Bir şeyi saklayan ve gizleyen nesnelere ‘setr’ denildiği gibi, kapatılması gereken bir şeyi gizlemeye de ‘setr’ denilir. Nitekim namazda ‘avret’ denilen, bedenin gizlenmesi gereken kısımlarını örtmeye de ‘setr-i avret-avret yerlerini örtmek’ denilmektedir.

‘Mestur’ veya ‘mesture’; kapalı, gizlenmiş anlamına gelmektedir.

Aynı kökten gelen ‘settar’, gizleyen , örten, saklayan demektir ki, Kur’an’da geçmemekle beraber Allah için ‘Settâru’l uyûb- ayıpları gizleyen, ayıpları ortaya dökmeyen’ denilmektedir.

‘Tesettür’ kavram olarak, kadın ve erkek müslümanların ‘avret’ yerlerini örtmelerini ifade eder. Kur’an’da örtünmeyi emreden âyetlere ‘hicab’ âyetleri denir. Bir çok İslâmî kaynaklarda ‘hicab’ olarak geçmektedir. Ancak Türkçe’de ‘tesettür’ kelimesi daha yaygın olduğu için biz bunu tercih ettik.

‘Hicab’ sözlükte, bir şeyi örtmek veya bir şeye engel olmak demektir ki, tesettüre yakın bir anlamı vardır. ‘Hicab’ isim olarak, örten, gizleyen, saklayan, görülmeye engel olan şey demektir.

 

b-Avret Ne Demektir?

‘Avret’, İslâma göre insanların örtmeleri ve dinen yabancı sayılan kimselere göstermemeleri gereken organlarına verilen addır. ‘Tesettür’ ise, avret yerlerini örtme, gizleme, saklama ve koruma konusundaki İslâmî prensiptir.

İslâma göre müslümanlar, yıkanma, tabii ihtiyaç ve temizlenme (taharet) gibi durumlar dışında avret yerlerini başkalarına –bir zaruret olmaksızın- gösteremezler. Bu, Kur’an’ın müslümanlara getirdiği bir ölçü, bir hüküm ve aynı zamanda bir fazilettir.

Esasen insan için örtünme fıtrî (yaratılıştan gelen) bir özelliktir. Sebebi ne olursa olsun, insan örtünürse yaratılışına daha uygun hareket eder. Bir çok hayvanın örtüleri tüyleridir, kıllardır veya telekleridir. Onlar, bu dış örtüleri ile güzel, bu dış örtüleri ile doğal olmaktadırlar.

İnsan da böyledir. O da örtünmeye yarayan araçlar (elbiseleri) giyerek kendisini değerli kılar, yaratılışına uygun davranmış olur.

Kur’an, örtünmesi gereken yerlere çirkin yerler deyip, bunları örtecek elbisenin Allah(cc) tarafından verildiğini açıklıyor:

“Ey Ademoğulları biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size ‘süs kazandıracak bir giyim’ indirdik (var ettik). Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.” (7/A’raf, 26)

Rabbimiz (cc), kendi yarattığı insanın bazı organlarına çirkin demekle onların saklanması, gizlenmesi gerektiğini haber veriyor. Bu, insanı aşağılamak değildir. İnsanın böyle oluşu normal bir durumdur. Çevremizde, insanların çirkin veya güzel dediği binlerce bitki ve hayvan bulunmaktadır. Çirkin diye nitelenenler asıl itibariyle çirkin değildir. İnsan duygusu onları öyle gördüğü için çirkin sanılmaktadır.

Başkalarının görmekle rahatsız olacağı, insan cinsini belli eden, bir kusur değil ama insana ait bir sır gibi olan ‘avret’ yerlerinin gösterilmesi hoş karşılanmamış, bunu örtecek elbise var edilmiş, sonra da böyle bir giyimin insan için yüceltici, değer kazandırıcı bir süs olduğu vurgulanmıştır. Bütün bunların olabilmesi de insanın teslim olduğu Rabbinden hakkıyla çekinmesi anlamında ‘takva elbisesi’ni kuşanması gerekir. İlk insanlar; Hz. Âdem ile O’nun eşi, cennette giyinmiş olarak yaşıyorlardı. Ancak şeytan onları aldattı ve onların yasak ağacın meyvesinden yemelerini sağladı. Böylece onlar cennetten çıkmak zorunda kaldılar ve ‘ayıp yerleri’ kendilerine göründü.

“Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın ayıp (çirkin) yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de belâya uğratmasın...” (7/A’raf, 27)

 

c-Tesettür İbadeti

Mü’min erkek ve mü’min kadın, Kur’an’ın örtünme (tesettür) emrinden sorumludurlar. Tesettür emri Kur’an’da çok açıktır ve başka bir yoruma ihtiyaç yoktur. Şüphesiz Kur’an, Allah’ın sözü ve hükmüdür ve rabbimiz insanlara ne vahyettiğini bilmektedir.

İnsanların tesettür (örtünme) ile ilgili yorumları, ileri-geri söz söylemeleri tamamen kendi nefislerinin dürtüleri, imanın olgunlaşmamasının bir sonucudur. Allah’a hakkıyla teslim olmuş, O’nun azabından korkan ve O’nun va’dine güvenen bir takva sahibi mü’min, nasıl olur da Rabbinin emrini tartışır? Nasıl olur da kendi arzusuna göre Allah’ın âyetlerini sağa sola büker? Nasıl olur da Allah’ın hükmünü kendi aklına, kendi pozisyonuna, kendi zevkine, kendi hükmüne, kendi sistemine, kendi prensibine uydurmaya çalışır?

Böyle bir tavır mü’min kimselerin tavrı olamaz.

Kur’an şöyle buyuruyor:

“Müm’in erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Böyle (yapmak) kendileri için daha temizdir.” (24/Nûr, 30)

Kadınların örtünmesi ile ilgili olarak da şöyle buyuruluyor:

“Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve müm’in kadınlara dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; bu, onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olanıdır. Allah Ğafur’dur, Rahim’dir.” (33/Ahzab, 59)

Bu ifadeyi tamamlayan bir başka âyette de şöyle buyruluyor:

“Mü’min kadınlara da söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısımlar hariç. Baş örtülerini yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler)...” (24/Nûr, 31) Âyetin devamında zinet yerlerini kimlere gösterebileceği sıralanıyor.

Peygamberimiz (sav) bu âyetleri hem tefsir etti hem de bizzat uygulayarak maksadın ne olduğunu gösterdi. Bu konudaki haberler hem sağlamdır hem de açıktır. Bu güne kadar gelen iyi niyetli bütün alimler de meseleyi Kur’an doğrultusunda böyle anladılar ve bu şekilde açıkladılar. Bir kaç noktadaki farklı görüşler, haberlerin farklı oluşundandır.

Tesettür’le ilgili fıkhî bilgiler daha geniş olarak fıkıh kitaplarında ve tefsirlerde bulunabilir. Biz yalnızca bu İslâmî ibadetin önemine işaret etmeye çalışıyoruz.

İslâm, Allah’ın insanlar için seçtiği bir yaşama biçimi ve saadet yolu, kurtuluş aracıdır. İslâmın bütün ilkeleri, emir ve yasakları kendine aittir. Her bir emrin ve yasağın bir hikmeti, bir sebebi; yasakların insana ve topluma zararı, emirlerin ise kişiye ve topluma faydası vardır.

İman eden kişiler Rablerinin emrine teslim olurlar ve ellerinden geldiği kadar emirlere uymaya, yasaklardan kaçmaya çalışırlar. Ama asla Allah’ın emirlerini ve yasaklarını münakaşa konusu yapmazlar. Onlar bu tehlikeli yola girmekten şiddetle korkarlar.

İslâm sağlam bir kişilik, sağlam bir toplum ve sağlıklı nesiller yetiştirme amacındadır. O, müfsit insanların bozduğu toplumu, kişilikleri ve nesilleri düzetmek istiyor. Bunun tedbirini almalarını müslümanlara emrediyor.

Bir çok kötülüğün aşırı isteklerden, dizginlenmeyen şehvetlerden kaynaklandığı bilinen bir gerçektir. Şehvetlerin alabildiğine serbest olduğu yerlerde huzur kalmaz, aile bağları gevşer, nesiller bozulur, kadının ve erkeğin şerefi zarar görür. Şehvetin peşine gidenlerin toplumun üst makamlarında olması pek mümkün değildir. İnsanın fıtratı temiz aile ve temiz nesilden yanadır. Eşlerin birbirlerine bağlılığı, insanların birbirine saygısı, kişinin değerinin yüce olması faziletli davranışlardan geçer.

İslâm bunun için işe hain bakışların önünü kapatarak başlıyor. Sonra hem kadını, hem erkeği, hem nesli, hem de fazileti korumak için erkeğe ve kadına tesettürü emrediyor.

Tesettür ibadeti mü’minler için bir güzelik ve erdemdir. Bu, aynı zamanda bir ibadet hürriyeti ve insan hakkıdır. Faydaları ise sayılamayacak kadar çoktur. Buna rağmen bazı ülkelerde tesettür, başörtü münakaşalarının, yasaklarının olması çok hazin (üzücü) bir şeydir. Bu, İslâmın emridir, bir ülkenin veya bir halkın geleneği değildir.

Şu noktayı da eklemekte fayda görüyörum:

Nur suresi 31 âyette ‘humur - hımar’ kelimesi geçmektedir ki, bu, başörtüsü anlamındadır. Yani başı, saçları da kapatacak bir biçimde örten örtü demektir. Âyette kasdedilen müslüman kadınların başörtü örtmeleridir. Bunun uygulaması da böyledir, bütün alimlerin âyetten anladıkları da bu şekildedir.

Bununla ilgili şöyle bir rivayet bulunmaktadır:

“Safiyye b, Şeybe diyor ki; bir seferinde Hz. Aişe ‘nin yanında bulunuyorduk. Biz Kureyş kadınlarının faziletlerini anınca dedi ki:

“Şüphesiz Kureyş kadınları faziletlidir. Ancak Allah’ın emrini yerine getirme konusunda Ensar kadınlarından daha gayretlisini görmedim. ‘Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar’ emri gelince, onların erkekleri onlara yöneldiler ve Allah’ın ne indirdiğini okudular. Onlardan her biri hanımına, kızına, kız kardeşine veya bütün yakın akrabalarına gelen âyeti okuyunca, onlardan her biri etek kumaşından Allah’ın Kitabını tasdik (doğrulamak) için ve iman ederek baş örtüsü hazırladılar. Ertesi sabah Peygamberin arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Onların başları üstünde sanki kargalar vardı.” (Buharî, Nûr Sûresi Tefsiri, 6/136. İbni Ebi Hatim ve Ebu Davud, nak. M. İbni Kesir, 2/600)

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 716-719