. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 7/241)

a-Kur’an’ın emri selâm

Mü’minler birbirlerine ‘selâm’ vermekle yükümlüdürler. Kur’an mü’minlerin birbirlerine selâm vermelerini emrediyor.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتّٰى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلٰٓى اَهْلِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ ﴿27﴾

Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere sakinlerinden izin almadan, onlara selâm vermeden girmeyin. Eğer (karşılıklı haklarınızı) dikkate alacak olursanız bu (öğüt) sizin kendi iyiliğiniz içindir.” (Nûr 24/27. Bir benzeri. Nûr 24/61)

"Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır." (Nisâ Sûresi 86)

Bu âyette selâm, ‘tahiyye’ kavramı ile ifade edilmiş ve onun Allah tarafından verilmiş mübarek ve güzel bir şey olduğu açıklanmıştır.

Burada her ne kadar evlere girerken selâm vermeyi, ya da selâm vermeden başkasının evine girmemeyi emrediyorsa da, gerek aşağıdaki âyet gerekse Peygamber’in (sav) selâmla ilgili uygulamaları, tavsiyeleri, selâmın önemine işarettir.

Dinde bir şeyi yapmak mükellef olan müslümana emrediliyorsa o farz anlamında vaciptir.

Kur’an hz. Peygamber’e  kendisine gelen mü’minlere selâm vermesini emrediyor:

وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿54﴾

“Ayetlerimize inananlar sana geldiklerinde de ki: “Size selâm olsun! Rabbiniz rahmet ve merhameti kendisine ilke edinmiştir...” (En’am 6/54)

b-Hadislerde selâm

Ebû Umâre Berâ İbni Âzib şöyle demiştir:

“Rasûlullah (sav) bize şu yedi şeyi emretti: Hasta ziyaretini, cenâzeye iştirak etmeyi, aksırana hayır dilemeyi, zayıfa yardım etmeyi, mazluma yardımcı olmayı, selâmı yaygın hâle getirmeyi ve yemin edenin yemininin yerine gelmesini temin etmeyi..". (Buhârî, Mezâlim/5 no: 2445. Müslim, Libâs/3(2-2066) no: 5388)

İmrân İbni Husayn (ra) şöyle dedi: Nebî’ye bir adam geldi ve:

-“es-Selâmü aleyküm” dedi. Peygamber onun selâmına aynı şekilde karşılık verdikten sonra adam oturdu. Nebî:

-“On sevap kazandı” buyurdu. Sonra bir başka adam geldi, o da:

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah” dedi. Peygamberimiz ona da verdiği selâmın aynıyla mukâbelede bulundu. O kişi de yerine oturdu. Peygamber:

-“Yirmi sevap kazandı” buyurdu. Daha sonra bir başka adam geldi ve:

-“es-Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh” dedi. Peygamber o kişiye de selâmının aynıyla karşılık verdi. O kişi de yerine oturdu. Rasûlüllah:

-“Otuz sevap kazandı” buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Edeb/132 no: 5195)

Enes’den (ra) rivâyet edildiğine göre, Nebî (sav) bir söz söylediği zaman, onunla ne kasdettiğinin iyice anlaşılması için sözünü üç defa tekrarlardı. Bir topluluğun yanına geldiğinde onlara üç defa selâm verirdi. (Buhârî, İlim/30 no: 94, İsti’zân/13 no: 6244. Tirmizi; İsti’zan/28 no: 2723)

Mikdâd (ra) (uzun bir rivâyette) şöyle dedi: “...Biz, Nebî’nin süt hissesini ayırıp kaldırırdık. Rasûlüllah bir gece geldi ve uyuyanı uyandırmayacak, uyanık olanlara işittirecek şekilde selâm verdi.” (Müslim, Eşribe/32(174-2055) no: 5326. Daha kısa: Tirmizi, İsti’zan/26 no: 2719. Hasen sahih kaydıyla)

Esmâ Binti Yezîd’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (sav) bir gün mescide uğradı. Kadınlardan oluşan bir cemaat orada oturmaktaydı. Hz. Peygamber onlara eliyle işaret ederek selâm verdi...” (Tirmizî, İsti’zân/9 no: 2697. Hasen kaydıyla)

Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu:

-“Küçük büyüğe, binitli olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan çok olana selâm verir.” (Buhârî, İsti’zân/5-6 no: 6232-6233. Müslim, Selâm/1, Âdâb/46. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Edeb/134 no: 5198-5199. Tirmizî, İsti’zân/14 no: 2703-2704. Bir benzeri: Buhârî, İsti’zân/4 no: 6231, İsti’zân/7 no: 6234)

Hasen b. Ali şöyle dedi: “Bir topluluğa rast gelinde onlara selâm vermek, oturanların da selâmı iade etmeleri caizdir.” (Ebû Dâvûd, Edeb/141 no: 5210)

Ebû Umâme Suday b. Aclân el-Bâhilî’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:

-“İnsanların Allah katında en makbul olanları, selâma ilk başlayanlardır.” (Ebû Dâvûd, Edeb/133 no: 5197)

Ebû Ümâme’den rivayet edildiğine göre bir adam:

-“Yâ Rasûlallah! İki kişi birbirleriyle karşılaşınca onlardan hangisi daha önce selâm verir? diye sordu. Peygamber:

-“Allah’a daha yakın olan” buyurdu. (Tirmizî, İsti’zân/6 no: 2694)

Yine Ebû Umâme’den Ebû Dâvûd’un naklettiği rivâyet şöyle: “İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı, önce selâm verendir. ” (Ebû Dâvûd, Edeb/133 no: 5197)

Aişe (r.anhâ) anlattığına göre bir yahudi heyeti Rasûlüllah’ın yanına geldi ve ona: “essâmu aleyke-ölüm senin üzerine olsun” dediler. Ne demek istediklerini anladım ve: “Ölüm ve lanet sizin üzerinize olsun” dedim. Rasûlüllah:

-“Yavaş ol Aişe, Allah her işde rıfkı (yumuşaklığı) sever” dedi.

-“Ey Allah’ın Elçisi, ne dediklerini işitmedin mi?” dedim. Nebi (sav):

-“Ben; aleyküm-sizin üzerinize olsun” dedim.” (Buhârî, İstizan/22 no: 6257, Edeb/35 no: 6024, Edeb/38 no: 6030. Deavât/58 no: 6395 bir benzeri: Deavât/62 no: 6401, İ. Mürteddîn/4 no: 6926-6927. Müslim, Selâm/4(10-2165) no: 5656 Bir benzeri: Selâm/4(11-2165) no: 5658, 5660)

Aişe (r.anhâ) anlattığına göre yahudiler Rasûlüllah’ın yanına geldiler ve: “essâmu aleyke-ölüm senin üzerine olsun” dediler. Ben de onları lanetledim. Rasûlüllah: “Aişe, sana ne oluyor” dedi.

-“Ne dediklerini duymadın mı?” dedim. Nebi (sav):

-“Sen de benim ne cevap verdiğimi işitmedin mi? Onlara; “aleyküm-sizin üzerinize” dedim diye cevap verdi.” (Buhârî, Cihad/98 no: 2935,

Abdullah b. Omer ve Enes’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:

-“Kitap ehli olanlar (bir rivâyette; yahudiler) size selâm verdiklerinde (es-sâmu aleyküm dediklerinde) onlara: Ve aleyküm, deyiniz.” (Buhârî, İsti’zân/22 no: 6257-6258, Mürteddîn/4 no: 6928. Müslim, Selâm/4(6/9-2163-2164) no: 5652-5655)

Ebu’z-Zübeyr Câbir b. Abdullah’ın şöyle anlattığını işitti: “Bir grup yahudi Rasulüllah’a şöyle selâm verdiler: “es-sâmu aleyke ya eba’l-kasım!  Rasûlüllah; “ve aleyküm” dedi. Aişe kızdı ve; “ne dediklerini işitmedin mi?” Rasûlüllah; “evet işittim, dediklerini iade ettim. Biz onların bize icabet etmedikleribi onlara icabet ederiz” dedi. (Müslim, Selâm/5(12-2166) no: 5660)

Üsâme’den rivâyet edildiğine göre, Nebî (sav) müslümanlar, müşrikler –puta tapanlar– ve yahudilerden oluşan bir topluluğa rastladı ve onlara selâm verdi. (Buhârî, İsti’zân/20. Müslim, Cihâd/116)

Ebû Hüreyre’den naklettiğine göre, Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:

-“Sizden biriniz bir meclise vardığında selâm versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önce verdiği selâm, sonraki selâmından daha üstün değildir.” (Ebû Dâvûd, Edeb/139 no: 5208. Tirmizî, İsti’zân/15 no: 2706. Hasen kaydıyla)

Enes b. Mâlik (ra) çocuklara rastladığı zaman onlara selâm verir ve:

-“Rasûlullah (sav) böyle yapardı” derdi. (Buhârî, İsti’zân/15 no: 6247. Bir benzeri: Müslim, Selâm/4(14-15) no: 5663-5665)

Âişe (r.anhâ) şöyle dedi: Rasûlullah (sav) bana:

-“Şu zât Cibrîl aleyhi’s-selâm’dır; sana selâm ediyor” buyurdu. Ben de:

-“Ve aleyhi’s-selâm ve rahmetullâhi ve berekâtüh” dedim...” (Buhârî, Bed’ü’l-halk/6 no 3217, F. Ashâb/30 no: 3768, Edeb/111 no: 6201. İsti’zân/16 no: 6249, İsti’zân/19 no: 6253. Müslim, F. Sahâbe/13(90–91/2447-2448) no: 6301-6304)

 

c-Selâm İslâmın sembollerindendir

Selâm, hem cennetlik, hem de çok kolay ve hoş bir sâlih ameldir.

Ebû Hüreyre’nin rivâyet ettiğine göre, Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:

-“İman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe olgun bir imana sahip olamazsınız. Size, yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayın.” (Müslim, İman/21(54-93) no: 194. Ebû Dâvûd, Edeb/142 no: 5193)

Abdullah b. Selâm şöyle dedi: “Ben Rasûlullah’ı (sav):

-“Ey insanlar! Selâmı yayınız, yemek yediriniz, akrabalarınızla alâkanızı ve onlara yardımınızı devam ettiriniz. İnsanlar uyurken siz namaz kılınız. Bu sayede selâm ile Cennete girersiniz” buyururken işittim.” (Tirmizî, Kıyâmet/43 no: 2485)

Selâmlaşmak müslümanlara hayır ve bereket getirir. Enes b. Malik (ra) şöyle demiştir: “Rasûlullah (sav) bana:

-“Oğulcuğum! Kendi ailenin yanına girdiğinde onlara selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun” buyurdu.” (Tirmizî, İsti’zân/10 no: 2698. Hasen sahih garib kaydıyla)

Selâm verip almak mü’minleri Allah’a yaklaştırır. (Ebû Dûvûd, Edeb/144 no: 5197)

Rasûlüllah selâmı İslâmın en hayırlı amellerinden sayıyor.

Abdullah İbni Amr (ra) şöyle anlattı: “Bir adam, Rasûlullah’a: ‘İslâmın hangi işi daha hayırlıdır?’ diye sordu. Buyurdu ki: “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığına herkese selâm vermendir.” (Ebu Davûd, Edeb/143 no: 5194. Buhârî, İman/6 no: 12, İman/20 no:  28, İsti’zan/9 no: 6236. Müslim, İman/14(39-63) no: 160)

Selâm vermek veya verilen selâmı almak, Kur’an’ın emri olduğu gibi mü’minler arasında hem bir şiar (alâmet), hem bir dua, hem de bir güven aracıdır.

Mü’minler birbirlerine selâm vererek tanışırlar, birbirlerinden emin olurlar ve birbirlerine dua ederler.

Mü’minler selâmlaşarak aralarındaki kardeşliği ve güveni sağlamlaştırırlar. Birbirlerine, ‘selâm’ anlayışıyla, barışı ve esenliği, Allah’ın es-Selâm ismine teslim olmayı, ‘Selâm yurdu’ cennete kavuşmayı dilerler.

Selâmlaşan mü’minler, yaşadıkları evleri ve toplumu ‘selâm (barış ve güven) yeri-dârü’s selâm’ haline getirmeye çalışırlar. Böylelikle kendilerinin ulaştığı ‘selâm’ halini müslüman kardeşleri için de isterler.

Bir mü’mine “selâmün aleyküm” veya “es-selâmü aleyküm” diyen bir kimse “selâm senin üzerine olsun”, “selâm üzere olasın, selâmette olasın, benden sâlim ol (benden sana zarar gelmez)”, mübalağlı bir dua olarak “sana çok selâm olsun” demiş olur.

“Selâmün aleyküm”; “Allah’ın selâmı, selâmeti, esenliği sizin üzerinize olsun”

Bu anlamda selâmı ancak müslümanlar verirler ve alırlar.

"Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın. Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz dikerek, “Sen mü’min değilsin” demeyin.

Allah katında pek çok ganimetler vardır. Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman oldunuz). Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır." (Nisâ 4/94)

       

d-Merhaba

Merhaba; bolluk, rahatlık, huzur ve âfiyet temennisi içeren bir selâmlama sözüdür.

-Sözlükte merhaba

‘Rahibe’ fiili; geniş olmak, ‘rahube’ şeklinde: yer (mekan) geniş olmak. Bir şey bol olmak, genişletmek, bol yapmak demektir.

İki âyettre bu manadada gerçiyor.

“Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir. Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat (bu çokluk) size hiçbir yarar sağlamamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen (bimâ rahubet) size dar gelmişti. Nihayet (bozularak) gerisingeriye dönüp kaçmıştınız.” (Tevbe 9/25)

“Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir.” (Tevbe 9/118)

Tef’ıl kalıbında ‘rahhabe’; genişletmek, bir şeyi bolartmak.

‘Râhabe’; geniş bol olmak.

‘Rahbetüh’; geniş saha, arazi, ‘rahbetü’l-mekan’; bir yerin sahası, meydanı

‘Râhib’; Geniş, bol. Çok yiyen, obur.

‘Merhab’; bollluk, genişlik, geniş yer. 

‘Merhaban bike’; (Misafire) hoş geldiniz. Safa geldiniz demek.

‘Rahbu; geniş, bol.  mekan, yer  genişliği. Mesela; ‘rahbu’s-sadr’; Açık kalpli, cömert.

Buradan hareketle cami avlusuna ‘rahâbetu’l-mescid’ denmiş.

‘rahbu’l-batn’; geniş karın.

‘Rahube ed-dâr’; Eev geniş oldu denir.  

‘Raculün rahbun’s-sadr’; sinesi geniş adam. (Tersi dayk)

Fülânun rahibü’l-fenai: ziyaretçileri çok olan adam.

Arapların “merhaben ehlen” sözleri: Geniş bir mekan buldun, geniş bir mekana hoş geldin” anlamındadır.  (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 278. İbni Manzur, Lisânü’l-ʿArab, 6/119)  )

Merhaba demek. Hoş geldin demek.  Birini bolluğa davet etmektir. 

 

-Kavram olarak merhaba

 ‘Merhaba’; bolluk genişlik anlamındaki ‘ruhb’ kökünden masdar olup mecâzi olarak “rahatlık, ferahlık, huzur” anlamında kullanılır.

Kitaplarda merhaba sözünün bir kimsenin misafiri karşılarken, “Buyur, evimiz senin için geniş ve rahat bir yer olacak, burada dostluk bulacaksın, kendini rahat hisset” anlamında bir selâmlama tabiri olduğu geçiyor. (Çağrıcı, M. TDV İslam Ansiklopedisi, 29/183-184 )

Ayrıca; “Allah sana bolluk ve rahatlık, huzur ve âfiyet versin” mânasında duadır. (İbni Manzur, Lisânü’l-ʿArab, 6/119) 

Merhaba sözü Kur’ân’da Sâd sûresinin 59 ve 60. âyetlerinde, inkârcı ve saptırıcı önderlerle onların peşinden giden kitlelerin âhiretteki yargılanmaları sırasında aralarında geçecek çekişmeler ve karşılıklı suçlamalar anlatılırken geçmekte, burada önderlerin kendilerine tâbi olanlar aleyhinde “lâ-merhaben bihim” diyerek beddua edecekleri, yönetilenlerin ise kendilerini bu duruma düşürenlerin önderleri olduğunu söyleyerek onlara aynı beddua ile karşılık verecekleri bildirilmektedir. (Çağrıcı, M. TDV İslam Ansiklopedisi, 29/183-184)

“(İnkârcıların liderlerine:) İşte bu sizinle beraber cehenneme girecek topluluktur (denildiğinde, liderler:) Onlar rahat yüzü görmesin (derler). Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir.

(Liderlere uyanlar ise:) Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin! Onu bize siz sundunuz! Ne kötü bir yerdir! derler.” (Sad 38/59-60)

“Cehennemde yerleri dar olsun, rahat yüzü görmesinler, rezil rüsvâ olsunlar” şeklinde tefsir edilmiş. (Taberî, Camiu’l-Beyan, 10/600. Şevkânî, Fethu’l-Kadir, s: 1486)

Hadislerde de merhaba sözü geçiyor.

Rasûlüllah (sav) kızı Fâtıma’yı merhaba ile karşılar, onu sağ yanına oturdurdu. (Uzun bir hadisin içinde: Müslim, M. Ensâr/15(98-99,2459) no: 6313-6314)

Amcası Ebû Tâlib’in kızı Ümmühânî’yi, müslüman olmak için huzuruna gelen Ebû Cehil’in oğlu İkrime’yi, diğer sahâbîleri, çeşitli ziyaretçilerini ‘merhaba ile karşılardı. (Bkz: Ahmed b. Hanbel, 3/139, 216, 425, 6/282, 341)

Ammâr b. Yâsir’i, “Merhaba, iyi olan ve iyiliğiyle tanınan kişi!” diyerek selâmlamıştı . (Ahmed b. Hanbel, 1/126, 130)

Rasulüllah (sav) peygamber olmadan önce kendisiyle ticaret ortaklığı yapan Sâib b. Ebü’s-Sâib’e, “Merhaba kardeşim ve ortağım, dürüstlükten sapmayan, eğilip bükülmeyen kişi!” şeklinde iltifatta bulunmuştu. (Ahmed b. Hanbel,  3/425) 

Abdullah b. Abbas anlattı: “ ... Abdu’l-Kays heyeti Rasûlüllah’a geldiği zaman onlara “bu topluluğa (kavme) veya heyete merhaba” dedi. (Buhârî, Îmân”/40 no: 53, İlim/25 no: 87, Meğâzî/70 no: 4368. Edeb/97 no: 6176. A. Had/5 no: 7266)

Rasûlüllah (sav) sâlih kişilerin öldükleri zaman makamı yükseltilen ruhlarının, “...Merhaba, güzel ve temiz bedenden gelen güzel ve temiz ruh! Övülmüş olarak gir; müjdeler olsun sana!” sözleriyle karşılanacağını haber veriyor.    (Uzun bir hadisin içinde: Ahmed b. Hanbel, 2/364, 4/140. İbn Mâce, Zühd/31 no: 4262)

Mi‘rac olayını ayrıntılarıyla anlatan hadiste, Rasûlullah’ın Cebrâil ile birlikte yedi kat semanın her bir katında peygamberlerin kendisini; “Bir kardeş ve peygamber olarak merhaba sana!” sözüyle selâmladıkları haber veriliyor. (Buhârî, Bedʾü’l-halk/6 no: 3207, E. Enbiyâ/22 no: 3393, no: 3430, M. Ensar/42 no: 3887. Nesâî, Salât/1 no: 449)

Edebiyatımızda na‘tlar, mevlidler, mi‘râciyyelerde Peygamber’e saygı olarak ‘merhaba sözü sık sık kullanılmış.

Süleyman Çelebi’nin mevlid diye bilinen Vesîletü’n-necât adlı şiir kitabındaki merhaba bahsi meşhurdur.

Merhabâ ey âli sultan merhaba,

Merhabâ ey kânı irfan merhaba,

Merhabâ ey sırrı-ı Furkan merhaba,

Merhabâ ey derde derman merhaba.
Merhabâ ey çaresizler eşfe’i
Merhabâ ey âsi ümmet melcei
Merhaba ey rahmeten lil-âlemîn
Merhabâ Sensin şefiul müznibîn...

İlâhilerde de “Merhabâ yâ merhabâ yâ merhabâ”, “Merhabâ merhabâ

Şehr-i ramazan merhabâ” ifadeleri kullanılır.” (Çağrıcı, M. TDV İslam

Ansiklopedisi, 29/183-184)

“Bu hadisler dolayısıyla müslümanların birbirini merhaba diyerek selâmlamaları sünnet kabul edilmiş ve bu sözle merhabalaşma, “selâmün aleyküm” (es-selâmü aleyküm) ifadesiyle birlikte İslâm toplumlarında en sık kullanılan selâmlaşma şekli olarak bir gelenek halini almıştır.” (Çağrıcı, M. TDV İslam Ansiklopedisi, 29/183-184)

Merhaba selâmdan sonra da söylenebilir. Özellikle misafirlere karşı kullanılır. Böylece, “hoş geldiniz, rahat olun, yeriniz geniştir, ya da bizim yanımızda geniş bir yerini var, rahat edin” denmiş olur.