“Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: ilerle

Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilerle” Yahya Kemal Beyatlı

Not: Şiire sonradan döneceğim.

Bu sene bir ay kadar Türkiye’ye izine gitme nasip oldu. Bununla ilgili aklıma gelenleri, yollarda gördüklerimi ve Türkiyede gözüme takılanları sizinle paylaşmak istiyorum.

 

Eminim ki izine giden pek çok vatandaşımızın nice hatıraları, hatta nice çileleri vardır. Buyurun, belki de bunlar sizin de yaşadıklarınızdır.

Yaz ayları gelince Avrupa’da yaşayan Türkiyeli ailelerin de çilesi başlar. Gurbetten sılaya mı, yoksa sıladan gurbete mi gitmek üzere yollara düşerler. Gitmeleri ayrı bir dert, gitmemeleri ayrı bir dert.

Sahi neden hep Avrupa’da yaşayanlar yakınlarını görmek için Türkiye’ye giderler de, bunun tam tersi olmaz? Yani Türkiye’de yaşayanlar neden akrabalarını görmek/ziyaret etmek üzere, arabalarıyla, uçaklarla Avrupa ülkelerine gelmezler? Neden hep biz gitmek zorundayız?

Akrabalık ise akrabalık, ziyaretse ziyaret, hasretlikse hasretlik...

Bunlar karşılıklı değil mi?

Yaz gelince bizde bir telaş bir telaş ki sorma gitsin. Aylar öncesinden hazırlık, para biriktirme, bilet alma, araba bulma, bulunan arabayı izine hazırlama, bakım yaptırma... Sonra izin için hazırlıklar.. Ardı arkası kesilmeyen hazırlık konuşmaları, çalışmalar, yolda lazım olacakları temin etmeler... Hediyeler, eşyalar, azıklar, resmi evraklar vs. Hepsi bir yoğun uğraşı, yoğun bir telaş, kesif bir hazırlık dönemi.

Çoğumuz artık alıştık şunu duymaya: (Bozuk bir Türkçeyle) ‘Bu sene izin var mı?’ Bu soruya muhatab olan da, ‘Var veya yok’ diye cevap verir.

Türkçe’de bu soru böyle sorulmaz. İzine gitme bir fiil olayıdır, sahip olmayı veya mevcut olmayı anlatmaz ki, var mı yok mu? diye soralım/cevap verelim. İzine gidecek misin? diye sorulur, gideceğim/gitmeyeceğim diye cevap verilir.

Ya da ‘izine gitmeyi düşünuyor musunuz diye sorulur, Evet düşünüyorum, hayır düşünmüyorum’ diye cevap verirlir.

Ana dili Türkçe olanların da dillerini, sonradan Türkçe öğrenenler gibi ‘gitmek var, gitmek yok’ gibi garip bir şekilde konuşmaları hem garip hem de yazık.

Neyse biz dönelim yine izin hazırlıklarına. Arkadaş soruyor (Yine o bozuk Türkçeyle): İzin var mı? Sen de var diyorsun. Tabii izine gitmeyi düşünüyorsun ya, hazırlığa da aylar öncesinden başlıyorsun. Bir de telaşlı, aceleci (Anadolu söyleyişiyle biraz da pimpirikli) isen, aman sorma gitsin. Telaşın sınırı yoktur. İzinle yatar, izinle kalkarsın. Hesap üstüne hesap yaparsın. Doluya koyarsın, boşa koyarsın, ona karar verirsin, buna karar verirsin. Bir türlü için rahat etmez.

Hele bir de arabayla gitmeye karar vermişsen, başına dert aldın demektir. (Pimpirikli olmayanların daha sakin hazırlık yaptıklarını söylemeliyim.)

Arabanı kime baktıracağın bile bir dert. Bazen kime güveneceğini de bilemezsin. Geçen sefer falanca tamirciye gitmiştin de on yerine yirmi mi aldı, otuz yerine kırk mı aldı, bilemiyorum. ‘Eğer falancılara gitseydim, onlar hada hesaplı yapardı’ demiştin. Karar verir, o falancalar dediğine gidersin. Yine istediğin gibi olmaz. Yine bir sürü kusur bulursun. Üstelik –lâf aramızda-, kazıklanmaktan söz edersin. Hani izin  yaklaştı ya, paraya çok ihtiyacın var ya, beş euronun bile senin gözünde değeri var ya... Hani Avrupa’da eurodan sonra hayat pahalılaştı, kazançlar azaldı ya.

Biraz da ondan. Tamirci emeğinin karşılığpını alsa bile, sana göre ölçüyü kaçırmış olur. ‘Keşke ona değil de falancılara gitseydim’ diye bir daha hayıflanırsın.

Hadi ne ise, binbir zahmet, tereddüt ve telaştan sonra arabayı izine hazırladın. Bu sefer de ya yolda bir şey olursa diye, yol sigortası yaptırsan bile için rahat olmaz. Arabaya yedek parça doldurursun. Yedek hortumlar, benzin bidonları, lambalar, termostatlar, civatalar, anahtar takımları vs. Yüklersin de yüklersin. Arkadaşın der ki ‘yahu yol sigortası oldun ya, bir şey olursa sigorta sana yardım edecek ya, onun için sigorta oluyorsun ya.’ Sen dinlemezsin. ‘Canım yine de tedbirli olmak lazım. Ne olur ne olmaz’ der durursun.

Hatta hanım, çocuklar sana kızarlar. ‘Şu babam var ya, illa her işi zorlaştırır. Alt tarafı bir izin. Ne bu kadar telaş ediyorsun. Niye bu kadar ayakta kaldın? Niye iki ayağımızı bir pabucun içine sokıyorsun? Niye bu kadar bizi sıkıştıryorsun? Tamam, hazırlık yapalım da, bu kadarı fazla değil mi?’ derler.

Sen aldırmazsın onların bu dediklerine. ‘Sizin aklınız ermez’ diye cevap verirsin. Üstelik çok bilmiş bir edayla.

İyi de hazırlık sadece arabanın bakımı yapmak, yola hazır hale getirmekle bitse ne âlâ, böylece yola çıkalım dersin. Efendim o alınacak, bu alıncak. Ona hediye buna hediye. Hele yol azığı. Hanımı sıkıştırır durursun, onu aldın mı, bunu aldın mı? Şu var mı, bu var mı?

Ya da tem tersi olur, sen gayet sakin, yavaş yavaş yol için gerekenleri yapmaya çalışırsın, hanımın ise istim üstünde. Bir telaş bir telaş ki sorma gitsin. Arabayı yüklemeye sıra gelince ağzın açık kalır. O kadar çok eşya vardır ki arabanın arka bagajı yetmez, bir de üstüne bagaj atmak zorunda kalırsın. Ya da bir romörk eklersin arkaya. Haydi babam doldur da doldur. Kime gider, neye yarar bu kadar eşya?

Yahu bu kadar eşyayı bu hanım ne zaman alıdı diye şaşar kalırsın: Sonra da dersin ki ‘hıı tevekkeli değil bu kadının her gün çarşıya gitmesi. ‘Para ver’, lazım demesi. Demek ki bir sene boyunca,- izine iki senede bir gitmek durundaysanız tam iki seneden beri- beri durmadan satın almış, eşyaları biriktirmiş durmuş. Eh, çarşılarda da indirim/korting/opruiming mevsimleri hiç bitmiyor ki.

Sen mecbur kalırsın bagaj atmaya veya romörk almaya. Bu kadar eşya alındı, mecburen gidecek.

Ha, günler öncesinden arkadaşlarınla yol güzergâhını tartışmısındır. Nereden gideceğine bir türlü karar verememişsindir. Öteden beriden fikir sormuşsundur. ANWB’den bir sürü harita almışsındır. Güney Almanya üzeri mi, kuzey Almanya’dan mı? Macaristan’dan mı, Hırvatistan’dan mı, yoksa yine İtalya’dan mı? Sırbistan’dan sonra Yunanistan üzeri İpsala kapısından mı, yoksa Bulgaristan üzeri Kapıkule’den mi? İtalya’da mafya var. Parklar emniyetli değil. Nicelerini güpegündüz soymuşlar. Ya da benzinciler mutlaka sizi kazıklar. Sanki diğerleri daha güvenli mi? Duymadın mı falancaların başına gelenleri Sırbistan’da. Geçen sene falanca tanıdık az mı korku atlattı Bulgaristan’da?

Böylece tereddütler uzar gider.

Ya da kiminle gideceğine karar verememişsindir. Kimisi der ki ‘aman ha yalnız gitme. Yollar tekin değil. Kimisi der ki ‘aman birisiyle gitme, yolda sana ayak bağı olur. Üç dört araba birlikte gitmek çileden başka bir şey değil’. Sen iyice şaşırırsın. Ne yapacağına karar veremezsin.

Devamı  gelecek yazıda .................

Hüseyin K. Ece

20.8.2008 Zaandam