Kur'an'da güzel mü'minlerin sıfatı ebrâr, yani birr-ideal iyilik sahipleri ve birr ahlâkı hakkında bir online ders.

Hüseyin K. Ece

23 Ocak 2023 –

01 Receb 1444

Zaandam-Hollanda

 

40. Ders: KUR’AN’DA BİRR ve EBRÂR KAVRAMLARI

 

-Birr ve Türevleri

‘Birr’in aslı ‘berra’ fiilidir. Bu da sözlükte; bir şey düzelmek, yeminine sâdık olmak, itaat etmek, bol ihsan ve iyilik etmek, rabbe itaat etmek demektir.[1] Bunun merhamet etmek, sıla yapmak anlamına da geldiği söylenmiş.

Berra; sıdk-doğruluk, doğru sözlülük anlamında da kullanılır. Zira doğruluk da genişlik gösterilmesi bol bol yapılması gereken hayırlı bir ameldir.

Bu fiilden gelen ‘berr’; denizin (bahr’in) karşıtı olarak kara, kıta demektir. Bundaki genişleme, bollaşma anlamından hareketle hayır işlemede genişlik, bol hayır işlemek anlamına ulaşılmış.

‘Berr’, sıfatı hem Allah (cc) için hem de itaatkâr kullar için kullanılır.

‘Berr’ sıfatı insanlar için kullanılırsa; berre el-abdu rabbehu-kul Rabbine itaatinde genişledi, bol ve geniş şekilde itaat etti denir. (Isfehânî, R. el-Müfredât, 53. İbni Manzur, Lisânu’l-arab, 2-58-60)

tam anlamıyla iyilik ve hayır sahibi, çok itaatkâr, sâdık, yani sözünde duran, iyi insan demektir.

Kur’an, “berr-itaatkâr, iyilik sever” sıfatını iki âyette hz. İsa ve hz. Yahya peygamberleri niteliyor:

وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا   وَحَنَانًا مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِيًّاۙ

“Katımızdan ona (Hz. Yahya’ya) bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (saflık) da verdik. O çok takva sahibi birisiydi. Ana- babasına itaatkârdı ‘berr idi) ve isyan eden bir zorba değildi.” (Meryem 19/14-15)

Hz. İsa (as) da    وَبَرًّا بِوَالِدَت۪يۘ وَلَمْ يَجْعَلْن۪ي جَبَّارًا شَقِيًّا

“berr-itaatkâr, annesine iyilik eden” birisiydi. (Meryem 19/32)

Allah (cc) için kullanıldığı zaman anlamı: Kullarına karşı şefkatli, onlara ihsan eden, iyilikleri bütün yaratıklara yaygın olan demektir.

‘el-Ber’, Allah’ın güzel isimlerinden biridir. ‘el-Berr veya el-Bârr’, Tirmizî’nin Esmâu’l-Hüsnâ listesinde Allah’ın güzel isimlerinden biri olarak geçiyor.[2]

Allah (cc) el-Berr’dir, kullarına çok şefkatli ve kerem ve lütuf sahibidir. O, kullarına merhametli olduğu için, onların hakkında kolaylık diler, zorluk dilemez.

Onların günahlarına (eğer tevbe etmezlerse) bir karşılık verir. Buna karşın onların iyiliklerine, hayırlı amellerine kat kat karşılık verir.

اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّح۪يمُ۟

“(Cennetlikler) Hiç şüphesiz, biz bundan önce O’na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği ve ihsanı bol, rahmeti bol (el-Berr) olandır” (Tûr  52/28)

Hadis ve fıkıh kitaplarında ‘birru’l-valideyn’ başlığı bulunmaktadır. Bu başlık altında, ana-babaya itaat etme, onlara bol bol iyilikte bulunma görevleri anlatılır.

Aynı kökten gelen ‘teberrû’; fiil olarak iyi olma, iyilik yapma anlamındadır.

‘Teberru’ Türkçe’de; her hangi bir dernek, cemiyet, yardım kurumu ve kişiye yapılan yardımlara verilen addır.  

Aynı kökten gelen ‘mebrûr‘; makbul, şüpheli olmayan, şartlarına uygun olarak yerine getirilmiş, günah ve isyan karıştırılmamış, sonrası öncesinden daha iyi, ayrıca ihlas ve samimiyetle yalnızca Allah için yapılmış, ecri bol kabul olacağı ümit edilen hac demektir.

Peygamber (sav) bir soru üzerine mebrûr haccı en faziletli ibadetler arasında saydı.[3]

“Mebrûr haccın mükâfatı ancak cennettir.“[4]

Yine aynı kökten gelen “beriyye“ ise, yaratıkların en hayırlısı en iyisi demektir. Bir âyette yer alıyor.

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِۜ

“İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.“ (Beyyine 98/7)

 

-Kur’an’da berra-birr sahibi olma fiili

Berra fiili iki âyette geçiyor. Birincisi;

وَلَا تَجْعَلُوا اللّٰهَ عُرْضَةً لِاَيْمَانِكُمْ اَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

“ALLAH adına yaptığınız yeminler, iyilik etmeye (berra-birr sahibi olmaya), Allah'a karşı sorumluluk bilincine ve insanlar arasında barışın geliştirilmesine engel teşkil etmesin. Zira Allah, her şeyi duyan, her şeyi bilendir.” (Bakara 2/224)

Bakara 2/226. âyette görülebileceği gibi bu emir, öncelikle boşanma konusundaki yeminlerle ilgilidir, ama yine de genel bir muhteva taşır.[5]

Kişi, insanların faydasına bir iyilik, bir ıslah söz konusu olduğu zaman “ben yeminliyim, onu bozamam“ deyip, güya dindarlık taslamamalı.

Bunun iki anlamı vardır: 1) Kişinin olumlu bir işi yapmamak üzerine yemin etmesi doğru değildir.

2) Kişinin, yaptığı bu tür yemine uymamalı, iyilik, sorumluluk ve ıslah söz konusu olduğunda gereğini yapmalı.[6]

Peygamber (sav) de şöyle buyurdu:

Bir konuda yemin eder, sonra başkasını hayırlı görürsen, yeminini boz, keffâretini ver ve hayırlı gördüğüne yönel.“[7]

Günaha yemin edenin yemini, yemin değildir. Akraba ile ilişkiyi kesmeye yemin edenin yemini de yemin değildir.“[8]

“Eğer bir kimse (şu şu şeyleri yapacağı veya yapmaktan vazgeçeceğine dair) kuvvetli bir yeminde bulunur ama sonra başka türlü davranmanın daha doğru bir yol olacağını anlarsa, bırakın daha doğru olanı yapsın ve bırakın yeminini bozsun ve sonra onun keffaretini versin.” [9]

Bir âyette de gereksiz yere yapılan yeminlerin keffaretini vermek şartıyla bozulabileceğine işaret ediliyor:

Allah (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmayı (ve keffâret ödemeyi) size meşru kılmıştır...“  (Tahrim 66/2. Ayrıca bkz: Mâide 5/89)

“Üç türlü yemin vardır: Yalan yere yemin (ğamus),

gereksiz yere yemin (lağv),

mübahı yasak kılan yemin.

Buradaki üçüncüsüne girer. Keffâratin sebebi yeminin Allah adına olması. Zira Allah adına yeminin bir bedeli vardır.“[10]

“Berra“ fiilini geçtiği ikinci âyet;

لَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذ۪ينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ اَنْ تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُٓوا اِلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ

Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten (birr sahibi olmaktan-teberrû), onlara âdil davranmayı yasaklamaz. Şüphesiz Allah âdil davrananları sever.“ (Mümtehine 60:8)

Burada iyilik etmemeyi belirleyici olan bir kimsenin iman etmemesi değil; İslâmla ve onları yurtlarından çıkmaya mecbur bırakacak denli müslümanlarla savaşmasıdır. Yoksa müslümanlar için din ayrılığı, onlara iyi davranmaya, yardım etmeye, insanî ilişkilerde bulunmaya engel değildir.

Bilindiği gibi İslâmda “düşmanlık ancak zalime karşıdır“. (Bakara 2/193)

Bu âyet sahâbelerle Mekke müşriklerinin ilişkilerinin son derece gergin olduğu sırada inmiştir. Buna rağmen iyiliği (birr’i), insafı, rahmeti ve âdaleti tavsiye etmesi dikkat çekici...

 

-Birr; iyiliğin zirvesi

Hatırlayalım; “berr“in (karanın) genişliğinden hareketle "birr"e, hayır işinde ve iyi olmada genişlik, ya da bol hayır işlemek, ihsan etme anlamına ulaşıldı.[11]

Demek ki ‘birr’, hayır işinde ve hayırlı işlerde genişlik demektir.

“Birr”; sadâkat, yani sözünde durmak, doğruluk, doğru sözlülük anlamında da kullanılır. Çünkü doğru sözlü olmak genişlik gösterilen hayırlı işlerdendir.

Arapça'da yeminine uyan hakkında, ‘berre fi yeminih-yeminine sâdık kaldı, berra fi kavlihi-sözünü yerine getirdi", "berra'l-abdu Rabbehu-Kul Rabbine geniş bir şekilde itaat etti" denilir.

Zira sevap Allah'tan, itaat de kuldan gelir.[12]

Birr;  takva sahiplerinin Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle ortaya koydukları davranışlardır.  

Birr, sıdk (doğruluk) ve itaattir. Birr’i; ibadet, iyilik, salah (iyi hâl) veya hayr diye açıklamak güzeldir. Zira bu kelime, iyilik hakkında söylenenlerin tümünü kapsar.

Zeccâc ve Fahreddin er-Râzî; “Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça...” (Âli İmran 3/92) âyetinden hareketle birr, kişiyi Allah’a yaklaşıtıran her şeydir demişler.

Birr, dünyanın ve âhiretin hayrıdır. Dünyadaki hayr; Allah’ın bir kula hidâyeti, nimeti, hayırlı işleri kolaylaştırması; âhiret hayrı ise hesaptan kurtuluş ve nimeti hiç bitmeyecek olan cennettir.[13]

Ancak birr ile hayır arasında fark vardır. Birr hayra ulaşan, kasdedilen fayda; hayır ise kasıtsız olsa da mutlak anlamda faydadır. Bu da üç şekilde yerine getirilir:

Allah'a ibadette birr, akraba hakkına riayette birr, dostlara muamelede birr.[14]

Birr, bütün taat sayılan, yani Allah’a saygı ifade eden davranışlar ve insanı Allah’a yaklaştıran hayırlı işleri içerisine alan bir kelimedir. Allah'ın rızasına uygun bütün sözler ve amellerdir.[15]

İmam Mâtürîdî’ye göre ise “birr, bütün hayırların en tam şekli, takvâ ise bütün şerlerin terkedilmesi ve bir daha yapılmamasıdır”.[16]

Birr, bağlamına göre vurgusu değişen bir kavramdır:

Kuldan Allah’a “sınırsız kulluk ve taat” (Tûr 52/28),

el-Berr olarak Allah’tan kula “sınırsız lütuf ve kerem, rahmet ve mağfiret” vurgusunu taşır.

Birr, Kur’an’da inanç (Bekara 2/177),

eylem (Mümtahıne 60/8),

ahlâk (Meryem 19/32) ve doğru davranış alanlarında ideal olanı ifade için kullanılır.[17]

Geniş anlamıyla ‘birr’, her türlü hayır ve iyilik işinde genişlik, ihsan, itaat, doğruluk, bol bol iyilik demektir.

Buna ideal iyilik de diyebiliriz. İdeal iyilik, ya da iyilikte zirve... 

Kur’an  “birr”i tarif ederken onun sınırını oldukça geniş tutuyor.

لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

“Yüzlerinizi doğudan ve batıdan yana çevirmeniz ‘birr-iyilik’ değildir. Ama birr, Allah’a , Âhiret Günü’ne, Meleklere, Kitab’a ve Peygamberlere iman eden,

ona olan sevgisine rağmen, malı yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere veren,

namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren

ve söz verdiklerinde (ahidleştiklerinde) sözlerinde duranlar ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenler (in tutum ve davranışlarıdır).

İşte bunlar, doğru olanlardır ve takva sahibi olanlar da bunlardır.” (Bekara 2/177)  

Görüldüğü gibi Kur’an, ‘birr’in inanç ve amel boyutlarını, en önemli ilkeleri sıralayarak açıklıyor. Bu bağlamda birr, bütün iman, ibadet ve ahlâka ait iyi huyları kapsayacak genişlikte bir kavramdır.

Kur’an, ‘birr’in inanç (imanın beş şartı) ve amelleri (namaz, zekât, sabır ve merhamet), en bazı ahlâkî ilkeleri sıralayarak açıklıyor. Ya da birr iki türlüdür; biri itikatla biri amelle ilgilidir.

Peygamber'e "birr nedir?” diye sorulduğu zaman bu âyeti okumuş. Çünkü bu âyet hem inanç esaslarını hem de farz ve nafile ibadetleri kapsamaktadır.[18]

Bu âyetin devamında bu hasletleri ancak dürüst ve takvâ sahibi olan kişilerin kazanabileceği açıklanıyor.

“Birr” ve “Allah’a karşı saygılı olma” demek olan takvâ arasındaki bu yakınlık Kur’an‘da başka yerlerde söz konusu edilmektedir. (bkz: Bekara 2/189. Mâide 5/2)  

Birr, takva sahibi mü’minlerin bir özelliğidir. Bizzat takva değil takvalı olma hâlidir diyebiliriz. 

Kur’an, müşriklerin bir yanlış davranışına da dikkat çekerek, bunun birr olmadığını vurguluyor.

Cahiliye döneminde müşrikler hacc için ihrama girdikleri zaman ağaç gölgeliğinde oturmazlar, evlerine girmezlerdi. Bir ihtiyaçtan dolayı evlerine veya çadırlarına girmek isterlerse, çadıra, arkalarından açtıkları deliklerden, evlere de ya arka pencereden ya bacalarından girerlerdi.

Kur’an böyle bir davranışın faydasız bir şey olduğunu asla “birr” olamayacağını vurguluyor:

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَهِلَّةِۜ قُلْ هِيَ مَوَاق۪يتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّۜ وَلَيْسَ الْبِرُّ بِاَنْ تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ ظُهُورِهَا وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقٰىۚ وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ اَبْوَابِهَاۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“…Birr (ideal iyilik) evlere arkalarından gelmeniz değildir. Ancak birr (iyilik) takva sahiplerinin tutumudur. Evlere kapılarından girin. Allah’tan korkup-çekinin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Bekara 2/189) 

Evlere veya çadırlara arkadan girmenin nesi birr (iyilik) olabilir ki? Takva sahibi kimseler hayır üzerinde olurlar, infak ederler (muhtaçlara yardım ederler), sürekli iyilikte bulunurlar. Hem Allah’a (cc) itaat ederler, hem de insanlara bir fayda sağlarlar. Dolasıyla onların tutumu birr’in da kendisidir.

(Bu âyette ayrıca bir kinâye (dolaylı anlatım) de bulunmaktadır. Yani; söze ve işe tersinden, fayda vermeyecek tarafından başlamayın!)

Peygamber (sav) “birr”i şöyle tanımlıyor: “İyilik (birr), güzel ahlâktır. Kötülük (günah) ise, vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediği şeydir.”[19]

Bu hadise göre birr; insan vicdanını huzura kavuşturan, ruh dünyasını aydınlatan ve geliştiren her türlü iyilik ve güzelliklerdir.

Vâbisa b. Ma'bed dedi ki: Rasûlullah’ı (sav) ziyarete gittiğimde şöyle dedi: “Birr hakkında soru sormaya mı geldin?” Ben: Evet dedim, şöyle buyurdu: “Sen vicdanına sor. İyilik (el-birr), kalbi huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir. Kötülük ise, insanlar sana fetva verseler (onaylasalar) bile gönlü(nü) huzursuz eden ve içinde bir şüphe bırakan şeydir.”[20] 

Birr, bütün taat sayılan, yani Allah’a saygı ifade eden davranışlar ve insanı Allah’a yaklaştıran hayırlı işleri içerisine alan bir kelimedir.

Bakara 2/177de “...işte sâdık (doğru) olanlar bunlardır” cümlesinden hareketle birr’i, ‘doğruluk’ diye anlayanlar da olmuştur. Halbuki ‘sıdk-doğruluk’ birr değil, birr sahibi olmanın bir sonucudur.

Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki:

“Sıdk (doğruluk) insanı birr’e (Allah’ı razı edecek iyiliğe ) götürür, birr de mü’mini Cennete götürür. Kişi, doğruyu söyler ve doğruyu arar da Allah (cc) katında doğru sözlü diye kaydedilir. Yalan da kişiyi sınırı aşmaya götürür. Haddi aşmak da (kişiyi) ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah katında yalancı diye kaydedilir” (Buharî, Edeb/69 no:6094. Müslim, Birr/29 (103-105/2607) no: 6637-6639. no: 2607. Ebû Dâvûd, Edeb-no: 1989. Tirmizî, Birr/46 no: 1971. Muvatta. Kelâm/16)

 

-Birru’l-vâlideyn

Hadis ve fıkıh kitaplarında ‘birru’l valideyn’ başlığı bulunmaktadır.

Bu başlık altında, ana- babaya itaat etme, onlara ihsanda geniş, engin gönüllü olma, onlara bol bol iyilikte bulunma görevleri anlatılır. Bunun tersi “ukuku’l-valideyn-Anne babaya âsi, itaatsiz, iyilik yapmaktan uzak olmaktır.

Allah (cc) şöyle buyurdu:

وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ

Hani bir vakitler İsrâiloğulları'ndan şöylece mîsâk (kesin bir söz) almıştık: ALLÂH'dan başkasına tapmayacaksınız, ana babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çâresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı kılacak, zekâtı vereceksiniz...“ (Bekara 2/83)

ALLÂH'a ibâdet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, akrabâ olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sâhib olduğunuz kölelere iyilik edin...“ (Nisa 4/36)

Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibâdet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veyâ her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf" bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle.“ (İsrâ 17/23)

Biz insana ana ve babasına iyilik yapmayı tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınması ile sütten kesilme süresi otuz aydır. Nihâyet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki: "Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsân ettiğin ni'metlerine şükretmemi ve senin hoşnûd olacağın sâlih amel işlememi ilhâm et. Benim neslimden gelenleri de sâlih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip Sana yöneldim. Ve ben gerçekten müslümanlardanım." (Ahkaf 46/17. Ayrıca bkz: Lukman 31/14. Ankebût 29/8)

“Hiçbir evlât, babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp âzâd ederse, babalık hakkını (ancak o zaman) ödemiş olur.” (Müslim, İtk/25. Ebû Dâvûd, Edeb/119-120; Tirmizî, Birr, 8/1906)

“Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun!” (Müslim, Birr/9, 10)

Ebû Hüreyre (ra) şöyle anlatı: “Bir şahıs, Rasûlullah’a (sav) gelerek:

«–Kendisine en iyi davranmam gereken kimdir?» diye sordu. Rasûlullah:

«–Annen!» buyurdu. O sahâbî:

«–Ondan sonra kimdir?» diye sordu. Rasûlullah

«–Annen!» buyurdu. Sahâbî tekrar:

«–Ondan sonra kim gelir?» diye sordu. Allah Rasûlü yine:

«–Annen!» buyurdu. Sahâbî tekrar:

«–Sonra kim gelir?» diye sorunca Rasûlullah bu sefer:

«–Baban!» cevâbını verdi.” (Buhârî, Edeb/2. Müslim, Birr/1)

Abdullah bin Mesut (ra) şöyle demiştir: Rasûlüllah’a:

«–Allâh’ın en çok beğendiği amel (ibadet) hangisidir?» diye sordum.

«–Vaktinde kılınan namazdır.» diye cevap verdi.

«–Sonra hangi ibâdet gelir?» dedim.

«–Anne ve babaya iyilik ve itaat etmek.» buyurdu.

«–Daha sonra hangisi gelir?» diye sordum.

«–Allah yolunda cihâd etmek.» buyurdu.” (Buhârî, Mevâkît/5, Cihâd/1.  Müslim, Îmân/137-139)

Bir sahâbî, Rasûlullah’a gelerek:

“–Hicret ve cihâd etmek üzere Sana bey’at ediyorum. Bunların sevâbını Allah’tan dilerim.” dedi. Resûlullah:

“–Anne ve babandan hayatta olan var mı?” diye sordu. O zât:

“–Evet, her ikisi de hayatta.” dedi. Resûlullah:

“–Allah’tan sevap kazanmak istiyorsun değil mi?” diye sordu. Sahâbî:

“–Evet.” deyince Allah Resûlü:

“–(O hâlde) ana ve babanın yanına dön. Onlara iyi bak!” buyurdu. (Buhârî, Cihâd/138, Edeb/3. Müslim, Birr/6)

 

-Sosyal hayata yönelik olarak birr

Birr, sosyal hayatın işlemesi, insanlar arasındaki kaynaşma (ülfetin) konusunda son derece önemli bir ahlâk kuralıdır. Kişi başkalarına yardım ettikçe, onlara güzel davrandıkça; aralarında kavga, anlaşmazlık ve düşmanlık yerine, dostluk, barış ve ülfet olur.

Bu da “sıla“ ve “ma’ruf“ olarak iki şekilde ortaya çıkar. Sıla, “karşılık gözetmeksizin, ilgilenme ve yardımda bulunmak”,

ma‘ruf ise “söz ve davranışla insanların iyilik ve mutluluğu, dirlik ve düzenliği için çalışmak” demektir.[21]

Birr, sosyal hayata iki şekilde yansır:

Birincisi, insanlara karşılıksız mal yardımında bulunmak,

İkincisi ise, söz ve davranışlarla insanların iyilikleri ve mutlulukları, dirlik ve düzenliği için çalışmaktır.

Mü’minler, sevdikleri şeylerden Allah yolunda harcadıkça birr ahlâkını kazanırlar.

لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ

“Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla birr’e (ideal iyiliğe) erişemezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” (Âli İmran 3/92)

Yardımlaşmanın ana hedefi de; iyilikleri, güzellikleri, sosyal barışı yaygınlaştırmak, günah ve kötülükleri azaltmaktır.

Allah (cc) bunu iman edenlere bir kulluk görevi olarak yüklüyor:

وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

"... İyilik (el-birr) ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın…” (Mâide 6/2)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

“Ey iman edenler! Siz baş başa gizlice konuştuğunuz zaman, günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşmayın. İyilik (el-birr) ve takvayı konuşun ve huzuruna toplanacağınız Allah’a karşı gelmekten sakının.“ (Mücâdile 58/9)

Şüphesiz yardımlaşma, infak ve ikram etme, iyilikte bulunma, ilgilenme, paylaşma ve benzeri güzellikler imanın kazanımlarıdır. Bunlar her toplumun, neredeyse her insanın ihtiyacıdır.

Yardımlaşmanın çoğaldığı evler ve toplumlar daha sağlıklı, daha barış içindedir.

Görüldüğü gibi birr, toplumda ekonomik ve sosyal düzeni zorlama olmaksızın sağlayıcı, insanlar arasındaki dostluğu ve barışı koruyucu, insanı en erdemli yapıcı çok önemli bir ahlâktır.

Bununla birlikte mü'minler birr ahlâkını önce kendileri kuşanırlar, Kur'an'ın tanımladığı ve müjdelediği ebrârdan olurlar, sonra da başkalarına bunu örnek olarak ulaştırırlar. Toplumda birr ahlâkının yaygınlaşması için çaba gösterirler. Bu konuda hata yapan İsrailoğulları gibi davranmazlar.

Kur’an mü’minlere, birr’i başkalarına tavsiye edip de kendilerini unutan, birr’i yerine getirmeyen İsrailoğulları gibi olmayın demektedir.

اَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

“Siz Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi (birr’ş) emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz?” (Bekara 2/44)

“Birr”, bol bol iyilik etmek, hayır işlerinde geniş olmak anlamına geldiği gibi, aynı zamanda fail (özne) ismidir ve “iyilikte bulunan” demektir.

İmam Maverdî’ye göre birr ve takva birbirini tamamlayan ahlâki faziletlerdir. Bu yüzden yanya gelirler. Birr, insanlara iyilik yapmaktan ve onlara karşı iyi olmaktan doğar ve kişiye onların sevgi ve memnuniyetini kazandırır.

Allah’a karşı sorumluluk duygusundan kaynaklanan takva ise Allah’ın sevgi ve rızasını kazandırır. Her iki sevgi de kişiye mutluluk verir.

Kaynaklarda birr “ihsanın en ileri derecesi” şeklinde açıklanmıştır.[22] 

İdeal iyilik olan birrin kapsadığı güzel hasletlerin din dilinde “ma’ruf” diye nitelenenler davranışlar olduğu görülüyor. Zira Din mar’uf olanı emreder, müslümanlardan onları başkalarına da ulaştırmalarını ister.

Bu açıdan birr veya ma’ruf diye nitelenerek övülen davranışlar her ne kadar kişinin kendisiyle, kendi takvasıyla alakalı olsa da bir bölümünün sonucu başkalarına yöneliktir.

Mü’minler, çok iyilikte bulunarak, takvada çok geniş olarak ‘birr’in bizzat kendisi hâline gelirler. Tıpkı sâlih amel işleyerek imanıyla özdeşleşen müslümana ‘iman’ denilmesi gibi...

İyilik ve takvada ileri geçen bol bol ihsanda dulunan, akrabalarına ve diğer insanlara bol bol iyilik eden, iyi davranan kimseler artık ‘birr’in bizzat kendisi olurlar.

Takva sahibi kimseler hayır üzerinde olurlar, infak ederler (muhtaçlara yardım ederler), sürekli iyilikte bulunurlar. Hem Allah’a (c) itaat ederler, hem de insanlara bir fayda sağlarlar. Dolasıyla onların tutumu birr’dir.

Böyle kimselere Kur’an ‘ebrâr’ demektedir.

 

-Kur’an’ın ebrâr dediği mü‘minler

Birr sahiplerine (ebrâr’a), çok ihsan edenlere, iyilik yapmakta çok geniş olanlara, itaatinde ve sözünde sâdık (samimi) olanlara, görevini iyi yapanlara ‚berra‘ fiilinden "el-bârr" denir. Bu failin (öznenin) çoğulu "el-ebrâr", “ber”rin çoğulu ise berara’dir.

Berara ebrârdan daha beliğ (hoş söyleyişli) olduğu için meleklere tahsis edilmiş.

كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ  “(Ki onlar) oldukça üstün, değerli, iyilik ve dürüstlük sembolüdürler (berara’dır).” (Abese 80/16)

Kur'an iyi insanlara muhsin, sâlih, râşid dediği gibi ebrâr da diyor. Bu iyi insanlar için övücü bir sıfat olduğu gibi, insanların iyi ve daha iyi olması için bir teşviktir.

Kur’an bu sürekli iyilik yapanlara, imanlarında ve davranışlarında doğru olanlara müjdeler veriyor.

اِنَّ الْاَبْرَارَ لَف۪ي نَع۪يمٍۚ

“İyiler (ebrâr) muhakkak cennettedir...” (İnfitâr 82/13-14)

اِنَّ الْاَبْرَارَ لَف۪ي نَع۪يمٍۙ عَلَى الْاَرَٓائِكِ يَنْظُرُونَۙ تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ يُسْقَوْنَ مِنْ رَح۪يقٍ مَخْتُومٍۙ خِتَامُهُ مِسْكٌۜ وَف۪ي ذٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَۜ  

“Şüphesiz iyi kimseler (ebrâr), Naîm cennetindedirler. Koltuklar üzerinde, (etrafı) seyrederler. Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün. Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir. Yarışanlar, işte bunlar için yarışsınlar.(Mutaffifîn 83/22-25)

Onlar için altlarından ırmaklar akar cennetler var. Ancak Allah’ın katında bulunan mükâfatlar onlar için daha hayırlıdır.

لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا نُزُلًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ لِلْاَبْرَارِ

“Fakat rablerine karşı gelmekten sakınanlara, Allah katından bir ikram olarak, altından ırmaklar akan cennetler vardır; orada temelli kalacaklardır. Allah katındaki mükâfat iyi kimseler (ebrâr) için daha hayırlıdır.” (Âli İmran 3/198)

‘Ebrâr’ olanlar, yani sürekli iyilik yapanlar veya imanlarında ve davranışlarında doğru olanlar, sürekli güzel davranış gösterenler Cennet’te nimet içerisindedirler.

اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًاۚ

Ebrâr ise, kâfûr katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.“ (İnsan 76/5)

Onların amel defterleri de değerlidir.

كَلَّٓا اِنَّ كِتَابَ الْاَبْرَارِ لَف۪ي عِلِّيّ۪ينَۜ

Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin (ebrâr’ın) kitabı “İlliyyûn”dadır.“ (Mutaffifin 83/18)

 Onların amelleri değerli olduğu için, Allah (cc) onların kitaplarını da yükseltmiş, onları değerli kılmıştır.

Kur’an’ın “ebrâr” dedikleri mü’minlerin daha iyileridir diyebiliriz.

Nitekim yukarıdaki âyette birr ahlâkı olarak sayılan muhtaçlara infak, zekât vermek, akraba ile ilgilenmek, yetime el atmak, sözünde durmak, takvanın gereği güzel ahlâka sahip olmak, hadiste geçtiği gibi doğru sözlü olmak başkalarına yönelik amellerdir.

Ebrâr olan mü’minler kendileri için istediklerini başkaları için de isterler, kendi yaşadıkları güzellikleri ve tattıkları nimetleri başkalarına da ulaştırırlar. Kendi mutluluklarını başkalarının mutlu olmasında ararlar.

Kur’an mü’minlere şöyle dua etmelerini istiyor:

رَبَّنَٓا اِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَاد۪ي لِلْا۪يمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّاۗ رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ

“Rabbimiz! Biz, ‘Rabbimize iman edin’ diye imana davet eden bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de ebrar (Allah’ı razı edecek iyilik sahipleriyle) ile birlikte öldür.” (Âli İmran 3/193)

 

 

[1] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 2/58

[2] Tirmizî, Deavât/82 no: 3507. İbni Mâce, Dua/10 no: 3861

[3] Buhârî, Cihad/1 no: 2782, Hacc/4 no: 1519, Bir benzeri: Hac/102 no: 1688. Müslim, İman/36 (135) no: 248. Tirmizî, F. Cihad/22 no: 1658. Darimî, Menâsik/8, Salat/24

[4] Buhârî, Umre/1 no: 1773. Müslim, Hac/79 (437) no: 3289. Tirmizî, Hac/2 no: 810. Nesâî, Hac/3 no: 2623-2624, 5 no: 2630, 6 no: 2631-2632. İbn Mâce, Menâsik/3 no: 2888

[5] Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/66

[6] İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı K Ur’an, 1/76

[7] Buhârî, Eyman/1 no: 6621

[8] Ebu Dâvud, Talak/7 no: 2191

[9] Buhârî, Ahkâm/5, 6. Müslim, Eyman/2 (11-17) no: 4271-4277

[10] İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı K Ur’an, 2/1144

[11] İbni Manzur, Lisânu'l-Arab, 2/58-59. El-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 53

[12] el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 53

[13] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 2/58-59. Mefâtîĥu’l-Ğayb, 5/37’den Toksarı, A. TDV İslâm Ansiklopedisi, 6/205

[14] Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur'an Dili (sad.), 1/288

[15] Taberî, İbni Cerir. Câmiu'l-Beyân, 1/297

[16] Toksarı, A. TDV İslâm Ansiklopedisi, 6/205

[17] İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/20

[18] el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 53

[19] Müslim, Birr/14-15

[20] Ahmed Bin Hanbel, 4/182, 194, 227, 228. Dârimî, Büyu’/1-2

[21] Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ Ve’d-Dîn S. 184’den Toksarı, A. TDV İslâm Ansiklopedisi, 6/205

[22] Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ Ve’d-Dîn S. 184’den Toksarı, A. TDV İslâm Ansiklopedisi, 6/205