Mekadonya Balkanların en küçük ülkesi. İkimilyonyüzbin nüfusu var. Resmi rakamlara göre nüfusun  yüzde 30 ilâ 32si müslüman. Arnavutların söylediğine göre aslında nüfusun yüzde kırktan fazlası müslüman. Ancak yetkililer müslüman nüfusu bilerek az gösteriyorlar.

Mekadonya aynı zamanda Yugoslavya’nın dağılma sürecinde bağımsızlığını savaşmadan kazanabilen bir ülke. Sırbistan, Yugoslavya’dan ayrılmak isteyen bütün cumhuriyetlere savaş açtığı halde Mekadonya’nın bağımsızlık ilânına fazla tepki göstermedi. Diğer cumhuriyetlere saldırdığı gibi oraya da saldırmadı. Bunda, şimdiki cumhurbaşkanı Glogori’nin uyguladığı akıllı politikanın etkili olduğu söyleniyor.

Yugoslavya’dan ayrılma konusunda başarılı bir siyaset izleyen Mekadonya yönetiminin, bağımsızlık sonrası izlediği politika ne kadar başarılı oldu?

Ülkenin yeniden yapılandırılması, insan haklarının uygulanması, kalkınma ve halkın bütün ihtiyaçlarını karşılama konusunda yeterli çalışmaları yaptılar mı?

Bakıldığı zaman, sanki bilerek geri bıraktırılmış intibaı veren ülkenin hangi meselesini, ne kadar çözdüler?

Sırbistan yönetimi buradan çekilirken götürebildikleri her şeyi yanlarına almışlar. Geriye değerli bir şey bırakmamışlar. Hatta anlatıldığına göre, askeri binalardaki elektrik kablolarını, ampülleri bile söküp beraberlerinde götürmüşler. Ülke Avrupa’nın ortasında olmasına rağmen, diğer Avrupa ülkelerinde olan teknik imkanlar, hizmet unsurları burada çok az.   Burasının sömürge dönemi geçirdiğini her açıdan ve her yerde görmek mümkün.

Bu konuyu uzmanlara bırakıp, bir Mekadonya ziyareti dolaysıyla -özellikle müslüman Arnavutlar’ın durumunu eksen alarak-  kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Uçağımız Üsküp havaalanına indiği zaman duyduğum heyecanı anlatamam. Önceleri çok arzu etememe rağmen Balkanları, oradaki belli merkezleri, ata yadigârı o yerleri ziyaret etme imkanım olmamıştı.

Balkanlarda Osmanlıdan kalan hatıraları, izleri ve hatta onun yaşayan ruhunu görmek, hissetmek, ya da yaşayanlardan dinlemek mümküm.

(Hilâl Cemiyetinin sekreteri sayın Şücaaddin Bey’in anlattıkları ve ortaya koyduğu görüşleri gerçekten dikkate değerdi. Onun görüşleri Balkanlardaki İslâm gerçeğini ve oradaki müslümanların Osmanlıya bakışını ortaya koymaktadır. O şöyle diyordu:

"Bizim atalarımız Osmanlının buraya gelmesiyle müslüman oldular. Biz İslâmı onlardan öğrendik. Onların bize miras bıraktıkları kimlikle varlığımızı devam ettiriyoruz. Bu anlamda Osmanlıya minnet borçluyuz. Bugün ayakta durmamızı sağlayan şey onlardan devraldığımız İslâm mirası ve yüce hatıralardır. Biz o hatırayı aziz bir değer olarak saklıyoruz. Ona zarar gelmesini istemiyoruz. Osmanlının İslâm anlayışı nasılsa bizimki de öyledir. Başka cografyalardaki İslâm anlayışlarına saygı duyuyoruz ama, biz Arnavut halkı olarak, burada o anlayışın değişmesini, o anlayışın sulandırılmasını istemiyoruz. Bunu için yoğun çaba harcıyoruz. Halkımız bu hatıra ve miras ile bir kimliğe kavuşmuştur. Bu anlayışın sarsılması, halkın dayanağının yıkılması anlamına gelir."

Oradaki kardeşlerimizi ziyaret ettikten ve Osmanlının oralardaki izlerini gördüktan sonra heyecanlanmanın yerinde olduğunu anlıyorsunuz. Buna bir de aynı duyguları, aynı heyecanları paylaşan insanlarla karşılaşmayı, içinizdeki hayellere karşılık bulmayı eklerseniz; duygulanmamanız mümkün değildir.

Havaalanından Üsküb’e doğru yol alırken, aynı zamanda tarih kitaplarında kalmış bir hatıraya doğru koştuğunuzu hissediyorsunuz. Sanki tanıdık bir adrese, size fazla yabancı olmayan, aşina bir yere doğru gidiyorsunuz.

Sanki sizi aşina yüzler, sokaklar, hisler ve manzaralar karşılayacak. 

Nitekim Üsküb’e, özellikle müslümanların yaşadığı şehrin eski bölümüne girdiğimiz zaman, hissettikleriniz karşılığını buluyor. Duygularınıza gerçeklik şahitlik ediyor.

Vardar nehrinin iki yakasında kurulmuş olan Üsküb’ün batı yakasında müslümanlar daha yoğun olarak yaşıyorlar. Burası – özellikle kentin eski semtleri- tam bir Osmanlı şehri. Camileri, medreseleri ve kalesiyle sizi kendine doğru çekiyor, sizi tarihin beyaz sayfalarına doğru götürüyor. Uzaktan görünmeye başlayan minareler, bir taraftan toprağa şehadetin nasıl bir abide gibi dikildiğini gösterirken, bir tarftan da Osmanlı’nın diğer İslâm merkezlerine vurduğu tevhid mührünü hatırlatıyorlar.

Ya da İstanbul’a, Edirne’ye, Bursa’ya, Sarabosna’ya, Kayseri’ye mi giriyoruz diye kendi kendinize soruyorsunuz. Minareler o denli yakın, kubbeler o denli sıcak.

Üsküb’ün eski çarşılarının bir Anadolu kasabasından pek farkı yok. Sokakların şekli, bina mimarisi, satılan eşyalar ve hatta kalabalığı arasında fazla fark bulmak zor. Buna bir de Türkçe bilenlerin sayısını eklerseniz, kendinizi fazla yabancı bir yerde hissetmezsiniz.

Cuma namazını Üsküb’ün en eski ve en büyük camiilerinden bir olan İsa Bey Camiinde kıldık. Cuma cemaatı oldukça kalabalıktı. İçeride yer olmadığı için avluda yere serilen battaniyeler üzerinde cumayı eda ettik.

İsa Bey camiinin yanında  Mekadonya İslâm Merkezi bulunmaktadır. Burası Osmanlılar zamanında Üsküp meşihat dairesi imiş. Osmanlı gittikten sonra İslâm Merkezi haline getirilmiş. Şimdilerde aynı görevi sürdürüyor. İslâm Merkezi, Mekadonya müslümanlarını resmen temsil eden bir yer. Din işleri buradan yürütülmekte, camiiler ve vakıflar buradan yönetilmektedir. Burası aynı zamanda Osmanlı döneminde olduğu gibi meşihat görevini de sürdürmektedir.

İslâm Merkezinin faaliyeti komunist yönetim zamanında da devam ediyormuş.

Vardar nehrinin doğu tarafında yer alan Üsküp ise apayrı bir dünya gibi. Bu bölümde genellikle Mekadonlar oturuyorlar. Doğu Üsküp, batı kısmına nazaran daha modern, bakımlı ve zengin. Şehrin her iki bögesini de gezenler iki kesim arasındaki farkı, hatta ayrımcılığı hemen görebilirler. Doğu yakası her açıdan gösterişli. Yollar geniş ve temiz. Yeşil alan çok ve yapılaşma planlı. Batı yakası ise bakımsız, plansız ve temizlikten uzak.

Bunun niçin böyle olduğunu sorduğumuz da; "Mekadon yönetiminin ayrımcı uygulaması sebebiyle" cevabını alıyoruz. Ki bu ayrımcılığın izlerini farklı alanlarda görmek mümkün.

Bizim açımızdan da işin önemli tarafı bu nokta. Diğer Balkan devletlerinde yapılan hatalar, burada da aynen tekrar ediliyor.

Görünen o ki Mekadon yünetimi etraflarında olan olaylardan, baskıcı rejimlerin sebep oldukları felaketlerden, nüfusun neredeyse yarısını oluşturan bir halkı görmemezliktan gelmenin zararlarından henüz yeterince ders almış değiller.

       

Hüseyin K. Ece

13.07.1999 Zaandam         

 

Bir yerde baskı varsa, bir ülkede ayrımcı politikalar uygulanıyorsa; orada huzursuzluğun olması kaçınılmazdır. Orada toplumlar arası gerilim artması garip bir şey değildir. Yönetim ile halk kesimleri arasındaki güven bunalımının huzur ve istikrar doğurduğunu kimse iddia edemez.

Lees meer...

Ya da Halk Koşusu... Evet ömrümde ilk defa bir halk koşusuna katıldım. Duyanlar “maratona mı katıldın?” diyorlar. Ben de onun için ‘ömrümün ilk maratonu’ diyorum.

Bilindiği gibi Dam Tot Dam adıyla her yıl Amsterdam Zaandam arasında halk koşusu düzenleniyor.

Bu sene 25inc.si yapıldı. Yani çeyrek asırdır du koşu düzenleniyor.

Lees meer...

Pazı: Ispanakgillerden yaprakları sebze olarak kullanılan bir bitki, yaban pancarı, yabani ıspanak. (TDK Türkçe sözlük, s: 1172)

Pazı; Gümüşhane, Bayburt, Erzurum ve Trabzon yörelerinde bu isimle bilinir.

Yaprakları pancara çok benzer. Ancak tadı başkadır ve yemek yapılabilir.

Lees meer...

Ramazan’da köyde olmak… Yani Ballıca köyünde, Edişe’de... Güzel olur muydu? Bilmiyorum... Ramazan’ı köyde geçirenler anlatsın, duyalım. Zira bizler gençliğimizden beri köyde Ramazan geçirme imkanı bulamadık.

Ama çocukluğumuzda köyde geçirdiğimiz Ramazanları hatırlayınca, eh o eski zaman geri gelse de, Ramazan’da köyde olsak diyoruz.

Lees meer...

(Her ne kadar Ramazan 2009 geçse de biz, çocukluğumuzda yaşadığımız, duyduğumuz, biraz da özlediğimiz Ramazanları anmaya devam edelim.) ............

Evet, çocuk halimizle sahurları gözümüzde çok büyütürdük. Bu Ramazanın bereketi mi idi, yoksa anneler sahurda daha mı lezzetli yapıyorlardı, yoksa gündüz yiyemediğimizi zannettiğimiz yemekleri kaçamak olsa da sahurde yeme fırsatı bulduğumuz için mi; bilemem, sahur yemeklerinin tadı bir başkaydı.

Lees meer...

Pagina 4 van 4