Kur'an'da arınmayı anlatan tasfiye, tathir ve tazkiye, sözlükte tezkiye ve türevleri hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

14 Mart 2023 –

22 Şa’ban 1444

Zaandam

80. KUR’AN’DA TEZKİYE-ARINMA KAVRAMI

 

-Arınmayı anlatan kavramlar

Arınmayı anlatan üç kavram var: Tasfiye, tathîr ve tezkiye.

 

1-Tasfiye;

Sözlükte “duru ve temiz olmak” anlamındaki ‘safv’ kökünden gelir; “süzmek, arıtmak, saf ve temiz hâle getirmek” demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 8/257)

Kur’an’da Allah’ın bazı kullarını yüce görevler için seçtiği belirtilirken aynı kökten gelen ıstıfâ; seçmek, tercih etmek kelimesi kullanılmıştır. (Gramer açısından te tı’ya dönüşür)

قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ وَسَلَامٌ عَلٰى عِبَادِهِ الَّذ۪ينَ اصْطَفٰىۜ آٰللّٰهُ خَيْرٌ اَمَّا يُشْرِكُونَۜ

“(Ey Elçi!) De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. Selâm onun seçtiği kullarına.” Allah mı daha hayırlıdır, yoksa onların ortak koştukları mı?” (Neml 27/59. Ayrıca bkz: Fâtır 35/32. Sâd 38/47. Âl-i İmrân 3/33)

اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ

وَاِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ

“Biz onları (İbrahim, İshak, Ya’kub) Âhiret yurdunu düşünen, içten bağlı kimseler kıldık. Şüphesiz onlar, bizim katımızda hayırlı, seçkin kimselerdendir.” (Sâd 38/46-47)

İki hadiste de aynı anlamda kullanılıyor. Peygamber (sav) “... Allah beni Hâşimoğulları’ndan seçti” buyurdu. (Müslim, “Fezâil/1 no: 5938. Tirmizî, Menâkıb/1 no: 3605)

Allah (cc), Hz. Muhammed’i âlemlerin üstüne seçmiştir (onu üstün kılmıştır). (Buhârî, Enbiyâ/31 no: 3408. Husûmât/1 no: 2411)

‘Tasfiye’ terim olarak; nefsi kötülük (münker), günah ve bâtıl şeylerin kirlerinden temizlemek demektir. (Uludağ, S. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/127)

Kur’an’da bu anlamıyla ‘tasfiye’; daha çok tathîr (temizlemek) ve tezkiye (arındırmak) kelimeleriyle ifade ediliyor.

 

2-Tathîr;

‘Tahâret’ kökünden gelen ‘tathîr’; temizlemek, paklamak demektir.

Kur’an’da  bir âyette ‘tathîr’ olarak, bunun fiil hâli ‘tahhara’ ise yedi âyette geçmektedir.

Bunlar hem maddî temizlik (tahâret) , hem de manevî temizlik (arınma) anlamında kullanılıyor. Mesela;

وَاِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفٰيكِ عَلٰى نِسَٓاءِ الْعَالَم۪ينَ

“Hani melekler, “Ey Meryem! Allah, seni seçti. Seni tertemiz yaptı (tahhara) ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.” (Âli İmran 3/42)

Bir âyette Peygamber’e

خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّ۪يهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

“... onları temizlemek amacıyla (tütahhira) mallarından zekât al...” deniliyor. (Tevbe 9/103)

Buradaki temizliğin manevî temizlik olduğu açıktır.

وَمَنْ يُرِدِ اللّٰهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔاۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَمْ يُرِدِ اللّٰهُ اَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْۜ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

“... Allah'ın fitneye düşmesini dilediği kimse için Allah'a karşı senin elinden bir şey gelmez.

İşte onlar Allah'ın, kalblerini arıtmak (tathîr etmek) istemediği kimselerdir.

Dünyada rezillik onlaradır. Onlara Âhirette de büyük azab vardır.” (Mâide 5/41)

Namaz kılmak isteyen için abdesti ve cünüp olanın gusül yapmasını emreden, su bulamayanlara teyemmüm kolaylığı sağlayan âyetin sonunda şöyle deniyor.

مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“...Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak (li-yutahhira) ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.” (Mâide 5/6)

Âyetin başında cünüplükten yıkanmayı anlatan tahâret maddî temizliği ifade ettiği gibi, manevî temizliği de anlatır. Zira cünüplüğün bir de manevî kirlilik boyutu vardır. O kirin giderilmesi de gusül denilen tahâret ile mümkündür.

اِذْ يُغَشّ۪يكُمُ النُّعَاسَ اَمَنَةً مِنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لِيُطَهِّرَكُمْ بِه۪ وَيُذْهِبَ عَنْكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الْاَقْدَامَۜ

“Hani (Allah) kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor;

sizi temizlemek, sizden şeytanın vesvesesini gidermek,

kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu.” (Enfal 8/11)

Savaşın başlamasından hemen önce Mekke ordusu Bedir kuyularını kuşatmış ve böylece Peygamber ordusunu susuz bırakmıştı. (Taberî, İbni Cerir, el-Câmiu’l-Beyan, 6/193. İbni Hişam, Siretü’n Nebeviyye, 2/667)

Burada tahâretin (tathîr’in) her iki anlamda da kullanıldığını görüyoruz.

Allah’ın sahâbelerin kalbine indirdiği sekine (huzur, itminan) yeryüzünü temizleyen yağmura banzetiliyor.

Bu yağmur düşmanla karşılaşan kalplerdeki endişe, korku, tereddüt, şüphe gibi manevi rahatsızlık veren duyguları temizliyor.

Allah (cc) Peygamber’in ev halkını (Ehl-i Beyt’i) tathir etmek (arındırmak) istiyor.

وَقَرْنَ ف۪ي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُو۫لٰى وَاَقِمْنَ الصَّلٰوةَ وَاٰت۪ينَ الزَّكٰوةَ وَاَطِعْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يرًاۚ

“(Ey Peygamber eşleri) Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı (Ehl-i Beyt)! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz (tathir) yapmak istiyor.” (Ahzâb 33/33)

Buradaki tathîrin (temizlemenin) maddî temizlik olmadığı; Peygamberin ev halkının manevî kirlerden, ya da yüreği işgal eden, gaflete düşüren her şeyden arındırmanın kasdedildiği açıktır.

Âyette ‘tahâret’in hem fiil kalıbı, hem de ‘tathîr’ kalıbı yanyana kullanılıyor. Bu da temizliğin en ideal, en son noktasıdır. Bu da “tertemiz, pirûpak, arı duru, pırıl pırıl yapmak” şeklinde anlatılabilir.

Hicretten sonra kurulan mescidte temizlenmeyi seven mü’minler vardı.  

لَا تَقُمْ ف۪يهِ اَبَدًاۜ لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوٰى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ ف۪يهِۜ ف۪يهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّر۪ينَ

“Onun içinde asla namaz kılma. İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (bir yoruma gçre; Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır.

Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.” (Tevbe 9/108)

Takva mescidinde temizlenmeyi seven müslümanın kasdı elbette maddî olarak suyla temizlenmek değildir. Bunun bir kalp temizliği, bir manevi tahâret, arınma (tezkiye) olduğu açıktır.

Lût peygamberin davetine kavminin cevabı:

وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَخْرِجُوهُمْ مِنْ قَرْيَتِكُمْۚ اِنَّهُمْ اُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ

“Onları (Lût'u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen (yetetahharun) insanlarmış” demelerinden başka bir şey olmadı.” (A’raf 7/82)

Lût kavminin işlediği günah şüphesiz insan fıtratına uymayan çirkin bir davranıştı. Lût’a inanan o günün müslümanları bu ve diğer günahlardan uzak kalarak temiz olmaya çalışıyorlardı.

Ancak inkârcılar onların bu temiz kalışları ile alay ettiler.

Tathîr/tahâret, Kur’an’da maddî temizlik manasında da kullanılıyor. Mesela;

İbrahim ve İsmail (as) Kâbe’yi temizlemeleri emredildi.

وَاِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ وَاَمْنًاۜ وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ اِبْرٰه۪يمَ مُصَلًّىۜ وَعَهِدْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ اَنْ طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْعَاكِف۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ

“Hani biz İbrahim’den ve İsmail'den; "evimi (Kabe'yi), tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizleyin (tathir diye)” diye ahid almıştık.” (Hac 22/26. Ayrıca bkz: Bekara 2/125)

Şu emir de Rasulüllah’a yönelik:

وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْۙ

“ ve elbiseni tertemiz tut.” (Müdessir 74/4)

Bu âyetlerdeki taharetin maddî-görünen bir temizlenme olduğu açık.

Bu da müslümanlara yönelik bir ilâhi emir:

وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتّٰى يَطْهُرْنَۚ فَاِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ اَمَرَكُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّاب۪ينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّر۪ينَ

 “... Aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın size buyurduğu yoldan yaklaşın. Allah şüphesiz daima tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever.”  (Bekara 2/222. Ayrıca bakınız: Mâide 5/6)

Bu ayetlerdeki taharetin hem maddi-görünen hem de manevi bir tathir-temizlenme olduğunu söyleyebiliriz.

 

3-Tezkiye;

Arınmayı anlatan üçüncü kavram tezkiyedir.

-Sözlükte tezkiye ve türevleri

‘Tezkiye’nin aslı ‘ze-ke-ye/zekâ’ (keskin ze ile) fiilidir. Bu da sözlükte artmak, fazlalaşmak, çoğalmak,  bereketlenmek demektir.

Aynı kökten gelen ‘zekâu’; dünyevî olsun, uhrevî olsun, Allah’ın bereketinden hasıl olan, ortaya çıkan büyüme veya artış (el-İsfahânî, R. el-Müfredat, s: 313),

ya da Allah’ın mahsulden veya yerden çıkardığı (bereket) demektir.

Kur’an’da bir defa geçiyor. (Nûr 24/21)

Bu kökten gelen ‘zekiyy’; temiz, günahsız, masum demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)

İki âyette geçmektedir. (Kehf 18/74. Meryem 19/19)

Yine bu kökten gelen ‘ezkâ’; daha temiz, daha nezih, daha arınmış demektir. Kur’an’da dört âyette geçiyor. (Bakınız: Bekara 2/232. Nûr 24/28. Kehf 18/19. Nûr 24/30)

Yine aynı kökten gelen ‘zekât’; sözlükte; bereket, fazlalık, temizlik, ıslah olma hâli. Bir şeyin hâlis ve pak olması, bir şeyin özü demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)

Ayrıca, kişinin şer’an kendi malından onu temizlemek ve bereketlendirmek üzere verdiği belli bir kısım, pay, yani bilinen zekât ibadeti... (el-Fîrâzâbâdî, M. Ya’kub. el-Kâmusu’l-Muhît, s: 1292)

Tezkiye, ‘zekkâ’ fiilinin masdarıdır. Bu da sözlükte; artırmak, fazlalaştırmak, temizlemek (tezkiye etmek), arındırmak (pak etmek), malının zekâtını vermek demektir.  (el-İsfahânî, R. el-Müfredât, s: 313)

Allah (cc) hakkında kullanılınca “Allah bir şeyi artırdı, bereketlendirdi-zekkâhullahu ve ezkâhu” demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)

 ‘Zekkâ’ kişi hakkında kullanıldığı zaman kendini ıslah etmek (düzeltmek) (el-Fîrâzâbâdî, M. Ya’kub. el-Kâmusu’l-Muhît, s: 1292), nefsini tezkiye etmek (temizlemek) anlamına gelir.

Kişi nefsini (iyi şeyle) vasıflandırdığı veya övdüğü zamanlarda da tezkiye kelimesi kullanılır. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)

Bu kökten gelen ‘tezekkâ’; mal çoğalmak, artmak,, te­mizlemek, pak etmek demektir.

Bu tefâul (yüklenme) kalıbından olduğuna göre kişisel çabayı gerektirir. Temizlenmek için kişinin teşebbüsünün, kendi iradesinin olması gerekir. (A’la 87/14)

‘Tezekkâ’ aynı zamanda zekât vermek manasına da gelir. 

Vahyin sürecinin ikinci senesinde indiği düşünülen Leyl Sûresi arınmanın verilerek yapılacağın söylüyor. Ama bunu sınırlandırmıyor. 

وَسَيُجَنَّبُهَا الْاَتْقٰىۙ

اَلَّذ۪ي يُؤْت۪ي مَالَهُ يَتَزَكّٰىۚ

“Temizlenmek (yetezakkâ) için malını hayra veren en muttekî (Allah'a karşı gelmekten sakınan) kimse, o ateşten uzak tutulacaktır.” (Leyl 92/17-18)

‘Tezkiye’, özellikle ilk dönem âyetlerde dinin temel amacı olarak sunuluyor.

Allah (cc) Musa’ya (as) şöyle buyurdu:

اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ

فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ

وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ

“Haydi Firavun'a git! Çünkü o azmıştır. Ona de ki: İster misin temizlenesin (tezekkâ)? Seni Rabbine ileteyim de ona karşı derinden saygı duyup-korkasın!” (Naziât 79/17-19)

İbni Zeyd bu âyetteki tezkiyeyi şöyle açıklamış: “Yani müslüman olmak istemez misin? Seni İslâm yoluna ileteyim.” O “Kur’an’da geçen tezkiyenin tümü İslâm manasındadır” demiş ve arkasından Tâhâ 76. âyeti okumuş.

Tezkiyeyi açıklarken; yani kim müslüman olursa demiş ve Abese 3. âyeti okumuş. (Taberî, İbni Cerir. el-Câmiu’l-Beyan, 12/432)

Tezkiye iki âyette ‘yezzekkâ’ şeklinde geçiyor.

عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ

اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ

وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ

اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ

“Kendisine o âmâ geldi diye,

yüzünü ekşitti ve öteye döndü. 

Ne bilirsin, belki de o arınacak (yezzekkâ), 

Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.” (Abese 80/1-4)  

اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ

فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ

وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ

Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun. Oysa onun arınmasından (yezzekkâ) mes’ul  değilsin.” (Abese 80/5-7)

Yani “senden ve Kur’an’dan faydalanmak istemeyen, o kendini müstağni (yeterli) sayan kişinin temizlenmesinde veya müslüman olup olmamasında  senin bir sorumluluğun yoktur.

Ancak ihtiyacı olduğunu söyleyen, öğrenmek isteyen bir müslümandan yüz çevirmekte bir sorumluluk vardır.” (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 8/530)

(Tezkiye konusuna dem edeceğiz)