Ölmekte olan müslümana (muhtazar'a) ve ölüm sonrası yapılması gerekenler, ölünün hakları ve ölüye Kur'an okuma hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

21 Şubat 2023 –

30 Receb 1444

Zaandam

 

76. Ders: ÖLÜM ÖNCESİ ve SONRASI YAPILACAKLAR

- Ölüm anı (sekratu’l-mevt)

‘es-Sükru‘, kişi ile aklı arasına arız olan şeydir ki, daha çok şarap içme ile ilgili kullanılır. Aşırı kızgınlığa ve aklı başından alan aşk hakkında da kullanılır. Çoğulu ‘sekerât’tır.

‘Sekra‘, sarhoşluk veren türlerin genel ismidir. (R. Isfehânî, el-Müfredât s: 345)

Kur’an’da bir âyette kullanılır ölüm halinde baygınlığı, kâbûsu veya sarhoş gibi olma halini anlatır.. (Kaf 50/19)

وَجَاءتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذَلِكَ مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ {19} وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ذَلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ {20}

“Derken ölüm kabusu (sekratu’l-mevt) tüm gerçekliğiyle çıkagelir; (ki) işte bu (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir. Nihayet (diriliş için) sure üflenir. İşte bu da (ey insan), kendisine karşı uyarıl(dığın) gündür.“ (Kaf 50/19-20)

Buhârî Rikak Kitabın’da “ Sekeratu’l-mevt“adlı bir bab (başlık) açmış ve burada altı hadise yer vermiştir.

Türkçe’de bu daha çok ‘sekerâtu’l-mevt‘ şeklinde çoğul hâliyle kullanılır.

- Ölmekte olanın durumuna din dilinde ‘muhtazar‘ da denir.

Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor.

"Ben Rasûlüllah‘ı vefat ederken gördüm. Yanında su dolu bir kab vardı. Elini suya daldırdı, yüzünü bu su ile ıslattı ve şöyle dedi: “Yarabbi bana sekerâtü’l-mevt anında yardım et.“ (İbni Mâce, Cenâiz/64 no: 1623)

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor:

“Rasûlüllah (sav) buyurdu ki: "Bir müslüman muhtazar olduğu (can çekişme anına girdiği) zaman rahmet melekleri, beyaz bir ipekle gelirler ve şöyle derler: "Sen razı ve senden de (Rabbin) razı olarak (şu bedenden) çık. Allah'ın rahmet ve reyhanına ve sana gadabı olmayan Rabbine kavuş."

Bunun üzerine ruh, misk kokusunun en güzeli gibi çıkar. Öyle ki melekler onu birbirlerine verirler, tâ semanın kapısına kadar onu getirirler ve: "Size arzdan gelen bu koku ne kadar güzel!" derler. Sonra onu mü'minlerin ruhlarının yanına getirirler. Onlar, onun gelmesi sebebiyle sizden birinin kaybettiği şeyinin kendisine geldiği zamanki sevincinden daha çok sevinirler.

Ona: "Falanca ne yaptı? Falanca ne yaptı?" diye (dünyadakilerden haber) sorarlar. Melekler: "Bırakın onu, onda hâla dünyanın tasası var!" derler. Bu gelen (kendisine dünyadan soran ruhlara): "Falan ölmüştü, yanınıza gelmedi mi?" der. Onlar: "O, annesine, yani Hâviye cehennemine götürüldü!" derler.

Peygamber (sav) devamla dedi ki: "Kâfir muhtazar olduğu vakit, azab melekleri mish (denen kıldan kaba bir elbise) ile gelirler ve şöyle derler: "Bu cesedden kendin öfkeli, Allah'ın da öfkesini kazanmış olarak çık ve Allah'ın azabına koş!" Bunun üzerine, cesedden, en kötü bir cîfe kokusuyla çıkar. Melekler onu arzın kapısına getirirler. Orada: "Bu koku ne de pis!" derler. Sonunda onu kâfir ruhların yanına getirirler." (Nesâî, Cenâiz/9 no: 1834)

 

- Ölüm Anında Yapılacak İşler

1-Ölmek üzere olanı sağ tarafına yatırıp kıbleye çevirmek:

Bunu yapmanın sünnet olduğu söyleyenler oldu. Çünkü Rasûlüllah (sav) Beytullah için: "O, ölülerinizin ve dirilerinizin kıblesidir" dedi. (Ebû Dâvûd'tan)

Hz. Fatıma (r.anhâ) da vefat ederken Ümmü Rafia'ya “beni kıbleye çevir” demiştir. (Ahmed b. Hanbel'den) Böyle yapmanın gereksiz olduğunu da söyleyenler olmuştur.

En iyisi ölmek üzere olan hasta nasıl rahat edecekse öyle yapmak, onu ve yanında bulunanlara eziyet etmemektir.

2-Ölmek üzere olana Şehâdet Kelimesi telkin etmek:

Ölmekte olanlara (muhtazar hâlindekilere) uygun bir dille Tevhid kelimesi söylemesi telkin edilir. Çünkü bu Peygamberin emridir.

Ebu Sa'îdi'l-Hudrî (ra) anlatıyor:

"Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) Lâilâhe illallah demeyi telkin edin." (Müslim, Cenâiz/1-2 no: 916, 917-2123-2124. Tirmizî, Cenâiz/7 no: 976. Ebu Dâvud, Cenâiz/20 no: 3117. Nesâî, Cenâiz/4 no: 1828)

Son sözü Kelime-i Tevhid olanın Allah’ın rahmetine kavuşması ümit edilir. Hz. Peygamber (sav) buyurdu ki:

“Kimin (hayatta söylediği) en son sözü ‘Lâ ilâhe illallah’ olursa Cennete girer.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz/20 no: 3116)

Telkin yaparken yumuşak davranmak, nazik olmak gerekir. Bu sözleri söylemesi için zorlama yapmamak gerekir.

Telkinin, yakın akrabalar veya ölünün sevdiği kişiler tarafın¬dan yapılması tercih edilir. Bu kimselerin kadın erkek olması farketmez.

Telkin yapan kimse, eğer ölüm anındaki kimse Tevhid kelimesinin söyleyebilecek durumda ise; kendisi yavaş yavaş söyler ve hastanın da söylemesini sağlar. Hasta eğer bunu söyleyemeyecek durumda ise ısrar edilmez.

3-Ölmekte olan kişinin yanında Kur’an okumak:

Ölmek üzere olan birinin yanında Kur'an veya özellikle Yâsin Sûresi’nin okunması konusunda âlimler arasında fikir birliği yoktur.

İmam-ı Mâlik, ölü üzerine Kur'an'dan bir parça veya Yâsin okunma-sının sonradan uydurulan bir şey (bid'at) olduğunu açıklıyor.

Ancak sonradan gelen bir çok âlim; “ölmek üzere olana Yâsin veya Ra'd Sûresini okumak ölümü kolaylaştırır. Yâsin Sûresi kıyâmet, hesap, yeniden dirilme, Cennet gibi konulardan bahsettiği için ölü, böylece daha bir şuurlu ve ölümden sonrasına daha bir hazırlıklı olur” demişler. Çoğunluğa göre ölmek üzere olan birine Yâsîn okumak caizdir.

Bu konuda şöyle bir hadis rivâyet ediliyor: Ma'kıl ibnu Yesar'dan (ra) rivâyet edilmiştir; Rasûlüllah (sav) şöyle demiştir:

"Yâsin, Kur'an’ın kalbidir. Bir kimse onu oku¬yarak Allah'tan bir şey istese veya Âhiret yurdunu taleb etse; o kimse Yâsin ile mağfiret olunur. Onu ölülerinizin üzerine okuyunuz." (Ebû Dâvûd, Cenâiz/24 no: 3121. İbnu Mâce, Cenâiz/4 no: 1448. Bu hadisi Ahmed ibnu Hanbel, 5/26. Nesâî, Hâkim gibi hadisçiler de rivâyet ettiler.)

Bu da “ölüp gitmişler üzerinde değil, ölmekte olanlar (muhtazar halinde olanların) üzerine” şeklinde anlaşılmıştır.

Birisini getirtip ölen kişi üzerine para ile Kur'an okutmak ise caiz değildir.

Ölü yıkanıncaya kadar artık üzerine Kur'an okunmaz.

“Cenazenin bulunduğu yerde Kur’an okunabilir mi? Konuyla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı'nın açıklaması...

Hanefilere göre yıkanıncaya kadar cenazenin bulunduğu odada Kur’an okunması mekruhtur. Başka bir yerde okunmasında sakınca yoktur. Cenaze yıkandıktan sonra yanında da okunabilir (el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 173; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 83-84). Şâfiîlere göre definden önce Kur’an okunması mekruhtur (Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, II, 438).” (https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/352/cenazenin-bulundugu-yerde-kuran-okunabilir-mi)

“Bizim fıkıh alimleri (hanefi mezhebi),

“Ölü yıkanmadan yanında Kuran okumak mekruhtur. Başka bir odada veya uzak bir yerde okunmasında bir sakınca yoktur. Ayrıca ölü yıkandıktan sonra yanında Kuran okunabilir.

Bununla birlikte defin esnasında cenâzenin defin işi sürerken Kuran okunmaz. Ama defin işi tamamlandıktan sonra kabrin başında bir müddet oturmak ve ölü için dua edip Kuran okumak müstehaptır.” demektedirler.” (https://risale.online/soru-cevap/cenazenin-basinda-kuran-okumak)

4-Gözlerini kapama, çenesini bağlamak:

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Rasülullah (sav):

"İnsan öldüğü zaman gözleri nasıl belerip kalıyor, görmez misiniz?" buyurmuştu. Cemaat: "Evet, görüyoruz!" dediler. Bunun üzerine: "İşte bu, gözünün, nefsini (çıkan ruhunu) takip etmesindendir!" buyurdu." (Müslim, Cenâiz/9(5-921) no: 2132)

Ümmü Seleme (r.anhâ) anlattı:

"Rasûlüllah (sav) Ebu Seleme‘nin (ra) yanına girdi. Ebu Seleme'nin gözleri açık kalmıştı; onları kapattı. Sonra: "Ruh kabzedildi mi göz onu takip eder" buyurdu. Ehlinden bazıları feryad u figân koparmıştı. Peygamber (sav):

"Kendinize kötü temennide bulunmayın, hayır dua edin! Çünkü melekler, söylediklerinize âmin derler!" buyurdu. Sonra ilâve etti: "Allahım, Ebu Seleme'ye mağfiret buyur! Derecesini hidayete erenler arasında yükselt. Arkasında kalanlar arasında ona sen halef ol! Ey âlemlerin Rabbi! Ona da bize de mağfiret buyur! Ona kabrini geniş kıl, orada ona nur ver!" (Müslim, Cenâiz/2(7-920) no: 2130. Tirmizî, Cenâiz/7 no: 977. Ebu Dâvud, Cenâiz 19, 21 no: 3115, 3118)

*Ölen kimse yanında bulunanlar ölünün gözlerini kapatır. Çenesini bir bezle başından doğru şöyle diyerek bağlarlar. Elleri ayakları düz şekle getirilir. Ayaklarının baş parmakları bağlanır.

“Bismillahi ve âlâ milleti Rasûlüllahi. Allahümme yessir aleyhi emrahû, ve sehhil aleyhi mâ ba'dehû, ve es'ıdhü bi-likâike, vec’al mâ haraci ileyhi hayran mimmâ harace anhü-Allah'ın adını zikir ile ve Rasûlüllahm ümmeti üzere ölmüş olsun. Allahım! Buna işini kolaylaştır, kendisine ilerisini kolay kıl, onu sana kavuşmakla mesut et, yöneldiği âlemi içinden çık¬tığı alemden hayırlı eyle.”

**Ölünün yanında hayızlı, nifaslı, cünüp olanların bulunmasında bir sakınca yoktur. (Bazı âlimler bunun caiz olmadığını söylemişlerdir. Ancak peygamberimizden bu konuda açık bir yasak haberi yoktur.)

***Ölünün bulunduğu yere buhur gibi hoş kokular verilebilir. Elleri iki yanına uza¬tılır. Parmakları ovularak açık hâle getirilir. Ellerin göğüs üs-tüne konulması mekruh sayılmıştır. Çünkü müşrikler öyle yaparlar.

****Elbisesi hemen soyulur ve üzerine geniş bir örtü örtülür. Ayrıca şişmesin diye karnı üzerine ağır bir cisim konulur.

*****Yakınları teberrüken ölülerini öpebilirler. Çünkü Peygam-berimiz (sav) Osman b. Maz'un'u öpmüştür. Hz. Ebu Bekr de vefat et¬tiği zaman Peygamberimizi öpmüştür. (Fıkıh Ansiklopedisi, 3/18)

*Yakınlarının ölüyü görmelerine engel olunmaz. Çünkü bu onların hakkıdır.

**Bütün bunlar imkan dahilinde yapılır. Eğer mümkün değilse; bu gibi şeyler zaten farz gibi emir değillerdir. Aniden, kaza sonucu, hiç bir akrabanın veya müslümanın olmadığı yerlerde bu hizmetler istenildiği gibi yerine getirilmeyebilir.

***Hastahanede ölen bir müslümanın yanında birisi varsa bu hizmetle¬ri görür. Kimi zaman da hastahane görevlileri göz kapamak, çene bağlamak, bir tabuta veya morga kaldırmak gibi işleri yapabilirler.

****Kadın ölüler hakkında bu gibi hizmetlerin kadınlar tarafından yapılması elbette daha uygundur.

5-Ölümü duyurmak:

Çoğu âlimlere göre ölen bir müslümanın ölümünü duyurmak caizdir. Buhârî ve Müslim'in rivâyetine göre Hz. Peygamber (sav) Necaşî'nin öldüğü gün, yine Ca'fer b. Ebu Tâlib, Zeyd b. Harise ve Abdullah b. Revâha (r.anhüm) şehid oluşlarını ashabına duyurmuştu.

Ölüm ilânında üç durum vardır:

-Yakınların, sâlih insanların, arkadaşların ölümünü duyurmak ki, bu sünnettir.

-Gösteriş ve övünmek için kalabalık cemaat toplamaya çalışmak ki bu mekruhtur.

-Matem ve feryadu figanla duyurmak ki bu da haramdır. (Kütüb-ü Sitte (çev.), 15/261)

6-Ölüye ağlamak:

Alimler, üst baş yırtmaksızın ve yas tutmaksızm ölü üzerine ağlamanın caiz olduğunda icma etmişlerdir. Yakınını kaybeden bir insanın üzülmemesi, ölüm olayının ruhuna tesir etmemesi mümkün değildir. Böylesine bir hüzün ve üzüntü sevgi ve merhametin bir uzantısıdır.

Bir hadiste Peygamber (sav) buyurdu ki: "Allah (cc) ağlayan bir göze, hüzünlenen bir kalbe azap etmez. Bilakis bununla ya azap eder ya merhamet eder diyerek dilini işaret etti." (Nak. Fıkhü's-Sünne, 1/259)

Enes b. Malik anlattı: "Oğlu İbrahim öldüğü zaman Rasûlüllah (sav) ağladı. O'na taziye bulunan Abdurrahman b. Avf: “Sende mi ağlıyorsun?Ey Allah'ın Rasûlü? Bunun üzerine Rasûlüllah (sav); “Bu merhamettir. (Devamla) Göz ağlar, kalp hüzünlenir. Biz Rabbimizin razı olmayacağı şeyi söyleyemeyiz.” buyurdu. (Sözünü, İbrahim'e yönelerek şöyle bitirdi): “Ey İbrahim senin ölümünden dolayı hüzünlüyüz.” (Buhârî, Cenâiz/43 no: 1303. Bir benzeri: Müslim,Cenaiz(6(12-924) no: 2137. Ebû Dâvûd rivâyeti. nak. Kütüb-ü Sitte, 17/l43, 15/245)

Başka bir rivayette şu ilave var:

“Eğer ölüm gerçek bir va’d ve herkesi içerisine alan bir haber olmasaydı ve arkada kalan, önde gidene hiç kavuşa¬cak olmasaydı ey İbrahim, biz şu anda duyduğumuzdan daha büvük bir üzüntü duyacaktık. Biz gerçekten senin için hüzünlüyüz."

"Esma Bintü Yezid (r.anha) Yine Üsame b.Zeyd'in rivâyetine göre Rasûlüllüh (sav) kızı Zeyneb'in küçük yavrusu Umeyme'ye ağlamıştı. Bunun gören Said b. Ubâde; “Sen de mi ağlıyorsun?” Rasûlüllah (sav) buyurdu ki: "Bu öyle bir rahmet ve merhamettir ki, Allah (cc) kullarının kalbine koyar ve bununla merhametli kullarına rahmet eder." (Buhârî, Cenâiz/162. Müslim, Cenâiz/(6-11-923) no: 2135. Fıkhü's-Sünne, 1/259)

7-Ölü için yas tutmak (niâya):

Ölü için yas tutmak hüzünlenmek veya sessiz bir şekilde olursa -yukarıda geçtiği gibi- caizdir. Ama karalar giyme, traş olmama, günlerce pe¬rişan olurcasına ağlamak, üst baş yırtarak dövünmek şeklinde olursa, bu, caiz değildir. Çünkü bu bir câhiliyye âdetidir.

Bazı müslüman beldelerde özel 'cenaze ağlayıcıları' varmış.

Ümmü Seleme (r.anha) anlatıyor; "Ebu Seleme öldüğü zaman şöyle dedim: Garip adam, gurbet diyarında öldü. Ben de onun için öyle bir ağlayacağım ki, herkes ondan bahsedecek. Tam ağlamak için hazırlanmıştım ki, Said'den (Medine'nin etrafındaki yüksek yerlerden; benimle beraber ağlamak için bir kadın geldi. Rasûlüllah ile karşılaşmış ve Rasûlüllah (sav) ona demiş ki:

"Sen Allah'ın tard ettiği (kovduğu) şeytanı tekrar eve mi sokmak istiyorsun?" Bunun üzerine ben de (ağıt olabilecek) ağlamaktan vazgeçtim." (Müslim, Cenâiz/10 (6-922) no: 2134)

İbnu Mes'ud (ra) anlatıyor: "Rasûüllah (sav) buyurdu ki: 'Matemi veya hüznü sebebiyle) yanaklarını tırmalayan, üst başını yırtıp dövünen, câhiliye duasıyla dua eden bizden değildir.” (Buhârî, Cenâiz/36, 38-39 no: 1294, no: 1297-1298, Menâkıb/8 no: 3519. Müslim, İman/44(165-103) no: 285. Tirmizî, Cenâiz/22 no: 999)

Buharî ve Müslim’de geçen bir hadiste Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: “Ben, salika hâlika ve şakka’dan beriyim. (Sâlika; musibete uğradığında figan ederek yüksek sesle ağlayan kadın, hâlika; saçlarının traş eden kadın, şakka; elbiselerini parçalayan kadın demektir.) (Fıkıh Ansiklopedisi, 3/95)

8-İhdad (ölüm dolaysıyle süslenmeyi terketmek):

Babası, kardeşi, annesi gibi bir yakını ölen kadın; üç gün bo¬yunca ihdad yapması, yani süslenmeyi terketmesi caizdir. Koca dışında başka bir kimse için böyle üç günden fazla yas caiz değildir.

Peygamberimiz (sav) buyurmuştur ki; "Allah'a ve âhiret gününe iman eden bir kadının kocası için bekleyeceği dört ay on gün iddet dışında bir kimse için üç günden fazla ihdad etmesi (süslenmeyi terketmesi) helâl değildir." (Buhârî ve Müslim, nak. Fıkıh Ansiklopedisi, 9/518)

Ümmü Atiyye (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre o şöyle demiştir: Peygamberimiz (sav) buyurdu ki:

"Kocası ölmüş kadından başka hiç kimseye ihdad (süslenmeyi terketmek- kederi açığa vurmak) üç günden fazla helâl değildir. Kocası ölen kadın zaten dört ay on gün iddet bekler. Bu zaman zarfında kalın kumaş dışında boyalı elbise giymez, kına yakmaz, güzel koku sürünmez, sürme çekmez, yıkandığı zaman taranmaz, koku veren krem ve yağ gibi şeyleri sürmez." (Tirmizî dışında bir cemaat, nak. Fıkhü's -Sünne, 1/260)

9-Ölü evine yemek götürmek:

Ölünün akrabalarının veya komşularının yemek yapıp ölü evine götürmeleri müstehabtır ve Peygamberimizin tavsiyesidir. Böyle yapmakla hem ölü evine yardımda bulunulmuş, hem de kalpler kazanıl-mış olur. Çünkü ölü evinin sahipleri hem kederlidirler hem de yemek yapmaya, gelenleri ağırlamaya vakitleri olmaz, cenaze ile meşgul olurlar.

Abdullah ibnu Ca'fer (ra) anlatıyor: "Rasulüllah (sav) buyurdu ki:

“Ca'fer'in ailesi için yemek hazırlayınız. Çünkü başlarına kendi¬lerini meşgul edecek bir musibet gelmiştir." (Ebu Dâvud, Tirmizî, İbni Mâce’den, nak. Fıkıh Ansiklopedisi, 3/97. Fıkhü’s-Sünne, 1/261)

Âlimler, ölü evine yemek götürmeyi güzel bir davra¬nış görmüşler ve sünnet olduğunu söylemişlerdir.

Ama maalesef günümüzde cenaze evleri yemek vermek zorunda imişler gibi zor bir gelenek (bid’at) başlatıldı.

10-Ölmeden önce kefen veya mezar hazırlama:

Buhârî'nin rivâyetine göre, Peygamberimiz (sav) zamanında, ölme-den önce kefen hazırlayanları duyduğu halde bunu yasaklamadı. Bir şey Peygamber tarafından yasaklanmamışsa, bu onun helâl (caiz) olduğunu gösterir.

Bazı âlimlere göre kişinin henüz sağ iken kendisi için mezar hazırlatması da haram değildir. Sâlih insanlardan bir kısmı böyle yapmışlardır. Aynî diyor ki; “Böyle bir şeyin sahabe¬ler zamanında yapılmaması çok önemli değildir. Sâlih müslümanların çoğu bir şeyi o yaparsa, o güzel bir şeydir. (Fıkhü's-Sünne, 1/261)

Ahmed ibnu Hanbel, bir kimsenin bir mezar yeri satın alıp ta “beni buraya gömün” diye vasiyet etmesi caizdir demiştir.

Bu demektir ki, bir müslüman belli bir yere gömülmeyi vasiyyet edebilir, ölmeden önce mezar yeri alabilir. Ama mezarı açtırarak hazır hâle getirmesi herhâlde uygun olmaz. Çünkü ne zaman öleceğini bilemez.

11-Defin-ölünün hakları:

Ölünün; yakınları veya müslümanlar üzerinde dört hakkı vardır:

Tekfin-techiz; cenazeyi hazırlama (yıkama, kefenleme, namazını kılma),

Cenazesini taşıma (teşyi’),

Cenaze namazına katılma.

Cenazeyi gömme (defin),

Bu gibi görevlerin yapılması konusunda âlimlerin icması vardır. Ölü yıkanmadan ve kefenlenmeden gömülürse, bunu duyan müslümanlar cenayeyi yeniden çıkarır, yıkar, kefenler ve gömerler. Bir müslümanın kesin olarak öldüğü anlaşılırsa üç konuda acele etmek gerekir:

-Ölüyü defnetmeye hazırlamak,

-Borçlarını ödemek,

-Vasiyetlerini yerine getirmek.

a-Ölüyü defnetmeye hazırlamak.

Cenazeyi bekletmek uygun görülmemiştir. Sekerâtu'l mevt (ölüm hali) olduktan sonra, fazla beklemeksizin ölüyü hazırlamak, yıkayıp kefenlemek ve bir an önce kabrine taşımak tavsiye edilmiştir.

Rivâyete göre Peygamberimiz (sav) Hz.Ali (ra)ye şöyle buyur-muştur: "Ya Ali! Üç şey tehir edilmez (geciktirilmez): Vakti gelen namaz, hazırlanan cenaze ve dengi bulunan bekâr kızın evlendiril¬mesi." (Ahmed ibnu Hanbel ve Tirmizî’den nak. Fıkıh Ansiklopedisi, 3/19, Kütüb-ü Sitte, 8/278)

İnsanlara zorluk vermeyecekse veya cenazeye bir zarar verilmeyecekse, çok cemaat toplanması için bir müddet beklenebilir.

Bunun sebebi daha çok cemaatin ölüye dua etmesini sağlamaktır.

b-Ölünün borçlarını ödemek

Ölenin borçlarını ödeme görevi öncelikli olarak miraşçılarınındır. Mirasçıları yoksa diğer akrabalarının veya komşularınındır. Ölünün borcunu ödeme ölünün sorumluluğunu azaltır, yükünü hafifletir.

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur: "Mü’minin ruhu ödeyinceye kadar borcuna bağlıdır." (Ahmed b. Hanbel, Tirmizî, İbni Mace, nak. Fıkıh Ansiklopedisi, 3/19)

Sâid ibnu Atval’ın (ra) anlattığına göre; kardeşi ölmüş, geriye üçyüz dirhem mal ve horanta (aile efradı) bırakmıştı. Râvi diyor ki

“Ben bu parayı aile efradına harcamayı arzu ettim. Rasûlüllah (sav): “Kardeşin borcundan dolayı hapsedilmiştir (ruhu serbest değildir). Kardeşinin borcunu ödeyiver” buyurdu. Said; 'Ya Rasûlellah! Ben onun yerine borcunu ödedim” dedi. (İbni Hibban’dan nak. Kütüb-ü Sitte, 17/293)

Ölenin malı varsa, borcu bıraktığı maldan ödenir. Malı yoksa, ya-kınları öder. Onlar da ödemezse iş Allah'a havale edilir. Alacaklı dilerse bir âlicenaplık örneği olarak alacağını bağışlar. Allah (cc) âhirette ölenin iyiliklerinden onun borcunu karşılar.

Müslüman olarak borçlu ölmemeye çalışmalıyız. Yahut da iyilikleri-mizi artırmalıyız ki, ölümden sonra borçlarımızı rahat verelim.

c-Ölüyü kimler yıkayabilir?

Erkek bir ölüyü, erkek müslüman, kadın bir ölüyü de kadın bir müslüman yıkar. Hanbelîlere göre ölüyü yıkayan kimsede şu şartlar aranır:

1-Müslüman olmak; Kâfir bir kimse müslüman ölüyü yıkayamaz. Çünkü cenaze yıkamak müslümanlara ait bir ibadettir.

2-Niyet etmek; ölü yıkayıcısı -her ibadete niyetle başlandığı gibi- cenazeyi yıkamaya niyetle başlar.

3-Akıllı olmak; aklı olmayan kimse cenaze yıkamaya ehliyetli değildir. Ancak âlimlerin çoğuna göre ölü yıkayıcısında din ve niyet şartı aranmaz. Yani bir zaruret halinde gayr-i müslimin bir ölüyü yıkaması kabul edilebilir. Suda boğulan bir kimseyi, niyet ederek yıkamak daha efdal kabul edilmiştir.

Ölüyü en yakınlarının yıkaması en güzelidir. Eğer yakınlarından biri bunu yapmayı bilmiyorsa, müslümanlardan takva ve emin (güvenilir) birisinin yıkaması tercih edilir.

Bunun sebebi, ölüde gördükleri kusurları ve duydukları kötü kokuları başkalarına anlatmamaları için.

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

"Her kim bir müslümaın ayıbını örterse Allah (cc) da kıyâmet günüde onun ayıplarını örter." (Buharî ve Müslim.) Bir başka hadiste şöyle buyurulur:

"Ölülerinizin güzel ve iyi yönlerini söyleyin, kötü durumlarını söylemeyin." (Ebû Dâvûd ,Tirmizî, Beyhakî’den nak. Fıkıh Ansiklopedisi, 3/23)

Kadınları yıkamaya en layık kimseler o kadının en yakınlarıdır. Eğer bir yakını yoksa, bir başka takva sahibi müslüman kadın bu işi yapar.

Cenazeyi başka birisi yıkıyorsa; tercih edilen onun da ücret almaması, meccânen yıkamasıdır. Ancak, başka ölü yıkayıcıları varsa, ölüyü yıkayanın ücret istemesi caizdir, denmiştir.

Cenazeyi yıkayanın cünüp, hayızlı ve nifas olması kerih görülmüştür. Ancak başka çare yoksa böyle olanlar cenazeyi yıkayabilirler.

Yıkayıcının âbdestli olma mecburiyeti voktur. Ancak abdest alırsa şüphesiz bu güzel olur.

 

12-Mezarın başında Kur’an okunabilir mi?

Mezar başında veya ölünün arkasından Kur'an okumak tartışmalı. Ama çoğunluğa göre okumak caizdir. En azından dua ayetlerini okumak mümkün. Tabii ki dua ayetleri de Kur'an'dır. 

Bir görüş şöyle: “Mezarda Kur’an okumak -günah getiren ve dalalet anlamına gelen- bir bid'at değildir. Sözlük anlamı itibariyle bidat dense dahi, “biday-ı hasene” türündendir. Çünkü, Kur’an okumaktan hasıl olan sevabın ölünün ruhuna ulaşacağı hususu, cumhur-u ulemanın ittifak ettiği bir konudur.” (https://www.yeniakit.com.tr/haber/cenazenin-basinda-kuran-okumanin-sakincasi-var-midir-951634.html)

 

 

Diğer sorular:

Cenaze başka yere nakledilebilir mi?

Yakınlarının ağlamasıyla ölüye azab edilir mi?

Ölüme veya musibetlere nasıl sabredilir?