Allah'ın "esenlik yurdu" çağrısı, dünyada, yani kişi, toplum ve aile hayatı "dârus-selâm-esenlik yurdu olabilir mi etrafında bir online ders.

Hüseyin K. Ece

31 Ocak 2023 –

09 Receb 1444

Zaandam

74.Ders: DÂRU’S-SELÂM-ESENLİK YURDU ve AİLE İLE İLGİSİ 2

 

وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ {25}

“Allah kullarını dâru’s-selâma-esenlik yurduna çağırıyor ve O, dilediğini doğru yola iletir.” (Yûnûs 10/25)   

Allah (cc), katından indirdiği vahiy ve Elçisi ile insanları boş şeylere, dünyalıklara, yarışlara, eğlencelere, fani lezzetlere, zorluklara  ve bilinmezliklere değil; selâm yurduna, yani selâmete, kurtuluşa, huzur beldesine, ebedi mutluluğa davet ediyor. 

Evet, Rahmân ve Rahîm olan Allah (cc) kullarını Kur’an-vahiy ve son Peygamber (sav) ile, hayatı esenlik yurdu yapacak, onu sonsuz selâmet yurduna götürecek imkanlara davet ediyor.

İnsana mutluluk verecek, onu her türlü olumsuz ve kötülüklerden, hoşa gitmeyen şeylerden koruyacak esaslara çağırıyor.

“Dâru’s-selâm” çağrısı, sadece öte dünyada değil bu dünyada da insanın kendisiyle, çevresiyle ve Rabbiyle barışık yaşadığı bir ortamın oluşturulmasına çağrıdır.” (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/376)

Ebedi “esenlik yurdunu” kazanmak; insanın dünyada kurabileceği “dâru’s-selâm”a bağlıdır desek yanlış olmaz.

Yani bu dünyada hayatını cennet gibi yapmayanlar, Âhiretteki Cenneti kolay kolay kazanamazlar.

Zira İslâm hayatı minyatür bir cennete çevirmek için gönderilmiştir. Bu hayat ebedi hayata bir hazırlık, bir örnek, bir önsöz ise; orası burada hazırlanır.   

Her insan Âhirette nasıl bir hayat yaşamak istiyorsa bu dünyada öyle yaşar. Sanki der ki; “ben ölümden sonra da böyle bir hayata kavuşmak istiyorum”.

Rabbimizin vadettiği “Cennetu’l-huld-Ebedi Cennet” elbette var. Herkes cenneti buradan götürür denilmez ama “herkes Cennet tercihini buradan, dünyadan götürür” diyebiliriz.

Ölümden sonraki sonsuz Cenneti isteyenler, elbette dünyadaki hayatlarını cennete çevirmek zorundadırlar. Ya da Cennetin numûnesini burada da göstermek durumundadırlar.

Bunun müslümanın hayatında üç alanda gerçekleşmesi mümkündür:

a-Kişi hayatında,

b-Ümmet hayatında,

c-Aile hayatında.

 

-Dünyada esenlik yurdu-dâru’s-selâm

a-Kişi hayatında, 

“Müslüman, sen İslâmı öyle yaşa ki, seni öldürmeye gelen sen de dirilsin” diyen mütefekkir doğru söylüyor.

Müslümanlar İslâm’ı hayat hâline getirirlerse, önce kendileri ‘selâm’a ulaşırlar.

Yüreğinde İslâmın getirdiği barış ve emniyete ulaşan mü’min, bunu hayatının her alanına taşır.

O güvenilen bir insan olduğu gibi, çevresine da güven verir.

Şehâdeti yalnız sözle yapmaz. İmanına sözünü ve davranışlarını da  kılar. İman ettiği esasların doğruluğu filleriyle, uygulamalarıyla ortaya koyar.

Zira iman esasları, yani Kur’an’ın ilke ve ölçüleri (hükümleri) kişinin iyi ahlâklı ve olgun müslüman olmasını gerektirir.

Mü’min İslâmla huzura, selâmete, esenliğe ve barışa ulaşır. İnsanlar arasında barışın, güvenliğin örneği olur.

Mü’min İslâmı hayatının her alanında uygulayarak huzur içinde yaşar, çevresine huzur verir, içinde yaşadığı toplumun huzurunu bozmaz.

Ahlâkındaki eksik ve noksanlıkları gidermeye çalışır. Lüzumsuz korkuları ve takıntıları bir tarafa atar.

O ne ile tatmin olacağının farkındadır. O imanla ve imanın gereklerini yapmakla huzura erileceğinin bilincindedir.

وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ اَنَابَۚ ﴿27﴾ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِۜ اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ ﴿28﴾

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ طُوبٰى لَهُمْ وَحُسْنُ مَاٰبٍ ﴿29﴾

“İnkâr edenler diyorlar ki: “Ona (Muhammed’e) Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.”

Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.

İman eden ve sâlih amel işleyenler için, mutluluk ve güzel bir dönüş yeri vardır.” (Ra’d 13/27-29)

O, es-Selâm’dan gelen selâmı (İslâm’ı) kabul eder, onunla selâmet yollarına ulaşır ve selâm yurduna kavuşmayı ister.

Böylece o, kendi iç dünyasında tatmine, huzura (sekine’ye), güvene ve gerçek olgunluğa ulaşan mü’min, bunu çevresiyle, öncelikle ailesiyle ve giderek içinde yaşadığı toplumla paylaşmaya başlar.

يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ ﴿27﴾ اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ ﴿28﴾ فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ ﴿29﴾ وَادْخُل۪ي جَنَّت۪ي ﴿30﴾

“Ey iç huzuruna ermiş olan nefis! “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! “(İyi) kullarımın arasına gir.” “Cennetime gir.” (Fecr 89/27-30)

لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلاَ يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلاَ ذِلَّةٌ أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ {26}

Güzel iş yapanlara (karşılık olarak) daha güzeli ve bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de bir zillet. İşte onlar cennetliklerdir ve orada ebedî kalacaklardır.” (Yûnus 10/26)

وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاؤُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى {31}

Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması için (böyle)dir.“ (Necm 53/31)

اِنَّ الَّذ۪ينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ ﴿101﴾

"Ne var ki, katımızdan kendilerine iyilik-güzellik (el-hüsnâ) ihsan ettiğimiz kimselere gelince: işte onlar (cehennemden) uzak tutulacaklardır." (Enbiyâ 21/101. Bir benzeri: Hadid 57/10)

İyilik (ihsan) etmenin, güzel davranmanın karşılığı iyiliktir (ihsandır). (Rahman 55/60)

هَلْ جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُۚ ﴿60﴾

Hüsnâ’yı tasdik ederse kolay olan kolaylaştırılır. Tersi de mümkün...

وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰىۙ ﴿1﴾ وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰىۙ ﴿2﴾ وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ ﴿3﴾ اِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتّٰىۜ ﴿4﴾ فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ ﴿5﴾ وَصَدَّقَ بِالْحُسْنٰىۙ ﴿6﴾ فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرٰىۜ ﴿7﴾ وَاَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنٰىۙ ﴿8﴾ وَكَذَّبَ بِالْحُسْنٰىۙ ﴿9﴾ فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰىۜ ﴿10﴾

“Şüphesiz sizin çabalarınız elbette çeşit çeşittir.

Onun için kim verir, korkup-sakınır ve el-Hüsnâ’yı (en güzeli) tasdik ederse,

Biz de en kolay olanı ona kolaylaştırırız.

Fakat, kim cimrilik eder, istiğna ederse (Allah’a muhtaç görmez) ve el-Hüsnâ’yı (en güzeli) yalanlarsa,

Biz de en zor olanı ona kolayşatırırz.” (Leyl 92/5-10)

Mü’minler dünya hayatı için de iyilik (hasene) isterler Âhiret için de.

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿201﴾

“Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik (hasene) ver, Âhirette de iyilik (hasene) ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.” (Bekara 2/201)

Kim iman ederek sâlih amel işlerse;

مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيٰوةً طَيِّبَةًۚ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿97﴾

“Erkek veya kadın, kim mü’min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.” (Nahl 16/97)

Bunların tersini Kur’an şöyle haber veriyor:

وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى ﴿124﴾

“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyâmet gününde kör olarak haşrederiz.” (Tâhâ 20/124)

 

b-Ümmet hayatında dâru’s-selâm

Müslüman, şahsi hayatında kazandığı bu anlayışı ve tecrübeyi ümmet bazında da gösterir.

Kur’an’ın inşa ettiği veya İslâmı hakkıyla yaşayan kişilerden kurulu bir toplum artık ‘selâm’ toplumu, onların yaşadığı yerler de “selâm yurdu-dârü’s-selâm” olur.

Bu beldelere “dâru’l-islâm” veya “dâru’s-selâm” denilmesi arasında fark yoktur. İkisi de İslâmî hakimiyeti, esenliği, huzuru, barışı ve güveni ifade ederler. Her ikisi de orada İslâmî hayatın olduğunu, orada İslâmın müslümanlar tarafından uygulandığını gösterir.

Esasen müslümanlar böyle bir toplumu oluşturmak, bu toplumun yaşayabileceği beldeleri inşa etmek zorundadırlar.

Bu, ümmet ve insanlık üzerine şâhit olmanın gereğidir. Kur’an’ın işaret ettiği gibi:

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يدًاۜ ﴿143﴾

“Böylece, sizler insanlara birer şâhit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şâhit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık...” (Bekara 2/143)

وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَامًا ﴿74﴾

“Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.” (Furkan 25/74)

Hidâyette insanlığa önder-örnek olmak, onlara hangi konuda önder olunabileceği gösterilerek yapılır.

Bu tıpkı peygamberlerin tebliğ ve temsil ettikleri vahyi pratik hayatlarında göstermeleri gibidir.

Müslümanlardan oluşan toplum insanlara arasında hak ve adâletin temsilcileri olduğu gibi, huzur ve emniyetin, esenlik ve her ne şekilde olursa olsun iyi durumun da mümessilleridir.

İnsanlar arasından çıkarılmış hayırlı ümmet olmanın özelliği budur.

كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۜ وَلَوْ اٰمَنَ اَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْۜ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿110﴾

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah’a iman edersiniz...” (Âl-i İmrân 3/110)

Onlar İslâmla kavuştukları güzellikleri Allah’ın diğer kullarıyla da davranışlarıyla, söz ve yazılarıyla paylaşırlar.

 

c-Aile ‘dâru’s-selâm’ olabilir mi?

Kur’an’da “ev” için iki kelime kullanılır: Beyt ve dâr.

Birincisi; “gecelenen mekân” için kullanılır. İkincisi ise “sürekli insanların deveran ettiği, sağlam bir dîvar’ı (duvar) olan, girilip çıkılan, bazen sosyal işlevi de olan mekân” için kullanılır. 

Aileye bir ‘dâru’s-selâm’, yani esenlik ve güven yeri, huzur ve mutluluk yuvası diyebilir miyiz?

Ya da müslüman evliler ailelerini “dâru’s-selâm” yapmak zorundalar mı?

Evet.

Aile nasıl “daru’s-selâm’ olabilir? Bu mümkün mü?

Evet mümkün: Kendi iç dünyasında İslâmla ‘selâm’a eren, yüreğini İslâmla Cennet eyleyen müslüman, kadın ve erkek, yani karı-koca veya çocuklar, bunu aile hayatına taşırlar. Aile hayatında da İslâm üzere yaşamaya gayret ederler.

Rabbimiz şöyle buyuruyor:

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿21﴾

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rûm 30/21)

Rasûlüllah (sav) da mutluluğu farklı açıdan şöyle tanımladı:

Abdullah b. Amr’dan (ra) nakledildiğine göre, Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:

اَلدُّنْيَا مَتَاعٌ وَخَيْرُ مَتَاعِهَا الْمَرْأَةُ الصَّالِحَةُ

“Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı; dindar, sâliha bir kadındır. (Bir rivâyette geniş ev, rahat binek ilavedi var) (Müslim, Radâ/64. Nesâî, Nikâh/15. İbn-i Mâce, Nikâh/5. Ahmed b. Hanbel, 2/l68. Abd bin Humeyd,  Müsned, no: 327)

Ebu Umâme (ra) dedi ki: Rasülullah (sav) şöyle buyurdu:
مَا اسْتَفَادَ الْمُؤْمِنُ بَعْدَ تَقْوَى اللَّهِ خَيْرًا لَهُ مِنْ زَوْجَةٍ صَالِحَةٍ ، إِنْ أَمَرَهَا أَطَاعَتْهُ، وَإِنْ نَظَرَ إِلَيْهَا سَرَّتْهُ، وَإِنْ أَقْسَمَ عَلَيْهَا أَبَرَّتْهُ، وَإِنْ غَابَ عَنْهَا نَصَحَتْهُ فِي نَفْسِهَا، وَمَالِهِ

"Mü'min, takvadan sonra, sâliha bir eş kadar hiçbir hayır ve mutluluktan yararlanmış değildir. Saliha kadın, kocası kendisine bir şey emrettiği zaman itaat eder, yüzüne baktığında onu sevince gark eder, hakkında yemin etse, onu yerine getirir, bırakıp bir yere gidecek olsa nefsi ve malı hakkında hiç bir endişe duymaz, emin olur." (İbni Mâce, Nikah/5 no: 1857. Mişkâtu'1-Mesâbih, no: 3095. Zayıf bir rivayet ama şahidi var deniyor.)

Sevban (ra) anlattı: "Altın ve gümüşü biriktirenler” âyeti indiği zaman azil olduğunda, biz, Rasûlullah ile birlikte yolculukta bulunuyorduk. Rasûlullah’ın sahabilerinden bazıları dediler ki:

"Altın ve gümüş hakkında bu hüküm indi. Hangi malın daha hayırlı olacağını bilsek te onu mal edinsek." Rasûlullah da buyurdu ki:
أَفْضَلُهُ لِسَانٌ ذَاكِرٌ وَقَلْبٌ شَاكِرٌ وَزَوْجَةٌ مُؤْمِنَةٌ تُعِينُهُ عَلَى إِيمَانِهِ

"Bunların en hayırlısı, zikreden dil, şükreden kalb ve kocasının imanına (dinine) yardımcı olan mümin bir eş." (Tirmizî, Tefsir-9/9 no: 3094 hasen kaydıyla). Ahmed b. Hanbel, Zühd,  no: 139)  

Abdullah b. Abbas (ra) dedi ki Nebi (sav) şöyle buyurdu: “Size sahip olabileceğiniz en değerli hazineyi haber vereyim mi:
الْمَرْأَةُ الصَّالِحَةُ إِذَا نَظَرَ إِلَيْهَا سَرَّتْهُ، وَإِذَا أَمَرَهَا أَطَاعَتْهُ، وَإِذَا غَابَ عَنْهَا حَفِظَتْهُ

"Kişi sâliha bir kadınla evlenmekten daha büyük bir hayra nail olmamıştır. Sâliha kadın; ona baktığın zaman içini rahatlatan, emrettiğin zaman itaat eden, yanında olmadığın zaman namusunu ve malını koruyan kadındır." (Hâkim, Müstedrek, no: 1418 ve 3210, sahih kaydıyla)

 

-Aile hayatında dâru’s-selâm

 “Aile, insanın dünyadaki küçük cennetidir” diyenler doğru söylemişlerdir.

Dünyadaki küçük cennet!

Hoş bir ifade. Ya da hoş bir temenni.

Vahyin inşa ettiği insan hayatında ailenin konumu budur. Ya da ailenin fonksiyonu bu olmalıdır. Aile insana Cennetten bir nefes, bir esinti, bir koku getirmelidir.

Hoş bir temenni diyorum; biliyoruz ki müslüman ailelerin hepsi böyle değil. Pek çok aile fertlerine cennet olacağı yerde, ızdırap, azap yeri...

Mutluluk yuvası olacağı yerde huzursuzluk mekanı…

Ancak bu örneklerin olması İslâmın inşa edilmesi istediği ev-yuva modeli idealini değiştirmez.

Kötü, iyi şey için örnek olmaz (Sûi misâl emsâl olmaz) demişler.

İnsanlara ‘selâm’ı/barışı ve esenliği, selâmeti ve mutluluğu öğütleyen Vahiy, bunun nasıl sağlanacağını da göstermiştir. Bu model, bir hayâl değil gösterilen somut bir hedeftir.

İnsan dünyaya azap çekmek için gelmediği gibi, hayattan hissesine düşen de ceza ve huzursuzluk değildir. Bilindiği gibi bu gibi şeyler insanın kişisel tercihiyle, çevre şartlarıyla ve kötülük odaklarının eylemleriyle bağlantılıdır.

Kötülük işleyen kimselerin şahsi hayatlarında ve ailelerinde huzur araması boştur. Başkasına haksızlık ve kötülük edenlerin rahat uyku uyuması hakkı değildir.

Biz İslamın öngördüğü ev modeline; “dünyadaki esenlik yurdu-dâru’s-selâm” veya “mutluluk yuvası-daru’s-saâdet” diyelim.

Ebedi selâm yurdunu (Cennet’i) kazanmak isteyenler; bunun provasını  hem kişisel hayatlarında, hem de evlerinde, yani aile hayatlarında yapmaları gerekir.

Rasûlüllah (sav) vahyi aldığı zaman sokağa değil eve sığındı.

Allah (cc) Musa’ya (as) ve kavmine, Firavun’un zulmü karşısında evi tavsiye etti. Eve sığınmalarını ve evlerini kıble edinmelerini emretti.

وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰى وَاَخ۪يهِ اَنْ تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿87﴾

«Mûsâ’ya ve kardeşine şöyle vahyettik: “Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın, evlerinizi ibadet mahalli yapın ve namazı kılın. (Ey Mûsâ!) İnananları müjdele.” (Yûnus 10/87)

Bu da ev-yuva (dâr-beyt) dediğimiz mekanın hem sığınılacak bir melce, hem bir mektep, hem bir mabet olduğunu gösterir.

Zımnen «ey müslümanlar, evlerinizi böyle yapın» demektir.

 

-Sözün özü;

Müslümanın aile hayatı “dünyadaki esenlik ve huzur yurdudur-dâru’s-selâm’dır”, ya da öyle olmalıdır.