Hz. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: “Her peygamberin müstecab (Allah’ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı ahirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimin şirk koşmadan ölenleri nail olacaktır.” Kaynak: Buhari, Da’avat 1, Tevhid 31, Müslim, İman 334, (198),  Muvatta, Kur’an 26, (1, 212), Tirmizi, Daavat 141, (3597)  

1-Bu hadisin kaynaklardaki numaraları: (Buhârî, Da’avât/1 no: 6304, Tevhid/31 no: 7474. Müslim, İman/86(334), (198) no: 487.  Muvatta, Kur’an/26, 1/212. Tirmizî, Daavât/141 no: 3602)

Müminler birbirine şefâatçi olacaktır: (O gün) Rahman'ın katında söz ve izin alandan başkasının şefaat hakkı olmayacaktır. (Meryem, 87; Bakara, 143)

2-Büyük bir iddia: “birbirine şefaatçı olacaklar…” Şefâat tartışmalı bir konu iken yazar, bütün mü’minlere şafâat hakkı veriyor. Âyet başka bir şey dediği hâlde…  Bu iddia delilsiz, keyfi bir yoruma benziyor…

Kaldı ki Bekara 2/143. âyet şefâatten değil, mü’minlerin güçlü şehâdetleriyle örnekliğinden bahsediyor. “Böylece, sizler insanlara birer şâhit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şâhit (ve örnek) olsun diye sizi orta (dengeli) bir ümmet yaptık…”

Yazar, (kusura bakmasın) galiba ne korsan gider hesabı yapmış…

ŞEFÂATLA İLGİLİ AYETLER

“İzni olmadan O’nun huzurunda kim şefaat edebilir?” (Bakara, 255)

“Onun izni olmadan hiçbir şefaatçi şefaat edemez” (Yûnus, 3)

“Rahmân nezdinde söz ve izin alandan başka hiçbirinin şefaate gücü yetmeyecektir” (Meryem, 87)

“Allah’ın huzurunda kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefâati fayda vermez” (Sebe’, 23)

“O gün Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez” (Tâ-hâ, 109)

“Göklerde nice melekler var ki onların şefaatleri, Allah’ın, dilediği ve râzı olduğu kimse için izin vermesi hâricinde bir işe yaramaz.” (en-Necm, 26)

“Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.” (el-Müddessir, 48)

“Kim bir iyiliğe aracılık yaparsa, iyiliğin sevabından ona pay vardır.” (Nisâ sûresi 85)

3-Yazar içinde izin geçen âyetleri almış.

Âyetü’l-Kürsî’deki “İzni olmadan O’nun huzurunda kim şefâat edebilir?” (Bakara 2/255) bu ifadeden şefaâte delil getiriliyor.

Oysa bu âyet şefâate izin vermiyor, aksine Allah’tan başkasından şefaat anlayışını şiddetle reddediyor. Tanrılarından, tanrılık verdikleri nesnelerden şefâat bekleyenlere meydan okuyor.

 

4-Yazarın lehte delil aldığı şu âyet de aslında şefâati reddediyor: “Artık şefaâtçilerin şefâati onlara fayda vermez.” (Müddessir 74/48)

 

5-Nisâ sûresi 4/85. âyeti ise dünyalık işlerde birisine yardımcı, destek olmaktan bahsediyor. Kavram olan ve piyasada dolaşan şefâat inancıyla alakası yok...

 

6-Yazar keşke şefâate izin veriliyor gibi anlaşılan 6 âyetin yanında  şefâat inancını, beklentisini tümüyle reddeden diğer 15 âyeti, şefâatin temamen Allah’a ait olduğunu söyleyen dört âyeti de alsaydı....

Kaldı ki âyetler illâ edatı ile istisna yapıyor.

Yani şefâati Allah’ın iznine bağlıyor. Bu izin istisnasından “Allah Kıyâmette birilerine mutlaka şefâat etmeye izin verecek anlamı çıkmaz” görüşü de var...

İllâ istisna edatı bazen ‘ğayri-başka’ anlamı da verir…

 

7-Yazar aşağıda bir yerde; şefâatı reddeden âyetler kafirler, puta tapanlar, müşrikler hakkındadır diyor…

O zaman mü’minlere hitap eden şu âyetleri nasıl anlamak gerekir?

“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.

Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefâatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.”  (Bekara 2/122-123)

Aynı ifade Bekara 2/48de de var. Tek fark fidye kelimesi ile şefâat kelimesinin yer değiştirmesidir.

“Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefâatin olmadığı kıyâmet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.” (Bekara 2/254)

 

8-Şefâatin tümüyle Allah’a ait olduğunu söyleyen âyetler:

“Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulandır. Sizin için O’ndan başka hiçbir dost (veli), hiçbir şefâatçi (şefi’) yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?” (Secde 32/4)

“Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler (şüfeâu) mi edindiler? De ki: “Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?” (Zümer 39/43)

“... Yoksa ona Allah’tan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefâatçi (şefi’)...” (En’am 6/70)

“De ki: “Şefâat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.” (Zümer 39/44)

Bütün şefâat âyetleri ve hadis rivâyetleri bu âyetin ışığında anlaşılmalı...

Hz Enes  Resûlullah (asm) şöyle buyurdu:

“Kıyamet gününde, insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Âdem’e (as) gidip: “Evlatlarına şefaat et!” diye talepte bulunacaklar. O ise: “Benim şefaat yetkim yok. Siz ilk gönderilen Resul olan Nuh (as)’a gidin.” diyecek. (Bazı rivayetlerde Hz. Nuh zikredilmemiştir).

Bunun üzerine Hz. Nuh’a (as) gidecekler. O da : “Ben yetkili değilim! Ancak, siz İbrahim (as)’e gidin! Çünkü o Halilullah’tır.” diyecek.

İnsanlar Hz. İbrahim’e (as) gidecekler. Ancak o da: “Ben yetkili değilim! Ancak Hz. Musa (as)’ya gidin. Çünkü o kelimullah’tır.” diyecek.

Bunun üzerine insanlar Hz. Musa’ya (as) gidecekler. O da “Ben yetkili değilim! Ancak Hz. İsa (as)’ya gidin. Çünkü O Ruhullah’tır ve onun kelimesidir!” diyecek.

Bunun üzerine ona gidecekler. O da: “Ben buna yetkili değilim. Lakin Muhammed (asm)’e gidin!” diyecek. Böylece bana gelecekler. Ben onlara: “Ben şefaate yetkiliyim!” diyeceğim. Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup Allah’ın ilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım hamdlerle Allah’a hamdü senada bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım.

Rab Teala: “Ey Muhammed, başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!” buyuracak.

Ben de: “Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!” diyeceğim. Rab Teala: “(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!” diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım!....”

9-Bu rivâyetin tahrici şöyle: Buhârî, Tevhid/19 no: 7410, 36 no: 7510, 37 no: 7516 (daha kısa). Müslim, İman/84(322) no: 475.

İki temel hadis kaynağında geçen bu rivâyet sahih olabilir mi, bilmiyorum. Zira şu son cümlelere bakar mısınız?

“Ben de: “Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!” diyeceğim. Rab Teala: “(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!” diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım!....” (Parantez içini galiba yazar ekledi)

Rabbimiz ise Rasûlüne hitaben;Hakkında azap sözü (hükmü) gerçekleşenler, hiç onlar gibi olur mu? Cehennemlikleri sen mi kurtaracaksın? (Zümer 39/19) diyor.

Açıkça görüldüğü gibi ikisi arasında çelişki var.

Âyet “Ey elçi cehennemi hak edeni sen oradan çıkaramazsın”, hadis rivâyeti ise “Ey Elçi, git mü’min cehennemlikleri oradan çıkar” diyor. Burada âyeti mi esas almalıyız, âyete zıd bir rivâyeti mi?

Bu çelişkiye işaret edenler acaba “hadis düşmanı” ilan edilir mi?

- Hz. Peygamber (asm)'in şefaati biri bütün insanlar için, diğer kendi ümmeti için olmak üzere iki yerde olur:

a) İlk başta mahşer meydanında çok şiddetli bir sıcaklık altında çok uzun bir zaman beklemekten bunalan bütün  insanlar, Hz. Âdem’e ve nihayet Hz. Muhammed’e şefaat etmesi için müracaatta bulunurlar.

Hz. Peygamber (asm) burada şefaat-i uzma makamında bütün insanlara şefaat edecek ve böylece mahkeme-i kübra safahatı başlayacak ve insanlar bununla oradaki bekleme sıkıntısından kurtulacaklardır.

b) Mahşer meydanında kurulan mahkemeden sonra ve insanlar mizan gibi hesaplardan geçtikten sonra, sırattan / köprüden geçecekleri sırada kâfirler ve bir kısım günahkar müminler cehenneme yuvarlanacaklar. İşte bu makamda Hz. Muhammed (asm) yeninden şefaat edecek ve özellikle “ümmet”i için şefaat hakkını isteyecek, arpa miktarı kadar imanı olanın cehennemden kurtulmalarına şefaat edecek ve onların kurtulmalarına vesile olacaktır. (krş. İbn Hacer, Fathu’l-Bari, 11/435-440)

10-“Hz. Peygamber (asm) burada şefâat-i uzmâ makamında bütün insanlara şefâat edecek… ve insanlar beklemekten kurtulacaklarmış… Arpa miktarı imanı olanın bile kurtuluşuna vesile olacakmış…”

Peygamberimizin mahşerde iki yerde, bu anlatıldığı gibi şefâat edeceğinin delili ne acaba? Acaba hangi sağlam kaynakta geçiyor?

Rahmetli İbni Hacer demişse, ona sormak lazım…

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle anlatıyordu: "Her peygamberin kabul edilen bir duası vardır. Ve her peygamber bu duasını acele etti. (Yani reddedilmeyeceği Allah tarafından vaat olunan bu tek dua hakkını dünyada kullandı.) Fakat ben, duamı ümmetime şefaat için sakladım. Bu sakladığım dua ümmetimden olup da, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen herkese nasip olur." (İbn Mace, 4307; İbn Hibban, 6426)

11-İbni Mâce, Zühd/37 no: 4307. İbni Hibban’da bu numarada böyle bir rivâyet yok… (Belki farklı numarada olabilir)

Duha suresindeki "Rabbin sana verecek ve sen razı olacaksın" ayetine burada işaret vardır.

Hz. İsa kendisine verilen bu tek dua hakkını İsrailoğulları için gökten sofra (maide) indirmek için kullandı.

Hz. Nuh, azgın kavmin helakı için,

Hz. Adem tövbesinin kabulü için kullandı. Rabbimiz bu büyük peygamberlerin duasını kabul etti.

Elbette ki ümmetinin cehennemde ebedi kalmamasını isteyen Hz. Peygamber'in (s.a.v.) duasını da mahşerde kabul edecektir.

12-Peygamberlerin kabul edilen dualarını bu şekilde olduğunun delili ne? Yazar öyle diyor. Her iddiaya isbat gerekmez mi?

Allah’ı duaları kabul etmeye kim zorlayabilir ki, burada kabul edecektir diye kesin karar veriliyor?

"Siz benim şefaatimi Allah'a kulluk görevini tam yapan müminlere yapacağımı mı sanıyorsunuz. Hayır öyle sanmayınız. Ve lakin o şefaatim günahkâr, hatalı ve pis işlere karışan Müslümanlar içindir." (İbn Mace, hd: 4311)

13-Verilen meal yaklaşık isabetli, rakam ise doğru. Bkz: İbni Mâce, Zühd/37 no: 4311.

Büyük ve utanılacak günah işleyenler esas büyük şefaate muhtaçtır. Zira küçük günahlar dünya hayatında yapılacak duayla, tevbeyle, sadakayla ve benzeri iyiliklerle belki bağışlanacaktır. Ama öyle günahlar var ki, belki onları Yüce Allah ahirette cezalandırmak isteyecektir. Veya belki kul, bu günahlara tövbe etmediği için durumu büyük hesap gününe kalacaktır.

Merhamet önderi olan Peygamberimiz (s.a.v.) öyle diyordu zaten: "Benim şefaatim kıyamet gününde ümmetimden büyük günah işleyenleredir." (İbn Mace, hd: 4310, İbn Hibban,6433)

14-Bundan bir önceki rivâyet “Cabir’den şeklinde başlıyor. Rivâyet aynı...  (İbni Mâce, Zühd/37 no: 4310) İbni Hibban’da verilen bu rakamda böyle bir rivâyet yok...

Kuran-ı Kerim şefaatin olacağını haber veriyor. Bir ayette şöyle buyruluyor: "O gün Rahman olan Allah'ın izin verdiklerinden ve söz söylemesine müsaade edilenden başka hiçbir kimseye şefaat fayda vermez." (Taha, 109) Sebe suresinin 33. ayeti de aynı anlamdadır.

Kadı İyaz'ın da dediği gibi, benzeri ayetlerin dışında ayrıca şefaat hakkındaki hadisler -inkâr edilmesi mümkün olmayan sayıda ve yoğunlukta- bir sayıya (tevatüre) ulaşmıştır.

Bazı ayetlerde görülen ve o gün şefaatin yarar sağlamayacağı şeklinde olan ayetler ise, (Müdessir, 48; Gafir, 18 gibi) kâfirler hakkında inan ayetlerdir. O ayetler kâfirlerin mahşerdeki halini anlatır. Yüce Rabbimiz bu ayetlerde, imansız olarak ölen ve putlara tapınanlara putlarının fayda sağlamayacağını belirtmiş olmaktadır.

15-(Kadı İyaz’ın görüşünü İ. Canan naklediyor. Bkz: Canan, İ. Kütüb-ü Sitte Tercümesi ve Şerhi, 14/401)

Yukarıda sorduk: Ya iman edenlere hitaben şefâatin olmadığını, şefâatin tümüyle Allah’a ait olduğunu söyleyen âyetleri nasıl anlayacağız? Tevatür hadis konusunda hadis alimlerinin farklı görüşte olduklarını ve hangi hadisin mütevatir olduğu konusunda söz birliği olmadığını hatılayalım.

Mahşer gününde en büyük şefaat yetkisi Hz. Peygamber'e (s.a.v.) verilecektir. Efendimiz de bu yetkiyi her mümin için kullanacaktır. O bunu şöyle anlatıyor:

"Ben Adem oğlunun büyüğüyüm de bunda bir böbürlenme yoktur. Kıyamet günü dirilmek için yerin yarılmasıyla kabirden ilk çıkacak olan da benim. Bununla beraber böbürlenme yoktur. İlk şefaat ve şefaati ilk kabul olunacak kimse de benim. Ve bununla iftihar etmek de yoktur. Kıyamet günü hamd bayrağı benim elimde bulunacaktır. Bununla beraber böbürlenmek yoktur."

16-Bu rivâyetin kaynağı şöyle: İbni Mâce, Zühd/37 no: 4308.

Yazara göre en büyük şefâat yetkisi Muhammed’in (sav) imiş. O da bu yetkiyi her müslüman için kullanacakmış. (Sormak lazım, Cenneti hak eden samimi mü’minlerin -olacağı var zannedilen- şefâate ne ihtiyaçları var ki? Üstelik yukarıda onun ağzından “şefâatim büyük günah işleyenler içindir” denilmedi mi?)

Halbuki Rabbimiz “şefâatin hepsi Bana ait” diyor. (Zümer 39/44)

Yazar bu paylaşımı neye dayanarak yapıyor, belli değil...

Hz. Peygamber (s.a.v.) Yüce Rabbimizin kendisine verdiği bu özel yetkiyi elbette O'nun emri ve rızası ile kullanacaktır. Rabbimiz müsaade etmezse, kim konuşabilir o dehşetli günde? Kim söz söyleyebilir? Kim ben varım diyebilir ki! Yerin, göğün ve ötelerin tek muktediri hâkimi, söz sahibi O'ndan başka kim olabilir ki.

Büyük günahkârlar şefaate ulaşacak mı?

Yaygın bir yanılgımız vardır. Zannederiz ki şefaat sadece küçük günah işleyenleredir.

Halbuki mesele bunun tam zıddınadır.

Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda bizi şöyle bilgilendiriyor:

"Siz benim şefaatimi Allah'a kulluk görevini tam yapan müminlere yapacağımı mı sanıyorsunuz. Hayır öyle sanmayınız. Ve lakin o şefaatim günahkâr, hatalı ve pis işlere karışan Müslümanlar içindir." (İbn Mace, hd: 4311)

17-Yukarıda da geçti. Görülüyor ki bu tür ifadeler genelde İbni Mâce’de. Onun rivâyetlerinin çok tenkit edildiğini, zayıf ve uydurma rivâyetlere yer verdiğini hatırlayalım...

Yüce Rabbimiz Peygamberimiz hakkında şöyle buyuruyor: "Belki Rabbin seni övülmüş bir makama (makamı mahmuda) ulaştırır" İsra/79.

Buna göre makam-ı mahmud, büyük peygamberimize Rabbimizin vereceği şefaat makamıdır. Özel şefaat derecesidir. Hz. Ömer'in oğlu Abdullah, o makamı şöyle tanımlıyor: "Mahşer gününde insanlar cemaatler halinde olacaklar. Peygamberleri dolaşacaklar. Şefaat isteyecekler. En sonunda ise Hz. Peygamber'e (s.a.v.) ulaşacaklar. İşte o gün Yüce Allah'ın peygamberimizi makamı mahmuda ulaştırdığı gündür.

Mahşerde kaç türlü şefaat olacak

Mahşerdeki şefâat beş kısma ayrılacaktır.

a- Mahşerde toplanan halkın korkunç bekleyişlerine son vermek ve hesaba çekilmeyi çabuklaştırmak için yapılacak şefaattir ki bu şefaat için Yüce Allah Hz. Peygamber'e (s.a.v.) müsaade edecektir.

b- Bir günahın hesapsız olarak cennete dahil edilmesiyle ilgili yapılacak şefaat. Buna da Hz. Peygamber (s.a.v.) yetkili kılınmıştır.

c- Cehenneme müstahak olan bazı müminler için edinilen şefaattir. Buna da Hz. Peygamber (s.a.v.) yetkili kılınacaktır.

d- Cehenneme giren bazı günahkâr müminlerle ilgili şefaat. Bu yolla müminin cehennemden çıkarılmasına fayda sağlanacaktır. Bu hususta, Hem Hz. Peygamber (s.a.v.), hem melekler ve hem de cennetlik din kardeşleri yetkili kılınacaktır.

e- Cennete girmiş olanların daha yüksek makama ermeleri için yapılacağı şefaat.

İmam Nevevi'nin yaptığı bu sıralama müminler için geçerlidir. Kâfir ve müşrik için hiç kimsenin şefaat yetkisi olmayacaktır.

18-Bu “şefâatin beş kısma ayrılacağı” iddiası ve sıralama kime ait olursa olsun, sonunda bir insanın tahminidir. İşin böyle olacağının hiç bir isbatı yok.

 

19-d.maddesinde bir iddia daha var: Peygamberin, mü’minlerin, meleklerin şefâati; cehennem girenlerin oradan çıkarılmasına fayda sağlayacakmış (!)

O zaman şu âyetleri tekrar okumak zorundayız:

Hakkında azap sözü (hükmü) gerçekleşenler, hiç onlar gibi olur mu? Cehennemlikleri sen mi kurtaracaksın? (Zümer 39/19)

"O gün, kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün buyruk, yalnız Allah'ındır." (İnfitar 82/19. Abese 80/34-37 ve diğer âyetleri de hatırlayalım)

Peygamber (sav) Kur’an’a aykırı bir şey der mi, yapar mı? Peygamberde bile olmayan bu yetki nasıl olur da diğer mü’minlere de  verilir?

Rabbin sana verecek

Rivayet edildiğine göre, Duha suresinin "Ve ileride Rabbin sana verecek, sen de razı olacaksın" (Duha,4) ayeti iner. Yüce Allah kulu ve elçisi olan Hz. Peygamber'e (s.a.v.) 'seni razı edeceğim' müjdesini verir. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine bu ayetleri getiren Cebrail'e şöyle der: "Ümmetimden herhangi bir kimse ebediyen cehennemde kalırsa ben razı olmuş olmam" (Celaleyn tefsiri, Duha Suresi, s: 655).

Yüce Allah peygamberine ileride makamı mahmudu vererek ve onu razı edecektir. Peygamberini mahzun bırakmayacaktır. İnşaallah, hepimiz şerefli peygamberimizin büyük şefaatine ulaşırız.

20-Rasûlüllah’ın Cebrail’e böyle dediği ne malum. Celâlüddin Efendi bunu nereden duydu acaba? Kendisine özel ilham mı geldi, vahiy mi indi?

Bence büyük âlimlerin iddialarına ve kimi görüşlerine karşı bu gibi soruları cesaretle sormalıyız.

Yani Yüce Elçi, Allah’tan şartlı razı olacakmış. “Şöyle yapmazsan ben razı olmam” diyecek (!) Hâşâ billah...

Zeyd b. Erkam Hazretleri nakletmiştir. Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: Kıyamet günündeki şefaatim haktır. Kim şefaatime inanmazsa onun ehlinden olmayacaktır. Yani şefaatime inanmayan ona kavuşamayacaktır. (El-Mutteki, Kenzü’l-Umman:

21-Buradaki tehdit Rasûlüllah’a mı ait, Ali Muttakî’ye mi, başka birine mi ait, bilmiyoruz.

Osman İbni Affan Hazretleri nakletmiştir. Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur:

Kıyamet gününde üç zümre şefaat edecektir. Peygamberler sonra alimler sonra da şehitler. (İbni Mâce, Zühd:37)

22-Bu rivâyetin sahihliği hakkında bir şey diyemem. Özel incelemek gerekir. (İbni Mâce, Zühd/37 no: 4313)

Lakin hadis rivâyeti konusunda İbni Mâce’ye yöneltilen eleştiriler olduğunu da unutmamak gerekir.

 

23-Rabbimizin kasdettiği şefâat O’na ait. Şefâate izin verileceği geçen âyetlerden, Allah’ın bazılarına, mesela Peygamberimize şefâat hakkı vereceği anlamı da çıkarılabilir. Yani çıkaranlar var.

 

24-Şefâat hakkında burada geçen veya geçmeyen bu kadar hadisi –Allah korusun- reddetmeye, uydurma demeye cesaret edemem.

 

25-Şefâat bizim kültürde genelde torpil yapmak, adam kayırmak, arka çıkmak, kurtarıcı olmak/bulmak, tavassut etmek şeklinde anlaşılıyor. O yüzden biri sürü -sanal diyebileceğimiz- şefâatçılar, kurtarıcılar icat edildi, ediliyor.

Bu anlamda şefâat söz konusu olamaz...

 

26-Bir şefâat olayı var zannediyorum. Ama nasıl? Bunun mahiyetini yalnızca Allah bilir? Bilmediğimiz, Allah’a ait bir konuda da susmak, yani haddini bilmek daha güzeldir.

Ama asla torpil yapma, adam kurtarma olamaz. Bu iddia Kur’an’a aykırı. Belki sadece Rasûlüllah’ın ümmetine duası olabilir. Allahu a’lem…

 

 

27-Bize düşen şefâatçı zannedilenlere güvenmek değil, İman edip Allah’a hakkıyla kulluk yapmaktır (sâlih amel işlemektir).

Ve gönülden “Şefaat Yâ Allah” demektir…

Hüseyin K. Ece

24.02.2022

Zaandam