Selâm olarak tahiyye, Cennetliklere tahiyye selâmı, tahiyyetü'l-mescid ve et-Tahiyyâtü hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

17 Ocak 2023 –

25 Cemâziye’l-ahir 1444

Zaandam

72.Ders: SELÂM OLARAK TAHİYYE ve et-TAHİYYÂTÜ 2

 

-Selâm olarak ‘tahiyye’

‘Hayyâ’ fiili ve onun masdarı ‘tahiyye veya tehâyâ’; birine selâm vermek, selâm verip dua etmek, “falancaya Allah ömürler versin” demek, tazimde bulunmak, dirilik temenni etmektir.

Ya da ‘tahiyye’; “hayyekallah-Allah sana hayat versin” demektir.

Bu söz aslında bir haber vermedir ancak dua anlamında kullanılır.  “Hayya fülânün fülânen tahiyyeten” denir. 

Tahiyye selâmlama, aslında hayat köküyle ilgilidir. Çünkü duaların hepsi ya hayatın ürünüdür veya sebebidir.

“et-Tahiyyâtu lillahi” de bu kökten gelir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât;  s: 197)

Selâm mânasıyla tahiyye kelimesi ve türevleri birçok âyet ve hadiste geçmektedir.

Kur’an’de selâm emrinin tahiyye olarak geldiğini hatırlayalım.

وَاِذَا حُيّ۪يتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَٓا اَوْ رُدُّوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَس۪يبًا ﴿86﴾

“(Barış) selâmıyla selâmlandığınız (tahiyye ile) da daha güzel bir selâm ile karşılık verin veya (en azından) benzeri ile. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını tutmaktadır.(Nisâ 4/86)

“Lafzen, “ondan daha iyisi ile selâmlayın veya aynen karşılık verin”.

 ...لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَأْكُلُوا جَم۪يعاً اَوْ اَشْتَاتاًۜ فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتاً فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةًۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟ ﴿٦١﴾ [سُورَةُ النُّورِ :: ٦١-٦١]

... Bir arada veya ayrı ayrı olarak yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübârek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selâm verin. İşte Allah, düşünesiniz diye âyetleri size böyle açıklar.” (Nûr 24/61)

Âyetlerde geçen “tahiyye’; sözlükte, ‘Allah sana hayat versin’, Türkçe’deki şekliyle, ‘Allah sana ömürler versin’ demektir.

Bir başka deyişle ‘tahiyye’; bulunduğu durumda ve sahip olduğu mülk’te kalmayı dilemektir.

İslâmdan önce Araplar birbirlerine “hayyeke’llahü-Allah ömürler versin, Allah seni mülk sahibi yapsın, mülkünde daim kılsın” şeklinde derlerdi.

Kur’an bu kelimeye ‘selâm’ anlamını kazandırmış, müslümanların duasında Allah’a karşı bütün saygı ve ta’zim (büyük tanıma) ifadelerini bu manâya katmıştır. (H. K. Ece, İslâmın Temel Kavramları, s: 674)

Hatırlayalım; tahiyye, hayy-diri olmak kökünden gelir.

Bu kelime daha sonradan dua anlamı kazandı. Zaten dua bir anlamda bir kimseye dünya ve Âhiret için bir hayat dileği ve dirlik temennisidir.

Bu söz bir haber cümlesidir ve  dua manasındadır. Dilde “falan kişi falancıya ‘hayyekellahu’ dedi” şeklinde kullanılır.[1]  

Vahyin indiği dönemde birbirini ‘tahiyye’ ile selâmlayan müşrikler, aynı zamanda Peygamber’e (sav) karşı mücadele ediyorlardı.

Kur’an, burada bir inceliğe dikkat çekerek mü’minlere, “kendi bildikleri selâmla size selâm verip, barış isteyenlere daha güzeli ile karşılık verin, yahut selâmlarını aynen iade edin, ya da barış teklifi alırsanız, siz de onlara daha güzel bir barış teklifi ile karşılık verin” buyurmaktadır.

Bu güzel incelik, İslâmın kavgaya değil ‘selâma-barışa’ öncelik verdiğinin açık örneğidir.

İnsanlar arasındaki ilişkilerin başlangıcı genelde selâmdır. Müslümanlar da biriyle karşılaştıkları zaman selâm verirler, birbirlerine iyi dilekte bulunurlar.

Her kültürün, her din mensubunun selâmlaşma adabı, geleneği farklı olabilir. Ama müslümanlar birbirlerini Allah’ın emrettiği ve Peygamberin öğrettiği gibi selâmlarlar.

Selâm diye tercüme edilen ‘tahiyye’, sağlık ve uzun ömür dileği olsa da, içinde selâm gibi esenlik ve her türlü hayır dileğini de barındırır.

Ebû Hüreyre’den rivâyet edildiğine göre, Nebî (sav) şöyle buyurdu:

-“Allah (cc) Âdem’i yarattı... sonra ona:

-“Git şu oturmakta olan meleklere selâm ver ve senin selâmına nasıl karşılık vereceklerini de güzelce dinle; çünkü senin ve senin çocuklarının selâmı (tahiyyesi) o olacaktır, buyurdu. Âdem (as) meleklere:

-“es-Selâmü aleyküm, dedi. Melekler:

-“es-Selâmü aleyke ve rahmetullâh, karşılığını verdiler. Onun selâmına “ve rahmetu’l-lâh’ı ilâve ettiler... ” (Buhârî, Enbiyâ/1 no: 3326, İsti’zân/1 no: 6227. Müslim, Cennet/11(28-2841) no: 7163)

Ebû Cürey el-Hüceymî (ra) şöyle dedi: Rasûlüllah’a geldim ve:

-“Üç defa; aleyke’s-selâm yâ Rasûlallah! dedim. Peygamber:

-“Aleyke’s-selâm deme; çünkü aleyke’s-selâm ölülere verilen selâmdır (tahiyyedir)” buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Edeb/140 no: 5209. Tirmizî; İsti’zan/28 no: 2722. Hasen garib sahih kaydıyla)

Tirmizî’de şu ilâve var: “Sonra beni kabul etti ve; “Bir müslüman kardeşinizle karşılaştığınız zaman “es-selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtuhu” desin buyurdu. Sonra; “ve aleyke ve rahmetullahi ve aleyke rahmetullahi ve aleyke rahmetullahi” şeklinde selâmıma karşılık verdi.” (Tirmizî’, İsti’zan/28 no: 2721)

 

-Tahiyyetü’l-mescid (namazı)

Yani, mescidi selâmlama, saygı gösterme namazı... 

Herhangi bir mescide, camiye girildiği zaman kılınan nafile namaza denir. Buna ‘hakku’l-mescid’ de denilir.

Kur’an bir eve giren kişinin ev halkına veya evde kimse yoksa kendisine selâm vermeli dediği yukarıda geçti. (Bkz: Nûr 24/27, 61)

“Mescidler de Allah’a ibadet edilen değerli mekânlar olması sebebiyle Allah’ın evleri diye nitelendirildiği dikkate alındığında bu namazın bir anlamda mescidin sahibi olan Allah’ı saygıyla selâmlama olduğu söylenebilir.” (Atar, F. TDV İslâm Ansiklopedisi, 39/410)

‘Tahiyyetü’l-mescid’in meşruiyeti sünnet ve icmâ ile sabittir.

Ebû Katâde Rıb’i’l-Ensârî Rasûlüllah’ın (sav) şöyle dediğini nakletti: “Sizden biriniz mescide girdiğinde oturmadan iki rek‘at namaz kılsın.”  (Buhârî, Salat/60 no: 444, Teheccüd/25  no: 1163. Müslim, S. Müsâfirîn/11 (69-714) no: 1654)

Bunun bir farklı rivâyeti de şöyle: “Rasûlüllah’ın (sav) sahabesi Ebû Katâde  şöyle anlattı: “Mescide girdim, Rasûlüllah insanların arasında oturuyordu. Bana; “Seni, oturmadan önce iki rek’at namaz kılmaktan ne alıkoydu?” dedi. “Ey Allah’ın elçisi, gördüm siz de oturuyordunuz, insanlar da oturuyorlardı” dedim. “Siz den biriniz mescide girdiği zaman oturmadan iki rek’at namaz kılsın“ buyurdu.” (Müslim, S. Müsafirin/11(70-714) no: 1655)

Burada geçen emir vacip (mecburi) oluşa değil, mendup/müstehab oluşa yönelik olduğu söylendi. Özürsüz terkedilmesi mekruhtur diyenler de olmuş. (Atar, F. TDV İslâm Ansiklopedisi, 39/410)

Şaffiîlere göre mescide ne zaman girilirse girilsin bu namazı kılmak müstehaptır. Hanefî ve Malikîlere göre kerâhet vakitlerinde kılınmaz. Bunun yerine aşağıdaki tesbihi söylemesi müstehabtır.

Cuma günü imam hutbede iken camiye gire Hanefî ve Malikîlere göre bu namazı kılmaz, ama Şafiîlere ve Hanbelîlere göre iki rek’at olarak kısaca kılabilir. 

Bir mescide bir günde birden fazla giren, bu namazı bir defa kılarsa yeterlidir.

Bir mescide herhangi bir namazı veya imama uymak niyetiyle girmek ve oturmadan o namaza başlamak da tahiyyet’l-mescid sayılmış. (Heyet, İlmihal, İsam, 1/316)

“Mescide giren kişinin abdestsizlik, meşguliyet veya kerâhet vaktinin girmesi gibi sebeplerle bu namazı kılamaması durumunda, “Sübhânallāhi ve’l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallāhü vallāhü ekber” demesi müstehaptır demişler.  Bazı âlimler buna “ve lâ havle ve lâ kudrete illâ bi’llâhi’l-aliyyi’l-azîm” cümlesini de eklemiştir.” (Atar, F. TDV İslâm Ansiklopedisi, 39/410)

 

-Cennetliklere ‘tahiyye-selâm’ armağanı

Cennetliklerin selâm ödülü bir kaç âyette ‘selâm ve tahiyye’ ile anlatılıyor.

وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَامًا ﴿74﴾ اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًاۙ ﴿75﴾ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا ﴿76﴾

Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.

İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selâmla (tahiyyeten selâma) karşılanacaklardır.

Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!” (Furkan 25/74-76)

 ‘Tahiyye’ kelimesi sözlükte her ne kadar ‘uzun ömür dilemek’ olsa da günlük dilde iki kişinin birbirini selâmlaması manasına da gelir.

Tefsirci Mukâtil’e göre burada ‘tahiyye’ selâm manasındadır.[2] 

O halde bu âyetteki tahiyyeyi şöyle de açıklamak mümkün: “Onlar birbirlerini “selâm sizin üzerinize olsun” diye karşılarlar veya böyle karşılanırlar.

Selâm’ın, hem huzur için bir dua, bir dilek, hem de huzur için tebrikleşmek anlamlarına da geldiği unutulmamalı.[3]

Şüphesiz cennete kabul edilmek (ya da hak etmek), cennette dileklerin en güzeli tahiyye ve selâm ile kabul edilmek büyük bir ödül. Muhteşem bir sonuç. Tarifi mümkün olmayan bir kazanç ve mutluluktur.

Bir görüşe göre cennetlikleri tahiyye ve selâm ile karşılayacak olanlar meleklerdir.[4]

Bir görüşe göre ise tahiyye ve selâm aynı anlama gelir. Her ikisi de cennetliklere Allah tarafından söylenecektir.

Buna delil;

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْراً كَث۪يراًۙ ﴿٤١﴾ وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً ﴿٤٢﴾ هُوَ الَّذ۪ي يُصَلّ۪ي عَلَيْكُمْ وَمَلٰٓئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَكَانَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَح۪يماً ﴿٤٣﴾ تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌۚ وَاَعَدَّ لَهُمْ اَجْراً كَر۪يماً ﴿٤٤﴾ [سُورَةُ اْلاَحْزَابِ :: ٤١-٤٤]

Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.

Sabah akşam O’nun yücelik ve eşsizliğini dile getirin (tesbih edin).

O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyendir.

Allah, mü’minlere çok merhamet edendir.

Allah’a kavuşacakları gün mü’minlere yönelik esenlik dileği (tahiyyeleri) “Selâm”dır. Allah, onlara bol bir mükâfat hazırlamıştır. (Ahzâb 33/41-44) âyetidir.[5]

Cennetlikler tahiyye (dirlik dileği) ve ikramla müjdelenecekler. Vakarlı bir şekilde ve saygı ile karşılanacaklar.

Kendilerine selâm verilecek ve onlar da selâm verecekler. Melekler bütün kapılardan onları karşılamaya gelecekler.[6]

İman edip sâlih amel işleyenlere Cenette her türlü nimetler verilecek. Onlar birbirlerini ‘tahiyye’ (dirlik) selâmı ile selâmlayacaklar.

 ...ۜ اِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿22﴾ وَاُدْخِلَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۜ تَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌ ﴿23﴾

“... Doğrusu, tüm zalimleri çok can yakıcı bir azap beklemektedir.

Ama imana erişip doğru ve yararlı işler yapanlar (sâlih amel işleyenler), içinde ırmakların çağıldadığı hasbahçelere konulacaklar. Orada karşılaştıklarında iyilik temennileri (tahiyyeleri) ‘selâm’ olacaktır.” (İbrahim 14/23)

Cennet ehli bir nimete nail oldukları zaman Rablerine hamdederler.

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْد۪يهِمْ رَبُّهُمْ بِا۪يمَانِهِمْۚ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ ﴿9﴾ دَعْوٰيهُمْ ف۪يهَا سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌۚ وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟ ﴿10﴾

(Fakat) iman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidâyete erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar.

Onların oradaki duası: «Allah’ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!» (sözleridir). Oradaki tahiyyeleri (iyilik dilekleri) ‘selâm’dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” (Yûnus 10/9-10)

Görüldüğü gibi Kur’an, Cenneti hak edenlere muhteşem bir ödül olarak tahiyye ve selâm olduğunu söylüyor. Tahiyye her türlü dirlik, uzun ömür, hayırlı hayat, esenlik, sağlık dileklerini de içine alır.

Cennette tahiyye selâmı (dileği) ister meleklerden gelsin, ister cennetliklerden; sonuçta bu ifade hem bir müjde, hem bir tebrik, hem de uzun sürecek bir mülkü, sahip olmayı ifade etmektedir.

Buradaki tahiyyenin (dirlik temennisinin) veya selâmın eğer Allah’tan geldiği kabul edilirse bu, aliyyü’-a’lâ, mükemmelin mükemmeli, müjdeler müjdesi olur.

 

-Peygamber’e ve sâlih mü’minlere selâm ya da et-Tahiyyât

Tahiyye’nin çoğulu ‘tahiyyât’tır.

‘Selâm’ dini olan ‘İslâm’ı tebliğ eden Hz. Muhammed (sav) ‘selâm’ sancağını taşıyan biricik Rasûldür. Öyleyse ‘selâmların’ en güzeli O’na ve diğer peygamberlere verilmelidir. 

Peygamberlerin adı anıldığı zaman “aleyhi’s-selâm-selâm onun üzerine olsun” deriz. Bu da tıpkı karşımızda mü’minlere “selâmün aleyküm-selâm sizin üzerinize olsun” demek gibidir.

et-Tehiyyâtü’ aynı zamanda O’na selâm verme duasıdır. Mü’minler, Salli-Bârik’i okuyarak, salavât getirerek O’na selâm verirler.

Bilindiği gibi namazda iki rek’attan sonra oturmaya “teşehhüd’e veya ‘tahiyyât’a oturmak” denir. Bu oturma, namazı tamamlayan vacip ve farz gibi şartlardan biridir.

Teşehhüd; ‘şehâdet kelimesini’ söylemektir. Bu da ‘et-Tahiyyât’ duasının sonunda söylenilen kelime-i şehâdettir.

“Şehâdet getirmek, şâhitlik istemek” anlamlarına gelen teşehhüd, bir fıkıh terimi olarak namaz kılarken ka‘dede (oturuşta) kelime-i şehâdeti de içine alan et-Tahiyyât duasını okumayı ifade eder.

Sahâbe ve tâbiîn dönemlerinde “tahiyyetü’s-salât, hutbetü’s-salât” adlarıyla anılan tahiyyâta (Tecrid Tercemesi, 2/707) daha sonraki dönemlerde bu metnin sonundaki kelime-i şehâdetten dolayı ‘teşehhüd’ ismi verilmiştir.” (Atar, F. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/563-564)

Rasûlüllah (sav) teşehhüdü yapmış, orada ne okunacağını da sahâbelerine öğretmiştir. (Müslim, Salat/16(59-402, 403) no: 901, 903. İbni Mâce, İkāmetü’s-salât/24 no: 900)

et-Tahiyyât’ünün sözleri hakkında farklı rivâyetler var. Ancak âlimler Abdullah b. Ömer’in ve Ebû Musa el-Eş’ârî’nin rivâyetini daha çok benimsediler.

Abdullah b. Mes’ûd (ra) şöyle anlattı: “Biz, Rasûlüllah’ın arkasında namaz kılarken “Allah’a selâm, falancaya selâm olsun” derdik. Allah’ın Rasûlü bir gün bize; “Hiç şüphe yok ki, Selâm Allah’ın kendisidir. Dolaysıyla sizden birisi namazda teşehhüde oturduğu zaman şöyle desin:

 التحيّات لله والصلوات والطيّبات السلام عليك أيها النبيّ ورحمة الله وبركاته السلام علينا وعلى عباد الله الصالحين أشهد أن لا إله إلّا الله وأشهد أن محمّدا عبده ورسوله 

 “et-Tahiyyâtü ve’s salevâtü ve’t tayyibâtü. es-Selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berakâtühu. es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillahi’s sâlihîn.”

“Bütün dualar ve bütün tahiyyeler (dirlik selâmı, övgüler, dualar) ve bütün iyilikler Allah’a mahsustur. Ey Nebî! Allah'ın selâm, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Selâm, bizim ve Allah'ın sâlih (doğru hareket eden) kullarının üzerine olsun.

Çünkü bunu dediğinde (bu) söz gökte ve yerde Allah’ın her sâlih kuluna isabet eder.

Bundan sonra; “Eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve rasûlühu Şahâdet ederim ki, Allâh’dan başka tanrı yoktur ve yine şahâdet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür” de. Sonra da dilediğini istemekte serbesttir.” (Müslim, Salât/16(55-402) no: 897. Buhârî Ez’an/148 no: 831, 150 no: 835, Deavât/17 no: 6328. Ebû Dâvûd, Salât/177-178 no: 968. Nesâî, Sehv/41, 43 no: 1278, 1280. İbni Mâce, İ. Salât/24 no: 899. Ahmed b. Hanbel, 1/437. Bir benzeri için bak. Buhârî, Teşehhüd/148 no: 831. İsti’zan/28 no: 6265) 

Tirmizî teşehhüd hakkında nakledilen en sahih hadisin İbn Mes‘ûd’un  rivâyeti olduğunu, sahâbe ve tâbiînin büyük çoğunluğunun bununla amel ettiğini belirtir. (Tirmizî, Salât/99 no: 289)

Abdullah b. Abbas (ra) dedi ki: Rasûlüllah bize Kur’an’dan bir sûre öğretir gibi öğretti. Şöyle ki:

 التحيّات المباركات الصلوات الطيّبات لله 

“et-Tahiyyâtü’l-mübârakâtü’’s-salevâtü ve’t tayyibâtü. es-Selâmü aleyke eyyühe’n nebiyyü ve rahmetullahi ve berakâtühu. es-Selâmü aleynâ ve ala ibadillahi’s salihîn. Eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve rasûlühu.” (Müslim, Salat/16(60-403) no: 902. Ebû Dâvûd, Salat/177-178 no: 974. Tirmizî, Salat/216 no: 290. Nesâî, İftitah/193. İbni Mâce, Salat/24 no: 900) 

Ebû Musa el-Eş’ârî anlattı: “Rasulüllah bize hitap etti, bize sünnetini beyan etti ve bize namazımızı öğretti. Buyurdu ki: “Namaz kıldığınız zaman oturduğunuzda sizden birinizin ilk sözü şöyle olsun: “et-Tehiyyâtü’t-tayyibâtü ve’salevâtü lillâhi. es-Selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berakâtuhu, es-selâmu aleynâ ve alâ ı’bâdillahi’s-sâlihîn. Esşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhû ve rasulühû...” (İbn Mâce, İkāmetü’s-salât/24 no: 901)

Câbir b. Abdullah şöyle anlattı: “Rasûlüllah (sav) teşehhüdü bize Kur’an’dan sûre öğretir gibi öğretti. “bismillah ve billah. et-Tehiyyâtü lillâhi ve’salevâtü ve’t-tayyibât. es-Selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berakâtuhu, es-selâmu aleynâ ve ala ı’bâdillahi’s-sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhû ve rasulühû. Es’elullahe’l-cennete ve eûzü bi’llahi’n-nar.” (İbni Mâce, İkâmetü’s-salât/24 no: 902)

Ömer’den (ra) gelen rivâyetin başı şöyle:

 التحيّات لله الزاكيّات لله الطيّبات الصلوات لله   

“et-Tahiyyâtü lillâh ez-zâkiyyâtü lillâh et-tayyibâtü’s-salevâtü lillâh”

 (Muvatta, Salât/53)

Abdullah b. Mes’ud; “Teşehhüdü gizli okumak sünnettendir” demiş. (Ebû Dâvûd, Salât/180 no: 986. Tirmizî, Salât/101 no: 291)

Bazı tefsir ve fıkıh kitaplarında Tahiyyât ile ilgili şöyle bir iddia var:

Rasûlüllah (sav) mi‘rac gecesinde tahiyyât, salavât ve tayyibât  kelimeleriyle Allah’a ta’zimde bulundu. O da buna selâm, rahmet ve berekât kelimeleriyle karşılık verdi. Rasûlullah da bu iltifat karşısında selâmın bütün peygamberler, melekler ve sâlih kimseler üzerine olmasını temenni etti. Bunun üzerine bütün melekler şehâdet kelimesini söylediler. (Kurtubî, 3/425. İbn Nüceym, 1/342-343’den)

Bundan dolayı teşehhüd, mi’rac olan namazda okunarak bu hatıra yâdedilir. Mü’minler böylece Allah’a ta’zim sunarlar, Peygamber’e selâm ve bağlılıklarını bildirirler, Allah’ın kendisine ve meleklere ve sâlihlere rahmet etmesini dilemesi gibi bir anlamda taşır yorumu yapılmış. Atar, F. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/563-564)

 

-Facebook’ta 25.11.2022de birisi şöyle paylaştı:

“Peygamber Efendimiz buyurdu ki: Namazda son oturuşta Ettehiyyatü ve Salli Barik dualarını okuduktan sonra 4 şeyden Allah'a sığınınız!

1-Allah'ım cehennem azabından Sana sığınırım

2-Kabir azabından Sana sığınırım

3-hayatın ve ölümün fitnesinden Sana sığınırım

4-Mesih Deccal'ın şerrinden ve fitnesinden sana sığınırım” (Müslim)”

Bu rivâyet Müslim’de şöyle:

Ebû Hureyre’nin (ra) naklettiğine göre Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu:

Kim teşehhüde oturursa şu dört şeyden Allah’a sığınsın. Şöyle desin: Allahım şüphesiz ben Cehennem azabından, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden ve  mesih-deccâl'ın fitnesinin şerrinden Sana sığınırım.” (Müslim, Mesâcid/25(128-588) no: 1324)

Görüldüğü gibi hadisin aslında salli bârik yok.

Bir benzeri: Aişe (r. anhâ) şöyle dedi: “Rasûlüllah (sav) namazda “Allahümme innî eûzü bike min azabi’l-kabri ve eûzü bike min fitneti’l-mesîhi’d-deccâli ve eûzü bike min fitneti’l-mehyâ ve’l-memâti. Allahümme innî eûzü bike mine’l-me’semi ve’l-mağrami-

Allahım şüphesiz kabir azabından Sana sığınıyorum. Mesih deccâlin fitnesinden Sana sığınıyorum. Ölümün ve hayatın fitnesinden Sana sığınıyorum. Allahım günahtan ve borçtan Sana sığınıyorum” diye dua ederdi.” Birisi Rasûlüllah’a;

-“Ey Allah’ın Elçisi, Borçtan ne kadar çok Allah’a sığınıyorsun” dedi. Rasulüllah;

-“Çünkü insan borçlandığı zaman konuşup yalan söyleyebilir, söz verdiğinde sözünde durmayabilir.” (Müslim, Mesâcid/25(129-589) no: 1324. Buhârî, Ez’an/149 no: 832. Ebû Dâvûd, Salat/148-149 no 880. Nesâî, Sehv/64 no: 1310)

Urve b. Zübeyr, Aişe’nin (r. anhâ) öyle dediğini nakletti: “Rasûlüllah Allahım günahtan ve borçtan Sana sığınıyorum” diye dua ederdi.

Birisi Rasûlüllah’a;

-“Ey Allah’ın Elçisi, Borçtan ne kadar çok Allah’a sığınıyorsun” dedi. Rasulüllah;

-“Çünkü insan borçlandığı zaman konuşup yalan söyleyebilir, söz verdiğinde sözünde durmayabilir.” (Buhârî, İstkraz/10 no: 2397)

Urve b. Zübeyr, Aişe’nin (r. anhâ) öyle dediğini nakletti: “Rasûlüllah namazında deccâlin fitnesinden Allah’a sığınırdı.” (Müslim, Mesâcid/25(127-587) no: 1323. Buhârî Ez’an/148 no: 833, Fiten/26 no: 7129)

 

-Teşehhüd’ten sonra salavâtlar okunur.

Son oturuşta ise Salli-Bârik dualarını okumak Hanefî ve Mâlikîler’e göre sünnet, Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise en az, “Allāhümme salli alâ Muhammed” demek vaciptir (farzdır).

Namaz kılan kişinin Salli-Bârik dualarının ardından Kur’an ve Sünnet’ten seçilmiş dua metinleri okuması bütün mezheplere göre müstehaptır. (Atar, F. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/563-564)

İbni Ebi Leylâ dedi ki, Bana Ka’b b. Ucre bana rast gelmişti. (Bana) şöyle dedi:

-Sana bir hediye takdim edeyim mi? (Bir defasında) Rasulüllah yanımıza gelmişti. (Ona);

-“Ey Allah’ın Rasûlü, Sana nasıl selâm vereceğimizi öğrendik. Fakat nasıl salat okuyacağımızı bilmiyoruz” dedik. Rasûlüllah da şöyle dedi:

-“Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed kemâ salleyte alâ İbrahim’e ve alâ âli İbrahim, inneke hamîdun mecîd.

Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed kemâ bârakte alâ İbrahim’e ve alâ âli İbrahim, inneke hamîdun mecîd.”

Allahım, Muhammed’e ve ev halkına, İbrahim’e ve onun ev halkına salat eylediğini gibi salat eyle. Şüphesiz Sen Hamid ve Mecidsin.

Allahım, Muhammed’e ve ev halkına, İbrahim’e ve onun ev halkına ihsan ettiğin gibi bereket ihsan eyle. Şüphesiz Sen Hamid ve Mecidsin.” (Buhârî, Deavât/32, Enbiyâ/10, Tefsir33/10. Müslim, Salat/17(65/69-405/407) no: 907-911. Ebû Dâvûd, Salat/178-179 no: 976-981. Tirmizî, Salat/351 no: 483. Nesâî, Sehv/50-51 no: 1287-1290. İbni Mâce, Salat/25 no: 904. Ahmed b. Hanbel, 4/241, 242)

 

 

 

 

 

[1] R. el-Isfehânî. el-Müfredât, S: 199

[2] İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr, s: 1025

[3] Mevdudî, E. Tefhimu’l-Kur’an, 2/54

[4] Taberî, Tefsir 9/426. Zamahşerî, el-Keşşâf, 3/289

[5] Kurtubî, el-Camiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, s:  2267

[6] İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 2/642