‘Tefekkür’ ise, ‘fikr’ kuvvetinin hareket etmesine, fikir faaliyetine denir.

Bu, herhangi bir şey hakkında düşünme, kafa yorma, zihni çalıştırma, işin şuuruna varma anlamındadır.

Aslında bütün zihin faaliyetlerinin yeri kalptir. Kişinin bir şeyi bilmesi, onun farkına varması, bir şeye şahit olması, bilginin kendisi için kesinlik kazanması (yakîn) gibi faaliyetler kalbin işlerindendir.

Bunlar arasında şuur, duyuların dış dünya ile ilişkiye geçmesi sonucu oluşan ve kalbe ulaştığı zaman belli bir bilgi meydana getiren şeydir. İnsan, bir şeyin şuuruna yani farkına vardıktan sonra, şuuruna vardığı şeyler hakkında düşünmeye, kalbinde onlar hakkında bir iz bulmaya başlar.

İşte kalpteki bu faaliyetin adı tefekkürdür.

‘Tefekkür’, bilinen bir takım şeylerle, kesin bir bilgiye ulaşabilme gücünün hareketidir. Kalbin, bir şeyi tanıma, bilme ve o şey hakkında bir bilgiye ulaşma çalışmasıdır.

‘Tefekkür’ faaliyeti temamen insan kalbinin bir faaliyetidir. Hayvanlar hakkında kullanılmadığı gibi, ‘Allah fikir sahibidir, Allah tefekkür etti’ de denilmez.

‘Tefekkür’ bir anlamda kalpte bir sûretin (bir şeklin) meydana gelmesine imkan tanır. Halbuki Allah (cc) her türlü sûretin, şeklin üzerinde olduğu gibi, zaten ilmiyle her şeyi nasılsa öylece bilir. O’nun, varlıkların sûretleri üzerinde -insan gibi- fikir sahibi olması düşünülemez.

Allah’ın (cc) varlığı hiç bir zaman kavranılmaz, hiç bir sûretle (şekille) nitelendirilemez. Bu bakımdan O’nun şekli (sûreti) hakkında değil de yarattıkları veya verdiği ni’metleri, gözler önüne serdiği âyetleri  hakkında düşünülür, tefekkür edilir.

Allah’ın (cc) varlığı O’nun âyetleriyle bilinir, ki buna da ‘ma’rifet’ denilir. Bu anlamda O, ne düşünülendir (mütefekker’dir), ne de ma’lumdur (bilinen’dir). Ancak O ma’ruftur, yani âyetleriyle tanınandır. Allah (cc) düşünen (mütefekkir) de değildir. Bu bakımdan O’nun gönderdiği vahy, yani İslâm bir fikr olamaz.

 

b-İbadet Olarak Tefekkür

Kur’an’ın ifadesine göre ‘tefekkür’, Allah’ın kelimeleri, âyetleri, yarattığı nesneler, tüm varlıklar, oluşlar ve O’nun tarafından meydana getirilen olaylar üzerinde kafa yorup, aklı çalıştırıp düşünme, ibret alma, bunların arkasındaki gerçeğe ulaşma, bir anlamda Allah’ın Rabliğine varma faaliyetidir.

Nitekim Kur’an, bir takım nimetleri veya oluşları saydıktan sonra insanları tefekkür etmeye çağırıyor. Bu tefekkür insanı, nesnelerin ve olayların dış kabuğunda takılı kalmaktan alıkoyacak, onu ilâhî gerçeğe götürecektir. Bu tefekkürden mahrum olanlar, eşyanın yaratılışının hikmetini, olayların arkasındaki kudret elini, yaratılıştaki sırları ve Yüce Rabb’in büyüklüğünü anlamazlar. Onlar dış görünüşlerle, kaba bilgilerle, eşyaya güçleri yettiği kadar sahip olmakla uğraşırlar. Bilimsel bilgilere ulaşsalar bile, bütün oluşumların, görünen şeylerin arkasındaki hikmeti düşünmezler.

Ama iman edenler, Allah’ın âyetlerini ve bunların hikmetini düşünerek, bunların niçin yaratıldığını anlamaya çalışırlar. Sonra da âlemlerin Rabbi Allah’a teslim olurlar.

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için âyetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururlarken, yan yatarlarken Allah’ı zikrederler ve göklerin, yerin yaratılışını düşünürler. (Ve derler ki:) ‘Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (3/Âli İmran, 190)

Peygamberimizi bile düşündürüp ağlatan bu âyet dikkatimizi hangi şey üzerinde yoğunlaştıracağımızı haber veriyor. (nak. Ş. Isl. Ans. 6/155)

Tefekkür etmek, Kur’an’ın bir emridir. Kalbin bu faaliyetiyle mü’min, hem Allah’ın ni’metlerini düşünerek ibadet eder, hem bir takım konularda bilgiye ulaşır, hem kalbini lüzumsuz işlerden uzaklaştırır, hem de kişinin kendisine kendini hatırlatır.

Tefekkür eden kişinin kalbi değişir. Kalbin iyi yöne doğru değişmesi, kişinin ahlâkının iyiye doğru gitmesinin başlangıcıdır. Allah’ı, O’nun âyetlerini, ölümü ve ölümden sonrasını, hesab’ı ve Cehennemi çok düşünenler, elbette kendilerine çeki düzen verenlerdir.

Kur’an, insanları  akıllarını kullanmaya, tefekkür etmeye, ibret almaya davet ediyor. Kur’an, bazı konuları dile getirdikten sonra, “şüphesiz bunda tefekkür eden bir topluluk için ibretler vardır.” demektedir. (16/Nahl, 11. 13/Ra’d, 3. 30/Rûm, 21. 39/Zümer, 39)

Allah (cc) çeşitli âyetlerini açıklamaktadır ki insanlar bunlar üzerinde ‘tefekkür’ etsinler. (2/Bakara, 219, 266. 30/Rûm, 31)

Eğer Kur’an bir dağın tepesine indirilseydi dağ paramparça olurdu. Allah (cc) böyle örnekleri insanlar tefekkür etsinler diye vermektedir. (59/Haşr, 21)

 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 701-702