Kur'an'ın ölüme, dünya hayatının faniliğine, önemli olanın müslüman olarak ölmenin hakkında bir online ders.

Hüseyin K. Ece

14 Şubat 2023 –

22 Receb 1444

Zaandam

 

76. KUR’AN’DA ÖLÜM GERÇEĞİ

 

-Ölüm gerçeği

Şairler ölüm gerçeğine şöyle işaret ediyor: 

 

İnanmaz

"Ticaretin tüm ziyan!" diye bir ses rüyada;
Mezarına birlikte girecek şeyi kazan!
Seni gözleyen eşya, bitpazarı dünyada,
Patiska kefen, çürük teneşir, isli kazan.

Minarede "ölü var!" diye bir acı salâ...
Er kişi niyetine saf saf namaz.. Ne alâ!
Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ!
Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan... (Necip Fazıl Kısakürek)

 

OTUZBEŞ YAŞ Şiirinden

“… Neylersin ölüm herkesin başında

Uyudun uyanamadın olacak

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak

Taht misali o musalla taşında. (Cahit Sıtkı Tarancı)

SESSİZ GEMİ

«Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;

Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.

Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden” (Yahya Kemal Beyatlı)

 

 

Yolun Sonu Görünüyor
«Bana ne yazdan bahardan
Bana ne borandan kardan
Aşağıdan yukarıdan
Yolun sonu görünüyor

Geçtim dünya üzerinden
Ömür bir nefes, derinden
Bak feleğin çemberinden
Yolun sonu görünüyor

Azrailin gelir kendi
Ne ağa der ne efendi
Sayılı günler tükendi
Yolun sonu görünüyor

Bu dünyanın direği yok
Merhameti yüreği yok
Kılavuzun gereği yok
Yolun sonu görünüyor» (Dursun Ali Akınet)

 

İşim Acele

Gökte zamansızlık hangi noktada?
Elindeyse yıldız yıldız hecele!
Hüküm yazılıyken kara tahtada
İnsan yine çare arar ecele!

Gençlik... Gelip geçti... bir günlük süstü;
Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
Eser darmadağın, emek yüzüstü;
Toplayın eşyamı, işim acele! (Necip Fazıl Kısakürek)

 

Ecel kapıyı çalınca

Dünyada baki kalınmaz
Parayla nefes alınmaz
Kaçacak bir yer bulunmaz
Ecel kapıyı çalınca

Bu dünyanın derdi bitmez
Ömür hiç kimseye yetmez
Dünya malı fayda etmez
Ecel kapıyı çalınca

Sanma güneş hep doğacak
Gece gündüzü boğacak
Gökten veballer yağacak
Ecel kapıyı çalınca (Meçhul bir şair)

 

-Tarihçiler şöyle anlatmışlar:

“Harun Reşid ömrünün sonuna doğru Bağdat’ta Dicle nehrinin üzerine

büyük masraflar ederek güzel bir saray yaptırdı. Nehir sarayın bir

tarafından girip diğer tarafından çıkıyordu. Sarayın yanına nehre doğru

bakan albenili mükemmel bir bahçe kondurdu. Sarayın ve bahçenin inşaati

bitince açılış için bir seremoni hazırlandı. Halk bölük bölük gelip onun bu

muhteşem sarayını tebrik ediyorlardı.

Gelenler arasında o zamanın alimlerinden Ebu Atâhiyye de vardı. O Harun Reşid’in önünde durdu ve bir şiirin ilk satırını okudu.

“Bu şahane sarayın gölgesinde dilediğin gibi yaşa…”

Bu söz Harun Reşid’in hoşuna gitti ve dedi ki; ”Devam et“. O da ikinci satırı okudu:

“Canın ne istiyorsa o sana sabah akşam rahatlıkla ulaşıyor.”

H. Raşid: “Devam et“ dedi. O da şiirden bir beyit daha okudu:

“Ancak nefisler fokurdamaya, göğüsler iç çekerek hırıltı çıkarmaya başlarsa,

O zaman kesinlikle anlarsın ki sen cidden büyük bir aldanma içindesin.”

H. Reşid yine “devam et“ dedi. O da şu ayeti okudu:

كَلَّا إِذَا بَلَغَتْ التَّرَاقِيَ {26} وَقِيلَ مَنْ رَاقٍ {27} 

“Ne zaman ki, (son nefes, ölen birinin) boğazına gelip düğümlenir ve "(onu kurtaracak) bir hekim yok mu?" denir” (Kıyâme 75/26-27)

H. Reşid üç defa daha peşpeşe “devam et“ deyince Ebu Atâhiyye şiirden aynı beyti yine okudu. Bunun üzerine H. Reşid ağladı ve yere çöküp kaldı. Biraz kendine gelince hemen töreni dağıttı ve eski meskenine geri döndü. Bir ay geçmeden de vefat etti. (A. al-Karnî, el-Misk u ve’l-Anber, sayfa: 83)

Ebu Atâhiyye belki de Harun Reşid’e şöyle demek istemişti.

“Ey sultan bu gösterişli, şahâne, muhteşem sarayda yaşamak isteyebilirsin. Kölelerin ve hizmetçilerin sana her gün sabah akşam canının her istediği şeyi getirebilirler.

Fakat can boğaza geldiği zaman, ölüm baygınlığı başlayıp da göğsün hırıltı çıkarmaya başladığı zaman çevrendekiler feryat ederler: “Hani bu adamı tedavi edebilecek bir hekim yok mu? Bu adamın derdine deva yetirecek bir tabip bulunmaz mı?

İşte o zaman gerçeği anlarsın. İşte o zaman hâline kendin bile hayret edersin. Ne oluyor diye sorarsın ama heyhat bu işin geri dönüşü yok.“

  • Kur’an ölümü unutan insana sık sık onu hatırlatıyor:

كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَما الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ

{185}  

“Her can ölümü tadacaktır: Böylece Kıyâmet Günü (yapıp-ettiklerinizin) karşılığı size tam olarak ödenecektir;

orada ateşten uzaklaştırılıp Cennete sokulacak olanlar, gerçek bir zafer-baiarı kazanmış olacaklardır:

Zira bu dünya hayatı(na düşkünlük), kendi kendini aldatma zevkinden başka bir şey değildir.” (Âli İmran 3/185)

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ {35} 

Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.“ (Enbiyâ 21/35. Bir benzeri: Hadid 57/20. Lukman 31/33. Ankebût 29/57)

أَيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُواْ هَـذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُواْ هَـذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَـؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثاً {78}

“Nerede olursanız olun, ölüm gelip sizi bulacaktır, göğe yükselen kulelerde olsanız bile.” Onlar güzel şeylere kavuştuklarında, bazıları “Bu Allah'tandır!” derler; ama başlarına bir kötülük gelince, “Bu senin yüzündendir (ey arkadaş)!” diye feryad ederler. 

De ki: “Hepsi Allah'tandır!” O hâlde bu insanlara ne oluyor da kendilerine bildirilen hakikati kavramaya yanaşmıyorlar?” (Nisâ 4/78)

وَلَا يَتَمَنَّوْنَهُٓ اَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ ﴿7﴾ قُلْ اِنَّ الْمَوْتَ الَّذ۪ي تَفِرُّونَ مِنْهُ فَاِنَّهُ مُلَاق۪يكُمْ ثُمَّ تُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟ ﴿8﴾

İşledikleri günahlar yüzünden ölümü asla istemezler. Allah ise, o zâlimleri çok iyi bilmektedir.

De ki: “Kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, sonunda o, mutlaka gelip sizi bulacaktır. Sonra duyuların ötesinde olan şeyleri de (ğaybı da), duyular sahasına giren her şeyi de çok iyi bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız;

O da size yaptıklarınızı tek tek haber verecektir.” (Cumua 62/7-8)

اَلَّذ۪ينَ قَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ اَطَاعُونَا مَا قُتِلُواۜ قُلْ فَادْرَؤُ۫ا عَنْ اَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿168﴾

“Kendileri evlerinde oturup savaştan geri kaldıkları yetmiyormuş gibi, üstelik savaşıp şehit düşen kardeşleri hakkında da: “Sözümüzü dinleselerdi öldürülmezlerdi” dediler.

Onlara de ki: “Eğer doğru söylüyorsanız, haydi ölümü kendi başınızdan savın da görelim!” (Âli İmran 3/168)

 

  • Hayatı ve ölümü O var etti

تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ {1} الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ {2}

Hükümranlık elinde olan Allah, yücedir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk 67/1-2)

  • Zaten öleceksiniz, bari müslüman olarak olun

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ {102} 

“Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (Âli İmran 3/102)

 

2-Ölüm istenir mi?

Âlimlerin bir çoğuna göre ölümü istemek mekruhtur. Buhârî ve Müslim'in rivâyet  ettikleri bir hadis şöyle: "Rasulüllah (sav) buyurdu ki:

“Sizden biri,   yakalandığı  hastalıktan dolayı   ölümü   istemesin,   Eğer mutlaka   isteyecekse   şöyle desin: “Allahım! Yaşamak daha hayırlı ise beni yaşat, ölmek daha hayırlı ise beni vefat ettir." (Allahümme ehyınî mâ kâneti'l hayatü havrün lî, ve teveffenî mâ kâneti'l vefatü hayren lî.) (Buhârî, Merdâ/9 no: 5671, Deavât/30 no: 6351)

Ancak  bir kimse,   dinine   bir   zararın uğramasından veya   ona   çok büyük  bir  fitnenin  şerrinden  korkarsa   o   zaman  ölümü   isteyebilir. Peygamberimiz  buyurmuştur  ki:   "Allahım! Kullarına bir fitne murad edersen,  fitneye uğramadan önce benim ruhumu al."   (Fıkıh  Ansiklopedisi (çev.), 3/13)

Buna göre intihar etmek (kendi canına kıymak) ve otanazi kesinlikle haramdır. 

قُلْ اِنْ كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ عِنْدَ اللّٰهِ خَالِصَةً مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿94﴾ وَلَنْ يَتَمَنَّوْهُ اَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ ﴿95﴾

“Onlara şöyle de: “Eğer Âhiret yurdunun saâdeti, başkalarına değil de Allah yanında sadece size ait ise ve siz de bu inancınızda da samimi iseniz, haydi ölümü isteyin de görelim!”

“Fakat onlar, daha önce işledikleri günahlar yüzünden hiç bir zaman ölümü isteyemezler. Allah, o zâlimleri çok iyi bilir.” (Bekara 2/94-95)

- Ölüm  anında  yapılan  tevbe:

İslâm  âlimleri  yeis  hâlinde yani can boğaza geldiği zaman, kişinin öleceğini anladığı anda, iman etmesi sahih (doğru) değildir demişler. Gerekçek olarak da; hayatı boyunca inkârcı olarak yaşayan bir kimsenin, tam öleceğini anladığı anda iman etmesi gerçekçi değildir.

Kur'an-ı Kerim şöyle diyor:

فَلَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا قَالُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِهِ مُشْرِكِينَ {84} فَلَمْ يَكُ يَنفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا سُنَّتَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ فِي عِبَادِهِ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ {85}‏

  "Bizim azabımızı gördükleri zaman inanmaları kendilerine bir fayda sağlamadı. Allah'ın  kulları hakkın­da  eskiden beri yürürlükte   olan kanunu budur. İşte o zaman kafir­ler  ziyana  uğramışlardır. “ (Mü'min 40/84-85 )

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۚ حَتّٰٓى اِذَا حَضَرَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ اِنّ۪ي تُبْتُ الْـٰٔنَ وَلَا الَّذ۪ينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا ﴿18﴾

“Yoksa hayatı boyunca günah işleyip işleyip de, nihâyet kendisine ölüm gelip çattığında: “Ben şimdi tevbe ediyorum” diyenlerin ve kâfir olarak ölenlerin tevbeleri kabul edilmeyecektir. Biz, böyleleri için can yakıcı bir azap hazırladık.” (Nisâ 4/18)

Bazı âlimler böyle bir durumda yapılan tevbeyi aynı şekilde değerlendirip, geçerli olmadığını söylüyorlar.

Ama tercih edilen görüşlere göre, can boğaza gelmediği müddetçe yapılan tevbeler geçerlidir. Tevbe nihayet kişinin Rabbine hâlini arzetmesi, günahından, hatasından dolayı af dilemesidir. Rabbi onu dilerse bağışlar, dilerse bağışlamaz.  

İmanı kuvvetli bir mü'min hiç bir işini ölüm anma bırakmaz.

Rabbimiz şöyle buyuruyor:

وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ {135} أُوْلَـئِكَ جَزَآؤُهُم مَّغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ {136}

 "Ve onlar bir çirkin iş (günah) yaptıkları,  ya da nefisle­rine zulmettikleri  zaman,   Allah'ı hatırlayarak hemen  günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları da Allah'tan başka kim  bağışla­yabilir? Ve onlar, yaptıklarında bile bile israr etmezler.

İşte onların mükâfatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı ne güzeldir!" (Âli İmran 3/135-136)

3-Ölüme hazır olmak

Ecel vaktini bilmediğimize, ölüm habersiz geldiğine göre Âhirete iman edenler olarak her an ölüme hazır olmamız gerekir.

Kur’an insanları uyarıyor: Ölüm ansızın gelir...

وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ ﴿45﴾ وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ ﴿46﴾ حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ ﴿47﴾

“Böyle gaflet içinde yaşayıp giderken kaçınılması mümkün olmayan ölüm gerçeği geldi çattı.” (Müdessir 74/47)

ءَاَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْاَرْضَ فَاِذَا هِيَ تَمُورُۙ ﴿16﴾ اَمْ اَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًاۜ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذ۪يرِ ﴿17﴾

“Göktekinin sizi yere geçirivermeyeceğinden emin mi oldunuz?

(O zaman) bir de bakarsınız yeryüzü şiddetle çalkalanıyor.

Yahut göktekinin, üzerinize taş yağdıran rüzgâr göndermeyeceğinden mi emin oldunuz?

O zaman, uyarım nasılmış bileceksiniz!” (Mülk 56/16-17)

-Ecel gelmeden önce, ölüm sonrası için hazır olun.

وَأَنفِقُوا مِن مَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن مِّنَ الصَّالِحِينَ {10} وَلَن يُؤَخِّرَ اللَّهُ نَفْساً إِذَا جَاء أَجَلُهَا وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ {11}

“Sizden birinize ölüm gelip çatmadan önce, size nasib ettiğimiz imkânlardan Allah yolunda harcayın! Ölüm gelip çatınca:

“Ya Rabbî, az mühlet ver bana, bak nasıl hayırlar yapacağım, tam takvâ ehlinden olacağım! ” diyecek olsa da,

Allah vâdesi gelen hiçbir kimsenin ecelini ertelemez. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Münafikûn 63/10-11)

قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خِلَالٌ ﴿31﴾

“İman eden kullarıma söyle: Alım satımın ve dostluğun olmadığı o gün gelmeden önce namazlarını dosdoğru kılsınlar, onlara verdiğimiz rızıklardan Allah rızâsı için gizli ve açık harcasınlar.” (İbrahim 14/31)

وَاتَّبِعُٓوا اَحْسَنَ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَۙ ﴿55﴾

“Hiç farkında olmadığınız bir sırada azap ansızın başınıza gelmeden önce rabbinizden size indirilen en güzel hükümlere uyun;” (Zümer 39/55)

İnsan kendisinin veya başkalarının ecelinin veya Son Saatin vakti için kafa yormamalı. Asıl yapılması gerken şey ölüme hazırlıksız yakalanmamaktır.

Şu hadis rivâyeti bize yapmamızı gerekeni ihtar ediyor:

Enes b. Mâlik (ra)anlattı: Bir adam, Peygamber Efendimize gelerek;

- “Yâ Rasûlallah, Son Saat ne zaman?” diye sordu. Rasûlüllah ona bir soruyla karşılık verdi:

- “Kıyâmet için ne hazırladın?” Adam biraz düşündü ve:

- “Ey Allah’ın elçisi! Benim farz ibadetler dışında öyle fazla bir orucum, namazım, verilmiş sadakam yok. Fakat ben Allah’ı ve Resûlünü seviyorum” dedi. Rasûlüllah:

- “Kişi sevdiğinle beraberdir” buyurdu. (Buhârî, F. Ashâb/6 no: 3677, Edeb/96 no: 6167, 6171, Ahkâm/10 no: 7153. Müslim, Birr/50(164-2640) no: 6718)

وعن ابن عمر ، رضي اللَّه عنهما ، قال: أَخَذ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بِمَنْكِبَيَّ ، فقال: « كُنْ في الدُّنْيا كأَنَّكَ غريبٌ ، أَوْ عَابِرُ سبيلٍ ».

        وَكَانَ ابنُ عمرَ ، رضي اللَّه عنهما ، يقول : إِذَا أَمْسيْتَ ، فَلا تَنْتظِرِ الصَّباحَ وإِذَا أَصْبحْت ، فَلا تنْتَظِرِ المَساءَ ، وخُذْ منْ صِحَّتِكَ لمرضِكَ ومِنْ حياتِك لِموتكَ . رواه البخاري .

     قالوا في شرح هذا الحديث معناه لا تَركَن إلى الدُّنْيَا ولا تَتَّخِذْهَا وَطَناً ، ولا تُحدِّثْ نَفْسكَ بِطُول الْبقَاءِ فِيهَا ، وَلا بالاعْتِنَاءِ بِهَا ، ولا تَتَعَلَّقْ مِنْهَا إلاَّ بِما يَتَعَلَّقُ بِه الْغَرِيبُ في غيْرِ وطَنِهِ ، ولا تَشْتَغِلْ فِيهَا بِما لا يشتَغِلُ بِهِ الْغرِيبُ الَّذِي يُريدُ الذَّهاب إلى أَهْلِهِ . وَبِاللَّهِ التَّوْفِيقٌ .

Abdullah ibni Ömer (r.anhümâ) şöyle dedi: Rasûlullah (sav) benim iki omuzumu tuttu ve: “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu. Abdullah ibni Ömer şöyle derdi:

“Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.” (Buhârî, Rikak/3 no: 6416. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd/25 no: 2333. İbni Mâce, Zühd/3 no: 4114)

Hadis diye şöyle bir söz var: "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış, yarın ölecekmiş gibi de Âhirete çalış."

Kaynaklarda bu şöyle geçiyor:

“Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünya için) çalış, yarın öleceğini zanneden kişinin korkması gibi (günahlardan) kork." (Münâvî, Feyzü’l-Kadir, II/12; Kenzü’l-Ummal, III/40 no: 5379)

“Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol. (Câmiu’s-Sagîr, II/12 no:1201)

Bunu şöyle anlamak gerekir:

“Hiç ölmeyecekmiş gibi Âhiret için, yarın ölecekmiş gibi dünya için çalış.”

Ebu Hureyre’nin naklettiğine göre Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu:

“Yedi şey gelmezden önce hayırlı amelleri işlemeye devam edin, neyi bekliyorsunuz?

Her şeyi unutturacak yoksulluğu mu, azdırıp saptıran zenginliği mi?

Bedeni ve bütün güçleri bozan hastalığı mı?

Bunaklık meydana getiren ihtiyarlığı mı?

Ansızın geliveren ölümü mü?

Yoksa gelmesi beklenen Deccâl fitnesini mi?

Yoksa kıyâmet saatini mi bekliyorsunuz? Ki onun gelmesi daha dehşetli ve daha acıdır.” (Tirmizî, Zühd/3 no: 2306)

 

Ansızın Gelir Ölüm

............

Dünyalık tüm dertlere sakın bulanıp kanma

Tövbemi ederim ve de kurtulurum sanma

Yaptığın her şeyi böbürlenerek anma

Bahaneyi dinlemez ansızın gelir ölüm

…………..

Unutma tükenmez şu insanın istekleri

Doldurma cahiliye sözüyle defterleri

Gözü aç hakla oku yazılan gerçekleri

Bahaneyi dinlemez ansızın gelir ölüm” (Mahmut Çiçekdağı)

 

 

MEVSİM HÂZÂNDIR CANIM

Her şey bir düş imiş, anlayamadım;

Geçip giden kayıp zamandır canım

Düşünce, elinde kalan son fırsat

Yüreği titreten hicrandır canım

 

Gün çevrilir, akşam usulca gelir

Evlerden vaveylâ yine yükselir

Gözler umutsuzca hem perdelenir,

Yarışların sonu hüsrandır canım

 

İşte gidiyoruz; üçer ve beşer

Nihayet adımız fani bir beşer

Güz olur, ağacın yaprağı düşer,

İşte gerçek: Mevsim hâzândır canım.

 

17.1.2003

Zaandam