Nato harekâtı Sırp asker, polis ve milis güçlerinin Kosova’dan çıkmasını şimdilik sağlamış gözüküyor.

Siyasí sahada Sırpların Kosova’da varlığı, ya da kontrolü bitecek mi?

Asırlardan beri bu topraklar üzerinde besledikleri emellerden vazgeçecekler mi?

Zaten Kosova’nın ve orada yaşayan insanların başına bunca felaket te Sırpların bu bitmeyen emelleri ve büyüklük kompleksi yüzünden gelmedi mi? Büyük Sırbistan’ı kurma hayali onlara Bosna’da ve Kosova’da selim aklın ve temiz vicdanların kabul edemeyeceği cinayetleri işletmedi mi?

Tarihe gömülmesi gereken ırkçılık ve buna bağlı olarak gelişen siyasetler, insanlık ailesinde yaralar açmaya, suçsuz insanların ızdırap çekmesine sebep olmaya devam ediyor. 

Yirminci yüzyıl, Yirmibirinci asır gibi nitelemeler birer fantaziden öteye geçmiyor. Tarihlerin değişmesi, ya da mevsimlerin yenilenmesi kimilerinin fikirlerini ve tavırlarını değiştirmiyor. Çünkü bu konudaki düşünceler ve tavırlar zamanlara değil; inançlara ve bu inançlar doğrultusunda oluşan anlayışlara bağlı.

Yirmibirinci yüzyılın gelmesi ne Sırplardaki istikbar (büyüklenme) hastalığını, ne de son on yıldır Balkanlarda döktükleri kanları önledi. Yeni bir yüzyıl, dünyaya kendi çıkarlarına göre nizam vermeye çalışanların, yani bir anlamda sömürenlerin politikalarında bir değişiklik mi yapacak? Onlar, dünyanın yakasını mı bırakacaklar, ‘artık sizi kendi halinize bırakıyoruz, siz kendi kendiniz yönetin’ mi diyecekler?

Tam aksine şu anda sahip oldukları kontrolü gelişmiş teknoloji ve sürekli büyüyen güçleriyle daha artıracaklar.

Kosova Sırplar için son derece önemli ve anlamlı bir bölge. Onların bu bölge üzerindeki hesaplarının, Nato harekâtı ile sona erdiğini sanmak safdillik olur. Zaten askeri güçlerini Kosova’dan çekme teklifini, oradaki Sırpların güvenliğinin sağlanması, Kosovaya bağımsızlık verilmemesi ve Yugoslavya’ya bağlı kalması şartıyla kabul ettiler.

Hatta harekât sebebiyle uğradıkları bunca tahribata bakmaksızın, Kosova’nın bağımsızlığını önlemeyi zafer olarak kabul ediyorlar. Bu da o bölgenin onlar için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Elbette kişilerin ve toplumların sahip oldukları bütün değerler kendileri için son derece kıymetlidir. Kimse elindeki toprağı, vatan haline getirdiği bir yeri kolaylıkla başkasına teslim etmez. Çoğalan nüfusla beraber dünyanın bütün karaları giderek daha da değerli hale geliyor. Günümüzde bile küçük toprak parçaları, hatta ülkeler için çıkar kabul edilen şeyler yüzünden rahatlıkla anlaşmazlıklar, çatışmalar ve savaşlar  çıkmaktadır.

Öyle görünüyor ki, gelecekte insanlar ve ülkeler bu gibi konularda daha da hasssas olacaklar.

Kosova Sırplar için önemli olduğu kadar, orada asırlardan beri yaşayan Arnavutlar için de önemlidir. Sırplar, oradan vazgeçmek istemedikleri gibi, Arnavutların vazgeçmesini hangi mantıkla düşünebilirler?

Kosova’dan kovdukları Arnavutlar’a, ‘Sizin yeriniz burası değil, Arnavutluğa gidin’ diyorlardı. Böyle diyenlere karşı aynı sözü başkaları da Sırplara söyleyebilir. ‘Sizin de Sırbistan’ınız var, siz de oraya gidin.’

Takdir edilir ki böyle bir şey söyleyen, kim olursa olsun haklı değildir.

Sırplar, Kosova’nın ‘otonom’ statüsünü iptal etmesinden sonra, oradaki etnik yapıyı değiştirmeye çalıştı. Oraya göçü teşvik etti. Bosnadan gelen Sırp göçmenlerini oraya yerleştirdi. Arnavutlar üzerinde baskı uygulayarak, onların canlarından bezip, orayı terketmelerini sağlamak istediler. Kosovalıların bağımsızlık için faaliyet göstermeleri, yer yer silahlı direnişe başvurmaları Sırplar için bir fırsat oldu. İsyanı veya terörizmi bahane ederek sistematik bir şekilde etnik temizliğe, zaman zaman da toplu katliamlara başvurdular.

Nato güçlerinin Kosova’ya girmesinden sonra tesbit edilen toplu mezarlar, ateşe verilen evler ve benzeri tahribatlar katliamın boyutlarını göstermeye yeter.

Bir yıl önce Hollanda televizyonunda Kosova ile ilgili yayınlanan bir belgeselde, Arnavutların nasıl bir baskı altında yaşadıklarını, pek çok haklarının ellerinden alındığını görmek mümkündü. Kendisiyle ropörtaj yapılan bir Sırp yetkili, Kosova sorununun etnik denge ile çözüleceğini, bunun için de Sırp nüfusun oran olarak mutlaka yüzde elliye çıkartılması gerektiğini diyordu. Demek ki etnik arındırma bu politikanın fiilí uygulaması idi.

Arnavutlar, silahlı mücadeleye başvurmadan ve bu kadar acı ve drama sebep olmadan, siyasi yoldan Kosova sorununa çözüm bulamazlar mıydı?

Mekadonya’da yayınlanan Birlik Gazetesinin Mayıs’ın ilk günlerinde çıkan sayısında bir ropörtajda, Kosova kökenli iş adamı Ali Şen, Kosova olaylarında Arnavutları da suçluyordu. Ona göre Arnavutlar barış yollarını tümüyle denemeden, Sırplarla ortak bir yönetim yollarını aramadan bağımsızlık istediler ve Sırpların bu kadar tahribi yapmalarına zemin hazırladılar. Bağımsız bir Kosova Balkanlar açısından mümkün görünmemektedir. Yugoslavya federasyonu içinde özerk bir bölge olarak kalması daha akılcıdır. Nato da hava harekâtına girişmekte acele davrandı. Harekâttan önceki görüşme çağrılarına, Sırbıstan yönetiminin yeşil ışık yakmasına rağmen saldırı başlatıldı. Çünkü Amerikan’nın bölge üzerindeki hesaplarına Kosova krizi denk düşmektedir, diyor Ali Şen.

Yaşananlar göstermiştir ki Sırplar, Kosova üzerinde öteden beri güttükleri politikalara ters bir çözümü kabul etmeyeceklerdi. Nitekim Sırbıstan’ın tahrip olması pahası hâlâ oradan güçlerini çekmeye razı olmuyorlardı. Güçlü Batılı ülkelerin bu kadar zorlamasına rağmen geri adım atmak istemeyen Sırbısyan’ın, silahsız ve güçsüz Arnavutlar’a taviz vermeleri, ya da haklarını iade etmeleri mümkün değildi.

Başta ABD olmak üzere, Nato ülkelerinin bölge üzerinde hesapları olduğu doğrudur. Kosova için yaptıkları masrafları, çeşitli yollarla geri tahsil etmeleri mümkün. Özellikle Kosova’nın zengin maden yatakları –petrol gibi- ABD’nin iştahını kabartmış olabilir. Onlar kaz gelecek yerden tavuk esirgemezler. Kosova için yaptıkları, bundan sonra yapmak istedikleri yeni dünya düzeni senaryolarının dışında da değildir.

Bu yeni dünya düzenini yürütmek isteyenler de bunu, kimsenin babasının hayrına değil, kendi çıkarlarının hatırına yaparlar. Küçük ve güçsüz ülkelerin bu gerçeğe göre hareket etmeleri gerekir.

Kosovalılar’a düşen, bundan sonrası için daha sağlam adımlar atmaktır. Ayakta durabilmek ve varlığını  sürdürmek için ABD’ye ya da başka bir güce güvenme yerine, kendi dinamiklerini keşfetmek ve her açıdan güçlenmek zorundalar.

Herkes kendi dışındakilerin haklarına tam saygılı olsa, herkes Allah’ın insanlar için var ettiği nimetleri adalet ölçüleri içerisinde paylaşabilse; nefretler, kavgalar, savaşlar en aza iner, barış daha rahat sağlanır.

Keşke herkes kendini düşündüğü kadar başkalarını da düşünse. Tavırlara hırslar, kinler, aç gözlülük değil de; adalet ve hakkaniyet, doğruluk ve fazilet yön verse.

Keşke insanlar, Yüce Yaratıcının evrende var ettiği dengeyi bozmasalar, insan ve toplum hayatındaki dengeyi O’nun ölçülerine göre korusalar.

Geleceğin, bu şekilde düşünen insanların eliyle kurulmasını arzu ediyoruz.  Bu isteğimiz hem Kosova için, hem de tüm insanlık ailesi içindir.   

 

Hüseyin K. Ece

06.07.1999 Zaandam