İnsan aklı ile bir yaratıcının varlığını anlasa bile; ona karşı görevlerinin ne olduğunu, ona kulluğu nasıl yapması gerektiğini bilemez.

Bunun için insanın rehbere, bir yol göstericiye ihtiyacı vardır. Kendi yarattığı insanın bu ihtiyacını bilen Rabbimiz, insanı kendi hâline bırakmamış ve ona yol göstericiler ve onlarla beraber 'hidâyet' de gönderilmiştir.

Nitekim, Âdem ile eşinin dünyaya indirildiğini söyleyen âyetlerde bu 'hidâyet'in gönderileceği de haber verilmişti. (Bekara 2/38. Tâhâ 20/123) (Bu hidâyetinde peygamberlerle ve ilâhi kitaplarla geldiğini hatılayalım.)

Kur'an, yeryüzünde bulunan bütün kavimlere (topluluklara) bir elçi (peygamber) gönderildiğini söylüyor. (Nahl 16/36)

Allah (cc) insanlara elçi göndermeden onlara kesinlikle ceza vermez. (İsrâ 17/15

İlk insanlık ailesinin -az da olsalar-, Allah'ın istediği gibi yaşayabilmeleri ve kulluk görevlerini yapabilmeleri için, ne ile sorumlu olduklarını bilmeleri gerekti. İnsanların kul olarak sorumluluklarının ne olduğunu da en mükemmel bir şekilde ancak Allah'ın elçileri açıklayabilirdi.

Hz. Âdem'in çocukları ezeli düşmanları iblise karşı uyarılmazlarsa, onun tuzağına düşebilirlerdi. Kendilerine hak ve bâtılın ne olduğunu gösterilmeden insanın sorumlu tutulması da haksızlık olurdu.

İnsan toplulukları bir üst kurum olan güçlü bir otorite tarafından yönetilirler. Aralarındaki sorunları bu yolla çözümlerler, elde bulunan imkanlar bu yolla hak sahiplerine verilir. Bu görevi de en iyi peygamberler yaparlar.

Aslında insan için bütün bunların ötesinde en önemli şey 'Tevhid inancı' üzerinde olmasıdır. İnsanı kötülüğe çağıran nefis ile, ezeli düşmanı iblis; insanı bu inançtan koparıp şirk dinlerine, Allah'a ortak koşma yanlışlığına sürükleyebilirler.

Allah'ın görevlendirildiği seçkin elçiler, insanları sürekli şirk inancından sakındırıp Tevhid inancına davet etmişlerdir. Çünkü şirk inancı zulüm, haksızlık, fitne, fesat ve Allah'tan başkasını ilah edinmedir.

Şirk dinlerinin hâkim olduğu vicdanlarda iyilik güzellik (ihsan) duygusu kalmaz. Kalpleri ve toplumları karanlık basar, sonra insan; fıtratına aykırı yollara sapar, İblis ona yol gösterir, o da peşinden gider.

Biz hz. Âdem, eşi ve çocuklarından meydana gelen bu ilk insanlık ailesinin, bu sebeplerden dolayı peygambere ihtiyaç duyduğu ve onlara Âdem'in peygamber olarak görevlendirildiğine inanıyoruz.

Kur'an şöyle diyor:

"Gerçek şu ki; Allah, Âdem'i, Nûh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti. Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir." (Âli İmran 3/33)

Âdem (as), hatasını anlayıp tevbe edince ve bağışlanma diledi. Rabbimiz bunun üzerine "Onu seçti ve tevbesini kabul etti ve onu doğru yola iletti (hidâyet verdi)." (Tâhâ 20/122

Bazı bilginlere göre birinci âyetteki «ıstıfa-onları seçti» ifadesine göre Âdem'in de, Nûh, İbrahim, İsa (as) gibi peygamber olduğuna işarettir. (Beydavî, Tefsir, 1/156)

Kur'an, Âdem'in nebi veya rasûl olduğunu açıkça söylemez. Fakat Âdem'e verilen değer, onun Allah'tan vahiy alması, Allah (cc) tarafından diğer peygamberlerle beraber anılması, onun da  seçilmişler arasında gösterilmesi peygamber olduğuna delildir.

İslâm bilginlerinin çoğunluğunun görüşüne göre ilk peygamber Hz. Âdem'dir. (Ebu's suud, İ. A. Selim, 1/349. M. A. Sâbûnî, Safvetü’t-tefâsir, 1/198. Y. N. Öztürk, K. T. Kavramları, s: 20. Doç. M. Erdem, Hz. Âdem, s:169. A. Behcet, Peygamberler Tarihi (ter.) s: 47. A. en-Neccar, Kısâs-ı  Enbiyâ, s:23)

Onun peygamber olduğunu hadisler ve âlimlerin icması (görüş birliği) da ortaya koymaktadır.

Ancak onun rasûl mü, nebi mi olduğunu konusunda farklı görüşler vardır. Bazılarına göre o kendi çocuklarına gönderilen bir 'nebi'dir.

Âdem'in ilk nebi olduğunu kabul edenler, Nûh'a (as) ilk rasûl demektedirler. (İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 1/278, Taftazânî, Şerhu’l- Akâid, s: 62, Türkçesi, s:207. M. Pezdevî, Ehl-i Sünnet Akâidi, çev. Ş. Gölcük, s:134-136)

Ebu Zer demiş ki: «Peygamber’e soruldu: «Ya Rasûllallah, o (hz. Âdem), gönderilmiş bir rasûl mü idi?» Buyurdu ki: «Evet». Nak: Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/182)

Bazılarına da 'şefâat' hadisinden hareketle yeryüzünde ilk rasûl yani kendisine Cebrail ile vahiy gönderilerek peygamberlikle görevlendirilen Hz. Nûh'tur. (M. A. Sâbûnî, Peygamberlik ve Peygamberler (ter.), s: 164) diyorlar.

Rivayete göre Hz. Adem ve çocuklarına ölmüş hayvan eti yemek, domuz ve kanın haramlığı gibi bir takım emir ve yasaklar vahyedildi. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/188)

Bu vahy onun ilk peygamber olduğuna işaret etmektedir. (Müslim, İman/327. M. A. Sâbûnî, Peygamberlik ve Peygamberler, s: l64)

Şüphesiz insan ve toplum için en önemli ihtiyaçlardan biri de bir hukuka (şeriate) bağlı olmalarıdır. İnsan başıboş olamaz. Bir kimse dağ başında tek başına olsa bile, yine de kendi ihtiyaçlarını karşılamak ve kişilik şerefini korumak için belli kurallara uyması gerekir.

Yeryüzünde ilk toplumu kuran hz. Âdem ve onun çocuklarının hukuksuz, başıboş, biraz da sahipsiz bırakıldığını düşünmek mümkün değildir. İnsan olduğu yerde arzular, istekler, hırslar ve bazen de geçimsizlikler olacaktır.

İlk insan ailesinde bu türlü isteklerin olmadığı söylenemez. Yeryüzünde ilk cinayet de Âdem'in bir oğlu tarafından işlendi. Demek ki hevâ ve hevese uymak ta o zaman başladı.

İşte bütün bunlar, ilk insan topluluğunun da bir hukuka (şeriate) ihtiyaç duyduğunu gösterir.

Ayrıca insan ibadet etme ihtiyacı ile yaratılmıştır. Âlemlerin Rabbi Allah'ı bilmeyenler kendiliklerinden bir tanrı bulurlar ve ondan geldiğini sandıkları inançların peşine giderler.

Allah (cc) ilk insan topluluğuna elçi göndererek, onlara nasıl ve kime ibadet edeceklerini öğretmiştir.

Fıtrat ve tarihi gerçekler bunun böyle olmasını gerektirir.

Öyle anlaşılıyor ki hz. Âdem (as) Allah'tan aldığı vahiyle çocuklarına iyi ile kötüyü, yanlış ile doğruyu, hak ile bâtılı, helâl ile haramı öğretmişti. Bunlar bir yönden hukuk ve ibadet, bir yönden de ahlâk ilkeleridir. Bunlarsız insanların toplum hâlinde yaşamaları ve huzur bulmaları mümkün değildir.

(Ece, Hüseyin K. Hz. Âdem, s: 216-219’dan)

İlgili âyetlerden biri: «Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.» (Nahl 16/36)

Ayrıca bütün akâid kitaplarında Kur’an’da adı geçen peygamberlerin listesi verilir ve en başa hz. Âdem yazılır. Bildiğim kadarıyla bu ümmetin «savâdı a’zamı» bu konuda hemfikirdir.

Hz. Âdem’in peygamberliği ile ilgili TDV İslâm Ansiklopedisi’nde şu bilgiler var:  

“Âdem; Semavî kitaplara göre ilk insan ve ilk peygamber. Kaynaklarda yer alan ve zayıf olduğu kabul edilen bir rivayette Ebû Zer el-Gıfârî’nin Allah’ın resullerine kaç kitap gönderdiği sorusuna Hz. Peygamber 104 cevabını vermiş, bunlardan on sahîfenin Âdem’e, elli sahîfenin Şît’e, otuz sahîfenin İdrîs’e, on sahîfenin İbrâhim’e verildiğini, ayrıca Tevrat, İncil, Zebûr ve Kur’an’ın indirildiğini belirtmiştir (Taberî, Târîḫ, I, 312-313; Zemahşerî, VI, 360)... (Bolay, S. H. TDV İslâm Ansiklopedisi, 1/358)

«Kur’an’da kendilerinden nebî veya resul diye bahsedilen kişiler şunlardır: Âdem, İdrîs, Nûh,...

Kelâmcıların büyük çoğunluğuna göre Allah ilk peygamber olarak Hz. Âdem’i göndermiş, ona ilâhî emirler içeren kelâmını bildirmiş, o da çocuklarına Allah’a inanıp ibadet etmeyi öğretmiş, ilâhî emirlere uyanların âhirette mükâfatlandırılacağını, isyan edenlerin cezalandırılacağını bildirmiştir (el-Bakara 2/37; Âl-i İmrân 3/33; el-Mâide 5/27-29)...

Âyetlerin yanı sıra hadislerde de Hz. Âdem’in peygamber olduğu haber verilmiştir (Arapkirli Hüseyin Avni, s. 150)…

Katâde b. Diâme ile Muhammed Abduh ve M. Reşîd Rızâ gibi eski ve yeni bazı âlimler ise ilk peygamberin Hz. Âdem değil Hz. Nûh olduğunu ileri sürmüştür. 

Hz. Âdem’in ilk peygamber olduğunu savunanlar ise ilgili âyetleri te’vil ederek Nûh’un kâfirlere gönderilip şirke karşı insanları uyaran ve kitapla şeriat verilen ilk resul olduğu, Âdem’in ise ailesine veya sadece müminlere gönderildiğini söylemiştir.

Nübüvvetin Hz. Nûh ile başladığını kabul edenlere göre Hz. Âdem’in Allah’tan kelimeler alıp tövbe etmesi (el-Bakara 2/37) peygamberliğini kanıtlamaz. Çünkü Allah’tan her vahiy alan peygamber değildir. Nitekim Hz. Mûsâ’nın vahiy alan annesiyle Îsâ’nın annesinin peygamber olmadığına hükmedilmiştir…

Hz. Âdem’in peygamber olduğunu savunanlar doğrudan doğruya açık anlamlı âyetleri esas alırken peygamber olmadığını ileri sürenler âyetlerden çıkardıkları bazı yorumlara dayanmaktadır.

Nitekim Hz. Âdem’in, Nûh’un yanı sıra peygamberler zincirini oluşturan Âl-i İbrâhim ve Âl-i İmrân’la birlikte Allah tarafından seçilmiş kimselerden olduğu açıkça belirtilmektedir (Âl-i İmrân 3/33); ayrıca çocuklarının da dünyada Allah’a iman ve itaatten, âhirette de ceza ve mükâfattan haberdar olduğu anlaşılmaktadır (el-Mâide 5/27-29).

Esasen Muhammed Abduh da sözü edilen âyeti (Âl-i İmrân 3/33) açıklarken orada geçen “ıstıfâ” kavramına “nübüvvet ve risâlet vererek seçmek” anlamını vermiştir ki Âdem’in peygamber olmadığı iddiası bununla çelişmektedir (Reşîd Rızâ, III, 288).

Şefâat hadislerinde Hz. Âdem’den insanlığın babası diye söz edilmesi onun peygamber olmadığı anlamına gelmez; bu rivayetleri peygamber olduğunu bildiren âyetlerle sahih hadislerin ışığı altında değerlendirmek gerekir…»  Yavuz, Y. Ş. TDV İslâm Ansiklopedisi, 34/257)